EGO’dan KALBE (3)
Pamele Kribbe aracılığı ile Jeshua Kanallığı
Çeviren: Irem Janssen
Yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz.
http://www.jeshua.net/
“Eski” Sizi Serbest Bırakma
Egodan kalp bazlı bilince olan yolculuğun aşamalarını tekrar hatırlatmak istiyoruz.
1- Egonun sunduklarından memnun ve mutlu olmama, yeni bir bilinç özlemi. Yani sonun başlangıcı.
2- Egonun tutunduğu hisleri ve inançları fark etme ve bu inançları serbest bırakma. Yani sonun ortası.
3- Ego bilincini tamamen bırakma, kozadan çıkıp kendi olma. Yani sonun sonu.
4- Kalp gözünün açılması, özgürlük ve sevgi odaklı hareket etme, başkalarına yardım etme ve değişimi sağlama.
Bu yazıda üçüncü aşamayı anlatacağız. Ancak bunu yapmadan önce, egodan kalp bilincine olan dönüşümün düz bir çizgide gerçekleşmeyebileceğini belirtmek istiyoruz. Zaman zaman, geçtiğinizi düşündüğünüz aşamalara tekrar dönebilirsiniz. Bunda endişelenecek bir şey yok, çünkü her geri dönüş, çok daha büyük bir ileri zıplamaya zemin oluşturur. Yani bu geri dönüşler size aslında zaman kazandırır. Ayrıca, her ruhun spritüal yolculuğu kendisine özeldir. Yani, bu bahsettiğimiz aşamaları, ego bilincinden kalp bilincine geçişteki dönüm noktaları olarak görebilirsiniz. Anlattığımız detaylar ise yalnızca zihninizin bu geçiş sürecini anlaması için kullandığımız araçlardır.
Yaralarınızı gördükten ve bunları bir önceki yazıda anlattığımız gibi kabul edip iyileştirdikten sonra, enerjiniz değişir. Eski sizi geride bırakırsınız. Yepyeni bir var oluş ve kabulleniş enerjisine yer açarsınız. Bu bölümde, ego bilincinden çıktığınız zaman enerjinizde olacak değişikliklerden bahsedeceğiz. Ego bilincinden kalp bilincine geçmenizle beraber, dördüncü çakranız yani kalp çakranız, üçüncü çakranızdan yani solar plexustan önceliği alır.
Çakralar sürekli dönen ve omurganız üzerinde yer alan enerji merkezleridir. Bu enerji merkezlerinin her biri belli bir temaya tekabül eder. Mesela spirituellik temasını taç çakranız temsil eder, komünikasyonu boğaz çakranız, duyguları naval (göbek) çakranız temsil eder. Çakralar bir ölçekte fiziksel dünyayı da temsil ederler, çünkü vücudunuzdaki belirli bölgelerle ilgilidirler. Görülemedikleri için, çakralar ilgili olarak fiziksel dünya ile ruhsal dünya arasında var olurlar diyebiliriz, bir anlamda bu iki dünya arasındaki boşluğu doldururlar. Çakralar, ruhunuzun fiziksel bedene giriş noktalarıdır. Bilinç, fiziksel bedene çakralar sayesinde sahip olur ve fiziksel dünyanızı çakralar aracılığıyla yaratır.
Kalp çakrası göğsünüzün tam ortasında yer alır. Bu çakra, sevgi ve birlik enerjilerinin odağıdır. Kalp, birleştiren ve uyumlaştıran enerjileri taşır. Bu çakraya bir süreliğine odaklanırsanız, vücudunuzda sıcaklık ve sanki bir şeyler açılıyormuş gibi hissedersiniz. Eğer bunu yaparken hiçbir şey hissetmezseniz, bırakın ve başka bir zaman tekrar deneyin.
Kalp çakrasının bir altındaki çakra solar plexustur ve göbek deliğinizin biraz üzerine denk gelir. Bu çakra, kişiyi ve kişinin arzularını temsil eder. Bu çakra, bilincinizin fiziksel realiteye odaklandığı enerji merkezidir. Dolayısıyla bu çakra yaratıcılığı, hırsı, istekleri, ihtirası, gücü ve fiziksel gerçekliği yönetir.
Ego ve arzular birbiriyle yakından ilişkilidir. Hem kendinizi hem de başkalarını gerçekliğinizde nasıl algıladığınız, arzularınıza ve ne isteklerinize bağlıdır. İstekleriniz genellikle korkularla iç içe geçmiştir. Çoğu zaman istediğiniz şeyler, içinde olduğunuz kıtlık bilinci sebebiyle ihtiyaç duyduğunuzu zannettiklerinizdir. Korkular isteklerinizi yönettiği için, solar plexusun enerjisi de ego tarafından yönetilir.
İstediğiniz şeylerin gücüyle beraber, ego gerçekliğe baskı uygulamaya baslar. Gerçeklik, egonun sizin inanmanızı istediği şekli alana kadar bastırılmalıdır. Egonun, gerçekliğin nasıl çalıştığına dair bazı varsayımları vardır ve bunların hepsinin merkezinde korku yer alır. Ego, istek ve arzulara korku penceresinden baktığı için, size oldukça seçici bir gerçeklik sunacaktır. Ayrıca, fark ettiği her şeyi yargılayıp, sunduğu gerçekliğe uyduracaktır. Olanı olduğu gibi görme için alan açılmamıştır. Her şey kategorilere ayrılmış, doğru-yanlış veya iyi-kötü olarak etiketlenmiştir.
Yaşama kalp gözüyle baktığınız zaman ise, değer biçmek için egonun kullandığı inançlar ve kategoriler yok olur. Artık güçlü kanaatleriniz yoktur. Daha çok bir gözlemciye dönüşmüşsünüzdür. Ahlaki yargıları ertelersiniz, çünkü resmin tamamını göremiyor olduğunuzu bilirsiniz. Yargılar daima kesin sonuçlar çıkartır, ancak kalp kesin sonuçlarla ilgilenmez. Kalp her zaman görünenin ötesine geçmek ister. Kalp kendini açar, keşfetmek ister, tekrar gözden geçirmeye ve affetmeye hazırdır.
Ego merkezli bilincin içindeyseniz, solar plexusunuzdan birisi çekiyormuş gibi hissedersiniz. Eğer isterseniz, arzularınızın ve egonun solar plexus enerjisini nasıl kullandığının bu şekilde farkında olabilirsiniz. Güçlü arzular karşısında solar plexusunuzda bu çekilmeyi hissettiğiniz zaman, gerçekliğe kendi istekleriniz doğrultusunda şekil vermeye çalıştığınızı bilirsiniz. Yani isteklerinizi ve inançlarınızı, realitenin kabul etmesi için zorluyorsunuz demektir.
Kalp bilincindeyseniz eğer, kendinizi akışa bırakırsınız, gerçekliği size sunulduğu şekliyle kabul edersiniz. Gerçekliğinizi bir şey olmaya zorlamazsınız.
Eğer bir şeye erişmek için çok çabalıyor ancak bir türlü bunu başaramıyorsanız, lütfen enerjinizin hangi çakraya odaklandığına dikkat edin. Kalp çakranıza odaklanıp ona sorular da sorabilirsiniz. Mesela: “Bu istediğim şey neden olmuyor? Bu istediğim şeyin olması için neden bu kadar çok enerji sarf etmem gerekiyor?”
Çoğu zaman, isteklerinizin peşinden koşmaya, kalbinize bunun sizin yaratıcılığınıza ve ruhsal gelişiminize katkısı olup olmadığını sormadan başlarsınız. Bazen de kalbinizin onayladığı isteklerinizin peşinden koşmanıza rağmen, bu istekle ilgili hiç gerçekçi olmayan beklentilere girmişsinizdir veya bu şeyin zamanlaması kalbinizin istediğinden farklıdır. Böyle durumlarda, isteklerinizin kronolojik sırasına odaklanmakta, kalbin istediği sıralamayı duymamaktasınızdır.
Her şeyin doğal bir ritmi vardır ve bu ritim her zaman sizin isteklerinize uymayabilir. İsteklerinizin gerçekleşmesi enerjinizin değişmesini gerektirir. Ancak enerjinizin değişmesi sizin istediğinizden biraz daha uzun sürebilir. Aslında enerjinizin değişmesi, sizin değişiyor olduğunuzu gösterir.
İsteklerinizi elde ettiğiniz zaman, artık siz olmazsınız. Siz, kendinizin genişlemiş, büyümüş, bilge, sevgiye yaklaşmış ve içsel gücünü arttırmış versiyonu olursunuz. Çünkü ruh yolculuğunuza yeni bir deneyim katmışsınızdır. İsteklerinizin gerçekliğe dönüşmesi için geçecek olan süre, sizin kendinizi değiştirip bir üst bilincin farkındalığına geçmeniz için gerekli olan süredir. Eğer isteklerinizin gerçek olmasını hızlandırmak istiyorsanız, gerçekliğe değil kendinize odaklanın. Kendinizi değiştirin, o zaman istekleriniz zaten gerçekleşecektir.
Hatta bazen, fiziksel olarak isteğinizi var etmek için, istediğiniz şeyi serbest bırakmanız gerekir. Bu kulağa bir ikilemmiş gibi gelebilir. Aslında söylemek istediğimiz şey, içinde bulunduğunuz şu andaki gerçekliği, yeni bir gerçekliğe geçmeden önce, tamamen kabul etmeniz gerektiğidir. Eğer tam şu anda içinde bulunduğunuz gerçekliği kabul etmiyor ve gergin bir şekilde isteklerinizin olmasını istiyorsanız, bir sonraki gerçekliğe geçemezsiniz.
Eğer şu andaki gerçekliğinizi sevip kabul etmezseniz, hiçbir şey değişmeyecektir. Sevgi, aynı zamanda serbest bırakmak demektir.
Şu anki gerçekliğinizi kendinizin yarattığını kabul edip kendi yarattığınızı sevmezseniz, kendinizi yadsımış ve reddetmiş olacağınız için, bu gerçeklik değişmeyecektir. Çünkü içinde olduğunuz gerçekliği yaratmış olan kendinize HAYIR diyorsunuz. Kendinizin istemediğiniz bu yönünü veya bu kısmını, kesmek ve atmak istiyorsunuz.
Ancak kendinden nefret ederek, kendini seven bir gerçeklik yaratamazsınız. İstemediğiniz yönlerinizi keserek ve atarak, bir sonraki gerçekliğe tam ve bütün olarak varamazsınız. İradeniz burada işe yaramayacaktır.
Yapmanız gereken, kalbinizle bağlantıya geçmektir. Anlayış ve kabulleniş, sevgi dolu bir realiteye geçmek için yapı taşları olacaktır.
Gerçekliğe kalp gözüyle bakarsanız, gerçekliği serbest bırakırsınız. Onu değiştirmeye çalışmazsınız, sadece gözlemlersiniz.
Kalp, var oluşunuzun temsilcisi olduğu zaman, solar plexus buna uyum gösterir. Ego elimine edilmiş olmaz, çünkü egonun rolü, istekleri fiziksel realitede var etmek için çok gereklidir. İsteklerin fiziksel realitede var olmasını kalp yönetmeye başladığı zaman, o zaman enerji çaba harcamadan akar. Baskı yapma veya zorlama yoktur. İşte o zaman eş zamanlılıklar devreye girer. İsteklerinizin hayata geçmesini sağlayan inanılmaz “tesadüfler” karşınıza çıkmaya başlar. Size koşulların oluşması sanki mucize gibi gelir. Ancak bu, kalpten yaratıldığı zaman gerçekliğin oluşma şeklidir. Çaba harcamadan yaratmak, kalpten yaratıyor olduğunuzu gösterir.
Kalp Gözü ile Gerçekliğinizi Yaratmak
Gerçek yaratıcılık, kararlılık ve güçlü bir irade değil, açık bir kalp gerektirir. Bilinmeyeni kabule açık olmak, yaratım için esastır.
Yaratıcılık için anahtar, hiçbir şey yapmamaktır. Eylemi, düzeltmeyi ve değiştirmeyi bırakmaktır. Bilincinizin, var olanı ve yeni olanı almaya açmaktır.
Bilmeye ihtiyaç duymadan, her şeye açık bir kalple bakarak yeni bir gerçeklik yaratabilirsiniz.
Bu söylediklerimiz, kendi gerçekliğinizi kendinizin yaratmasıyla ilgili olarak yeni çağ öğretilerinin söylediklerine biraz ters düşebilir. Her an kendi gerçekliğinizi kendinizin yarattığı doğru bir bilgidir. Bilinciniz her daim yaratımdadır, siz bunun farkında olsanız da olmasanız da. Ancak gerçekliğinizi farkında olarak yaratmak istediğinizde, birçok öğretide de söylendiği gibi, kararlı olmanız veya eyleme geçmeniz değil, kalbinizi açmanız, yani alıcı konuma geçmeniz gerekir.
Materyal dünyadaki değişimler; işinizdeki, evinizdeki ve ilişkilerinizdeki değişimler, sizin iç dünyanızdaki değişimin yansımalarıdır. Ancak iç dünyanızdaki değişim tamamlandığı zaman, materyal dünya buna cevap verir ve değişmeye baslar.
Eğer isteklerinizi, sadece odaklanarak veya imgeleyerek (hayalinizde canlandırarak) gerçekleştirmeye çalışırsanız, o zaman içsel dönüşümünüzün gerekliliğini hesaba katmamış olursunuz. Yapay bir yolla yaratmaya çalışıyorsunuz demektir ve bu hüsranla sonuçlanır. Ruhunuzun derinliklerinden hala uzaktasınızdır.
Ruhunuz sizinle sessizlikte konuşur. Ancak, artık “bilmediğiniz” zaman sizinle konuşur. Genellikle, tamamen vazgeçtiğiniz veya pes ettiğiniz zamanlarda sizinle açık seçik konuşur. Çünkü pes ettiğiniz veya vazgeçtiğiniz zaman, direnmeden kendinizi yeniye açmış olursunuz. Bütün beklentilerinizi bırakmış, alıcı konuma geçmişsinizdir.
Ümitsizliğinizin asıl kaynağı, işlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili kuvvetli inançlarınızdır. Gerçeklik ve materyal dünya bu inançlarınıza karşılık vermeyince hayal kırıklığına uğrar hatta bazen tamamen çaresiz olursunuz.
Eğer inançlarınızdan vazgeçer ve kendinizi yeniye açarsanız, o zaman ruhunuzun sesini tamamen çaresiz duruma düşmeye gerek kalmadan duyarsınız. Hayal kırıklığına uğramadan, ruhunuzun sesine kulak verir, onu dinlersiniz ve onun söylediklerini almaya hazırsınızdır.
Ne istediğinizi “kesin olarak” bildiğiniz durumlarda kendinizi, sayısız başka alternatiflere kapatmış olursunuz. İstediğiniz gerçekliğin, bu ister iş ister eş ister sağlık olsun, bilmediğiniz birçok unsuru vardır. Çoğu zaman istekleriniz ile ilgili tasavvur ettikleriniz (iyi bir iş, seven bir eş), bildiğinizi zannettiklerinizdir. Ancak gerçekte, isteklerinizin bütün unsurlarını bilemezsiniz. Halbuki, yeni bir gerçeklik yaratmak, psikolojik sınırlarınızın dışına çıkmaktır. Ve bu sınırların dışında ne olduğunu gerçekten bilemezsiniz.
İsteklerinizin bu sınırların dışında olduğunu siz de seziyorsunuz, ancak odaklanarak veya imgeleyerek bu isteklerle kontak kuramazsınız. Sadece, bu isteklerin olmasını açık bir kalple ve merakla dört gözle beklemeniz yeterlidir.
Gerçekte, isteklerinizi yaratmanız için öz-benimsemenin gerekliliği, düşüncelerinize veya iradenize odaklanmanızdan daha fazladır. Olmadığınız bir şeyi yaratamazsınız. Mantraları milyonlarca defa tekrarlar, en güzel ve en pozitif şeyleri hayalinizde canlandırırsınız, ancak bunlar sizin gerçek hislerinizi yansıtmıyor ise (örneğin öfke, depresyon, gerginlik), sadece karışıklık ve şüphe yaratırsınız. “Çok istiyorum ve çok uğraşıyorum, ancak yaratamıyorum” dersiniz.
Öz-benimseme, yani kendinizi her halinizle olduğunuz gibi kabul etme, sevginin bir türevidir. Sevgi hayatınızdaki pozitif değişimleri kendisine mıknatıs gibi çeker. Eğer kendinizi olduğunuz gibi kabul ederseniz, kendinize bu benimseyişi pekiştiren kişileri ve olayları çekersiniz. Bu kadar basit.
Kendi enerjinizi, yani bütün hislerinizi hissedin. Tam şu anda, bütün zorluklara ve üzüntülere rağmen ne kadar güzel ve samimi olduğunuzu fark edin. Siz kusurlarınızla güzelsiniz. Ve ihtiyacınız olan tek şey bu güzelliği fark etmek.
Kendinizi kucaklayın, kendinizle beraberken rahatlayın, hatta kusurlarınıza gülerek bakin. Mükemmellik olması mümkün bir şey değildir. Mükemmel diye bildikleriniz birer illüzyondur.
Gerçekliğinizi kalple yaratmanız demek, tam şu anda ve burada ışığınızı fark etmeniz demektir. Bunu fark etmek bir enerji tohumu ekmektir. Bu tohum, daha sonra büyüyüp fiziksel gerçeklikte var olur.
Kaynak sizleri kişisel ruhlar olarak yaratırken, bunun için çaba harcamadı. Sadece kendisi oldu ve dışarıda deneyimlemeye değer başka şeyler olduğunu sezdi. Tam olarak ne olduğunu bilmiyordu, ancak deneyimlemek için can atıyordu. Kendi kendisiyle barışıktı, kendi kendisini seviyordu ve bu yeni şeyi deneyimlemeyi hak ettiğini düşündü.
Böylece kişisel ruhlar doğdu ve kaynak sizlerin aracılığıyla deneyimlemeye başladı. Bunlar tam olarak nasıl oldu? Yaratımın detayları neydi? Kaynak bu sorularla ilgilenmedi. Sadece kendisini sevdi ve yeniye açtı. Kendini sevmek ve yeniye açmak, istediğiniz gerçekliği yaratmanız için ihtiyacınız olan yegâne şeylerdir.
Kalpten Yasamaya Alışmak:
Kalp ile yaratmak, ego ile yaratmaya kıyasla, çok daha güçlü ve çok daha kolaydır. Detaylarla uğraşmak zorunda değilsinizdir. Sadece olana kendinizi açmanız yeterlidir.
Kendinizi açtığınız zaman, bazı şeylere çekildiğinizi fark edersiniz. Bu sizin sezgilerinizdir, bu kalbinizin size fısıldama şeklidir. Sezgilerinize göre hareket etmeye başlayınca, istekleriniz için var olanı “itmek” yerine, isteklerinize doğru “çekilirsiniz”. Ve sezgileriniz size uygun olduğunu fısıldamadıkça, harekete geçmezsiniz.
İstekleriniz için var olanı itmeye, yani iradeniz ile yaratmaya alışmış olduğunuz için, egodan kalbe geçişte zorlanırsınız. Bu geçiş müthiş bir yavaşlama gerektirir. Sezgilerinizin akışına uyum sağlayabilmek için, olana izin vermeye kendinizi alıştırmanız gerekir. Bu şimdiye kadar öğrendiklerinize ve uyguladıklarınıza terstir. Çünkü eylemleriniz bundan önce iradeye ve düşünceye dayanıyordu. Düşünerek kararlar veriyor ve iradeniz ile bunları gerçekleştirmeye çalışıyordunuz. Bu, kalp ile yaratmanın tam tersidir.
Kalpten yaşamaya başlayınca, kalbinizi dinler ve ona göre hareket edersiniz. Düşünmezsiniz, sadece dikkatle kalbinizin size ne fısıldadığını dinlersiniz. Kalbiniz sizinle hisleriniz aracılığıyla konuşur, düşünceleriniz aracılığıyla değil. Kalbin sesini sessiz, sakin ve topraklanmışken duyarsınız.
Kalbiniz sizi, en keyif dolu ve en sevgi dolu realiteyi yaratmanız için yönlendirir. Kalbin fısıltıları ve önerileri rasyonel düşünceye dayanmaz. Kalbinizin sesini onun hafifliğinden ve neşesinden tanırsınız. Hafiflik, kalbin hiçbir şeyi dayatmıyor olmasındandır. O sadece fısıldar ve önerir, zorlamaz. Kalbiniz sizin kararlarınıza bağlanmaz ve sizi her hal ve koşulda sever.
Kalpten yaşamak, pasif ve uyuşuk olacaksınız demek değildir. Hiçbir şeyi yanlış veya doğru diye etiketlemeden yaşamak, gerçekliği belirli bir yöne everilmesi için zorlamamak gerçekten güç gerektiren bir şeydir. Şu anda mevcut olabilmenin, var olanla yüzleşebilmenin, var olanı görebilmenin gücü. Kendinizi boşlukta, depresif ve gergin hissedebilirsiniz, ancak bu hisleri artık kovalama ihtiyacı hissetmezsiniz. Tek yapacağınız, bu hislere açık bir bilinç ile teslim olmaktır.
Bilincinizin gerçek gücünü anlayamıyorsunuz. Bilinciniz ışıktır. O yüzden bilincinizde bir şeyi tuttuğunuz zaman değişime uğrar. Eğer onu rasyonel düşünceyle ve eyleme geçme bağımlılığınızla sınırlamazsanız, bilinciniz iyileştirici bir güce dönüşür.
Yaşamlarınız, aklınızın, düşüncelerin ve eyleme geçmenin diktatörlüğü altındadır.
Şunu not etmemize izin verin, akıl ve irade aynı kurallara göre çalışır. Mantıklı düşünmenin kuralları vardır. Düşünceleri gerçeğe dönüştürmenin de kuralları vardır, buna “proje yönetimi” denir.
Bunlar genel prensiplerdir ve genel olan bütün kurallar ve prensipler, mekanik unsurlar içerir. Bütün durumlara uygulanırlar, aksi takdirde bu kurallardan istenen fayda görülemez.
Ancak sezgiler çok daha değişik biçimde çalışır. Sezgiler, kişiye özeldir ve sadece o an için geçerlidir. Yani oldukça kişiseldir ve anlıktır. O yüzden, genel kurallarla veya rasyonel analizlerle açıklanamaz.
Sezgilere göre hareket etmek ve yaşamak yüksek güven gerektirir. Sadece kendi sezgilerinizin ve hislerinizin doğruluğuna güvenmelisiniz, başkalarını ne düşündüğünün ve ne söylediğinin değil.
Kalpten yaşamak, sizi sadece düşüncelerinizi ve iradenizi daha az kullanmaya zorlamaz, aynı zamanda sezgilerinize ve hislerinize güvenmeye zorlar.
Kalbinizi dinlemeyi öğrenmek, onun söylediklerine güvenmek ve ona göre hareket etmek zaman alır. Bunu yaptıkça içsel huzura, ancak kalbinize teslim olunca, endişelerinizi ve şüphelerinizi ancak kalbinize teslim ettiğiniz zaman kavuşacağınızı anlarsınız.
Bu yolda ilerler ve egodan kalbe geçisin üçüncü aşamasını tamamlarsanız, ilk defa iç huzurunu yakalarsınız. Eski gerginliğinizin sebebinin, düşünerek ve irade kullanarak var olan gerçekliği değiştirmeye çalışmaktan kaynaklandığını anlarsınız.
Kontrolü bıraktığınız zaman, hayatın mucizeleri kendisini göstermeye başlar. Tek yapmanız gereken şey dinlemek. Dikkatinizi hislerinize verin. Yaşamınızdaki diğer insanlar için ne hissettiğinize, hayallerinizin ve isteklerinizin ne olduğuna kulak verin. İçinizdeki dünyaya dikkat kesildiğiniz zaman, gerçeklik size eyleme geçmeniz için gereken tüm bilgileri sunacaktır.
Örneğin, kalbinizde iletişimin çok güzel olduğu bir aşk ilişkisinin özlemini çekiyor olabilirsiniz. Bu isteği fark edip kabul ettiğinizde, siz bir şeyler yapmaya çalışmaya kalkmadan, evrenin size neler sunabileceğine şaşırır kalırsınız. Sonuçlar çıkarmadan, var olanı itmeden, sadece içinizdeki isteğin ışığını canlı tuttuğunuz zaman, çağrınıza cevap alırsınız.
Önce enerjilerin dönüşmesi gerektiği için, isteğinizin fiziksel gerçeklikte var olması biraz zaman alabilir. Siz, kendi enerji gerçekliğinizi yaratıyorsunuz ve bu yaratımın ustasısınız. Eğer korku ile yaratıma girerseniz, gerçekliğiniz buna korku ile cevap verecektir. Eğer teslimiyetle, güven ve sevgi ile yaratıma girerseniz, isteklerinizin hepsine kavuşursunuz.
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts
https://humanityrisingblog.wordpress.com
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts
https://degisimbasladi.tumblr.com/
1 note
·
View note
Çakralar
Bedenin enerji merkezleri
Çakra sistemini anlamaya başlayarak sağlıklı kalmaya ilk adımımızı atmış oluruz. Unutmayalım ki, ahenkli ve dengeli bir yaşam için çakra sistemimizin sağlıklı çalışması çok önemlidir.
Çakra Nedir ?
Vücudumuzda, organlarımızın ve salgı bezlerinin bağlı olduğu ana enerji kanalları bulunur.
Bu enerji kanallarının her birine Çakra adı verilir. Çakralar, bedenimiz üzerinde, içsel oluşumumuzu yöneten, gözle görülmeyen enerji kanallarıdır.
Çakralarımız saat yönünde hareket ederler ve içsel dengemizin oluşmasını sağlarlar.
Çakralar sayesinde vücudumuzda yaşam enerjisi akışı gerçekleşir.
Çakralar omurga boyunca önemli salgı bezleri ve sinir ağlarını kapsayacak biçimde yer alır.
7 temel çakra vardır ve her bir çakra vücudumuzun fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal düzeyi ile bağlantılıdır.
Vücudumuzdaki her bir organ ve salgı bezi bir çakra ile bağlantılıdır ve her bir çakranın bağlı olduğu renk titreşim frekansı vardır.
Sözgelimi, kalp çakrası timüs bezini yönetir; kalbin, akciğerlerin, bronşların, lenf bezlerinin, solunum sisteminin, bağışıklık sisteminin fonksiyonlarını düzenler ve aynı zamanda yeşil renkle etkileşim sağlar.
Bir çakra merkezinin dengesi bozulursa vücudumuzun diğer bölgelerini ve hatta komşu çakrayı da etkileyebilir. Ayarsızlık, çakraların az veya çok çalışması ya da tıkalı olması ile ilgilidir. Bu durum kendini fiziksel, duygusal veya zihinsel olarak hissettirecektir.
Enerji Nedir, Neden Çakraları Etkiler?
Güneş, ısının, ışığın ve enerjinin temel kaynağı olduğu kadar dünya üzerindeki yaşamın kaynağıdır. Güneş ışığı, elektro manyetik dalgalar gibi enerji kaynaklarının oluşmasını sağlar ve bu elektro manyetik enerjinin bir kısmı “kozmik ışınlar, gamma ve x ışınları, kızıl ötesi ışınlar, mikro ışınlar, gözle görünür ışınlar, uzun ve kısa dalgaları (radyo dalgaları)” içerir. Bu enerjilerin pek çoğunu günlük hayatımızda kullanırız fakat özellikle “gözle görünür ışınlar”ı pek önemsemeyiz. Aslında bunlar gözle görünür enerjilerdir. Örneğin bir prizmayı güneşe tuttuğumuzda gördüğümüz renkli ışık şeridi 7 ana renkten oluşur. Bunlar kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit mavi ve mor renkleridir. Bu 7 ana renk gökkuşağında, bir yağmur damlasında hatta bir kar tanesinde bile görülebilir.
Renk ve ışık birbirinin ayrılmaz parçalarıdır.
Gözle görünebilir ışık şeridindeki renklerin farklı dalga boyu ve titreşim frekansı vardır ve bunlar bizi farklı biçimlerde etkiler.
Sözgelimi kırmızı, en uzun dalga boyuna ve en yavaş titreşim frekansına sahiptir. Dolayısı ile sıcak ve uyarıcı bir etkisi vardır. Mor renk en kısa dalga boyuna ve en yavaş frekansa sahip bir renktir, etki olarak dinlendirici ve huzur verici bir etkiye sahiptir.
Beden fonksiyonlarımızın çoğu ışık ve ışığın farklı renkleri tarafından etkileşime uğrar, bu da çakra sitemimizi etkiler. Işık ve renk salgı bezlerimizi ve hormonlarımızı etkilediği kadar duygularımızı ve ruh halimizi de etkiler.
Çakra Sisteminin Önemi
Vücudumuzdaki toksinlerin ve yabancı maddelerin, gıdaların içindeki kimyasalların, kötü çevre koşullarının sağlığımızı ciddi olarak etkilediği tıbbi bir gerçektir. Vücut sistemimizin karşı karşıya kaldığı bu kirlilik çakra sistemimizde de dengesizlik yaratır. Birçok insanın çakra sistemi minumum düzeyde çalışmaktadır. Vücudu besleyen enerji akışı yetersiz olduğunda, vücut sağlığını korumakta zorlanacaktır. Çakraları anatomi ve psikoloji terimleriyle açıklamaya çabalarsak, enerjiyi yalnızca fiziksel seviyeye hapsederiz ve maddeüstü boyut atlanır. Bunun için önce her çakranın fonksiyonunu öğrenmek ve “bütünümüz” için ne ifade ettiğini anlamamız gerekir.
ÇAKRANIN KISA TARİHÇESİ
Çakralardan ilk olarak Hindistan’ın en eski yazıtları olan Veda’larda söz edilmiştir (M.Ö 1500-500). ÇAKRA, tekerlek veya çark, yani kendi ekseni etrafında dönen bir cisim anlamına gelir. Tekerlek veya çark formunda sembolik anlamlar taşır. Burada aslında yaşamın döngüsü ve dolayısı ile enerjinin dönüşü ifade edilmektedir.
M.Ö 600 yıllarında Yoga Upanişadlarında ve M.Ö 200 yıllarında da Patanjali’nin Yoga Sutra’larında Çakralardan “ ruhsal bilincin merkezi’ olarak söz edilmektedir. Batı dünyasında çakralarla ilgili ilk kitap 1919 yılında İngiliz yazar Arthur Avalon tarafından yazılmıştır. Hintli bir bilge tarafından 1577’de yazılan Sat-Çakra-Nirupana ve 10. yüzyılda yazılan Padaka-Pancaka ve Gorakshashatakam adlı yazılar, batıda çakralar konusunda yazılan ilk kitaba kaynak oluşturmuşlardır.
1. ÇAKRA MULADHARA Kök çakrası KIRMIZI
Toprağı simgeler. Kuyruk sokumu üzerinde bulunur, ayrıca burada böbrekler ve böbrek üstü bezleri bulunur. Bu çakra altyapımızı oluşturur. Yaşam enerjisi, hayata bağlılık, fiziksel olarak var olma, sakinlik gibi olgular kök çakrayı oluşturur. Kök çakrası, geliştirildiğinde sağlık, bereket, güven duygusu ve sağlam duruş getirir.
2. ÇAKRA SVADİSTHANA Pelvis çakrası TURUNCU
Suyu simgeler. Karın bölgesi ve alt sırt bölgesi ve üreme organlarını kapsar. Bu bölgede yumurtalıklar, rahim, prostat bulunur. Başkaları ile duygu, arzu, heyecan ve hareket biçiminde bağlantı sağlar. Geliştirildiğinde zarafet, cinsel doyum ve değişimi kabullenme gibi duygular daha sağlıklı bir biçimde yaşanır.
3. ÇAKRA MANİPURA Karın çakrası SARI
Ateşi simgeler. Göğüs kafesi ile göbek deliğinin arasındaki bölgededir. Burada mide, dalak, pankreas ve karaciğer bulunur. Bu çakra güç çakrası olarak tanımlanır. Bireysel gücümüzü, arzularımızı, bağımsızlığımızı yaşamamızı ve dile getirmemizi sağlar; metabolizmamızı dengeler. Verimlilik, doğallık, enerji gibi yaşamı olumlu etkileyecek yönler güçlenir.
4. ÇAKRA ANAHATA Kalp çakrası YEŞİL
Havayı simgeler. 7 temel çakranın ortasında bulunur. Kalp ve göğüs bölgesindedir; bu bölgede timüs bezi bulunur. Sevgi-aşk, sosyal kimlik, kendini kabul ettirme olgusu ile ilişkilidir. Beden ve zihin, birey ve bireyin yansıması, ego ve birlik gibi zıtlıkların kaynaşması üzerinde yoğunlaşır. Geliştirildiğinde bağışıklık sistemi güçlenir, derin sevgi merhamet duygusu, huzur ve dengeli duygusallık gelişir.
5. ÇAKRA VİSHUDDHA Boğaz çakrası MAVİ
Sesi simgeler. Boğaz bölgesinden başlayarak, tiroid bezlerinin ve omurilik soğanının bulunduğu bölgeyi kapsar. Yaratıcılık ve iletişim gibi özellikleri içerir. Ajna-alın çakrası titreşim ve sesin simgelediği dil ve konuşmanın ifade bulduğu çakradır. Geliştirildiğinde iletişim ve duyguları ifade etme becerisi artar.
6. ÇAKRA AJNA Alın çakrası/Üçüncü göz INDIGO/ÇİVİT MAVİSİ
Işığı simgeler. Alın bölgesi, hipofiz salgı bezinin bulunduğu yerdedir. İleriyi görme, sezgisel ve fiziksel olarak görme, hayal gücü gibi özellikleri içerir. Çoğu kez geleceğe dönük aktiviteler üzerinde yoğunlaşır. Ajna-alın çakra geliştirildiğinde geniş ve net olarak bakmayı/görmeyi sağlar.
7. ÇAKRA SAHASRARA Taç çakrası MOR
Düşünceyi simgeler. Başın üst kısmında bulunur. Epifiz salgı bezinin olduğu bölgedir. Farkındalık, bilinç, evrensel kimlik oluşturmak gibi özellikleri içine alır. Taç çakrası, bilinç olgusunu saf farkındalık olarak ele alır. Sahasrara-taç çakra geliştirildiğinde bilgi, bilgelik, anlayış, spiritüel bağ ve sonsuz mutluluk verir
Beklen Dalgakıran
1 note
·
View note