Tumgik
#rüzgarın sesi
ruhumyorgunnn · 10 months
Text
Yüzüme vurur ılık rüzgar
Aklım da sen
Gönlüm de sen
0 notes
sadeceadsizlar · 5 months
Text
Filmler artık hiç heyecanlı değil
Kuşların sesi eskisi gibi gelmiyor kulağıma
Rüzgarın kokusu değişti mesela
Bende bir şeyler oldu,değiştim.
101 notes · View notes
layezalll · 10 months
Text
Kim ne derse desin bence tüm geçmişe pazartesi’den bakmak güzel !!!
Mesela birbirini takip eden yağmurlu ve soğuk günlerden sonra doğar ya hani güneş o güneşte ısınmak güzel.
Bir ufuk çizgisinde yüreğinin, geçmişinin ve geleceğinin ince ayarında akort değiştirmek ne heyecanlı.  
Hani sicimine ağırlığınca küfür yağdırıp, hani ebesini yeni jenerasyon dumanı üstünde fantezilerle süslediğin sevgilinin selamında iştahlanmak.
Siz ne derseniz deyiniz pazartesi başlamak için en ileri noktadır.
Bir pazartesi başımı arakaya doğru eğip, ters çevirdim dünyayı, severim ben debisi yukarı akan suları, okyanuslar başımdan aşağı dökülüverir,  bir mercan ellerimi okşayarak kayarken, bir yengeç dansa kaldırır deniz yıldızını, bir yunus içten gülümseyişiyle tenimi keşfe gezinir, tuzdan bedenim eriyene kadar devam eder bu keşif, yunus olur kaşif.
“ bakar görür beni koca yunus, görür ki aşk beni de eyler”
Dün sabah güneş doğumu, munzur dağının zirvesini gördüm bir bulutla oynaşırken, iç içe geçmişlerdi, delikten sızan ışık demeti dört bir koldan savaşırken kar taneleriyle.  
Eriyen taneler zevk kıvrımında süzülmekteydi, tam o anda deli boran bir rüzgar sarstı bedenimi, Rüzgarın saçımı savurması, tenimi serin serin kavurması güzel, rüzgar benim sevgilim.
Yürürüm tüm yaprakları yoluma serer, bir bir ezerim, rüzgar benim fahişe sevgilim.
Gezinir nice afetlerin pürüzsüz teninde, yavuz delikanlıların  meşin ceketinde, bir sarhoşun dengesinde, bir fahişenin memelerinde, nice  ölünün çiçeğinde, nice sevgilinin küfründe,  bir dertlinin tütününde.
Sonra oturmuşum istanbulda bir kumsala gözlerimi ufuklara daldırıyorum, gökyüzü bir noktadan sonra denizle birleşiyor, tüm katmanlara rağmen.
Atmosfer biliyor aşkı, insanlar gibi değil, izin veriyor aşıklara, yerle bir ediyor tüm katmanlarını, al diyor senindir gökyüzü.
deniz kızları, oğlanları halaya birleştirirken ellerini, deniz anaları yaşlarını salıyor milyar metreküp suya.
Bir deniz kızı farkediyor beni,  tutuyor ellerimden, ıslak tuzlu ellerini tutuyorum ve yürüyoruz ufka doğru, ıslanıyor önce ayaklarım, sonra dizkapaklarım. 
Hiçbir borcum yokken koca denize, dokunmazken hiçbir yâre yüreğime, borç bildim, bir yaş’da ben saldım.
Erkeklerde ağlarmı diyor olası tepkim o lafı söyleyen defolsun ! oluyor.
 
Tabanı yok hüznün dibi keşfetmek güzel,  meraksız yaşarsan şayet  ve hiç sorusuz,  yaşamak aslında o kadar da çetrefilli bir iş değil.
Derinleri keşfetmek yüzeysel yaşamının bir katman berisi, küçük bir adım koca bir boşluk, saniyeler içinde artan hız ivmeleri, derinin yüzünü yırtması, kalp atışlarının saniyede yüzleri gördüğü bir çarpıntı.
İliklerine kadar hissetmek korkuyu güzel.
Gözümü açıyorum, bir koca İstanbul çok büyük, çok ulu..
ilk gözüme çarpan koca bir çınar ağacı, bir cami kubbesi, yükselen bir ezan sesi, tılsım tılsım yayılan bir davet, bir dua, 40 yıllık bir geçmiş, bir sonbahar sabahı günlerden pazartesi.
Dünyaya gözümü açıyorum günlerden pazartesi, beni sevdiğini söylüyorsun günlerden pazartesi, beni bırakıp gidiyorsun günlerden  pazartesi.  
Seni ağırlıyorum, seni anlıyorum, seni ağlıyorum, seni anıyorum günlerden hep pazartesi. 
175 notes · View notes
alirizaaksoy · 1 year
Text
Rüzgarın sesi...
193 notes · View notes
girifit · 10 months
Text
zihnimden silinmeyen sesler eşliğinde yaktığım sigaranın dumanı, çevreliyor başımı. yağan yağmurun sesi artık huzur değil endişe veriyor bana. ellerim haddinden çok titreyip haddinden çok kanıyor. yağmurun ıslattığı, rüzgarın esip savurduğu hava başıma bir ağrı saplanmasına sebep oluyor. içimdeki umutsuzluk duygusunun yerini çaresizlik aldı. artık konuşmuyorum kimseye, dökmüyorum acımı önlerine. bütün paramı sigaraya yatırıp ömrümü çürütüyorum. günlerce yemek yemiyor, kendimce ne kadar güçlü olduğumu deniyorum. beş yaşındaki bir çocuğun oyuncaklarıyla oynadığı gibi hayatımla oynuyorum. ve bundan zerre pişmanlık duymuyorum. annemin bana nefretle bakan gözlerine alayla bakıyorum. artık bitti savaşım. babamın bana elini kaldırdığı gece karşılık vermeyi öğrendim. bitti, güçsüzlüğüm. acıma acı ekleyip gücü öğrendim. beni, ben büyüttüm. iyileşmem için verilen ilaçlara ölüm gözüyle baktım. bayıldığım günleri saymayı bıraktım. avuç içlerime iz bırakan tırnaklarımı ellerimi deşmek istercesine daha çok uzattım. gözlerimden yaşlarımı silip ayağa kalktım. olduğum her yerden kaçmak adına yaptığım planları yakmadım ama bir süreliğine rafa kaldırdım. o jileti vurdum, bileklerime. şimdi, çaresizliğim acımdan büyük. ben anladım. kendimi yaşatmaya çalışırken kendime ait her şeyi öldürmüşüm.
48 notes · View notes
mirzablogg · 1 month
Text
Tumblr media
İMAM ALİ (aleyhisselam)'ın MUCİZESİ
MISIR GAZETELERİ YAZDI:
Yaşanmış gerçek bir Olay...
Mısırda gerçekleşmiş olup Mısır gazetelerinde çıkmıştır.
Öleceğini hisseden bir adam eşine gelip: hanım ben öleceğimi hissediyorum, galiba öleceğim. Bu çocuklar önce İmam ALi (a.s)'a sonra sana emanet ediyorum. Gerçektende yakın bir zaman sonra adam ölüyor. Kadın iki çocuğu ile yaşamaya devam ediyor. Bir müddet geçtikten sonra aynı şekilde ölüm hissi bu kadına da geliyor. Kadın abisinin yanına gidip diyor:
Abi, bana öleceğim hissi geldi, ben öleceğim. Kocam bana, bu çocukları önce İmam ALi (a.s)'a, sonra sana emanet ediyorum demişti. Ben de sana aynı şekilde bu çocuklar önce İmam ALi Efendimize sonra sana emanet ediyorum.
Çok geçmeden kadının dediği gibi oldu ve kadın öldü. Emanet edilen çocukları dayıları evine götürüp bakmaya başladı. Bir müddet sonra bu adamın karısı kocasına diyor ki:
"Ben artık bu çocuklara bakmak istemiyorum, götür başkaları baksın."
Adam diyor ki:
"Bu çocuklar bize kardeşimden emanet, kime götüreceğim?"
Git annelerinin mezarının yanında bir çukur aç, o çukura bırak. Adam karısına uyarak sabahleyin birisi 6 yaşında diğeri 5 - 6 aylık olan çocukları alıp annelerinin mezarının yanına götürüyor, yanına bir çukur açıp çocukları o çukurun içine koyuyor. Çocuklara diyor ki: Siz burada bekleyin, akşam işim bittiğinde ben gelip sizi alacağım. Adam gidiyor ve bir daha da gelmiyor.
Günler geçiyor, mezarlık bekçisinin arkadaşı ziyarete geliyor, beraber yemek yiyorlar. Gece karanlık olduktan sonra rüzgarın etkisi ile mezarlıktan çocukların sesi geliyor. Mezarlık bekçisinin arkadaşı bu sesin ne olduğunu soruyor. Mezarlık bekçisi diyor ki: Bu sesi günlerdir her gece duyuyorum, fakat korkumdan gidip ne olduğuna bakamıyorum. Mezarlık
bekçisinin arkadaşı diyor ki: Hadi gidip sesin geldiği yere bakalım. Beraber sesin geldiği yere gidiyorlar. Bakıyorlar ki mezarın yanında bir çukur, içinde iki çocuk. Büyük çocuk küçük kardeşini oynatıp güldürüyor. Mezarlık bekçisi ve arkadaşı çocuğa soruyor: Siz burada ne yapıyorsunuz? Çocuk diyor ki: Bizi buraya dayım bıraktı ve bizi almaya geleceğini söyledi, biz onu bekliyoruz. Mezarlık bekçisi diyor ki: Ben sizin sesinizi 15 gündür duyuyorum, siz
15 gündür buradamısınız? Çocuk diyor ki:
Evet buradayız.
Bekçi ve arkadaşı soruyor: "Peki siz 15 gündür ne yiyip ne içiyorsunuz? "
Çocuk diyor ki: "Her gün beyaz ata binmiş birisi geliyor bizimle oturup sohbet ediyor küçük kardeşimle oynuyor ve bize korkmayın ben sizin yanınızdayım diyor."
Peki bu bebeği kim doyuruyor?
Çocuk diyor ki: "O gelen kişinin elinde bir kılıç var, annemin mezarına vurup kalk diyor. Mezar açılıyor, annem mezardan çıkıp kardeşimi emziriyor. Anneme tekrar yat diyor ve annem mezara yatıyor, mezar kapanıyor."
Adamlar çocuğa soruyorlar: "Kimdir bu gelen kişi, size adını söyledimi?"
Çocuk:
"Evet, gelen kişi dedi ki,
beni sorarlarsa deyin ki, ben ALi bin Ebi Talib yetimlerin babasıyım."
Cemalettin Yaldır
Yetimlerin Babası Mevlam Ali bin Ebi Talibe Sonsuz Selam Olsun.
17 notes · View notes
kirlisiyah · 1 month
Text
Psithurism: Yunanca da ağacın yaprakları arasından geçen rüzgarın sesi. Demekmiş. Bu sesin bendeki tesiri çok başka. Doğada en sevdiğim ses beni tamamlayan bu ses! O ana eşlik etmek.. Ruhumun ritmi bu ses işte.
6 notes · View notes
heyvbsr · 3 months
Text
Ay Düşü
Düşe benzer bir tabloydu gördüğüm. İnce, serin bir yol kenarında birkaç ağaç kümesi konuşlanmış, bekleşiyor. Rüzgarın ıslığına eş, kanat sesi yükseliyor yamaçlardan, sonra birkaç kurbağanın seslenişi.. Pek ilerde yalnız bir ağacın hikayesi anlatılıyor. Anımsıyorum.
Sonra ay ışığı karışıyor, 100-150 milisaniyede bir kırpılan tel tel kara gölgeleri kucaklıyor. Yansımanın tam ortasında hüzünlü bir kıvrımda, alaycı bir gülüş beliriyor. Yumduğumda da göz kapaklarımın içinde.
Kekik kokulu bir haziran akşamı. Uzun uzun seyrediyorum, an geliyor, rüzgar nefesini tutmuş tek yaprak kımıldamıyor. Sessizliği dinliyorum ve soluğunu. Esintili bir maviliğe götürüyor beni. Kokusu geliyor, serinliyorum. Kalbim bir okyanus şimdi. Adını bilmediğim binbir çiçekle doluyor tarlalar. Bekleşen tüm ağaçlar yemiş vermiş, dallarında kuşların cıvıltısı.
Eksik kalıyor tüm şiirler. Ellerim yıldız tozu, dudaklarımda gül yaprakları, bal tadı, ve şimdi ay ışığı ihmal edilir gibi değil.
14 notes · View notes
heartofsaturnn · 1 month
Text
Kumlara bıraktın kendini. Ayaklarına dalgalar vuruyor. Ellerin, kolların, saçların kumların üzerinde. Ama kafan nerede, kim bilir. Sürekli bir şeyler düşünüyorsun, gözlerini kapatıyorsun dalgaların sesleri gelmeye başlıyor. Tam ruhun huzura kavuşmuşken rüzgarın sesi duyulmaya başlıyor. Ama sen gözlerini açmak istemiyorsun. Daha sonra bir kaç kedi sesi geliyor, onları dinliyorsun. Onlarda kulağına gelen seslerin arasına katılıyor.. gözlerinden akan damlalar yanaklarından kayıp gidiyor ve sanırım ilk defa kafandaki o susmayan seslerin sakinlediğini hissediyorsun. Tek duyduğun doğanın sesi.. bu da uzun sürmüyor. Her güzel şeyin aniden son bulduğu gibi... Yağmur yağmaya başlıyor. Bulutların göz yaşları senin göz yaşlarınla birleşip yanaklarından kayıp gidiyor. Biraz daha durmak istiyorsun biraz daha sesleri dinlemek ve biraz daha ıslanmak. Fakat bulutlar daha çok ağlamaya başlıyor.. onlar ağladıkça sen de ağlamaya devam ediyorsun. Şu an da, her şeyin bittiği son bulduğu gibi, bu anın da bitmek son bulmak üzere olduğunun farkına varıyorsun.. artık eve dönmelisin. Evet saat çok geç oldu. Belki sen farkına bile varamadın ama yelkovan ve akrep her şeyin farkında. Ay gökyüzüne veda etmek üzere ve sen hala o kumların üzerindesin. Biraz daha durup gün doğumunu izlemek isterken ay gökyüzüne veda ediyor, güneş ise selam veriyor.. ve yine bir güzel şey daha son bulurken seninde gitme vaktin geliyor. Kafanın içindeki sesler gündoğarken olduğu gibi gün yüzüne çıkıyor. Ama bu sefer gün yüzüne çıkan şeyler güneş gibi sıcak ve aydınlık değil. Kapkaranlık. Kafanın içi tamamıyla karanlık ve soğuk.. ne binlerce yıldız var ne de biricik ay.. ve sen sadece kalan tek bir yıldıza tutunmaya çalışıyorsun.. ve tam o an da kafanda bir soru beliriyor. Ya o yıldız da giderse? Bunu düşünmek dahi seni alt üst etmeye yetiyor. Nefesin hem kesilmeye hem de sürekliliğini devam ettirmeye çalışıyor. Kalbin çok hızlı çarpıyor. Ellerin ve bacaklarının da titremeye başladığını hissediyorsun. Ama nafile o düşünce zihninin içinden yok olmuyor. Aksine sürekli kendini tekrarlıyor, varlığını hatırlatıyor. Ya bir gün kalan o tek yıldız da giderse? O zaman ne yaparsın?...
5 notes · View notes
bazenmahir · 5 months
Text
Bir rüzgar eseri gibiyiz, hayatın özleminde savrulan, uçarak diyar diyar. Bir melodi çalar yüreğimizde, kuşlar gibi, uçar gideriz, uzak diyarlara. Bir ezgi çağlar yüreğimizde, hasretin sesi, çalar dudaklarımızda. Rüzgarın şarkısını dinleriz, yıldızların ışığında, çalar dururuz, gecenin karanlığında.
youtube
10 notes · View notes
ata-1966 · 1 year
Text
Tumblr media
Sonunda şunu anladım: Yalnız değilim. Çünkü her şeye rağmen nerede olursam olayım; ister dört beyaz duvar arasında bir odada, ister yağmurların hızla damladığı karanlık bir çıkmaz sokakta ya da kimsenin birbirini anlamak ve dinlemek için vaktinin olmadığı yorgun ve kasvetli bir şehirde kaybolmuş halde, sevdiklerim yanımda ve şimdi yanımda olmaları mümkün olmayanların da anıları yüreğimde olduğu sürece, bir yerlerden denizin dalgalarının sesi kulaklarıma kadar geliyor. İşte altın rengi ışıklar, pembenin tonları ve turuncu ışıklar birleşiyor ufuk çizgisinde. Ve içimde sevgiyi taşıdığım sürece, kendime inanmayı sürdürdüğüm sürece, gittiğim her yerde dalgaların üstünde yumuşakça esen hafif bir rüzgarın tatlı melodisi duyuluyor. Gözlerimi kapatıyorum. Yavaşça batan güneş önce ufuk çizgisine ardından da benim tenime tüm sıcaklığı ve sevgisiyle nazikçe dokunuyor. Gülümsüyorum... daha az
Kafka Okur Dergisi
20 notes · View notes
virangezegeni · 8 months
Text
hayalim, sisli bir hava.. tipi yağıyor aynı zamanda. küçük, iki odalı, tek katlı, bacası tüten bir evin penceresinden dışarıyı izliyorum. evin içinde sadece odunun çıkarttığı çıtırtıların sesi ve ağaçların dallarına çarpan rüzgarın uğultuları hakim. arada bir dışarıdan gelen uluma sesleri kulak tırmalıyor ama pek de ürpertmiyor insanı. yanımda birinin gölgesi var. o da benim gibi elindeki kahvesiyle dışarıdaki beyazlığı izliyor sessizce. tatlı bir sohbetin eşiğinde bekliyor kelimeler. ikimizin aklı da sohbete açılacak o kapının ardında. düşünüyoruz... huzur dolu bu anı önce kim bölerse güzel bir şeylerden bahsetmeli çünkü. benim dudağım kıvrılıyor biraz. anlıyorum yanımdaki gölgenin de bu kurala uyduğunu. aniden gözlerimizi pencereden çekip bakışıyoruz gölgeyle.. sonra iki üç kıkırtı dağılıyor odanın içine. ev neşeli. ev mutluluğa doymuş. ev en güzel arkadaş olmuş bize.
12 notes · View notes
hisboslugu · 9 months
Text
gelişimini tamamlayamamış organizmalar, küveze konulmuş bebekler gibiydim ama çok hızlı büyüyordum. ilk dadım, ilk aşkımın adı oldu. leylâ!.. ne büyük mürebbiye idi benim için, ah bir bilseniz, yıldızlı çöl gecelerinde leylâ'nın türkülerini dinlemek... onun nefesinden özümsediğim kavurucu rüzgarın sesi kulaklarımdan kalbime bir bengisu gibi akıyordu. kavurucu günleri takip eden nemli akşamlarda, dicle'nin yamaçlarında kaç derin hazzın sarhoşluğuyla tanıştım, şimdi hatırlamıyorum ama artık başkaları bana kağıt diyorlar ve bir tomar diye alıp satmaktan bahsediyorlar. bir de leylâ bana dokununca hissettiğim şeyin adını söyleseler!.. keşfetmeye başladığım şeyin yüreğimi kaçıncı kez buğulandırdığını ve kendimi tanımanın niceliğini bilmeden akan bu mutlu günlerde sanki gitgide kendimi tamamlıyordum. üç odadan ibaret kerpiç bir kulübenin leylâ'ya ait penceresinden içeriye dolan ılık geceler boyu çölün ıssızlığına ve derinliklerine fısıldanan şarkılarda bunu daha iyi hissediyordum. uzak deve kervanlarının çıngıraklarını her duyuşunda gözünden yaşlar akan leylâ'nın, koyu çöl sessizliğine karışan lirik şarkılarına mugaylan dikenlerinde ötüşen cırcır böcekleri eşlik etmeye başlayınca ben de ağlamaklı oluyordum. gündüzler boyu gözlerini diktiği ufuklardan bir ses duymak için seherlere dek dinlediği çölün acımasızlığına kin bağlıyordum.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
19 notes · View notes
Text
Sokakta yürürken aynı anda okyanusun dibindeymiş gibi. Yatağımın köşesinde dizlerimi karnıma sokmuş kuşlara renk seçerken ellerim kanamış ve hayır kırmızıyı seçmeyeceğim diye bağırmış gibi. Çok ağlamak istemişim ağlatmamışlar gibi. Bir örümceğin ağlamasıyla benimki bir gibi odanın köşesinde. Bir örümceğin bacaklarındaki kırılganlıkla geçiyorum omzunu. Aynı anda balkonda tüm ağırlığı parmak uçlarıma veriyormuş gibi. Rüzgarın kulaklarımdan geçmesi gibi. Yağmurun sırtımdan geçmesi gibi. Gibiler.
Üşümüş bir çocuğu giydirir gibi güzel ellerinle kalbindeki sesi sessizliğe çeviren şey aynı. Bir otel merdiveninde sarhoşluktan odasına çıkamayanlar kadar acı çekmiştir oysa yangın merdivenlerinden atlayanlar. Ellerinin bununla alakasını anlamıyorsun. Kimse anlamıyor kanla ellerinin alakasını. Kimse bir elinde silah diğerinde güvercin taşımıyor. Ama senin kafandaki atlıkarıncaya binen otuz beş çocuğun otuz beşi de mutlu. Korkmasan olur mu? Hiçbiri büyüyüp aynı anda girmeyecek otele. Korkma olur mu? Yangın merdivenleri bazen otellerin içinde olur ve hepsi ölür. Hayat kocaman bir at olur, ben küçücük bir karınca gibi kalırım üzerinde. Süremem. Yönlendiremem. Düşmemeye çalışırım sadece. Nehre gireriz, korkma olur mu derim kendime.
Bazen dudaklarımdan öpücük sökmeye çalışıyorum. Dondurulmuş yemekleri ısıtıp yemek gibi buzdan kalıplar halinde kalbine döküp kaçmak. Yanarsa hem kabarmaz hem de öpmüş olurum böylece. Sonra bu düş yayına acil müdahale gibi kesiliyor, sonra tam nehrin ortasında atın ayağı kırılıyor. Ağlama demek istiyorum, acımıyor. Kalbimden biliyorum. Ayaklarımda karınca bacaklarının kırılganlığıyla kendimden geçiyorum. Çekilmiş bir okyanustan sonra bakıyorum başındayım her şeyin. Okyanus sadece bir tablo duvarda ama ben okyanusun dibinde. Kuyunun dibinde. Yerin dibinde. Bir düş tekrar; hiç başucunda beklemedim senin. Keşke bir gece öksürseydin. Dizinin dibinde olurdum. Bir kesilme tekrar; ama başa döndüm dizlerimi karnıma soktum. Başucunda beklemek güzelken kitap olsaydım keşke. Ama başa döndüm. Olamam ellerim kanamış. Kırmızıyı seçmeyeceğim diye ağlamak istemişim ya, ağlatmışlar bu defa. Dip balığı gibi. Beni ağ la mış gibi biri. Kurtulmamış gibi. Kurtulmak istememiş hiç çırpınmamış gibi. Dök beni ortalığa der gibi. Beni renklerden uzak tutuyorlar. Daha sık siyah giyinmek istemiyorum. Daha fazla yas. Daha fazla ölüm. Merdivenlerle alakası yok. Çocukları mutluyken öldürüyorlar. Lunaparklar kapatılıyor bir bir. Kırmızıyı seçmeyeceğim diyorum diye oluyorsa bunlar, bak bileklerimi kestim. Ama o kırmızıdan değil de insan. Gecenin ortasında, kapkaranlık bir odanın köşesinde sigarayla “yanıp sönen küçük kırmızı bir” balık olmaktan yoruluyor.
Hadi yağmur başlayacak diyorum kendime sonra. Başımızı pencereden dışarı çıkarıp Eylül’ü öpelim.
29 notes · View notes
kontvortex · 21 days
Text
salkımsaçak üşürsün begonya; fırtına. esen sokakta
çamur büyür kaldırımda ... hırçınlığınla bileyli kör bıçak...
Sırtımda ayrılığın hançeri :geçmiş acısını sırtlandım
mevsim emzirir gözyaşımı... Menekşe yağışı isyanım …
yıldız serpili yakamoza... kadife sesin örtülü vücuduma
gövdem paramparça....saçılır boynundaki tabuta.
medcezirde deniz çekilir ...nasıl darmadağınım ölmeden anlatamam...
mürekkep sızılı kağıda bıçakla; alfabenin harfi pelte pelte kan...
ölü şair mezarlığı saçların; mürekkepli şiirin kanaması durmaz...
cenderede kızılca yenilgimi ,hiçbir bandaj kurutmaz..
Kuş sesi renginde rıhtım; kanatlı kar kuşlarıyla..
Ey sarkan sarmaşık: rüzgarın ıslığıyla uğulda ….
barutla kurşunun çiftleştiği an; yangınına yalaz taşır kanadım …
yalazla öpüşür kuş avazı ... ölüsü ışıklarda yanar
Sarıyı giy ruhuna : sarının adını kandile çıkar
Dikenlitel çekili sınırında : uçurum gerillası var
fırtına koparan saçlarının aşkına! varsın hiçliğin çarpsın kulağıma!...
mendirek yosunla sevişir kıyıda … dağılmadır unutulmuş bir adam
Artık mecalsizim limanda..nasıl darmadağınım ölmeden anlatamam.!.
youtube
2 notes · View notes
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
2019
Flinn soyunma odasında hazırlanan Juliette'in yanına gitti ve ona bakıp gülümsedi.Juliette aynadan onu görünce arkasını dönüp ona baktı.
"Heyecanlı mısın?"
Juliette gülümsedi.
"Fazla değil"
Flinn kıkırdayıp boynundaki kolyesini çıkartıp ona uzattı.Juliette kaşlarını kaldırıp ona baktı.
"Bu ne?"
"Bu benim uğurlu kolyem.Her yarışmada boynumdaydı...belki sana da yardımcı olur."
Juliette onun elinden kolyeyi alıp arkadaşına sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim"
Flinn hafifçe gülümsedi ve geri çekildi.Juliette kolyeyi ona uzattı.
"Takar mısın?"
Flinn başını olumlu anlamda sallayınca Juliette arkasını dönüp saçlarını hafifçe yukarı kaldırdı.Flinn kolyeyi takınca konuştu.
"Oldu"
Juliette saçlarını düzeltip ona döndü.
"Flinn...sanki senin hayalini çalmış gibi oldum...özür dilerim"
Flinn onun ellerini tutup hafifçe sıktı.
"Sorun yok Juliette.En azından yabancı birisi benim yerime geçmedi değil mi?"
İki arkadaş kıkırdadı.Flinn duvardaki saate baktı.
"40 dakikan var.Kızlar hâlâ gelmedi ben dışarıda onları bekleyeceğim sen de hazırlığını tamamlarsın"
"Tamam"
Flinn gülümseyip odadan çıktı.Derin nefes alıp köşede duran çantasını aldı ve aceleyle dışarı çıktı.Boş olan bir bank görünce aceleyle banka oturdu ve çantasından bir sigara çıkarıp yaktı.Düşünceli bir şekilde sigarasını içerken yanına oturup konuşan kişiye baktı.
"Sigara için küçük değil misin?"
Flinn göz devirdi.
"18 yaşındayım"
Adam kollarını kavuşturdu.
"Yani sana göre 18 yaşında olan biri büyük mü?"
Flinn iç çekti ve sigarasını söndürüp adama doğru döndü.
"Ne istiyorsunuz?"
Adam omuz silkti.
"Bir şey istemiyorum.Sadece sizinle sohbet ediyorum."
Flinn gözlerini kıstı.
"Sohbet etmiyorsunuz.İşime burnunuzu sokuyorsunuz."
Adam kıkırdadı ve ona elini uzattı.
"Ben Christopher"
Flinn tereddütle adamın eline baktı ve daha sonra elini hafifçe sıktı.
"Flinn"
Bir süre sonra rüzgarın etkisiyle hafifçe titreyen Flinn kollarını etrafına sardı.
"Eğer üşüdüyseniz ceketimi verebilirim"
Flinn yanında oturan Christopher'a baktı.
"Evet dersem ne yapacaksınız? Yaklaşık 20 dakika sonra da evime gidelim mi diyeceğinize adım kadar eminim"
Christopher güldü.
"Sapığa mı benziyorum?"
"Evet"
"Siz de paranoyaksınız bence"
Flinn göz devirdi.
"Nesiniz siz?Psikolog falan mı?"
Christopher başını olumsuz anlamda salladı.
"Yanlış tahmin.Hukuk okuyorum.Üniversite 2.sınıf"
"Oh ne büyük başarı aferin size"
Christopher ona baktı.Flinn ile göz göze geldiğinde bakışlarını önündeki ağaca çevirdi.
"Hukuk öğrencisinin böyle bir yarışmada ne işi var?"
"Kız kardeşim yarışmada.Onu desteklemeye geldim."
"Vay iyi bir abisin"
Christopher saatine bakıp ayağa kalktı.
"Pekâlâ kız kardeşimin yanına gitmem lazım.Tanıştığımıza memnun oldum ve sigara ile kahveyi azaltsan iyi olur.Kendine iyi bak."
Flinn binaya giren adamın arkasından baktı ve kahvesinden bir yudum alıp arkadaşlarını beklemeye devam etti.
Audria hayal kırıklığı içinde giydiği çizmelere baktı ve sesi titreyerek konuştu.
"Tanrım buna inanamıyorum"
Audria yanından geçip çizmelerine çamur sıçratan arabanın arkasından bağırdı.
"Seni or-"
Araba bir anda durunca Audria duraksadı ve kaşlarını çattı.Arabadan inen kişiyi görünce yüz ifadesini değiştirdi ve gülümsedi.
"Audria? Üzerine çamur gelmedi değil mi?Biraz hızlıydım"
Audria gülümsemeye devam ederek konuştu.
"Hayır hayır hiçbir şey olmadı gayet yavaş sürüyordun Grayson"
Grayson gülümsedi ve ellerini cebine koydu.
"Nereye gidiyorsun?"
"Şey bir arkadaşım yarışmaya katıldı."
"Öyle mi?Çok uzaktaysa istersen ben götürebilirim seni"
Lucia koşarak Audria'nın yanına geldi.
"Of tanrım yetiştim.Mükemmel Chanel çizmelerine çamur sıçratan şerefsiz gitti mi yoksa?Offf laf atacaktım"
Grayson kaşlarını çatarak ona baktı.Audria durumu toparlamak için kıkırdadı.
"Ne şerefsizi?Ne çamuru Lucia?"
Lucia şok içinde ona baktı.
"Hani şu senin yanından geçen kırmızı araba?Telefonda konuşuyorduk sonra sen or-"
Audria hızla onun sözünü kesti ve gülümsedi.
"Öyle bir şey olmadı ki canım.Sen Flinn ile konuşurken karıştırdın herhalde"
Lucia onun alnına şaplak attı.
"Senin devreler yanmış yine"
Grayson boğazını temizledi.
"Sanırım o şerefsiz ben oluyorum?"
Lucia bakışlarını ona çevirdi ve yolda park edilmiş olan kırmızı arabaya baktı.
"Aaa evet sensin.Sen nasıl bir insansın ulan haysiyet şeref yok mu sende?İnsan bir düşünür değil mi ya yanından geçtiğim birisinin mükemmel Chanel çizmesi varsa diye?"
"Tanrım Lucia sus artık"
Audria onun ağzını kapattı ve Grayson'a döndü.
"Bir sorun yok Grayson gerçekten.Zaten bu çizmelerimi pek sevmiyordum"
Lucia onun elini ağzından çekip konuştu.
"Son kalan çizmeyi almak için karakolluk oldun"
Audria hızla ona döndü.
"Bunlar o çizmeler değil"
"Yalancı"
Audria arkadaşının kolunu cimcikledi.Lucia acı içinde inledi ve kolunu tuttu.
"Çizmeler önemli değil.Lucia zaten yanında başka çizmeler getirmişti değil mi Lucia?"
Lucia başını olumlu anlamda salladı.Grayson gülümsedi.
"Peki o zaman...isterseniz ben bırakayım sizi?"
"Ay yok kals-"
"Olur"
Lucia şok içinde Audria'ya baktı.Audria arkadaşının kolundan tuttu ve birlikte arabaya bindiler.
Juliette saçını düzeltip aynadan kendine bakarken kapının çalınmasıyla kapıya doğru döndü.
"Gelebilirsiniz"
Dean kollarında çiçekle odaya girince Juliette gülümsedi.
"Çiçek yarışmayı kazandıktan sonra verilir diye biliyordum?"
Dean gülümsedi ve çiçek buketini makyaj masasına koydu.
"Her iki durumda da verilir"
Juliette kıkırdadı.Dean onun bir elinden tutup yanağını okşadı.
"Heyecanlı mısın?"
"Şu soruyu duymaktan bıktım ve evet heyecanlıyım"
Dean sırıttı.
"İstersen heyecanını alabilirim"
Juliette onun omzuna hafifçe vurdu.
"Burada olmaz"
"Gör bak nasıl oluyor"
Dean bunu söyledikten sonra kız arkadaşını öpmeye başladı ve duvara yaslayıp belinden tuttu.Juliette öpücüğüne karşılık verip ellerini onun boynuna doladı.Dean tişörtünü çıkartacağı sırada kapı açılınca ikisi de oldukları yerde durdular ve kaşlarını çatarak kapıya baktılar.
3 notes · View notes