Tumgik
#tekrar karşılaşmak
gokyuzunenotsblog · 4 months
Text
Onu gördüm ve içimde bir şarkı çaldı.
Onu gördüm ve aklıma ilk gelen şey çocukluğum oldu
Onu gördüm ve sanki içimde bir fırtına dindi
Onu gördüm ve bütün renkler parlamaya başladı
Gördüm ve daha önce bana anlatmayan şiirler bir anda anlam kazandı
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi
Unuttunuz bir anıyı bulmak gibi
Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi
Karmaşık dağ yollarında kaybolduktan sonra birden bire bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi
15 notes · View notes
pesimistkirlangic · 8 months
Text
Çekilip sonra kabuğuna küskünlüğün
Kendime düşlerden sığınaklar kuruyorum
Kırık dökük izleriyle hayatın.
Usul sesli içe değen incecik
Bir şarkı büyütüyorum ömrüme benzeyen..
Sabah kadar uçuk, akşam kadar acı
Rengi dört mevsimin uyumsuz karışımı
Acemi bir şarkı.
Umutsuzluğa ve gerçeğe böyle katlanıyorum.
Seni ilk göreceğim gün, seni görene kadar dünyanın en kötü günüydü.
Dedim kendi kendime "zaten bir gün tüm bu olanlara, yaşananlara dayanamayıp son vereceksin ömrüne. Ne kadar kaldı ki ölümüne? Sonumuz bir ipin ucu çok iyi biliyorsun. Yıllardır o anı bekliyorsun, ölüp gideceksin. Gecelerce ölmek için yakarmadın mı? Sen değil miydin ölümüne günleri sayan? Neden hayatına birini aldın? Neden kırıp döküp üzmeyi tercih ettin. Beş yaşında ölmek için çırpınan sen değil miydin kızım? " sonra dakikalarca sana ağladım. Senin güzelliğine, zarifliğine, masumluğuna. Seni üzeceğimi biliyordum. Ama bu yaşamın altında ezilmeye daha ne kadar dayanırdım, bilmiyordum. Saatlerce düşündüm. Görüşmesem mi diye, içimdeki ses, en fazla ne olabilir o da herkes gibi unutur, dedi.
Sonra seni gördüm. Sesini duydum. Sarılırken titreyen ellerimi, deli gibi çarpan kalbini bilirim.
Onu gördüm ve içimde bir şarkı çaldı.
Onu gördüm ve aklıma ilk gelen şey çocukluğum oldu.
Onu gördüm ve sanki içimdeki fırtına dindi.
Onu gördüm ve bütün renkler parlamaya başladı.
Gördüm ve daha önce bana bir şey anlatmayan şiirler bir anda anlam kazandı.
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi.
Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi.
Çok eskide kalmış,yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi.
Karmaşık dağ yollarında kayboldukdan sonra birden bire bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi...
Şimdi ise derdim sen.
Dermanım zaten sen.
Zaman geçmez hiç sensiz.
Anılarım ve çocukluğum sen.
Umutsuz bir kız çocuğuydum ben.
Şimdi ise umut doldum
Ruhen ve kalben.
Yeşile karıştı
Kahverengi hayallerim.
Tenine karıştı
Kirli bedenim.
Ruhuna karıştı
Tüm iklimim.
Sana karıştı
Tüm benliğim.
Bugün ben santim santim
Varlığına teslimim.
Çelimsizim, isimsizim, kimsesizim
Fakat sensin tek gereksinim.
Kaçamadığım en güzel umutsun.
17 notes · View notes
bilmece · 22 days
Note
yaa merhaba, eski kullanıcı adınızı hatırlamıyorum ama siz şey değil miydiniz ya 😂 sanki okyanuslu bir şeyler miydi neydi. Sonra burdan biriyle evlenmiştiniz filan. Yıllar sonra görünce şaşırdım. Hâlâ aktifmiş burası. Severek takip ediyordum sizi gördüğüme sevindim.
Woaa ne kadar eskiyi hatırlıyorsunuz!
Kızılokyanus’tum evet, ne güzel olmuş tekrar karşılaşmak ^^
3 notes · View notes
renphobia · 4 months
Text
anlatmak istiyorum sana her şeyi. günümün nasıl geçtiğini, neler yediğimi, nasıl hissettiğimi ve neden gittiğimi, neden dımdızlak bir şekilde geride kaldığını.. en önemlisi de beni nasıl duygularından mahrum bıraktığını... bunu yazarken bile vicdan azabı çekiyorum biliyor musun? bazen diyorum bende miydi hata? duygularını belli edemiyor bu yüzden benim mi anlamam gerekiyordu? ama hep kendi ağzınla söylerdin ben duygu hissetmiyorum sana duygusal destek çıkamam diye. peki beni sevdiğini söylerken hem de yüzlerce kez söylerken yalan mı akıp gidiyordu dudaklarından? ben bir yalancıya mı aşık olmuştum gerçekten? aklımda onca anlamsız, aciz ve cevabı belirsiz sorular dolaşıyor ki.. sana bir tanesini bile soramamak canımı en derininden yakıyor. günlerim mide bulantısı, sırt ağrısı ve uyuyamayacak dereceye gelene kadar düşünmekle geçiyor. haksızlık mı ettim? sana mı kendime mi? yoksa sen mi haksızlık ettin hem kendine hem de bana? anlatmak herkesten akıl almak istiyorum. ne yapacağım ben? nasıl bitecek bu duygular? nasıl gömeceğim seni içime? ağlamak istiyorum, rastgele birine sarılıp ağlamak istiyorum. içimden ne gelirse çekinmeden utanmadan söylemek istiyorum. o gece ben halıya uzanmış zırıl zırıl ağlarken senin hiçbir şey yapmadan izlediğin gibi kokuyor başkalarının kolları. senden sonra çok insan gördüm, tanıştım, kollarına girdim. hiçbirinde bana sarıldığın zamanki gibi hissedemedim. eksiktim, paramparçaydım, kötüydüm. evet kötüydüm, evet kötü bir insanım ben. bunu kabul etmeyi öğrendim senden sonra. ağlıyor musun? seni ağlatabildim mi? duygularını hissetmeni sağladım mı? yaptığım hiçbir şeyde bunu amaçlamamıştım. ama duygularını tekrar kazandıysan ben yine varım kötü bir insan olmaya. bahsediyor musun insanlara benden? o kız kötü biriydi, terk etti gitti hem de birden fazla kez. ama unutamıyorum onu diyor musun? bence diyemiyorsun, korkaksın. duygularını bile kabullenemiyorsun. yalnızca onun dönmesini bekliyorum temalı videolar beğenebiliyorsun. yine sana kızıyorum, yine seni suçluyorum. bunu yaparken hem rahatlıyorum hem de vicdan azabı çekiyorum. sen ben olmayı nereden bileceksin? sen seni sevdiğim gibi beni sevebilecek misin ki? şimdi ansızın aklıma geldi bir anımız. hava çok soğuktu şubattı sanırım. minibüste elimi tutmuştun ısıtmak için ki o zamanlar biz hiçbir şeydik. birbirimizi kırıp döken iki yabancıydık. ama o his öyle bir yayıldı ki içime o günde ve şu an olduğu gibi. acı, hüzün, güven, aidiyet, korku, panik, mutluluk... fotoğraflarımıza bakıyorum, çok güzeldin diyorum. hala öylesin biliyorum. hala çok güzelsin ve bu canımı yakıyor. giden ben olmamam rağmen neden güzel olan sensin? oyunbozanlık yapan bir çocuk gibi hissediyorum bazen. neden ben üzgünüm, neden sen değilsin? neden ben acı çekiyorum, neden sen çekmiyorsun? belki de çekiyorsun. ama bunu bana söylemediğin sürece nereden bilebilirim ki? senin sorunun buydu, duygularını kabullenmemek ve bana açmamak. benim sorunum da seni değiştirmeye çalışmak ve sürekli terk edip geri dönmekti. bu yüzden kafayı yiyorum ya işte. geri dönmeli miyim, seni kabul edebilir miyim şu anki halinle? şu an nasılsın onu bile bilmiyorum ki bu riski tekrar ve tekrar alayım. biz yanlış zamandaki doğru insanlardık. buna inanmak istiyorum. bekliyorum, zamanın gelmesini bekliyorum. senin gelmeni bekliyorum.. çünkü ben gelemem bebeğim..
bana zamandan söz ediyorlar. gelip size zamandan söz ederler. yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. bepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi. dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.
zaman... alır sizden bunların yükünü. o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o boşluk doldu sanırsınız. oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
gün gelir bir gün başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide o eski ağrı ansızın geri teper. dilerim geri teper. yoksa gerçekten bitmişsinizdir.
zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır. yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır. oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık. mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan. her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
#h
2 notes · View notes
cicekbozugu · 1 year
Text
rüyamda birini gördüm kendisiyle uyumadığım bir anda tekrar karşılaşmak isterim
19 notes · View notes
ehilal · 6 months
Text
Psikoloğa uzun bir süredir devam ediyorum. Bazen istikrarı sağlamakta zorlanıyorum. Gidip geliyoruz o kadar da para veriyoruz acaba boşa mı diyen iç sesim olmuyor desem yalan olur. Fakat bugünkü seansta yine 'iyi ki' dedi. Aylardır süren, gözüme dolaşmış bir yumak gibi gözüken, konuşup konuşup hiçbir aksiyon alamayacağımı düşünüp, dibi gördüğüm, zincirleme kaza gibi gelişen duygu durumumun yine ben anlamadan çözüldüğü ile yüzleştim. Bir baktım ki taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. Verdiğin emekler boşa gitmiyor. Oh dedim yüzümde bir tebessümle. Kendimle bitmeyen mücadeleme sağlık. Neden psikoloğa gidiyorum sorusunun 'kendimin daha iyi versiyonları ile karşılaşmak için' cevabın bir gün daha hakkını vermiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ne basit geliyor içimden çıktıktan sonra o kaoslar, çözülmez sanılan durumlar. Ben değiştikçe çevrem, ilişkilerim, dışarıya karşı algım değişiyor. Kendimi daha çok sevdikçe eşime, aileme, arkadaşlarıma, ilgi alanlarıma çok daha sıkı sarılmak geliyor içimden.
Tam bu duygular içindeyken bir video ile karşılaştım. Videoda bir kişi psikolog diğer kişiye soruyordu '12 yıldır psikoloğa gidiyorum ne zaman bırakabilirim, ne zaman iyileşirim? ' Psikoloğun 'Hasta değilsiniz ki iyileşesiniz' ile başlayan cevabı beni gülümsetti.
Bu hikaye devam edecek. En güçlü olduğum anlarda yine kendimi sorgulayacağım. Sonra ayağım takılıp tekrar düşecek bunu anlamlandırmaya çalışacağım. Hayat da böyle değil mi? Daimi bir mutluluk ve mutsuzluk yok.
3 notes · View notes
uykusuzbirpanda · 7 months
Text
Yıllar sonra aynı yerde aynı günde aynı saatte belki başkalarıyla tekrar karşılaşmak dileğiyle...
2 notes · View notes
lisaniihaal · 1 year
Text
AŞKIN DİLİ
Bir zamanlar üniversiteli bir delikanlı, her gün bindiği metroda o kızı görür, saçları altın sarısı, gözleri okyanus mavisi ve hiç açıldığını görmediği dudakları kiraz kırmızısı.
Her sabah o trenin hangi vagonuna ve hangi saatte biniceğini hesaplayarak çıkar evinden delikanlı. Aradan aylar geçmiştir ama kız bir kez olsun farketmemiştir delikanlıyı! Üniversiteli aşık her sabah gözlerinin ayarını hiç bozmadan bir yolunu bulup onunla göz göze gelmeye adar hayatını.
Ve işte öyle günlerden birinde, delikanlı biraz geç kalır metronun kalkış saatine, tam merdivenlerden inerken birinin daha onunla beraber koştuğunu farkeder. Başını çevirdiğinde, O kızdır onunla aynı anda geç kalan, ama güzel sarışın bakışlarıyla olduğu yerde durup, ona bakakalan genç adamı geride bırakarak tam kapıların kapanmasına yakın, atar kendini vagona....
Genç üniversiteli vagondan içeri süzülen kalp sancısını izler istasyondan. Ve işte aylardır başarmaya çalıştığı şeyi o an başarır genç adam, kız kendisini çaresiz bir şekilde izleyen o şaşkın ve bir o kadar üzgün bakışları farketmiştir arttık. O da kilitlenir ister istemez genç adama içinde tanımlayamadığı duygulara ev sahipliği yaparak.
Genç adamsa oturup bir sonraki treni bekler ertesi sabah tekrar karşılaşmak umuduyla. Kısa bir beklemeden sonra karşıdan gelen treni görüp kalkar yerinden... Aşinalık işte, o güzel kız olmasada, ayakları o vagona yönelir yeniden, inen yolculardan sonra kapıdan içeri ilk adımı atar ve başı önde hemen oturur bi koltuğa...
Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sırtının dayalı olduğu koltukta oturan ve yüzünü göremediği birinin eli ona bi kağıt parçası uzatır, bir anlık tepki olacak, kağıtta yazanlar ilk ilgi alanı olur, verenden ziyade; Diyordur ki kağıtta muhteşem bi el yazısıyla; ''Her sabah karşımda durup beni izleyen adam, sana birşey sormak istiyorum; konuşmadan da yaşanır mı aşk?'' Adam herkesi herşeyi unutur birden, dalar gider bir kaç dakikalığına, hemen elindeki kalemle cevabını yazar ve ne yapacağı o an gelir aklına; yani ona kağıdı veren kalp sızısının bir arka koltukta oturduğu gerçeği .. Süratle kalkar yerinden döner arkasını, ama boştur koltuk ve biran arka sayfasını gördüğü kağıtta bi not görür
"yarın sabah cevabını aynı kağıtta ilet olur mu?"
Dünyalar genç adamın olmuştur artık... Sabahı zor eder, gece sabaha kadar onu düşünür. Aklına gelen ve o an yazdığı cevap karşısında. Sabah geç kalmamak için koşar adım gider metro istasyonuna ve biner aynı vagona. İşte hayal sandığı dün, bugün nihayetine erecektir az bir zaman sonra; kızın yanı boştur, oturur ve bu sana diye uzatır cevabını ''Kalbin dili, her dilden, her sesten üstündür'' yazar.. Kız gülerek onaylar bu cevabı ve o an delikanlıyı şaşkınlıktan lal eden bir not uzatır tekrar eline.
."Adım Ayşen, 2 yıl önce bir trafik kazsında yaşadığım şok, işitme duyularımı kaybetmeme sebep oldu. Gözlerin ve kalbin, gözlerim ve kalbimle konuşabilir mi?''
Genç üniversiteli şok geçirir o an evet mi dese hayır mı.. İneceği istasyona geldiğini anlayınca, bir not yazar ve uzatır o tatlı sarışına; "yarın yine görüşürüz''.. Ve iner trenin o sessiz vagonundan. Aslında eve varmadan kararını vermiştir içinden: EVET.
Ertesi sabah elinde bi gül ile gider istasyona ve karşıdan geldiğini görür 2 günlük rüyasının. İşte o gün başlangıcıdır bu sessiz aşkın. Delikanlı artık mektuplaşmaya, duygularını okuyarak ve yazarak yaşamaya başlar, yan koltuğunda oturduğunu bildiği o rüyasıyla. Hayat yolunda hep yan koltukta oturmasını ister o dünyalar tatlısı kızın ve aradan geçen mutlu ve umutlu 1 yılın sonunda genç adam mezun olma töreninden hemen sonra; O'nu hayatının kadını yapmayı ne kadar istediğin yazar karşı sandalyede oturan rüyasına son mektubunda. Bu kez susar, cevap yazmaz kız, ama bunun yerine eğilir adamın kulağına, derin bir nefes aldıktan sonra, o şiir gibi sesiyle, dudaklarının arasından şu sözler dökülür ;
''Hemde zerre pişmanlık duymadan , binlerce kez evet.''
2 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
64-
Bedenim her geçen gün değişiyordu. Aslında ruhum da öyle. Hislerim, düşüncelerim, doğrularım, yanlışlarım, acılarım, anılarım bile….
Evet bir insanın anıları değişir mi?
Evet değişiyordu.
İnsanın, geçmişte almış olduğu en küçük karar, gelecekte ona nasıl bir şekil verdiğini, hangi yola sürüklediğini, bedenini, düşünce sistemini ve tüm karakterini nasıl değiştirdiğini, belirttiğini ve ortaya koyduğunu görüyordum.
En küçük bir adımı attığınız veya bir kararı aldığınız o güne gidiyorsunuz hemen. O ilk âna.
Ve artık her şey yeniden şekillenmeye başlıyor. Yeniden taşlar kuruluyor ve sizin artık siz olmadığınızı, o andan itibaren nasıl değiştiğinizi gözlemliyorsunuz.
Mesela arkadaşlarınızla gittiğiniz bir yemek, sizin için bir anı. O yemek yıllarca sizde sadece bir anı olarak kalabiliyor. Ancak yıllar sonra o yemekte tanıştığınız veya gördüğünüz bir kişi ile tekrar karşılaşmak, konuşmak ve sizin için artık onsuz yaşayamayacağınız biri olduğunun farkına vardığınız an, işte o an, o yemek anısı sizin için farklı bir anı olmaya başlıyor. O tatlı anı yerini keşkelere, o eğlenceli resim, karanlık bir pişmanlık tablosu halini alıyor.
Umarım anlatabilmişimdir.
İşte öyle.
Zaman insanın bedenini ve ruhunu, dalga veya rüzgarın bir kayaya şekil vermesi gibi şekillendiriyordu. Bir kısmını sertleştirirken, diğer kısmını en ufak bir dokunuşta kırılacak kadar kırılgan bir hale getiriyordu.
Bulunduğunuz anda yapmış olduğunuz tercihler ve öncelikler….
Nereyi ve kimi tercih ettiğiniz o an…
Bu sizin gelecekteki en büyük pişmanlığınız olabileceği gibi, en çok gurur duyduğunuz şey de olabilir.
Keşke-siz bir hayat dileklerimle…
Hoşçakalın.
19 notes · View notes
estellamila · 2 years
Text
Tumblr media
"Çıkart at kalbini, işte hepsi bu, hepsi bu, bu sensin."
Lale Müldür ~ Anemon
Bu kitabı tekrar okumak eski bir dostla, aradan uzun zaman geçmiş ve ikiniz de farklı hayatların içine çekilmiş ve değişmişken bir gün alelade bir yerde karşılaşmak gibi, hem garip, hem sarıp sarmalayan bir sıcaklığa sahip, fakat aynı zamanda da hüzünlü :/
5 notes · View notes
postmoderndervsh · 1 year
Text
Mearic suresinde zaaflarımızdan bahseder Rabbimiz. Terbiye etmediğimiz zaman bizi ümitsizliğe ve isyana sürükleyecek, inancımıza, ahlakımıza ve ilişkilerimize zarar verecek zaaflarımızdan: “İnsan gerçekten çok huysuz, tahammülsüz yaratılmıştır. Başına bir fenalık geldiğinde sızlanıp durur, ama bir nimet geldiğinde ise kimseyi faydalandırmaz.” (Mearic Suresi, 70/19-21)
Günlük hayatımızda çoğu zaman olumsuzluklara odaklanıp dilini şikâyete alıştıran, etrafındaki güzellikleri fark edemeyen sonuçta hem kendini hem çevresini sıkıntıya sokan insanlara şahit oluruz. “Hava çok sıcak, dersler çok zor, iş hayatı çok sıkıcı, çocuklar çok yaramaz, insanlar çok anlayışsız, hayat çok kötü…” gibi cümleler sıklıkla dillerinden dökülüverir. Bunlar etrafımızda çok sık duyduğumuz ya da farkına varmadan sürekli kullanıp alışkanlık hâline getirdiğimiz bir davranış kalıbı ise hem ahlakımızı güzelleştirmek hem de ruh sağlığımızı korumak adına hemen harekete geçmek en doğru olanı. Aksi takdirde her şeyden şikâyet etmek, şikâyet ettikçe de olumsuz olaylarla karşılaşmak makûs kaderimiz oluverir.
Hoşnutsuzluk ifade eden her türlü söz, sızlanma ve yakınmalarımız şikâyet olarak değerlendirilir. Çoğu zaman değişmesini ve düzelmesini istediğimiz durumları söylenerek ifade etmeyi tercih ederiz. Şikâyetlerimiz doğru zamanda, doğru kişiye, doğru şekilde yapılırsa işlevsel bir boyut kazanır, değişimi ortaya çıkarır, sorunlarımızı çözer, çareler üretme şansı sunar bize. Alışkanlık hâline getirdiğimiz her türlü mızmızlanma ise sadece duygusal olarak içimizi boşaltmamızı ve sorunların daha çoğalmasını sağlar. Problemlere çözüm üretememenin ve yakınmalarımıza rağmen aynı durumlarla tekrar tekrar karşılaşmanın ortaya çıkardığı öğrenilmiş çaresizlikler, yaşam tarzımız hâline geldiğinde ise artık elimizdeki güzellikleri de gör(e)memeye başlarız.
Her olayda zorluk çıkaran, yakınıp sızlanan biri olmak yerine, her zorlukta bir kolaylık bulmak, çözüme odaklanabilmek ne güzel bir karakter özelliğidir.
Şükür nimeti, şikâyet musibeti çeker!
Her şeyden şikâyet eden yaşlı köylünün hikâyesini bilir misiniz? Elindeki nimetin farkına varmayan sadece yokları anlatıp şikâyeti öğrenilmiş çaresizliğe dönüştüren bir kişinin hayata nasıl baktığını gösterir bize bu kısa hikâye.
Amcanın en önemli özelliği her şeyden şikâyet etmesidir. Hiçbir şey onu memnun etmez. Komşusu, o yaz amcanın bahçesindeki elma ağaçlarının bol meyve verdiğini görür, onu ziyarete gider. Yıllar sonra da olsa ağzından ilk defa şikâyeti bırakıp şükür imalı bir kelime duyacağını ümit eder. Sohbet esnasında, “Bu yıl artık mesut olmalısın çünkü elma ağaçlarının çok iyi ve bol meyve verdiğini görüyorum.” der. Yaşlı köylü yine sitem dolu bir yüz ifadesiyle cevap verir: “Fena değil ama bu yıl geçen yıllarda olan ve hayvanlara yem diye verdiğim çürük elmalar yok!”
Hayata şikâyet penceresinden bakmaya başladığımız anda var olan güzellikleri görme yeteneğimizi de kaybederiz. Zamanla olumsuzluklara odaklanmak alışkanlığımız olur. Üzüntüden, hastalık ve şikâyetten beslenen bir karakterimiz varsa bu durum hem kendimize hem çevremizdeki kişilere sıkıntı olmaktan başka bir işe yaramaz. Elimizdeki nimetleri görememenin yanında çok daha acı bir şekilde var olan nimetlerin de elimizden çıkmasına sebep olur.
Çözümün parçası olamayan, sorunun parçası olur
Peygamber Efendimiz, her durumdan hayırla çıkmayı başaran kişiyi “mümin” olarak tanımlar. Olumsuzluklar karşısında söylenmek, sürekli şikâyet etmek varlık amacımızın dışında bir hareket tarzını benimsemek demektir. Hayatımız hiçbir sıkıntının, zorluğun bulunmadığı bir yer değildir, karşılaştığımız problemler içerisinde doğru seçimleri yaparak nihai mutluluğa ulaşmaya çalışmak asıl gayemizdir.
Şikâyetlerimiz istenmeyen bir davranışın ortadan kalkmasına yarıyor, bizi çözüme ulaştırıyorsa yerinde ve anlamlıdır. Sürekli mızmızlanma şeklinde devam eden bir davranış örüntüsüne dönüştüğünde hem şikâyet eden hem de bu şikâyetlere maruz kalanlar için psikolojik ve fizyolojik sonuçlar doğurur. “Etkili olmayan her şikâyet vücudumuzda bir bakteri gibi görev yapar.” der Guy Winch, Şikâyet Terapisi kitabında. Bilim insanları ve nöroloji uzmanları negatif kişiler tarafından bir köşeye sıkıştırılıp sürekli dert dinlemek zorunda kalanları uyarır: “Şikâyet etmek kadar şikâyete maruz kalmak da beyni duyarsızlaştırır.”
Şikâyete değil hamde, mazerete değil çözüme odaklanabilen kişiler ise kendisiyle barışık, özgüveni ve cesareti yerinde, korkularından arınmış kişilerdir. Yaşamlarının merkezine, güzel ahlakı, sevgi ve saygıyı koyar, kuşkuyu, nefreti ve acziyeti uzaklaştırır.
Rabbimiz, zorlandığımız, kendi kendimize çözüm bulamadığımız durumlarda doğru davranış modellerini tavsiye edecek kişilerden yardım almamızı ister. Birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin hüsrandan kurtulacağı müjdesini verir. Şikâyetten vazgeçmek kadar, bu sarmal içerisinde dönüp duran ve çözüm üretemeyen kişilere yardım etmek de en güzel sâlih amellerdendir.
Eğer çözümü yoksa neden şikâyet ediyoruz?
Şikâyetlerimiz ve sızlanmamız bir işe yarıyor mu? Şimdiye kadar işe yaradı mı? Bundan sonra yarayacak mı? Sürekli mızmızlanma duygusal kaynaklarımızın boşa harcanması anlamına gelmez mi? Bu davranışlarımız rıza-i ilâhiye, Peygamber Efendimizin sünnetine uygun mu?
Sürekli şikâyet etme alışkanlığımız varsa kendimize sormamız gereken sorulardır bunlar. Şikâyetlerimizin, sızlanmalarımızın şimdiye kadar işe yarayıp yaramadığını fark edebilmek değişimin ilk adımıdır çünkü.
Şikâyette edep
Şikâyet sadece olumsuz olarak gördüğümüz durumlardan yakınma ve içimizi rahatlama değildir. Doğru ve yerinde kullanır, nezaket kuralları içerisinde rahatsız olduğumuz hususları dile getirme becerisini kazanabilirsek ilişkilerimizi ve kişisel yaşamımızı iyileştirmek için bir fırsattır aslında.
Peygamberlerin hayatları, olumsuzluklarla başa çıkma konusunda verdikleri mücadelenin yanında, sıkıntılarını dile getirirken davranışlarında gösterdikleri nezaket ile de bizim için en güzel örnektir.
Hastalığının ağırlaştığı en zor dönemlerinde derdini, “Allah’ım, bana bir sıkıntı dokundu.” (Enbiya, 21/83.) cümlesi ile edep içinde ifade eder Hz. Eyüp Peygamber. Âdeta şikâyet olarak anlaşılmasın diye mahcubiyet içinde durumunu açıklama söz konusudur, yaptığı nahif duada.
Hz. Yakup Peygamber’in çok sevdiği evladını kaybettiğinde şikâyetini en yüce makama ilettiğini öğreniriz Kur’an-ı Kerimden: “Allah’ım, ben derdimi ve hüznümü sana şikâyet ediyorum!” (Yusuf, 12/86.) Benzer bir davranışı, Peygamberimizin Taif seferinden dönerken yüzü yaralı, gönlü kırık, kan revan içinde ellerini açarak yaptığı duada görürüz: “Allah’ım, güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikâyet ederim.” Problemlerimizi suistimal etmeyeceğini bildiğimiz, içimizi güvenle dökeceğimiz yer, bizi bizden iyi bilen, hiç ummadığımız yerlerden bizi rızıklandıran, karanlıklardan aydınlığa çıkaran Rabbimizdir elbet.
En yetkili makam! Ayşenur Özkan vaize
2 notes · View notes
harflerinlideri · 2 years
Text
Tarih 21 Haziran 2023. Onur haftası yürüyüşünde çıktı karşıma hayatımın idollerinden birisi. Biliyordum her yıl geldiğini ama onunla karşılaşmak ve hayatını ondan dinlemek apayrı bir şeydi. Şen kahkahalarıyla ısıtıyordu içimi. İşte o Türkiye’nin büyük aktivistlerinden Ayta Sözeri.
Hayatının zorluklarını biliyordum aslında. Eh, ona da ne kadar bilmek denirse. En önde beraber bayrak taşırken tanıştık biz. Herkesin rengi kendine özgü olsa bile bir noktada aynı renklerde buluşabiliyorduk. Ayta abla 46 yaşında görmüş, geçirmiş birisi. Hep kendini oynar rollerinde. Ülkemizin yıkılmayan direği gibi vazgeçmez bildiğinden.
Sadece LGBT hakları değil insan daha doğrusu canlı hakları konusunda da oldukça titiz bir kişilik olduğunu bilmek bir yana ettiğimiz sohbetle iyice anlamıştım. Beni konserine davet etti vee lime tutuşturuverdi bileti. Ah, ne güzeldi ondan dinlemek Yanayım Yanayım dinlemek. Onu ilk hayatıma dokunan, küçük yaşta izlediğim için bir miktar travma etkisi yaratan Güneşi Gördüm filminde izlemiştim. Tuana, canım Tuanam… O da hep derdi şansım zor döndü diye. Güneşle döndü derdi. Çok tekrarlamış oluyor olsam bile bahsetmem gerekir Güneşle beraber tekrar umut dolar gözlerim neşe saçar gülüşlerim cümlesinden.  
Biraz bahsetmem gerekirse İzmirde okumuş olan Ayta Sözeri Çerkes asıllıdır. 20li yaşlarında cinsiyet değiştirme ameliyatı ile atanmış cinsiyetinden tamamen kurtularak gerçek cinsiyetine kavuşmus oldu. Bu aslında sadece ruhunu ferahlatmak içindi çünkü kendisi her şeyden bağımsız olarak bir insan. Yaptığı her işi büyük bir hevesle mecbur olduğundan değil kalbi istediğinden başarıyla tamamlamış bir insan. 40lı yaşlarından sonra şöhreti bulmasıyla da eminim ki nadir insanlardan birisi arasına girmiştir. Ailesiyle yıllar boyu görüşmemiş ve anlatırken kaç yıl geçerse geçsin ağlayan birisi. Bazı yaralar vardır kapanmayan. Bu da onların en büyüklerinden olsa gerek. Birçok şehirde hikayesi olan bir kadın. Hayatına odaklanmak ve kendi elleri arasına alabilmek için uğraşan birisi. Bunu da çok güzel başarmış. Açlık yaşayarak hayatı öğrenmiş desem yalan olmaz.
Korkma dedi bana polisler geldiğinde. Korkma diye başlayan marşla yaşayan bir ülkedesin. Sen korkma. Onlar istediklerinin olmayacağını fark edip korksunlar. Eh haklıydı tabii. Biz daha da dik durduğumuz saniyede yedim koluma plastik mermiyi. Olsun dedim kendi kendime. Binlerce, milyonlarca insanı kurtarmak için bazı kişiler bunu yaşayacaktI. Öyle bir ülkedeyiz çünkü. Aktivist olmak en çok da bu yüzden önemliydi. Savaşmalıydı bazıları. Korkmadan dik durmalıydı. Cesaretle bu kötülükleri ortadan kaldırmalıydık.
Günü bir hastane odasında sohbet ederek tamamladık. Konserine gittim sonrasında. Kuliste ettik sohbet. Bana anne oldu. Beni büyük senaristlerle tanıştırdı. Bir şeyleri beraber başardık. Örgütlenmeyi öğretti bana. Önce insanlar için beraberdik sonrasında doğa ve hayvanlar için. Hayatımın değiştiği tarihti işte 21 Haziran. Hayallerime kavuşmuş, activist olmuştum.
2 notes · View notes
yangindan · 2 years
Note
Doğum günün yaklaşıyor. Hesabını kaybedersem ya da yazmayı unutursam diye şimdiden yazıyorum. (Fazla unutkanım.)
Iyi ki doğdunnn. Mükemmel bir hayat seni bekliyor. Kafanın içindeki düşüncelerin onu mahvetmesine izin verme. Tekrar karşılaşmak dileğiyle.
teşekkür ederim beni mükemmel bir hayatın beklediğine çok emin değilim ama umarım seni bekliyordur.
2 notes · View notes
yueliangx · 2 months
Text
7th Time Loop - 2. Bölüm
wattpad / manga tr / instagram
Tumblr media
Cilt 1 Bölüm 1 Kısım 2
İlk döngüde, nişanı bozulan ve itibarı yerle bir olan Rishe, üstündeki giysilerden başka hiçbir şeyi olmadan aylak aylak dolaşıyordu. Şans eseri, mücevherlerini satın almak isteyen bir tüccar kafilesiyle karşılaştı. Onları iyi huylu bir grup olarak bulunca, komşu ülkeye onlarla gitti.
Tüccar kafilesinden iş öğrendi, nasıl stok tedarik edileceğini ve hesap defterlerin nasıl dengeleneceğini öğrendi. Eninde sonunda, dünyayı gezmek için kendi başına yolculuğa çıktı. Soylu bir ailenin kızı olarak yetiştirilmesi, Rishe'nin on beş yaşında bile keskin bir güzellik anlayışına sahip olduğu anlamına geliyordu.
Gözüne çarpan şeyleri topladı ve onları, mallarından zevk alan herkese sattı. Farkına varmadan, tam kadro çalıştıran büyük bir satıcı haline geldi. Hatta bir çöl ulusunun kralı ve kuzeydeki donmuş bir ülkenin prensiyle bile iş yapmıştı. Kraliçe olmaya hazırlanmaktan başka bir şey yapmadan geçirdiği şımarık eski hayatından doğan bir hayale kavuşmak için pek çok uzak yere seyahat etti.
Aradan beş yıl geçti ve tam da ziyaret edeceği tek bir ülke kalmışken, Rishe kıtayı kasıp kavuran savaşın kurbanı oldu.
Bildiği bir sonraki şey, yeniden on beş yaşındaydı ve o partiye geri dönmüştü, prens resmi bildirisini yapmaya hazırlanıyordu.
"Rishe Irmgard Weitzner! Sen aşağılık bir kadınsın! Veliaht prense layık olmayan, tamamen kötü kalpli bir yaratıksın! Şu andan itibaren nişanımız bozuldu!"
Doğal olarak, ilk başta neler olup bittiğini anlamadı. Etrafına bakındı. Her şey aynıydı. Aynı yerde, aynı elbiseyi giymiş ve kafileye sattığı aynı mücevherleri takmış olarak ayakta duruyordu.
Bu bir rüya mıydı? Yoksa o zamana kadar olan her şey bir rüya mıydı? Şaşkınlık içinde tek yapabildiği boş boş bakmaktı. Rishe balo salonundan aceleyle çıktı, yaklaşan sürgün tehdidi onun üzerinde asılıydı ve prensin durması için yaptığı yakarışlar kulaklarında çınlıyordu.
Bu mükemmel! Şimdi doğru yapabilirim! Odamdan değerli her şeyi alacağım.
Rishe bir tüccar olarak hayatından keyif almıştı ama bu gece için hep bir pişmanlık duymuştu. Keşke evden biraz para getirseydi, çok daha önce işini kuracak sermayeye sahip olurdu!
Bu pişmanlıktan bahsetmek, çölün kralı da dahil olmak üzere müşterilerinde her zaman güvensizlik uyandırırdı. "Ne? Tekrar yapmak istediğin şey bu mu?!"
İkinci hayatının gecesinde eve geri döndüğünde, Rishe mücevher kutusunu ve rahmetli büyükannesinin ona bıraktığı birçok kitaptan taşıyabildiği kadarını aldı ve sonra da kafileyle karşılaşmak için ormana doğru hızla ilerledi. Ama evinde durmak zaman aldı ve onları tamamen kaçırdı.
O anda, Rishe keskin bir farkındalık yaşadı. Farklı seçimler farklı hatalar anlamına geliyordu. Bir kapıyı açmak diğerini kapatırdı.
Böylece ticaret hayatına giden kolay yol ona kapanmış oldu.
Elbette, işini sıfırdan kurmayı deneyebilirdi, ancak kişisel bağlantılar, tüccar olmak için neredeyse iş zekası kadar gerekliydi. Tek bir tanıdık bile olmadan bu gerçekçi değildi.
Kabullenmiş bir halde eşyalarını türlerine göre ayıklarken, büyükannesinin kitapları arasında yabancı şifalı bitkiler ansiklopedisine rastladı. Bunu bir işaret olarak kabul eden Rishe, mücevherlerini başka bir yerde sattı ve elde ettiği parayı denizi geçip tıp eğitimini sürdürmek için kullandı.
Neyse ki Rishe önceki yaşamından kalan tüm bilgilerini korumuştu. Bazı pahalı bitkilerin diğer bölgelerde ucuza elde edilebildiğini hatırladı. Komşu bir ülkede bir hastalığın yayıldığı haberi duyulduğunda, o da bunu anımsadı. Bu önbilgi, engin yolculukları ve birçok farklı bakış açısına sahip birçok farklı öğretmene maruz kalması gibi paha biçilmez olduğunu kanıtladı.
Hal böyle olunca Rishe, eczacı olarak başarılı bir hayat sürdü. Güçsüz bir prensi kurtardı, ticari bilgisiyle birkaç nadir ilacı sentezledi ve böylece günlerini ihtiyacı olanlara yardım etmenin basit neşesiyle geçirdi.
Ne yazık ki, dünyadaki tüm neşe bir salgına karşı koyamazdı. Böylece ikinci hayatı sona erdi.
Kendini bir kez daha bozulan nişanının karar anında buldu, perde üçüncü döngüde yükseliyordu. Sonraki dört hayatı da hemen hemen aynı şekilde ilerledi. Yetenekli bir leydinin hizmetçisi olarak, genç bir soylu kadının şans eseri evlenmesine yardımcı oldu. Bir keresinde erkek kılığına girip şövalye bile oldu. Her hayat yaşamaya değerdi ve o hepsinden zevk alıyordu. Yaşamaktan zevk alıyordu, nokta.
Sadece tek bir sorun vardı.
Her ne yaparsam yapayım, 20 yaşında öleceğim.
Hayatından zevk alıyordu ama bunu uzun süre yapmasına izin verilmiyordu. Bu zaman sınırı her zaman onun üzerinde asılı dururken, her döngüyü sürekli bir hareket halinde geçirdi.
Bir süreliğine rahatlamayı çok isterdim. Biraz boş zaman istemek çok mu fazla? Belli ki ben de ölmek istemiyorum! Bu sefer, ilk beş yılda kazanabildiğim kadar çok para kazanacağım. Sonra, yirmi yaşıma geldiğimde, dünyevi kaygılardan uzak bir hayat yaşayacağım. Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapacağım!
Kararını vermiş olan Rishe, yedinci hayatına sarayda sabit bir şekilde koşuşturmayla başladı. Gelecek planlarına bakılmaksızın, zamana karşı bir yarış içindeydi. Skandal haberini getiren ulağı alt etmesi gerekiyordu.
Koşarken saç süslerini çekip çıkardı; onları satmayı planlıyordu ve bir tanesini kaybetme riskini almak istemiyordu. Saçları gevşek dalgalar halinde arkasından dalgalanıyordu.
Aniden aklına bir fikir geldi, daha önceki altı hayatının hiçbirinde aklına gelmemişti.
Saray bahçesinden gitmek daha hızlı olurdu. Balkondan bir ağaca tırmanarak inebilirim.
Rishe bundan önceki yaşamında bir şövalye olarak savaşa gitmişti. Zorlu savaş alanı eğitiminden sonra, ağaçlara tırmanmak hiçbir şeydi.
Sorunsuz bir şekilde yön değiştirdi. Balkona doğru koştu ve orada son hızla bir şeye çarptı.
"Aghh!" Rishe hiç de bir hanımefendiye yakışmayan homurtu çıkararak birkaç adım sendeledi. Neyden sektiğini görmek için başını kaldırdı. "Ah..."
♡♡♡
Normalde bölümleri wattpad üzerinden yayınlıyordum ama şu sıralar wattpad uygulamasına ne telefondan ne de bilgisayardan giremiyorum ve ne kadar doğru bilmiyorum ama internette wattpad uygulaması kapandı diye bir yazı okudum bu yüzden wattpad uygulaması düzelene kadar ya geçici ya da kalıcı bölümleri burada yayınlamaya devam edeceğim, herkese iyi okumalarrr ☆☆☆
1 note · View note
laaviiniiaa4394 · 2 months
Text
Kürkçü dükkanına dönme vakti gelmişti belkide’
Sırf karşılaşmak için kürkçüde oturan gnc saka* yı. Aynaya vurduğum en derin yerde olmam gerekiyordu. Yıktıkları güvenin tekrar yeşermesi için buralarda tekrar ay ile sohbet etme vaktim gelmiş olmalı,
Tekrar güvenme,
Tekrar sevme,
Tekrar özüme dönme,
Ve tekrar tekrar….
Ama yalnız hatta yapayalnız başlanmalı bu savaşa.
Ondan geldim sana kürkçü dükkanım, al sar sarmala beni.
#kürkçüdükkanı #mavi #yeniden
0 notes
emir616161 · 4 months
Text
Onu gördüm ve içimde bir şarkı çaldı.
Onu gördüm ve aklıma ilk gelen şey çocukluğum oldu.
Onu gördüm ve sanki içimdeki fırtına dindi.
Onu gördüm ve bütün renkler parlamaya başladı.
Gördüm ve daha önce bana bir şey anlatamayan şiirler bir anda anlam kazandı.
Sanki kapı çalınıp çocukluk arkadaşınız yıllar sonra tekrar çıkagelmiş gibi...
Unuttuğunuz bir anıyı bulmak gibi...
Çok eskide kalmış, yıllar sonra yeniden duyduğunuz anda geçmiş bir zamanı size taşıyan bir şarkı gibi...
Karmaşık dağ yollarında kaybolduktan sonra birdenbire bir dönemeçte denizle karşılaşmak gibi...
1 note · View note