Tumgik
#her şey değişecek
fiemanillah · 9 months
Text
bütün dengeler değiştiğinde 💫
6 notes · View notes
13z8c5 · 1 year
Text
Tumblr media
Anlata anlata duyuramadığı her şeyi kafasında sessiz sessiz bitirir insan...
-Sonra;
içine çok şey anlatmak isterken,
"Anlatsam ne değişecek" vazgeçişi kaplar...
Vesselam
274 notes · View notes
lluminara · 1 month
Text
Bazen hayatta öyle anlar gelir ki, içindeki tüm korkulara rağmen bir kez daha inanmak istersin. Defalarca haklı çıktığın, seni koruyan o düşünceyi bir kenara bırakıp, "Belki bu kez farklı olacak" dersin. Belki bu kez her şey güzel olacak, her şey değişecek diye umarsın. Ama sonra, beklemediğin bir anda, gerçek yüzünü gösterir. Tekrar haklı çıkarsın, yine yanılmadığını anlarsın. Ve o an, bir kez daha hayallerinin kırıldığını görmek, insanın en derin yaralarından biri olur. Bu haklılık, ruhunu ağır bir hüzne boğar, çünkü bu sefer de bir umut uğruna kendini kandırmanın acısını hissedersin. Ve bu acı, belki de daha önce hiç hissetmediğin kadar derin bir şekilde canını yakar.
✧☽✧
24 notes · View notes
bilmece · 23 days
Text
Bilmeceyle kendimizi keşfediyoruzda bugün: ben terlemekten utanıyormuşum.
Ay durun durun gitmeyin hemen bu iyice delirdi diye, anlatıyorum: ben çok terleyen bir insanım. Oldum olası öyleydim ve bunu söylerken yalnızca egzersizden spordan bahsetmiyorum. Sıcak bir günde azıcık tempolu yürüyeyim, esinti olmayan bir toplu taşımada beş dakika oturayım anında şakaklarımdan, boynumdan süzülen damlaları, dudak üstümde boncuk boncuk terleri görürsünüz. E dümdüz yaşadığımda hal böyleyken spor yaptığımda siz hayal edin! Domatese dönen bir surat, tuttuğum, oturduğum, temas ettiğim her yer ıslak.. anladınız durumu.
Ben bu durumdan hep çok rahatsız olur(d)um ve mütemadiyen kendi kendime “ıyy ter içinde kaldım yine” derdim. Herkesin böyle olmadığını da biliyor ve sarf ettiği efora rağmen terlemeyen insanları düpedüz kıskanıyordum.
Bugün dolmuşta yüzümden süzülen ter damlalarını hissedip kendi kendime gıcık olurken ilk defa şunu sordum: ben bundan niye bu kadar rahatsız oluyorum? Tabiki anlıyorum hoşlanılacak bir durum değil bunda hemfikiriz ama bu kadar kurulmanın alemi var mı? Sonuçta insan bedeninin yaptığı bir şey bu, bir çok insan yaşıyor, deodorantını kullanıyorsun kimseye bir zararın yok, ortamın değiştiğinde beş on dakika içinde değişecek bir hal, neden kabullenmek yerine bu gıcık olma hali?
Biraz deşince beni de hayrete düşüren cevaplar çıktı içimden. Öncelikli ve en belirgin olanı şu: zihnimdeki kodlara göre görülür biçimde terlemek kadınsılığa ve zerafete ters düşen bir durum (elbet spor dışı hallerden bahsediyorum). Zarif bir kadın olarak tanımlar mıyım kendimi bilmem ama anlaşılan bir yanım öyle görünmek istiyor. Bunu düşünür düşünmez aklıma magazinlerin çeşit çeşit ünlü kadının koltukaltındaki ter izlerinin fotoğrafını paylaşarak kadınları ayıpladığı kareler üşüştü. Ben kendi kendime uydurmamışım bunu, tamam.
Bununla beraber gelen başka bir olgu ise çabasızlık (effortless) kavramı oldu. Sanıyorum bu da zerafetten tamamen bağımsız değil gerçi. İnsan (ben) bir şekilde çabasızlığı çekici, büyüleyici buluyor. Burada bahsettiğim şey emek sarf etmemekten ziyade bir şeyleri rahatlıkla yapabiliyor olmak ya da öyle görünmek. Aslında farklı farklı alanlarda hepimiz kendimizi öyle göstermeye çalışıyoruz. Yılların emeği, öğrenmesi sonucu kolayca yaptığımız bir iş övüldüğünde “bu benim için çocuk işi” demek, belki de saatlerce düşündüğümüz kombinimiz beğenildiğinde “ay öylece uyduruverdim” demek buna örnek. Elbet bunlar başka boyutlarla da açıklanır fakat çok çabalamamış izlenimi vererek güzel, becerikli, başarılı, güçlü görünmek ortak bir arzumuz sanırım.
E bunun terlemeyle alakası ne derseniz de hemen söylüyorum çünkü bende ter=çaba. Yokuş çıkan iki kişiyi düşünün: biri yukarı vardığında başladığı haliyle aynı gözüküyor diğeri ise kan ter içinde. Elbette kan ter içinde olan kişi aynı yokuşu çıkmak için daha çok çaba sarf etmiş diye düşüneceksiniz. “Tamam düşünelim ne var, sonuçta ikisi de varmış yukarı ayrıca terleyen daha çok zorlanmasına rağmen yapmış bu tebrik edilesi değil mi?” de denebilir. Bu senaryoyu kafamdan geçirdiğimde ise aklıma gelen kelimeler zayıflık ve kontrol oluyor. Bir şeyin seni ne kadar zorladığını gizleyemiyor olmak bir zayıflık göstergesi diye düşünüyor ve dışarıya ne kadar bilgi verdiğimle ilgili kontrolün elimde olmasını istiyor bir yanım. Tabiki daha makul yanım çabanın kıymetini, zorlandığını gösterebiliyor olmanın erdemini biliyor ama çelişkilerle doluyuz azizim.
Buna girmedim ama belki beden algımla da alakası var bu yüksek dozda rahatsız olmamın, olabilir, olsun. Her ne ise sebebi ben artık utanmayacağım. Hem huysuz ve tatlı kadın oluyorsa terli ve zarif kadın da olur bence asdfjslfşj (asla ciddiyetle yazı tamamlayamıyordu).
22 notes · View notes
savasbitti · 8 months
Text
gecenin saat 3'ü. uyku tutmuyor, çünkü bir hafta içinde uyku düzenim bozulmuş. içeride bunalmışım, hava soğuk ama soğukla açılmak için balkona çıkıyorum. bir metre kare bile olmayan balkondayım. gökte yıldızlar aklımda düşünceler, içimde sıkıntı, kalbimde ağrı. düşünüyorum. sokakta birkaç kişi var, köşedeki tekel bayii her zamanki gibi açık, karşısındaki fırında öyle. fırının önünde bir köpek yatıyor, masalarda bekçiler oturuyor, mesailerini bitirmek için vakit öldürüyorlar. gecenin saat 3'ü, aklımda nazım hikmet'in bir dizesi var ama arkada ismet özel'in sesi geliyor. karnım hafif aç, öğlen kahvaltı yaptığım için ve akşam hiçbir şey yemediğim için sürüyor bu açlık. birkaç yarasa oradan oraya uçuyor. geçen sene aldığım gül ağacı baharın gelmesini bekliyor. aloeveralar su vermesem de patlamaya, çoğalmaya devam ediyorlar, hâlbuki küçük bir aloevera almıştım ben, şimdi bir sürü oldular. balkona çıkıp da aşağıya bakan her insan gibi içimden "şimdi buradan atlasam ne olur" diyorum. sonra çekiniyorum bunu yapmaktan hatta korkuyorum kendimi geri çekiyorum. kedim dosto içeriden bana bakıyor, yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade var. kaç gündür kendi içime çekilmişim. okunacak kitaplarım, izlenecek filmler beni bekliyor. sabah haftaya yeni bir giriş olacak, tekrar eski düzene adapte olmam gerekiyor. uyan, işe git, gel ve tez çalış. sürekli aynı döngüde olmak sıkıyor insanı ama aynı zamanda bu döngüye o kadar alışmışım, bu döngü o kadar benim "güvenli bölge"m olmuş ki buradan çıkmak cesaretini de gösteremiyorum. geçen sene bu zamanları düşünüyorum. günler ardı ardına geçip gitti. çok şey kaybettim geçen sene içinde, çok şey kaybettik. geçmişte verilen sözlerin bir değeri olmadığını anladım. bundan sonra nasıl güveneceğimi bilmiyorum. kendim için bir şey demiştim. terapiye başlamıştım ama faydasını göremedim. ilaçlarım masada duruyor, bu hafta bitecekler gidip yenilerini yazdırmam gerekecek. şimdi gidip uyuyayım diyorum, uykuya kaçayım ama bu ne değiştirecek. bazen rüyalarla gerçeği karıştıracak duruma geliyorum. uyandığımda "hangisi gerçekti?" diye soruyorum kendime. doğrusu ben de içimdeki şarkının bitmesinden korkuyorum. içimdeki şarkı biterse bileklerime yine falçata vuracağım. kanım damardan akacak ama dibe inemeyeceğim. ruhumdaki acıyı farklı bir yere aktarmak, fiziksel acıya çevirmek bir nebze iyi geliyor ama kendime zarar verdiğimin de farkındayım. hâlâ kendimi önemsemiyorum. beni önemseyen kimse yok artık çünkü. aynalara bakmaya hâlâ korkuyorum, yüzümde bir çirkinlik emaresi görecek olmak korkutuyor beni. kendimi o kadar güçsüz ve çaresiz hissediyorum ki. şurada birkaç ay kaldı hayatımın alt üst olmasını sağlayan günlerin yıldönümü olmasına. gecenin saat üçü şimdi ben yine düşünüyorum. aynı şeyler de değil düşündüklerim, başkalarının acıları, dünyada yaşanan savaşlar, ülkenin durumu vs. vs. vs... kendimden kaçıp bir şeylere sığınarak geçecek sanıyorum, kendimi oyalayamaya çalışıyorum sürekli. insanlar sürekli tavsiye veriyor bana: şöyle yap, böyle yap, düşünme, üzülme diye ama bunun mümkün olmadığını bir türlü anlatamıyorum onlara. küçük sevinçler de yaşamıyor değilim ama yaşadığım bu sevinçler, iyi şeyler de uyuşturmuyor ne kalbimdeki ne de ruhumdaki acıyı. birileri okusun diye yazmıyorum bunları aslında kendime söylüyorum. iyi geliyor sanki yazmak. hem bunları yazsam ne değişecek, bugün ölsem kim üzülecek, sadece üç gün yas tutulur bilirsiniz bu ülkede. ilk kez bu kadar uzun bir yazı yazıyorum buraya, belki de en içten olduğum hâlimle. bazen yanımda olanlara da teşekkür etmek istiyorum, hakları geçmedi değil bana. teşekkür ederim deyip terk etmek gerekiyor sanırım. evet, dünyayı terk etmek, ruhu ait olduğu yere göndermek. bunlar çocukça gelmişti zamanında çok sevdiğim birine ama o da anlamamıştı. ona da anlatamamıştım içimde geçen düşünceleri, acıları, yoğun karmaşaları. gecenin saat üçü ben sanki içimi ferahlatacak gibi bir şiire, bir şarkıya sığınıyorum ve de gökteki şu yıldızları var eden yaratıcıya. hakkınızı helal edin deyip kaybolmak istiyorum artık. omzumdaki yük o kadar ağır geliyor ki...
36 notes · View notes
ruhumbipolar · 1 year
Text
sabah hayatın değişecek her şey çok güzel olacak deseler ben o gece sabahı göremeden ölürüm öyle bi şanssızlık böyle bi lanet var ensemde
53 notes · View notes
nazenniin · 1 year
Text
Anlatsam ne değişecek diye diye her şeyi içime atmaktan psikolojik olan her şey vücuduma yansımaya başladı…
102 notes · View notes
incirrexeli · 2 years
Text
Kabullenmek bu dünyadaki en zor şeylerden biri...🪴
Tumblr media
Çünkü insan kabullenirse inandığı, hissettiği, düşündüğü neredeyse her şey değişecek. Belki de bir şeylerin aslında zannettiği gibi olmadığı gerçeğiyle çarpışacak. Doğup büyüdüğün evden, mahalleden, şehirden aniden taşınmak gibi...
326 notes · View notes
girifit · 1 year
Text
yalnızlık hissinin vurduğu bir gece yarısı, hastanede yapayalnız. kimse yok yanında. kolunda bir serum, ellerinde tırnak izleri. aile dediğin insanlara seslensen duymazlar. bir kedi yavrusu misali o iğrenç kokan hastane yatağında kıvrılıp ağlamak ne acı verici, bilir misin sen o acıyı. vurur her o hastane kokusunu içine çektiğinde. bir şeyler değişecek diye inandırmaya çalışırken kendini, bir sik değişmez. bilmiyor musun sanki, ne diye çabalayıp duruyorsun. o gece bitti. bir gün geçti. yeni bir gün doğdu. kaç paket içtin, saymadın. kaç kez ağlamaktan döndün, bilmiyorsun. susup gitmek değil dileğin. artık sesini duysunlar istiyorsun. bir şeyler olsun ve elini tutsunlar. çocukça bir istek bu. kandırma kendini. kimse sen düştün diye parçalanmış dizlerini öpmeyecek. kimse sen ağladın diye yaşlarını silmeyecek. bir sokak sonu veya başı, hiç fark etmez. kaçıncı dalın bu, kaçıncı intiharın. saymadın. ölüm arzusu filizlendi bak yine içinde. yine ağlamaklı oldun, yine titredi sesin, doldu gözlerin, büzüldü dudağın. çocuk değilsin sen, kendine gel. savaş, dik dur. ölüm kolay ama sana zor. duymasınlar sesini, duymazlar zaten hiç. kimse tanımaz seni. yaraların var, kimse öpmez. kandırma artık kendini, ölüm çözüm. ama korkaksın işte. ne ölmeyi bilirsin ne yaşamayı. sus ve gülümse şimdi. hayat böyle. uçurum güzel ama kendini atacak yürek yok sende. otur o uçurumun kenarına. ayaklarını salla. hiç çocuk olmadın sen. kimse seni salıncakta sallamadı. düştüğün an ağlamak gibi bir şansın olmadı. ağlamak hep yasaktı. şimdi ister yorgun ol ister bitik. hiçbir şey değişmeyecek. hep yalnızdın, yalnız kalacaksın. çocuk olma, hakkın yok. çiçek verilmez senin gibi kadınlara. rakı içip ağlarsın yalnızca. aç rakını, yak sigaranı. ölüm bir nefes kadar yakın artık sana.
51 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 2 years
Text
"Hiçbir şey yapmıyorum. Yazmıyorum, düşünmüyorum. Her şey ağırlaştı, zorlaştı, sinir bozucu oldu. Ne başlangıcın başı var ne de sonucun sonu. Her yok oluşunda kendi yıkıntıları içinden yeniden ortaya çıkıyor. Artık sorgulamıyorum. Bitirir bitirmez dönüp yeniden başlıyorum. Kendi kendime diyorum ki, biraz daha gayret et, şimdi bırakma, biraz daha gayret et ve her şey değişecek; ve neden yaptığımı bilmeden devam ediyorum, her defasında bu son olacak diye düşünerek devam ediyorum. Ne için? Artık benim olmayan bu eskimiş sözcükler, sürekli ağzımdan dökülen
bu kelimeler"
63 notes · View notes
sarilsanseversin · 9 months
Text
siz de bu sene hayatınızda sonsuza kadar kalmasını istediğiniz birini kaybettiniz mi?
ben ettim. öyle bir şey oldu ki, kaybetmemek için onca emek ve çaba doluyken, kaybetmemek için çırpınıyorken hem de. yeni şarkıların, yeni başlangıçların dahi bir şey ifade etmediğini gördüm. uzunca bir süre sorguladım, sebebini bulmak istedim, bana bir sebep dahi sunulmamıştı, çok uğraştım, bulamadım. kabullenmek öyle zordu ki, bir sebebi olmadan insan nasıl kabullenirdi zor şeyleri? ben bilmiyordum. belki de hala kabullenmiş değilim, günler sonra-aylar sonra içim böyle acıyorken. insan bir ilişkinin kötü geçmesini, kötü bitmesini isteyebilir mi? ben istedim. bir sebep bulamamaktan, yapayalnız bırakılmaktan, onca güzel şeye rağmen, sunduğum tüm güzelliklere, sadakate, sevgiye, saygıya rağmen, böylece bir başına sebepsiz bir şekilde bırakılmaktansa; kötü bitmesini istedim. kötü bitseydi daha az sorgulardım, ilişki kötü geçseydi daha az üzülürdüm. üzülmenin bile bir değeri olurdu belki. hala tam olarak kabullenemedim ama alıştım. onun yokluğuna, onun işten gelip koşuşturmacasının olmayışına, onu beklememeye, ona iltifatlar etmeyeye, onun bana her gün attığı spor fotoğraflarını görmeyeye dahi alıştım. tek bir şeye alışamadım, bana öyle güzel "gülüm" derdi ki, şimdi gelse yeniden, yeniden bana öyle gülüm dese, sanki her şey değişecek. ben onun hala gülü olmak istiyorum içimde bir yerlerde. onun gülü olma hissi bile hoş tutuyor kalbimi. nasıl farkında dahi olmadan onu böylesine sahiplenerek böylesine çok sevdiğimi anlamaya çalışıyorum. anlayamıyorum. sanki bir mucize bekliyordum, o gelmişti. sanki benim için sahiden de bir mucizeydi. şimdi onu dahi kaybettim. fonda remembrance. ne şekilde söylemeye çalışırsam çalışayım tam olarak anlatamıyorum, böyle bir hissi anlatacak bir kelime dahi bulamıyorum. sanki dünyayı bir nebze de olsa katlanılabilir kılan, rengarenk bağlarla süsleyen oydu benim için. benim ona giden bağlarım hep rengarenkti, sonra onu kaybedince karanlıkta kaldığımı hissettim. lorona bana ışığın benden yayıldığını, hala içimde olduğunu, istersem yine rengarenk ışıklar saçabileceğimi söyledi.
bir gün rengarenk bir mevsime çıkar mıydık bilmiyorum. tek istediğim şey içimdeki bu acının söküp çıkarılması. her şeye rağmen, sonsuza kadar onu istemiştim.
"şimdi gururumdan bir parça bırakıyorum, asla hoşçakal demeyeceğim."
10 notes · View notes
dengesizim · 6 days
Note
Gerilmek çok normal çünkü tek başına bir şehirde olacaksın. Her şey değişecek tüm düzenin.
Benim İstanbulda (eğer yanlış hatırlamıyorsam İstanbul üniversitesinde tıp fakültesinde okuyordu) birkaç kere konuştum daha önce onunla sormuştum zamanın kalıyor mu kendine diye evet hatta baya kalıyor sürekli geziyorum demişti (bana da okuyacaksan üniversite İstanbulda oku demişti) eğer öyle okul birinciliği gibi bir hedefin yoksa sınav gününden 1 2 hafta önce çalışmaya başlıyorum falan demişti şuan net hatırlamıyorum yanlış bir şey söyleyip farklı yönlendirmek istememm (çevremde İstanbula giden bir kız vardı yengemin yeğeni maddi imkanlar zor diye adanaya gelmişti) maddi olarak da biraz zor ama istedikten sonra yapılamayacak bir şey değil hem ben inanıyorum sana eminim çok iyi ve güzel geçecekkk
söylediklerinin aynısını ben de başka bir akrabamdan duydum aücşwücöaüxöqxü ama hadi bakalım belki okul birinciliğini zorlarım, istanbula da sadece kayıt için gitmiştim onun dışında pek tecrübem yok ama yine de çok zorlanmadan alışabileceğime inanıyorum. umarım öyle de olur
2 notes · View notes
soezrii · 8 days
Text
Her şey değişecek sabredin.
3 notes · View notes
tr-ataturk · 20 days
Note
Neden sence, neden unutturmaya çalışıyorlar?
Beklediğim soru buydu sanırım, bunun için çok uzun bir açıklama yapacağım. Unutturmaya çalışmaların ilk sebebi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün yolu gerçekten halkı refaha, mutluluğa erderecek yoldu. Bu yoldan devam etmek Türk harici kimsenin işine gelen bir vazife değildi. Belki klişe bir sözdür bu ama 'Dış mihrakların, dış güçlerin işi' deriz ya çözemediğimiz şeylere, bu gerçekten böyle bir iş. Ilımlı İslam adı altında desteklenerek ortaya çıkan bir durum bu. Atatürk'ün istediği 'Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller' yetiştirmekti. Ancak ondan sonra gelenler bu sözü asla anlayamadı. Din ile dayatılan önümüze konulanlar asıl İslam dininin yanından geçmez. İslam dini ümmetçiliktir, milliyetçiliği sevmez. Bu yüzden çoğu zaman Arap Milliyetçiliği diye yorumlanmıştır, yanlış bir yorumlama ama sonuç olarak şu an günümüzde Arap Milliyetçiliği olarak lanse ediliyor. Tüm insanlığı bir çatı altında birleştirmeyi hedefler ancak günümüzde Arap milliyetçiliğinden öteye gidememiştir. Sonuçta kış kışlığını, kuş kuşluğunu yapar. Arapların zamanında müslüman olmayan Türklere yaptığı işkenceler bunun en büyük örneğidir. İslam dini, dinde zorlama yoktur diye emreder. Zorlayarak, her zaman zorlayarak iş yapıldı. Bu yüzden tüm toplumumuzun fikrinin, vicdanının, irfanının hür olması gerekir. Atatürk, unutturulmaya çalışacağını biliyordu. Hatta 10. yıl nutkunu yazarken 'Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün beşeriyetten tek dileğim; Beni unutmayınız' ancak bu satırları tabii yakınlarının ricası üzerine sildi. İleri görüşlülüğü bugünlere kadar uzanıyordu. Unutturulmaya çalışacağını, tarihin sayfalarından sildirilmeye çalışılacağını biliyordu. Ancak Türk genci buna izin vermez. İzin vermeyiz. Her şey değişecek, rüzgar yine bize lehimize esmeye başlayacak. Okuyun, okuyalım, çok okuyalım, aklın yolundan bilimin yolundan şaşmayalım. Atatürk'ün de dediği gibi 'Bir gün benim fikirlerim bilimle çelişirse, bilimi tercih edin.' Onun yolu aklın yoludur. Bize dogmalar değil, geleceği bıraktı. İnanıyorum hâlâ bize, çalışan kesim var. Başaracağız yine yeniden...
4 notes · View notes
Text
Sonbahar geldi. Çok seviyorum sonbaharı, kendimi sonbahara ait hissediyorum. Ne sıcak, ne soğuk. Üşümüyorsun ama sıcaklamıyorsun da. Yakmıyor canını sonbahar. Hissediyorum, her şey değişecek hissediyorum. Bu gece ay dede bi ayrı parlak sanki, sanki yanına çağırıyor gibi. Bu gece ay dede'nin bir mesajı var gibi. Ay dede bir şeyler söylüyor, ne olduğu anlaşılmıyor. Ama bir mesajı var bu gece. Önemli bir mesaj ama şifreli konuşuyor. Anlamıyorum.
6 notes · View notes
sahiray · 22 days
Text
dünya üzerinde her şey daima bir akış içindedir. hiçbir şey değişmeden aynı şekilde var olmayı sürdüremez. bizim dışımızdaki şeylere bağlı olan eğilimlerimiz de muhakkak değişecek ve bir süre sonra geçecektir doğal olarak. bizden daima ileridekiler veya gerimizde kalanlar ya ellerimizden giden geçmişi anımsatırlar ya da hiç gerçekleşmeyecek bir gelecek beklentisi olurlar. kalbin sıkıca tutunacağı mutlak bir şey yoktur hiçbir zaman. bu yüzden dünyalık zevklerimiz -neredeyse istisnasız- tek bir âna aittir.
2 notes · View notes