Tumgik
#kusmuk
çok zaman geçti. kaşıma demişti reaper neyi ve neden kaşımamam gerektiğini anlamadan alnımın en ortasına dokunduğunda küçük bir çocukken. ta ki bugüne kadar. geçmişime çektiğim duvar kendime çektiğim duvardan ziyade uyuşmuş bir hayattaki zaman kaybına dönüştü. farketmem için üzerinden 20 sene, yaşımdan ise 30 sene geçmesi gerekti. kendime yabancı bir şekilde her birini hatırlarken tepkisiz, duygusuz bir kayaya dönüşmem miydi sonucu? keşke patlayabildiğim kadar patlasaymışım işin sonu ölmek de olsa bir şeyler yapsaymışım. o zaman belki çeneleri kapanır ya da sırıtışları kesilirdi.
çocukluğumu verdim lan ben; saflığımı, benliğimi her şeyimi. şimdi hangi hakla geçip de karşıma konuşabiliyorsunuz? sen babanı 30 yaşında sildin, ben ise 10 yaşımda karşımda 40 kişiyi arkasına almış babamı kendi içimde öldürdüm. farketmedim mi sanıyorsunuz gülüşlerinizi, küçümseyici bakışlarınızı, kendi aralarınızda kulaktan kulağa hakkımda konuşmalarınızı? suskunluğumu sakinliğimi korktuğumdan mı sandınız? siz delikanlı geçinirken ben sokakların en orta yerinde gözlerimde yaşlar çizgilere basmamaya çalışırken gözlerinin içine baktım ölümün. tek bir adım uzaktaydım yanımdan vızır vızır geçen arabalardan, eski dostumdan. onu aldı bir adımla. aklımda ve kalbimde tek bir acım vardı; sahipsizlik. bilir misin 10 yaşındaki bir çocuğun hissettiği sahipsizlikteki ağırlığı? siz cankiii diye arkadaşlarınızla geyikler yaparken öğrendiğiniz yeni kelimeyle; bilmiyordunuz ki şırıngaların arasında küçük ayaklarımla seneler önce gezdiğimi. bir somun ekmek için yaptıklarımı, maruz kaldıklarımı, bankların soğukluğunu, gecenin ayazını. 1 lira dahi olmadan geçen günleri.
bir yerlede bir zamanlar; ölü görmek ile ölümü görmek farklı yazmıştım. ikisini de gördüm. biri en sevdiğim insanlardan birisi diğeri en yakın arkadaşım. sanırım tüm bunların yanında beni uyuşturan buydu. ölümün varlığının sivriliği her gün kollarıma batıyordu. o yüzden her şeyin anlamsız ve gereksiz gelmesi sanırım bu yüzdendi. insanların yakasına yapışıp gözlerini delerken birden ilaçlar ve uyuşturucular arasındaki girdapta kayboldum. GÖREMEDİNİZ. EN ORTA YERİMDEN KIRILIRKEN BEN, ATTIĞIM SESSİZ ÇIĞLIKLARI DUYMAK YERİNE SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜNÜZ, KAFANIZI ÇEVİRDİNİZ.
Kabuslarım devam ediyor, çığlık atarak uyanmalar hezeyanlar. kendime yabancıyım 20 senedir. son 3 senedir ise bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındayım ama ne olduğunu anlayamıyordum. ta ki bugüne kadar. kaşıdım, duvar yıkıldı. değer verdiğiniz yargılarınızı ve basitliğinizi öyle bir yıkacağım ki her birinizin ağzı açık kalacak.
hayatta kalmak için büründüğüm kişiliği, örülen duvarı kendi ellerimle yıkmam gerekti. çünkü ben bu değilim çünkü her zaman beni aşağı çeken bir şeylerin olduğunu hissediyorum, bir sınır var onu geçmem gerek ama geçemiyorum. bu yüzden olduğunu öğrendim. çok uğraştın özür dilerim, binlerce özür. tüm bunlardan beni cımbız ile çektin. beni izlediğini biliyorum. ama bunun olması gerektiğini sen de biliyorsun. seni çok özlüyorum. sana çok ihtiyaç duyuyorum.
özüme döndüm, kendime büründüm. en çok susan da bendim en çok taviz veren de.
tevazunun bir nimet bilgeliğin ise bir kıymet olduğunu sen bana öğrettin. ama anlayacak insan yoktu. gösterdiğimiz tevazu üzerinden bizi ezdiler. olsun dedik.
elimdeki bıçakları aldın yerine kitaplar verdin. ama anlayacak insan yoktu. okuyup da bilim adamı mı olcan dediler. oldum.
erdem ismini yanlızca erkek ismi sananlara ince cümleler kurdum hiç bir yerde duyamayacakları. ama anlayacak insan yoktu. saf dediler. olsun dedik.
kalıpların dışına çıkmak için sorular sordum kimsenin cesaret dahi edemediği ya da korktuğu. ama anlayacak insan yoktu. kafir ya da değişiksin dediler. sormaya devam ettik.
giden bizden gitsin yeterki insanların gönlü hoş olsun dedik. ama anlayacak insan yoktu. tepemize bindiler. olsun insanları kırmayalım dedik.
doğru yanlış terazisindeki kantarın topuzunu sen öğrettin bana ama o topuz hep bozuktu. ahlaktan bahsettiler. kendi doğrumuzda devam ettik.
yanlış yerde doğru olmaya çalıştık. zoru öğrendim ilmek ilmek. şimdi sıra kolayda. siz gibi olmakta.
neler yapabileceğimi biliyorum.
****************************************
uzun zamandır beni arıyordun, hissediyordun ama bulamıyordun. çıkardım üzerimdeki görünmezlik pelerini. bana değil gölgeme bak. bu yüzdendi. her zaman saygı duydum sana aldıkların için kızmak yerine. biliyordum düzeni. dolaylı da olsa sen öğrettin. ben de öğrenmem gerektiğini farkettim. nedeni nasılı niçini. kaybolmayı, görünmezliği, hiçliği. o yüzden ne kadar kaynak varsa hepsini okudum. gereksiz demeden, yılmadan, söylenenlere aldırmadan. odamın içindeki loş ışığa karışan sigara dumanına eşlik eden müzik vardı sadece senelerce. yalnızlığın bir nimet olduğunu seni araştırırken öğrendim. bana değil gölgeme bak. neyin önemli ve değerli olduğunu insanların söylediklerini dinlemeden öğrendiğim ve anladığım için parladığımı biliyorsun. her şeyin farkındayım. her saniye beynim küçük galaksiler patlatıyor adeta. ama bir şeyler değişmeli.
ölüm bile kıskanıyor. gözleriniz nerede? gölgeme bak.
1 note · View note
kuestrima · 3 months
Note
Adın neden kusmuk gibi
Sanane kardeşim kusmuk gibi hissediyorum belki sorgulama
10 notes · View notes
kurtarici0 · 6 months
Text
Yaa abnskm su sandım kusmuk gibi bişi bu kokuyo bide
13 notes · View notes
dengesizim · 11 months
Text
BU BOĞAZIMDAKİ KUSMUK TADINI NASIL GEÇİRCEM AMK İĞRENÇ Bİ ŞEY SALMIYOR DA
18 notes · View notes
25.04.2024
Dünün yorgunluğunu atabilmiş olmama şaşırarak uyandım. Ich bin noch immer müde von Gestern / such aber Netflix nach einem Western. Demeden yani. İyi gidiyorum bu ara sanırım. Elhamdülillah.
İki gün üst üste tutturdum düzenimi. İşe de çalıştım, teze de. Çocuklarla da ilgilendim. Ömeri okula iki gündür yürüyerek bırakıyorum yine. havalar düzeldi, çocuklar iyileşti. ezberimizi de okuduk, kitabımızı da. Bunları bugün de başarırsam üç günlük bir seri tutturmuş olacağım. Üç gün tesadüf değildir.
Ömeri okula bıraktım. Çöpü attım. Otobüste biraz yazı yazayım dedim. Tek koltukta rahat edemedim. boşalan çiftli bir koltuğa geçmek istedim. Meğer biri kusmuşmuş oraya. Pantolonuma ve ayakkabıma bir miktar kusmuk bulaşmış olabilir. Olsun. Bugün yarım gün çalışacağım zaten. Öğleden sonra başka bir şehirde kursu var Ömerin, ona yetişeceğiz. Bir de arabanın lastiklerini kontrol etmem lazım.
Lastikleri dün değiştirttim aslına bakarsan. Eğer bir sorun çıkarsa ararım hemen müesseseyi. Böyle olmaz derim ben sizin müdavim müşterinizim. Stammkunde.
İş bayağı iyi geçti. Az zamanda çok işler başardık. Bana atanan iki iş parçasını kapattım. İlk PR ımı açtım. Çalışma arkadaşlarımdan övgü bile aldım.
Sonra koştur koştur eve gittim. Yemek yemem, namaz kılmam ve sonra arabanın lastiklerinin basınçlarını kontrol etmem lazımdı. Sonra da Ömer'i kursa götürecektim.
Eve vardım. Çocuklar playstation oynuyor. Telaş içindeler. Onbeş dakikaları kalmış, ev yapmaları lazım. Yardım istediler. Yardım ettim.
Sonra yemek yedim biraz. Kuzeyli Kadın geldi, başından geçenleri anlattı. Yemek yaptı bir yandan. Yorgun görünüyordu. Çocukların derdi biter mi tabi. Ömer'i götürürken yanıma Aybüke'yi de almayı teklif ettim. Kabul etmedi.
Ömer'i de alıp çıktım. Yolda şarkı dinledik. Önce Von Wegen Lisbeth, sonra AnnenMayKantereit sonra Ceza. Neyim Var Ki yi dinlerken Ömer işte benim en sevdiğim şarkı dedi. Sonra bana sordu. Bir bahçemiz var ne demek baba dedi. Bir tarafı çiçekli bir tarafsa çöl. Ne demek. Ben de anlattım.
Türkiyeyi anlatıyor dedim. Türkiyenin bir tarafı dünyanın en müreffeh ülkeleriyle doluyken öbür yani dünyanın en sıkıntılı coğrafyasıdır. Avrupa ve Ortadoğu arasında olduğu için "sınırda kalmışlardanız biz hep sınıfta kalmışlardan, sıkıntı çekmişlere yakın bir yerde." diyor. Türk olmak böyledir oğlum dedim. Sınırda yaşarsın.
Kurstan çıkışta hocasıyla görüşmem vardı. O sırada tabletimi Ömer'e verdim. Çok uzun süre sonra Ömer bir resim yapmıştı döndüğümde. Çocuk gibi sevindim. Öptüm.
Çok da komik bir resimdi. Oğlum komikliği, gülmeyi sever. İki cihanda gülsün inşallah.
Bu aralar dalıp dalıp gidiyorum çocuklarıma bakarken. Ömer'e, Aybüke'ye, Ayşe'ye ayrı ayrı. Sana olup olabilecek en güzel koku demişti bir arkadaşım bebek kokusu için. Günahsız insanın yüzü de öyle. Sana olup olabilecek en güzel seyir.
Al dedim arabadayken de yap. Bu ne dedim. Sponge Bob'u çizmiş. Nasıl gülüyor söylerken ama. Bir de yıldız çizmiş. Bu da Patrick diyor. Gülüyor yine. İyi dedim madem sen çizedur ben alışveriş yapayım.
Eve geldik yemek yedik. Yorgunluk başgösterdi. Sınırım bozuldu. Havadan nem kapacak kıvama geldim. Hemen gidip yattım yarım saatliğine. Yorgun bir baba tehlikelidir, kimseyi incitmek istemem.
Uyandığımda çocuklar uyumuştu. Bir tek Aybüke'm vardı uyanık. Pudding yaptım ben ve Kuzeyli Kadın için. Çırpma telinde kalan pudingten Aybükeye tattırdım.
Dilinin üzerinde gezisi sırasında gözlerinin büyüyüşünü, yüzünün ciddileşişini, sonra birden kafasını çevirip kocaman gülümsemesini görmeniz lazımdı. Sanki birisi ona iltifat etmiş de cilve yapıyor gibiydi. Ömründe ilk kez çikolata yedi kızım. Bir ömür unutulmayacak bir andı.
5 notes · View notes
lxiell · 4 months
Text
Kusmuk
5 notes · View notes
lancelotsir · 1 year
Text
Sayısız ödev hazırlamışımdır, hiçbir tanesinde bu kadar kusmuk tadı alarak hazırladığım olmamıştır.
11 notes · View notes
Text
Sobe
Sonunda sobelendim. Gözlerim gerçeğe günaydın derken benim olmayan sabahta, gece aldatması beni buldu. Hiçbir gecenin beklediği masumiyet değilim artık. Türkçe hasretler çizerken kalem, dümdüz sarıldım benim olmayan tablolara. Ressam benim için çizmemişti oysa; eski bir fotoğrafın şarjını bitirdiği kaderden dilediği özür gibi kalmıştım ortada. Açıklamayı bana yapmıyor, beni görmüyordu. Sınırını bilmeliydi insan ; görünmeyenin hayalet arzuları arşa çıkmamalıydı.
Sonunda kabul ettim. Bir alacağım kalmadı gözü yaşlı zamandan; izin verdim yaş almamıza. Hayal ceketimi çıkarıyorum şimdi, çıplak gitmiyorum ama gerçekler beni yalın görmeli , yakinen.
Sonunda hiçlendiğime içlenmedim. Bunu da seçen benim. Kendine sarılmak dururken aynı hatalara ayak basar mı insan; haydi bastı diyelim kirli halılarda görmez mi kendi ayak izlerini? Şimdi çığır açtım kendi soyluluğumda, gözlerim bulanık hadiseleri net görür oldu. Yaş almak bu demekmiş oysa...
Saklanma çocuk, seni gördüm ben. Sen, kime gerçekten sarılman gerektiğini bilmeyen bir çocuksun ya hani; ellerinle kollarını ödünç alıyorum hayata. Madem yanlış biliyorsun, hayata verelim kolları tek kendini sarsın. Çünkü insan da en çok ve sadece kendine sarılmalı aslında.
Doğuyormuşum. Agu ile başlayan fonetik kimsesizliğim fanatik acılarıma yurt bakıyormuş. Yetimhanenin kapısından ben geçemezmişim; daha görecek ve sarılacak bir zaman varmış bana. Yalancının yalancısıyım.
Dijitale taşınıyor günahlarım; sevap esvabını giyip tekke ile zaviyelerin kapanmasına sebep oymuş gibi en imanlı soytarılıklara kendini adıyor. Günahımın yalancısıyım.
Bak, ağlamıyorum. Öyle bedavaya dökmem gözyaşımı ben artık. Onun da bir değeri var. Kaç kuruşa akacaksa önce gözümden izin almalı. Biniyorum gökyüzüne, uçaktan önce. Hostesin ikram ettiği abur cuburlar mideme oturan haysiyetimin kusmuk sebebi... İşte, eski bir şarkı daha yolcusu bu gökyüzünün. İndirin beni burada. Eskiye dair her ne varsa onunla aynı gökyüzünde olamam ben. Pilot Bey, saygımla beni müsait bir yerde indirir misiniz lütfen?
Bana bir tek o kaldı. Check-in de yapmamıştım mutluluğa zaten; valizimin fermuarı kopmuştu. İndirin beni yanlışlıkların doğru zannedildiği bu kapkara gökyüzünden. Midem bulanıyor.
Sobelendim. Meşrubatı acı bir yudum bu zamanların; içmem. Geldik. Karşılıyor beni benli senelerin sadakat muskaları, başımdan geçirmiş oldular bir kere. Elem terefiş kem gözlere şiş oldum, kurşunum döküldü ama başımdan aşağı değil kalbimin içinden. Burktum. Kalbimin bir damarını.
Acıyor şövalyesi masalların; Pilot Bey, indirmiyorsanız müsait bir kendime sarılmakta; lütfen, rica ederim kapatın gözlerini gökyüzünün, iniyorum ben. Kendim inerim, huşu içinde sarı şarkılar söyler kuşlar benimle birlikte. Kendimden ayrılmamın şerefine, bir gün tekrar doğarım bir leyleğin kalbinden...
Dilara AKSOY
8 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Text
derdiniz vatan, millet, devlet olsa eyvallah da tüm çekişmeleriniz, hepinizin tek kaygısı ve sancısı "koltuk sevdası". yerle bir olsun batsın siyasetiniz. ülkenin gündemi bir anda nasıl çamur oldu, kusmuk gibi iğrenç.
10 notes · View notes
justanyonelsee · 1 year
Text
Ne kadar yoğun iğrenç bir gün bugün şaka gibi her şey iğrenç kusmuk gibi
5 notes · View notes
metropolegitim34 · 1 year
Text
İLK YARDIMDA HASTA/YARALININ DEĞERLENDİRİLME AŞAMALARI
Hastalık ya da yaralanmanın ciddiyetinin değerlendirmesi,
İlk yardım önceliklerinin belirlenmesi,
Yapılacak ilkyardım yönteminin belirlenmesi,
Güvenli bir müdahale sağlanması.
Hasta/Yaralının İlk Değerlendirilme Aşamaları Nelerdir? Hasta/yaralıya sözlü uyaranla ya da hafifçe omzuna dokunarak ― "iyi misiniz?” diye sorularak bilinç durumu değerlendirmesi yapılır. Bilinç durumunun değerlendirilmesi daha sonraki aşamalar için önemlidir. Buna göre hasta/yaralının  ilk değerlendirilme aşamaları şunlardır:
A. Havayolu Açıklığının Değerlendirilmesi:
Özellikle bilinç kaybı olanlarda dil geri kaçarak solunum yolunu tıkayabilir ya da kusmuk, yabancı cisimlerle solunum yolu tıkanabilir. Havanın akciğerlere ulaşabilmesi için hava yolunun açık olması gerekir.
Hava yolu açıklığı sağlanırken hasta/yaralı baş, boyun, gövde ekseni düz olacak şekilde yatırılmalıdır.
Bilinç kaybı belirlenmiş kişide; ağız içine önce göz ile bakılmalı, eğer yabancı cisim var ise işaret parmağı yandan ağız içine sokularak cisim çıkartılmalıdır.
Daha sonra bir el hasta/yaralının alnına, diğer elin 2 parmağı çene kemiğinin üzerine koyulur, alından bastırılıp çeneden kaldırılarak baş geriye doğru itilip Baş geri-Çene yukarı pozisyonu verilir. Bu işlemler sırasında sert hareketlerden kaçınılmalıdır.
B. Solunumun Değerlendirilmesi: 
İlk yardımcı, başını hasta/yaralının göğsüne bakacak şekilde yan çevirerek yüzünü hasta/yaralının ağzına yaklaştırır, Bak-Dinle-Hisset yöntemi ile solunum yapıp yapmadığını 10 saniye süre ile değerlendirir.
Göğüs kafesinin solunum hareketine bakılır,
Eğilip kulağını hastanın ağzına yaklaştırarak solunum dinlenir ve hastanın soluğunu yanağında hissetmeye çalışılır,
Solunum yoksa derhal yapay solunuma başlanır.
C. Dolaşımın Değerlendirilmesi: 
Dolaşımın değerlendirilmesi için ilk yardımcı; çocuk ve yetişkinlerde şah damarından, bebeklerde kol atardamarından 3 parmakla 5 saniye süre ile nabız almaya çalışılır. İlk değerlendirme sonucu hasta/yaralının bilinci kapalı fakat solunum ve nabzı varsa derhal koma pozisyonuna getirerek diğer yaralılar değerlendirilir.
Hasta/yaralının İkinci Değerlendirmesi Nasıl Olmalıdır? İlk muayene ile hasta/yaralının yaşam belirtilerinin varlığı güvence altına alındıktan sonra ilk yardımcı ikinci muayene aşamasına geçerek baştan aşağı muayene yapar. İkinci değerlendirme aşamaları şunlardır:
Görüşerek Bilgi Edinme:
Kendini tanıtır,
Hasta/yaralının ismini öğrenir ve adıyla hitap eder,
Hoşgörülü ve nazik davranarak güven sağlar,
Hasta/yaralının endişelerini gidererek rahatlatır,
Olayın mahiyeti, koşulları, kişisel özgeçmişleri, sonuç olarak ne yedikleri, kullanılan ilaçlar ve alerjinin varlığı sorularak öğrenilir.
Baştan Aşağı Kontrol Yapılır:
Bilinç düzeyi, anlama, algılama,
Solunum sayısı, ritmi, derinliği,
Nabız sayısı, ritmi, şiddeti,
Vücut veya cilt ısısı, nemi, rengi
Baş: Saç, saçlı deri, baş ve yüzde yaralanma, morluk olup olmadığı, kulak ya da burundan sıvı veya kan gelip gelmediği değerlendirilir, ağız içi kontrol edilir.
Boyun: Ağrı, hassasiyet, şişlik, şekil bozukluğu araştırılır. Aksi ispat edilinceye kadar boyun zedelenmesi ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Göğüs kafesi: Saplanmış cisim, açık yara, şekil bozukluğu ya da morarma olup olmadığı, hafif baskı ile ağrı oluşup oluşmadığı, kanama olup olmadığı değerlendirilmelidir. Göğüs kafesi genişlemesinin normal olup olmadığı araştırılmalıdır. Göğüs muayenesinde eller arkaya kaydırılarak hasta/yaralının sırtı da kontrol edilmelidir.
Karın boşluğu: Saplanmış cisim, açık yara, şekil bozukluğu, şişlik, morarma, ağrı ya da duyarlılık olup olmadığı ve karnın yumuşaklığı değerlendirilmelidir. Eller bel tarafına kaydırılarak muayene edilmeli, ardından kalça kemiklerinde de aynı araştırma yapılarak kırık veya yara olup olmadığı araştırılmalıdır.
Kol ve bacaklar: Kuvvet, his kaybı varlığı, ağrı, şişlik, şekil bozukluğu, işlev kaybı ve kırık olup olmadığı, nabız noktalarından nabız alınıp alınmadığı değerlendirilmelidir.
İkinci değerlendirmeden sonra mevcut duruma göre yapılacak müdahale yöntemi seçilir.
4 notes · View notes
ruhumkatran · 2 years
Text
Her şeyin bunca abartı olduğu zamanlarda kendimi gizleyerek yok etmeye çalışıyorum belki de, bana hiç benzemeyen bir mavi bu. Meğer boynumdaki ameliyat izi değil, mürekkep lekesiymiş, zamanında dökülmüş, yediklerimden, içtiklerimden. Meğer gözlerimin kenarlarındaki de yaş değil, mavi bir gölgeymiş. Mesela seni görünce benim acilen âşık olmam gerekiyormuş gibi geliyor, içime bir zorunluluk yerleşip, gitmiyor. Aşkı özlediğimden belki ya da sadece aşkı çağrıştıran o ışığı sende gördüğümden bilmiyorum ama sonra olamayacağımı bilince bir ağlamak geliyor içimden, elindeki balonu habersizce bir rüzgârın peşinden uçup, giden bir çocuk gibi. Aşkın ıstırap olmayacak olması sahiciliğini kaybettiriyor bana, hislerin sahtesi dökülüyor ortaya yaldızı dökülen değerli şeyler gibi. Oysa benim bu şekilde özleyebildiğim o kadar az şey var ki; bunlara annemin keki de dâhil.
Eğer bir suysam gideyim ben artık kurumadan, durulmadan, yolumu, yerimi, kuyumu bulayım istiyorum, o deyimi gerçekleştirmek istiyorum. Bu yüzdendir ki, olmayacak şeyler değil de basit düşler kuruyorum, herkes tarafından kurulabilen ve özel bir yeteneğe, bir hayal gücüne ihtiyaç duymadan. Doya doya yaşadığım yine kendim; pencereden atıyorum kendimi sokağa, sonra ben yerdeki taşı daha boylamadan, ayağımdaki terliklerle hızla merdivenlerden inip yakalıyorum kendimi. Kendi ettiğimi kendim bulmak istiyorum, bir kere de kendi kendime kötü gelmek istiyorum, kendimi bu sefer ben hasta etmek istiyorum sonra yine ben iyileştirmek istiyorum, kendimi parçalayıp, sonra birleştirmek istiyorum, şimdiye kadar kaybettiğim parçalarımla birlikte, bu defa gerçekten yepyeni bir şey olayım istiyorum.
Her şeyin bir kurmacadan ibaret olduğunu anlamaya başladığımda kendimden de kuşkulandım. Hayallerimi kontrol ettim, kusuruma da bakın isterseniz sizlerden değilim. Gidecek bir yerin olduktan sonra bir de gitmek için bir neden lazım. Hiç olmamış birinin yokluğu, hiç gidilmemiş bir yolun ezberi, sanki hep varmış da bitmiş gibi bir şeylerin eksikliği. Psikolojisi düzgün, dört dörtlük insanları sevemiyorum, kusura bakmayın ama ben kusur seviyorum çünkü ben de kusurluyum, özenle yaratılmadım, övgülerle karşılaşmadım, hatalarla dolu bir müsveddeye öylesine karalanmışım, karalanmayı da seviyorum, karayı da. Anlaşılır olmayı kabullenmiyorum, anlaşılmak duygularını hiç karşılığı olmadan elden çıkarmaktır. Anlamak için en az benim kadar kaybetmiş olmalısınız. Hayatı kusmuk gibi yaşarken, yazma cesareti delilikten ileri geliyordu. Biliyorum, ardını, arkasını, önünü, sonunu yine kimse temizlemeyecek.
10 notes · View notes
Text
Meleklerim vardı,
Beni toplarlardı.
Şimdi gözleri kanlı
Kusmuk içinde kanatları.
3 notes · View notes
lancelotsir · 1 year
Text
10 sene önce kızılaya gideceği zaman bile heyecan duyan biriyken şimdi günde 3 şehir değiştirirken kusmuk tadı alıyorum. Yolculuk yapmak ameleliktir.
10 notes · View notes
timurkaraca · 2 years
Text
Derinlerimi yarıp yarıp yargıladım hep. Okyanuslar sana mı hayrandı yoksa benim eylemlerime mi daha çok? Musa dirilse ve bir beşlik çaksak, muhtemelen alay ederdi benim geçmişim ile. Bir yudum daha alırken ben kusmuk lekesi mi yıkanan? Yıkamak mı gerekli geleceği demiştin sen... Yoksa yıkmak mı söylemek istediğin... Yoksa güç müdür insanı en çok kanatan? Kanattıkça. Daha da derine. İliklerimde irin. Günahlar... Bir vebali üstlenmeden diyor kulaklarımdaki tını... Çok mu çok musikiler çalıyor çayırlarda. Bir hayvan gibiyim en çok zamana uzanan. Başıboş bir deli. Kürek kemiklerimde böbürlenmeler. Yalan söylüyorum gibi mi geliyor sana? Ben cigaramı tüttürürken bilmem kaç insan... Bilmem kaç anne başını okşuyor sevginin. Ve bilmem kaç insanlar hep bir ��ey geveliyor hayvanlar arasında. Hayvan. Olsun diyorum ben kendi kendime... O silahı bırak diye telkinlerde bulunuyorum aklıma. Üç kitap yazdın diyor filozof bozuntusu.. Ben diyorum altı. Kaç sattı diyor kaç bin. Kazandın mı? Sırtını dönüp uyuyor. Uyuyorlar. Yirmi sekiz oldun diyor aç kendini. Dedem seksen iki ve gözlerindeki pişmanlığı... Zamansızlığı izliyorum usul usul. Kaç günah işledin diyorum? Sayıyor da sayıyor. Koca bir sıfır. Alışması mı güç yoksa anlaşılmazlıklar mı tedirgin ediyor seni? En çok beni gibi oradan. Sağa ve sola savrulup duran sarılmalar. Öfke ile kalkan zarar ile oturur diyor boğa. Ayaklanmalar. Boğaların hepsi ayakta. Kaçmaya hazır zehirler. Sık şu kurşunu diyor öğretmen. Sen o kurşunu sıkmazsan diyor... Ben bu çocuğu delirteceğim ve hayatını mahvedeceğim. Sık ki... Bana ömrümün sonuna kadar kaldıramayacağım bir acı yaşat. Görevim bu gibi. Kaostan mı besleniyorum yoksa başlı başına bir kaos muyum zaten? Başkalarının vebalini yaşıyor gibiydim. Sonra anladım ki başkalarının başkaları da varmış işin içinde. Rujunu sürüyor ve sokaklarda dağılıyor. O sırada beş yaşında bir bebeğin böbreklerini söküyorlar.. Seksen iki yaşındakiler daha uzun yaşasın diye. Dedem bunu bilmiyor. 
6 notes · View notes
qoxununsayfasi · 2 years
Text
Evleri, "kabare"lerin gülünç, battal olmuş ön duvarlarını, yoksul ağaçları, sarılıklı, zayıf yüzleri, ölü yapraklar gibi kurumuş, cansız yaşlı elleri, donuk dişli ağızları, "gölge ağızları" bir kabuk, bir pislik cüzzamı kaplıyordu: Her şey pislikte ya da gökten inen kurumda salamura olmuş gibiydi. Bilmem hangi radyolar bir tür ezgisel kusmuk boşaltıyordu, sanki lokantaların tüm müşterileri elbirliğiyle, mezar-ötesi çayırlarında gölgeleri ağır ağır dans ettirecek bir cennet-dışı ezgisi çıkarmaya başlamışlardı. Gençliğin bile gençlik olmadığı bu kalabalıkta ne iyiye, ne kötüye doğru canlı bir ilerleme vardı, yüzleri kadın yüzü kadın olan, erkeklerin en erkeklerinin bile birbirlerini kadın silahlarıyla öldürdükleri bu kalabalıkta, içgüdüsel olan, güçlü olan hiçbir şey yoktu: Yapraklarda bir ak kurt kaynaşmasından başka bir şey değildi bu kansızlaşmış kitle. Bu görünüm karşısında, her sağlıklı insan ancak bir çığlık koparabilirdi: İster İsa, ister Sardanapale olsun, ama bu olmaz! Balzac Paris'i "Büyük bir çıban" diye adlandırır: İzlenim daha çok irinli bir büyük yara izlenimiydi. Kaldırımlarda elektrikli tabelaların bu kırmızı yansımalarının bedenlerinden çıkan kan olduğunu, bu nedenle böyle solgun olduklarını söylemek gelirdi insanın içinden. Rachel caddesinin önünden geçerken Montmarte mezarlığından gelmiş bir hava ve ağaç esintisiyle çarpılıyordu insan, sanki bu canlılar arasındaki yaşam yalnız ölülerin yollarındaki yaşamdı.
Burada hazzın ve aşkın bile günah görünüşüne bürünmesi, bu yaratıkların çirkinlikleri, esenlikten yoksun yanları yüzündendi; kendi başına ele alınan edimin şu ya da bu türünde değil de arzuladığımız, arzumuzun ereğinin aşağılık bir şey olduğunu düşünsek de arzuladığımız için utandığımız zaman günah olduğu doğruysa, işte günah sözcüğünün benimsenebilecek tek tanımı.
“Les Célibataires”, Henry de Montherlant. Çev.: Tahsin Yücel
2 notes · View notes