parmaklarımın arasında olan son sigaram. omuzlarımda asılı duran polar, saçlarımın arasına sızan yağmur damlaları. aldığım kesik nefesler ve hep benimle kalan kalp atışlarım. ay'ın ve yıldızların bile ortalıktan kaybolmuş olduğu gökyüzüne koca ailemi sığdırmışlığımın çaresizliği. ellerimi nereye koyacağımı bilemiyorum. kollarımı kendime sarsam, zaten yeterince kanadığımı bilmek ellerimi kana bulamakla eş değer. dudaklarımın arasından çıkan dumanın soğuktan mı yoksa ciğerlerime sızan sigaranın ateşi mi bilmiyorum. tek bildiğim, kulaklarımda yankılanan şarkı sözü. 'yarın hatrımı sorsan ne olur?' sahiden. ne olur?
yolumu yönümü şaşırdım ama seni aramam artık. sesini hatırlamayı geçtim yüzünü bile hatırlayamıyorum artık. biliyorum, içimde bir yerlerde varsın. ama aslında yoksun. bu denklem hep basitti. sadece ben en zor yolları denedim, çözmek için. bu benim yanlışımdı. yollarım hiç sana çıkmazken ben hep sana çıksınlar diye kendi yollarımı kapattım. önüme çıkan herkeste bir nebze de olsa, bu durumu her zaman reddetsem de seni aradım. bu benim cehennemim oldu. şimdi sorsan bana, gelsem ne olur diye. gelme derim. ama eskiden olsa ben o kapıyı yine açardım sana. o kapının ardında kan revan hâlde kaldığımı umursamazdım, suretini unuttuğum an nasıl delirdiğimi görmezden gelirdim. ama hayır, artık değil. çünkü ben o yolu tek başıma yürüdüm. ben o krizden tek başıma sağ çıktım. ben o hastanede tek başıma delirdim. yalan yok, çok kez istedim seni yanımda. ama hayır, artık anlıyorum. ben tek başıma da yaşarım. evet, delirdim biraz. evet, çok içtim. evet, hastanelerde sabahladım. ama yaşadım. yaşarım da. şimdi sen, yanındakine gül bahçesi sun. ben, benim bahçemi yaktığını unutacağım.