Tumgik
#inflamasyon azaltma
Text
Aloe Veranın Cilde Faydaları
Aloe Veranın Cilde Faydaları
Tumblr media
#AkneIzleriAzaltma, #AntioksidanEtkiler, #CiltElastikiyetiArtırma, #GüneşYanığıYatıştırma, #HücreYenilenmesiDestekleme, #InflamasyonAzaltma, #Iyileştirme, #Nemlendirme, #TahrişHafifletme, #Yatıştırma https://is.gd/On6Aml https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/cilt-bakimi/aloe-veranin-cilde-faydalari/
Aloe veranın cilde faydasının yanı sıra tıbbi olarak onaylanmış mucize bir bitkidir. Uzun süredir etkileri üzerinde çalışılıyor. Aloe vera, 400’den fazla türü olan Aloe bitkisinin tıbbi amaçlarla kullanılan çeşidinin ismi. Aynı zamanda bilinen en eski ve dünya üzerinde en çok kullanılan tıbbi bitki. Doğal yaşam alanı Kuzey Afrika, Hindistan ve Akdeniz’in güneyi olsa da bugün hemen her ülkede, hatta isterseniz evinizde yetiştirmeniz mümkün.
Aloe Veranın cilde etkili olan kısmı, etli yaprakları içinde taşıdığı kaygan ve yapışkan jel. Yapraklar köklerinden kesilerek alınıyor, üstündeki yeşil kabuk bıçak yardımıyla incecik soyuluyor ve geriye kalan jel, cilt ve saç bakımında kullanılıyor. Özellikle aloe vera jelin cilt üzerindleki etkileri çok başarılı.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Aloe Vera’lı Vücut Losyonu Hazırlanışı
Aloevera’yı saksıda yetiştirip kullanabileceğiniz gibi piyasada bulunan hazır jellerinden de yararlanabilirsiniz. Fakat içerdiği Aloevera miktarının en az %95 oranında olmasına dikkat etmelisiniz. Saksıda yetiştirdiğiniz bitkiden yararlanmak isterseniz de her seferinde taze bir yaprak koparıp kullanmalısınız. Aloevera jeli buzdolabında muhafaza etmek mümkün olsa da tazeyken daha etkili olduğu biliniyor.
Aloe Vera Nasıl Kullanılır?
Aloevera, ilaç için kullanılan iki ana maddeye sahiptir: Jel, yaprağın merkezinde bulunan hücrelerden; lateks, yaprak derisinin hemen altındaki hücrelerden elde edilir.  Aşağıda Aloeveran’nın bazı kullanım  alanları verilmiştir. Bir uzman hekim eşliğinde bu yöntemler denenebilir ancak uzman onayı almadan sağlık sorunlarının çözümü için bitkisel yöntemler birincil tedavi asla olamazlar.
Çoğu kişi yanıklar, güneş yanığı, sindirim sistemi, sedef hastalığı dahil olmak üzere cilt sorunlarına bir çare olarak aloe jel kullanır. Sadece bu kadarla kalmaz aloe jel; osteoartrit, bağırsak hastalıkları, ateş, kaşıntı ve iltihap tedavisinde de kullanılır.
Aloe vera aynı zamanda astım, mide ülseri, diyabet ve radyasyon tedavisinin sakinleştirici yan etkileri için doğal bir çare olarak da kullanılır. Aloe lateksi, depresyon, kabızlık, astım ve şeker hastalığını doğal olarak tedavi etmek için kullanılır.
Şimdi gelelim bugünkü konumuza… Aloe Veranın cilde faydası yanı sıra hastalıklara deva olmasının yanısıra en işimize yarayan faydası da cilt üzerine olanlar. Birlikte aloe veranın cilt üzerindeki faydalarını inceleyelim.
Aloe Veranın Cilde Faydaları
1- Cilt yanıkları, güneş yanıkları ve kesikler üzerinde iyileştirici özelliği var.
Aloe Vera içerdiği proteinler, vitaminler ve bileşikler sayesinde kollajen üretimini arttırıcı özelliğe sahiptir. Artan kollajen üretimi de sorun yaşayan cilt bölgesinin yenilenmesini sağlıyor. Bu nedenle her tür yanık, yaralanma ve cilt tahrişi durumunda sorunlu bölgeye sürülerek kullanılabiliyor. Cilt, kendini iyice yenileyene, görünümü tamamen düzelinceye kadar sürmeye devam edebilir.
2- Yaşlanma belirtilerini tersine çevirir.
Aloevera yüksek oranda su ve mineral barındırdığı için özellikle olgun ciltlerdeki yıpranmışlık etkisini tersine çeviriyor. Her gün 1 defa, 1 yaprağın içindeki jeli ya da hazır aldığınız jelden 1 tatlı kaşığını, göz çevresi dâhil olmak üzere yüzünüz ve boynunuza uygulayabilirsiniz. Anti-aging konusunda hem paketli ürünlerin içinde bulunması hem de doğal yolla kullanılabilmesi açısından da çok pratik.
3- Sivilce ve akne ile mücadele eder.
Aloevera jeli, iltihap kurutucu ve antibakteriyel özelliğe sahiptir. Özellikle ağrılı ve iltihap toplayan sivilcelerin kurutulmasında oldukça etkili. Akne ve sivilcelere ağrısı geçene ve iltihap iyice kuruyuncaya kadar günde 3-4 defa uygulayabilirsiniz.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Egzama tedavisi cilt bozukluğu için kolay bitkisel tedaviler
4- Sinek ve böcek ısırıklarında sakinleştirici etkisi vardır.
Aloe Vera jeli, sinek ve böcek ısırıklarının sonrasında ciltte oluşan kaşıntı ve yanma hissini yok eder ve antibakteriyel etkisi sayesinde ısırılan bölge üzerinde bakteri üremesini engeller. Cilt üzerindeki ısırık bölgesi yatışana ve görünümü iyileşene kadar düzenli olarak kullanılabilir.
5- Saç diplerindeki kepeği engeller.
Kafada saç diplerinde oluşan kepek çok sevimsi bir durumdur. Saçlarınız ne kadar temiz olursa olsun, kepek bir anda tüm görüntüyü mahveder. Saç derisindeki kuruluktan kaynaklanan bu sorun için de  kullanabilirsiniz. Aloe vera jel formu ile saç derisinin nem oranını dengeler.
Saçınıza şampuan uygulamadan 15 dakika önce, saç diplerinizi çok az miktarda aloe vera jelle iyice ovun ve ardından durulayın. Kepek sorununuz ileri safhadaysa doğrudan şampuan şişenizin içine de bu jelden ekleyebilirsiniz. Zamanla hem kafa derinizin rahatladığını hem de saçlarınızın yumuşadığını fark edeceksiniz.
6- En iyi doğal nemlendiricidir.
Aloe vera jel, en iyi doğal nemlendiricidir. Cildin derinliklerine nüfuz ederek, Ph dengesini geri kazanmasına yardımcı olur. Bu bitkinin nemlendiricilik özelliğinden yararlanmak için yaprağından jelini çıkarın. Boyun, yüz ve cildin diğer nem isteyen bölgelerine sürün. Her gün yatmadan önce buna düzenli olarak uygulayın.
7- Antioksidan içeriği açısından zengindir.
Aloe vera jel A vitamini, C vitamini ve E vitamini içeren, cilt için çok faydalı bir bitkidir. Bu antioksidan vitaminler, cildi serbest radikallerin zararından koruyup hasar almaını önlerler. Alo vera jel ayrıca B12, folat, kalsiyum, potasyum, magnezyum, krom, sodyum, bakır, çinko ve selenyum gibi cilde iyi gelen bir dizi vitamin ve mineral de içerir.
0 notes
sagliklicomtr · 2 years
Text
Ayva yaprağı, ayva ağacının yapraklarıdır. Bu yazımızda sizinle ayva yaprağının faydaları ve zararları gibi bir çok konuda detaylı bilgiler aktaracağız. Bu yapraklar genellikle yeşil renktedir ve oval veya yuvarlak şeklindedir. Ayva ağacının yaprakları, çiçekleri ve meyveleri ile birlikte çeşitli bitkisel özelliklere sahiptir. Örneğin, ayva yaprağı, antioksidanlar ve diğer bileşenler içererek, vücutta sağlık yararları sağlar. Ayva Yaprağı Nedir Ayva yaprağı, ayva ağacının yapraklarıdır. Bu yapraklar genellikle yeşil renktedir ve oval veya yuvarlak şeklindedir. Ayva yaprağı, bitkide çok sayıda besin maddesi içerir. Bu besin maddeleri arasında özellikle vitaminler, mineraller, antioksidanlar ve flavonoidler yer alır. Ayva yaprağının özellikle yüksek oranda bulunan antioksidanlar, vücudun çeşitli hastalıklara karşı korunmasına yardımcı olur. [caption id="attachment_669" align="alignnone" width="749"] ayva yaprağı[/caption] Ayva yaprağının faydaları hakkında kısaca bahsetmek gerekirse, özellikle kalp sağlığı ve diyabet gibi sağlık sorunlarının önlenmesinde faydalıdır. Ayva yaprağı, kan şekerini düzenlemekte ve kalp sağlığını koruma için takviyeler olarak kullanılabilir. Ayrıca, ayva yaprağı, inflamasyonu azaltmakta ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Ayva yaprağı, ayrıca çeşitli yollarla kullanılabilir. Örneğin, ayva yaprağının kurutulmuş hali çay olarak içilebilir. Ayrıca, ayva yaprağının suda çekilmesiyle elde edilen sıvı, cildin parlaklığını arttırmak için kullanılabilir. Ayva yaprağı, ayrıca yemeklerde kullanılabilir. Bu yapraklar, taze veya kurutulmuş haliyle, yemeklerin tatlarını arttırmak için kullanılabilir. Ayva Yaprağının Faydaları Bir önceki başlığımızda kısaca bahsettiğimiz ayva yaprağının faydaları hakkında bu başlıkta sizler için daha detaylı bilgiler aktaracağız. Ayva yaprağı, birçok sağlık faydası sağlamaktadır ve bu faydalar arasında şunlar yer almaktadır: Kan şekerini düzenleme: Ayva yaprağı, diyabet tedavisinde kullanılabilir çünkü içerdiği bitkisel bileşenler kan şekerini düzenler. Ayva yaprağı, insulin direnci olan kişiler için faydalı olabilir. Ayva yaprağının içindeki bileşenler, glikozun hücrelere girişini arttırarak kan şekerini düzenler. [caption id="attachment_670" align="alignnone" width="743"] ayva yaprağının faydaları[/caption] Kalp sağlığını koruma: Ayva yaprağı, antioksidan özellikleri nedeniyle, kalp sağlığını koruma için faydalıdır. Ayva yaprağının içindeki bileşenler, kalp sağlığını koruma için faydalı olan selenyum, magnezyum ve potassium gibi mineralleri içerir. Ayva yaprağı, ayrıca kardiyovasküler hastalıkların riskini azaltmak için kullanılabilir. Inflamasyonu azaltma: Ayva yaprağı, inflamasyonu azaltmak için faydalıdır. Ayva yaprağının içindeki bileşenler, inflamasyonu azaltmak için faydalı olan tanenleri içerir. Inflamasyon, vücudun sağlıklı bir şekilde işleyişini engelleyebilir ve bu nedenle inflamasyonu azaltmak önemlidir. Antioksidan özellikleri: Ayva yaprağı, yüksek miktarda antioksidan içerir. Antioksidanlar, vücudun serbest radikaller tarafından zarar gören hücreleri koruma için faydalıdır. Antioksidanlar, ayrıca kansere karşı vücudun korunmasına yardımcı olur. Diğer sağlık yararları: Ayva yaprağı, ayrıca yüksek miktarda vitamin ve mineraller içerir. Ayva yaprağının içinde, C, K, A vitamini, folat, potasyum, magnezyum, fosfor, demir gibi vitamin ve mineraller bulunur. Bu besin maddeleri, vücudun sağlıklı bir şekilde işleyişi için önemlidir. Ayva Yaprağının Kullanımı Ayva yaprağının faydaları, yanı sıra, aynı zamanda çeşitli kullanım yolları da vardır. Örneğin, ayva yaprağının kurutulmuş hali çay olarak içilebilir. Ayva yaprağı çayı, yüksek antioksidan içeriği nedeniyle vücudun serbest radikaller tarafından zarar gören hücreleri koruma için faydalıdır. Ayrıca, ayva yaprağının suda çekilmesiyle elde edilen sıvı, cildin parlaklığını arttırmak için kullanılabilir. Ayva yaprağı, ayrıca yemeklerde kullanılabilir. Bu yapraklar, taze veya kurutulmuş haliyle, yemeklerin tatlarını arttırmak için kullanılabilir.
Ancak, Ayva yaprağının kullanımı sırasında, bazı noktalara dikkat edilmesi gerekir. Örneğin, ayva yaprağının içinde, solunum yolu tahrişine neden olabilecek bileşenler bulunabilir. Bu nedenle, astım veya bronşit gibi solunum yolu rahatsızlıkları olan kişiler, ayva yaprağının kullanımından kaçınmalıdır. Ayrıca, hamile veya emziren kadınlar, ayva yaprağının kullanımından kaçınmalıdır. Çünkü, ayva yaprağının etkileri bu kişiler için bilinmemektedir. Sonuç olarak, Ayva yaprağının faydaları çeşitli sağlık faydaları sağlamakta ve aynı zamanda çeşitli kullanım yollarına sahip olabilmektedir. Ancak kullanımı sırasında, bazı noktalara dikkat edilmesi gerekir. Eğer sağlık sorunlarınız varsa veya emziriyorsanız veya hamileyseniz, Ayva yaprağının kullanımından önce doktorunuza danışmalısınız. Ayva Yaprağı Zararları Ayva yaprağının faydaları, birçok sağlık faydası sağlamaktadır ancak bazı durumlarda yaprağın kullanımından kaynaklanan zararlar oluşabilir. Ayva yaprağının zararları arasında şunlar yer alabilir: Solunum yolu tahrişi: Ayva yaprağı, solunum yolu tahrişine neden olabilir çünkü içerdiği bileşenler solunum yolunu tahriş edebilir. Hamilelikte kullanımı: Hamile kadınlar için Ayva yaprağının kullanımından kaçınmaları önerilir. Çünkü, hamilelikte Ayva yaprağının etkileri bilinmemektedir. Alerjik reaksiyonlar: Ayva yaprağı, alerjik reaksiyonları tetikleyebilir. Ayva yaprağına alerjisi olan kişiler, Ayva yaprağının kullanımından kaçınmalıdır. Interaksiyonlar: Ayva yaprağı, bazı ilaçlarla etkileşim gösterebilir. Örneğin, Ayva yaprağı, trombositleri azaltabilir ve bu nedenle, kan inceltici ilaçlarla birlikte kullanıldığında kanama riskini arttırabilir. Mide ve bağırsak sorunları: Ayva yaprağı, mide ve bağırsak sorunlarına neden olabilir çünkü içerdiği tanenler mide ve bağırsakları tahriş edebilir. [caption id="attachment_671" align="alignnone" width="660"] ayva yaprağı zararları[/caption] Sinir sistemi bozuklukları: Ayva yaprağı, sinir sistemi üzerinde olumsuz etkileri olabilecek bileşenler içerebilir, bu nedenle sinir sistemi bozukluklarına yol açabilir. Renal veya karaciğer zararı: Ayva yaprağı, renal veya karaciğer zararına neden olabilir çünkü içerdiği bileşenler renal veya karaciğer fonksiyonlarını bozabilir. Overdose: Ayva yaprağının aşırı miktarda alınması, toksik etkilere neden olabilir ve yan etkileri arttırabilir. Sonuç olarak, Ayva yaprağı, sağlık faydaları sağlamakla birlikte, bazı durumlarda zararları olabilecektir. Özellikle, hamilelikte, alerjisi olan kişiler, solunum yolu rahatsızlıkları olan kişiler veya bazı ilaçlarla birlikte kullanıldığında Ayva yaprağının kullanımından kaçınmalısınız. Ayrıca, doktorunuzla konuşmadan önce Ayva yaprağının kullanımından kaçınmakta fayda vardır. Ayva Yaprağı Çayı Ayva yaprağı çayı, ayva ağacının yapraklarından elde edilen bir bitkisel çaydır. Ayva yaprağı çayı, çok sayıda besin maddesi içerir ve bu nedenle sağlık faydaları sağlar. Özellikle, ayva yaprağı çayı, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller gibi bileşenler içerir. [caption id="attachment_672" align="alignnone" width="800"] ayva yaprağı çayı[/caption] Ayva yaprağı çayının yapımı oldukça basittir. İlk olarak, ayva yapraklarını kurutmanız gerekir. Kurutulmuş yapraklar, çay yapmak için kullanılabilir. Kurutulmuş ayva yapraklarını, suda çektirerek çay yapabilirsiniz. Aşağıda yapılışını anlatacağım basit bir tarif var: Ayva yaprağı çayı için, kurutulmuş ayva yapraklarını 1/4 fincan suya ekleyin. Suyu kaynatın ve ayva yapraklarını 5-7 dakika boyunca demleyin. Demlendikten sonra, çayı süzün ve isteğe göre limon veya bal ilave edebilirsiniz. Bu adımları takip ederek evinizde kendiniz ayva yaprağı çayınızı yapabilirsiniz. Daha önce detaylıca ele aldığımız ayva yaprağının faydaları konusunun yanı sıra lavanta yağı faydaları konumuza göz atmanızı da tavsiye ederiz. Ayva yaprağı çayı, sıcak veya soğuk olarak içilebilir. Ayva yaprağı çayının sağlık faydalarının yanı sıra, aynı zamanda lezzetli bir çaydır.
Ancak, Ayva yaprağının kullanımı sırasında, bazı noktalara dikkat edilmesi gerekir. Örneğin, ayva yaprağının içinde, solunum yolu tahrişine neden olabilecek bileşenler bulunabilir. Bu nedenle, astım veya bronşit gibi solunum yolu rahatsızlıkları olan kişiler, ayva yaprağının kullanımından kaçınmalıdır. Ayrıca, hamile veya emziren kadınlar, ayva yaprağının kullanımından kaçınmalıdır. Bu nedenle öncesinde doktorunuza danışmanız önerilir.
0 notes
ketomanlife · 5 years
Text
Tumblr media
Kanser gizemli bir kötü adam değildir.
Büyük resme bakıldığında, karmaşık bir hastalık gibi gözükse de, esasları aslında oldukça basit. Tanım olarak, kanser kontrolsüz büyüme ve hücrelerin bölünmesidir.
Sağlıklı hücreler normalde büyür ve bölünür, ancak kanserli hücreler, hastalığın önlenmesi için vücudunuzun yerleştirdiği kontrol noktaları ile düzenlenmez. Tüm kanser hücreleri bir tehdit oluşturmaz ve çoğu iyi huylu tümörler kolayca çıkarılabilir, ancak kontrolsüz büyüme normal ve sağlıklı işleyişin oluşmasını engelleyebilir ve önleyebilir. Büyük tümörler, artan basınca neden olarak ve hayati organlara kan tedarikini sınırlayarak ek bir tehdit oluşturabilir.
Kanser habis hale geldiğinde, vücudun diğer bölgelerine yayılabilir ve orada hasara yol açabilir. Malignite son derece tehlikelidir, çünkü kanser hücreleri sağlıklı dokular için ihtiyaç duyulan besinleri çalıp açlıktan ölmelerini sağlar. Bazı tümörler normal hormonal dengeyi ciddi şekilde bozabilecek hormon salgılayabilir.
 
Glukoz ve Kanser Arasındaki İlişki
Büyümek için kanser hücrelerinin besinlere ihtiyacı vardır. İlk başta, bunları normal olarak çevresindeki kandan elde edebilir, kanserin bir özelliği, yeni kan damarlarının gelişimi olan anjiyogenezdir. Evet, kanser hücreleri yeni kan damarları oluşturabilir, böylece kendisini yakıtlandırabilir ve daha da büyümeye devam edebilir. Glikoz, bu hücreler için kilit bir besindir ve bu hücrelerin kaçırdığı çok sayıda kan damarı tarafından getirilir.
Warburg etkisi olarak bilinen bir fenomen, kanserli hücrelerin biraz tersine görünse bile yakıt için glikoliz veya glikoz parçalanmasını nasıl kullanmayı tercih ettiğini açıklar. Bu hücreler, glikoz alımını arttırmak için yüzeylerindeki glikoz taşıma reseptörlerini artırabilir. Aslında, kanseri saptamanın yaygın bir yolu, artan glikoz parçalanmasının test edilmesidir. Bir ateşi yakmak gibi glikozu düşünün, ne kadar fazla atarsanız, ateş o kadar büyüyebilir ve aynı prensip kanser için de geçerlidir.
 
Keto ve Kanser Arasındaki İlişki
Araştırmalar, ketojenik diyetin , üç ana mekanizma yoluyla anti-kanser özellikleri gösterebileceğini öne sürüyor :
* Glikoz yoksunluğu
* İnsülin (ve insülin benzeri büyüme faktörleri) azalması
* Anti-oksidan ve anti-enflamatuar özellikler
Glikoz Yoksunluğu
Ketojenik diyet vücudunuzu glikozdan mahrum bıraktığından, ana yakıt kaynağının kanserinden de mahrumdur. Bu, kanser hücrelerini enerji elde etmek için mitokondriyal oksidasyon olarak bilinen bir mekanizma kullanmaya zorlar. Bununla birlikte, bu işlem, oksidatif hasarın artmasına ve kanserli hücrelerin stresine yol açmaktadır.
Bu süreç sadece kanserli hücrelere doğrudan zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda radyasyon ve kemoterapiden gelen hasara karşı bu hücreleri hassas bir şekilde hassaslaştırabilir. Ketojenik bir diyet uygulamak, kanseri beslemeden vücudunuzu beslemenin bir yoludur.
İnsülin Azaltma
İnsülin hormonu, hücrelerin büyümesini desteklemede önemli bir rol oynar. Bu nedenle kanserli büyüme ile yüksek oranda ilişkilidir. Azalan insülin ve insülin benzeri büyüme faktörü, ketojenik bir diyetle görüldüğü gibi, kanser hücresi büyümesini ve yeni hücrelerin oluşumunu azaltabilir.
Anti-İnflamatuar Özellikler
Keton gövdeleri, daha spesifik olarak beta-hidroksibutirat, anti-enflamatuar özellikler gösterir. BHB'nin neden olduğu pro-enflamatuar bağışıklık hücrelerinde azalma, kanserde enflamasyonu azaltmaya yardımcı olabilir.
Kronik inflamasyon ve kanser ile tümör büyümesi ve enflamatuar mediatörler arasında güçlü bir ilişki vardır. Bu, temel olarak, kanser hücrelerinin, kendi büyümelerini ve ilerlemelerini teşvik etmek için iltihaplı bağışıklık hücrelerini düzenleyebileceği anlamına gelir.
 
Araştırma ne diyor?
Her ne kadar kanser tedavisi için ketojenik bir diyetin mekanizmaları ve biyokimyasal anlayışı iyi anlaşılmış olsa da, daha güçlü kanıtlar sağlamak için daha fazla klinik çalışma yapılması gerekmektedir. Söylendiğine göre, aşağıda kanser için ketojenik bir diyetin etkinliği için inanılmaz kanıtlar sağlayan vaka çalışmaları bulunmaktadır.
 
Çalışma 1: İleri kanserde metabolik bir tedavi olarak insülin inhibisyonunun hedeflenmesi: 10 hastada pilot güvenlik ve fizibilite diyeti denemesi
Çalışma Dağılımı
* On kanserli hastaya ketojenik diyet uygulandı.
* Hastaların dokuzu saldırgan ve hızla ilerleyen kanser formuna sahipti.
* Bir aydan kısa bir süre sonra, hastaların yarısı kanserlerinin ya stabilize olduğunu (artık hızlı bir şekilde ilerlemiyor) veya remisyona girdiğini gösterdi.
Sonuç: “Ön veriler, insülin inhibe eden bir diyetin ileri kanserli seçilmiş hastalarda güvenli ve uygulanabilir olduğunu göstermektedir. Ketoz derecesi, ancak kalori eksikliği veya kilo kaybı, stabil hastalık veya parsiyel remisyon ile koreledir. ” 10
 
Çalışma 2: Kısıtlı ketojenik diyet ile birlikte standart tedavi kullanarak glioblastoma multiforme'nin metabolik yönetimi: Olgu Sunumu
Çalışma Dağılımı
* 65 yaşında bir kadın glioblastoma multiforme ile sınırlı bir ketojenik diyet uygulandı.
* Hasta steroid ilacından alındı ve vitamin ve minerallerle desteklendi.
Sonuç: 2 ay sonra, “hastanın vücut ağırlığı yaklaşık% 20 oranında azaldı ve FDG-PET veya MRI görüntüleme kullanılarak farkedilebilir beyin tümörü dokusu saptanmadı”   11
 
Çalışma 3: Pediatrik onkoloji hastalarında ketojenik bir diyetin tümör metabolizması ve beslenme durumu üzerine etkileri: iki olgu sunumu
Çalışma Dağılımı
* İleri evre malign astrositomlu iki pediatrik hasta sekiz hafta boyunca ketojenik bir diyete yerleştirildi.
* Hastaların dokuzu saldırgan ve hızla ilerleyen kanser formuna sahipti.
* Bir hafta sonra, tümör içindeki glukoz alımı% 22 azalmıştı.
* Bir hasta ek bir yıl boyunca ketojenik diyet kullanımını sürdürdü ve hastalık ilerlemesi olmadan kaldı.
Sonuç: Hastalardan biri ketojenik diyeti “çalışma sırasında ruh hali ve yeni beceri gelişiminde önemli klinik gelişmeler sergilemiştir” devam etti. Kanseri ilerlememişti ve böyle agresif bir forma sahip olmasına rağmen hala hayatta. 12
 
Çalışma 4: Ketojenik Diyet, Yumurtalık veya Endometrial Kanserli Kadınlarda Merkezi Obezite ve Serum İnsülini Azaltır
Çalışma Dağılımı
* Over veya endometrial kanserli kadınlardan oluşan randomize bir gruba, ketojenik diyet veya yüksek lifli, az yağlı diyet (Amerikan Kanser Topluluğu diyeti) verilmiştir.
* 12 hafta sonra her iki grupta vücut kitlesi ve serum insülin düzeyleri ölçüldü ve ketojenik diyet grubunda daha düşük olduğu gösterildi.
Sonuç: Ketojenik diyet vücut kompozisyonunu iyileştirdi, beta-hidroksibutirat (BHB) seviyelerini yükseltti ve her ikisi de kanser proliferasyonu ile ilişkili olan düşük insülin ve IGF-1 (insülin benzeri büyüme faktörü-1) seviyelerini düşürdü. “Yüksek serum β-hidroksibutirat, kanser proliferasyonuna izin verilmeyen metabolik bir ortamı yansıtabilir.”
0 notes
dustylipscom · 6 years
Text
Tuz Terapisi Nedir? Tuz Terapisinin Faydaları
Daha önce Tuz Terapisi duydunuz mu? Tuz terapisinin en iyi faydalarından biri, daha iyi nefes almanıza yardım etme yeteneği olduğu söylenir. Akciğer Enstitüsü’ne göre, tuzun antibakteriyel ve antienflamatuvar özellikleri, alerjik reaksiyonları azaltırken havadaki patojenleri yok etme yeteneğiyle birleştiğinde, astım, bronşit ve hatta KOAH’lı kişiler için mükemmel bir tedavi seçeneği haline getirir.
Tuz Terapisi Nedir?
Tuz terapisi, iki ana kategoriye bölünür: ıslak tuz terapisi veya kuru tuz terapisi. Islak tuz terapisi, burun çaydanlığı (neti pot), tuz merkezli gargara karışımları, tuz scrub’ları, tuzlu su banyonların kullanımını içerir. Kuru tuz tedavisi nedir? Nem olmayan bir ortamda bir tuz terapisi şeklidir. Kuru tuz terapisi sıklıkla “tuz mağarası” olarak adlandırılan bir alanda gerçekleşir, tuz spası da “tuz terapisi odası” olarak adlandırılabilir. Kuru tuz terapisine ayrıca haloterapi veya speleoterapi denir. Tuz Terapisi Derneği’ne göre, speleoterapi yer yüzeyinin altındaki doğal olarak meydana gelen tuz mağaraları ve madenlerinde gerçekleşir. Diğer yandan, haloterapi insan yapımı tuz mağaraları kullanan bir kuru tuz terapisidir. Bu, “mağara” veya odaya kuru tuz aerosolu dağıtan bir halojenatörün kullanılmasıyla yaratılır. Yani, her iki tuz mağara terapisinde de, tuzlu havada nefes alıyorsunuz ama speleoterapi doğal olarak tuz oluyor, halotherapy ise insan yapımı bir ortama pompalanan doğal tuz kullanıyor. Diğer kuru tuz terapisi formları arasında tuz inhalerleri ve tuz lambaları bulunur. Evde bu tuz terapisi formları yapmak kolay ve çok pahalı değil. Tuz inhaleri nedir? Ayrıca tuz piposu olarak adlandırılan bir tuz inhaleri, pembe Himalaya tuz kristalleri ile doldurduğunuz küçük, seramik bir cihazdır. Solunum cihazını kullanmak için ağzınızı ağızlık üzerine koyun ve ağzınızdan derin nefes alarak soluyun. Solunum sorunları için alternatif bir terapi olarak tuz inhaleri kullanılabilir. Peki bir tuz lambası nedir ve nasıl çalışır? Gerçek bir Himalaya tuz lambası, elle oyulmuş, içi boş ve ortada hem ışık hem de ısı veren bir ampulü olan Himalaya tuzunun sert bir bloktur. Tuz higroskopik olduğundan (su moleküllerini çeker), su molekülleri ile birlikte küf, bakteri ve alerjen gibi herhangi bir iç hava kirliliği de çekebilir. Su buharı, tuz lambası yüzeyine ulaştığında, kirletici maddelerin tuz içerisinde sıkışıp kaldığına inanılmaktadır. Gerçek ve sahte tuz lambalarını nasıl tespit edeceğinizi öğrenin.
  Tuz İnhaler
  Tuz Lambası
  Tuz Terapisi Nasıl Çalışır?
Tüm tuz terapilerinin arkasındaki temel fikir, ıslak veya kuru tuz terapisi yoluyla tuzla temas ederek sağlığınızı ve refahınızı artırabilmektir. Tuzlu su banyosu ve tuz odası terapisi oldukça rahatlatıcı ve stres azaltıcı olduğu bilinmektedir. Peki, tuz terapisinin neden vücut üzerinde olumlu etkileri olabilir? Akciğer Enstitüsü’ne göre, tuzun bazı inanılmaz özellikleri vardır.
• Antibakteriyel • Anti-inflamatuvar • Mukusun fazlalığını gevşetir ve mukosiliyer nakli hızlandırır • Patojenleri temizler, örneğin, havadaki polen • Bağışıklık sistemin aşırı duyarlılığını azaltır
Tuz Terapisi Tarihi
Haloterapi Yunan kelimesinden “halo” olan tuzdan gelir. Tuz terapisi, ABD’de daha yeni bir uygulamadır, ancak yüzlerce yıldır Avrupa gibi yerlerde kullanılmaktadır. Avrupalı keşişlerin, yüzlerce yıl önce tuz terapilerini kullanmaya başladıkları ve doğal tuz mağaralarında zaman geçirdikten sonra solunum hastalıklarının daha hızlı iyileştiğini fark ettikleri belirtiliyor. 12. yüzyıldan kalma yazılı kayıtlarda Polonya’daki tuzlu su mineral banyoları içeren spa tesislerinin ilk bahsedişleri de var. 1840’larda, Dr. Felix Bochkowsky adlı Polonyalı bir hekim, metal ve kömür madencilerinin ciddi solunum problemleri yaşamak için bir eğilimi olduğunu, ama tuz madencileri çoğu insandan daha sağlıklı olma eğiliminde olduğunu fark etmiştir. Bu, Dr. Bochkowsky’nin tuz tozunun sağlık yararları hakkında bir kitap yayınlamasını sağladı. II. Dünya Savaşı’nda Alman tuz madenleri bomba sığınakları olarak kullanılmıştır. Bombalama olduğunda, insanlar bu tuz tozunu solumak için uzun bir süre sığınaklarda kalmalılardı. Solunum sorunları olan kişiler tuz barınaklarını terk ettikleri zaman, daha kolay nefes alabileceklerini iddia ettiler.
Tuz Tedavisinin Faydaları
Solunum Hastalıkları
Kuru tuz terapisinin ve solunum problemlerini düzeltebilmesinin ardındaki teori, tuzun inflamasyonu azaltmaya ve solunum yollarından alerjen ve toksinlerden kurtulmaya yardımcı olurken hava yolu pasajlarını açmasına yardımcı olmasıdır. Tuz Terapisi Derneği’ne göre, haloterapiyi “sağlık rutini” nin bir parçası haline getiren pek çok kişi, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli solunum sağlığı durumlarından kurtuluş bulabilir:
Astım Alerjiler Bronşit Soğuk algınlığı Kronik obstrüktif akciğer hastalığı Kistik fibroz Kulak enfeksiyonları Sinüzit Sigara içenlerin öksürüğü
Tuz Terapisi Derneği ayrıca “solunum koşulları düşük konsantrasyonda ve kuru tuzun kademeli olarak uygulanması ve seansların tutarlılığı için başarılı sonuçların kilit unsurları” olduğuna dikkat çekiyor.
Cilt Sorunları
Düzenli olarak uru tuz terapisi yapmak, çeşitli cilt rahatsızlıkları olan insanlara yardımcı olabileceği söylenir:
Akne Yaşlanma Dermatit Kuru, pullu cilt Egzama Kaşıntı Sedef hastalığı İsilik Rosacea Şişmiş ve iltihaplı cilt
Islak tuz terapisi, cildin hidrasyonunu, cildin pürüzlülüğünü ve cilt kızarıklığını iyileştirmek için bilimsel araştırmalarda da gösterilmiştir ve egzama ve diğer kuru cilt rahatsızlıkları olan kişiler için mükemmel bir seçenek haline gelmiştir.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirir
Tuzun gıda korunmasında yaygın olarak kullanılmasının iyi bir nedeni vardır. Tuzun antimikrobiyal özellikleri son derece etkileyicidir. Araştırma, tuzun, insanlarda majör hastalığa neden olan aşağıdaki bakterilerden gıdalardaki bakteriyel kontaminasyonu azalttığını göstermiştir: Escherichia coli, Salmonella typhimurium, Staphylococcus aureus and Listeria monocytogenes. Çalışmalar ayrıca, terapi tedavisinin bağışıklık sistemini artırma yeteneğini de göstermektedir. Kronik bronşit hastaları için kombine tedavi yaklaşımının bir parçası olarak haloterapinin faydalarını ortaya çıkarmak için yapılan araştırmalar gelişmiş akciğer fonksiyonuna ek olarak, azaltılmış bağışıklığın normalleştirilmiş ölçümlerinin bulunduğunu ortaya koydu.
İnflamasyonu Azaltır
Araştırmalar, tuzun bir başka önemli faydasını, çoğu hastalığın kökeninde olduğunu bilindiğimiz inflamasyonu azaltma yeteneğini gösterir. Hayvan denekleri kullanılarak yapılan araştırmaya göre, hipertonik bir çözelti, iltihaplanmayı yalnızca içinde yıkanarak kolaylaştırabilir. Tuzlu sıvının bandajlarla uygulandığında da inflamasyonu azalttığı gösterilmiştir. Hipertonik çözelti ciltte ozmotik gradyan oluşturuyor. Ozmotik gradyan, suyun yüksek su potansiyeline sahip alanlardan düşük su potansiyeline sahip alanlara hareket etmesini sağlayan su moleküllerinin neden olduğu bir basınçtır. Araştırmacılar, bunun nedeninin, tuzlu kaplıcaların romatoid artrit gibi iltihaplı durumlarla ilişkili ağrıyı artırdığı biliniyor.
Önlemler
Haloterapiden alınan tuz terapisi yan etkilerinin hafif bir öksürük, göğüste veya burun akıntısında hafif sıkışma olduğu bilinmektedir. Tuz terapisi uygulayıcıları tipik olarak, tuzun akciğerler ve hava yollarından gelen mukus ve toksinleri gidermek için yaptığı işi yapmasının bir sonucu olduğunu söylemişlerdir. Ateş, bulaşıcı hastalık, açık yara, kanser, şiddetli hipertansiyon, ruhsal bozukluk veya aktif tüberkülozlu kişilere Haloterapi önerilmemektedir. Hamileyseniz veya herhangi bir sağlık sorununuz varsa, haloterapi veya başka bir tuz tedavisi denemeden önce doktorunuzla konuşun. Başka bir tuz terapisi tehlikesi var mı? Amerika’nın Astım ve Alerji Vakfı’na göre: “Konsantre tuzları teneffüs etmenin solunum yollarını tahriş ettiği, öksürüğe ve mukozaya neden olduğu kanıtlanmıştır, bu da bazı insanlar için astımı daha da kötüleştirebilir. Çoğu astım hastası için, haloterapi ‘muhtemelen güvenlidir’. Nasıl tepki vereceğinizi bilmediğinizden, Amerika’nın Astım ve Alerji Vakfı dikkatli davranmak ve tuz odalarından kaçınmak için en iyisi olduğunu söyledi.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Tuz Terapisi Nedir? Tuz Terapisinin Faydaları appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: https://ift.tt/2OexisI
0 notes
dustylipscom · 7 years
Text
Stresi Azaltmaya Yardımcı Olan Adaptojenler
Doğal tıp, bitkiler ve yiyeceklerin ilaç olarak faydalarını uzun zamandır takdir etmiştir. Bunun bir örneği adaptojenler veya adaptojenik bitkilerdir. Vücudunuz strese cevap vermek için kortizol hormonunu salgılar, ancak uzun süre boyunca yüksek kortizol seviyeleri ve kronik stres, tiroid ve adrenal bezleriniz de dahil olmak üzere vücudunuzdaki her fizyolojik sistemi etkileyebilir. Kortizol yaşlanma hormonu olarak da bilinir. Kortizol seviyeleri yükseldiğinde, sempatik sinir sistemini ve böbrek üstü bezlerini harekete geçiren “savaş veya kaç” yanıtını yaşarsınız. Bu meydana geldiğinde, sindirim salgılarınızda bir azalma ve kan basıncında bir artış olur. Normal yaşamda, bu tepkiyi yaşarsınız, bedeniniz ve beyniniz stres etkenine tepki veriyor, kortizol seviyeleri geri döner ve vücudunuz normale döner. Ancak, günde birkaç kez, düzenli olarak savaş ya da kaçış tepkileri yaşayan insanlar, adrenal bezlerinizi yakabilecek, sindirim sisteminizi zorlayabilecek ve daha hızlı yaşlanmanıza neden olabilecek sürekli bir stres durumu yaşayabilirler. Uzun süreli kronik stres, tedavi edilmediği takdirde adrenal yorgunluğa ve hatta potansiyel olarak tehlikeli problemlere yol açar.
Adaptojenler Nedir
Fitoterapi, bitkilerin şifa yetenekleri için kullanılmasını ifade eder. Adaptojenler, şifalı bitkilerin benzersiz bir sınıfıdır, vücudu dengelemeye, onarmaya ve korumaya yardımcı olurlar. Naturopath Edward Wallace’a göre bir adaptojenin belirli bir eylemi yoktur. Fizyolojik fonksiyonlarını normalize ederek herhangi bir etki veya strese tepki vermenize yardımcı olur. Adapttojenik bitkiler veya maddeler terimi ilk olarak 1947’de bir Rus bilim adamı tarafından kaydedildi. Vücudun strese karşı direncini arttıran bu spesifik olmayan etkiyi tanımlamak için kullanmıştır. 1958 yılında iki Rus araştırmacı bilim adamı tarafından tanımlandı; Adaptojenler “zararsız olmalı ve bir organizmanın fizyolojik işlevlerinde en az düzensizliğe neden olmalı, spesifik olmayan bir etkiye sahip olmalı ve genellikle patolojik durumun yönünden bağımsız olarak normalize edici bir etkiye sahip olmalıdır. Bu etki hayvan çalışmalarında gözlemlenmiştir ve çeşitli adaptojenlerin bu stresi genel olarak arttırmış toleransı yaratma kabiliyetine sahip olduğunu bulunmuştur.
Adaptojenik Bitkiler
Ashwagandha
Ashwagandha sıklıkla Hint ginsengi olarak adlandırılır. Kortizol, stres toleransı ve iç stres yanıtları üzerindeki etkileri on yıllardır incelenmiştir. Sıçanlarda ve farelerde, ashwagandha kök özütü Bakteri kaynaklı stresin neden olduğu lipid peroksidasyonundaki artışı durdurur gibi görünüyor. Lipid peroksidasyonu, oksidatif stresin sonucunda kan hücreleri içinde hücre hasarına yol açabileceği bir süreçtir. Ayrıca farelerde, ashwagandha stresle ilişkili mide ülserlerini önleyebilir, adrenal bezlerin ağırlık artışını önleyebilir, kortizol seviyelerini stabilize etmeye yardımcı olur ve adaptojenik bitkilerde yaygın olan spesifik olmayan stres direncine yardımcı olabilir. Ashwagandha sadece stres için yardım etmiyor, incelemeler çeşitli tümör türleri (kötü ve iyi huylu), biliş ve hafıza, nörodejeneratif hastalıklar ve beyin sağlığı, iltihaplanma ve artrit üzerinde potansiyel olarak yararlı etkiler olduğunu göstermiştir. Ashwagandha’nın sadece hayvanlar ve laboratuarlarda değil, insanlarda da çalışıldığını bilmek ilginizi çekebilir.
Panax Ginseng
Asya ginsengi (Panax ginseng) iyi bilinen bir adaptojendir ve çoğu kişi tarafından en güçlü olarak kabul edilir. İnsanlarda, Panax ginseng’in sağlıklı genç yetişkinlerde sakinliğini ve çalışma hafıza performansının bazı yönlerini başarılı bir şekilde geliştirdiği gösterilmiştir. 2003 yılında ginseng üzerinde yapılan bir çalışmada, sıçanlarda, Panax ginseng’in ülser indeksini, adrenal bez ağırlığını, kan şekerini, trigliseridleri, kreatin kinazı ve serum kortikosteronu (strese bağlı başka bir hormon) azalttığını gözlemiştir. Bilim adamları Panax ginseng’in önemli anti-stres özelliklerine sahiptir ve stres kaynaklı bozuklukların tedavisinde kullanılabilir sonucuna varmışlardır. İlginç bir şekilde, Panax ginseng üzerinde yapılan birçok çalışma, kısa vadede kortizol seviyelerini doğrudan değiştirmediğini, ancak adrenal bezdeki ACTH etkisini engelleme gibi diğer stres yanıt sistemlerini etkilediğini bulmuştur. Sadece bir doz Panax ginseng, 1988’de yayınlanan bir sıçan çalışmasında çalışma kapasitesinde yüzde 132’lik bir artış gösterdi. Ginseng’de bulunan saponinler, stresin indüklendiği farelerde monoamin (nörotransmiter) seviyelerini etkileyerek, stres cevabının bir parçası olarak salınan noradrenalin ve serotonin miktarını azaltır. Bu kırmızı ginsengin antioksidan etkileri vardır, küçük çalışmalarda duygudurum ve zihinsel performansı iyileştirdiği, açlık kan şekeri seviyelerini azaltabildiği ve hatta yeni diyabet hastalarının kilo kaybetmesine yardımcı olabildiği bulunmuştur.
Astragalus Kökü
Çin tıbbında kullanılan astragalus’un bağışıklığı arttırdığı ve stresin etkilerinden koruduğunu bilinmektedir. Bir çalışmada, astragalus kökünün domuz yavruları üzerindeki etkisi gözlendi ve 500 mg/kg’lık bir dozda, adaptojenin inflamatuar sitokin ve kortikosteroid (bir stres hormonu) salınımını azalttığı ve lenfosit proliferasyon yanıtını geliştirdiği bulundu. Aşırı inflamasyon ve lenfosit proliferasyonu veya spesifik bir beyaz kan hücresi replikasyonunun her ikisi de stres tepkileriyle ilişkilidir. Astragalus kökü, vücudun belirli stres türlerine olumlu yanıt vermesini sağlamak için kortizol düzeylerini geçici olarak artırabilir. Geçici kortizoldeki bu hızlı artış, stres etkeni giderildikten sonra hormon seviyesini düşürür. Büyüleyici bir şekilde, bu astragalus kökü farelerde deri greftlerinin sağkalımını ve iyileşmesini geliştirmesinin bir sebebidir. Bir başka hayvan çalışması, astragalusun bağışıklık ve antioksidan seviyelerini geliştirmek için bir adaptojen olarak kabiliyetini göstermektedir. İnsan denemelerinde kapsamlı bir şekilde çalışılmamış olsa da, kadın sporcular için yapılan bir 2012 araştırması, astragalusun fiziksel performansı geliştirdiğini, vücudun hastalık-destekleyici serbest radikallerden kurtulduğunu, kan dolaşımında glikoz kullanımını geliştirdiğini ve karaciğeri koruduğunu gösterdi.
Kutsal Fesleğen
Tulsi denilen, kutsal fesleğen Hindistan’da güçlü bir anti-aging takviyesi olarak bilinir. Kutsal fesleğen, enfeksiyonlar, cilt hastalıkları, hepatik bozukluklar, soğuk algınlığı ve öksürük, sıtma ateşi, yılan ısırığı ve akrep sokması için bir panzehir olarak Ayurveda tıbbının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Son yıllarda, dünyadaki araştırmacılar kutsal fesleğenin vücut üzerindeki etkisini araştırdılar. Spesifik olarak, anti-stres aktivitesini gözlemlemek için fareler ve sıçanlarda çoklu çalışmalar yapılmıştır. 2015’te yapılan bir çalışmada, kutsal fesleğenin sahip olduğu düşünülen bilişsel iyileştirici faydalar test edildi ve tepki sürelerinin ve hata oranlarının plaseboya göre daha iyi olduğu bulundu. Kutsal fesleğin stres cevabını iyileştirmede etkili olmasının bir nedeni, üç fitokimyasal bileşiğin varlığıdır. İlk iki, okimumosid A ve B, anti-stres bileşikleri olarak tanımlanmıştır ve kandaki kortikosteronu (başka bir stres hormonu) azaltabilir ve beynin nörotransmitter sisteminde pozitif değişiklikler yaratabilir. Üçüncü, 4-alil-1-O-beta-D-glukopronosil-2-hidroksibenzen de, laboratuar çalışmalarında stres parametrelerini azaltabilmektedir. Kutsal fesleğenin, mide ülserleri gibi diğer ülser türlerinin yanı sıra, stresle indüklendiği düşünülen kanül yaralarının nüksetmesini önlemeye yardımcı olabileceğine dair kanıtlar da vardır. Buna ek olarak, kutsal fesleğen kan basıncını düşürmeye, nöbet aktivitesini azaltmaya, bakterilerle savaşmaya, belirli mantarları öldürmeye, viral enfeksiyonlara karşı mücadele etmeye, karaciğeri korumaya, bağışıklık sistemi işlevini teşvik etmeye ve ağrı yanıtını azaltmaya yardımcı olabilir.
Meyan Kökü
Meyan kökü enerji ve dayanıklılığı artırabilir, bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve timusun kortizol tarafından zarar görmesini önleyebilir, ancak kullanımı kan basıncını ve potasyum seviyelerini nasıl etkileyeceğinden dolayı profesyonel gözetim gerektirir. İnsan gönüllülerinde meyan kökü takviyesi kortizol dahil olmak üzere stresle ilişkili hormon seviyelerini düzenlemeye yardımcı oldu. Bunun potansiyel bir sonucu, bu adaptojenik bitkinin ülserlerin önlenmesine yardımcı olmak için gözlenen etkisidir. Meyan kökü diğer yararları arasında yağ azaltma ve kadınlarda androjen ve testosteron düşüşü bulunmaktadır.
Kordiseps mantarları (Cordyceps)
Cordyceps, reishi, shiitake ve maitake mantarları antioksidan özelliklere sahip mantarlardır. Bu, beslenme açısından zengin mantarların antioksidan gıdaların tüm faydalarına sahip olduğu anlamına gelir. Klasik anlamda adaptojen olmayabilirler, ancak her birinin adaptojenik, anti-tümör ve bağışıklık arttırıcı özellikleri vardır. Cordyceps özellikle kortizol seviyeleri ve oksidatif stres üzerindeki etkileri için gözlenmiştir. Örneğin, toz haline getirilmiş cordycep takviyesinin kullanılmasını içeren bir 2006 denemesi, hareketsiz yetişkin erkeklerin egzersize bağlı stres sonrası kortizol seviyelerini daha iyi düzenlediğini ve ekin anti-yorgunluk özelliklerine sahip olduğunu bulmuştur. Bir başka insan deneyi, hem erkek hem de kadınların kortizol düzeylerinin, hareket yorgunluğu, bir stres biçimi olan iyileşme durumlarında plaseboya kıyasla zamanla daha düşük olduğunu buldu. Bir başka insan deneyi, hem erkek hem de kadınlarda kortizol düzeylerinin, hareket yorgunluğundan kurtulan hastalarda plaseboya kıyasla zamanla daha düşük olduğunu bulmuştur. Cordyceps’in adaptojenik etkisinin, strese maruz kaldığında kortizolde geçici olarak daha yüksek bir artışı içerdiği ve stres olmayan dönemlerde büyük bir düşüş olduğu görülmektedir.
Altın Kök (Rhodiola Rosea)
Rhodiola (rhodiola rosea) veya altın kök, çok araştırmanın odağı güçlü bir adaptojendir. Diğer adaptojenler gibi, rhodiola da strese karşı biyolojik bir savunma sağlar. Yuvarlak solucanlarda yapılan bir araştırma aslında yendiğinde hafif bir stres etkeni olarak hareket ettiğini gösterir, organizmanın stres savunmalarını artırmasına izin veriyor. Bu süreç teknik olarak “hormesis” olarak bilinir. İsveç’te bilim adamları tarafından 2009 yılında yürütülen bir insan davası, rhodiola’nın strese bağlı yorgunluktan muzdarip insanlar üzerindeki etkisini test etti. Rhodiola rosea’nın devamlı uygulandığında, zihinsel performansı artıran bir anti-yorgunluk etkisi gösterdiklerini bulmuşlardır. Özellikle yorgunluk sendromlu tükenmiş hastalarda konsantre olma yeteneğini artırır ve uyanma stresine kortizol yanıtını azaltır. Bu, insan deneklerinde hormesis sürecini gösterir. İlginçtir ki, rhodiola, insan deneklerinde 2012 araştırmasıyla açıklandığı gibi, akut stres yanıtları üzerinde bile bir etki yaratabilir. Rhodiola rosea bireylerinin verilmesi, kortizolde küçük bir azalma ile sonuçlandı ve yerleşik bireylerde yoğun kısa süreli fiziksel egzersizin neden olduğu akut streste çok büyük bir azalma oldu. Bu adaptojenik bitki aynı zamanda laboratuar ve hayvan araştırmalarında bir antioksidan işlevi görür.
Önlemler
Her zaman olduğu gibi, bir rejime başlamadan önce yeni takviyeleri veya ilaçları doktorunuzla konuşmalısınız. Bu, bazılarının reçeteli ilaçlarla etkileştiği ve belirli koşullara sahip kişiler için önerilmediği için adaptojenik bitkiler ile özellikle doğrudur. İyi araştırın, herhangi bir ilaç veya rahatsızlık ile çatışıp çatışmadığını öğrenin ve güvenilir kaynaklardan yüksek kaliteli, organik çeşitler satın aldığınızdan emin olun. İyi yemek, dinlenmek, aktif kalmak, sosyal bağlantıyı sürdürmek, sizi tüm yaşam stresinizi azaltabilen kronik strese karşı korur. Rutininize adaptojenler eklemek sizi kronik stresin zararlı etkilerine karşı daha dirençli hale getirebilir ve vücudunuzun sürekli yüksek kortizol seviyelerine karşı korunmasını sağlar.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Stresi Azaltmaya Yardımcı Olan Adaptojenler appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: http://ift.tt/2ppNQ66
0 notes
dustylipscom · 7 years
Text
Doğal Cilt Bakımı İçin En İyi Malzemeler
Çoğu kişi farkında olmasa da, en sevdiği cilt bakım ürünleri, zararlı bileşenler, toksinler ve kimyasallar içerebilir. Aslında, mağazadan satın alınan, ticari olarak üretilen güzellik ürünlerinin çoğu, potansiyel olarak bir dizi olumsuz uzun vadeli sağlık etkilerine neden olan suni renkler, parfümler, koruyucular ve cildin gözenekleri yoluyla kolaylıkla emilebilen stabilizatörler ile doludur. Cilt bakım ürünlerini satın almak bugünlerde zor olabilir çünkü çok farklı seçenekler mevcuttur . Her yüz yıkama jeli, losyon, arındırma, maske paketinde sonsuz madde listeleri vardır. Ticari olarak satılan ürünlerin cildinize emilmesini ve ciddi sorunlara neden olma potansiyelini bilerek, ürünlerinize neler eklendiğini ve cildinizin nasıl tepki verdiğini gerçekten gözlemleniz gerek. Cilt bakımı ürünleri ararken, sağlıklı bir diyet için takip ettiğiniz aynı kurallara uyun: işlenmemiş maddeler, sert kimyasallar veya suni olmayan şeyler arayın. Temel olarak, doğal cilt ürününün kendi doğasına yaklaştıkça, cildinizin kendini iyileştirmek için yararlı içerikleriyle ne yapacağını bilir. Mağazadan satın alınan cilt bakım ürünleri tipik olarak, hormonal sorunlardan, düzensiz periyotlardan ve infertiliteden alerjilere ve hatta kansere kadar her türlü konu ile bağlantılı toksik bileşenleri ve kimyasal parfümleri içerir. apay cilt bakım ürünlerinden toksine maruz kalmanın en önemli sonuçlarından biri de hormon dengesizlikleridir, çünkü birçok ürün hormon bozucular içerir. Ticari ürünlerde bulunan bu dışsal veya dışsal hormonlar, vücut dışında üretilen, vücuttaki hormonları etkileyebilecek maddelerdir. Endokrin sistemi olumsuz yönde etkileyen sentetik ve patentlenebilir hormonları içerirler ve kadınların menstrüel döngüsünü, doğurganlıklarını ve hatta erkeklerde hormon düzeylerini etkileyebilirler. Genellikle endokrin bozucular olarak adlandırılan bu kimyasalların molekül yapılarının bir kısmı doğal estrojene benzemekte ve vücudun aynı reseptörlerine uymaktadırlar. Bu reseptörlere bağlanırlar, böylece kendi hormonlarınız, kendi genleriniz gerektiği gibi çalışmaz ve genleri açar ve kapatır, östrojenin olumsuz yönlerini güçlendirir veya kromozomlar veya DNA üzerinde olumsuz bir etki yarattığı hücrelerin çekirdeğine giderler. Buna nasıl izin verilir? İşleri sizin için bir perspektif haline getirmek için mağaza tarafından satın alınan güzellik ürünlerine ilişkin birkaç önemli gerçek var:
• Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin düzenlenmesi kolaydır, bir ürünün ticari kullanımı onaylanması için yalnızca kolay bir onay süreci mevcuttur. • Mağazada satın alınan cilt bakımların madde etiketleri düpedüz korkutucu olabilir. Ürünlerinizde binlerce kimyasal var ve bu konuda hiçbir hata yapmıyorlar, genellikle vücudunuza doğrudan emiliyorlar. Hükümetin gözden geçirmesi veya onaylaması nadir yapılan bir işlemdir çünkü cilt bakımı endüstrisi düzensiz. • Temizleyiciler, losyonlar vs gibi cilt bakımı ve güzellik ürünlerinin çoğu, inorganik bileşikler ve petrol bazlı jelleri temel alır. Mineral yağlar bitkilerden doğal olarak hasat edilmemektedir. Bir madde kimyasallarla yapıldığında, gözenekleriniz tıkanır. Cildinizde akne artar, yaşlanmaya yol açılır ve doğal olarak toksinleri atma kabiliyetini kaybeder. • Mağazada satılan yıkama jelleri, arındırıcı ve losyonlarda kullanılan bazı zararlı kimyasallar, koruma için kullanılan tehlikeli parabenler, petrol veya kömür katranı kaynaklı sentetik renkler, alerjiler ve solunum sorunları ile ilişkilindirilen parfümler, boya çözündürmek için de kullanılan tolüen ve böbrek ve solunum hasarına neden olabilen Sodyum Lauril Sülfat veya SLS. Bunlar sadece sert malzemelerden bir kaçıdır. Bu yüzden görünüşte basit bir şampuan bile size gerçekten zarar verebilir. Bu ürünleri kullanmaktaki hedef güzel görünmek ve hissetmekse, açıkçası bu büyük bir sorundur. • Vücudunuza kimyasallar koymak cildinizin doğal iyileşme süreçlerini sınırlar. Sağlıksız kimyasallar ve katkı maddeleriyle vücudunuzun bağışıklık sistemi, gözlerinizin sağlığı ve solunum sisteminiz hasar görebilir. Ayrıca, bu kimyasalların çoğu cilt tahriş edici, kızarmış, kuru, pul pul deriye yol açmaktadır. • Çevre için de kendi ev yapımı ürünlerinizi ve losyonlarınızı yapmanız daha iyi. Petrol bazlı yağlar sürdürülemez fosil yakıttan üretilmektedir. Petrol bazlı yağlar, sürdürülemez fosil yakıttan üretilmektedir. Ayrıca, plastik ambalaj büyük bir israf. İyi haber şu ki, pahalı ve zararlı ticari ürünler almaya ihtiyaç duymadan cildiniz, saçlarınız, dişleriniz ve tırnaklarınızın mükemmel görünmeleri için doğal yollar var.
Doğal Cilt Bakımı İçin En İyi Malzemeler
Doğal ürünleri düzenli olarak kullandığınızda sadece cildinizi güzelleştirmekle kalmazsınız, aynı zamanda antioksidanları emerek cildinizin UV direncini arttırır ve bağışıklık sisteminizi uyarırsınız.
Hindistan Cevizi Yağı
Hindistan cevizi yağı cilt için avantajları şunlardır: ölü cilt hücrelerinin temizler, altta yatan epidermal dokuyu güçlendirir, güneş yanığından korur ve antibakteriyel, antiviral, antifungal ve antioksidan özelliklere sahiptir. Araştırmalara göre, hindistan cevizi yağı, epidermal bariyer fonksiyonundaki kusurlar ve kutanöz inflamasyon ile karakterize edilen kronik cilt hastalıklarıyla savaşacak kadar güçlüdür. Temizlemek, nemlendirmek, makyajı kaldırmak, yaraları iyileştirmek veya yara izine daha çabuk geçmesine yardımcı olmak ve jilet yanıklığını önlemek için cildinize ve saçınıza hindistan cevizi yağı kullanın. İçiniz için kullanılan hindistan cevizi yağı görünüşünüz için de faydalıdır. Antibakteriyel ve antienflamatuar özelliklere, ayrıca bağırsakları beslemeye ve bağışıklık işlevini artırmaya yardımcı olan sağlıklı yağlar içerir. Sağlıklı cilt vücudunuzdaki diğer herhangi bir organ gibidir. Hücrelere sürekli oksijen ve besin maddesi gerekir ve toksinler atılmalıdır. Bu nedenle, hormonal ve sindirim işlevine yardımcı olan hindistan cevizi yağı cilt sağlığı için çok önemlidir.
Aloe Vera
Çoğu kişi, aloe vera’nın faydalarını iyileşen güneş yanığıyla ilişkilendirir, ancak aloe veranın ayrıca iltihap, kızarıklık ve kaşıntı ile savaşan bakteri mücadelesi veren, rahatlatıcı maddeler içerdiğini biliyor muydunuz? Geleneksel Çin tıbbında aloe, yüzlerce yıldır cilt hastalıkları, enfeksiyonlar ve mantar hastalıkları için doğal bir tedavi olarak kullanılmaktadır. Son yıllardaki araştırma sonuçları, aloe veranın yanık ve yara iyileşmesi için etkili olduğunu, ancak şaşırtıcı bir şekilde sizi içeriden dışarıya detokslaştırdığını düşündürmektedir. Tüketildiğinde aloe, karaciğer, dalak ve kemik iliğindeki tümörler ve parazitlerin sayısını ve boyutunu bile azaltabilir. Aloe vera bitkileri tıbba yönelik iki madde üretir: yaprağın merkezinde bulunan hücrelerde bulunan jel ve yaprakların derisinin hemen altındaki hücrelerden elde edilen lateks. Bunlar yanıklar, sedef hastalığı ve uçuk için doğal bir cilt bakım aracı olarak kullanılabilir.
Avokado
Ultra nemlendirici yağlı bir meyve olan avokadoların faydaları deriye nüfuz edebilen A Vitamini, D Vitamini ve E Vitamini içerir. Güneş yanığı olan cildi yatıştırmaya yardımcı olur, kollajen üretimini artırabilir ve yaş noktalarını tedavi edebilir. Aynı zamanda, topikal olarak uygulandığında cildin iltihaplanmasını azaltır ve yendiği zaman da aynı işlemi yapabilir. Taze avokado ile birlikte uçucu yağlar, bal veya taşıyıcı yağ ev yapımı avokado yüz maskesi yapabilirsiniz.
Çay Ağacı Yağı
Çay ağacı -Melaleuca alternifolia- yüzlerce yıldır Avustralya’da ciltteki koparma, kızarıklık ve iltihap ile savaşmak için kullanılmıştır. Birçok kişi asit gibi tipik sivilce tedavi bileşenlerine sert tepki verirken, çay ağacı yağı genellikle iyi tolere edilir, bir taşıyıcı yağ ile kombine edildiğinde ve doğrudan deriye uygulandığında kötü yan etkilerin görülmesi durumu çok az olur. Çay ağacı yağı doğal bir anti-inflamatuar, anti-bakteriyel, antimikrobiyal ve anti-fungal olarak çalışır. Fitokimyasal maddeleri onu en çok yönlü ve popüler doğal cilt bakım yağlarından biri haline getirir. Çay ağacının esansiyel bitki yağları neredeyse tamamı Avustralya’ya özgü yaklaşık 230 farklı bitki türü tarafından üretilmektedir. Zararlı bakterileri azaltma yeteneğinden sorumlu ana aktif maddeler arasında terpen hidrokarbonlar, monoterpenler ve sesquiterpenler bulunur. Çay ağacı yağı akne için en iyi ev ilaçlarının önemli bir parçasıdır.
Ham Bal
Ham bal, besin, enzim, vitamin ve cilt geliştirici asitlerin en doğal kaynaklarından biridir. Çiğ balların yararlar arasında koparma sayısının azaltılması, nemlendirme özellikleri sağlanması, antiseptik nitelikler içermesi, yara iyileşmesini teşvik edilmesi, alerjiler veya kızarıklıklar ile mücadele edilmesi ve yara izlerinin azaltılmasına yardımcı olması yer alır. Çiğ bal, bakkallarda mevcut olan çoğu balın aksine, işlenmemiş ve pastörize değildir. Dolayısıyla, tüm besin maddelerini, işlem sırasında parçalanmadığından sağlam tutabilir. Antimikrobiyal bal olarak, yaralar ve yanıklar için özellikle uygundur. Bal doğal cilt bakım ürünüdür, sivilce tedavisi olarak da kullanılır, çünkü hassas veya karışık cilt tipleri için bile yüz temizleyicisi olarak kullanılabilir. Yarım çay kaşığı bal alın, elleriniz arasında ısıtın ve hafifçe yüzünüze yayarak 10 dakika bekletin, sonra ılık su ile durulayın ve kurutun. Kışın oluşan kuru deri için arındırıcı olarak kullanmak için banyo suyuna 2 bardak bak ekleyin ve 15 dakika boyunca suyun altında durun. Sonra son 15 dakika için bir fincan kabartma tozu ekleyin.
Elma Sirkesi
Çok yönlü ve ucuz bir doğal cilt bakımı ürünü olan elma sirkesi yararları, bakteriler gibi patojenler öldürmeye yardımcı olmak, bağırsak sorunlarından kaynaklanan cilt problemlerini temizlemek, cildi temizlemek, sivilceleri durdurmaya yardımcı olmak ve antifungal özellikleri sağlamak gibi faydaları içerir. Cilt problemleri için elma sirkesi kullanımı Cilt problemleri için elma sirkesinin kullanımı, “modern tıbbın babası” olarak kabul edilen ve ülserasyonların temizlenmesi ve cilt yaralarının tedavisi için anti-fungal elma sirkesi ve çiğ balı kullanımına inanan Hippocrates’e kadar uzanıyor. Aynı zamanda yüksek yararlı asetik asit ve potasyum ve magnezyum gibi bazı vitaminleri içerdiğinden karaciğer fonksiyonunu artırdığı ve bağırsaktaki bakterileri dengelemesine yardımcı olduğu için tüketildiğinde detoksifıyan bir madde haline gelir.
Deniz Tuzu
Deniz tuzu, üretilen yerdeki deniz suyundan emilen magnezyum, kalsiyum, sodyum ve potasyum gibi tonlarca mineral ve besin maddesi ile yüklenir. Bu minerallerin çoğu cilt hücrelerimizde ve vücudumuzda bulunanlarla aynıdır, bu da gerçek deniz tuzunun cildin dengesine, korunmasına ve yenilenmesine yardımcı olmaktadır. Ev yapımı yüz maskelerinde, tonerlerde ve arındırıcılarda, lavanta esansiyel yağı ve çiğ bal gibi diğer cilt iyileştirici maddelerle gerçek Himalaya veya Kelt deniz tuzlarını kullanın. Tuz, cildi yatıştırmak ve kopmalarını gidermek, ölü hücreleri ve tahrişi gidermek, yağ üretimini dengelemek ve cildin nem seviyesini korumasına yardımcı olmak için anti-inflamatuar özellikler içerir. İki çay kaşığı deniz tuzunu dört çay kaşığı çiğ balla karıştırarak kendi ev yapımı karışımı hazırlayın, sonra cildi temizlemek için karışımı eşit bir şekilde uygulayın, 15 dakika kadar bekletin ve durulayın. Şeker ovuşmaları benzerdir ve her iki tip de tıkanmış gözenekleri önlemek ve hücre dönüşümü ve yenilenmesi için haftada birkaç kez kullanılabilir.
Jojoba Yağı
En yaygın kullanılan taşıyıcı yağlardan biri olan jojoba yağı aşırı derecede nemlendiricidir ve yanıkların, yaraların, yara izlerinin, dermatitin, sivilce ve kırışıkların iyileşmesine yardımcı olabilir. Güney Amerika ve Meksika’ya özgü olan bu yağ akne, sedef, güneş yanığı ve çatlamış ciltleri tedavi etmek için nesiller boyu kullanılmıştır. Jojoba yağının kimyasal yapısı söz konusu olduğunda, çoklu doymamış bir balmumu olması açısından benzersizdir. Bir mum olarak, jojoba yağı deriyi korumak, nem kontrolü sağlamak ve cildi ve saçları rahatlatmak için özellikle yararlıdır.
Limon Esansiyel Yağı
Limon esansiyel yağı, ölümcül tehlikeli bakteri yüklerini bile azaltabilen güçlü antibakteriyel bileşenleri sayesinde, gözeneklerde sıkışan yüksek bakteri seviyelerinin neden olduğu akne kopmalarını azaltmak için kullanılabilir. Ayrıca solmaya neden olan yara izleri ve yaşlanma lekeleri için yararlıdır, cildi arındırabilir, aydınlatabilir ve hafifletebilir, yağlı cildi dengeleyebilir ve kırışıklıklarla mücadele edebilir. Limon yağı, diş beyazlatıcısı, çamaşır temizleyici, selülit kremi, yüz yıkama ve ev temizleyicisi olarak kullanılabilir olduğu için el altında bulunan en çok yönlü uçucu yağlardan biridir. Jojoba yağı gibi bir taşıyıcı yağ ile karıştırın ve cildin sorunlu alanlarına masaj yapın. Parlamayı artırmak ve kalıntıları gidermek için saçınızda da kullanabilirsiniz.
Argan Yağı
Fas’a özgü ve orada nesiller boyu kullanılan argan yağı iyileştiricidir çünkü A vitamini ve E vitamini, çeşitli antioksidanlar, omega-6 yağ asitleri ve linoleik asitler açısından zengindir. Argan sadece cildi nemlendirmekle kalmaz, aynı zamanda saçınızın parlaklığını ve sağlığını da artırır. Sivilce, böcek ısırığı, egzama ve sedef hastalığı gibi tahrişlerin iyileşmesine yardımcı olmak için cildinizin genç görünümlü olmasını sağlamak için, normal veya sorunlu cilde günde iki kez doğrudan bir miktar argan yağı uygulayabilirsiniz.
Badem yağı
Badem yağı sadece harika kokmaz aynı zamanda anti-inflamatuar, antiviral, antibakteriyel ve antiseptik özelliklere sahiptir. Uçucu yağlar için cildin kızarıklıklarını, sivilceleri veya kuruluğu doğal olarak tedavi etmek için mükemmel bir taşıyıcı yağıdır. Aynı zamanda birçok farklı kokuyla kolayca karışır, bu yüzden evde kullanılan yıkama jellerinde, maskelerde veya losyonlarda deneyin.
Shea Yağı
Shea yağı yüzlerce yıldır Afrika’da doğal bir cilt bakımı ürünü olarak kullanılıyor ve dünyada büyük ölçüde ekili ve sevk edilmektedir. Kuru cilt türleri için mükemmel bir nemlendirme seçeneği sunar ve pürüz, kızarıklık veya soyulmayı azaltmada etkili olur.
Doğal Cilt Bakımı İpuçları
Bu doğal maddeleri kullanırken cildi iyileştirmek veya sorunları iyileştirmek için çok etkili olabiliyor, tabii ki vücudunuza koyduğunuz şey dış görünüşünüzde de çok önemlibir rol oynamaktadır. Muhtemelen sağlıklı bir diyet, iyi uyku, düzenli egzersiz ve bol miktarda su içmenin birinin görünümünü nasıl artırabileceğini farketmişsinizdir. Birincil yaşam tarzı faktörlerini güzellik rutinine inşa etmenin yanı sıra, bazı takviyeleri güzellik rejiminin etkililiğini de geliştirmeye yardımcı olabilir. Yukarıda bahsedilen doğal cilt bakım ürünlerini düzenli olarak kullanmaya ve dışarıda işlenmiş versiyonlarını atmaya odaklanmaya devam etmenizi öneririm, ancak cilt, saç veya diğer güzellikleri iyileştirmeye yardımcı olmak için bu diğer faydalı ürünlerden ve stratejilerden bazılarını deneyebilirsiniz.
• Kaliteli Omega-3 Takviyeleri deneyin: Omega-3, cildi nemli ve esnek tutmaya yardımcı olan sağlıklı yağ asitleri ile yüklüdür. Ayrıca hormon fonksiyonlarını, sinir sistemi sağlığını ve bağışıklık fonksiyonlarını düzenlemeye yardımcı olurlar. • Kollajen Proteini deneyin: Kollajen protein, günümüzde mevcut en iyi doğal cilt bakımı takviyeleri olarak popülerlik artıyor. Kollajen, sağlıklı cilt hücrelerinin oluşumuna yardımcı olur ve kısmen cildin genç esnekliği, yumuşaklığı ve sıkılığından sorumludur. Kollajen cilt tarafından emilemeyecek kadar büyüktür ve en iyi sonucu tüketilerek verir. • Probiyotikleri deneyin: Bağırsak ortamımızı dengelemeye yardımcı olan “iyi bakteriler” olan probiyotikler, gelişmiş bağışıklık, hormonal kontrol, iştah düzenleme ve enerji seviyelerine bağlıdır. Bağışıklık ve sinir sisteminizde, kötü bakteri, maya, virüs, mantar ve parazitler gibi toksinler ile başa çıkmanıza yardımcı olabilirler ki bunların hepsi cildinizde görünebilir. • Bol bol su için: Cildinize iyi bakmak için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri yeter su içmektir. Her gün sekiz bardak su içilmesi önerilir, hatta kuru cilt problemleriniz varsa su alımını artırabilirsiniz. Su bedeninizin yaklaşık yüzde 70’ini, cildinizin de büyük bir bölümünü oluşturur. • Yeterince uyku alın ve stresi azaltın: Uyku eksikliği ve yüksek stres düzeyleri, sivilcelere yol açan bir hormonal dengesizliğe neden olabileceğini düşünün. İyi bir gece uykusu gerçekten sihirin sağlıklı cilde geldiğinde gerçekleşeceğini bilmelisiniz. Yeterince dinlendirici bir uyku almak, iyi cildin anahtarıdır çünkü uyurken “mutlu hormonlar” en yüksek seviyededir ve stres hormonları en düşük seviyededir. Bu, vücudunuzun doğru sindirim, kas büyümesi ve cildinizin onarımı gibi şeylere adanması için kullanacağı enerjiye sahip olduğu anlamına gelir; böylece yenilenmiş haliyle uyanırsınız. İyi uyku alınmaması, stresin vücut üzerinde yaptığı benzer bir etkiye sahiptir. Stres ve uyku eksikliği vücudunuzda enerji tasarrufu yapar, bu nedenle cilt sağlığı tehlikeye atılır. Bu nedenle iyi uyku stratejilerinin yanı sıra stresi yönetmeyi de düşünün.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Doğal Cilt Bakımı İçin En İyi Malzemeler appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: http://ift.tt/2EJL0j7
0 notes