Tumgik
#hayata ne oldu?
seslimeram · 4 months
Text
Dönüşüm
Tumblr media
Dünyanın dönüşümü o insanlık mefhumunun üstüne basıla basıla yerle yeksan edilmesini göstere geliyor. Şimdiyi kapsayan, anlık değil doğrudan bir vaveyla içerisinde her türden tahakküm, denetim, gözetim ve şiddet eksenlerinde o gelişim lafın gelişi deklare edilirken insani vurgu, olgu hiç ediliyor. Müşterek mesellerin yerle yeksan edildiği, güç kullanarak bastırıldığı bir dünya imgesi bütün o konforlu alanlardan edilen ‘demokrasi’ vardır lafzını tek bir hamlede alt ediyor. Suçun / suçlunun peşinin kollandığı “adaletin” varlığında hak da hukuk da hiç eyleniyor. Behemehal gündelik yaşam olgusu tarumar ediliyor. Bir tehdit ve tahakküm veçhesi üstünden bir o yana, bir bu yana devrilip duruyor koca ülkeler. Tüm bu mavi küre insani katastrofu sonuna kadar var etmiş, normalini yitirmiş bir düzlem şekillendiriliyor her günü apayrı cerahatin esiri. Dönüşüm ister yapay zekayla isterse de et ve kemikle, kanlı canlı insanla var edilsin, şekillendirilen son kertede demokrasi mefhum ve meselinin hiç kılındığı hakikatimiz ediliyor. Her gün yeniden biçimlendirilen o cerahat ekseninde yaşamsal müşterek pratiklerinin hiçleştirilmesi kesintisiz var edilmeye çalışılır. Bunun da başarılı olduğu dünyanın çeşitli yerlerinde güncellenen şiddetle, ayrımcılık ve o savaş hallerinin sürekli psikolojik tahakküme evrimiyle var edilir. Böyle mi olacaktır tüm dünyanın akıbeti, şu coğrafyanın halleri!
Ara sıra değil daimi bir biçimde yeniden ve yeniden var edilen bütün boyutlarıyla “tehdit” yönelimi ile sıradan insanların hayatlarının zehirlenmesi kesintisiz kılınır. Bu coğrafyanın da makus kederi olarak çıkagelen cerahatin her nasıl birbiri ardına var edilmiş olagelen ol tahakküm nesnelliği üstünden biçimlendirildiği az çok yaşadıklarımız ile özetlenebilir. Bu cerahat sarmalına dönüştürülmüş günbegün yaşam ihtimal, olasılıklarının tarumar edildiği her günün apayrı sınamalarla kuşatıldığı zeminin gerçekliği zaten her şeyi izah edecektir. İnsanlık mefhumu tarumar edilirken, cerahatin önemsendiği, el üstünde tutulduğu bir yer, bir sahne gerçekliğimiz kılınıyor. Yaralarıyla yolunu kaybetmiş bir menzilin her gününün nasıl punt bulundu mu daha fenaları için zeminin yoklandığını göstere gelen bir karşılık hal ve istikamet bugünün yeni nam ülkesinin hakikati kılınır. Çürümeye demirlemiş, artık afaki bir biçimde insani normların zayi edildiği bir düzlemde, gelip geçici olmayan tüm o yaraların varlığı hakkaniyetsizce nasıl yaraların kanatılmaya devam olunduğu meseli tüm bu ülkenin / şu mavi kürenin de istikametini göstere gelir. Bütün bu hallerin yekununda bir tek iyi gün var edilebilir mi, kalır mı?
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Ankara Gar Katliamı anmasında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, katliam yapan DAİŞ'liler yerine katliamlara karşı çıkan siyasetçilerin yargılandığını söyledi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Kobanê Davası'nda siyasetçilere verilen cezalara tepki amacıyla DAİŞ'in katliam yaptığı merkezlerde anma etkinlikleri düzenliyor. DEM Parti, bugün de 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı önünde yaşanan katliamda yaşamını yitirenleri anmak için Ankara Tren Garı önünde anma etkinliği düzenledi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın yanı sıra çok sayıda kişi anmaya katıldı. Anmada, "Kobanê’den bu yana IŞİD barbarlığı karşısında insanlığı savunuyoruz" pankartı açılarak, sık sık "Kobanê düşmedi düşmeyecek" sloganı atıldı.
‘DAİŞ Barbarlığına Karşı Dayanışmak İçin Buradaydılar’
Anmada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, katliamda yaşamını yitirenlerin DAİŞ barbarlığına karşı dayanışmak için Ankara Tren Garı'nda bulunduğunu ifade etti. Bakırkan, "Bugün bile demokratik bir basın açıklaması dahi yaparken, sayımızdan fazla güvenlik görevlisi var. Kamera var, sokak ve caddeler tutulmuş durumda. Ama 7 Haziran ile 1 Kasım arasında ne hikmetse IŞİD’in başta Gar, Amed, Suruç, Antep, Reyhanlı katliamları olmak üzere elini kolunu sallayarak, göstere göstere Ankara’nın göbeğinde bu katliamın örgütlenmesi büyük soru işareti oluşturdu" diye kaydetti.
'Göz Yumanlar Yargılanacaktır'
Katliamın önlenmesi için önlem almayanların katliamın suç ortağı olduğunu belirten Bakırhan, "Birgün mutlaka dem gelir devran döner. Sadece bu insanlık karşıtı suçları yapanlar değil, buna göz yumanlar da bir gün yargılanacaklardır. Demokratik kamuoyunu gören, IŞİD karşıtı dayanışma çağırısı yapanları yargılayanlar bugün hala IŞİD’i ve onun hücrelerini görmemeye devam ediyorlar. Ankara’nın göbeğinde mahallelerinde hale kadınları cariye, çocukları köle olarak pazarlayan bu örgütün arkasında kim var? Neden görünmüyor müdahale edilmiyor? Bu da ayrı bir sorundur" diye konuştu.
'IŞİD'le Siyaseti Dizayn Etmeye Çalıştılar'
7 Haziran seçimlerini kaybedenlerin DAİŞ'le birlikte siyaseti dizayn etmeye çalıştığını söyleyen Bakırkan, "Şimdi bunu nereden çıkardık sorusunu sorabilir kamuoyu. Bu katliamlardan sonra bizzat hükümetin en yetkili ağızlarından 'Oylarımız arttı' denildi. Utanmadan kendi yurttaşlarının katledildiği bu katliamlar karşısında kınaması gerekenler gerekli olan hassasiyeti göstermesi gerekenler ne dedi, 'Oylarımız arttı'. Yani bu katliamlar demek ki birilerinin işlerine yaradı. Ve katliamlar hala gerçek fiilleriyle birlikte yargılanmıyor. Üç beş tane tetikçinin alıkonulduğu bu katliamlarda asıl failler asıl planları yapanlar örgütleyenler aramızda yok. IŞİD nedir anlatmaya gerek yok. Katliam yapan barbar bir örgüttür. Peki, IŞİD Kobanê’de Kürtleri, Arapları kadınları katlederken, Kobanê'yi işgal etmeye çalışırken insanları diri diri yakarken biz ne yapacaktık?" diye sordu.
‘Kumpas Davası Muhakkak Çökecek’
Direniş mücadelesi veren bir gelenekten geldiklerini vurgulayan Bakırhan, "IŞİD’in bu katliamlarını zulmünü alkışlayacak mıydık? İktidar tam da bizden bunu bekliyordu. Kimse kusura bakmasın. Dün olduğu gibi bugün de insanlık düşmanı katliam yapan, kadın düşmanı bir anlayışı değil, Kobanê’de dünyanın neresinde görürsek görelim buna karşı mücadele etmek dayanışma bu katliamları önlemek gibi bir sorumluluğumuz vardır" dedi.
DAİŞ'in katliam yapmak için taşıdığı malzemelerin adreslerinin bilindiği, taşıyan araçların plakasının dahi bilindiğini ifade eden Bakırhan, "Ama kim yargılandı? Demokratik Kürt siyaseti yargılandı. Katliam yapanlar yargılanmadı, katliam yapanlar aklanmaya çalışıldı. IŞİD barbarlığı karşısında mücadele eden, dayanışma çağrısı yapanlar yargılandı. Biz bu yargılanmaları tanımıyoruz. Bir suç varsa IŞİD işledi, bir suç varsa IŞİD’e destek veren, göz yumanlar Ankara'nın bu meydanında bunca kamera ve MOBESE'nin bulunduğu yerde, bu katliamların olmasının zeminini hazırlayanlar suçludur. Demokratik siyaset yürütenler suçlu değil, asıl yargılanması gerekenler bizleri yargılıyorlar. Dolayısıyla bu karar yok hükmündedir" şeklinde konuştu.
Davanın bir gün muhakkak çökeceğine olan inancını dile getiren Bakırhan, "İç siyaseti, IŞİD katliamlarıyla dizayn etmeye çalışanlar bir gün mutlaka bunun hesabını demokratik bir yargı karşısında vereceklerdir. IŞİD’i yargılamayanlar Selahattin Demirtaşları, Figen Yüksekdağları ve şu anda cezaevindeki 13 arkadaşımızı yargılamaya devam ettiler. Bu yargılama Kürt halkında, Türk halkında Türkiye’de yaşayan bütün halklar ve inançlar nezdinde yok hükmündedir ve öyle olmaya devam edecektir" diye belirtti.
Diyalog ve Müzakere Vurgusu
Bakırhan, ülke sorunları için diyalog ve müzakere çağrısı yaparak, şöyle devam etti: "Kürtleri, devrimcileri, Kürtlerle birlikte dayanışan dostlarını mahkum etmek Türkiye’ye bir şey kazandırmadı. Bugün Türkiye’de çeteler Susurluk gibi karanlık örgütler cirit atıyor. Susurluk geçmişte sadece Susurluk’ta vardı, bugün Susurluk gibi mafya örgütler Türkiye’nin dört bir yanındadır. Türkiye Teksas’a dönüştü. Sendikaların insanca yaşam ücretlerini talep etmediği bir Türkiye’de çeteler kırmız plakalı araçlarla insanları katlediyorlar. Tüm bunların tek sebebi var. Kürt sorunun çözümsüz kalması. Tek bir sebebi var. Müzakere ve diyaloga dayalı olmayan yol ve yöntemlerin benimsenmesidir. İşte Kobanê Davası aslında bu diyalogla müzakere zemini için iktidar için bir fırsat olabilirdi. Bu fırsatı tepenlere ve geçmişte karanlık yöntemleri ikinci yüzyılda da Türkiye uygulamaya çalışanlara sesleniyoruz: Demokratik siyaset ayakta, demokratik siyaset 12 metrekarelik hücrelere arkadaşlarımız konulunca bitmiyor. Bugün biz burada nasıl mücadele ediyorsak cezaevlerinde ceza alan arkadaşlarımız da mücadelelerine devam ediyorlar. Dolayısıyla, bu katliamların peşini bırakmayacağız. Bu katliamlar şimdilik aklansa bile, gerçek failleri ortaya çıkarılmasa bile bizler bir gün mutlaka bu katliamların hesabını demokratik yargı karşısında sorarak bunları açığa çıkararak bu yiten canlara olan borcumuzu bir gün yerine getireceğiz."
İnsanlık mefhumunun üstüne basıla basıla nasıl yerle yeksan olunduğunu göstere gelen bir isyana meram var edilir, Ankara Gar Katliamı anmasında. Dolambaçlı, laf ola beri gele değil doğrudan, kesintisiz bir biçimde tahakküme esir etmenin, ülkeyi bir dört sene daha yönetebilmenin anahtarını gözünü kan bürümüşlere yol vererek sağlayabileceğini düşünen, buna çabalayan bir iktidarın var ettiği her şey insanlık meselinde sınıfta her nasıl kalındığını da bu ülkenin yıllar sonra bildirmeye devam eder. Memleketin adıyla sanıyla bir Teksas’a dönüştürülmesinin utanç verici sureti bir yanda, öteden / ezelden beridir arasız ve fasılasız devam olunan hürriyet taleplerine kastedenlerin önünün açılmasına, nefret siyasetinin bugünün politik mizacının tastamam çatısı kılınmasına ve daha nicesine ol Kürd siyasi hareketinin ödediği bedellere dikkat çekilir. Bu hallerin yekununda, onca insan rehin kılınmışken, Gar Katliamına imza atanlar, onları destekleyenler, arka çıkanlar kolluğundan memuruna adaletten vareste kılınır. Tümüyle doğrudan bir yıkım faaliyetine daha arka çıkan devletin utancını yüzlerine vurdukları için insanların canlarının akıbetini sormaları, adalet talep etmeleri engellenir. Hikaye hep kapkaranlık.
İnsanlık mefhumunun üstüne basıla basıla yok edilmesi, yerle bir olunmasının etapları her gün bambaşka veçhelerle çıkageliyor. Bu coğrafyada kayda geçmiş olagelen soykırım hal ve pratiklerinin deneyimlerini zamana yayarak bir halkın kaderini tayin etme hakkı, seçimi ellerinden çalınıyor. Onca acının bambaşka bir yerde olduğu sanrısı var edilirken, bu yanılsama / yok sayma hali her gün bambaşka bir cerahatle yeniden bina olunuyor. Geçip gittiği zikredilenlerin yanında, demokrasinin elzem olagelen eleştirme hakkından ol devletten hesap sorabilme hürriyetine her şeyin talan edildiği bir zemindir, mavi küredir mesele. Bugün Rojava’dan, Yeni Kaledonya’ya, Dağlık Karabağ’dan, Gazze Şeridi ve ol Filistin’in tamamına ve hemen her şekilde bir tahakküm silsilesi, bariz bir terör eylemselliği içerisinde hayatın un ufak edilmesine devam olunuyor. Yaşam var eden topraklar insanlarından ayrıştırılıyor. Ölüm sayılara indirgeniyor. Yok edicilik bir kurgu, bir oyunmuş gibi değerlendiriliyor. Bütünüyle can yakıcı bir haller toplamında insan eliyle çağcıl cehennem tasavvuruna devam olunuyor. Her yan, her gün, her şekilde. İnsan neydi ki!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel – Illustration - Sarah MAZZETTI – New York Times
0 notes
yourmeowi-post · 1 year
Text
🤍Soru Postu🤍
‼️Soruları AÇIKLAMALARI ile Gönderin
‼️En alttaki notları okuyun
Acı eşiğin yüksek midir?
Acı sana zevk verir mi?
Alkollüyken nasıl biri oluyorsun?
Alkollüyken seks yaptın mı? Nasıldı?
Anal yaptın mı? Anal yapmayı seviyor musun?
Arabada hiç seviştin mi?
Arzuladığın bir kadın/Erkek var mı?
Aşık olmadığın biriyle seks yapar mısın?
Ayaklarının bağlanması hoşuna gider mi?
Aynı kişiyle bir günde en fazla kaç kere birlikte oldun?
Bağlamalı fanteziler hakkında ne düşünüyorsun?
Bağlanmayı sever misin?
Bakire misin?/Bakir misin?
Bakirelik önemli midir?
Bakirelik senin için ne ifade ediyor?
Bakireliğini kaç yaşında kaybettin?
Bakirliğini kaç yaşında kaybettin?
Bakirliğini aldığın birisi oldu mu?
Bekaretini aldığın birisi oldu mu?
Beslemek istediğin bir hayvan var mı?
Bir arkadaşınla yatmak ister miydin?
Bir erkekte/kadında en tahrik edici yer neresidir?
Bir erkeğin en çok senin nerene boşalmasını seviyorsun? Nedeni var mı?
Bir erkeğin inlemesi seni tahrik eder mi?
Bir kadının inlemesi seni tahrik eder mi?
Bir günde en fazla kaç kere boşaldın?
Bir günde kaç farklı kişiyle seviştin?
Bir hafta içinde tahminen kaç kere boşalıyorsun?
Bir köleye sahiblik/sahibelik yapmak ister miydin?
Birisi seni nasıl baştan çıkartabilir?
Birinin sana mastürbasyon yapması hoşuna gider mi?
Birlikte olduğun kişiyle en fazla kaç yaş fark vardı?
Birlikte olduğun en genç kişi kaç yaşındaydı?
Birlikte olduğun en yaşlı kişi kaç yaşındaydı?
Biseksüel misin?
Cinsel içerikli bir anında ailenden birine yakalandın mı? Anlatır mısın?
Cinsellik hakkında kimsenin bilmediği bir şeyini itiraf et.
Cuckold fantezisi sever misin?
Cuckold fantezisi yaptın mı?
Çocuğun var mı?
Çocuk sahibi olmak istiyor musun?
Çocukları sever misin?
Çocukluğun nasıl geçti?
Değişik bir fantezin var mı? Varsa nedir?
Domine edilmeyi sever misin?
Domine etmeyi sever misin?
Ellerinin bağlanması hoşuna gider mi?
En çok seks yapmak istediğin yer neresi? Neden?
En çok tahrik olduğun şey nedir?
En sevdiğin film kategorisi nedir?
En sevdiğin film nedir?
En sevdiğin iç çamaşırı rengi nedir?
En sevdiğin iç çamaşırı türü nedir?
En sevdiğin kitap nedir?
En sevdiğin kitap türü nedir?
En sevdiğin sütyen rengi nedir?
En sevdiğin porno kategorisi nedir?
En sevdiğin porno sitesi hangisi?
En sevdiğin pozisyon nedir?
En sevdiğin renk/renkler nedir?
En sevmediğin pozisyon nedir?
En son ne zaman mastürbasyon yaptın?
En son ne zaman porno izledin?
En son ne zaman seks yaptın?
En son ne zaman seviştin?
Eşcinsel bir ilişki yaşamak ister misin?
Eşcinselliğe bakış açın nedir?
Ev dışında hiç mastürbasyon yaptın mı? Yaptıysan neresiydi?
Evin hariç biyerde ıslandın/sertleştin mi?
Evli biriyle sevişir misin?
Evli biriyle seviştin mi?
Farklı bir yerde seks yaptın mı? Yaptıysan nerede yaptın?
Fobin var mı? Varsa nedir?
G@angbang fantezisi sever misin?
G@angbang fantezisi yaptın mı?
Göbek, göğüs, bel, sırt, popo, bacak, vajina, yüz, ağız nereye boşalınmasını/boşalmasını seversin?
Göğüs bedenin nedir?
Göğüslerin ile oynamayı seviyor musun?
Göğüs uçlarının emilmesi seni tahrik ediyor mu?
Grup seks hakkındaki düşüncen nedir?
Grup seks yaptın mı? Yaptıysan kaç kişiydiniz?
Grup seks yapmak ister miydin? Kaç kişiyle yapmak isterdin?
Günde birden fazla kişiyle seks yaptın mı? Yaptıysan kaç kişiyle?
Güzel bir seks için en önemli şey nedir? Neden?
Güzel bir arkadaşlık için ne önemlidir?
Güzel bir dostluk için ne önemlidir?
Güzel bir ilişki için ne önemlidir?
Hard seks mi, soft seks mi? Neden?
Hayallerinde ki araba nedir?
Hayellerinde ki erkek/kadın ile seviştin mi?
Hayallerinde ki eş nasıl biri?
Hayallerinde ki ev nasıl?
Hayallerinde ki gibi bir hayata sahip misin?
Hayallerinde ki meslek nedir?
Hayvan besliyor musun?
Hiç arkadaşına nude yolladın mı?
Hiç arkadaşınla seviştin mi?
Hiç arkadaşınla yattın mı?
Hiç biri ile duşa girdin mi?
Hiç birine nude yolladın mı?
Hiç tanımadığın birine nude yolladın mı?
Hiç çıplak uyudun mu? Uyur musun?
Hiç orgazm taklidi yaptığın oldu mu?
İç çamaşırının rengi nedir?
İç çamaşırının türü nedir?
İlişki sırasında konuşur musun, konuşulmasını ister misin?
İlk buluşmada ne önemlidir?
İlk buluşmada seviştiğin oldu mu?
İlk buluşmada utandığın veya çekindiğin oldu mu?
İlk mastürbasyonunu kaç yaşında yaptın?
İlk öpücüğün hala aklında mı?
İlk öpücüğünü ne zaman aldın?
İsteğin dışında ıslanır/sertleşir misin?
Kaç parmağınla mastürbasyon yapıyorsun?
Kedi insanı mısın köpek insanı mısın?
Kimlere ilgi duyarsın? Kadınlar mı? Erkekler mi? Her ikisi mi?
Kucak sever misin?
Mastürbasyon yapan birini izlemek seni tahrik eder mi?
Mastürbasyon yapmayı seviyor musun?
Mastürbasyon ne sıklıkla yaparsın?
Mastürbasyon yaparken birilerinin seni izlemesini ister miydin? Neden?
Mastürbasyonu herhangi bir cisimle yaptın mı? Yaptıysan neydi?
Mastürbasyon yaparken hayal mi kurarsın porn mu izlersin?
Nude arşivin var mı?
Okul da hiç elleştin mi/seviştin mi?
Oral seks yapmak mı, yapılması mı?
Oral seks yapmayı sever misin?
Oral yapan bir kızı veya erkeği izlemek sana nasıl hissettirir?
Ön sevişme ne kadar önemlidir?
Ön sevişme ne kadar sürmeli?
Ön sevişme sever misin?
Ön sevişme sevmeyen biriyle seks yapar mısın?
Öpüşürken dilini kullanıyor musun?
Penisin boyutu mu, işlevi mi daha önemli? Neden?
Penisin şekli nasıl olmalı?
Piercing sever misin?
Piercing’in var mı?
Public ortamda seks yaptın mı? Yapmadıysan nerde yapmak isterdin?
Sana iğrenç gelen bir fantezi var mı?
Sanal ilişki yaşadın mı?
Sanaldan tanıştığın biriyle buluştun mu?
Sarhoşken seks yaptın mı?
Sarılmak sana ne hissettirir?
Sarılmayı sever misin?
Seni ne veya neler tahrik eder?
Seni seviyorum demenin senin için anlamı nedir?
Seks oyuncakların var mı? Alır mısın?
Seks senin için ne demek?
Seks sırasında arkada müzik çalmasını sever misin?
Seks sırasında annen/baban arasa telefona cevap verir misin?
Seks sırasında hiç video kayıt yaptın mı?
Seks sırasında küfür sever misin?
Seks sırasında ne olursa libidon düşer?
Seks sırasında şiddet sever misin?
Seks yaparken sence prezervatife gerek var mı?
Seks yapmak için para kabul eder miydin? Paranın miktarı ne kadar olmalı?
Seks de asla yapmam dediğin birşey varmı varsa ne neler?
Seksini ?/10 üzerinden puanla.
Seksten sonra evini terkettiğin biri oldu mu? Olduysa neden?
Seksten sonra ne yaparsın?
Seksting yaptın mı? Yaptıysan kaç kişiyle yaptın?
Seksting yapmayı seviyor musun?
Sekstingte en önemli şey sence nedir?
Seni tahrik eden bir fantezi var mı?
Senin veya partnerinin komik erken boşalma hikayesi var mı?
Ses seni tahrik eder mi?
Sevdiğin porno yıldızı var mı? Varsa ismi nedir? Takip ediyor musun?
Sinemada hiç seviştin mi?
Son izlediğin porn videonun linkini atar mısın?
Sperm tatdın mı? Tadı nasıldı?
Sperm yuttun mu? Yuttuysan kimin?
Sütyenle mi, sütyensiz mi uyursun?
Şuan ne kadar çok mastürbasyon yapmak istiyorsun ?/10 puanla?
Şu an ne kadar çok seks yapmak istiyorsun ?/10 puanla?
Şu an kiminle beraber olmak istersin?
Şu an neredesin?
Şu an nerede olmak istersin?
Şu an üzerinde ne var?
Tanımadığın biriyle seks yaptın mı?
Tanımadığın biriyle seksting yaptın mı?
Telefon seksi yapar mısın?
Telefon seksi yaparken kendine bir şey sokar mısın?
Telefon seksi yaparken ne önemlidir?
Telefon seksi yaparken zevk alır mısın?
Telefonda konuşarak birini tanıyabilir misin?
Telefonda konuşarak birini sevebilir misin?
Telefonda konuşmayı sever misin?
Telefonunda nude arşivin var mı?
Telefonunda nude var mı?
Telefonunda porno var mı?
Tumblr'dan biriyle yatmak ister miydin?
Utandığın bir anın var mı?
Utandığın bir fantezin var mı?
Utandığın bir mastürbasyon anın var mı?
Utandığın bir sex anın var mı?
Üçlü seks yaptın mı? Yapmadıysan, yapmak ister miydin?
Üçlü yapma imkanın olsa 2 erkek-1 kadın mı, yoksa 2 kadın-1 erkek mi? Neden?
Vücudunun sana göre en kötü kısmı neresi?
Vücudunun sana göre en seksi kısmı neresi?
Vücudunun sana göre en yalanası kısmı neresi?
Yatak dışında sevişilecek bi yer söyle?
Yatakta itaatkar mısın dominant mı yoksa ikisinin ortası mı?
Yeni tanıştığın biriyle yattın mı? Yatar mısın?
Zaman senin için ne kadar önemlidir?
Zamanını nasıl harcamayı seversin?
‼️ Soruları soru kısmından sorun. Soruları bana soracaksanız @yourmeowi bloğundan gönderin.
‼️Soruları zenginleştirmek için önerilere açığım.
🤍Hazırlayan: @yourmeowi - @yourmeowi-reblog
2K notes · View notes
layezalll · 9 months
Text
Tumblr media
15 haziran salı
uzunca zamandır aklımın derinliklerinde olan duygularımı uyandırma çabasına vardığımda ilk aklıma düşen eylemi hayata geçirme planları yapıyorum
Yazmayı bırakmayı düsünüyorum, hak etmediği sevdalara konan yüregime isyanım.
Sonra kıyamıyorum kendime ..
Tıpkı sevdasının sevdiğine kıyamadığı gibi…
Yalnızlıgım geceyi yırtıp parçalıyor
Karanlıklara doğru sızıyor hasretim…
İçimde zehir gibi kanıma karışıyor
Bağır bağır içimden çıkmıyor
Kalemi alıp elime bugünümü yeniden Yazmayı planlıyorum.
Gecenin rezilliğine inat mışıl mışıl uyumuş numarasıyla uyandırıyorum bedenimi.
Telefonun saati tam 6.30 da başlıyor çalmaya sezen Aksu 'dan sen ağlama dam dam darrayray rarayraray.
Öyle dinç kalkiyorum ki yatağımdan saati kapatıp pencere önüne doğru gidiyorum.
Dışarıda yağmur mu?
Soguk mu?
Yok ya güneş var kocaman bir güneş odanın içinde doğuyor sanki perdeyi iyice araliyorum.
Tertemiz sabahın havasını içime çekiyorum.
Neşeli şarkılar söyleyerek duşa giriyorum bla bla bla..
Bir çay demliyorum kendime demlene demlene kafayı çeker gibi içeceğim.
Üzerime renkli bir seyler giyineyim himmm mesela mavi evet özellikle turkuaz mavisi nasıl hos oldum işte budur vay be…
Çayım da hazır oldu balkona çıkalım bir sigara yakalim sonra da düşeyim yollara malum işe gitmek lazım …
Gülücükler savurarak girelim kuruma “Günaydın arkadaşlar ” ohoooo neşemiz yerinde hayat bana güzel…Bol köpüklü kahvemi alıp açalım telefonu bakalım gündemde neler olmuş canım memleketim her yeri güllük gülistanlik haber okumaya dahi gerek yok biz de kötü ne olur ki???
Devamını yazamayacak kadar sahte..
Samimiyetsiz…
Nesin sen söyle nesin?
Fuat
Kimsin?
Gününü yeniden yazacak kudrette misin???
173 notes · View notes
noksanbiri · 2 months
Text
sanki hayat bana bütün sandalyelerini doldurmuş. zaman ilerledikçe insanın kendi kendine katlanması bile imkansız hala geliyor. olaylar silsilesi seni bildiğin hayatından kopartıyor ve yaşantın arkaplanda devam ediyormuş gibi geliyor. son birkaç haftadır böyle. kafamın içinde olan şeyler artık benliğimede zarar veriyor. bunun bana etkisi çok fazla. otobüsüm de bir tane yaşlı teyze düştü öncesinde tanıdığım muhabbet ettiğim bir teyze. ama beni o kadar rahatsız etti ki bu durum. belki de benim dalgınlığım yüzünden oldu bilmiyorum. belki de seneler sonra bugün ilk defa sağlık ocağına muayene olmaya gittim. olayların vücuduma etkisi beni rahatsız ediyor. dalgınlığım. vücudumda strese bağlı çıkan lekeler. kaşıntılar. aldığım kararlar o kadar yanlış ki. söylediğim sözler. yaptığım şeyler. o kadar yanlış. o yüzden dedim katlanamıyorum kendime. vicdan konusuna hiç girmiyorum. girersem eğer normalde kafamı yastığa koyar koymaz uyusam bile uyuyamıyorum. şuraya kadar yazdığım yazı bile o kadar karmakarışık ki. insan bir süre sonra yok olmak istiyor. her şeyden silinmek yok olmak. hayat bana tat vermiyor artık. ve git gide çekilmez aksi birisine dönüşüyorum. her şeye stres yapar oldum. her şeyi de kafaya takar oldum. bizim köy yolunda bir sürü ay çiçek tarlası var. eskiler bilir eskiden olsa burayı doldurdum öyle fotoğraflarla ya da akşam üzeri gördüğüm güzelim gökyüzünü atardım. gördüğüm güzelliklere bile tepki veremiyorum artık. görmezden geliyorum. mutluluk bana çok uzakmış gibi geliyor. ya da artık mutluluk aramıyorum. hiçbir şeyin benim için anlamı yokmuş gibi. yaşadığım hayat ise günü bitirmek adı altında geçiyormuş gibi. kafamı susturamıyorum. düşüncelerimi durdurmak istiyorum ama çoğu zaman başarısız oluyorum. güneş gözlüğü taktığım zaman içten içe gözlerim sulandığı zaman kimse görsün istemediğim için takıyorum. hayat. hayat. sanki bana sırtını çevirmiş gibi hissediyorum. en dipte çok dipte hissediyorum. sanki uçsuz bucaksız bir yol kenarında çıkan dikenler gibi hissediyorum kendimi. hem kendime yararım yok hem de çevrem olan insanlara da zarar veriyormuş gibi. ne olacak? sürekli kendime böyle sesleniyorum. içimde olan karmaşaya böyle sesleniyorum. hiçbir cevabı yok. olmayacakta biliyorum. her şeyin bittiğini de hissediyorum. ama yaşantım böyle devam edecekse ömrümün de artık son bulmasını istiyorum. bu düşüncede sağlıklı değil tavsif ettiğim bir şey değil. ama hayata karşı duruşum yok oluyor. yoruldum. her şeyden. belki de bu son sevgiyle diyişim bu yazıda. çünkü her şeye karşı inancımı kaybettim. o siyah noktada yok olmak istiyorum. hoşça.
74 notes · View notes
selcandy · 16 days
Text
Bu aralar pek çok kişiye “bakacağım, okuyacağım, izleyeceğim, dinleyeceğim” dediğim için üzerimde verilmiş sözlerin sorumluluğu vardı, hepsini bir gecede aradan çıkardım. =D Dün gece aldığım tüm tavsiyeleri peş peşe değerlendirdim, düşüncelerimi doğrudan onlara iletmek yerine ortalığa yazayım ki bu kişilerin tavsiyeleri sizlere de ulaşmış olsun dedim.
İlk olarak @aitsiz’in önerdiği “Mountain Queen - The Summits of Lhakpa Sherpa” belgeselini izledim (Netflix). Aslında verdiği mesajlar son derece pozitif olsa da bittiğinde içimde bir ağlama arzusu oluştu. Bir insan aynı anda nasıl bu kadar özgür ve tutsak olabilir diye düşündüm. Yaşadıklarını çok da ileri seviyede bilmediği bir dille, İngilizceyle anlatıyor ama bu kısıtlılığa rağmen söylediği şeyler o kadar içine işliyor ki demek ki her şey kelimeler ve kelime çeşitliliği değilmiş diyorsun. Spoiler vermeye hiç niyetim yoktu ama beni en çok etkileyen şeylerden biri, Lhakpa’nın ilk başarısında babasının ona “oğlum” demesi, yani onu kız evlat değilmiş de erkekmiş gibi unvanlandırması ve Lhakpa’nın kendi kızlarından bahsederken üstüne basa basa, her fırsatta gururla “kızlarım” demesi oldu. Okutmaya bile değer görülmeyen, dişiliğinin bedelini cehaletle ödemesi beklenen bir kadının rekor üstüne rekor kırmasını izlemeyi, bir insanın nasıl aynı anda hem çok “vahşi” hem de çok “vicdanlı” olabileceğini görmeyi dilerseniz siz de bir buçuk saatinizi bu belgesele ayırabilirsiniz.
Sonrasında @eceebenece’nin önerdiği “Yakın İlişkiler - Olumlamaların Gücü” podcastini dinledim (Spotify). 13 dakikalık olan bu içerik, tıpkı benim olumlamalar hakkında yazdığım yazı gibi son derece subjektif geldi. Bilimsel bir içerikten ziyade bir uzmanın olumlamalar hakkındaki şahsi görüşlerini belirttiği bir içerik gibiydi. Zaten içerikte olumlamaların bilimsel açıdan kanıtlanmış hiçbir etkisinin olmadığını, kişinin hayata daha iyimser bakmasını sağlayan bir araç olduğunu belirtilmiş. Bunları söyledin diye hayatın değişmez ama hayata bakış açın değişebilir diyor. Ne ifade etmeye çalıştığını çok iyi anladım ve üzerine düşündüm, olaya kendi algımla değil de “herkesin algısı farklı olabilir” kafasıyla yaklaşınca amaçlanan şeyi az çok kavrayabiliyorum aslında. İçerikte verilen olumlama örnekleri de güzeldi, konuyla ilgilenenler buna bakabilirler.
Sonrasında @dalginlik’ın tavsiye ettiği beden olumlama makalesini okudum (SciHub). İliştirdiği linkten makalenin tümüne ulaşılamıyor (veya ben beceremedim) ama arayıp tamamını buldum, isteyene gönderebilirim. “Yok ben okuyamam” veya “İngilizce bilmiyorum” diyen olursa ona da şöyle özetleyebilirim: bir araştırma yapılıyor ve katılımcı kadınlardan kısıtlı zamanda “bedenimi seviyorum” başlığı altında bir şeyler yazmaları isteniyor. Bu kişilerin ağırlık verdiği noktalar, konu başlığı pozitif olsa da genelde negatif noktalar oluyor. “Bedenimi seviyorum ama göbeğim çok büyük,” “Keşke karın kaslarım olsaydı” gibi şeyler yazıyorlar. Beden olumlama tümcelerinin aslında serbest çağrışımla insanın bedenindeki beğenmediği noktaları hatırlamasına yol açtığı ifade ediliyor. Şimdi düşününce, ben de pekala “bedenimi seviyorum ama keşke şuram şöyle olsaydı” diyebilirim kendi beden imajımın üzerine düşününce. Araştırma bir noktada @eceebenece’nin yolladığı podcast’teki “olumlamaların bir insanda işe yaraması için o insanın o konuda gerçekten istekli olması lazım” mesajıyla birebir örtüşüyor çünkü araştırma diyor ki “bedenimi seviyorum” cümlesi, bedeniyle hiçbir sorunu olmayan bir insanı mutlu edebilir, bedeniyle sorunu olan insanı mutlu edemez aksine daha çok bilendirir. Kısacası bu tip olumlamaların tuzu kuru olanlar üzerinde olumlu bir etki yarattığını, onların da zaten böyle bir etkiye ihtiyaç duymadıkları anlatılmaya çalışılıyor.
En son @dusunce’nin önerdiği Portal kanalındaki “Seri Katiller Neden Bu Kadar İlgimizi Çekiyor” videosunu izledim (YouTube). Geçen gün Küçük Sırlar’dan yola çıkarak yazdığım yazıda bahsettiğim “ben onu düzeltebilirim” yaklaşımının ve “şiddeti maskülenlikle bağdaştırma” yanılgısının burada da karşıma çıkması beni sevindirdi, kafamda bir şeyler yapboz parçaları gibi tık tık iç içe geçti. Erinmeyip videoya yazılan yorumları falan da okudum, birilerinin Dorian Gray’den alıntı yaptığını falan görünce iyice mest oldum. Yayıncının kişisel görüşlerine de katıldım çoğunlukla, farklı noktalara temas etmiş. Merakı olan buna da el atabilir.
Sayenizde son zamanların en verimli gecesini geçirmiş olabilirim efendim, teşekkürlerimi sunuyor ve Allah karşınıza hep benim gibi önerilerinize hak ettiği kıymeti veren insanlar çıkarsın diliyorum kfıjıkrjgı.
46 notes · View notes
semantin · 22 days
Text
Hayatımın en zor hastalıklarından birini atlattım. Allah'a şükürler olsun eskisi gibi olamasam da bayağa bi toparladım kendimi. Sanırım ilaçlarda dokundu ve yan etkilerini yaşadım. Dünya kadar psikolojik hap içmiş gibi beynim uyuşukluk yaşadım ekstra. Evimizi temizlemeyi geçtim toparlayacak halim bile olmadı. Sağolsun eşimin ailesi bi noktada yardımcı oldular. En baştada eşim tabiki. Allah hastalıktan kimseyi yatırmasın. Günler sonra oturuyorum ve bi ağrı hissetmiyorum vücudumda bu çok büyük bir şükürmüş. Diyet sürecide burada biraz nanay oldu. Kilo kaybı yaşıyorum ancak ne yazık ki kastan. İnanılmaz bir yeme isteksizliği var. Bu sürece başlarken açtım. Şimdi ise resmen kilo vermemek için yemeye zorluyorum kendimi.
Dün eşimin zoruyla İstanbul'a gittik. Ve dışarı çıkınca yıllarca pandemiden sonra hayata karışmış gibi his ile gittim. Bi arabaya bakmaya gittik aslında. İçimize sinmeyen tarafları oldu almaktan vazgeçtik. Ağrı kesici içmedim bugün uzun zaman sonra. Bugün buna şükrettim. Benim için farklı bir süreç oldu bu hastalık. Eşimin ailesinin desteğini hissettim. Kendi ailemin de olmayışını elbette de. Hayat ne kadar değişik a dostlar. Ben kendimi bi eşikten atlamış, yaş almış gibi hissediyorum. Sanki son on günde bir olgunluk geldi bana ve gerçekten gözümün bazı şeylere açıldığını hissettim. Benim için zor olsada hayatım için iyi şeyler oldu bence.
29 notes · View notes
mehmet147 · 27 days
Text
Tumblr media
İçim yanıyor..
Gazze'de ağıtlar semâya yükselirken Erzurum gibi asırlarca İslâm'a mihmandârlık yapmış necip bir şehirde;
120.000 Müslüman konserde cûşa gelmiş gibi eğleniyor.
Bunu da yakın Türkiye tarihinin "en muhafazakâr" Kültür Bakanlığı organize ediyor..
Ben de sanıyorum ki;
Aslında bizim halkımızın Gazze için yüreğinden yanardağlar fışkırır ama;
Ne yapsınlar, ellerinden bişey gelmediği için 'çaresizce' seyrediyorlar.
Acıyla kıvranarak izliyorlar elleri kolları bağlı.
Heyhât..
Elimizden Âlem-i İslâm'ın matemine saygı duymak da mı gelmez?
Eskiler, hele ki kadim Erzurum'da ecdad;
Bir mahallede taziye varsa, orada yüksek sesle gülmeye bile hayâ ederdi.
Güleceklerse de, sessizce evlerinde gülerlerdi.
Ama dışarıda, taziye evinin acısına hürmeten yüksek sesle konuşmazlardı bile; şurada kalsın sesli gülmek, eğlenmek..
Bugün Âlem-i İslâm'ın Gazze mahallesinde yas var.
Öz İslâm yurdunda 10 aydır âdeta kangren olmuş bir matem var.
Annelerin âh u efgânı arşı ihtizaza getiriyor,
Minicik yavruların feryâd u figânı semâları yırtıyor.
Hadi elimizden bişey gelmiyor olsun.
Elimizden taziye âdâbına uymak da mı gelmez?
Elimizden evlatlarının kanlı iç organlarını çöp poşetlerinde taşıyan bîkes babaların acısına hürmetle,
En azından bu "vahşet sezonu"nda çalgılı-çengili eğlencelere ara vermek de mi gelmez?
Çok mu zor;
Bacakları anestezisiz ampütasyonlarla, acıdan çığlık çığlığa kesilen kimsesiz yetimler için bunu yapmak,
Çok mu büyük fedâkarlık üzerlerine mezalim yağan şu gariban masumlar için bi müddet konsersiz kalmak?!
İslâm'ın kutsalları, ümmetin kadınlarının namusları habis sapıkların necis postalları altında çiğnenirken,
Yeryüzünü boğan bu zulüm seli arasında hayat nasıl olağan akışında ilerleyebiliyor Müslüman bir toplumda, aklım almıyor.
"Onlarla ölelim, gülmeyi kendimize haram edelim, güleni darağacına çekelim, bitkisel hayata geçelim, mumyaya dönelim." demiyorum.
Evinde ne yaşıyorsan yaşa.
Ama en azından Müslüman bir toplumun dışarıya açılan sokakları hüzün koksun biraz bu kan donduran vahşet hengâmında.
Bi zahmet bu kadarı olsun 40.000 Müslümanın kanı oluk oluk akarken.
Bu pasifliğimize keffaret niyetine caddelerimize çaresizliğin utanç yüklü matem havası çöksün biraz,
Sessiz bir hüznün vakarını kuşanalım hiç olmazsa bir nebze.
Ki;
"Çaresiziz, yoksa böyle seyretmeyiz." demeye yüzümüz olsun.
İnandırıcılığı olsun bahanelerimizin..
"Burada "Müslüman ve konser" ikilisinden uyumlu bir kombin çıkar m?"yı konuşmuyorum.
Bu asır, harama haram diyenin aforoz edilip modernitenin 'Engizisyon'unda boynuna linçten bir yağlı halatın geçirildiği bir asır.
Diyorum ki;
İslâm'ın umdelerini kenara bırakmışsınız belli;
Ceddinizin asırlarca bir cevher gibi taşıyıp size tevarüs ettirdiği "yas evine hürmet âdâbını" nereye bıraktınız?
Saraylarının kapısında "Ye'vi ileyhi külli mazlûm",
Yani 'Tüm mazlumların sığınağı' yazan Osmanlı'nın ahfâdı?
Gazze bizim evimizdi, mahallemizdi, kanayan yaramızdı, canımızdı, nazenin bir uzvumuzdu hani?
Acısı acımızdı, Resul öyle buyurmuştu..
Umutlarımın saçlarına ak düşüyor.
Gördüğüm her yeni fecâatle,
Zoraki hârelendirdiğim cılızlaşmış ümitlerimin alnına yeni kırışıklıklar düşüyor..
"O nuru gönder İlahî, asırlar oldu yeter..
Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister.
Bu secdegaha kapanmış yanan yürekler için,
Bütün solukları feryat olan şu mahşer için,
Harimi Kaben için, en büyük Kitabın için,
Nasibi daimi hüsran kesilmiş ümmet için.."
30 notes · View notes
ayyass · 4 months
Text
bazen susman gerekir konuşacak çok şeyin olsa bile, kelimelerin bile tükendiği bir nokta vardır bı çare bulamazsın kendine bulamadığın gibi, intiharlar sessiz olur ve o yola girdiysen zordur çıkmak ve ben o yolun sonuna geldim hayatım da ilk defa bir şeyi başardığımı hissediyorum, bu kadar yalnızken zihnimin içi o kadar kalabalık ki düşünmek hiç bu kadar acı verici olmamıştı, ilk defa kendimi düşündüm kendi sonumu getirebilmek için, onca yıl hiç vakit bulamamıştım kendime ne kadar acınası bi durum, ağlamaktan çekinmedim ilk defa küçük bi çocuk gibi oturdum saatlerce ağladım iş yerinde, sorduklarında kötüyüm diyebildim, kendimle gurur duyuyorum baba sen utanç verici bi evlat olduğumu düşünsende artık evladın olarak da görmüyorsun, hep şu hayatta ben neyim diye sorgulardım kocaman bi hiç olduğumu anladım, yalana o kadar çok sığınmışım ki, hep kendimi kandırmak için bir şeyler uydurmuş olmam aslında gerçeklerle yüzleşmemek içindi ama bi zaman sonra başa çıkamaz oldum, sahte olan ben değildim çevremdekilerdi onlara göre ben neydim, her şeye sahip mutlu iyi bi insandım aslında o kadar çok şey eksikti ki içimde hiç bir zaman tam olamadım, kendi dünyam bu kadar karanlıkken ben başkalarına gökkuşağı oldum, oysa aldığım karşılık beklediğimden farklı oldu, sevgisizliğin bu kadar zor olduğunu bilseydim kendimi çok severdim küçükken, bi fırsatım olsaydı daha sıkı tutunurdum hayata ama ellerim hep kesiklerle doluydu, ailemin tutmadığı eli vermediği sevgiyi hep başka yerlerde aradım, ama ararken en çok kendimi kaybettim, küçüktüm sen gidene kadar anne o küçük yaşımda kocaman biri olmaya çalıştım, kokunu, sesini, gülüşünü, masallarını seni unutmaya çalıştım her gece, babam kendi çocuklarını severken bir kere de bana sarılsın istedim ama hayat o kadar acımasız ki başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğuma çevirmeye çalışacak kadar aptaldım, aslında sen giderken kendini götürmedin sadece beni, çocukluğumu, mutluluğumu da aldın benden, gözaltlarıma bak anne, bir zamanlar içleri gülerdi onların senden sonra bi daha eskisi gibi olmadı hiçbir şey, ama beni yaralayan senken, yanımda olmasına rağmen beni öldüren babam oldu, attığı dayaklarda önüne geçen biri olmadı çünkü yoktun, ama canımı o acıtmadı asıl dayağı bana hayat onun varlığında yokluğunu göstererek yaşattı, ben seni halisinasyonlarımda sevdim, ama kendimi sevemedim anne sizin gibi bende başaramadım bunu, şimdi sorsalar bana ne durumdasın bir kaç kadehlik sarhoşum, biraz ilacın etkisi vuruyo kafama, ama en çok canım acıyor, Allah'a yalvarıyorum her gece canımı alsın diye, ama bu gece sondu, kendi sonumu kendim getiriyorum, tıpkı senin benden gittiğin gibi bende gidiyorum anne, kendimden kaçıyorum baba senin benden kaçıp başkalarına gittiğin gibi.
27 notes · View notes
cayircimengezegezeoy · 4 months
Text
Tumblr media
yine biten bir kitap.sanırım oda arkadaşımın kitaplığına el koydum sekiz’e yakın kitabını ödünç aldım.boş fırsat buldukça okumaya adıyorum kendimi.beynimin içi ferahlıyor biraz.iki ay on gün oldu işe başlayalı fakat halen alışamadım sürekli uyumak istiyorum eve gidince de hiçbir şey yapmadan direk uyumak istiyorum sadece hafta içi akşama bir faaliyet koyarsam o saatlerde ayakta olmuş oluyorum yoksa evde olsam o saatte uyku da oluyorum.neyse bu kitabı okumadan önce çok düşünürdüm sonsuz olasızlıkta başka evrenlerde başka yaşamlarım fakat kök yani ailen aynı kaldıkça hiçbir şey değişmediğini.sanırım her şey umut ederek hayata bağlandığında huzura kavuşuyorsun ne olsa mutluluk her an yanında fakat sen farketmedikçe gelip yanağına buse kondurmuyor.oysaki ben istiyorum ki mutluluk beni öpücüklere boğsun.ama mutluluk hep yarım yamalak öpüyor beni.benim yüzümden..hep başlangıçlarım oluyor bitişi yarım saati olmayan.hep hedeflerim oluyor bulut gibi havada kalan.harekete geçmem lazım.neyi bekliyorum bilmiyorum.yorgunum hissiyatının geçmesini belki?
24 notes · View notes
seslimeram · 4 months
Text
Yaşam Yağmalanırken...
Tumblr media
Benzersiz bir tahakküm çerçevesi içerisinde gündelik yaşam aksiyonun kuşatması sürüyor iş bu sahnede. Hem ekonomik, hem sosyal politik, hem de anlık, şimdiye içkin kılınan bir eylemsellik sayesinde yaşama gailesinin motivasyonu çalınıyor behemehal. Dünyadan ve içteki karışıklıktan bihaber bir ülkenin yönelimi gerçek kılınıyor aralıksız. İçerisini keskin bir biçimde mutlak teslimiyetçiliğe esir eden bir döngünün varlığı güncelleniyor. Gerçeği eğri / eksik gedik yalanlarla toparlayan bir menzilde, siyasal iktidar pratiklerinin yekunu o güncelliği, yaşatma edimini çürütüyor her anlamda. Tümüyle teslim alınmış bir ülke, artık her şeyiyle kokuşmaya yüz tutan bir menzil hakikat kılınıyor. Yol, yordam, anlam, meram her şeyin birbirine geçtiği, ezildiği, sindirildiği bir düzlemi var etmek yirmi bir yıllık olan o iktidar tahayyülünün belki de doğrudan var edebildiği, başardığı tek bir şey olmayı hala sürdürüyor. Demokrasi etiğinin hiçe yazıldığı bir zeminde, mutlakiyet kötülüğün, yönelim ve istikamet hazin bir güncelliğin ta kendisini aynalıyor.
Duraksamayan bir ivme, kesintisiz kılınan bir tahakküm etme halinin ortasında yaşamayı imkansız hale terk eden bir devinim süreğen kılınıyor. Ne yana dönersek dönelim hep bir acıya, her gün ağrıya çıkıyor, çıkartılıyor. Nasıl bakarsak bakalım karanlıktan, simsiyah o toplamdan ötesini var etmeyen, güneşi herkesten çalan bir kısır döngü hasıl oluyor. Çürük ve kokuşmuş olanı muhafaza etmeyi amaçlayan iktidarın pratiklerinde mesajlar alındı gibi cümleler kurulurken hayatın normatif mefhumu / skalası çoktan zayi ediliyor. Anlamca hiç. Bütünüyle zayi edilmiş olan fark edilemesin diye bir çabadır sürdürülüp duruyor. İyi de bunca badirenin yaşandığı bir zeminde, o kadar acının ve elemin daimi bir çoğaltımına sahne kılınan bir zeminde hayatın içeriği nasıl toparlanacaktır. Nereye kadar yok edişlerin bağrına yollanacaktır bir ülke. Nasıl ve ne şekilde tükeneceği kestirilemeyen bir cerahatin etrafında sunulan, yinelenen, yeniden imal edilen bütün açmazlarla geriye bir hayat emaresi kalır mı, bırakılır mı hiç ama hiç sahiden de?
Genel geçer değil bütünüyle yaşamın normalinin alaşağı edilmesine devam olunan bir yer gerçekliğinde bir kısa haber zaten varılan eşiği de bildirmeye kafi gelecektir az yahut da çok. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Licê’de yurttaşlar, katledilen Mehmet Yıldırım'ın Bakan’ın söylemlerinin aksine sivil olduğunu belirtti. Evi basılan Yıldırım’ın 15 yaşındaki oğlu da dışarı çıkartılarak yüz üstü yere yatırıldı.
Amed'in Licê ilçesine bağlı kırsal Nenyas Mahallesi'nde dün akşam saatlerinde yapılan operasyonda 4 çocuk babası Mehmet Yıldırım (45) katledildi. Yıldırım'ın yaşamını yitirmesi sonrası Ali Yerlikaya sanal medya hesabından yaptığı açıklamada Yıldırım’ın "Gri liste" de yer aldığını ve birçok olayda fail olduğunu iddia etti.
Operasyonun yapıldığı mahalleye giderek görüştüğümüz yurttaşlar ise bakanın aksine Yıldırım'ın sivil ve 4 çocuk babası olduğunu söyledi
Yıldırım'ın sivil ve en küçük çocuğu 5 yaşında olmak üzere dört çocuk babası olduğunu söyleyen yurttaşlar, Yıldırım'ın ve babasının evlerinin yılda birkaç kez askerler tarafından basıldığını aileye yönelik baskı halinin yeni olmadığına işaret etti.
Baskında yaşananlara tanıklıklarını anlatan ancak güvenlik gerekçesiyle isimlerini saklı tutmamızı isteyen yurttaşlar, akşam 22.14 gibi köye bir pikabın geldiğini, 5-10 dakika sonrasında ise dağlık olan köyün yukarı kısmında konuşlanan askerlerin ateş açtığını ardından da Yıldırım’ın evinin olduğu alanın tarandığını söyledi. Silah seslerinin ardından askerlerin 3 ayrı yoldan zırhlı araçlarla köye giriş yaptığını aktarıldı.
İnfaz Şüphesi
Silah sesleri geldikten sonra bir insan sesinin geldiğini ve bunun yara almış birinin sesi gibi olduğunu belirten köylüler, Yıldırım'ın yaralıyken öldürülmüş olabileceğini ifade etti. Yurttaşlar köydeki asker ablukası sona erdikten sonra dışarıya çıktıklarında Yıldırım’ın cenazesini görmediklerini ancak evinin yakınlarında kan izi gördüklerini ifade etti.
Abluka sırasında hem silah seslerinden dolayı hem de askerlerin “dışarı çıkmayın” anonsları nedeniyle dışarı çıkamadıklarını belirten yurttaşlar, askerlerin tarzlarıyla kendilerine psiklojik baskı uyguladıklarını söyledi. Bakan Yerlikaya'nın "çatışmada etkisiz hale getirildi" söylemine karşılık yurttaşlar, yoğun silah sesi olduğunu ancak bunun karşılıklı bir çatışmadan kaynaklanıp kaynaklanmadığının farkına varmadıklarını söyledi.
Silah Seslerinden Sonra Ev Baskını
Gece 02.20’de silah seslerinin kesilmesi ardından, Yıldırım'ın evine askerler tarafından baskın düzenlendi. Yıldırım’ın çocuklarından A. Yıldırım, dün gece yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
Yaşadıklarının şokunu üstünden atamayan A. Yıldırım, akşam uyurken silah sesleriyle uyandığını anlattı. Evde annesi,13, 8 ve 5 yaşında kardeşleri olduğunu dile getiren Yıldırım, “Işıkları açıp balkona çıktım. Baktım ‘çıkma dışarı’ diyorlar. Dışarı çıkmamıza izin vermiyorlardı. Biri kafasını çıkarınca ateş ediyorlardı. Komşular da çıkmak istiyordu onlara da engel oluyorlardı” dedi.
‘Evi Arayıp, Beni Dışarıda Beklettiler’
Silah sesleri durduktan sonra askerlerin evine girdiğini anlatan Yıldırım, kendisi ve annesini evin ayrı balkonlarına götürerek üstlerinin arandığını aktardı. Ardından kendisini evden çıkarttıklarını ve “Sen önümüzden yürü” diyerek evlerinin alt katında bulunan boş evi aradıklarını belirtti.
Sonrasından kendisini zırhlı araçların bulunduğu yere götürüp ellerinden tutup araca yüz üstü yaslayıp “Gözlerini açma” dediklerini söyleyen A.Yıldırım, dışarı çıkarılması ardından zırhlı aracın önünde yüzükoyun, gözleri kapalı bir şekilde bekletildiğini ifade etti.
Sivil evlerin atış altına alındığı Nenyas halkıyla gece boyu dayanışan siyasetçiler, 1990’ların yargısız infazlarının canlandırılmak istendiğine dikkati çekerek “Kürt halkını bu politikalarla korkutamayacaklar” dedi.
Amed’in Licê ilçesine bağlı kırsal Nenyas Mahallesi dün ablukaya alınmış, can güvenlikleri olmayan yurttaşlar kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulunmuştu. Gece yarısında yurttaşların çağrısına yetişen evlerin tarandığı mahallede incelemede bulunan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Özgür Kadın Hareketi (TJA), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) ve Barış Anneleri’nden oluşan heyet, yurttaşları ziyaret etti. DEM Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya’nın da yer aldığı heyet yurttaşları dinledikten sonra sabah günün aymasıyla Amed’e dönerken, öğlen saatlerinde tekrardan yurttaşların yaralarını sarmak için mahalleye gitti.
Mahalleyi 2 defa ziyaret ederek yurttaşları dinleyen heyet, yaşananları anlattı.
Şahin: Çocukların Korkusunu Gözlemledik
DEM Parti Amed İl Eşbaşkanı Abbas Şahin, “Dün gece köyde bir abluka yaşandı. Köylüler bize ulaşarak, yardım talebinde bulundu. Sivil halkın evinin tarandığı söylendi. Biz bir heyet oluşturarak, köye geldik. Heyet içerisinde eş genel başkan yardımcımız, il eşbaşkanları, avukatlar, milletvekilleri ile geldik. Geldiğimizde karşılaştığımız tablo iç açıcı değildi. Taranan evde bulunan çocukların yaşadığı kaygı ve korkuyu gözlemledik. Sabaha kadar burada kaldık” dedi.
Kaya:Kürtsüzleştirilmek İsteniyor
DEM Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya ise 1990’larda köylerin yakılıp, yargısız infazların yapıldığı ilk ilçenin Licê olduğunu söyledi. Aynı pratiğin bu ilçede sürdürüldüğünü ifade eden Kaya, “Kürtsüzleştirilmek istenen bir ilçeden bahsediyoruz. Özel savaş politikalarının sürdürüldüğü, insanları yerlerinden etmek için bir takım hilelerle, saldırılarla uğraşılan bir ilçe. Bugün burada olan hukuka, anayasaya aykırıdır” diye konuştu.
‘1990’lar Politikasına İzin Vermeyeceğiz’
Kendilerini dün gece mahallelilerin akrabalarının aradığını söyleyen ve “Yakınlarımızın hayatından endişeliyiz” dediğini belirten Kaya şunları söyledi: “Sonrasında mahalleye geldik. Bu insanlar haklı, çünkü 1990’lardan bu yana mahalleler ablukaya alındığında, ‘evinden çıkma’ dendiğinde yargısız infazlar yaşanıyor. Dün de evler taranıp ‘evlerinizden çıkmayacaksınız’ denilmiş. Silah doğrultulmuş. Sivillere dönük bu saldırılar çözüm değil. Artık bu güvenlikçi politikalardan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyoruz ama insanları öldürme biçimiyle övünen bir iktidar var karşımızda. Tüm bunlara rağmen ısrarla diyoruz ki; Kürt meselesi bu coğrafyayı insansızlaştırarak, yerinden ederek, yargısız infazlarla çözemezsiniz. Bunun çözümü demokratik siyasettedir. Bugün bu köyde 1990’ların politikalarının hayata geçirildiğini görüyoruz. Licê halkı asla boyun eğmemiştir. Biz de onların arkasındayız, yanlarındayız. 1990’lar politikasını hayata geçirmelerine izin vermeyeceğiz. Burada gerçekleşen her olay politiktir, her ölüm politiktir. Sivil halka yönelik saldırıları kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
Yaray: 1990’ları Canlandırmak İstiyorlar
DBP Amed İl Eşbaşkanı Sultan Yaray ise sabaha karşı mahalleye ulaştıklarını anlatarak, “Bir kadın 4 çocuğuyla tek başına evde iken evlerinin etrafını sarmışlar. Geldiğimizde hala şoku yaşıyorlardı. Yine 1990’ları canlandırmak istiyorlar. Öldürdüklerinde de kendilerine bir kılıf uyduruyorlar. Hemen ‘terörist’ diyorlar. Köylerde yeni bir özel savaş yöntemi devreye koymuşlar. Kürt halkı olarak insanların çocuklarının gözlerinin önünde öldürülmesine, evlerinin talan edilmesine izin vermeyeceğiz. Halkımızın yanındayız. 1990’lardaki korku iklimi yoktu. Halk operasyon sonrasında ailenin yanındaydı. Bu da korkutma politikasının sonuç almadığını gösteriyor. Bugün insanlık suçu işleniyor. Kürt halkına soykırım uygulanıyor. Biz de halkımızın yanındayız, artık Kürt halkını bu politikalarla korkutamayacaklar” ifadelerinde bulundu.”
Benzersiz bir tahakküm çerçevesi içerisinde gündelik yaşam aksiyonun kuşatması sürüyor iş bu sahnede. Behemehal Lice’de var edilmiş olan infaz etme hali gibi bir tahakküm hali aralıksız olarak karanlıklarda yolunu arayan bir menzilin nasıl da geçmişini sahiplendiğini göstere geliyor. Doksanlı yıllarda gemiyi azıya almış, terörle mücadele, şaki ile mücadele, ayrılıkçı ile mücadele diye çıkagelen tasavvurun Bakur Kürdistan’ı sathı mahallindeki hal ve yaşam ihtimallerini topyekun derdest ettiği, birkaç tıklama ile öğrenilebilirken yeniden o rotanın takip edilmesi düşündürücü değil midir? Tümüyle insani normu yitire gelen bir terör aksiyonunu / ceberut ol devlet aklının herkesi hedef kılmaya devam dediği bir yerde, bir coğrafyada kırımların istikameti hangi doğruyu var edebilmiştir, daha kalıcı ayrımlardan gayrı. Kuruluş öncesi tasfiye edilmiş, kökleri kazılmış Hristiyan / Musevi halklar gibi, kuruluş sonrasında da var edilen Dersim Tertelesinden, köylerin Türkleştirilmesi çabasından, nüfus değişimlerinden, kentlerin çeperlerinin kurulurken enikonu çorak kılınmasından, hayata dair umutların yitirildiği karanlıklardan medet umulan bir yerde yeniden aynı rotaların takip edilmesi korkunç değil midir?
Binlerce yıldır yaşanan bir toprak parçasında iki gıdım hayatın çok görülebildiği bir zemin yeniden bina olunurken, elinde kalemi, meramı olanları değil bir türlü bitmeyen, belki de bitmeyecek bir silahlı yapılanmayı kendisine muhatap tercih edip, her halükarda onları önceleyen bir şiddet sarmalı Kürd Sorununu çözmeye yeterli gelecek midir? Asırlık yaralara haiz olagelen bir menzilde, halen yepyeni yıkımlara mahal verilebilecek bir günce söz konusu mudur? Kapının eşiğinde bekleyen Irak / Başûr Kürdistan’ı sathı mahallinde var edilecek operasyonlar öncesinde bu yaratılan kırım iklimi her neyi çözecektir, daha büyük ayrıştırmadan gayrı. 2015 abluka güncesinden bu yana sürgit yinelen bir yok etme, istimlak, tehdit ve tahakküme boyunduruk altına alma çabasının yolu arşınlanıyor bir kere daha. Yenilenmiş, yenilmiş olagelen iktidarın kendisini kurtarma çabası olarak bambaşka hayatları istimlak etmesi, ocaklara ateşler düşürmesi bütün bu meramdan daha can yakıcıdır. Birlikteliğini, eşitlik, adalet ve hürriyet üçlüsü üstünden kuramayan bir menzilin geleceği şimdiden çalınmıştır. Bu kesindir, umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel – Zorunlu Kaynakça – T24
0 notes
bunudaburayayazdim · 3 months
Text
Yazma Alışkanlığı, Fazla Genel Bir Kültür ve Toparlama
Eveet, biraz geç kaldığım yazma pratiğimin ikinci gününden (gecesinden) selamlar arkadaşlar. Hikayeye devam edeyim dedim, birazcık ettim de ama şu an oraya yazacak gibi hissetmiyorum. O yüzden burada boş yapayım istedim, çünkü neden olmasın. O halde en sevdiğim klişeyle başlayalım:
Şimdi ben buraya neden çıktım, niçin çıktım, nasıl çıktım? Bunu izaha gerek yok, gördünüz, yürüdüm, çıktım. Ama çıkmamış da olabilirim. Çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. Görünen köy uzakta değildir. Buraya çıktık da sonradan çıkmadık mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır. Sahi ya, ben buraya neden çıktım? Kim çıkardı lan beni buraya?
Parçamızı da verdik. Ne yazacağım hakkında hiçbir fikrim olmayan bir an. Müthiş korkutucu ve aynı derecede özgür hissediyorum. Siyasete girip tüm bu yazıyı bok etmek gibi bir olasılığım da var, genel kültür yönünden etki edecek şeylerden bahsetmek gibi bir olasılığım da. Şahsen hepimiz malum parti ve siyasal islamcı ahmaklar yüzünden yeterince siyasete doyduk, bıktık, tükendik ve daraldık. O yüzden oraya pek girmek istemiyorum. En azından bu yazıda kendilerini bir kum havuzuna (sandbox) kapatalım, orada takılsınlar. Diğer senaryoya girmek için üstteki sandbox güzel bir başlangıç olabilir. Sandbox (kum havuzu) genelde dijital sistemlerde kullanılan kontrollü bir kapalı devre sisteme verilen isim. Böyle söyleyince çok karmaşık gelmiş olabilir, o yüzden şöyle anlatayım. Örneğin bir siteden bir program indirdiniz. Ancak o siteye zerre güvenmiyorsunuz çünkü daha önce hiç oradan bir şey indirmediniz. İndirdiğiniz dosyanın virüslü olup olmadığını bilemiyorsunuz. İşte sandbox dediğimiz şey tam olarak burada devreye giriyor. Sandboxie vb programlar, indirdiğiniz dosyaları güvenle açabileceğiniz mini oturumlar oluşturuyor. Tek tıkla silebileceğiniz ve ana dosyalarınıza ulaşamayan bir alt sistem gibi. Örnek olması için ben aşağıdaki video dosyasını sandbox sistemde açtım.
Tumblr media
Bu videoyu istediğim kadar izleyebilirim, istediği kadar virüs barındırabilir. Videoyu kapattığım anda sistemim üzerindeki tüm izleri pıt diyerek silinip gitmiş oluyor. Çünkü ilk aşamada zaten sistemimde hiç çalışmamış oluyor.
Örneklemeye çalışırken daha da karışık hale getirmiş olabilirim. Tek cümle özeti: Güvenmediğiniz yazılımları güvenle açmanızı sağlayan kontrol odası mekanizması.
Evet bunu artık geçebiliriz sanırım. Size Ted Lasso'dan bahsettim mi hiç? Muhtemelen bahsetmişimdir ama yeterince bahsettiğime inanmıyorum. Özellikle de henüz izlemeye başlamamışsanız. Kabul, fazla iddialı bir cümle ama yapımın kendisi de bu iddiayı destekleyebilecek kalitede.
Ted Lasso, içinde bulunduğumuz bu saçma dönemde kalbimizin en içine başarıyla dokunan, yeri geldiğinde kahkahalarla güldürüp, yeri geldiğinde ağlatan, ana konusuymuş gibi göstermeye çalıştığı futbolu arka plana atıp, müthiş karakterleri bize tanıtan, hayata harika bakış açıları kazandıran bir dizi.
Bu diziye başlayışımın da uzun zamandır hiçbir şeye odaklanamayışım ve başlayamayışım sebebiyle "amaan bakayım, sarmazsa kapatırım." düşüncesiyle olması bana ufak bir utanç kaynağı tabii.
Ted Lasso için her ne düşünüyorsanız şu an bırakın. Çünkü sizi her noktada başarılı bir futbolcu gibi ters köşeye yatırmayı başaracak. Benim için böyle bir yapım oldu ve iyi ki de oldu. Kendisi henüz ilk sezonunu bitirmek üzereyken Comfort Showlarım arasında yerini aldı.
Comfort Show kavramını bilmeyenler için de (söz bu kez uzatmadan) tekrar tekrar izlemekte zevk aldığın, izlerken güvende hissettiğin diziler için kullanılan bir kavram olarak anlatabilirim. (heheh, kısa demiştim.)
Benim için bunlar: Ted Lasso, Doctor Who, Forever (2014) (2014 parantezi çünkü benzer isimli farklı bir dizi daha var, sevemedim onu), Friends, How I Met Your Mother, Person of Interest, The Mentalist, The Big Bang Theory, Brooklyn Nine-Nine, Avrupa Yakası, Geniş Aile. En azından aklıma gelenler bunlar. Ay ne kadar çorba bir yazı oldu bu.
Ee buraya kadar sabırla okuyan sevgili arkadaşım. Sen ne düşünüyorsun? Söylediklerim hakkında ya da genel olarak mesela. Ya da senin comfort show olarak izlediğin diziler var mı? Ya da "yeter kardeşim ne saçmaladın, iki dakika bir şeyler okuyalım dedik kafa ütüledin?" mi diyorsun? Sahiden şarkı biteli de epey oldu tabi. O zaman bir tane daha bırakıyorum hemen buraya
Nev bey de birden kaybolup gitti gerçekten. İlginç bir havası vardı, TSM Sanatçısı ile Rockstar arasında gidip geldi, en son arafta kalarak hiçbir şey olamadı galiba. Ya da ben takibi kaçırdım orada. Her halükarda kararsız kalmanın ne kadar zararlı bir şey olduğunu görüyoruz diye düşünüyorum. Görüyoruz di mi? Görmüyorsak bunu da konuşup kapatalım bu metni artık. Kararsızlığın zararları sadece mental de olmuyor bu arada arkadaşım. Fiziksel olarak vücuduna da zararı oluyor bu durumun. Çünkü bu süreçte beyin de ne yapacağını şaşırıyor ve organları "eeaahh sizle mi uğraşıcam kardeşim, bugüne bugün beyin olmuşum, biraz bakın başınızın çaresine" edasıyla kendi hallerine bırakması ve beraberinde gelen cilt problemleri, ülser gibi stresle tetiklenebilecek şeysilere de sebep olabiliyor.
Tabi bu söylediklerimi tıp okumuş daha bilimsel bireyler eminim çok daha mantıklı cümleler kurarak detaylıca anlatabilir ama gecenin üçü ve benim buna enerjim yok inan bana. Mutsuzluk gibi kararsızlığın da insan sağlığı için iyi olmadığını bil lütfen.
İyileşen yaraların, kaybolan izlerin olduğu bir hayatta mutluluğa bir unutkanlık kadar yakın olduğumuzu unutma ve en kötü kararın kararsızlıktan iyi olduğu da hep aklının bir köşesinde olsun.
Evet ben yine çok konuştum, boş konuştum sanırım biraz da. Artık gideyim. Bıkmadan, usanmadan buraya kadar okuduysan teşekkür ederim. Neden okudun bilmiyorum tabi ama sabretmişsin ve bu bence takdir ve teşekküre layık bir durum. O yüzden teşekkürümün yanı sıra tebrik ederim jfdglfdjf
Lütfen kendine çok çok dikkat et. Hadi baybay!
16 notes · View notes
layezalll · 1 year
Text
Karşılıksız sevmek
Öylece karşınıza geçip size baktığında ruhunuzun bedeninizin çırılçıplak kaldığını hissettiğiniz bir sevgiliniz oldu mu?
Ya da şöyle sorayım size baktığında aklınızdan geçenleri,  kalbinizin şarkısını,  isyanınızı, kederinizi, korkularınızı, siz anlatmadan gören, karşısında saydamlaşmış birisi olarak kala kalacağınız bir sevgiliniz oldu mu?
Sizi yansıtan bir aynadan bahsetmiyorum, aynanın arkasını da görebilen bir sevgiliden bahsediyorum.
Karşınıza dikilip öylece usul usul bakarken kendinizi akıp giden bir su gibi duru hissedeceğiniz birini sever miydiniz?
Yoksa kapıdan çıkıp gittiğinde yüzüne baka baka söylediğiniz yalanlardan arınmak için koşarak kendinizi duşa attığınız sevgilileriniz mi oldu?
Bütün yaralarınızı, sizin kendinizden bile sakladığınız yaralarınızı bir bakışıyla gören birine âşık olur muydunuz?
Âşık oldunuz diyelim… Onunla ne kadar süren bir aşk yaşardınız?
Size her baktığında aklınızdan geçeni, yüreğinizin söylediğini, gönlünüzün alçalıp yükselişini gören birini sevebilir miydiniz?
Bence severdiniz…
Onun gücü tanrının yaratma gücünün dünyadaki yansıması olurdu.
Kendinizden saklanmak istediğinizde o, ensenizden tutup sizi şöyle bir silkeler ve ceplerinize ne saklamışsanız ortaya çıkarırdı…
Herkesin bir maskesi vardır…
İşyerinizde, okulda, yolda, sokakta, evde taktığınız  maskeler taşırsınız  cebinizde..
Duruma ve zamana göre birini çıkarır diğerini takarsınız…
Gün bittiğinde maskelerden kirlenmiş bedeninizi, ruhunuzu ılık bir duşun altında sağaltırsınız…
Eğer ertesi gün cebinize maskelerinizi koymadan hayata akmayı başarabiliyorsanız sabah yorgun değil, heyecanla kalkarsınız yatağınızdan…
Ilık bir duş alıp bütün maskelerinizi ateşe atarak hayata akmaya var mısınız?
Çıplak, çırılçıplak,
yalın,
yalansız,
hesapsız…
Saydam…
Cam gibi saydam…
Kristal gibi duru…
Sevdiğinizin size baktığında gördüğü o saydamlıkla karışabilir misiniz hayata…
Yoksa iç cebinizde, zulanızda bir maske mi saklarsınız?
Bütün yaralarınızı gösterebileceğiniz birisi ancak sizin gerçek sevgilinizdir…
Yaralarını okşayabildiğiniz birisini de gerçekten seviyorsunuzdur.
Evet biraz hastalıklı bir sevgidir bu…
Hangi sevgi hastalıklı değil ki?
Kusursuzluğun iticiliğinden kusurluluğun çekiciliğine savrulup karışın hayata…
Yaralarınızı gösterebileceğiniz birisini gerçekten seviyorsunuzdur.
Yaralarınızı okşayan da sizi gerçekten seviyordur.
168 notes · View notes
negecmisenedegelecege · 8 months
Text
Hiçbir zaman güzel günlerim olmadı. Bir yıl rüya gibi geçtiyse iki yıl cehennemim oldu. Bir gece mutlu olduysam üç gün güneşim dogmadı. Ben gül kokusunda sigaramı yaktım. Artık kolay kolay yenilmiyorum. Belki de bu yüzden canım çok acıyordur. Ben artık kendimi sorgulamıyorum. Hastayım ya da değilim. Belki de aranızda en normal ben oldugum için bu kadar garip hissediyorum. Zaten güzel günler benden yıllar önce uzaklaştı. Ben yedi yaşındayken yaşıtlarımın heveslendigi barbielerimi makasla parçalardım. O günlerden kalma benim kinim bu hayata. Dedim ya, pembeyi çok sevmek isterdim. Ne kadar giysemde o renkli hayata ait hissedemiyorum. Siyahtan kaçsamda her an gölgesi benimle. Her güldügüm an aklımda. O yara o gece geçecek sandım 602 gün oldu bu gece de terk etmedi beni.
25 notes · View notes
Text
KOCAMA KUMA 1
Merhaba Ben Nermin, Önce kısaca kendimden bahsedeyim.
İstanbul Avrupa Yakasında oturuyorum, 51 yaşında, sağlık meslek lisesi, laboratuar teknisyenliği mezunuyum. Eşim İsmet Diş Hekimi 65 yaşında, Avrupa tahsilli, çağdaş, eksiğini fazlasını bilen, mesleğinde başarılı, anlayışlı ve şefkatli biri. Eşimle 30 yıl önce tayinim dalayısı ile Batman'da tanıştık, bir yıl sürmeden de evlendik ve ardından istifa ettim, o günden bugüne de ev hanımıyım. Evliliğimiz çok yadırganmıştı, aradaki yaş farkı, kariyer farkı, ailelerin statü farkı vs.vs. Evliliğimizin 2 ana sebebi vardı ben güzel ve oldukça alımlı, eşim ise popüler, kariyer sahibi ve zengin biri idi. Başlangıçta çok bunaldım ama eşim çok destek oldu ve hep arkamda durdu bu da Eşimi daha çok sevmeme nedendi. Evliliğimize Benden çok O sahip çıktı. Zaten mahalle baskısı da artınca ve Eşim İstanbul'dan da iyi bir teklif alınca, 5. yılda buraya taşındık. İlk 4 yıl içinde 2 de çocuk sahibi olduk, ikisi de okuyup evlenip hayata karıştılar. Şimdi ikisi de yurt dışındalar.
Evliliğimiz yatak hariç mükemmel ve örnek sayılır, ama Eşim çok anlayışlı olduğu için dikkatli ve seçici olmak kaydı ile Beni serbest bıraktı. Ben de kaçamaklarımı hep tatillere sığdırdım. Ben de iyi seçimler yaparak çok şükür bir sorun yaşamadım. 20 yıldır süren ilişkim bile var ve eşimde bilir. Hatta çoğunda da seyirci olur.
1,70 boyunda, bakımlı ve düzenli spor yapan biriyim, aralıklı olarak ta estetik olurum.
Yaklaşık 6,5 ay önce de göğüs ve vajina estetiği yaptırdım. Yani en fazla 30 yaş gibiyim. Çoğu yerde eşimi babam zannederler.
Gelelim hikayemize, oturduğumuz sitede yan komşum Süheyla Abla Karadeniz'li çok vefakar ve candan bir komşum, 15 yıldır bir aile gibi olduk neredeyse. Süheyla Abla'da eşi işadamı, bir oğlu 2 kızı var.
Süheyla Ablanın kız kardeşi Sevim Hanım'da Karadeniz'de oturuyor, eşi işadamı hem İstanbul'da hem memlekette işleri var ailenin.
Sevim'in 2 oğlu var, burda karşıda üniversite okuyorlardı. Alpay ve Selçuk Zaman zaman Süheyla Ablaya gelirlerdi. Ayrı gayrı olmadığından hep içiçe ve çok samimi idik. Zaten anneleri ile de arkadaş idik.
Büyük olan Alpay oldukça yaramaz ve çapkın biri idi. Her fırsatta bana kur yapardı Ben de güler geçerdim. Doğrusu çok yakışıklı ve alımlı biri olduğundan Ben de ilgisiz kalmaz ve hoşlanırdım. Ama korkudan bir türlü fazla yüz vermez idim.
Gel zaman git zaman bu okulu bitirip memlekete döndü ve aramızdaki istek eyleme dönüşmedi.
Aradan 3 yıl falan geçti, Bir gün Süheyla Abla Bana geldi biraz tedirgin ve şüpheli bir hali vardı; hayrola falan derken Kadın anlatmaya başladı.
Küçük kızı Pelin ile yeğeni Selçuk birbirlerini seviyor ve çıkıyorlarmış, Sevim de bu işi bitirelim bunları baş göz edelim diye sıkıştırıyormuş Ablasını.
İyi Abla dedim bak ne güzel bir kısmet, elin bilmediğin adamına vereceğine kızını tanıdığın bildiğin ve de yeğeninden iyisini mi bulacaksın, çocuk yakışıklı,terbiyeli, kariyerli, iş güç sahibi ver gitsin deyince biraz rahatladı. Sahi mi kız dedi, Sahi dedim. Aferin kız senin sağ duyuna güveniyorum, Sen okey diyorsan bu iş oldu demektir hadi patlat kahveleri dedi. Bi şartla dedim Sevim'e Ben müjde vereceğim dedim, tamam Kız top sende ne yaparsan yap dedi. Aradım Sevim'i, Sevim Kız dedim kızımızI istiyorsan Benden isteyeceksin ve hediyem de kalın olacak dedim gülüştük, hayırlaştık......
Derken 2 gün sonra baktım yabancı bir telefon, açtım, Benim belalım Alpay, İstanbul'un en güzeli Nermin Ablam, Kürt Afrodit, falan filan derken, Bende bu sefer biraz ilgili davrandım, biraz kahkaha attım falan, Abla Annem dedi; Nermin Ablana kalın bir bilezik al, nasıl bir model olsun, ben bir kaç tane beğendim, resim atayım bir bak ya da sen resim at, Ben ona göre alayım diye soruyor. Ben de yok oğlum şaka yaptım Annene çok teşekkür ederim almış kadar oldum, gerek yok hayatta kabul etmem deyince, tamam Abla Ben Sana başka bir kalın hediye getirecem, inan İsmet Amcam hiç Sana vermemiştir öylesini demez mi, farkında olmadan birden bir kahkaha attım hınzır Seni dedim. Demez olsaydım gene başladı Mezopotamya ateşi gibi yaktın beni, bugün İsmet Amca ölse haftaya Seni istemezsem namerdim, dedi biraz daha şakalaştık görüşmek üzere dedik telefonu kapattık. 2 dakka sonra yine aradı bu sefer abla gitti Neroş olduk. Şaka yollu Ne lan ne istiyorsun diye cevaplayınca, Neroş ne olur bu sefer beni kırma, inan yanıyorum Sana deyince, Bende tamam hele o gün gelsin bakarız deyince bir yupiiii çekişi var görülmeye değerdi.
Derken 1 hafta sonra cumartesi öğleden sonra bunlar kızı istemeye geldiler.
Çok kalabalık olmasa yine de 5-6 aile olunca ev ortamı için kalabalık sayılırdı.
Ortamın 4 heyecanlısı vardı. Pelin-Selçuk ve Biz. Yani Ben ve Alpay.
2 gün öncesi çarşıya çıkıp, saks mavi omuz ve göğüs dekolteli, vucudu iyice saran likralı kumaştan kısa ve hafif yırtmaçlı bir abiye, aynı renkten bir tanga takım, çorap, ayakkabı ve çanta aldım. Her yer saks mavi oldu Bende. Ağdamı vs. yaptım. Sabah kuaföre gittim dönüşte eşim sormaz mı hayrola kız sende bir haller var, Sanki Pelin'i değil Seni istemeye geliyorlar deyince, bakalım belki Bize de bir kısmet çıkar deyince sarıldı ve öptü eğlen Aşkım yeter ki Sen hep böyle mutlu ol, yanımda ol dedi. Ben de içten bir teşekkür öpücüğü ile öptüm kendisini. Saati çatınca da Süheyla Ablalara geçtik.
Hoş beş isteme faslı sohbet derken bu arada Benim Alpay hiç açık vermiyor, Ben yokmuşum gibi davranıyordu. Bu hali Bende iyice bir güven ve istek oluşturdu. Yerimde duramıyordum iyice ıslanmıştım. Bahçeye bir sigara içmeye çıktım az sonra Benimki geldi o kontes çok harikasın başım döndü, lal oldum dedi, bak dedim her şey hoş güzel ama ya bir sakatlık yaparsan, Ben biterim, bu güzel dostluklar biter, iyisi mi vazgeçelim bu sevdadan dedim. O da bak dedi bütün sevdiklerim içer de onların üzerine yemin ederim ki, Sana karşı bir yanlışım olmayacak. Sana hep saygılı bir sevgili olacağım dedi tamam konuşuruz ama zorlama yok dedim ve anlaştık. 2 saat sonrası akşam yemeği için Florya sahildeki bir restoranda buluşmak için anlaştık.
Derken biraz düğün dernek yaptık, ortam da sakinleşti, gece Halama uğrayacam diye izin isteyip eve geçtik. Eşimden gece için izin istedim, ben demiştim sende bir hal var deyip takıldı biraz. Kim falan sorunca Alpay demedim eskilerden Volkan'ı dedim. Bir şartla dedi gelince anlatırsın dedi, gülüştük öpüştük. Makyajımı tazeledim, sakinleşmek için bir tek tekila içip, bizim duraktan araba çağırmamak için arabama atladım çıktım. Arabayı Yol üstünde Eşimin kliniğinin otoparkına bırakıp bir taksi çevirip restorana geçtim.
Sevgilim sakin bir köşe ayarlamış, Beni bekliyordu. Yemek yerken de o çocuksu ruh gitmiş tam bir beyefendi karşımda duruyordu, daha da etkilendim, bana iyice güven verdi. Ben bir bira içtim o da rakı içti, iyice birbirimize ısınınca biraz duraksayınca sohbet, gel biraz da eğlenelim, kalktık yakındaki bir otelin barına geçtik.
Yolda takside elimi tutup okşamaya başlayınca çok etkilendim neyse otelin önüne gelince indik. Tekrar elimi tutunca bende karşılıksız bırakmadım sıkıca sıktım elini, asansörde elini belime dolayınca bende başımı omuzuna dayayıp iyice sokuldum kendisine.
Derken bara geçtik, tanıyorlardı Bizim çapkını, güzel sahneye hakim köşe bir loca verdiler, bu sefer restorandaki gibi karşılıklı değil, kanepede iyice yanyana birbirimize sarılarak oturduk.
Derken servis geldi, O yine rakı bende, yine biraya devam ettik, müziğe eşlik edip eğleniyorduk. Derken bir slow çalınca dans edelim mi dedi? Olur dedim piste geçtik. Belimi kavrayıp dansa başladık az sonra, loşluğunda güvencesi ile, iyice kendine çekince müthiş aletini karnımın üzerinde hissedince nazlanarak yapmmaaa dedikçe iyice kendine doğru bastırırken bir yandan da kalçalarımı okşuyor, kulağıma defalarca neredeydin şimdiye kadar gecelerimin hayal kadını, diyerek saçımı tenimi koklayıp gizliden buseler konduruyordu.
Ben de ilgisiz kalmıyor başımı göğsüne dayayıp geldim işte aşkım diyerek karşılıklar veriyordum.
Kalabilirmisin, oda ayırayım mı deyince bir an karar vermede zorlandım, çok ısrar etti, biraz naz yaptıktan sonra, okey dedim.
Masaya geçtik, Oda için aşağı indi az sonra geldi odamız hazır, kalkalım mı dedi, olur dedim.
Bardan çıktık, asansör de bir sarılışı var anlatılmaz, ikimiz de kopmuştuk ileri derecede istek ve şevhet dolu idik.
Neyse odaya girdik, odamız suit, geniş ve denize nazırdı, omzumdan kürkümü alıp bir kenara indirdi, Ben lavoboya girdim iyice ıslanmıştım, ıslanacağımı bildiğim için, önceden pet koymuştum kukumun üstüne, peti çıkarıp lavabonun kenarına bıraktım, şeftalimi iyice yıkadım. Aynada bir baktım yeni estetik olan kukumun bu kadar çok şiştiğini ve güzel durduğunu görmemiştim. Dişlerimi fırçalayıp makyajımı gözden geçirip odaya geçtim.
Ardından o da dişlerini temizlemek için lavaboya geçti, az sonra, lavabo kenarında unuttuğum petle çıkınca çok utandım, bu bal kimin balı, kimin için aktı diyerek peti koklayıp koklayıp emiyordu.
Hemen sarıldım Senin için aşkım, Senin için, deyip karşılıksız bırakmadım. Bu bezi ömrümün sonuna kadar saklayacağım diye inliyordu.
Beni kanepeye oturtup direk önümde diz çöküp, ayakkabılarımı çıkarıp, ayaklarımı öpmeye başladı, Aşkııııım, Sultanımmmm hoş geldin dünyama, inan bugün Benim düğünüm bu da gerdeğimiz, asla bırakma Beni Kadınım, dedikçe kendimden geçiyordum.
Derken kalkıp kravatını ve gömleğini çıkartıp yanıma oturup Bana bir sarılışı vardı anlatamam. Vücut hatları kaslı ve ihtişamlı idi.
Ben maço görünüp de bu kadar duygusal ve içten yaklaşanını görmedim.Beni kucağına oturtup önce boynumu ve omuzlarımı öpüp koklamaya başladı, Ben de ilk seferlerde biraz ağır ve nazlı davransam da, bu Çocuğa kayıtsız kalamazdım. Sen neymişsin lan dedikçe kendinden geçiyordu, Hemen dudaklarına yapıştım. Deliler gibi, birbirimize susamışcasına öpüşüyorduk, aşk sözcükleri havada uçuşuyordu. Dedim ya bu çocuğa kayıtsız kalmayacaktım, bir yandan da kemerini çözüyor, muhteşemini okşuyor avuçluyordum. O da boş durmuyor bir yandan beni soyuyor göğüslerimi okşuyor, pantolonun düğme ve fermuarını açıyordu. Derken diz çökme sırası Bana geldi, pantolonunu indirip, kilodunun üzerinden aletini okşayıp öpmeye başladım. Aleti kocaman, pürüzsüz ve kalındı, Amerika'da, Fransa'da tanıştığım zencilerinkinden bile muhteşemdi. Hemen çıplak hali ile de öpüp yalamaya başladım resmen kendimden geçmiştim.Derken ayağı kalktı ve Beni kucaklayıp öpmeye başladı, karım ol karım ol diye inliyordu. Bir yandan da beni soyuyordu.
Kadınlığım şelale gibi akıyordu Eğilip Kilodumu çıkarırken dışa taşan ıslaklığı görünce delirdi, hemen orda duran peti kapıp kuruladı, bunu saklamam lazım, bu bez Bana Senin yokluğun da çok lazım olacak diye inliyor ve şeftalimi öpüyordu.
Dur bakalım Sana daha neler yapacam deyip bunu yatağa atıp, üstüne uzanıp öpmeye başladım. Aleti orama burama değdikçe müthiş haz alıyordum. Resmen deliriyordum.
Üstünde ters dönerek tekrar, kobrayı yalamaya başladım, bu arada o da şeftalime yumuldu. Sanki yutuyordu beni o içtikçe Ben sulanıyordum, Ah İsmet Amca bu şeftali böyle dar mı bırakılır, nasıl kıydın Nero'ya dedikçe, bittim tükendim sarsılarak bir anda sular seller gibi ağzına yüzüne boşaldım. Resmen yutuyordu, hemde zevkle, bittim tükendim çakılıp kaldım bacaklarının arasına. Kıpırdayamıyordum, şefkat ve sevgi ile yardım etti kaldırıp yanına uzattı, sıkıca sarılıp, kulağa hoş gelecek aşk sözcüklerini sıraladı. Bende çok müthişsin resmen bitirdin beni, neden Sana geçmişte haksızlık ettim bilmiyorum ah kafam deyince sıkıca sarıldı, Aşkım doğru zaman şimdi imiş, yıllardır bu anı bekledim, böylesi Senin açından hem daha güven verici oldu, benim içinde bir platonik aşkın gerçeğe dönüşü dedi ve öpmeye başladı. Ben de soluklanınca rahatlamıştım kontrolü ona vermiştim.
Beni korkutan o aleti nasıl alacağım idi, ameliyat sonrası hiç bir birlikteliğim olmamıştı sadece eşimle birlikte erotik film seyreder, aleti iş görmediğinden okşar yalar arada da doktor tavsiyesi ile, kontrollüce inceden kalına doğru duvar kasları gelişimi için dildo ve vibratör kullanırdık.
Derken silkinip kendime gelip lavaboya gidip, kendimi temizleyip, biraz kendimi dinleyip adapte olmaya çalıştım, ve kararlıca yanına geldim.
Geldiğimde Beni bekliyordu, Kontesim diyerek kalkmaya yeltendi bırakmadım ve yanına uzandım ve dudaklarına yumuldum, öpmeye başladım, o kadife sesiyle, Nerom, Neroşum dedikçe kendimden geçiyordum, Aşkım, Kadınım dedikçe yine sularım akıyordu. Karım ol, Karım ol, sana Hanım diye diye inliyordu. Karşılıksız bırakmıyordum Alpayım'ı. Kocam, Erkeğim dedikçe iyice kendinden geçip ağlamaya başlayıp, beni teşekkürlere ve iltifatlara boğmaya başladı, doyunca öpüp, göğüslerimi yeyip, İsmet'ime, ah İsmet Amca nerden bulup da aldın bu Kızı, Bana bıraksaydın ya diye söyleniyordu.
Aşkım Seninkinin tadı ağzımda kaldı diyerek beni ayağa kaldırıp oramı yalamaya başladı, ağzını kocaman açıp şişen şeftalimi resmen yutarcasına yiyordu, kısa sakalları değdikçe bitiyordum, onu uzatıp. deminki ters pozisyona aldım o her kıvrımı ile muhteşem aleti önce koklayıp, öpüp, yalamaya başladım boğazıma kadar çekiyordum, O'da kukumu iştahla yiyordu, iyice pişmiştim, Aşkım sıcaklığını hissetmek istiyorum dedi ve beni ters çevirip yanına uzattı. Önceleri biraz sürttürdü, korkuyordum, kalsın Aşkım ne olur dedikçe yalvarıyordu, korkuyorum Aşkım dedim, Korkma bak çok seveceksin dedi ve yavaşça girmeye başladı, bağırıyordum, bıraktı zorlamayı yanıma uzandı şefkatlice sarıldı öpmeye başladı, bu arada eliyle oramı okşayıp, parmakları ile masaj yapıp yavaşça içeriye dalıp çıkıyordu, bu Arada yine İsmet'ime saydırıyor, bu am böyle bırakılır mı diye söyleniyordu. İyice dolmuştum, Kararımı verdim alacaktım bu aleti, üstüne çıktım, sürte sürte hafifçe almaya başladım ama kendimden geçmiş patlamamak için kendimi zor tutuyordum. O da alttan zorluyordu hafifçe, derken dizim yorulma ve uyuşma arası rahatsız olunca, birden kontrolü kaybettim ve kaygan ortamda farkında olmayarak, şevhetin de etkisi ile, kontrolsüz bir şekilde Kendimi bıraktım, bağırtılar içinde aldım, bir an nefesim kesildi, alet içimde iken doğrulup, göğüslerimi okşayıp öperekten bağırtıları kısmak içinde olsa öpmeye ve cesaretlendirmeye başladı.
Kadınım, Aşkım, Nerom, Kürdom, Karıcığım diyerek Beni güzel sözlerle uçuruyordu, aleti ateş gibiydi, Kimin için ısıttın bu fırını dedikçe kuduruyordum, artık nispeten de olsa alıştım, Bende o güzel sözlere karşılık içimi döküyordum, Erkeğim, Kocam teşekkürler harikasın, neredeydin şimdiye kadar dedikçe iyice coşuyor ve coşuyorduk....
Hazır mısın Ben bitiyorum dediğimde, az daha, az daha bekle Sevgilim, Bana bu anı yaşat diye söyleniyordu, alışmıştım çok güzel bir ritm yakalamıştık, hadi artık dedikçe, dudaklarıma yapışıp az az daha derken, hadi aşkım bırak aşk sularını yıka beni derken, ben sarsıla sarıla boşaldım, ama ne boşalma. O'da hırıltılar, iniltiler içinde boşaldı, sanki bir roman yazmıştık.
Öylece kaldım, sıcak sularının içimden süzüldüğünü hissediyordum.
O anı öldürmemek için ve kutumun alışması için öylece alet içimde, Ben üstte epey bir kaldım.
Ayağı kalktık, Kalkıp banyoya geçmek istedi bırakmadım, diz çöküp muhteşemi dilimle temizledim.
Devamı için, O çok istekli idi ama, Ben bitmiştim, Kalktık temizlendik birer kahve içtik. İzin istedim bırakmak istemedi, ertesi gece için söz verince bıraktı. O otelde kaldı, Bende arabamı alıp eve geldim.
Yol yürüyemiyordum, kasıklarım bacaklarım, her tarafım zevk dolu ağrılar içinde idi. Bitik ve bitaptım.
Eve geldim, İsmet bekliyordu, halimi görünce gözleri parladı. Aşkım ne oldu böyle Sana dedi ve öptü Beni. Fena benzetmiş Seni bu Volkan, doping mi almıştı, yoksa grup falan mı yaptınız, tosta girmiş gibisin falan espiriler yaptı.
2 buzlu viski doldurdu, bu ateşi ancak bu söker, rahatlatır deyip sarıldı.
Anlatmayacakmısın diye ısrarla sorup duruyordu.
Bu bir Volkan'ın işi olamaz, bilirim diye üstüme geliyordu.
Hayır bu başka Volkan deyince, bilmezmiyim Ben deyip, böbürlenince güldük epey.
Eşim Volkan'ı bilir, çünkü yanında çok birlikte olduk.
O'na sürpriz dedikçe somurtuyordu.
Tamam dedim yarın akşam kilinikte yaparız, Sende burdan online izlersin, deyince kısmen anlaştık.
Kucaklayıp Beni üst kata odama götürüp, üstümü çıkarıp geceliğimi giydirip, ıslak tangamı da koleksiyon kasasına koymak için alıp, koklaya koklaya odasına geçti.
Arkası yarın. Kucak dolusu öpücükler....
235 notes · View notes
seyyahe-iavare · 8 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Kalbimle konuşmalar-1
Sevgili kalbim,
Uzun uzun zamandır ertelediğimiz kendimizle halleşmemizi yapmamızın zamanı gelmedi mi sence de artık? Nicedir niyetlenip niyetlenip bir satır dahi yazmadan çıkıyorum buradan. Başka bir yere de yazamıyorum hâlâ. Defter ve kaleme olan küslüğün sence de fazla uzun sürmedi mi Seyyâhe? Haddinden fazla uzun sürdü fakat kırılmıyor bu direnç. 2017'den beri buralardayım. Çok keder, çok sevinç, çok umut, çok yeis döktüm buraya. Hayatın her aşaması yeni bir levele geçilen bir oyun gibi hissettiriyor.
Uzun zamandır içimdeki neşeli kız çocuğunu kaybettim. Son üç yıldır bambaşka bir insan oldum çıktım. Bambaşka bir hayata yelken açtım ve adaptasyon sürecim gerçekten çok uzun sürdü gibi hissediyorum. Diğer yandan bu daha önce deneyimlediğin bir durum değildi Seyyâhe, hayatın tepetaklak oldu. Eski hayatında olan her şey kademeli bir şekilde çıktı, bu elbette kolay olmayacaktı diyor. Buralara gelip kalbimin pencerelerini açıp içimin odalarını havalandırmadığım günler genelde yukardaki gibi kendimle çekişmelerimle geçip gidiyor. Kendimi çok acımasız bir şekilde yargılayıp infaz ederken diğer yanım beni benden korumaya çalışıyor. Yazmak benim için çok zor bir eylem haline geldi. Bunda okumalarımın çok azalmış olmasının katkısı çok büyük. Eski okuyan, araştıran üzerine kafa yoran Seyyâhe yok olmaya yüz tuttu. Tamamen yok olmamış olması da bir nimet tabi, buna da şükür. Eski beni geri bulup getirmenin imkanı yok ama yeni benle daha fazla yaşamak da istemiyorum. Çok yorucu bir karaktere dönüştüm. En çok kendini yorucu... Ama eskiyle yeniyi meczetmenin bir yolunu bulmalıyım değil mi?
Bakalım bu iç döküş ne zaman tamamlanacak Mus'ab'a son mektubu tamamladıktan sonra başladığım bu yazı daha kaç yerde yazılacak şu an hastane yolcusuyum. Hastanelerden de yorulduk kalbim. Elhamdülillah dermansız değil dert ama yoruyor.
Savruluyorum, nereye savrulduğumu bilmiyorum ama rüzgarın önüne kattığı bir yaprak gibi savruluyor düşüncelerim. Terapistim yaz dedikçe yazamıyor, yürü dedikçe yürüyemiyor, oku dedikçe okuyamıyorum. Otoriteye bir başkaldırımmış bu durum. Otoriteler arasında ayrım yapmalıyım halbuki. Bu, başkaldırılacak bir otorite değil oysa ki. Fakat bu, senin iyiliğin için o kadar çok diktede bulunulmuş ki iyiliğimin ne olduğunu ayırt edemiyorum artık sanırım.
8-9 Eylül 2024/Yozgat
Bu yazıyı bekletmeden yayınlayıp ertelemeye dur demek için bir besmele çekmeye niyetlendim. Fotoğrafların konuyla bir alakası yok ama ruhuma şifa şeylerde bugün diyebiliriz ♥️
12 notes · View notes
guzyazi · 8 months
Text
Lohusalık Bölüm 1
Bir kere şu konuda anlaşalım: Lohusalık 40 gün olmaz. Bebe zaten kendini 3 ay boyunca anne karnında hissetmeye devam ediyor. Bazen 6 ay regl olmuyorsun. Hormonlar ağzına s*çmaya devam ediyor. O yüzden lohusalık biz bitti demeden bitmez. Ben 12 ay diyorum.
Gelelim konuya.
Anne olmazdan evvel anneliği erteleyişimin nedeni gördüğüm annelerdeki aşırı bıkkınlıktı. Korkuyordum ben de, ya bir tane mutlunuz yok diye. Sanki bıkkın ama mutlu olunamazmış gibi. Sonra anne olmaya cesaretim geldi. Hamileyken "Gerçekten o kadar zor mu" diye endişelenirken bir kadın keşfettim. Kadın o kadar pozitifti ki enerjisi bana çok iyi geldi. İkinci çocuğunu doğurduğu halde yorgun görünmüyordu. Yardımcısı da yoktu. Lohusa lohusa çiçek gibiydi. Bana umut oldu. Sonra doğum yaptım.
Belki depresyona girmedim. Belki saçımı fönleyebildim. Belki uykusuzluktan ağlamadım. Sağlıkla çok sınandığımız hâlde hiç isyan etmedim belki ama ben de şimdi daha net anlıyorum ben de bitmişim. Bir ara panik atağım geri geliyordu imdadıma annemin koşabileceği kadar şanslıydım. Her şey yolunda gitse bile yepyeni bir hayata ve bedene geçiyorsun. Her şeyi geçtim hormonlar var. Hele bir de kış bebesi dünyaya getirmişsen çok sosyalleşemiyorsun. Yani kararmandan daha normal ne olabilir?
Yakınlarım depresyonda olabileceğimi, bunun da normalliğini açıkladılar bana. Değildim ama eğer depresyondaysam ve bunu kabullenmiyorsam bilmek isterdim. Çünkü kendimde bir yara bırakıp bunun ileride bebeğimden çıkmasını hiç istemezdim. Terapistle görüştüğümde bunalımda olmadığım, bunalmış olduğum ortaya çıktı. Tam düşündüğüm gibi. Ondan sonra da gerekenleri yaptık ve toparlandım.
İşte doğumu yapınca o bahsettiğim pozitif kadın bana bir tersinden göründüüüü, kendi algıma hayret ettim. Hamileyken beni cesaretlendiren kişi, lohusayken kendimi yetersiz hissetmeme neden oluyordu. Evet sosyal medya bir illüzyondu, ya da belki gerçekten de o kadın çok pozitifti. Ama kendime şunu izah ettim: Normali senin yaşadığın. Yıpranmak normalllll. (Yıpranışım da bebeğimden değil. Ona bakmak dünyanın en zevkli ve zor olmayan şeyi. Ki bundan da yıpranabilirdim. Neyse bu 2. bölümde olacak.)
Ayrıca kadın ikinci çocuğunu yapmış, kendini neyin beklediğini biliyor. Sen neden kendini hep en iyi örnek üzerinden idam ediyorsun? Yazarlık için de bunu yaptın. Ben Tanpınar olamam, şu ifadeye bak deyip yazıyı bıraktın. Ah Güzcüm ya, şu çocuk az büyüsün güzelce toparlayacağım seni. Firdevs Yöreoğlu'nun Bihter'i aynanın karşısına geçirip sarstığı gibi sarsacağım. Ama büyümesini de istemiyorum. Hofff aşırı duygusallıq.
23 notes · View notes