Tumgik
#omzuna al
hermes-0 · 19 days
Text
33 BÖLÜM
Tufan, Merlin’in yanına döndüğünde Aylarayı susturmaya çalışıyordu. Merlin, yorgun bir şekilde Tufan’a dönerek, “Lütfen yardım et,” dedi. Tufan, Aylarayı kucağına aldı ve küçük kızın ağlaması anında durdu. Aylaranın yüzünde bir gülümseme belirdi. Tufan, “Biberonu uzatır mısın, Merlin?” diye sordu. Merlin, biberonu uzattı ve Tufan, Aylaraya biberonu vererek onu sakinleştirdi. Aylaranın gözleri yavaşça kapanmaya başladı ve kısa süre sonra uykuya daldı.
Merlin, derin bir nefes alarak, “Samira nerede? Bir aksilik mi var?” diye sordu, endişeyle.
Tufan, sakin bir sesle, “Yok Merlin, her şey yolunda. Samira biraz daha kalmak istedi,” dedi. Merlin, Tufan’ın yüzündeki rahatlamayı görünce biraz olsun rahatladı.
Tufan, derin bir nefes alarak, “Yalnız… Bu defa bana biraz ağır geldi. Yine sesler kulaklarımı tırmalıyor,” dedi. Merlin, Tufan’ın yorgun ve bitkin halini görünce, “Biliyorum, senin için hazırlamıştım zaten. Al şu suyu iç, seni biraz sakinleştirir. Samira geldiğinde gerisini halleder,” dedi. Tufan, suyu alırken, “Su ile mi geçecek?” diye sordu, şüpheyle.
Merlin, hafif bir gülümsemeyle, “Bu sadece su değil, ben hazırladım o karışımı,” dedi. Tufan, suyu içti ve yavaşça rahatlamaya başladı. “Teşekkürler Merlin, bu gerçekten işe yarıyor,” dedi Tufan, gözlerini kapatarak. Ardından mırıldandı, “Çok düşündüm bileklerimi kesmeyi, kendi kanımda boğulmayı, aklımı durdurup sesleri susturmayı.”
Merlin, Tufan’ın bu sözlerini duyunca derin bir üzüntü hissetti. “Tufan, bu düşünceler seni daha da yıpratır. Biz buradayız, birlikte bu zorlukları aşacağız,” dedi, Tufan’ın omzuna dokunarak. “Susacak o sesler,” diye ekledi. Tufan uykuya dalarken Merlin onu izliyordu. Sabah uyandığında, Merlin hâlâ Tufan’ın başucunda oturuyordu.
“Sen uyumadın mı?” diye sordu Tufan, Merlin’e.
“Gece iyi değildin,” dedi Merlin. Tufan bir an duraksadı. “Aylaraya nerede?” diye sordu.
“Samira ile birlikte bahçedeler,” dedi Merlin. Tufan toparlanıp bahçeye çıktı. Samira ve Aylarayı gördü.
“Uyandırdın mı hayatım?” dedi Samira.
“Uyandım bebeğim,” dedi Tufan. Bahçedeki kamelyaya oturdular.
“İyi görünmüyorsun,” dedi Samira, Tufan’a.
“Ali iyi mi?” diye cevap verdi Tufan, konuyu değiştirmek istercesine.
“Ali iyi,” dedi Samira, gülümseyerek.
“Neden güldün?” diye sordu Merlin.
“Üvey babası baya çekici bir adam oldu. Göğüsleri büyüyünce bir de artık kadınların hemcinsi gibi davranıyor,” dedi Samira.
“Anlamadım,” dedi Merlin, şaşkınlıkla.
Tufan, Samira’ya bakarak, “Yoksa hapları…” dedi.
“Evet,” dedi Samira. “Hak ettiği gibi oldu işte. Artık Ali ve annesi daha rahat. Adamın östrojen hormonu var bol miktarda.”
39 notes · View notes
ata-1966 · 1 year
Text
Başını okşamıyorlar, omzuna dokunmuyorlar, seni anlamıyorlar farkında mısın?
Sen kendinle temas etmezsen, kimse içine dokunamaz farkında mısın?
Bir şey söyleyebilir miyim sana?
Al çocuklugunu karşına, eğil onun boyuna, tut elinden.
Takıldığı düğüme el at, görülmemiş darbelerine göz at, açık yaralarına yavaş yavaş dikiş at.
Sen büyütmezsen hep aynı yaştan kırılacak.
Sen anlatmazsan hep aynı yerden yara alacak.
O senin özün, onu gör, özrünü dile, gönlünü al.
Bir düşün!
Ona gülümsemeyi, onu dinlemeyi, onu en içeriden sevmeyi nerede bıraktın? daha az
✒️Kafa Dergisi
20 notes · View notes
cicekbozugu · 8 months
Text
✨NOLUR AL BENİ KONDUR OMZUNA✨
5 notes · View notes
cennetinrengi · 2 years
Text
Uzun süreden sonra böylesine duygular hissetmek öyle değişik geliyor ki bana. Güzelliğe alışmaya çalışıyorum diyebilirim. Kötü bir düşünce olacak ama insanın acıya alışması daha kolay oluyor herhalde, iyi şeyler gerçek mi diye endişe edip hayal kırıklığına uğramak korkutuyor belki de.
Değer gördüğünü hissetmek en önemlisi. Gözünün içine aşkla bakılması. Senin bile kendine gücün yetmediği anlarda, kafanı omzuna yatırıp derin nefes al, sen başarırsın demesi. Seninle olmak için çabalaması.
Elbet herkesin eksik yanları ya da geçmişteki hataları var. Ama birlikte bu eksikleri yapboz gibi tamamlayabiliyorsan, hem dertleşip,hem eğlenip,hem de hiçbir an birbirinden sıkılmıyorsan işte onu buldun demek.
Ve sen beni buldun. Korktum doğru. Ani oldu hayatıma girişin. Ama iyi ki geldin. Ben seninle huzuru hissediyorum, birlikte kurduğumuz hayallere ulaşmak için çabalayacağımızı biliyorum. Birbirimize destek olup geliştirebileceğimize inanıyorum. Hep düşlediğim gibi birbirini sahiplenen, hem en yakın arkadaş hem iki deli aşık olabileceğimizi de inanıyorum. Ki öyle olduk bu kadar kısa bir zamanda.
Daimi ol. Daima yanımda ol. Seni seviyorum T.E❤️
10 notes · View notes
losthumam · 10 months
Text
Birine ait olmak istiyorum, hayır birinin olmak değil birine ait olmak. Bu ne demek biliyormusunuz? birinin kokusuyla uyumak,gözlerinde huzuru bulmak,başımı onun omzuna koymak, boyun girintisini kendime ev yapmak,onunla uyumak ve onunla uyanmak, onunla ağlamak.Onunda bana ait olmasını istiyorum. Elini tutduğumda bütün dünyaya karşı gele bilecek gücü bulmak istiyorum. Belkide aşk budur vazgeçilmezdir,özeldir,tektir safdır,temizdir. Bir gün seni bulmayı istiyorum. Aşksız ölürse bir insan neden yaşamaış olur ki, ben çiçekleri çok severim bunu kimse bilmez ama. Bir gün bana çiçek al olurmu? Bir gün beni çok sev olurmu? Ben seni hep bekliycem.
0 notes
fournumbermosia · 11 months
Text
Beni kırdılar anne.
Bugün seni istedim anne. Kokunu duymak teninin hissini istedim anne. Sarıl bana istedim
Saçımı okşa. Burdayım Berfinim de istedim anne. Sen varsın benimsin biliyorum anne.
Gel gör beni anne. Kızım nerde diye sor bana. Kimsesiz hissediyor diyeyim sana annem. Yükümü al annem. Taşan yüküne rağmen tüm yükümü sirtlanirsin annem. Eğer seninkinde yer kaldıysa başımı omzuna koyabilir miyim annem
0 notes
hardarcadelight · 1 year
Text
Beni anla istiyorum
Kırıklarım biraz da seni kessin mesela
Ya da al bu yangın ciğerini yaksın
Sonra bütün yükleri al omzuna
O zaman yine göz göze gelelim
Yine yaşlarımız aksın
Ama aktığı yeri yaksın bu sefer
0 notes
meylenkolik · 2 years
Text
Bir Ocak gecesi, 2023
Ağır bir rüzgar savurdu sicim saçlarını, kaptı al yazmasını. Ucundan yakaladı parmak uçları, al yazmanın oyasını. Baktı Kehribar, hem rüzgara hem salınan yazmasına, parmak uçlarındaki düğüme baktı. Hüzünlü ama bir o kadar da masum bir his doğdu gönlünde. Her gidişte her yitirişte içine yer etmiş o his, şimdi buram buram değiyordu tenine. Ürperdi Kehribar. Arabanın arka koltuğunda, anasının yamacında izlediği yolları hatırladı. O camdan hızla yüzüne çarpan rüzgardı bu, kalbindeki ateşe yenik düşmüş gözyaşlarını sessizce götüren rüzgar. Bir türlü sığamadığı köşesinden kaçıp dışarı attığı her adımda kapı ağzında bekleyen rüzgardı. Her şeyin geçip gittiğini söyler gibi hep omzuna çarpmıştı Kehribar'ın. Şimdi verdiği öğüdüne karşılık al yazmasını istiyordu demek. Tenindeki yarasını, yüreğindeki aşkını sarmaladığı, boğazındaki düğümü saklayan al yazmasını alıp gidecekti. Kehribar şimdi "al senin olsun" mu diyecekti? Nasıl verirdi ona merhemini, nasıl verirdi kimse bilmezken derdini bileni? Avuçlarında sımsıkı saklamak istedi Kehribar, yapamadı. İçinin bir tarafı bırak gitsin diyordu, gözünün yaşına bakmadan sal gitsin diyordu. Canı yandı Kehribar'ın. Rüzgar tenine değdikçe buram buram yandı. Sanki bırakıp gitmedi mi aşk seni, bırakıp gitmedi mi umut seni, vicdansız bir kedere bulanmış, gözünden akan kana karışmış ak bir yazmadır o. Bırak gitsin! Hatırladı Kehribar, şurasına kadar gelip de diyemediği, elini uzatıp da tutamadığı ne varsa hatırladı. Hıçkırdı kalbi Kehribar'ın, düğümü çözüldü parmaklarının. Uçtu al yazması öylece, usulca ve sessizce. Yanağından düşen bir damla gibi koptu ondan, onun olan. Sakince baktı salınışına, gözünden kayboluşuna. Belki böyle salına salına sevdiğine varırdı. Sustu kederi. Var git yoluna dedi, Kehribar, var git! Halden anlamaz ne güneş ne rüzgar, al yazman uçtu götürdü gönlünü. Kapkara bir şal örersin kendine, ucuna inci boncuklar, her bir oyaya gizlersin derdini; arama aşkı boşuna...
0 notes
intiharizlerim · 2 years
Note
Sen tükenirsen ben destek olucam sana. Hadi gel lütfen
Ya gözünü seveyim bir git, sevdiklerim olmamış sen mi olacaksın Allah aşkına , ayrıca ihtiyacım yok, başkasını al omzuna.
1 note · View note
morlist123 · 5 years
Text
"Bazen insanlar güzeldir. Görünüşleriyle değil, söyledikleriyle değil. Olduklarıyla." -Markus Zusak 🍇
25 notes · View notes
burukadin · 5 years
Text
Yalvarırım bana ellerini ver. Hayat sensiz çok acımasız geliyor.
236 notes · View notes
maestroalabastron · 4 years
Video
youtube
eskiden hip-hop sarkastikti, oldu çin malı!
5 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 2 years
Text
Gel gönlümün yağmuru ol ben razıyım ıslanmaya teninde........
Günler süren amansız yağmurun bazen efkâr da dağıtan öfkesine bakınca, gecenin sevdaya hasret hüznüne sarıldı gönlüm...Ayarı bozulmuş eski sazların l al olmuş telleri gibi kırıldı, geceye hasret ürkek düşlerim!..Düşündüm de kuşların gök gürültüsünden viraneye döndüğü yağmur anlarında, böcekler de ötmez olduysa, ne kalır biçare yaşamdan geriye?..Ekmeğe, suya değil; yâra hasretliktir en büyük yokluk... Canı candan, yârı yârdan eden, hapisliği andıran bir yokluk!..Öksüz kalmış canlılar gibi, başınızı omzuna dayayacağınız bir yüreğin "yâr" diyen selamına hasrettir bu yokluk....Omzu düşmüş gül dalları gibi ne okşayan vardır yaprağa dönmüş kalbinizi... Ne de tutan vardır, tene ve cana hasret garip ve biçare ellerinizi!..Bir nefes de yoksa yanı başınızda; tek yoldaş yağmurun bazen narin, bazen de isyan eden sesidir çaresiz...Dün bile akşam, gündüzün kirli sofrasını toparlamak için hazırlık yaptığında, geriye kara bir çarşafa dönmüş gökyüzü kalmıştı ya?.. O dinmeyen sese odaklandım işte...Bu yağmur var ya; işte bazen kararmış bağrında gri öfkeler taşıyan, o uçsuz bucaksız gökyüzünün öksüz kalmış ağıdı gibiydi benim sevdana haykirişı gibi cennet gözlüm...İşte bu yüzden, yeryüzüne adeta taarruz ediyordu amansız ve belki de pervasız hamlelerle!.. Bazen çimdik atar gibi, bazen de ninni mırıldanırcasına!..Öyle ki; toprakla buluşan her damla, bazen bir mührün, kaderin sayfalarıyla tokalaşması gibi geliyordu insana!..Ya benim yagmurum nerede , ne halde , ne yapiyor , iyimi , rahatmi????Tıpkı körlükten, gafletten ve aymazlıktan, soğuk ve titrek sularla uyandırırcasına...
Yağmur; uyaran, ders veren, haber salan ve insanı yaşamın kör döngüsü içinde, sürprizlere hazırlıklı olması konusunda ikna eden bir selamlaşma gibidir bazen!..
Siz istediğiniz kadar söylenin kendi kendinize; "Yağmur ne getirir efkârdan başka?.. Belli ki, bulutlar tüm bereketiyle geldi aşka?.."Ben de derim ki o zaman; "Küpesini düşürdü sanki bulutlar; gündüzün aklında sizce ne kaldı?.."Ne olursa olsun her yağmur yağdığında aklıma aynı satırlar takılır kalır... Hep aynı hüznü resmeder yağmurla boyaya dönmüş ruhsuz sözcükler... Hasrete yaslandı gün Hançer saplanmış ağıt gibi... Yas tuttu kara bulut; gökten yıldız akmış gibi...TENİNDE GÜL DAMLASI GİBİ CENNET GÖZLÜM...
Bu düşüncelerle; buhranın içinde taneleri seçmeye çalışırcasına anladım ki, kapıyı ısrarla çalan zalimlerin ahıyla yağıyordu yağmur... Sanki öfkesi ve gürültüsüyle, kara haber verircesine!..Sanki suya hasret dualar gibi gökyüzüne açılmışçasına eller, selam veriyordu hem isyankâr sesi hem de romantik ıslaklığıyla yağmur!..Ve de gündüz veda ederken gün geceye hazirlanirken bu şehir yagmura doyarken benim yagmurum nerede bir kelimesine hasretken cennet gözlüm ne halde...O halde dedim ki hüznüm titrerken içimden; "Bırak kendini... Aklında yâr, gözlerinde bir sel tablosu!.. Farzet ki her damla, tuşa inen hasret gibi her harf cennetini anlatsin....SENİ COK SEVIYORUM YAGMURUM CENNET GÖZLÜM NEFESIM....İşte bu dedim yâr... Sen sanma ki, kanaryaların ötüşü, yaprakların hışırtısı, rüzgârın sesi, böceklerin çırpınışı doğanın tek notası...
Söylesene; sen de hissediyor musun uzakta, yağmurun "gel" diyen sesini CENNET GÖZLÜM Hissediyor musun, ıslatan her damlasında yokluğun o zalimcesine ah ettiren Çin işkencesini HISSEDIYORMSUN SENI RUHUNMLA KALBIMLE SUAN TENINDE DOLAŞTIGIMI....Ve duyuyor musun, teninde gül damlası gibi zerresi kalmış hasretin nefesini?Hiç durmadı yağmur, güneşe hızla koşmak isteyen gökyüzü gini bütün varligim sana koşmak istiyor.....Dün de sanki toprağa borcu varmışçasına tüm varlığını saçmaya devam etti...Yağmur ısrarla ve bazen de naz edercesine yağdı ama... Yâr saçından süzülen nehirler gibi DİLEKLER getirmesini çok bekledi, Çok bekledi, "yâr" diye çalan, su çatlasmış dudaklarim çok bekledi bir damla suyunu...Çok bekledi yağmur süzülen camların ardında, hapse düşmüşçesine isyan eden buruk efkârlar ömür boyu sürsede bekleyecegim...Sonunda; sabahın "uyan" diyen yağmuru akşama serinlik katan anlarda bile bir saniye sensiz bir anim olmadi....Hava yavaş yavaş ve ıslak ıslak karardı ama... Gel diyen, yol veren, kapıyı açan, buyur eden, kucağıyla saran bir anılar toplukugu hep benimleydi sana dair....Bulutlar nasıl ıstırap yaratsa da, insanı kendi çemberine hapsetse de, bazen yaşamını kısıtlasa da güne can veren çiçekler gibi yoldaş ettim yine de yağmuru.Bu şehir yagmura doyduda benim yagmurum nerede , ne halde su yagan yagmurun bir damlasi o bahar kokan saçlarina degdimi acaba ne olur saclarini savur rüzgara kokunu bana getirsinler cennet gözlüm....
31 notes · View notes
Text
Şirkete Gelen Müjde! (Hakan 32 Y., İstanbul)
Herşeyi aklıma sokan en yakın arkadaşım oldu. Odamdaki toplantı biterken içeri girmişti.
- Kim bu ufaklık? Siktin mi?
- Ne sikmesi, kimden bahsediyorsun?
- Şu yeni kız. Çıtır, tam sikmelik!
- Oğlum işin gücün yok mu senin? Kız yeni mezun, masum, çalışkan bir tip.
- O yüzden mi vücuduna yapışık tek parça elbise ile gelmiş?
Şirkete yeni gelen Müjde isimli kızdan bahsediyordu. Bu konuşmadan sonra kıza daha çok bakar olmuştum. Hep sakin sessiz, verilen işe söylenen söze hiç bir itirazı olmayan, zayıfça, ince belli bir kız. Kalçaları beline göre geniş, göğüsleri ortanın altı. İnce zarif vücudunu tamamlayan genç güzel bir yüz ve iri gözler. Müjde'yi izliyorum kaç gündür, hayvan arkadaşım aklıma soktu bir kere. Her toplantıda gereksiz laf atıyor, ikili toplantılar yaratıyorum odamda. Hep aynı, çekingen, cevap vermeyen, ama odamda verdiğim saçma sapan işleri de sessizce yapan bir kız. Bazen, "Al senin olsun!" deyip saçma sapan kalem, not defteri gibi hediyeler veriyorum. Hediye alınca daha da sokuluyor sanki.
Evlerimizin yolu ilgisiz, ama bir akşam toplantı uzayınca, "Evin ne tarafta Müjde?" sorusunu soruyorum. Verdiği cevaptan sonra, "Aaa yolumun üstü!" diye onu da arabaya alıyorum. En az birkaç hafta da böyle geçiyor. Halen cevapları kısa cümleler halinde. Kıyafetleri dışında değişen bir şey yok, her gün daha cüretkar, etekleri daha kısa, gömlekleri daha dar. Benim övgülerim de aynı şekilde daha cüretkar. Akşamları bırakırkenki nezaket öpüşmesinde her defasında daha samimi, daha uzun sarılmalarım...
Bir akşam bırakırken yanağı yerine dudağına yakın bir yerden öpüyorum. Hızlıca kaçıyor arabadan. Ertesi gün mesaide yanıma yalaşmıyor, ama mesai sonrası yine otoparkta beni bekliyor. Yaz günü, iş çıkışı, "Gel birşeyler içelim!" sözüme hayır demiyor, zaten neye hayır diyor ki? Boğaz kenarında bir kafeye giriyoruz, sorularıma cevapları hep bir iki kelimelik, aynı sessizlik. "Ne güzel gözlerin var!" gibi iltifatlarıma sadece, "Hı hı, sağol!" gibi cevapları. Arabayı dönüş yolunda manzaralı bir kuytuya çekiyorum, birer çay içelim diye. Büfeden çay alırken çocuğun eline biraz bahşiş sıkıştırıyorum, gelmesin bizim araba tarafına diye. Yine az muhabbet ile çaylar bitiyor. Elini elime alıp oturuyoruz bir süre daha. Lan ortaokulda mıyız be? Elimi omzuna atıp kendime çekiyorum. "Eve dönsek Hakan Bey?" diyor. "Biraz sonra Müjde, biraz sonra!" diyorum.
Uzun dalgalı saçlarını düzeltip yüzünü kendime çeviriyorum. Dudaklarına uzanırken yine sessiz. Dudaklarını açmadan biraz öpüşüyoruz, öpüşmek denirse. Yine tek parça bir elbise var üstünde. Açılmış bacaklarına gidiyor elim. Bu sefer alt dudağını elimle biraz aralatmayı başarıp dudaklarını emiyorum. Elim kasıklarına ulaşınca nefes nefese, "Durun Hakan Bey, durun!" diyor. Elimi bacak arasından çekip yanaklarını okşuyorum ve "Bu şirkette kalıcı olmak istiyorsun değil mi? Bunun için her yardımı yaparım!" diyorum.
Yine kasıklarında dolaşan elimin üstüne sadece elini koyuyor, nefesleri sıklaşıyor. Dili ilk defa katılıyor öpüşmemize. Elim elbise üzerinden göğsünü sıkıyor, bu sefer bir hafif, "Oohhh!" sesi çıkıyor. Tekrar kasığındayım, külodu üzerinden parmağımı sertçe bastırıyorum. Isınmış değdiğim yerleri. "Ben kızım, durun lütfen!" diyor. "Tamam, ama çok güzelsin, bunu bil... Torpidoyu açsana!" diyorum. Zor zamanlar için sakladığım hediyelerden, Şirkete gelen çok pahalı telefon kulaklıklardan biri. "Sana aldım. Telefonun yeni mi bilemedim. Onu da yaşgününde alırım!" diyorum. "Çok sağol!" diyerek yine bana dönüyor. Bu sefer dudaklarından önce göğüslerine gidiyor elim. Uzunca öpüşüyoruz. Onun eli de benim boynumda artık. Göğüsleri tam bir avuç içi.
"Arka koltuğa geçelim hadi!" diyorum. "Bakireyim demiştim!" diyor, "Sadece eğleneceğiz, söz!" diyorum. Arka koltuğa geçer geçmez saldırıyorum masum bakireye. Onun da elleri boynuma dolanıyor. Bir elim şimdi külodu üzerinden amcığında. Yavaş yavaş külodu yarığına toplanıyor, amcığının dış dudaklarına değiyor elim. Boynunu, boğazını yalayıp dekoltesini dillerken, avucum ile de iyice eziyorum amcığını. Kendini geri bırakıyor, "Dur, dur, durr, ahhh." diyor. Elimi daha sert titreterek amcığının çıplak yarısını parmaklarım arasında, yarısını da ıslak külodu üzerinden okşamam sürüyor...
Sol elini alıp taşlaşmış sikimin üstüne koyuyorum. "Sen de aynısını bana yap!" diyerek fermuarımı açıyorum. Elini ben içeri sokuyorum. "Ne sertmiş bu!" diyor. "Senin için sertleşti!" diyorum. Bacakları kapanıyor yavaşça. İnce ipeksi bir tene sahip ince bacakları. Sağ elimi poposunun altına sokup vücudunu yükseltiyorum, şimdi sol elim daha rahat çalışıyor amcığı üzerinde. Birkaç kez içine parmağımı sokmak istesem de duruyorum. Yol göstermem ile o da elini küloduma sokup çıplak sikimi sıkıyor sertçe. "Yavaş, sakin!" diyorum. Aynı anda arka deliğinin çevresi ve taze amcığı okşanan Müjde, ince bacaklarını yukarı çekip, belki de benimle göz göze gelmemek için kafasını yana çevirerek Orgazm oluyor. Kesik kesik nefes alırken, biçimli göğüsleri inip kalkıyor. Elime şimdi daha çok yayılan taze am sularını da içeceğim yakında bu kızın.
Ellerimi çekiyorum. Kemerimi açıp sol eline çıplak sikimi veriyorum. "Bak bakalım, beğenecek misin?" diyorum. Merak ve korku dolu gözleri kızarınca daha da büyümüş sanki. "Biraz okşa, öp, o da boşalsın, yoksa acı verir bana!" diyorum. Küçük eli şimdi daha yavaş sikimin üstünde geziyor. Beline sarılıp kucağıma doğru yatırıyorum. Kafanı mı bastırayım, anla işte taze orospu. "Dudakların ile hafif hafif öp, sonra dilini kullan, sonrası dondurma emmek gibi!" diyorum. Aynı sıra ile yapıyor, başının ağzına girmesi için bir iki dakika geçmesi gerekiyor ama. Of boşalmaya çok yakınım, normalde ağzına patlamak lazım. En kısa sürede sikmem lazım bu tazeyi. O yüzden, "Geri çekil, ellerinle üstünü kapat sadece!" diye uyarıyorum. İki avucundan taşan döllerim ilk defa döle bulanan ellerinden beceriksizce taşıyor. Diğer sağa sola damlayan döllerimle ilgilenmiyorum artık. Biraz şefkat öpücüğü verip evine bırakıyorum. Yolda yine sessiz durgun.
Ertesi gün yine şirkette sessiz, hatta kaçıyor benden, ama akşam yine otopark çıkışında. Arabanın koltuğuna oturur oturmaz, "Kulaklıklar çok güzeldi, denedim, sağol!" diyor. Biraz boş beleş laftan sonra yol kenarında duraklayıp konuya giriyorum. "Cumartesi çıkabilir misin evden? Şirket pikniği filan diye çık, bana gideriz. Dün sana doyamadım!" diyorum. Uzanıp öpüyorum, o da katılıyor öpüşmeye istek ile. "Bilemiyorum, yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum!" diyor. "Çok güzel değil miydi dün?" diyorum. Sorum cevapsız kalıyor yol boyu. Oldu bu iş! Yine o sessiz kabullenme modunda. Arabadan inerken, "Yarın işe gelmeyebilirsin. Cumartesi seni 10:00'da ofisin önünden alırım!" diyorum. İşe gider gibi çıksın evden ve sikiş için bütün öğleden sonra bende kalsın. Cevapsız küçük bir öpücük ile iniyor arabadan. Arkadan görünen sert kalçalara bakıyorum.
Cumartesi tam da 10:00'da ofisin girişindeki otoparkta. Üstünde bu sefer bermuda bir kot şort ve dar bir penye var. İnce biçimli vücudu güneş altın parlıyor sanki. Bir iki kısa cümle ile 15 dakikaya evimde oluyoruz. Her şeyi dün geceden ayarlamışım. "Bir bira veya kahve?" diyorum. Önce, "Kahve." diyor tabii ki, ama benim bira içtiğimi görünce o da bir bira alıyor. Güzelliğinden başlıyorum ince ince çalışmaya. Bu eve girip de sikilmeden çıkan olmadı demek yanlış olur tabii ki. Birası bitene kadar geçen 20 dakika bitmek bilmiyor. Dün abandığım vitaminler yüzünden sikim keser sapı gibi.
"Bir tane daha?" diyorum, "Yok!" diyor. Sıkılarak lavaboyu soruyor. Tarif ediyorum, gidiyor. Gelmesini beklerken, perdeleri yarı çekiyorum. Lavabodan çıkarken karşılayıp elini tutuyorum. Yine sorgulamadan peşim sıra geliyor yatak odasına kadar. Ayakta öpüşürken, "Bu senin!" diyerek ince bir bileklik takıyorum ipince bileğine. Çok teşekkür ederken, tekrar öpüp elimi kalçasında gezdiriyorum. "Fazla ileri gitmeyeceğiz, değil mi?" sorusuna, "Kaç yaşındasın?" sorusu ile dönüyorum. "22." diyor. "Kadın olmak için geç kalmadın mı sence?" diyorum.
Ayakta dururken önce penyesini çıkartıyorum, peşi sıra kendi penyemi, sonra şortunun düğmesine gidiyor elim, bir yandan dudaklarımız birleşmişken. Şortun aşağı inmesi için kalçalarından elimi sokup aşağı düşürüyorum, elim şimdi külodu üstünde. Öperek yatağa uzatıyorum. İçindeki beyaz iç çamaşırları çok masum. Belli, ikisi de yeni alınmış. Ben de boxer ile yanına uzanıyorum. Dudaklarını sakin sakin emerken sütyeni açmam çok zor değil. "Yapma..." fısıltısını duymazlıktan geliyorum. Ortanın biraz altı büyüklüğünde beyaz iki küçük portakal şeklindeki göğüsler beni karşılıyor. Göğüs uçlarına değen belki ilk erkeğim. Pembe iki küçük nokta göğüs uçları. Dilim ile büyütüyorum uçlarını. Kısık ama derin bir iç çekiş ile tepki veriyor. Karnı biçimli, yağsız. Isırarak yenecek memelerinde sakin dil darbeleri ve okşamalar ile vakit geçiriyorum.
Sikimi serbest bırakıp eline veriyorum. Elini geri çekmiyor. "Geçen sefer ki gibi yapsana!" diyorum. Biraz alışsın sikimin açıkta olmasına. Hafif eğilip sikimi öperken, ince vücuduna göre geniş kalçası uzanma mesafemde. Uzanıyorum ve külodunun üzerinden okşuyorum önlü arkalı. Hızlanarak yalıyor sikimi, acemice, küçük dil hareketleri ile. Kendime çekip, sikim bacakaramıza gelecek şekilde oturtuyorum. "Ben de sana aynısı yapacağım şimdi. Çok seveceksin!" diyorum. "Çok utanırım, yapma..." diyor. Ne dinleyeceğim seni! Kucağımda iken önce boynunu, sonra göğüslerini emiyorum. Sikim külodunu delip içine girecek yol arıyor.
Yavaşça çevirip altıma alıyorum. Göbeğinde beklemeden külodu üzerinden öpüyorum, sonra çervesini dilimle geziyorum, eli engellemeye çalışıyor. İki yandan tuttuğum beyaz masum külodunu güçsüz engellemelerine rağmen dizlerine indiriyorum. Sonra dizlerinden başlayarak aşağıya doğru indirirken, külot tamamen düşüyor uzun ince bacaklarından. Örtmeye çalıştığı ellerini kenara çekip, dudaklarımı, dümdüz çizgi halinde uzanan, çevresi belli ki dün veya bugün tertemiz yapılmış, kaymak gibi amcığına değdiriyorum. Kokusu, tazeliği, hafif açık duran amcık dudaklarının pembeliği sikimi patlatacak hale getiriyor bile. Dudaklarım değdiğinde beli yukarı kalkıyor istemeden.
Sakin olmalıyım, önce şu amcığını yiyip tazeyi hazırlayayım, sonra bugüne özel serdiğim beyaz çarşafa kanlı sikimi silerim. Dilim pembe iç dudaklarını keşfedip, bızırına doğru yola çıktığında bu sefer ilk gerçek inleme çıkıyor ağzından. Bızırı dediğim, en küçüğünden bir inci, ufak bir pembelik sadece. Genç kız amcığının taze kokusu ve ıslaklığı ile dil darbelerim kontrolsüz artık. Sanki kızlık zarını bulabilecekmiş gibi dilimi içinde derinlere sokuyorum. Suları kendi tükürüklerime karışmış, çeneme kadar akıyor. Bacaklarını kapatıp, iki eli ile kafamı iterek kurtulmaya çalışıyor. Yükselen beli ve artan ıslaklığı ile Orgazm olmaya çok yakın, artık dilime batan bu bızırı eziyorum sakince.
Ağzından çıkan bir nefes patlaması ile başımı iten kolları güçsüz düşüyor. Bacakları da çapraz açılıyor yatak üstünde. Öpe öpe yukarı boynuna çıkıyorum. Bir bakireye dilimdeki kendi sıvılarını tattırmak için erken. Yine de o boynumu tutarak dudaklarıma saldırıyor. Üstündeyim tamamen ve sikim vücudunun her yerine saplanıyor. Boşalmış vücudundaki pembeleşmiş göğüs uçları göğsüme batan sert iki düğme.
Dizlerini yavaşça kıvırıp tam misyonere getiriyorum. Bir eli ile sikimi tutturuyorum ve "Sen yerleştirmek ister misin?" diyorum. Hafif geri çekiliyorum. Acemiliğinden sikimi deliğine denk getiremiyor. Az evvel dilleyerek boşalttığım ince uzun deliğinin pembe dudakları aralık. Sikimi girişine ben bastırıyorum. Kocaman gözleri daha iri şimdi. Sırılsıklam içi, yine de hafif tükürüklüyorum amcığıyla ıslanmış sikimi. Sikimin kalın başı baskı yapınca ince girişi de içeri doğru toplanıyor sanki. Bir tepki yok yüzünde. İki kere daha bastırıyorum, sonuncusunda yağ gibi kayıyor sikimin başı içine.
"Ahh, ne sıcakmış!" diyen dudaklarını öpüyorum. Gözlerinin içine bakıyorum. Biraz kayınca eşiği aşacağız. Aştığımızı, sikimde değil gözlerinde görüyorum, ağzından çıkan, "Off, acıdı!" sesi, kocaman gözlerinde hafif bir yaş. Dar amcığı içinde kızlık zarını aştığım noktadan sadece bir iki santim daha içerde bekliyorum. Darlığı, sikimin üzerinden süzülenin suları mı, kızlık kanı mı olduğu merakı ile patlamamak için dişimi sıkıyorum. Yavaş bir iki bel hareketime, "Yavaş... ah... güzel... off, acıdı..." gibi gelgitli tepkiler veriyor. Sonra, "Oldu mu?" diye soruyor. "Evet! Çok güzel bir kadın oldun!" diyorum.
İçinden çıkıyorum. Sikimin ucunda sadece hafif bir pembelik, girişi açık duran amcığının kenarında ise o bile yok. Bu siktiğim üçüncü bakire kız, üçününki de birbirinden farklı idi. Çarşaf ile sikimi ve amcığını siliyorum. "Gel üstüme otur, daha rahat olur!" diyorum. Dediğim kuyruklu yalan, sadece üstüne otururken sert göğüslerini ve büyüyen gözlerini seyretmek istiyorum. Yardımım ile sikimi amcığına yerleştiriyor. Off, o amcığının ince çizgisi kalın yarağımla nasıl güzel ikiye ayrılıyor! Tam oturmaması için uyarıyorum, daha erken.
Kalçalarını alttan tutarak, sakin sakin pompalayarak sikiyorum tazeyi. Şimdi (Acıdı!) tepkisi yok, arada gözleri kızarıyor sadece. Elim göğüs uçlarına gidince alt dudağı kasılıyor. Bir Erojen bölge daha bulduk. Nasılsa bu öğleden sonra bende kalacak, sikimi kökleye kökleye o amcığı dağıtacağım. Belinden sarılıp altıma alıyorum yine. Hızlı bir tempo ile sikince çığlık çığlığa inliyor, onun Orgazm olmasını beklemem mümkün değil. El değmemiş, daha doğrusu yarak değmemiş daracık amcığa direnmek, hele iki gündür aldığım takviyeler ile çok zor. İçinden zor çıkıyorum Müjde'nin ve göbeğine oluk oluk boşalıyorum...
[Hakan]
101 notes · View notes
Text
Biz bu devrin dengi değildik sevgili. Yaşasaydık 60'larda yada 80'lerde. Sokak köşelerinde buluşsaydık, pencereme not bırakıp "Akşam üstü beş gibi sahile gel yarim, güneşi beraber batıralım." yazsaydın. saatin gelmesi için evin içinde dört dönseydim. erkenden kalkıp koşa koşa gelseydim yanına, gelince uzun uzun sarılsaydım sana. Başımı omzuna koyup güneşi batırsaydık senle. Geç olmadan eve gitmeliyim deseydim sana mızmızlansaydın, yanağını uzatıp öptürmeden göndermeseydin beni. Kolunun altında yürüseydim senle. "komşular görür ayrılalım." deseydim sana, ben eve girene kadar bekleseydin, kapıyı açıp son kez arkama baktığımda göz kırpsaydın bana. Yanaklarım al al olsaydı kıkırdayıp eve girseydim, içim huzurlu ve dünya sakin olsaydı. Şimdiki gibi cahil ve insan olduğunu unutan varlıklarla kaplı olmak yerine, konuşurken senin bu düzene ne kadar sinirlendiğinin farkına varıp huzursuzlanmak yerine tek derdimiz mahallenin başında ayrılmak olsaydı be sevgilim. Biz yanlış zamanda yaşıyorduk, biz bu düzene denk değildik sevgili..
53 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 3 years
Text
EVET AŞKA
Gecenin yarı vakti uyanırsın
radyoda yüzyıllık bir şarkı çalar
bir vapur kalkar tam bu saatlerde
aklına takılıp kalır sesi
balkondaki saksıya dokunur ay
ürperir yüreğinde menekşe
o ara
balıkçılar ağ salıyordur
uyuklayan sulara
biri ötüyordur belki
sessizce bakarak aya
biri uzun yolculuklara hazırlanıyordur
küçük bir valizle içinde birkaç kitap
belki de yağmur yağacaktır
baksana bulutlar salkım saçak
yağmur deyince biliyorum
yürümek geçer aklından
çıkarıp çoraplarını ayakkabılarını
omzuna atarak
aykırı yollara sapmadan
ama her yolun aykırı bir yanı var yaşamda
ve bütün yolları dünyanın
aynı alana çıkar,
aşka!
hadi bütün şarkıları al yanına
çiçekleri öp
kuşlara iyilikler dile
meydan saatinin altında
ışıktan sırılsıklam bir vapur düdüğü
iskele verilmeden atmış kendini kıyıya
kentin bütün polisleri ardında.
Mecit Ünal
5 notes · View notes