Tumgik
#tepe çakrası
ruhsalseyler · 3 months
Text
Çakralar ve Renkleri
0 notes
lunavitaastroloji · 1 year
Text
Kalp çakrasının tamamen açılması demek, yaşamı ruhsal ve fiziksel boyutu ile aynı anda algılayabilmek; ruhsal, zihinsel ve fiziksel formun hizalanması demektir.
Kalp çakrası, ruhsal bilgiyi temsil eden üst çakralarımız ile fiziksel bilgiyi temsil eden alt çakralar arasında bir köprüdür.
Kalp çakra dengesine ulaşmak ruhsal uyanış aşamalarından biridir. Enerji bedenimizdeki ilk üç çakra dünyevi ve fiziksel olan somut enerjiyi temsil ederken kalp çakrası ve üstündeki diğer çakralar spiritüel bilgiyi temsil eder.
1. çakramız kök çakra, 2. çakramız sakral çakra, 3. çakramız mide çakrası dünyevi algımıza ait olan enerji bedenimiz; 4. çakramız kalp çakra soyut ve somut enerjiyi hizaladığımız merkez; 5. çakra boğaz, 6. çakra üçüncü göz ve 7. tepe çakra ise ruhsal bilgiyi bedenimize kabul, idrak ve uyumladığımız alanlarımızdır.
Kalp çakrası somut ve soyut olanı birbirine bağlayan merkezi çakramızdır. Bu yüzden kalp çakra dengesi, hayatı somut ve soyut enerjileri dengeli deneyimleyerek yaşamamazı sağlar.
Kalbin uyanışı, kalp gözünün açılması yaşadığımız boyutu algılayışımızı aşama aşama değiştiren bir süreçle gerçekleşir.
Daha önce karşılaşmadığınız bu hissin bir süre öncesinde muhtemelen zorlu bir yaşam kesiti atlatmış veya uzun süre iç sesinizle kaldığınız bir dönem geçirmiş olabilirsiniz.
O dönemde “dark night of the soul”(ruhun karanlık gecesi) diye tanımlanan, dibe vurduğunuz anlar geçirmişsinizdir. Bu süreç farkındalık düzeyine göre uzun ya da kısa ama kesinlikle öğreticidir. Kalbinizle ve en içten gerçeğinizle bağlantıya geçmenize yol açan bir demlenme sürecidir aslında.
Ruhen inceldiğinizi hissedersiniz keskin ve incitici duygulardan uzaklaştığınızı ve kalbinizin sesini daha çok duymaya başladığınızı. Kalple bağlantınız arttıkça kalbiniz uyanmaya başlar. Doğayla daha ruhsal bir temas kurduğunuzu hissedersiniz. Gökyüzü ve hayvanlar buna dahil. İnsana özgü davranışları daha az yargılarsınız ve kabul başlar.
Yargısızlık hali, kabul boyutu yükselip, anda kaldığınız süre uzadıkça kalbinizde saf sevgiyi hissetmeye başlarsınız. Herkese ve yaratılmış her şeye sevgi hissiniz büyür; bazen sevginin kalbinizden taştığını taşıyamayacağınız kadar yükseldiğini, dünyasal tanımların yetmediği bir eşiği geçtiğini hissedersiniz ve zaten, bir tanımı olmaksızın bu histe kalmak istersiniz. Bu anlar sıklaşır bazen de tek ve uzun süren tek bir andır. Bu anlarda, enerji farkındalığı olan veya meditasyon pratiği olan biri gözünü kapadığında, kalp çakrası ve üstü çakralardan birinin ya da bir kaçının renklerinin ışık olarak aktığını görebilir. (Yeşil, macenta, koyu mor-mavi)
Şaşırtıcı ve teslimiyet isteyen anlardır. Bu “bliss”; saf sevgi içindeki yüksek mutluluk halidir. Bu aydınlanma ânı hep kalmak istediğiz enerjidir ama enerji değişkendir. Bu enerjiye bir kez geçtiğinizde onu kaybetmekten korkmayın sadece değişen ve dönüşen enerjilere izin verin ve yargısız olun.
Yaydığınız enerji yani auranız değişmiştir. İhtiyaç duyduklarınız ve size ihtiyaç duyanlarla buluşacağınız bir frekansa geçersiniz. Doğadan, gördüklerinizden, duyduklarınızdan, yaşadıklarınızdan aldığınız mesajlar sıklaşır. Eş zamanlılıklar başlar. Tekrarlayan sayılar sıkça, saatler veya görseller aracılığıyla farkedilir düzeyde sıklıkla karşınıza çıkmaya başlar ( en çok 1111; 2222) Bu evrenin sizinle iletişim şeklidir. Yaratıcılığınız ve aklınızdan geçenlerin karşınıza çıktığı deneyimler çoğalır.
Somut veriye alışmış zihnin soruları artar, anlam aramaya başlarsınız. Burada egoya kapılmamak yani zihinsel telaşlardan arınıp nötr duyumsama haline alışmak zamanla olur çünkü yaşamı kalp boyutunda algılama seviyesiyle yeni tanışıyorsunuz.
Sadece akışta kalın. Sonuç, sıfat, tanım aramayın.
Zaten devamında, merak ettiğiniz ve ihtiyacınız olan bilgiler; türlü yollardan; iletişim araçları, insanlar, sözler, görseller, tanışıklıklar, fırsatlar, olaylar aracılığıyla size ulaşır.
Kısacası sizin yaşam stilinizde size hangi kanaldan ulaşabilirse oradan karşınıza çıkarak öğrenmeniz gerekenler ve almaya hazır olduğunuz bilgi farkındalığınızda mutlaka serpilir.
Daha önce farketmediğiniz yetenekleriniz, yeni ilgi alanlarınız ortaya çıkar, dünyevi hayattaki alışkanlıklarınızı sorgulamaya başlarsınız, yüzeysel sohbetler eskisi kadar ilginizi çekmez, ilişkilerinizi yeniden ele alır hayatınızdan çıkması gereken kişi ve enerjilere yol verebilirsiniz ve bunu sevgiyle yaparsınız.
Bu, kendinize ve ruhunuzun isteklerine daha çok zaman ve enerji vermeye ihtiyaç duyduğunuzdan dolayıdır. Somut yaşamınızda fiziksel, mekansal, statüsel değişiklikler gerçekleşebilir. Zaman algınız değişebilir, empati gücünüz, sezgileriniz, rüyalarınız artar. Yapıcı bir bencillik oluşabilir.
Aynı zamanda sezgisel empati kuracağınız yeni ilişkiler kurarsınız. Yaşamda size yol arkadaşlığı yapacak ve ruhun isteklerini destekleyecek yeni kişilerle daha doyurucu ilişkiler hayatınıza katılmaya başlar.
Arınmanız gereken bilinç dışı blokaj ve kayıtlarınızla yüzleşip temizlemeniz için, sizi zorlayacak deneyimler hiç yoktan ortaya çıkabilir ancak sorun olarak gördüğünüz konuları çözme şekliniz farkındalığınız arttığı için daha kolay ve ders niteliğinde olacaktır.
Herkesin kalp uyanış süreci kendine özeldir. Bu geri dönüşü olmayan farkındalıkla evrilen bir hayat felsefesi yaratımıdır.
Kıyas, bilgelik taslama, sorgu ve diğer tüm egosal dürtüler süreci yavaşlatabilir.
Kalp gözüyle bakmak kalp gözünden algılamak her şeyden önce kendimize şefkat ve kendimizi kabul ile başlar; enerjisi ise çabasızca kolektife etki ederek evrensel frekansı yükseltir.
Tumblr media
1 note · View note
falcibaba · 2 years
Text
2. çakra Sakral Çakra
2. Çakra Sakral Çakra
Vücudumuz etten kemikten yaratılmış olsa da doğu tıbbında bulunan bir inanış, bedenimizde başka enerjilerin de dolaştığına işaret etmektedir. Bu enerjinin aynı kan gibi bedenimizde dolaştığına inanılır. 2. çakra Çakra adı verilen bu enerjinin vücudumuzda düzgün dolaşmaması durumunda hem ruhsal hem de fiziksel hastalıklar baş gösterebilir. Çakranın kendi içerisinde çeşitleri vardır. Bunlardan biri de 2. çakra Sakral Çakra yani cinsel çakradır. 2. çakra Sakral Çakra’ya mide çakrası da denmektedir ve doğrudan libidolarla ilgilidir. Sakral Çakra, göbek değliğinin iki parmak altında bulunur. Bu çakranın doğu tıbbında renginin turuncu olduğuna inanılır. Sakral Çakra, kişinin iştahını, cinselliğini ve yaratıcılığını gerçekleyen çakradır. Bu çakranın düzgün çalışması durumunda yaşamdan alınan haz artar. Mutluluk, cinsellik, yaşam enerjisi, yemek gibi faaliyetlerin dengeli olması için sakral çakranın da dengeli çalışması gerekir. Sakral çakra dengesizliklerinde kişi fazla ya da az cinsel istek gösterebilir. Taşları: - Güneş taşı - Akik - Ay Taşı - İnci - Mercan - Deniz Kabukları Olumlamaları:
Tumblr media
 Vücutta dolaşan enerjiyi dengelemek için bir takım olumlama cümleleri kullanılır. Her çakranın da kendisine özgü olumlama cümleleri bulunmaktadır. Sakral Çakra olumlama cümleleri; - Canlı ve sağlıklı bir bedene sahibim - Her gün yaşama sevincim daha çok artıyor - Sevgi içerisinde cinselliğimi yaşıyorum - Cinselliğim kutsaldır - Hayatımı sevgiyle yaratıyorum - Sevgiyle yaratıldım - Kendimi sürekli hayatıma ortak olan mucizelerle donatıyorum.
2. Çakra Sakral Çakra Nasıl Açılır
Sakral Çakraların dengesiz çalışması durumunda açılması gerekir. Sakral çakraların açılması için de bir takım aktivasyon teknikleri uygulanır. Öncelikle kişinin gözünü rahatsız etmeyecek loş bir ışıkta meditasyon durumuna geçmesi gerekir. Daha sonra gözler kapatılır ve içerisinde bulunulan mekanın mor renkte olduğu hayal edilir. Kişi bu sırada başının üzerinde mor bir ışık topu olduğunu hayal etmelidir. Daha sonra derin bir nefes alınır ve moş ışığın bedene aktığı düşünülür. Bu ışık bedenin her yerini sarıp, sakral çakra bölgesine ulaşmalıdır. Işığın sakral çakra bölgesine ulaşmasından sonra ise bir girdap hayal edilir ve bu girdap bugüne kadar sakral çakranızda biriken kötü enerjiyi alıp götürür. Sakral Çakra açma işlemi olumlama cümleleri ile tamamlanır.
2. Çakra Sakral Çakra Nasıl Temizlenir
Sakral çakra temizliğinde en etkin kullanılan yöntem nefes yöntemidir. Sakral Çakra temizleme işlemine başlarken önce derin bir nefes alınır ve bütün dikkat baş üzerinde yer alan tepe çakrasına odaklanır. Daha sonra da altın bir enerjinin baş üzerine aktığı düşünülür. Derin bir nefesle enerji vücuda alınır ve kişi kendisini tanrısal bilince açtığına odaklar. Enerji her nefeste vücuda dolar. Altın enerji ile bütün vücut yenilenir, pırıl pırıl bir hale gelir. Daha sonra vücut gevşetme işlemine geçilir. Önce ayaklardan başlanır ve yavaş yavaş bacaklar gevşetilmeye devam edilir. Vücudun saçlı deri de dahil olmak üzere her noktası gevşetildikten sonra yeniden sakral çakra bölgesine odaklanılır. Sağ el bu bölgeye konulur ve yine olumlama cümleleri ile işlem tamamlanır. Benzer konu olan Kalp çakrası konusuna göz atabilirsiniz. Read the full article
0 notes
ozdknn · 4 years
Text
Tumblr media
Gökkuşağı 7 renktir🌈
.Dünyada 7 kıta vardır.
.müzik 7 notadır
.Kuran-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha, 7 ayettir
. İslam’da 7 mertebe
. Topkapı Sarayı’nın 7 büyük kapısı vardır.
. 7 tane baş melek vardır.
. Mitolojide 7 esas tanrının var olduğu düşünülür.
. Tibet’te 7 Buda vardır.
. İnsan yüzünde 7 delikli nokta bulunur.
. Müslümanlıkta 7 kat cennetten bahsedilir.
. Eshab-ı Kehf olayı, 7 uyurlar olarak bilinir.
. Büyükayı takımyıldızlı 7 yıldızlıdır.
. Roma rakamı sisteminde 7 harf vardır.
. İstanbul, Roma ve Kudüs’te 7 tepe vardır.
. Antik Dünyanın 7 harikası vardır.
. Cuma namazının yedi farzı vardır.
. Yahudilerde kutsal şamdan 7 mumludur.
. Türkiye’de 7 coğrafi bölge vardır.
. Kızılderililere göre mevsimler 7 tanedir.
. Ailede soy 7 göbeğe kadar çıkarılır.
. Bir uğur böceğinde genellikle 7 leke bulunur
. Periyodik cetvel tablosundaki satır sayısı yedidir.
. Dijital cihazlar 7 segmentli bir ekran kullanır.
. Çıplak gözle görülebilen gök cisimlerinin sayısı yedidir.
. Kefene 7 arşın bez de denir.
. Mevlana’nın mesnevisi 7 cilttir.
. Mevlana’nın 7 öğüdü vardır.
. Çocuklar 7 yaşında okula başlar.
. İnsanın 7 çakrası vardır.
. Katoliklerde 7 sakrament esastır.
. Eski Yunan uygarlığında 7 akıllı adam varsayılmıştır.
. Mitolojide 7 esas tanrı varsaymıştır.
. Mısır’da Güneş tanrısı Ra 7 ruhludur.
. Çin’de kutsal 7 element vardır.
. Feng shui’de iletişim sayısı 7’dir.
. Afrikalıların kwanza bayramı 7 sembollüdür.
. Zulu süsleri 7 renklidir.
. Eskimolarda kar 7 isimlidir.
. Tatil haftanın 7. günündedir.
. Haftanın 7 günü vardır.
. Japonlarda rakamların en uğurlusu 7’dir.
. Tarot falında 7 zafer vardır.
Pamuk Prenses’in 7 cücesi vardır(:
. Okyanusların sayısı 7’dir.
. Boyunda 7 adet omur vardır.
. 7 adet yön vardır.
. Dünya 7 günde yaratılmıştır.
. Bir Küp’te 7 boyut vardır (iç boyut dâhil)
. İsrail halkı matem zamanı 7 gün yas tutar
İnsanın manevi gelişimi 7 aşamadan ve kapıdan geçerek tamamlanmaktadır.
. Kâbe’de 7 minare vardır.
. Bebeklerin dişleri ortalama 7 aylıkken çıkmakta ve 7 yaşında dökülür
. Dernekler kanununa göre bir derneği kurmak için minimum üye sayısı 7’dir.
. At nalında bulunan delik sayısı, 7dir
0 notes
mistikyol · 6 years
Video
youtube
Sanskritçe adı SAHASRARA olan ve başımızın tepe noktasında bulunan yedinci çakramız Taç Çakramızı ayrıntılı olarak öğrenme isterseniz videomuzu izleyebilirsiniz. Son bölümde özel Taç Çakra meditasyonumuz ve olumlamalarımız da vardır. İyi seyirler dileriz. Bölümler: 1) Taç Çakra Temel Bilgiler 2) Taç Çakrası Dengedeyken Nasıl Hissederiz? 3) Taç Çakrası Dengede Değilken Nasıl Hissederiz? 4) Taç Çakrası Neden Tıkanır? 5) Taç Çakrasını Nasıl Dengeleyebiliriz? 6) Taç Çakrası Meditasyonu 7) Taç Çakrası Olumlamaları Müzik: Music for Manatees Kevin MacLeod (incompetech.com) Licensed under Creative Commons: By Attribution 3.0 License http://ift.tt/oKTIFM by mistik yol
2 notes · View notes
degisimbasladi · 7 years
Text
Duygularla Baş Etmek
Pamele Kribbe aracılığı ile Jeshua Kanallığı
Çeviren: İrem Janssen
Yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz.
http://www.jeshua.net/
Sevgili arkadaşlar. Sizlerle tekrar beraber olmaktan ve bu şekilde iletişim kurabiliyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Sizlerle olan iletişimim benim için de çok önemli. Bu toplantıları çok önemsiyorum, çünkü sizlerle gerçekten yakınlaşabiliyorum.
Ben daima sizlerin kalbinizdeyim, benim enerjimi almaya müsait olduğunuz zamanı bekliyorum. “Benim enerjim”, yani yeni Dünya enerjisi, tekrar uyanıyor. Bu aslında bana ait bir enerji değil, aslında kimseye ait değil. Bu enerji, kolektif bir enerji ve sizlerin de bunun içinde rolü var. Sizin rolünüz zannettiğinizden daha derin ve önemli.
Hepiniz, bu enerjiyi Dünya realitesine taşımak ve bu enerjiyi Dünya’ya sağlamca yerleştirmek için ant içtiniz. Birçok enkarnenizde, birçok yüz yıl bu amaç için uğraştınız. Jeshua dediğiniz kişi bunun öncülerindendi, ancak bu enerjinin ekilmesi kolektif bir çaba gerektirir, sadece bir kişinin eseri asla değildir. Jeshua’nin Dünya’da enkarne olması, bu kolektif enerjinin taşınmasına ant içilmesiyle mümkün oldu. Hep beraber çalışıyoruz, çünkü biz BİR’iz. Ben her birinize eşit uzaklıktayım. Ve her birinizin hizmetindeyim.
Bugün, günlük hayatlarınızı derinden etkileyen bir konuya değinmek istiyorum. Duygularla baş etme konusuna.
Bir önceki toplantımızda, çakralarınız aracılığıyla akan eril ve dişi enerjilerden bahsettik. Alt üç çakranızın iyileşmesinin ne kadar önemli olduğundan da bahsettik. Bu mesaj bana göre çok önemliydi, çünkü bir çoğunuzun eğilimi, düşünce ve duygulardan uzaklaşarak kendinizi üst çakraların enerjilerine teslim etme yönünde.
Kalp, üçüncü göz ve tepe çakrası ilginizi çok çekiyor, çünkü bu çakralar çok alışık olduğunuz üst boyutlara sizleri davet ediyor. Ancak gerçek anlamda içsel büyüme alt çakralarda meydana gelir, yani Dünya’ya yakın olan enerji merkezlerinizde.
Duygular, özgürleşme ve içsel büyüme sürecinin çok elzem bir basamağıdır. Siz ruhsal varlıklarsınız. Geldiğiniz yerlerin enerji yoğunlukları, Dünya’nınki kadar yoğun değildi. Dolayısıyla Dünya’nın zorbalığına alışık değilsiniz. Dünya’nın enerjisiyle baş etmekte zorlanıyorsunuz.
Kozmik enerjinizi Dünya’da deneyimlemeye çalıştığınız birçok enkarneniz oldu. Kozmik enerjilere kanal olmaya çalışırken, birçok travmatik deneyim yaşadınız. Bu travmalar ve duygusal yaralar sebebiyle, duygusal bedeniniz hasta ve güçsüz. Bugün, bu duygusal beden hakkında konuşmak istiyorum.
İçsel büyüme yolculuğuna çıkan herkes, duyguların önemini hemen kavrar. Duygularınızı baskılamanın bir işe yaramadığını, duygularınızla bir şekilde barış imzalamanız gerektiğini ve eninde sonunda duygularınızı serbest bırakacağınızı bilirsiniz. Ancak bütün bunların nasıl olacağı konusunda hala kafanız karışık.
Öncelikle duygular ve hisler arasındaki farkı açıklamak istiyorum. Kullandığımız terimlerin ne olduğu veya sizin aynı kavramı başka kelimelerle ifade edip etmediğiniz çok önemli değil. Dikkatinizi çekmek istediğim fark; yanlış anlamanın ifade edildiği enerjiler ile, içsel bir bilmenin ifade edildiği enerjiler arasındadır.
Hisleriniz öğretmenlerinizdir. Duygularınız ise çocuklarınız.
Duygular fiziksel bedende çok açık bir şekilde gerçeklik kazanırlar. Duygular, gerçekte ne olduğunu anlayamadığınız şeylere verdiğiniz tepkidir. Örneğin, çok dirençli bir öfkenin üstesinden geldiğiniz zaman ne olur? Örneğin birisi sizi beklemediğiniz bir şekilde incitti ve bu duruma çok öfkelendiniz. Bunu vücudunuzda hemen hissedersiniz, vücudunuzun bazı yerlerinde gerginlik oluşur. Bu gerginlik anlayamadığınız enerjik bir şoka sebep olur. Size doğru gelen, gerekçesiz bir enerji vardır. Size gerekçesiz bir şekilde kötü davranılmış olması, başka bir değişle ne olduğunu anlamıyor olmanız, bir enerji patlamasına ve aynı zamanda bir enerji çözülmesine yol açar.
Bu olduğu zaman bir seçimle karşı karşıya kalırsınız: Bu duygu ile ne yapacağım? Davranışlarımı bu duyguya göre mi ayarlayacağım? Başkalarına bu duygu ile uyumlu bir şekilde mi davranacağım? Yoksa bu duygunun var olmasına izin verip, davranışlarımı başka bir şeye göre mi ayarlayacağım?
Bu sorulara cevap vermeden önce, hislerin doğasından bahsetmek istiyorum.
Duygular, anlaşılmaz durumlar karşısında açığa çıkan enerjidir ve vücutta hemen fiziksel gerçeklik kazanırlar. Hislerin ise doğası farklıdır ve değişik şekilde algılanırlar. Hisler, duygulardan daha sessizdir. Hisler ruhun fısıltılarıdır. İçsel bilme şeklinde tezahür ederler, sezgiseldirler ve her seferinde sizin yüksek iyiliğinizi göz ettiklerini görürsünüz.
Duygularda ise her zaman bir yoğunluk ve dram vardır. Örneğin panik atak, korku, öfke veya derin uzundu bunlardan bazılarıdır. Duygular sizi tamamen ele geçirir ve sizi spritüal merkezinizden uzaklaştırır. Tam o anda çok duygusalsınızdır, merkezinizden ayrılmışsınızdır ve içsel görünüz bulanıklaşmıştır. Başka bir değişle, duygularınız, güneşi kapatan bulutlara dönüşmüştür.
Duygulara karşı olduğumu sakın zannetmeyin. Duygular baskılanmamalıdır, çünkü duygularınız kendinizi tanımanız için en muhteşem araçlardır. Duyguların yarattığı enerjiyi bir defa daha tanımlamak istiyorum. Bu enerji, yanlış anlamadan kaynaklanan bir patlamadır. Ve sizi merkezinizden uzaklaştırır.
Hisler ise, sizi derinlerinize ve merkezinize çağırır. Hisler, sezgilerinizle el ele çalışır. Yüksek bir anlayışı temsil ederler ve bu yüksek anlayış duyguları ve aklı dönüştürür.
Hisler fiziksel gerçekliğin dışından doğarlar, dolayısıyla vücudunuzda tezahür etmezler. O yüzden fark etmesi daha zordur. Bir durumu sezdiğiniz zaman ne olduğunu duşunun. İçinizde bilirsiniz, dışarıya verdiğiniz bir tepki değildir bu, sadece bilirsiniz çünkü sezersiniz. Hisler durduk yere ortaya çıkıverir. Bu durumlarda kalp çakranız açılır.
Bu oldukça sık meydana gelir. Bazen birisinin içinde olduğu duygu durumunu, o kişi size hiçbir şey söylememiş olduğu halde sezersiniz. Veya tam şu anda yakın olmamanıza rağmen, bir kişiyle aranızda bir şey geçeceğini sezersiniz. Bu durumları sözcüklerle ifade etmek kolay değildir, çünkü sadece sezersiniz. Akıl için bu durumları kavraması gerçekten çok zordur. Dolayısıyla akliniz genellikle bu durumlara şüpheci yaklaşır, size bunları uydurduğunuzu veya aklınızı kaçırdığınızı söyler.
Hislere benzeyen başka bir enerjiden daha bahsetmek istiyorum. Bu enerjinin ismi neşe! Neşe duyguları dönüştürmede başlı başına rol oynar. Bazen sebepsiz yere içinizden bir neşe yükselir. İşte o zaman içinizdeki kaynak ile, yani tanrısallık ile temasa geçmişsiniz demektir ve yaşayan her şeyle BİR’sinizdir. Bu sebepsiz neşe, kendisini hiç beklenmedik zamanlarda gösterir. Sanki size sizden daha büyük bir şey dokunmuştur veya siz daha büyük bir gerçekliğe adım atmışsınızdır.
Hisler ve neşe durup dururken ortaya çıkar. Ancak duyguların ortaya çıkmak için hep bir sebebi olur. Mutlaka duyguları tetikleyen ve dışarıdan gelen bir olgu vardır.
Hisler üst benliğinizin enerji yoğunluğundan doğar. Bu fısıltıları içinizdeki sessizlikte duyar ve kalbinizde yakalarsınız. Duygular ise içsel sessizliği bozar. Dolayısıyla duygusal anlamda sakinlik, baskılanmış duyguları iyileştirmek için öncelikle gerekir. Sadece sizi üst benliğinize bağlayan hisleriniz ile dengeli kararlar verebilirsiniz.
Sessiz ve sakin olduğunuz zamanlarda, durum ne olursa olsun, kendiniz için en iyi olana karar verebilirsiniz. Ancak duygulara göre verilen kararlar, merkezinizden uzak olduğunuz için dengeli olmaz. Öncelikle duyguları serbest bırakmalı, sonra iç sesinize kulak vermelisiniz.
Şimdi sorduğum soruya geri dönmek istiyorum: Duygularla nasıl başa çıkacaksınız?
Söylediğim gibi, duygularınız çocuklarınız, hisleriniz ise öğretmenlerinizdir. “Duygusal olmak” ve “çocuk gibi olmak” birbirine oldukça yakın kavramlardır. Çocuklarla nasıl iletişim kurduğunuz ve duygularınızla nasıl baş ettiğiniz çok benzerdir.
Çocuklar dürüsttürler ve düşünmeden tepki verirler. Büyükler tam tersini öğretene kadar, duygularını saklamazlar ve baskılamazlar. Ancak çocukların duygularını düşünmeden gösteriyor olması, onların duygularını dengeli bir şekilde deneyimledikleri anlamına gelmez. Sadece duygularını baskılamadıklarını gösterir. Çocuklar da duygularına kapılıp gidebilir. Onlar da öfkeyi veya üzüntüyü durduramayabilirler. O zaman onlar da merkezlerinden uzaklaşmışlardır.
Bu hudutsuz duygu durumunun sebebi, çocuğun çok yakın bir zamanda hudutları olmayan bir yerden geliyor olmasındandır. Astral alemlerde, fiziksel gerçeklikte ve insan bedeninde olduğu gibi sınırlamalar yoktur. Ve çocuğun duygusal tepkileri, genellikle yanlış anlaşılmadan doğan enerji patlamalarıdır. Dolayısıyla çocuk büyürken, duyguları ile baş etme konusunda yardıma ihtiyaç duyar. Bu Dünya’da enkarne olmuş olmanın bir gerekliliğidir.
Peki, sizin veya çocuklarınızın duyguları ile nasıl başa çıkacaksınız?
Duygular bastırılmamalı ve yargılanmamalıdır. Duygular insan olmanızın bir gerekliliğidir ve onlara saygı duyulmalıdır. Duygularınızı, sizin saygınızı ve ilginizi bekleyen çocuklar gibi düşünebilirsiniz.
Duygular, size iyileşmeleri için gelen enerjilerdir. Dolayısıyla duygularınıza kapılıp gitmenize gerek yoktur, onlara tarafsız bir yerden bakın. Bilinçli kalmak da çok önemlidir. Başka bir değişle: Ne duygularınıza kapılıp gidersiniz ne de onları baskılarsınız. Eğer duygularınıza kapılıp giderseniz, yani kendinizi bu duygularla özdeşleştirirseniz ve bu duyguları kendinize kimlik yaparsanız, içinizdeki çocuk yoldan cimmiş bir zalime dönüşür.
Duygularınız ile ilgili yapacağınız en iyi şey onlara izin vermektir. Duygunun her haline izin verin, ancak aynı zamanda bilinçli kalın. Öfkeyi ele alalım. Öfkenin var olmasına izin verebilirsiniz, bedeninizde öfkenin tezahür etmesini fark edersiniz, ancak aynı zamanda bu durumu sadece gözlemlersiniz. Bu bilinç iyileştiricidir. Yaptığınız şey duyguyu kucaklamaktır ve yanlış anlamayı anlamaktır. Bu spritüal simyadır.
Bir örnekle anlatmaya çalışayım. Çocuğunuz dizini sehpaya çarptı ve canı gerçekten çok acıdı. Ve bu duruma çok sinirlendi, acıdan kıvranıyor ve bir yandan da sehpayı tekmeliyor, çünkü sehpaya çok kızgın. Acısının sebebinin sehpa oldugunu düşünüyor.
Bu durumda ebeveyn önce çocuğa deneyimine isim koymasında yârdim eder ve der ki: “Canin çok acıdı öyle değil mi? Gerçekten çok öfkelendin öyle değil mi?” isimlendirmek çok önemlidir. Böylece acının sebebini sehpadan çocuğa kaydırırsınız. Yani sorularınızla aslında şunu demiş olursunuz: “Cani acıyan sensin, kızgın olan da sensin. Ve duygunu anlıyorum.”
Böylece ebeveyn çocuğun duygusunu anlar ve sevgiyle kucaklar. Çocuk anlaşıldığını fark edince, kızgınlığı eriyip gitmeye başlar. Fiziksel tezahür hala kendini gösteriyor olabilir, ancak acıya ve onun etrafındaki öfkeye olan direnci kırılmıştır. Çocuk gözlerinizdeki anlayışı ve merhameti okur. Bu onun duygularının sakinleşmesini sağlar. Acının sebebi olduğu düşünülen sehpanın artık bir önemi yoktur.
Duygusunu anlayarak ve ona merhamet duyarak, çocuğun odağını dışarıdan içeriye doğru çevirirsiniz ve çocuğa duygularının sorumluluğunu almayı öğretirsiniz. Ona, dışarıdaki tetikleyici unsurlara gösterilen reaksiyonun bir seçim olduğunu öğretmiş olursunuz. Yanlış anlamayı veya anlayışı seçebilirsin. Kavga etmeyi veya kabullenmeyi seçebilirsin. Yani seçen sensin.
Bu anlattığım örneği kendi duygularınıza da uygulayabilirsiniz, yani içinizdeki çocuğa. Duyguların akmasına ve kendilerini göstermelerine izin verin, sonra onları isimlendirin ve onları anlamak için gerçekten çaba gösterin. Yani incinizdeki çocuğu sarpi sarmalayın. Odağınızı dışarıdan içeriye kaydırın, duygunuzun sorumluluğunu alın. Kendisini kurban gibi görmeyince, içinizdeki çocuk kimseye zarar vermeyecektir. Güçlü duygular (öfke, korku veya uzundu), her zaman beraberinde çaresizliği ve güçsüzlüğü getirir. Yani size, dışarıdan bir kaynağın sebep olduğu kurban rolünü biçer. Odağınızı dışarıdan içeriye, yani kendi reaksiyonunuza ve duygularınıza kaydırınca, dışarıyı azat etmiş olursunuz. Duygunun ortaya çıkmasına sebep olan tetikleyici şeyin artık bir önemi yoktur. Kendinize şunu söylersiniz: “Evet benim reaksiyonum buydu ve nedenini anlıyorum. Neden bu duyguya sahip olduğumu anlıyorum ve kendime bunun için destek vereceğim.”
Duygularınıza böyle sevgi dolu yaklaşmak sizi özgürleştirir. Bu biraz disiplin gerektirir. Dışarıyı, biçtiğiniz suçlayıcı rolden azat eder ve kendi duygularınızın sorumluluğunuzu almaya davet eder. Çünkü gösterdiğiniz reaksiyonu seçen sizsiniz. Kimin haklı olduğu veya kimi suçlamak gerektiği konusunda tartışmayı bırakırsınız. Kısacası kendi kontrolünüzde olmayan olaylar zincirini kırarsınız. Ve şöyle dersiniz:” Bu duyguyu tam bir farkındalıkla ve kendimin seçtiğini bilerek deneyimliyorum.” Bu sorumluluk almaktır. Ve bu cesaret gerektirir.
Disiplin ise, haklı çıkmak için savaşmayı ve çaresiz kurban olmayı bırakmak için gereklidir. Öfkelenmekten, yanlış anlaşılmaktan ve çaresizliğin tüm diğer unsurlarından vazgeçersiniz. Bu duyguların varlığından bir süre memnun olduğunuz da doğrudur. İşin doğrusu, sizi en çok rahatsız eden duygular en çok beslediğinizdir. Sorumluluk almak bir alçak gönüllülüktür. Bu, en zayıf olduğunuz zamanda bile kendinize dürüst olduğunuzu gösterir.
Sizlerden istenen disiplin budur. Aynı zamanda bu içe dönüş, merhametin kapılarını açar. Duygularınıza kendi yaratımınız olarak bakınca, duygulara anlayışla bakmış olursunuz. Merhamet size şöyle söyler: “Öfkeyi seçtin öyle değil mi? Neden bunu seçtiğini anlıyorum ve seni affediyorum. Eğer benim sana olan sevgimi ve desteğimi derinden bilirsen, belki bir sonraki sefere bu seçimi yapmazsın.”
Kendinizi iyileştirmede bilincin rolü budur. Bu spritüal simyadır. Bilinç hiçbir şeyi ret etmez veya hiçbir şeye karşı savaşmaz. Bilinç, karanlığı ışıkla çevreler ve onu dönüştürür. Yanlış anlaşılan enerjileri anlayışa, yani bir anlamda metali altına dönüştürür. Bilinç ve sevgi aslında ayni şeydir. Bilinçli olmak demek, sevginin ve merhametin her şeyi sarıp sarmalamasına izin vermektir.
Çoğu zaman sadece bilinçli olmanın duygusal sorunlarınızı çözmeyeceğini düşünüyorsunuz. Şöyle diyorsunuz: “Bastırılmış duygularım olduğunu biliyorum, bu duyguların sebebini de biliyorum ancak bu duygular başımdan bir türlü gitmiyorlar.”
O zaman içinizde bu duyguya karşı gizli bir direnç var demektir. Duyguyu, onun varlığından bunalmaktan korktuğunuz için, kendinizden uzakta tutuyorsunuz. Ancak bilinçli olarak bir duygunun var olmasına ve akmasına izin verirseniz, bu duygudan bunalmazsınız.
Duyguyu uzağınızda tutarsanız, bu duyguyla olan savaşınız bitmez. Ve bu savaş bir şekilde size döner. Eninde sonunda yüzleşmek durumunda kalırsınız. Bedeninizde ağrı, kasılma veya depresyon şeklinde kendisini gösterebilir. Kendinizi sıklıkla mutsuz hissediyorsanız, mutlaka bastırdığınız duygularınız vardır.
Duygularınıza tamamen izin verince, bilincinizi de tamamen açmış olacaksınız. Eğer tam olarak bastırılmış duygularınızı tanımlayamıyorsanız, o zaman bedeninize kulak verin ve bu bastırılmış duyguların bedeninizdeki tezahürlerini tanımlayın. Bu, duyguları tanımlamanız için kapıları açacaktır. Bütün bu duygular bedeninizde kayıtlı. Eğer vücudunuzun bir yerinde kasılma veya ağrı varsa, bu noktaya odaklanıp sebebini sorabilirsiniz. İzin verin bedeniniz sizinle konuşsun. Veya tam şu anda bir çocuğun tam karşınızda olduğunu hayal edin. Çocuğa hangi duygunun hâkim olduğunu sorun.
Duygularınızla iletişim kurmanın birçok yolu vardır. Bilmeniz gereken şey şudur: sıkışıp kalmış olan ve bastırılmış olan duygunuz hareket etmek ve açığa çıkmak istiyor. Bu sebeple duygularınız kapınızı çalıp duruyorlar. Bedeninizde tezahür ediyorlar veya tetikleyen bir şey olunca ortaya çıkıyorlar. Çünkü fark edilmek istiyorlar. Sizin tek yapmanız gereken, kapınızı çalan bu duygulara kapınızı açmak ve içeri girmelerine izin vermek.
Duygular Dünya realitesinin bir parçasıdır. Ancak sizi esir almalarına izin vermenize lüzum yok. Duygular güneşi kapatan bulutlar gibidir. O yüzden duygularınıza bilinçli olarak yaklaşmak çok önemlidir. Berrak ve dengeli bir duygusal bedenle içinizdeki tanrısallığa ve sezgilerinize bağlanmak çok daha kolaydır.
Toplumunuzda duygular ile ilgili büyük bir kafa karışıklığı var. Bunu her konuda görmek mümkün, örneğin çocuklarınızı nasıl yetiştirmeniz gerektiği konusunda da kafanız karışık. Çocuklar yetişkinlere göre duygularını daha kolay gösterirler. Bu yetişkinleri zorlayan bir durum. Etik değerlerinizin sınırları aşılırsa ne olur? Durum tamamen kontrolden çıkarsa ne olur? Çocukların kendilerini özgürce ifade etmelerine izin mi vermeliyiz, yoksa onları disipline mi sokmalıyız? Çocuklarımızın duygularını kontrol etmeli miyiz?
Çocuk yetiştirmede önemli olan nokta, çocukların duygularını tanımlamayı öğrendikleri ve tanımladıkları duyguların sorumluluğunu aldıklarıdır. Sizin yardımınızla çocuğunuz duygularını “yanlış anlama patlamaları” olarak görebilir. Bu anlayış, çocuğunuzun duygularına kapılıp gitmesini önler ve işler kontrolden çıkmaz. Baskılamayan anlayış özgürleştirir ve sizi merkezinize döndürür. Ve ebeveynler çocuklarına “olarak” öğretirler. Duygularınızla bu şekilde baş etmenin yaşayan örneği olmalısınız.
Çocuklarınızı nasıl yetiştirmeniz gerektiği ile ilgili olan bütün sorularınız aslında kendiniz için de geçerlidir. Siz kendi duygularınızla nasıl başa çıkıyorsunuz? Kendinize karşı gaddar mısınız? Kendinizi öfkeli veya üzgün hissettiğiniz zaman kendinizle şöyle mi konuşuyorsunuz? “Hadi artık kendine gel ve yoluna bak!” Duygularınızı baskılıyor musunuz? Kendinizi disipline sokmanın gerekli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu size kim öğretti? Ebeveynleriniz mi?
Belki de diğer tarafa yöneliyorsunuz. Duygularınızın sizi hemen terk etmelerini ummadan, onların keyfini çıkarıyorsunuz. Belki zaman zaman kendinizi kurban gibi hissediyorsunuz. Yetiştirilme tarzınızın, ailenizin veya işinizdeki durumun kurbanı. Zamanı geldiğinde, içinizdeki bu duygularla iletişim kurmak sizi özgürleştirecektir. Öfke, zincirlerinizi kırmanıza yardım edebilir. Ancak öfkenizin sevdalısı olmuş ve onu bırakmak istemiyor da olabilirsiniz. Öfke bir çıkış noktası olmak yerine, bir yaşam şekli halini almış ise, bu durum sizin gerçek gücünüzü tamamen elinizden alır.
Duygularınızın sorumluluğunu almanız çok önemli. Aynı zamanda duygularınızın sizin gerçeğiniz olmadığını da anlamalısınız. Duygularınızı gerçeğiniz yaparsanız, onları yanlış anlaşılmaların patlamaları olarak görmezseniz, davranışlarınızı duygularınızın yönetmesine izin verirsiniz ve bu davranışlar dengeli olmaz. 
Ayni şeyi çok fazla duygusal özgürlük verilmiş çocuklarda da görmek mümkündür. Vahşileşirler ve onları kontrol etmek imkânsızlaşır. Minik diktatörlere dönüşürler. Ancak bunun böyle olması iyi değildir. Duygusal kaos, yetişkin kadar çocuğa da ağır gelir.
Kısacası, duygularınızla başa çıkarken çok disiplinli ve sıkı veya çok özgürlükçü olabilirsiniz. Ben bunların ortasındaki mülayim yoldan gitmenizi öneririm. 1960’lardan bu yana, duyguları bastırmanın bir işe yaramadığı kolektif bilinçte yerini aldı. Yaratıcılığınızı ve ilhamınızı baskılamamak gerektiğini büyük ölçüde anladınız. Ancak toplum, disiplinli ve kurallara uyan bireyler yetiştirmeye devam ediyor. Böyle yetişmiş çocuklar, sezgilerinin fısıltıları yerine, kurallara kulak verecekler. Ve bu gerçekten çok trajik.
Peki ya bunun tam tersine ne demeli? Duyguları o kadar çok haklı çıkarıyorsunuz ki, sizi esir almalarına müsaade ediyorsunuz.
İçinizde izin verdiğiniz duyguların gerçek mi yoksa sadece yanlış anlama patlamaları olup olmadığını bilirsiniz. Bazı duyguları kendinize kimlik yaptınız. Ve acılarınızın büyük bir kısmı bu kimlik duygulardan kaynaklanıyor. Örneğin: Çaresizlik (“ben ne yapabilirim ki”), kontrol (“ben başa çıkarım”), öfke (“bu onların suçu”) veya üzüntü (“hayat çok zor”). Bütün bu duygular acı veren duygular, ancak aynı zamanda size tutunacak bir kavram sunuyorlar.
Çaresizlik veya kurban hissini ele alalım. Bu duygu modelinin avantajları vardır. Size bir çeşit güvenlik duygusu verir. Sizi mecburiyetlerden ve sorumluluk almadan azat eder. “Elimden bir şey gelmez” çok karanlık bir köşedir, ancak aynı zamanda güvenliklidir. Böyle bir duygu modelini hayatı açıklamada çok fazla kullanmak ve bu modeli kendinize kimlik yapmak, içinizdeki tanrısallıkla bayinizi koparttığınızı gösterir.
Bazı deneyimleriniz, öfkeyi veya gücenmeyi haklı olarak tetiklemiş olabilir. Bu belki de gençlik yıllarınızda başına geldi veya bir önceki enkarnelerinizde. Bu duygularla iletişime geçmeniz, bilinçli olarak bu duygularınızın ve bu duyguların açığa çıkardığı enerjinin farkına varmanız çok önemli. Ancak zamanı geldiğinde bu duyguların sorumluluğunu da almalısınız. Çünkü bu duygular dışarıya verdiğiniz tepkileri yönetiyorlar.
Dengede olmak, zihin berraklığı içinde olmak, bütün duygularınızın sorumluluğunu almanız demektir. O zaman içinizdeki öfke ile yüz yüze gelirsiniz, onun var olmasına izin verirsiniz, ona anlayış gösterirsiniz ve sonra da serbest bırakırsınız. Şöyle dersiniz: “Bazi olaylara verdiğim tepki öfke idi. Bu öfkeyi anlıyorum ve ona anlayış gösteriyorum ve aynı zamanda bu öfkeyi serbest bırakmaya niyet ediyorum”.
Hayat haklı çıkmakla ilgili değildir, hayat özgür ve tam olmakla ilgilidir. Artık yaşam şekliniz haline gelmiş bazı duygularınızı tanımlamak ve onları serbest bırakmak sizi özgürleştirecektir.
Aslında şöyle diyebiliriz, duyguları yönetirken, onları bastırmak veya onların eline tamamen teslim olmak arasında bir yol bulmalısınız. Her iki uçta da spritüal simya eksiktir. Spritüal büyümenin esası hiçbir şeyi baskılamamaktır.
Spritüal büyümenin esasında, hiçbir şeyi yargılamadan ve baskılamadan sorumluluk almak vardır. “Bu benim duygum, bu duygu ile ilgili tepki benim tepkim, o zaman bunu iyileştirecek olan da benim”. Böylece ustalığınızı talep edersiniz. Aslında verdiğim mesaj tamamen ustalığınızı talep etmenizle ilgili.
Bütün mesele spritüal ustalığınızı bulmanızda. İçinizdeki bütün duyguları kucaklayıp kabullenince, bu duyguların ötesine geçmiş olursunuz ve ustalık budur. Ustalık hem güçlü hem de nazik olmayı gerektirir. Ustalık izin verir ve aynı zamanda disiplinlidir de. Cesaretli olmak ve dürüst olmak konusunda tam disipline sahiptir.
Ustalığınızı talep edin. Size bunca zaman işkence etmiş duygularınızın da ustası olun. Duygularınızla iletişime geçin ve onların sorumluluğunu alın. Duygularınızın bilinçsizce sizi yönetmelerine, sizi yoldan çıkarmalarına ve özgürlüğe açılan yolları kapamalarına izin vermeyin. İyileşen şey sizin bilincinizdir. Hiç kimsenin sizin bilinciniz ve duygularınız üzerinde gücü olamaz. Ve hiç kimse bu duyguları sizden söküp alamaz veya sizi iyileştiremez. Çünkü güç sizde, başkalarında değil. Duygularınızın güçlü ve kararlı bir şekilde, aynı zamanda merhamet duyarak farkına varın. Ancak o zaman Işığa yönelir ve serbest kalırlar.
Duygusal manadaki bütünlüğünüz ve özgürlüğünüz spritüal büyümenin esasıdır. Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Olduğundan daha zor hale getirmeyin. Spritüal yol yürümesi kolay bir yoldur. Öz sevgi ve akıl berraklığı ile ilgilidir. Bilgi, ritüel, kural veya metot gerektirmez. Spritüal yolu yürürken ihtiyacınız olan her şey zaten içinizde var.
Sessiz kalabildiğiniz bir zamanda, hisseden ve sezen tarafınız ile iletişime geçin. Bu tarafınızın size fısıldamasına, neyin tanımlanması ve iyileşmesi gerektiğini söylemesine izin verin. Sezgilerinize güvenin. Sezgileriniz ile iş birliği yapın. Kendinize inanın. Özgün, öz-sevgi ve özgürlük dolu hayatınızın ustaları sizlersiniz.
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts 
https://humanityrisingblog.wordpress.com 
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
0 notes
ruhsalseyler · 4 months
Text
Çakralar Nasıl Dengelenir?
0 notes