Tumgik
#orta asya mitolojisi
alperenreis44 · 4 years
Text
Tumblr media
TÜRK MİTOLOJİSİ NEDİR
Türk mitolojisi, Orta Asya bozkır yaşamında şekillenen söylenceler düzenidir. Coğrafya, toplum, politika gibi unsurlardan etkilenmiş, bu dönem insanını yansıtan bir düzenek haline gelmiştir. Diğer tüm kültürler gibi, Türklerde de toplumun belleğini yansıtan, inançlarda toplum özelliklerini yaşatan ögelerdir. Kamuoyunca pek bilinmeyen bir konudur. Sadece Gök Tanrı’ya bir aşinalık olabilir. O da mitolojik eksende değildir. Ayrıca halk kültüründe halen yaşayan: Umay, Al bastı, Karabasan gibi unsurları tanıdık gelebilir. Nazar, kurşun dökmek, çaput bağlamak gibi geleneklerin Orta Asya göçer kültürüne ve bu dönemdeki kültlere dayandığını da belirtmekte fayda var. Her ne kadar bilgilenmesek de, bu inançlar yaşamını sürdürmektedir.
Herkesin malumudur ki, Türklerde ana öge “Gök Tanrı”dır. Toplayıcı bir unsur olan gök tanrının yanında birçok ruh ve kült bulunmaktadır. Mesela en eski mit, “ağaçtan yaratılma”dır. Eski Türkler kayın ağacından geldiklerine inanıyor, kayın ağacının kutsallığını mütemadiyen işliyorlardı. Kamların (şamanların) davulları üzerine ay ve yıldız resimlerinin yanı sıra kayın ağacı resmi vardı. Ağaçların gökten indiğine inanılmaktaydı. Başta Oğuzlar ve Uygurlar olmak üzere, sözlü ürünlerde büyük insanların(kağan, ata) ağaçtan doğduğu anlatılır. Ötüken Ormanı bu yüzden çok kutsaldır.[1] “Kadın” sözcüğünün de kayın ağacından geldiği savunulmaktadır. Buna göre, kayın ağacı da insanın anasıdır, kadın da; ayrıca kadın süt verdiği gibi kayın ağacının da süte benzer bir sıvı salgıladığı söylenmektedir.[2]  Bunlar için kaynakçadaki belgelere bakmanızı öneriyorum. Bak: dmy.info/mitoloji-felsefe-iktidar-iliskisi/
TÜRK MİTOLOJİSİNDEN ÖRNEKLER
 
Türk kozmolojisinin dört büyük yıldızı: gök ejder, kızıl saksağan, ak pars, kara yılandır. Mevsimleri bu yıldızlar belirler. Gök Tanrı ana unsur olarak diğerlerine çerçeve halindedir. Gök Tanrı’nın mekanı “Kutup Yıldızı”dır. Diğer yıldızlar onun etrafında döner. Yıldızlar bir çark gibi dönmektedir.[3] Türk mitolojisinde kült, yani olağanüstü- tapınılan güçler bulunmaktadır. Bu güçlerin temelinde, doğadaki her şeyin canlı olduğu düşüncesi(animizm) hakimdir.[4] Aşağıda kısaca anmaya çalıştığım kültler ve bu kısa yazı, farkındalık oluşturmak içindir. İçinde yaşadığımız toplumun benliğini tanımak ve inancın yaşamdaki tesirlerini görmek için mitoloji okuması yapabiliriz. Levi Strauss- Mit ve Anlam; Emel Esin- Türk Kozmolojisine Giriş; Yaşar Çoruhlu- Türk Mitolojisinin Ana Hatları adlı kitaplarla ileri okuma yapabilirsiniz.
TÜRK KAYNAKLI KÜLTLER
Gök Tanrı: Hayatın yöneticisidir.  Gökte oturur. Yeryüzünü cezalandırabilir. Yılda iki kez adına tören düzenlenir ve beyaz bir at kurban edilir.
Güneş, Ay: Güneş ata, ay ise güneşin yeryüzündeki temsilcisidir.
Ülgen: En büyük yaratıcı tanrıdır. Yıldızların üstünde yaşar ve iyilik yapmayı sever. Ezeli ve ebedidir. Ülgen için boz kısrak kurban edilir.
Yayık: Ülgen ile insanlar arasındaki aracıdır. İnsanları korur.
Suyla: At gözlü olan suyla, insanların koruyucusudur.
Utkuçı: Ülgen’in en yakın elçisidir.
Ürün Ar Toyun: Göğün dokuzuncu katında, doğuda yaşamaktadır. İnsanlara iyi düşünceler verir.
Yo Kan: Ruhların en güçlüsüdür.
Talaykan: Denizlerin, suların hakimi; ölülerin koruyucusudur.
Ana Maygıl( Ak Ene): Dişi tanrıçadır. Ülgen’e yaratma ihtimali verir.
Umay: İnsanların doğup büyümesiyle ilgilenen tanrıçadır. Çocuk ve hamile kadınların koruyucusudur.
Al karısı(Al bastı): Kötü ruhtur. Hamilelere, bebeklilere musallat olur, bebekleri öldürür.
Taş Ruhu: “Yada” taşı gibi: dilek, yemin, şifa, yağmur amacıyla kutsanan taşlardır.
Dağ Ruhu: Gök Tanrı’ya yakındır, dağ da kutsaldır.
Ateş Ruhu: Ateş temizleyicidir. Kötü ruhları kovar.
Su ruhu: Su her şeyin başı, anasıdır.
Ev ruhları: Evi koruyan, kollayan ruhlardır.
Ata ruhları: Ataların ruhu yaşayanlara yardımcı olur. Onlar için kurban kesilir.
Erlik: Yer altı ruhlarının reisidir. Kayrakan olarak da bilinir. Ölüm getiren anlamındadır. Kömrös adlı ruhu kötülük yapması için yeryüzüne gönderebilir.
Karabasan: Uyuyanların göğsüne bastırarak, hareket etmelerini engeller ve boğmak ister.
Kırk Basması: Lohusa kadınla çocuğunun doğum itibariyle 40 gün içinde hastalanmasına verilen isimdir.
Kapoz: İnsanları tanıdıklarının sesiyle çağırıp, yüksek yerlerden düşürerek öldüren kötü ruhtur.
Mayısa: Alevden saçları olan cadıdır.
Koruyucu İye: Evin temelinde yaşayan koruyucu yılandır.
Hunkur Mukur: Ölü ya da yaşayan insanları yiyen kötü ruhtur.
Sarı kız: Yaşadığı eve mutluluk veren, iyi bir ruhtur.
Çarşamba karısı: Her şekle girebilen, korku veren bir yaratıktır.
Karakura: Sessiz yerlerde insanları boğmaya çalışan kötü ruhtur.
İRAN KAYNAKLI KÜLTLER
Ahura Mazda: Zerdüştçülüğün en büyük iyilik  tanrısıdır. Farslarca Hurmuzd olarak bilinir. Her şeyi bilir. Kötülükle savaşır.
Asuman: Ahura Mazda’nın yaşadığı yerdir. Aynı zamanda gökyüzünü koruyan tanrının adıdır.
Ateş: Ateşi Huşeng bulmuştur. Tanrıların gücünün simgesidir. Yeryüzüne ateş bir kahraman tarafından getirilmiştir.
Cam-ı Cem: Süleyman Peygamber, Büyük İskender, Keyhüsrev ve Cemşid’in sahip olduğu, içinde dünyadaki her şeyin göründüğü bir kadehtir. Ayine-i Süleyman, Ayine-i İskender, Ayine-i Cem olarak da bilinir.
Ehrimen: Zerdüşt doğunca yeryüzünden kaçan şeytani kötü varlıktır.
Heft(Yedi): Yedi rakamına tanrısal nitelikler yüklenmiş, iyi anlamda kullanılmıştır.
Nevruz: İran takviminde yılbaşıdır. En eski bayramlardan biridir.
Pir-i mugan: Şarap satıcısı, mürşid-i kamildir.
Simurg: Anka kuşu, Zümrüdüanka olarak da anılır. Yuva kurduğu ağaç hastalıklara deva olur.
Yelda: Yılın en uzun gecesidir. Milat anlamına da gelir.
Cemşid(büyük hükümdar), Bijen(kuyuya atılmıştır), Dahhak(Cemşid’i öldürerek tahta geçer), Dara([Darius]büyüklük sembolüdür), Feridun(Dahhak’ı öldürüp adalet dağıtmıştır), Efrasiyab(Alp Er Tunga- kahraman savaşçıdır), Hızır(Ab-ı Hayat içip ölümsüz olmuştur), Hüsrev(büyük bir saray yaptırmıştır), Nemrut(zalim hükümdar), Nuşirevan(adaletli hükümdar), Rüstem(Kahraman savaşçı) gibi mitolojik kişilikler de Türk kültüründe genişçe yer edinmektedir.
Bunu seninle paylaşmak isterim. İşte bu uygulamayı PlayStoredan indirebilirsinizhttps://play.google.com/store/apps/details?id=com.enverk.UluTurkTarihi#türk #islam #turan #vatan #devlet #bayrak #millet #tarih #türktarihi #islamtarihi #muslim #asker #polis #jandarma #milliyetçihareketpartisi
#mhp #bbp
#ülküocakları #alperenocakları #türkiye #ülkücü #asena #bozkurt #ankara #tbmm #malatya #reis #alperen #durak #birumutturyaşamak
3 notes · View notes
yfs-t-t-2623 · 2 years
Link
Tumblr media
0 notes
onderkaracay · 5 years
Text
Tumblr media
Ey Dünya İnsanları
Hepiniz TÜRK’SÜNÜZ!
Gene D. Matlock
Kadim Türkler, tüm insanların ataları olabilir mi? Maya ve Azteklerden Kızılderililere, Ruslardan Hintlilere, Araplardan İngiliz, İtalyan ve Kuzey Avrupalılara hepsinin kökenlerinin Türk olduğu söylense inanır mısınız? Peki, acaba Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda da Türk müydü? Tüm dinler Kadim Türklerin Tek TANRI dininden mi türedi?
Bunlar kafa karıştıran ama bir o kadar da merak uyandıran, cevaplaması zor sorular. Ancak bir araştırmacı bu soruların hepsine 'evet' cevabını veriyor. Ve iddiasının doğruluğuna dair kanıtları da 'Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz' adlı kitabında önümüze sunuyor. İşin ilginç yanı, bu tezin sahibi Türk değil, bir Amerikalı:
Gene D. Matlock.Hermes Yayınları tarafından Türkçe olarak basılan 'Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz / Kayıp Bir Uygarlığın Sırları Dünyayı Nasıl Değiştirebilir' adlı kitabında Gene D. Matlock ilk insanların Türklerle başlayıp daha sonra dünyaya dağıldığını, ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin yine Türklerden doğduğunu söylüyor. 65 yıldır Meksika'da yaşayan ve hem Hıristiyanlığın kökenleri hem de Meksika'daki Amerikan yerlilerinin kökenleri üzerine uzun yıllar boyunca araştırmalar yapan Matlock'un dini kitaplar, mitolojiler, kültür, gelenekler ve özellikle de dil biliminin ışığında elde ettiği ipuçlarını birleştirerek sunduğu kanıtlar da hayli şaşırtıcı. 81 yaşındaki Matlock ile bir konferans vermek için geldiği İstanbul'da buluştuk ve çarpıcı iddiası üzerine konuştuk.
Dünyadaki tüm insanların Türklerden geldiğini söylüyorsunuz. Sizi bu konuda bir araştırma yapmaya yönelten şey neydi?
Yıllar önce İsraillilerin Filistinlilere yaptığı kötü muamele sebebiyle çok üzülmüştüm ve bu insanların bir türlü paylaşamadığı kutsal toprakların tarihi ve buradaki dinlerin kökenleri üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Bu araştırmalarımı bir yandan da yazıyordum. Araştırma ilerledikçe her şey beni önce Hindistan'a, daha da derinleştiğindeyse Hindistan'ın kuzeyine götürdü. Elimi neye atsam önünde sonunda her şeyin kaynağı olarak karşıma Türkler ve coğrafya olarak da Türkiye ve Orta Asya çıkıyordu. Zira dikkatle incelediğimde Eski Ahit (Kitab-ı Mukaddes'in ilk bölümünü oluşturan, Tevrat ve Zebur'u da kapsayan 39 kitap) ve İncil'de İsrail'den bahsedilmediğini gördüm. Kutsal kitaplarda bahsedilenler aslında Türkiye ile bağdaşıyordu. Nuh'un Gemisi efsanesi, Büyük Tufan... hepsinin kökeni Türkiye ve Türklere dayanıyordu. Bu da bana şunu gösteriyordu: İnsanlığın başladığı yer Türkiye idi. Biz insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin'i görmeye yanlış bir şekilde şartlanmışız.
İNSANLIK TÜRKİYE'DEN BAŞLADI
Peki, nasıl oluyor da Türkler tüm insanlığın atası oluyor?
Birkaç bin yıl önce Kuzey Kutup bölgesinde bir cennette, bolluk içinde yaşayan ileri derecede uygarlaşmış bir halk vardı... Dünyadaki bütün dinler hangi ulusa ait olursa olsun insanlığın beş kökensel ırkı olduğunu söyler. Bu beş ırka Kurus, Krishti ya da Krishtaya deniliyordu. Yaşadıkları yere ise Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Aden denir. Hindular buraya Uttura Kuru adını verir. Eski Yunan tarihçileri ve mitolojisi ise buraya Hiperborea olarak göndermede bulunur. Tibetli Budistlar ise Khedar Hand (Tanrı Şiva'nın ülkesi) ve Şambala der. Aynı zamanda buraya Tanrı Şiva'nın toprakları anlamında Sivariya ve Sibirya da denmektedir. Yeni ilk insanların yaşadığı cennet bahçesi Sibirya bozkırlarıdır. Buradaki ilk insan olan Adem (İngilizcedeki yazılışıyla Adam) Türk dilinde 'insanoğlu' anlamında kullanılır. Nitekim buradaki yüksek zeka ve uygarlığa sahip ari ırk (aryan) Türk'tür. Türkler'in kendilerinden Kıpçaklar, Kurular ya da Aryanlar diye bahsetmesi de bunun kanıtıdır. Ancak pek çok farklı din ve mitolojide geçtiği üzere bu insanlar lanetlenip bir doğal felaket yaşar, dünya ekseninde meydana gelen ani bir sapma ile yaşadıkları yer donmuş, büyük seller olmuştur. Şimdi adına Türkler dediğimiz Kurular güneye, Orta Asya'ya kaçmak zorunda kalmıştır. Bu anlatılan Büyük Tufan'dı. Nuh ve insanlığın soyunu devam ettiren oğulları da işte bu kökenden geldi; yani Türk'tü. Nuh'un gemisinin karaya oturduğu Ararat Dağı'nın Türkiye'deki Ağrı Dağı olduğu inancı da bunu kanıtlıyor. Böylece Türk soyundan gelen insanlık Türkiye'ye ve aşağıya Mezopotamya ve Hindistan'a dağıldı. Dolayısıyla Sümerler, Hititler, Iraklılar, Kürtler, Hintliler, Mısırlılar hepsi aslında Türk'tü. Kuzey Kutbu'ndan aşağı inerek Kuzey Avrupa'ya İsveç, Finlandiya, İngiltere'ye ve tüm dünyaya yayıldılar. Bugün herkes kendi neslinin izlerini Türklere dek sürebilir.
Buna kanıt olarak neleri gösterebiliyorsunuz?
Dünyanın her köşesinde kullanılan dilden inançlara ve tanrı isimlerine kadar her şeyin dil olarak aynı kökenden geldiğini görebilirsiniz. Bu tüm dinlerin, dillerin de tek bir kaynaktan çıktığını gösteriyor: Türklerden! İngiltere'den, Finlandiya'ya insan isimlerinden yer isimlerine Türkçe kökenli kelimelere rastlayabilirsiniz. Finlandiya'da Kırkpınar diye bir yer var! Urdu dilinde binlerce Türkçe kelime var. Hintlilerin Kutsal Kitabı Mahabharata aslında Türklerin tarihlerini anlatıyor. Yunanlıların büyük tanrısı Zeus'un ismi de Türkçe. Kudüs, İsa gibi kelimelerin kökeni de aslında Türkçe ve dahası bu bahsedilen yerler de aslında İsrail'de değil Türkiye'de; İsa da bu topraklarda yaşadı. Öte yandan yakın tarihte Keltlerin (İrlandalılar, Galiler, İskoçyalılar) DNA'sı incelendi ve Altay'dan geldikleri kanıtlandı. Vikingler, Finikeliler ve İtalya'nın Roma İmparatorluğu'ndan yıllar önce burada yaşayan ve Roma'nın kurucuları sayılan yerli halkı Etrüskler de Türk'tür. Estrüskler'in DNA'larının Türklerinkiyle yüzde 97 aynı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Amerika'daki Kızılderililerin de Türk olduğu sıkça dile getirilen bir iddiadır....
Evet, Kızılderililer Türk'tür, bunu kendileri de söyler. Kültür ve geleneklerindeki benzerlik aşikar. Özellikle Amerika'da Türk soyundan geldiğini söyleyen Meluncanlar'dan olan Cherokee'ler Türkiye ile bugün çok yakın ilişkiler içindedir.
Bu iddialarınızı dünyanın pek çok yerinde dile getiriyorsunuz. Peki, nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Önceleri herkes bana gülmüştü ama şimdi durum değişiyor. Amerikanın yerli halkları, Kızılderililer, Meksikalılar bu teze çok pozitif tepki veriyor. Çoğu kabul de ediyor. Ancak ABD'deki Amerikalıların veya İngilizlerin pek hoşuna gitmiyor.
Dünya bunu kabul etse ne olur sizce?
Hepimizin kardeş olduğuna inanmak insanlığın sahip olduğu tüm sorunlar ve huzursuzluk çözüme ulaşır. Dünya daha iyi bir yer olur.
Amerika'yı İspanyollar değil, Türkler keşfetti
'Amerİka kıtasındaki pek çok yer ismi aslında Türkçe kökenli. Meksika'daki Teotihuacan kalıntıları aslında Türkçe olan Tea (tanrı)+ Tiwa (Bir Türk boyu olan Tuvaların bugün bir cumhuriyeti de vardır) + Han (krallık anlamına gelen Türkçe kelime) kelimelerinden türemiştir. Peru'daki Karal kalıntılarındaki piramitler Mısır'dakilerden daha eskidir ve Türkçe'de 'hükümdar' anlamına gelen kral kelimesinden türemiştir. Meksika'da bugün de Türkçe kökenli birçok kelime kullanılıyor. Örneğin dağ/tepelere Meksika'da tepek deniliyor; Atatepek, Çapultepek isminde şehirler bulunuyor. Havasu diye bir yer bile var. İspanyollar Meksika'ya ilk geldiklerinde Aztek'lere hangi tanrıya inandıklarını sorduğunda onlar 'İnana' cevabını vermişti. Bu Antik Sümer'de de bir tanrıçanın adı. Yani Sümerler ile Aztekler aradaki onca mesafeye, okyanusa rağmen aynı adlı tanrıya inanıyor. Dahası Meksikalılar da Hintliler de Türkleri aynı kelimeyle 'Karaskus' diye adlandırıyordu. Demek ki Amerika'yı İspanyollar değil, önce Türkler keşfetmişti. Sonuçta bunlar gibi sayısız örnek şunu gösteriyor: Dünyanın her köşesindeki bütün uygarlıklar Orta Asya'dan geçmiş ve her yerde ortak olarak karşımıza çıkan din, dil, kültür ve inanışları buradan tüm dünyaya taşımıştır.'
Gene D. Matlock
0 notes
Text
BOZKURT
Türk kültüründe Bozkurt'un manasını açıklayabilmek için kültürün tanımlanması gerekir. Özellikle kültürde sembolün öneminden bahsettikten sonra Bozkurt'un anlamını daha kolay kavrayabiliriz. Bir milletin kültürü ile mitolojisi birbirinden farklı kavramlar değildir, her ikisi de aynı hayat felsefesinden beslenmektedir. Kültür; bir milletin, dilini, sanatını, hukuk ve ahlak anlayışını, duygularını, inançlarını, hükümlerini aksettirir. Çünkü bir milletin folklorunu ve edebiyatını belirleyen, mensuplarının idrak alemini oluşturan değerlerin özünde o milletin kültürü vardır. Kültürün özelliği, milleti meydana getiren fertlere kazandırmış olduğu idraktır. Bir kültürün sınırı, onun zihniyet ve imanı ile çevrelenmiştir. Kültürleri birbirinden ayıran, zihniyet ve iman farklarıdır. Aynı farklara sahip olan cemiyetlerin birbiri ile çarpışmasına sebep olur. Kültür çevreleri benzer olan veya benzer kaynaklardan beslenen kültürler olur ama bunlar birbirine tamamen benzemez. Her kültür, diğerlerinden farklı görünmek durumundadır, farklılık şuuru olarak isimlendireceğimiz bu durum, toplumun bütün hayat şekillerini başka kültürlerden ayrı olmaya, değişik bir üslûp kurmaya yönlendirmektedir. Milli kimlik yahut kişilik dediğimiz bu farklı oluş, düşünce biçiminden, kılık kıyafet; tavır ve davranış biçiminden, eğitime ve eğlenceye kadar hayatın her saha ve safhasında görülür. Mesela, aynı dine mensup olan milletlerin dinî anlayış şekilleri birbirinden farklıdır. Çünkü idrak alemini şekillendiren değer yargıları farklıdır. Bu farkı onaya çıkaran ise o milletin kültürüdür. Bu farklılıklar o milletin mimarî abidelerine, edebî eserlerine, musikî eserlerine, felsefî sistemlerine, v.s... yansır ve kültürün devamlılığını sağlar. Böylece gelecek nesillere yol gösterici olur, kaynaklık yapar. Her toplumun kültür değişimlerinin bir geçmişi vardır. Kaynağını ise o toplumun tarihi derinliklerinden alır. Bir kültür varsa, onun ait olduğu millet vardır. Millet özelliğine layık bir topluluk varsa, muhakkak bir kültürü vardır. Kültürler ve dil, din, tarih, edebiyat, sanat, örf ve adetler gibi unsurlar, ait oldukları cemiyetler kadar eski ve onlarla yaşıt sayılmalıdırlar. Bu kültür unsurları nesilden nesile intikal ederler. Bunun neticesi olarak da yeni nesiller bunları hazır bulurlar. Kültürü kalıcı kılan ve gelecek nesillere aktaran, kültürün değer yargılarıdır. Bu değer yargıları da kendini sembollerle yaşatır. İşte bu semboller kültürün en güçlü ve kalıcı kısmını oluşturur. Kültürün genel manâda anlamını açıkladıktan sonra üzerinde durmamız gereken önemli bir kavram da "Türk Kültürü" kavramıdır. Bizim atalarımız Orta Asya'da, Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasındaki bölgede  yaşıyorlardı. Burası Çin ile sınırdaş olan bir ülkeydi. Bu yüzden Türklerin eski tarihlerine ait bilgilerin pek çoğunu (malesef) Çin tarih kaynaklarından öğreniyoruz.. Çin tarihçileri M.Ö. 2000-1000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsediyorlar. Böylece Türklerin bilinen tarihi 4000 yıllık bir tarihtir. Atalarımızın kültürü "Bozkır" kültürü olarak ifade edilmektedir. Bozkır kültürünü Türklerin siyasi ve sosyal yapısı oluşturmaktadır. Bu kültür, göç ve fetihler esnasında orada terk edilip gelinmiş değildir. Esasında, sosyolojik kaideler de göstermektedir ki kültür bir elbise gibi eskiyip atılmaz veya değiştirilemez. Bozkurt, asırlardır yaşayan bir ülkünün, Büyük Türkçülük Ülküsü'nün sembolüdür. Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milleti'nin inanışlarındaki rolü üç şekildedir: Ata olarak Bozkurt Rehber olarak Bozkurt Kurtarıcı olarak Bozkurt Bozkurt'tan türemiş olmak inancı Türklere uzun zaman boyunca büyük bir gurur, emniyet ve geleceğe güvenle bakma duygusu vermiştir. Bazı Türk destanlarında ana, bazı Türk destanlarında baba olarak görülen Bozkurt çok defa Türk neslinin yok olacağı zaman ortaya çıkmakta ve Türklerin neslinin devam etmesini sağlamaktadır. Böylece Türklerin soyunu kutsallaştırmaktadır. Türklerin millet hayatında büyük tesiri olacak hareketlere girişecekleri zamanlarda Bozkurt onlara yol göstermekte, rehberlik yapmaktadır. Ergenekon Destanı'nda ve Kut Dağı efsanesinde Bozkurt milli bir kılavuz rolünü oynamaktadır. Türk'ün zor duruma düştüğü zaman Bozkurt'un ortaya çıkarak onu kurtarması, evladı üzerine eğilen bir ananın veya babanın şefkat duygusunu hatırlatacak derecede derin bir mana da taşımaktadır. Sanki Bozkurt manevi bir alemden Türk Milleti'nin akıp giden hayatını devamlı takip etmekte ve onların başının sıkıştığı, çaresiz kaldıkları zaman ortaya çıkarak yol göstermektedir. Türk tarihinde pek çok kahraman, Bozkurt simgesi ile temsil edilmiştir. Aşına sözcüğünün hem Bozkurt anlamına gelmesi, hem de Hun ve Göktürk hükümdar sülalesinin adı olması rastlantı değildir. Bozkurt'un Türk destanlarındaki fonksiyonu tamamen semboliktir. Milletin büyüme, yayılma ve güçlenmesi için takip edilmesi gereken yolların işaretini destan maddî unsurlarla ifade etmektedir. Bozkurt'ta sembolize edilen fikir Türk birliğini sağlayan, Türklerin büyüyüp gelişmesini temin eden bir fikirdir. Türkler bu fikire inanıp riayet ettikçe hakimiyetlerini ve üstünlüklerini korumakta, bu fikirden ayrıldıkları zaman felakete uğramaktadırlar. Onları felaketlerden kurtaran da yine Bozkurt olmaktadır. İşte burada Bozkurt, bir ülkünün, yani sosyal bir hayat nizamının yansımasından başka bir şey değildir. Kısacası, Bozkurt asırlardır varolan bir ülkünün sembolüdür. Eski Türkçe'de Bozkurt'a, "Kök Böri" (veya "Börü") adı verilirdi. Buradaki "Böri" (ya da "Börü") sözcüğü "Kurt" anlamına gelirken, "Kök" de bugünkü "Gök" sözcüğünün eski söyleniş biçimidir. Fakat Kök (Gök) kelimesi mavi rengi tasvir etmek veya gökyüzünden bahsetmek için değil, "Ulu" anlamında kullanılır. Mesela "Kök Tengri", "Ulu Tanrı" anlamına gelir.
Türk destanları arasında, milli motifler bakımından özellikle dikkat çekenler şunlardır: Oğuz Destanı. Bozkurt Destanı. Ergenekon Destanı. Göç Destanı. Bu dört destandaki ortak ve temel motif, Bozkurt'tur. Oğuz Destanı'nda, seferleri sırasında Oğuz Kağan'a Bozkurt yol gösterip kılavuzluk yapmış, Oğuz Kağan'ın orduları bu sayede zaferler kazanmıştır. Bozkurt Destanı'nda, ayakları ve kolları kesilip ölüme terk edilen bir oğlan çocuğunu dişi bir kurt iyileştirip beslemiş; düşman askerlerinin genci öldürmek istemesi üzerine de Altay Dağları'na kaçırıp kurtarmıştır. Daha sonra dişi kurt, bu çocuktan gebe kalarak 10 oğlan doğurmuştur. Bu oğlanların büyüyüp çoğalması ile, Türk soyu eriyip gitmekten kurtulmuştur. Hükümdar olan Aşına, Bozkurt'un anısını unutmadığını göstermek için, çadırının önüne kurt başlı bir bayrak dikmiştir. Ergenekon Destanı'nda ise, Bozkurt, demir dağı eritip çıkan Türkler'e yol göstermiştir. Ergenekon'dan çıktıktan sonra, Türklerin ilk hükümdarı Börte-Çine (Boz-Kurt) adını almıştır. Göç Destanı'nda, ana yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Türkler'e, bir Bozkurt yol göstermiştir. Bu destanlarda, Bozkurt'un şu nitelikleri ortaya çıkmaktadır: Soyun devamını sağlamak. Türkler'e kılavuzluk etmek. Türkler'i felaketlerden kurtarmak. Kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir konumdadır. Gök Türk kağan sülalesi olan Aşına ailesinin atası bir dişi kurt idi. Gök Türk kağanları, atalarının anısına saygı olarak, otağlarının önüne altından kurt başlı bir tuğ dikerlerdi. Böylece kurt başlı sancak, Türkler'de kağanlık (hakanlık) alameti olmuştur. Ancak bu gelenek yalnızca Gök Türkler'e özgü olmayıp, kökeni Asya Hun Türkleri'ne ve Türkler'in eski atalarına değin gider. M.Ö.'ki Asya Hunları'nda ve hatta o çağlarda Batı Türkistan'da yaşayan U-sun (Wu-sun) Türkleri'nde, tıpkı bildiğimiz Bozkurt Destanı'nda olduğu gibi, kurttan türeme efsanesi ve dişi kurdun verdiği süt ile beslenme inancı yaşıyordu. Aynı efsane Tabgaç Türkleri'nde de vardı; Tabgaç ülkesinde "kurt dağları", "kurt ırmakları" bulunmaktaydı. Uygur Türkleri'nin kökenlerine ilişkin bir efsane de onları kurda bağlıyordu (Uygur Kaganlığı, Gök Türk Kaganlığı'nı takiben kurulan bir Türk devleti olup, Kök-Türk Kaganlığı'nın devamıdır). Kurt, eski Türk kültüründe "at" ile birlikte en önemli yeri tutan hayvandır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, seferlerde kendilerine kurdun yol gösterdiğine inanmışlardır. Türkler, güçlü ve saldırgan bir hayvan olan kurdu kendilerine simge olarak seçtikleri gibi, komşuları da onları kurttan türemiş saldırgan karakterli insanlar olarak tanımışlardır. Gök Türkler'e göre dişi kurt "ulu ana", Uygur Türkleri'ne göre de erkek kurt "ulu ata"dır. Oğuz Kağan Destanı'nda, Oğuz'a her sefere çıkışında gök bir kurt öncülük eder. Çingizname'de Alanguva, gökten inen bir kurttan gebe kalır ve doğan çocuğun soyundan da Cengiz Han gelir. Dede Korkut Öyküleri'nde kurt yüzünün mübarek olduğu belirtilir. Yine Dede Korkut Öyküleri'nden birinde Salur Kazan, kurtla haberleşir, kendisine yurdundan haber vermesini ister. Etnoloji bilimine göre, kurt motifi Türkler için ''tipik''tir; yani, başka kavimlerde görülmeyen etnografik bir belirtidir. Eski Çin kaynaklarında bile Türk soyundan olan kavimler "Kurt'tan Türeyenler" olarak tanımlanırken, Türk soyundan olmayan kavimler "Kurt'tan Türeyenlerden Değildirler" biçiminde ayırdedilmiştir. Türk destanlarında kurt yol gösteren, sıkıntılı anlarda yardıma yetişen bir varlıktır. Uygur Türkleri'nin Kutlu Dağ Destanı'nda kurt, ülkeye bolluk ve mutluluk getirdiğine inanılan kutlu bir kayanın Çinliler'e verilmesinden sonra, üzerine uğursuzluk çöken ülkenin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni bir yurt arayan Türkler'e kılavuzluk etmişti. Batıda (11. yüzyılın sonu) Kuman Türkleri'nde yardımına başvurulduğuna ilişkin kayıtlar bulunan kurdun kılavuzluk işlevi, 2. yüzyılın ortalarına değin gitmektedir. 160-170 yılları arasında topraklarından ayrılmak zorunda kalan Tabgaç Türkleri'nin ataları (yani Hun Türkleri) bir Bozkurt'un önderliğinde yolsuz dağlardan aşabilmişlerdi. En büyük ve en eski Türk destanı olan Oğuz Kağan Destanı'nda Oğuz Kağan, gün ışığının içinden çıkan bir Bozkurt'un öncülüğünde dünyayı fethetmiştir. Şimdiki Bulgaristan topraklarında bulunan Madara'daki kaya kabartmasında görkemli bir atlı biçiminde gösterilen Kurum Han'ın yanındaki kurt tasviri de, Türk bozkurt geleneğinin taşa işlenmiş örneklerinden biridir. Kurt motifi, çobancılık ve besicilikle (Eski Türkler'in ekonomisi hayvan besiciliğine dayanır) olan sıkı ilgisinden ötürü bozkırlı ve doğrudan doğruya Türk'tür. Bundan dolayı, bugün dahi dünya Türkleri arasında söylenen masal ve halk öykülerinde hem ata, hem de kurtarıcı-kılavuz nitelikleri ile Bozkurt, bütün Türkler tarafından kutlu sayılmış ve Türklüğün milli simgesi olmuştur. Bozkurt, destanlarda Türk'ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Türkler kahramanlarını gök kurtlara benzetmiş, kağanlarının gövde yapılarına bile kurt çizgisini işlemişlerdir. Oğuz Kağan Destanı'nda Oğuz'un beli kurt beline benzetilir. Aynı destanda Oğuz Kağan, hükümdarlığını halka bildirdiğinde "Kök Böri bolsungıl uran" ("Gök Börü olsun savaş narası") demiştir. Yine Oğuz Destanı'nda, Türk ordularına gök tüylü, gök yeleli bir erkek kurt yol gösterir. Kırgız Türkleri'nin büyük destanı Manas Destanı'nda kurt, bir düş yorumu olarak karşımıza çıkar. Destana göre Manas Han'ın karısı Kanıkey Hatun düşünde bir eğe görür ve eğeyi alıp saklar. Ertesi gün uyanınca ülkenin deneyimli yaşlı kişilerine düşünü anlatır. Yaşlı kişiler bu düşü duyunca sevinip Kanıkey Hatun'a şöyle derler: "Senin çocuğun, gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak..." Kırgız Türkleri, cins ve güzel atlara da ''Kök Böri'' (Gök Kurt, Boz Kurt) adını verirlerdi...
2 notes · View notes
fenrees · 4 years
Text
Reenkarnasyon Nedir?
Reenkarnasyon, ruh göçü olarak adlandırılan, ruhun devamlı olarak tekrar bedene geldiğine inanılan, spiritüalist bir yaklaşım ve inançtır. Reenkarnasyon faklı tarafları bulunmasına rağmen Asya dinlerindeki tenasüh olgusu ile yakınlık taşır.
Kimler Reenkarnasyona İnanır?
Reenkarnasyonu benimseyenler şu şekilde sıralanır:
Hindular,
Jainistler,
Ekistler,
Kaodaistler,
Vikanlar,
Eski Türk toplulukları,
Deneysel sipiritüalistler,
İskandinavlar,
Kızılderililer,
Budistler,
Mısır, Kelt, Maya, İnka toplulukları mensupları,
Nusayrilik ve Dürzilik gibi Orta Doğuda yer alan dinlerin mensupları,
Bu bireyler reenkarnasyona inanlardır.
Sitemizden neden çok sayıda ülkenin uçak gemisi yok? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Reenkarnasyon Belirtileri Neler?
Reenkarnasyonun alametleri şu şekilde sıralanır:
Dejavu: Birçok bilim adamı ve psikolog tarafından nörolojik bir olay olarak adlandırılan dejavu reenkarnasyon’a inan topluluklarca ruh göçünün belirtileri arasında görülür. Topluluklar dejavu sırasında daha önceden yaşanmış gibi anımsanan zamanın, bir önceki hayatta farklı sonuçlar ile geçirilen bir an olduğuna inanırlar.
Rüya ev Kabuslar: Kişi aynı rüyayı sıklıkla görüyor ise reenkarnasyona inanan topluluklar bu durumu bir belirti olarak nitelendirirler. Sembolik rüyaların geçmiş yaşama ilişkin mesajlar taşıdığı düşünülür.
Doğal Kabiliyetler: Genetik faktörler ise bi kişinin belirli alanlarda becerisinin yüksek olması, reenkarnasyon inancında önceki yaşamda o alanla uğraşıldığına dair kanıtları içerir. Daha önce eğitim alınmayan ve doğuştan itibaren ilginç şekilde yapılmaya başlanan yetenek gerektirici işler belirtiler arasında görülür.
Doğum Lekeleri: Bu konu reenkarnasyona inanan topluluklarca, ölen bir kişinin hemen ardından doğan kardeşinde veya akrabasında aynı alanda aynı şekilde bir doğum lekesi varsa gündeme getirilir. Lekenin aynı şekilde aktarımının reenkarnasyon kanıtı olduğuna inanılır.
Reenkarnasyon Örnekleri Neler?
Reenkarnasyon örneği olarak verilen vakalardan biri Pullock ikizleridir. Bu ikizleri, kardeşlerinin bir trafik kazasında ölmesi ardından dünyaya gelmişlerdir. İkizlerin vücutlarında ise ölen ablarında bulunan doğum lekesinin birebir aynısı, aynı noktada bulunur. İkizler 2 yaşına geldiklerinden itibaren ölen ablarının oyuncak ve eşyalarına yüksek ilgi duymaya başlarlar. Standart dışı olan durum ise bebeklerin tümüne kendilerine söylenmeden ablarının koyduğu takma adları vermeleridir.
Bu ikizlerin ablaları ile benzerlikleri ve durumun geniş kitlelerin dikkatini çekmesi ardından ünlü psikolog Ian Stevenson aile ile iletişime geçer. Araştırmaları çerçevesinde reenkarnasyon ile ilgili bir kitap oluşturan psikolog Pullok ikizlerinin sıra dışı durumunu kaleme alır.
Reenkarnasyon Gerçek Mi?
Reenkarnasyonun gerçekliği hakkında bilimsel verilere dayanan kesin bir kanıt bulunmaz. Belirli toplumlar ve dinler kapsamında reenkarnasyona inanılmış ve bu kavram hakkında sayısız ilginç olaya dair ünlü bilim adamları tarafından eserler kaleme alınıp, araştırmalar yapılmıştır.
Nors Mitolojisinde Reenkarnasyon
Nors mitolojisi reenkarnasyon’u hakkında detaylar şu şekilde sıralanır:
Viking mitolojisi adı verilen İskandinavya Nors mitolojisinde reenkarnasyon önemli bir yara sahiptir.
Viking tarihinde manzum olarak kaleme alınan Edda destanında reenkarnasyon işlenmiştir.
Eski dönemde Edda destanını yazan Viking, Helgi Hjörvarösson ve üstadı Valkür’ün aşk hikayesini ele alır.
Destan içerisinde Helgi, 1 ve 2 rakamları ile numaralandırılır. Bu durumun sebebi ise her iki aşığında iki kere hayata gelmeleri ve her iki hayta birbirleri ile buluşmalarıdır.
Vikinglere göre ruh göçü oldukça olağan bir inanıştır.
Şamanizm’de Reenkarnasyon
Şamanizm’de ruh göçü hakkında detaylar şöyledir:
Şamanizm’de ölüm ardından bedenini terk edenin, öte alemde ruhlar ile birlikte yeniden doğduğuna inanılır.
Benzer inanış yeri Vikinglerin Valhalla inancıdır.
Şamanist topluluklardan Yakut Türkleri, Çukçiler, insanların 3 can ile dünyaya geldiklerine inanırlar.
Ölüm olaylarında Türk şaman mezara gömüldüğünde bir kısmı mezarda kalır, diğer bir kısmı yer altı ruhlar diyarına geçiş yaparken, üçüncü parçası ise göğe yükselir. Göğe yükselen parça, öte alemin eşiğini bekleyen eşik bekçisi yardımı ile geçiş yapar. Gölgeler diyarına inen parça ise yeryüzünde sürdüğü yaşama benzer bir ikinci yaşam sürmeye devam eder.
Belirli bir dönem sonra edinilen tecrübe ile Türk şaman gerçek dünyaya yeniden dönüş yapar. Bu inanç çerçevesinde spiritüalizm temelli en güçlü inanca sahip olan Hindular ve Budistlerden çok önce Türk halkalarında deneyimlenmiştir.
Uygur Şaman Türkleri geçmiş tarihte inandıkları tekrar doğma ve yücelme inancını ‘’Sansar’’ adı vermektedir.
İslamiyet’e geçiş öncesi Türk toplulukları Gök Tengri ‘ye inanarak, ilk defa tek bir tanrıya ibadet etme yapısına sahip insan topluluğunu oluştururken, kökeni yine kendilerine ait olan şamanizm’e bağlı reenkarnasyon kavramını ifade eden ‘’sansar’’ kelimesini kullanmışlardır.
İdrar yapmadan yaşamak mümkün mü? Ayrıntıları yazımızdadır.
Taoizm’de Reenkarnasyon
Taoizm’de ruh göçü hakkında detaylar şöyledir:
Taoizm kapsamında Han Sülalesi döneminde ilk kez reenkarnasyondan bahsedilmiştir.
Bu dönemde belgeler ile reenkarnasyon ele alınmış ve anlatılmıştır. Belgelerde ‘’Lao Zi’’ isimli hükümdarın, aynı özellikler ile üç hükümdar ve beş imparatör dönemlerinde farklı bedenlerde yaşadığı ifade edilir.
Taoizm’in kutsal kitabı Chuang Tzu’da doğumun başlangıç olmadığı, ölümün ise bir son olmadığı, varoluşun sınırsız ve süreklilikten ibaret bir kavram olduğu anlatılır. Zamanın başlangıç noktası olmayan bir süreklilik olduğu, doğum ve ölümün sadece biri içe diğeri ise dış dünyaya bakan sonuçlar olduğu, böylece biçimi görmeksizin ve onun altında ezilmeksizin geçiş yapılabildiği belirtilir.
Grek Kültüründe Reenkarnasyon
Grek’lerin kültüründe reenkarnasyon hakkında detaylar şöyledir:
Batı tarihi Kelt rahiplerinin inanışları Grek kültürüne dayanır. Grekler reenkarnasyona ‘’ Metempssychosis’’ adını vermişlerdir. Herodot ise reenkarnasyon inancının Grek topluluğunu Mısırdan geçtiğini belirtmiştir.
Greklerde reenkarnasyona inanç Ofre ve Pisagor ile birlikte başlamıştır. Sokrat ve Platon ruh geçişine inanan en önemli insanlardır.
Bu dönede Pisagor ve Platon reenkarnasyon doktrinini çevrelerine eğitim ile açıklamaya çalışmışlardır.
Pisagor birçok eski kaynakta ise kendisinin önceki yaşamlarından bahsetmiştir.
Eski Grek kültüründe kişinin yaşadığı deneyimler ile birden fazla kez doğduğuna ilişkin inanç hakimdir.
Yahudilerde Reenkarnasyon
Yahudilikte reenkarnasyon hakkında detaylar şöyledir:
Reenkarnasyon diğer bir ifade ile ruh göçü inancı kıyamet inanışı bulunana geleneksel Yahudilikte yer alır.
Geleneksel Yahudiler, Ademin, önce Nuh, ardından İbrahim ve Musa olarak hayata geldiğine inanırlar.
Esseniler isimli Yahudi topluluğu reenkarnasyonu ilk benimseyen Yahudi kesimidir.
Diğer yandan Yahudilerin mistik ve ezoterik tradisyonu olarak bilinen ‘’Kabala’’ içinde ruh göçü kavramına değinilir.
Ruh göçüne, ‘’ Sha’ar Ha’Gilgulim’’ adı verilir. İbranice bu sözcük ruhların devreleri anlamında kullanılmaktadır. Ruhlar üstün bir tekamüle ulaşmak için birçok kez aynı yaşamlardan geçmelidir.
Hristiyanlıkta Reenkarnasyon
Hristiyanlar’da reenkarnasyon hakkında detaylar şu şekilde sıralanır:
Yüzyılda doğan Hristiyanlık akımları reenkarnasyona inanır.
Çeviriler çerçevesinde ise ruh göçü ile belirli alanların değiştirildiği, en eski kilise babalarından biri olan Augustinus tarafından belirtilmiş ve kaleme alınmıştır.
Agustinus ifadesinde, ‘’ Söyle Tanrım, bana çocukluğumdan önce yaşamış olduğum, bir önceki ölümünde ayrılmış olduğum bir neslin devamı mıyım? Bu yaşamdan önce neredeydim? ‘’ sözlerini kullanır.
Fakat eski ve ilk kilise babalarının ve teozofların bu yaklaşımları ve incile ilişkin çevirdikleri metinler, Katoliklerce red edilmiştir.
Ruh göçünü kabul eden ve 3. yüzyılda ölen kilise babası Origen, 553’de 2. İstanbul Konsilinde ‘’anatema’’ olarak ele alınmıştır.
Gnostisizm Tarihinde Reenkarnasyon
Gnostizim geçmişinde reenkarnasyon hakkında detaylar şöyledir:
Gnostizim reenkarnasyona tam anlamı ile inanılan bir akımdır.
Gnostikler Ürdün, Anadolu ve Mısır topraklarında yaşamışlardır.
Bu inancın hareket ettikleri temellerde, hakikate ulaşmakta dinlerin tek başına yetersiz olduğu,
Hakikate yakın bilgilerin ancak ruhsal ve psişik gelişim ve deneyimler ile sağlanabileceği,
Ruhun ölümsüz olduğu,
Dünyanın ruh yaşamı için bir tür hapishane olduğu,
Gerçek olan yaşamın fiziksel değil ruh yaşamı olduğu,
Düalite ilkesinin gelişin noktasının Dünya olduğu,
Ruhsal gelişim için en önemli kaynağın ise ruhsal alemle iletişime geçebilecek ve oradan temel bilgileri öğrenebilecek seçkin insanlar oldukları belirtilir.
Gnostisizm tam anlamı ile reenkarnasyon’u kabul ederken, bu dünyanın geçiş için bir fırsat olduğunu işler.
Sigmun Magnus, Valentin, Saturnin, Marcion gibi isimler Gnostiktir.
Katharların Reenkarnosyon İnancı
Katharlar’da reenkarnasyona inanış hakkında detaylar şöyledir:
Kathar tarikatı, Orta Çağ Fransa’sının Albi alanında 13. Yüzyılda ortaya çıkmıştır. 13. Yüzyılda, kilisenin inancına karşı çıkıp, reenkarnasyonu benimsemişlerdir.
Albigeois olarak adlandırdıkları reenkarnasyon düşüncelerini özetlerken, ruhun kurtuluşu için bir çok kez beden değiştirmek gerektiğini,
Bu yolda maddi bağlardan da kopmanın tercih edilmesi gerektiğini,
Nefis terbiyesinin bu süreci hızlandırdığını,
Dünyanın ikilemler alanı olduğunu,
Dünya’da şeytanın hüküm sürdüğünü,
Ölüm sonrasında yer alan cehennemim Dünya olduğunu çünkü kötülük kaynakları olan hırs, para ve beden isteklerinin burada yer aldığını, kaynakları aracılığı ile ifade ederler.
İslam’da Reenkarnasyon
İslamiyet’te reenkarnasyon hakkında detaylar şu şekilde sıralanır:
İslam’da genel olarak ruh göçü kavramı bulunmaz.
İslam bilginleri bu öğretiyi, tarih sürecinde benimsememişlerdir.
İslam’da yeniden dirilen güne kadar berzah’ta yer alınılacağına ve tekrar bir bedene gelmenin söz konusu olmadığına inanılır.
Merak edilen sinekler Corona Virüs bulaştırabilir mi? Detaylarını içeriğimizden inceleyebilirsiniz.
Hinduzim’de Reenkarnasyon
Hindularda Reenkarnasyon hakkında detaylar şöyledir:
Hintlerin geleneksel dinlerinden ‘’Jainizm’’ içinde reenkarnasyon inancı bulunur.
Bu kapsamda ruhların dünyada bedenlenip, belirli aşamalardan geçmesi ve yüksek tekamüle ulaşması gerektiğine inanırlar.
Hindulara göre, insan dünyaya bir önceki yaşamlarında neler yaptığının hesabını vermek için değil kendini geliştirmek için yollanır.
Dünyadaki beden ise ruhun nedensellik kuramına ayak uydurması için Tanrı tarafından tasarlanmış bir araçtır.
Diğer yandan insanların hayvan bedeninde olmamaları bu deneyimleri o beden formunda karşılayamayacakları içindir.
Bu temel kavramlar çerçevesinden Hinduzim Jainistleri reenkarnasyona inanırlar.
Reenkarnasyon’un Temel İlkeleri Nelerdir?
Reenkarnasyon’un temel kuralları şöyledir:
İnsan üç bölüm olan ruh, fiziksel beden ve yarı maddi yapıdan oluşur.
Can denilen kavram ölüm ile ruhun bedeni terk ettiği an öte alemde belirir.
Öte alemde Dünyada yatığı kötülük ve iyilik kavramlarını gözlemler.
Bir süre sonra tekrara Dünyada bedene gelir.
Sınavları geçirdiği doğuşların tümüne tekamül adı verilir.
Hiçbir zaman hayvan bedeninde doğmaz.
Bu işlem tekamülde bir gerilemeye sebep olur.
Aynı anda sadece Dünya’da değil evrenin başka noktalarında da bedenlenme yaşanır.
Reenkarnasyon Ve Teozofi İlişkisi
Reenkarnasyon ve teozofi bağlantısı şöyledir:
Helena Petrovna tarafından ortaya çıkarılan Teozofi, reenkarnasyon ile ilişkilidir.
Teozofi, ezoterik bilgilerden yararlanana felsefi bir sistemdir.
İnsanlığın evrensel birliği için renk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapılamamsı gerektiği,
Felsefe ve bilim sınırlarının ötesinde çalışma için ek tekniklerden yararlanılması gerektiği,
Doğa keşfi, insanın bilinmeyen yönlerini araştırmanın oldukça önemli olduğu bu akımda belirtilir.
Akım ve liderleri temel konular kapsamında reenkarnasyon kavramından aldıkları bilgiler ile çalışırlar.
Kuzey Kore elindeki nükleer füzeleri ateşleyebilir mi? Yazımızdan öğrenebilirsiniz.
The post Reenkarnasyon Nedir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/reenkarnasyon-nedir/
0 notes
ertugrulstuff-blog · 6 years
Text
POBLACIONES TURCAS ASIÁTICAS CENTRALES. PROFESOR OLAF JOHASEN. Los estadounidenses pertenecientes a las tribus turcas que vinieron con la inmigración de las tribus turcas de Asia Central de los primeros propietarios de las Américas. Las tribus turcas que llegaron a Turquía desde una gran llanura, los lagos en el lago ganado la cría de caballos. Pero esta situación cambió completamente con las migraciones procedentes de Europa continental en 1490-1530 porque cuando comenzó el movimiento de descubrimiento, muchas personas de la parte continental europea comenzaron a migrar a este nuevo continente.1530 y las masacres indias que duraron hasta 1862 comenzaron a exiliarse hasta mediados del siglo XIX, viviendo en Dakota las tribus indias fueron expuestas a tratamientos inhumanos, y miles de ellas fueron sacadas de esta tierra el ocultamiento de la inmigración en la Tierra está ocultando que esta Cultura Occidental está llevando un alma basada en el vicio y la barbarie es decir, la barbarie y el vandalismo que han hecho en el pasado, para escapar de los ojos de las tribus turcas de Asia Central nunca dicen lo que realmente han experimentado. No pueden decirlo. Hay casi 800 palabras turcas en los idiomas y dialectos hablados por las tribus indias, y los indios Altayik También se lo conoce como grupos de sublengua Altayic Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 11:22 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 20 Nisan 2018 Cuma ORTA ASYA TÜRK KAVİMLER  GÖÇÜ. Tengricilik , Töre ya da Gök Tanrı inancı, Türk ve Moğol halklarında, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki yaygın inancıdır. Tengri'ye ibâdet etmenin yanında Animizm, Totemlik bu inancın ana hatlarını oluşturmaktadır. Tengri, bugünkü Türkçedeki Tanrı kelimesinin eski söyleniş şeklidir.[1] Orhun Yazıtları'nda ilk çözülen kelime olup yazılışı "𐰃𐰼𐰭𐱅" şeklindedir. Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi. Kişiler kendilerini Gök baba Tengri, toprak ana Ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bâzı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bazen bu cisimlere yöneltirlerse de bu cisimler tanrı kabul edilmezdi. Sadece onun yeryüzündeki varlığının bir göstergesiydi. Göğün ve yeraltının "yedi" katı olduğuna, her katta çeşitli ruhların varolduğuna inanılırdı. Türkler doğaya, ruhlara saygılı davranıp belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tutmaları ile kişisel güçlerinin doruğuna varıp dışarıya yansıdığına inanırlardı. Eğer bu denge, kötü ruhların saldırısı veya bir felaketten dolayı bozulursa bir kamın yardımı ya da Tengri'ye verilen bir adak ile yeniden düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.[2][3] Bu inancın kalıntılarını günümüzde Moğollarda (Lamaizmle birleşmiş şekilde) ve bâzı hâlâ doğa'ya bağlı göçebe yaşam tarzı sürdüren Türk Halkları'nda, örneğin Altay-Türkleri ve Yakutlarda, Finlandiya, Macaristan ve Türkiye geçmiş 20 sene de tekrar canlanan bulmak mümkündür; ama, Tengriciliği çoktan bırakmış halklarda da bu inancın birçok parçası İslâm, Hristiyanlık, Budizm, Musevilik ya da Taoizm ile birlikte geleneksel kültür olarak hâlâ sürmektedir. Örnek olarak ağaca çaput bağlama gibi gelenekler ve Türkiye Türkçesindeki "Utançtan yedi kat yerin dibine girdim" deyimi gösterilebilir. Yine ölen birisin ardından yapılan mevlüd törenleri (haftası, kırkı, elli ikisi ve yılı diye de bilinir) Tengri dininden şu anki Türklere geçmiş bir gelenektir. Yalnızca Müslüman Türklerde ve Müslüman Boşnaklarda mevlüd okutulur. Müslüman Boşnaklar ise bu adeti Osmanlı döneminde müslüman Türklerden edinmiş tir. Genel olarak dini ne olursa olsun tüm Türk uluslarında Tengri dönemi gelenekleri görmek mümkündür.Eski Türk inancının adı Şamanizm değil, Tengricilik[değiştir | kaynağı değiştir] Ana madde: Türk mitolojisi Eski Türklerin ve Moğolların bugün Tengricilik adıyla bilinen geleneksel inancı, kısa zaman öncesine kadar Türk şamanizmi diye adlandırılıyordu. Ama Şamanizm terimi artık yalnızca Sibirya'daki inanç sistemi için değil, bütün dünyadaki ilkel inançlar için kullanıldığından 1990'lardan beri Türklerin ve Moğolların geleneksel inancı için Batılı bilimciler arasında Tengrizm adı giderek yaygınlaşmaktadır. Julie Stewart "Moğol Şamanizmi" adlı makalesinde şunları belirtiyor:[3] Batılı bilim adamları bu inanç için gitgide daha sık Tengrizm adını kullanıyor. Bu ad bu inanç için çok daha isabetli, çünkü bu inanç tamamen Tengri'nin etrafına inşa edilmiştir ve insanların günlük ibadetleri için bir Şaman (Kam)'a ihtiyaçları yoktur.Tarih[değiştir | kaynağı değiştir] Hiung-nu'lardan kalma altın kemer kilidi. (M.Ö. 3. ila 2. yüzyıl) Orta Asya'da bulunan eski Türk yazıtlarından birisi Tengricilik, Tengri’nin etrafından oluşmuş olan ve Macaristan’dan Büyük Okyanus’a kadar olan bölgede yayılmış olan bir inanç sisteminin adıdır.[4] Tengri-Kültü'nün en eski kanıtları 3000 yıllık Çin kaynaklarında Hiung-nu (Doğu Hunlar) ve Tue'kue halklarını anlatan yazılarda bulunmuştur (bkz. En eski kanıtlar).[5] Hun (Çince de Hiung-nu) hükümdarlarının kanlarının Tengri tarafından kutlandırılmış olduğuna inanırlardı. Destanlarında, Tengri'nin yolladığı bir dişi ya da erkek kurdun tanrısal kanının çiftleşme yoluyla hükümdarlarının sülalesine karışmış olduğuna inandıkları çeşitli yollarla belirtilmektedir. En eskisi ve en yaygın olanı kutsal dişi kurt Asena hakkındaki efsanenin farklı sürümleridir. Birçok eski Türk topluluğunda, Göktürklerde ve Orta Çağ'a kadar varolmuş Türk devletlerinde, kendi köklerinin kutsal Asena sülalesine dayandığını vurgulayan ve bu yüzden halkı tarafından yaşayan bir yarı tanrı olarak görülmüş olan Türk hükümdarlarına rastlayabiliriz. Bu hükümdarlar, Tengri'yi yeryüzünde temsil eden Tengri'nin oğulları olarak kabul edilmiştir. Tengri'nin bu hükümdarlara verdiği kudretli hükümdar ruhu olan kut'u elde etmiş olduklarına inanılarak adlarına Tengrikut ya da kutluğ gibi eklemeler yapılmıştır.[5] Yine de günümüzde, özellikle Türkiye’de, birçok araştırmacı ve tarihçi, Tengriciliği tek tanrılı bir inanç gibi kabûl etmektedir. Prof. Dr. Hikmet Tanyu başta olmak üzere birçok tarihçi bu görüştedir. Özellikle Hikmet Tanyu, “İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı Dini” adlı eserinde, bu konu üzerinde durmaktadır. Tanyu, bu eserinde genel olarak İslâm üzerinden çıkarımlarda yapmakta ve Tengri’nin tek olduğunu, diğerlerinin ise, cin, melek ya da ruh olduğunu söylemektedir.[4] Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 17:48 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 18 Nisan 2018 Çarşamba ORTA ASYA TÜRK KAVİMLER GÖÇÜ. DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ. Değerli Yüce Türk milleti 24/o6/2018 tarihinde bir genel seçim yaşayacağız Vatanımıza Milletimize hayırlara vesile olmasını canı gönülden dilerim şimdi şunu yapmamız gerekiyor 17 yıllık iktidarları süresince neler kazandık neler kaybettik onlara bakacağız Ekonomi nasıldı nasıl oldu ona bakacağız dolar euro kaç tl Benzin mazot kaçpara ona bakacağız yani bir gözden geçireceğiz ve ona göre oy kulanacağız 1- ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINA KİM SAHİP ÇIKIYOR 2- cUMHURİYET KAZANIMLARINI KİM İHYA EDECEK 3-tEMEL DEĞERLERİMİZE KİM SAHİP ÇIKACAK ONA BAKACAĞIZ Ve ona göre oy kulanacağız yani bizler 3.Milyon kişi ona göre oy kulanacağız hepinize saygılar. Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 13:50 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 14 Nisan 2018 Cumartesi POPULAÇÕES TURCAS ASIÁTICAS CENTRAIS. CENTRO DE PESQUISA ESTRAT��GICO DO CONGRESSO MUNDIAL DA TURQUIA. Abd vandalism continua, por que você acha que vai começar com o genocídio contra o vandalismo dos Estados Unidos vandalismo Continua com Abd al-Syrah usando armas químicas que ele ataca com a Síria e Fuller e atira na preciosa química da Síria Eu estava usando uma arma Abd Abd 1984-1985 no Vietnã gás mostarda gás salgado laranja gás Eu não usei napalm bomba Em 194-1995, no Iraque, os massacres desumanos de trabalho não fizeram uso do poder mais de um milhão de iraquianos Os turcomanos que foram assassinados não fizeram um assassinato em Kirkuk sem dar vida aos soldados de Abd em Talafar. Nos anos 1944-1945, o Japão não bombardeou as bombas nagazaki e hirochimaya Atam, e milhões de pessoas como você felicitou Abd como sua decisão de que você está morto este é o seu trabalho, você é perguntado neo agora Abd democracia os direitos humanos foram o sangue das pessoas inocentes nas mãos de homens de corte poder aprender alguma história não sei disso a democracia humana não pode defender os direitos humanos Se você não sabe como a democracia é defender os direitos humanos Abd Abandon Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 16:30 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 30 Mart 2018 Cuma DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ. Yüce Türk milleti Şimdiye kadar Türklük ve Atatürk din üzerinden siyaset yapanlara dikkat etmek gerekmektedir. Gerçek Türklük ve Atatürkçülük orta asya dan başlar Orta Asya olmayan hiç bir Türk milliyetçiliği yok hükmünde dir Türklüğün 15 bin yıllık bir kültür ve medeniyet oldsuğunu bilmeyen Türk milliyetçisi olamaz yani bizlere ruh ve can veren Türklüğümüz dür Bu RUH Çanakkale de Anafartalarda Dumlupınarda hep bu ruh vardı Atatürk vardı bunu yok sayanlar kabul etmiyenler Asla Türklükten Türk milliyetçiliğinden bahsedemez Bugün Türklüğe enbüyük desteği katkıyı sağlayan ve Türklerin bile bilmediği Orta Asya Türk kavimler göçünü yansız Tarafsız gerçeklerine uygun olarak bizlere ve dünya ya sunan profösörümüz rahmetli olaf johansen dir işte bu norveçli bilim adamından hepimizin utanması lazım çünki Türklüğü gerçek değerine kavuşturan bir bilim adamıydı ve bunu dünya ya anlattık ve dünyadan muzazam destek gördük ve sayfamızdaki bizi destekleyen İsveçli,Norveçli;polkonyalı,macar bulgar ve diğerleri Günety Amerikadan destek verenler sayfaloarımızı ekledi çin,den vietnam koreden japonya dan ekliyen takip eden Tüm doslarımız bize, destek veriyor Artık Türkiye de yapılacak biryekşey vardır Gerçek Türkmilliyetçileri Atatürkçüler mutlaka birleşmek zorunda dır Biz ler Orta Ayacılar Dünya Türkleri kongersi Kemalist turancılar Sweden Worlad Marıtıme university Kraçay Türkleri Orta Asya Türk kavimler göçü olarak birleştik ve bu birlikteliği ölümüne koruyacağız Ülkümüz Türklük amacımız Atatürkçülük bu görüş ve düşüncede olan herkes sayalarımızı ekliye bilir Blogger sayfalarımız 1- Utuklar bir türk kavimidir 2- karaçay türkleri 3- bağımsızlık benim karekterimdir 4- Arjantin turan partisi 5-Dünya Türkleri ko0ngresi sayfalarmız 25 binkişi olmuştur bu da bizlere gurur veriyor Beni takip ederseniz sevinirim sweden world marıtıme university öğretim eski üyesi saygılar Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 15:08 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 26 Mart 2018 Pazartesi Basklılar V e Katolonlar Hun Soylu Türk tür ORTA ASYA TÜRK KAVİMLER GÖÇÜ Norveçli profösör olaf johansen Türk ırkının 15 bin yıllık bir ırk olduğunu çalışmalarında anlatır Orta Asya Türk kavimler göçü nün ms 200-250 yıllarında ilk göçlerin Avrupa Uzakdoğu ve Amerika kıt,alarına yapıldığını yazmıştı yani Avrupanın her bölgesine kavimler göçğü yaşanmış olduğunu Avrupa nın Güneyinden kKUzeyine bir çok bölgeye bu kavimler göçğü yaşanmıştır basklar ve katolonlar Atillanın Torunları olduğumu yazılarında anlatır.ve Avrupa da birçok milletin Atalarının Türk olduğunu anlatır bunu Google+sayfalarım da Blogge5r de Arşiv halinde bulunmaktadfır. Katalonya’nın tarihi 10.000 yıl öncesine dek uzanır. Katalonya’nın bilinen en eski halkı, yarımadanın diğer bölgelerinde de olduğu gibi İberler idi. Katalonya kelimesi tarihte ilk kez 9. Yüzyıl‘da bölgede Müslüman Emevi baskınlarından korunmak için kurulan tampon bölgeye (Marca Hispanica) hitaben kullanılmıştır. Katalan kronolojik tarihi ve önemli kilometre taşları aşağıdaki şekildedir; MÖ 10.000-800 Berberi, Bask, Kelt, Grek ve Kartacalı denizcilerin ve kabilelerin bölgeye ilk yerleşimi MÖ 236 Kartaca Kralı Hannibal’in babası Hamilcar Barca‘nın Barselona şehrini ilk kuruşu ve şehre adını vermesi MÖ 218-MS 300 Roma hakimiyeti ve Barca Şehri’nin üzerine Roma şehri Barcino‘nun kuruluşu MS 460 Vizigot işgali ve Barselona’nın başkent olması frenk kralı şarlamayn,charlamagne, katalan tarihi Frenk Kralı “Charlamagne” MS 711 Müslüman Emeviler’in Fransa içlerine kadar ilerlemesi ve 84 yıllık Müslüman hakimiyeti. MS 878 Frenk Kralı Charlemagne önderliğinde Pireneler’in güneyindeki kontlukların birleştirilmesi ile Müslümanların Fransa’ya geçmemesi için bir tampon bölge (Marca Hispanica) oluşturulması ve aynı zamanda 500 yıl yaşayacak olan Barselona Kontlukları sayesinde bugünkü Katalonya’nın yapıtaşının oluşması. 1137 Barselona Kontluğu’nun Aragon Krallığı ile birleşmesi 1352 Katalan Parlamentosu için ilk adım olan “generalitat”ın kuruluşu 1479 Aragon Krallığı’nın Katalunya’dan ayrılarak Kastilya ile birleşmesi 1556 İspanya Kralı II. Felipe’nin Katalunya’nın Amerika ile ticaretini yasaklaması 1640 İspanya’ya ile 19 yıl süren “Orak Savaşı”. Katalunya’nın kuzeyinin Fransa’ya verilmesi 1700 Veraset Savaşları sırasında Katalunya’nın İspanya’nın düşmanı Habsburglar’la ittifakı 1714 İspanya Kralı V. Felipe’nin öc almak için Katalan yasalarını iptali ve Katalanca’yı yasaklaması 1737  İlk tekstil fabrikasının kurulması ve sanayii devrimi 1778 Amerika ile ticaretin serbest kalması banner 1793 Fransa’nın Katalonya’yı işgali ve bağımsızlık sözü vermesi 1814 Fransa ve Napolyon orduları Katalonya’dan çıkartıldı 1840-50 Ekonomik büyüme ve Katalan Rönesansı 1892 Tarihte ilk kez “Bases de Manresa” deklerasyonu ile Katalonya’nın özerkliğine kapı aralandı 1909 Katalonya’nın İspanya-Fas savaşına asker göndermek istememesi sebebi ile bir hafta süren kanlı iç savaş “semana tragica” 1923-30 Diktatör Miguel Primo de Rivera tarafından Katalanca’nın yasaklanması 1929 İkinci kez Dünya Ticaret Fuarı’na ev sahipliği ve Barselona Metrosu’nun temel atımı 1931-34 İlk defa İspanya’dan özerklik statüsü alınması 1936-39 İspanyol İç Savaşı’nda Barselona’nın Cumhuriyetçi kanata desteği 1939-75 General Franco diktatörlüğü sırasında Katalanca’nın yasaklanması 1950-70 Katalunya’ya İspanyol işçi göçü ve Katalunya sahillerinde turizm patlaması 1977-79 Katalan Parlamento’sunun tekrar kurulması ve özerklik 1992 Barselona’nın çehresini değiştiren ve şehri dünyaya açan 92 Yaz Olimpiyatları EtiketlerBarselona geçmiş İspanya Katalan tarihi Katalonya tarih Bu yazılar da ilginizi çekebilir barcelona'da fiyatlar Barselona Fiyatlar Barcelona’da Fiyatlar 9 March 2017 Barselona Barselona Ucuz Oteller & Hosteller 12 February 2017 Barselona Barcelona Apart Oteller 11 February 2017 Barcelona Otelleri Barselona Barcelona Otelleri 25 December 2016 fc barselona stadyum Barselona Les Corts Ve Pedralbes Semtleri 14 December 2016 antoni gaudi'nin eserleri Barselona Antoni Gaudi; Yaşamı ve Sanatı 14 December 2016 Kimler Neler Demiş? Be the First to Comment! avatar  Subscribe   Arşivdeki Yazılar Arşivdeki Yazılar Sea EN BÜYÜK TURANCI ATATÜRKTÜR Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 08:09 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş 24 Mart 2018 Cumartesi A TRIBUTE IS A TYPE OF SOURCE The Etruscans lived in the Etrurian region of Italy, located between the Tiber and Arno rivers. It is the name of a people who have surpassed their existence until the 6th century and are described by the Old Romans as Etruscans or Tuscians [1]. Etruscan people and culture gradually melted in the Roman Empire. The Etruscans were at a much higher level of civilization than the other tribes in Italy. It has been discovered in the present day that Roman civilization, from the gods in mythology, from law to roadbuilding techniques, has taken root almost entirely from the Etruscan civilization. The Etruscans' religion, as Cicero said, had an initiative organization based on an inspired religious and 12- .The name of the greatest god of the extremities was Turan. The Etruscans, who have their own unique language, have been identified by the Greeks as Tyrrhenoi or Tyrrsenoi, but they have defined themselves as Rasna or Raśna. It is believed that the Roman city was founded in the territory of the Etruscans and that it was under the rule of the Etruscans of the city until they plundered the city of Veil of Romans (396 BC). According to the Greek historian Herodotus, the Etruscans migrated from Lydia to Italy, as well as many historians linking the Etruscans with the customs of eastern civilizations. For these reasons the Etruscans argued that their origins were rooted in the Eastern civilizations. The most recent work on the Etruscan roots was carried out by a group of genetic scientists from various Italian universities in 2004. In this research frame, DNA samples taken from 80 skeletons belonging to the Etruscans who lived between 7 and 3 centuries BC were taken and compared with the DNAs of various nations living today with a very careful study. As a result, it is claimed that the genus of the Etruscans has the closest relation with today's Anatolian Turks compared to other nations. (Vernesi et al., 2004). As is often said in ancient Greek myths, this situation has been explained by the migrations from Anatolia to the Italian Peninsula in antiquity. ETRUSKLER takes a very important place in Early Turks. Mr. Kâzım MİRŞAN Etruscan inscriptions, which we have known through researches on early Turkish history, were read in 1965 and published in the book "Proto-Turkish Writings" in 1970. In his first book, Mr. Ezturk's article written by Mr. Kâzım MİRŞAN has been read in Turkish according to the following ETRÜSK alphabet. In 1998, Kâzım MİRŞAN was examined thoroughly with the book "TRANSFERS DISTRIBUTIONS, WRITES and LANGUAGES", and after having examined the language and religions, ie belief structures, of ETRÜSKL, he made it clear that ETRÜSKLERİN is a Turkic. Mirşan, K. 1970; Proto-Turks, p. 28 Mirşan, K. 1998; Etruscans, History, Writings and Language, p. 6 Adile AYDA, "The Etruscans were Turkish people?" Ankara 1974 book also covered the same subject. Adile AYDA has made similar statements especially in Turkish and Etruscan in these researches. Herodotus (d.448-425) says that the people of Attica are not Helen-backed and give a lot of information about the Etruscans. ETRÜSK language has not been read so far except K. Mirşan. Professor in Florence, who was the most authoritative scientist in Etruscan in Italy in 1995. Dr. After a week of meetings with Giovannangelo CAMPOREALE, he accepted that the Etruscan inscriptions of Kâzım MİRŞAN were early Turkish. Two articles were published in the December 2005 issue of "Science and Utopia" on "TRANSFERS". First of all, this writer and the reader about the history of early Turkish history informed Sayın Erkan ILDIZ and Professor. Dr. I know the debt as a Turkish Nationalist who would like to thank Elif Tül TULUNAY. It is a big shortcoming that the work of Mr. Sayın Kâzım MİRŞAN, which is the most important researcher of this subject, is not utilized and that no contact is made with this subject. The greatest development in our world for humanity has been the result of immigrations from Central Asia after the last glacial period. The greatest consequence of this great shift in people in Central Asia is the development of civilization in Central Asia, and especially the move to Europe. Thousands of years of immigration. It is known that in the 5,000s it began to migrate to Scandinavian countries. Before the community we called ETRÜSK came to Italy, in France, They lived at 4.000 Glozel and in Austria. POWER TRANSMISSION We are aware of the remains that have been placed in the Tuscan region, called the Etrurye, which is rich in the mines in the 1,500-year-old Po basin. The dominance of the TRUCKS continued as a superior civilization both on land and in the sea, from the north to the south of the Roman city from the Po basin. D. ö. 600 is the most powerful period. The city of Rome. 743 was founded by Romulus. Even today the symbol of the city of Rome, as seen in the statue in the city center of Rome BOZKURTTUR. The symbol of Bozkurt is also present in the official clothes of Roman police today. TRANSFERS d. Up to the year 100, the superiority was maintained. TRANSLATORS I do not speak Latin Gönderen ertuğrul demirözcan zaman: 14:51 Hiç yorum yok:   Bunu E-postayla Gönder BlogThis! Twitter'da Paylaş Facebook'ta Paylaş Pinterest'te Paylaş Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
0 notes
zekiyuncuoglu · 7 years
Photo
Tumblr media
Yeni Logo Meselesi- Mehmet Fatih Doğrucan Antalya Akdeniz Üniversitesi Öğretim üyesi Mehmet Fatih Doğrucan Meral AKşener liderliğinde kurulan partinin logosunun üzerine yazı kaleme alarak Logo'ya karşı yapılan eleştirileri haksız çıkarak bir analiz yaptı. Antalya Akdeniz Üniversitesi Öğretim üyesi Mehmet Fatih Doğrucan Meral AKşener liderliğinde kurulan partinin logosunun üzerine yazı kaleme alarak Logo'ya karşı yapılan eleştirileri haksız çıkarak bir analiz yaptı. Türk Milliyetçiliği için en kapsayıcı, en kucaklayıcı bir İFADE tarzı bulunmuş... Teşekkür ediyorum... Milletimizin diğer düşüncedeki fertleri için son derece kabul edilebilir bir AYDINLANMA... Emeğinize sağlık Sadi Tarim Duydum ki LOGO eleştiriliyormuş... Turan SANCAĞI için MAVİ ve GÜNEŞ önemli bir figürdür... Orta Asya TÜRK sancaklarının 3 te 2 si GÜNEŞ figürünü bir biçimde İÇERİK haline getirir. MAVİ Zemin üstünde GÜNEŞ iyi bir tasarım... Basit ve Akılda kalıcı olması ise Mavi Gök Sarı Güneş olarak GÖKBAYRAK ve GÖKTANRI kadar tanıdık... Bu arada SEKİZ ÇİZGİ nedir diye soranları duyar gibiyim... YEDİ ÖZGÜR TÜRK DEVLETİ ardından Hoş Gelsin inşallah ÖZGÜR TÜRKMENELİ... (. olduğunda da 9. Çizgiyi çeker, Güney Azrbaycan bekleriz, 9 olduğunda 10. Çizgiyi çeker, KIRIM bekleriz... Yaşasın DÜNYA TÜRKLÜĞÜNÜN BAĞIMSIZLIK SAVAŞI.... NOT: Türk Mitolojisi dersini 6 yıldır veren hoca olarak diyebilirim ki TÜRK MİTOLOJİSİ bilmeyen sussun, Türkçülük konusunda üstüne süründüğü YALDIZI dökülür... Buyrunuz örnekleri... (İskenderun, Hatay)
0 notes
srfttn-ksk-95 · 8 years
Text
Ben orta asyaya geri dönüyorum. Baştan başlicam.
0 notes
turkcetarih · 7 years
Text
TÜRK MİTOLOJİSİNDE "TAPINAKLAR" (Bilinmeyen Türk Tarihi) - Türkçe Tarih
TÜRK MİTOLOJİSİNDE "TAPINAKLAR"
JEAN PAUL ROUX Eski Türklerde daha çok doğal tapınaklar bilinmekteydi. Bunları ise, nehrin kaynağı veya dağın zirvesi gibi kutsal yerlerden ayırt etmek genelde mümkün değildi. Ne var ki bunlar, bazen de, örneğin oyuklarda olduğu gibi bir tapınağın bazı özelliklerini taşıyordu. Uzunca bir süre,...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/turk-mitolojisinde-tapinaklar/
Dağ, Jean Paul Roux, Karluklar, Kazvini, Kırgızlar, Nehir, Oğuzlar, Orta Asya, Tapınak, Türk Mitolojisi
1 note · View note
turkcetarih · 8 years
Text
ESKİ TÜRK HAYAT DÜZENİ (Tarihçi) - Türkçe Tarih
ESKİ TÜRK HAYAT DÜZENİ
BAHAEDDİN ÖGEL Elbet sever arardı, Dünyada herkes atı, Ama atla yaşardı, Türk’ün buydu san’atı. Atla bezenmiş, kurmuş, birçok kanatlı devlet Hünerini duyurmuş, olmuş tek atlı millet. Hep attan yer içerdi, herşeyi Türk’ün attı, Din, inanç, ekonomi, attan doğmuş hayattı. Göğü de, ...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/eski-turk-hayat-duzeni/
At, Bahaeddin Ögel, Orta Asya, Türk Kültürü, Türk Mitolojisi
1 note · View note