Tumgik
#tokatlı
sillagen · 7 months
Text
Tokatlı Mufide Teyze o kadar tatlısın ki. Yemek videoları beni bitiriyor. Tokat memleketini seninle çok sevdim. Senin canını yerim.
15 notes · View notes
baytard · 3 months
Text
Bi tokatlı bi samsunlu bir araya gelince napalım bizde kahvaltıya pide yemeye gittik
5 notes · View notes
yalnizlikomurboyu · 1 year
Note
hangi sehirdesin
Tokat sitede hiç tokatlı yok mk
12 notes · View notes
cagdasyatirim · 6 months
Text
Türk; Yavuz Sultan Selim'e göre, eşek idi…
Türk; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…
Türk; Hoca Saadettin Efendi'ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…
Türk; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…
Türk; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…
Türk; Baki'ye göre, kabaydı…
Türk; Hafız Çelebi'ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…
Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…
Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre, hunhar köpekti. Me'lundu…
Türk; Tokatlı Nuri'ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…
Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre, tiksinti duyulandı…
Türk; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…+
Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!
Osmanlı…
– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…
– Araplara, “Kavm-i Necip”..
– Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.
Asırlarca süren bu aşağılamadan sonra Atatürk çıktı büyük Türk Milleti dedi.
Ne mutlu Türk'üm diyene dedi.
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır dedi.
Devletin adına Türkiye Cumhuriyeti Devleti dedi .
Osmanlı devletinde Türk yoktu, adı yoktu. Ama Atatürk bunları kaldırıp çöpe attı... Atatürk'e zaten bu yüzden düşmanlar.
"Ey koca ve yüce Türk! Devşirmeler seni devşirmeden, sen aklını başına devşir! Çoklar diye korkma, azız diye çekinme."
Bilge Tonyukuk
3 notes · View notes
aynodndr · 6 months
Text
Tumblr media
Rahmetli Neşat Ertaş konserinden birinde ‘’Hey On Beşli, On Beşli’’ türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar. Türkü muazzam, söyleyen üstad olunca.
Birden ayağa kalktı ;
"Durun ! " diye kesti türküyü.
"Ne yapıyorsunuz?"
Salon şaşkındır. İçeride sessizlik hakim.Ne olduğunu anlamayan seyirci, birbirine bakar.
Ayakta, bir eli yüreğinde üstadın. Titreyen sesi,söze girmesine engel olur bir ara. Sonunda mütevazı tonu yankılanır salonda.
"Bu oyun havası değil dostlar, ağıttır, ağıt."
Yıl 1915. 18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar. Ancak vatan öyle güç durumda ki, yeni bir kanun çıkıyor.Gücü, kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesi'ne katılabilecekti.
Tokatlı Halil, bu genç yüreklerden birisi idi.Yanına bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emanet.Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.
Halil, Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür,ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır. Türkünün aslı da budur ya.
Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı,düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır Onbeşliler.Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbi'nde sayısız çocuk, vatanı savunma pahasına can verir. Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915'te tek bir mezun veremez.
İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünun'un da Çanakkale Destanı'nda yeri apayrıdır.1915'te Darülfünun, 2500 kadar 1.sınıf öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koştu.İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında şehit olurlar.1921 yılında hiç mezun veremeyen Darülfünun siyaha boyandı.
Çanakkale Cephesi,sanki bir ölüm değirmeni gibiydi ; tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu. İngilizler şehit olan gençlerimizi, "Çiçeğin tomurcuğu" ve "Vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı. Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen, bir türlü doymak bilmiyordu.
O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak,15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış, normal bir hadise haline gelmişti.
O günler köyde, kasabada erkeğin kalmadığı ; gücü, kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.
İşte bu türkü, Çanakkale Destanı yazan Gül Goncaları'nın ağıtıdır.
Mekanları Cennet Olsun...
Ağustos 2020
Okan Onur
5 notes · View notes
Text
Az önce bana sen çok mantıklı bir insansın ama ben tokatlıyım dendi hahahaha tokatlı fıstık burhanlar benim favorim ❤️
5 notes · View notes
yagmurbisakinol · 1 year
Text
Gerçekle yüzleşmek yerine yalana razı gelen tokatlı bir aptal olmasaydım nasıl bir çocuk olurdum
8 notes · View notes
insideofaredapple · 1 year
Text
Merhaba,merhaba,merhaba!
Yine ben :) .En son hastanelerde kafayı yediğim günlerde kalmış burası.Geri dönüp asla bakmamışım bile,çünkü hatırlamak dahi istemediğim günler geçti gitti bence.Kanser markerı yüksek değerim düşüşte,nur topu gibi miyomum sadece 4cmcik ve vücudumun yeni yıldızı fıtığım bol bol dinlenmemi ve daha prenses bir yaşam sürmemi istiyor.Sevgili blog yine yaz bir şekilde geldi.Meğer hayat bir tık daha güzelmiş.Denizle henüz kavuşamadık ama çok çok az kaldı,cidden çok az.Naz niyaz yapan bütün hücrelerim birden rahatlayacak.Yine okuma perilerim geri döndü.Listemi en sona ekleyeceğim,bu da içimdeki coşkunun diğer bir nedeni.Bu arada bugün bir şey oldu.Benim taa lisede dershaneden çok sevdiğim bir arkadaşım vardı.Üniversitenin ilk yılında görüştükten sonra o zamanlar telefon mu değiştirdim telefon servise mi gitti hatırlayamıyorum ama bu arkadaşımın numarası gitti.E sosyal medyası da hiç olmadı.Bizim bağımız koptu ama ara ara hep Facebook’larda orada burada aradım durdum ta ki bu akşam saat 11’e kadar.”Selam nasılsın?Konuşalım mı?”Uzun zamandır bir şey için bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.Hiç yıllar geçse de samimiyetine güvenip birine alo dediniz mi?Bana denildi ve ben de elimde olsa derdim.İnanılmaz mutlu ve şanslı hissediyorum,böyle hisler bana çok sık uğramaz.Hayat sana böyle çalıntı sürprizler için teşekkür ederim!
2023 Hot Girl Summer Okuma Listesi🤓
Tekme Tokatlı Şehir Rehberi-Mevsim Yenice(Tam yolculuk kitabıydı,ilginç hikayelerden oluşuyor,ben yolu bekleyemedim.)
Bilinmeyen Sular-Mevsim Yenice(Bir yazarın ard arda birkaç kitabın araya başka bir yazar koymadan okumak yazarla dost olmak için en sevdiğim yöntem.Okuduğum kitapların bendeki etkisini artırıyor.Yine ilginç öykülerden oluşuyor.
Dört Anlaşma-Don Miguel Ruiz(Kişisel gelişim kitaplarına karşı önyargılıyımdır ama teorik olarak bilip gündelik hayatta insan ilişkilerinde afalladığımız noktaları hatırlamak için güzeldi.)
Henüz Başlamadıklarım
Julia ve Bazuka-Anna Kavan
Günübirlik Hayatlar-Irvin Yalom
Yedi Boş Ev-Samantha Schweblin
Yakınlıklar-Lucy Caldwell
Miras-Vigdis Hjorth
4 notes · View notes
buseferharbidenlife · 11 months
Text
Uzun süre sonra tekrardan devam, tabii gece olmuş saat 1-2 Sümeyye’yle biraz tartıştıktan sonra dedim yarın sabahtan haber edeceğim uyuduk sonra sabah oldu bizimkiler pata küte artık yorulmuş bir şekilde hadi gidelim dediler bende çekindim söyleyemedim bir defa daha Sümeyye’yi göreyim de gidelim diyemedim Sümeyye’ye dedim yalan uydurdum bizimkilerin gelmeye niyeti yok diyerek çok üzüldü bir şeyde diyemedi benim yine salaklığım yüzüne kızı üzdüm yolda giderken gönlünü yapmaya çalışıyorum ama nafile çok üzdüm biliyorum bir süre bu şekilde devam ettik iyi oluyoruz kötü oluyoruz idame ettiriyoruz sonrasında dönüm noktasına geldik temmuzun ayı içerisindeyiz ben akşam üstümü Beytullah diye arkadaşımla beraber parkta otururken hiç tanımadığım sabit bir numara aradı üsteğmen … dedi buyurun dedi hayırlı olsun kara kuvvetleri astsubay meslek yüksek okulunu kazandınız bir hafta içerisinde okula gelip kayıt yaptırıp intibah eğitimine tabii tutulacaksınız dedi ben hayatımda ilk defa birşeyi başarmanın gururuyla çok sevindim ama ne sevinme geleceğim kurtuldu her şey çok güzel olacak dedim Beytullah’la paylaştım oda sevindi ama bir nebze olsun hissettim onun üzüldüğünü çünkü oda girmişti ama kazanamamıştı neyse dedim Sümeyye’yi aradım dedim sevgilim kurtulduk ne oldu dedi askeriyeyi kazanmışım dedim onun o telefonda ki sevincini hala bilirim sonrasında aklına ee Furkan birşey diyeceğim dedi ve sesi böyle bir buruklaştı 25 temmuzda görüşemeyecek miyiz dedi bende o an bir duruldum çünkü yanına gidemeyecektim yarim çok özür dilerim bu sefer gelemeyeceğim ama bundan sonra nice 25 temmuzları beraber yaşacağız dedim üzüldük ama elimizden bir şey gelmezdi olsun dedik çünkü sonrasında gerçekten mutlu olacaktık biz buna inanıyorduk ben ne kadar aptal bir insan dahi olsam seviyordum Sümeyye’yi o zaten bana her şekilde her türlü inanıyor seviyordu beni buna her zaman güvenmiştim gün geldi ailecek Balıkesir’e doğru yola koyulduk Sümeyye’yle mesajlaşıyoruz ama içimizde bir burukluk artık öyle sürekli konuşamayacaktık ama ilerisine güveniyorduk bu bize bir umut veriyordu sabah 8.15 civarı oldu ben Sümeyye’yi aradım dedim balım ben artık içeri giriyorum telefonum annemlerde ben sana ulaşabileceğim anda ulaşacağım dedim orada o sesi beni parçaladı ama elden birşey gelmezdi arabadan indim ailemle kucaklaştık vedalaştık nizamiyeden içeri girdim artık yeni bir hayat başlıyordu direkt olarak evrakları verdim incelendi onayladılar toplu bir şekilde berberhanenin önüne gittik sıra bana geldim içeri geçtim oturdum memnuniyetsiz suratsız bir memur otur şöyle dedi oturdum saçlar hemen 3 numaraya vuruldu 30 an olmadan traş bitti traştan sonra revire götürdüler orada bir sağda bir solda asker makine gibi aşı vuruyorlar aşıyıda olduktan sonra hiç görmediğim bir ortam sıkıcı sürekli birşeyler için sıra beklemek koğuşa götürdüler sadece 1 parça sivil kıyafet bırakmışlardı yanıma bir kot pantolon ve bir kazak bunlarla uyudum sabah bir uyandım bağırış çağırış kalk diye kaldırdılar jilet dağıtıldı o sıralar zaten köseyim traş olacaksınız dediler daha önce ne traş olmuşum bilmiyorum öyle köpüğü yüzüme vurdum pata küte olmuş gibi traş oldum ardından kahvaltı Faslı vs ardından bizi topladılar sabah içtiması diye bölükler falan belli oldu ben 4. Bölüğe düşmüştüm bir sıra numarası verdiler orada artık candostu yani badin falan belli oluyordu benim candostum Enesti Enes böyle cana yakın harbi bir insandı Balıkesirli ama Manisa’da yaşıyordu öyle bir tanıştık ardından Trabzonlu şeref Tokatlı tufan derken yavaş yavaş insalarla kaynaşmaya başladık üçüncü günde artık bizlere kamuflaj verildi artık askerlik başlamıştı
1 note · View note
visalebeskal-a · 2 years
Text
her üç kişiden beşi tokatlı veya tokatla bir bağı var sanırım. memleketin fotoğraflarını görüp duruyorum
4 notes · View notes
pazaryerigundem · 21 days
Text
Tokat, Zafer Bayramını coşkuyla kutladı
https://pazaryerigundem.com/haber/186994/tokat-zafer-bayramini-coskuyla-kutladi/
Tokat, Zafer Bayramını coşkuyla kutladı
Tumblr media
Tokat, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 102. yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutladı. Tokat Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikler kapsamında, Türk Pop müziğinin sevilen isimlerinden Soner Sarıkabadayı sahne aldı. Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan binlerce Tokatlı, ünlü sanatçının şarkılarıyla bayram coşkusunu doyasıya yaşadı.
 Nurhan İÇMEZ / Tokat Haber
TOKAT (İGFA) – Konserin başlangıcında sahneye çıkan Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu, kısa bir selamlama konuşması yaparak halkı selamladı. Ardından MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, günün anlam ve önemine dair duygusal bir konuşma yaptı. Başkan Yazıcıoğlu ve Milletvekili Bulut, sanatçıya çiçek ve hediye takdim ederek teşekkürlerini sundu.
Tumblr media
SONER SARIKABADAYI’NIN UNUTULMAZ PERFORMANSI
Soner Sarıkabadayı, konser boyunca izleyenlere unutulmaz anlar yaşattı. Sertab Erener, Murat Boz ve Murat Dalkılıç gibi ünlü sanatçılara verdiği hit şarkılarından bazılarını seslendiren Sarıkabadayı, eski ve yeni birçok parçasını Tokatlılar için söyledi. Konsere özel olarak, 10. Yıl Marşı’nı da seslendiren sanatçı, büyük alkış topladı.
Tumblr media
TOKAT’A VEDA: “EN KISA SÜREDE YENİDEN GELECEĞİM”
Konserin sonunda, Tokat halkına veda eden Soner Sarıkabadayı, ilk kez Tokat’a gelmekte geç kaldığını ifade ederek halkın coşkusundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Sanatçı, en kısa sürede yeniden Tokat’ta konser verme sözü vererek sahneden ayrıldı. Konser, yoğun alkışlar eşliğinde sona erdi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
ibokumus · 4 months
Text
OSMANLIYA GÖRE TÜRK KİMDİR???
TÜRK; Yavuz Sultan Selim'e göre, eşekti
TÜRK; Koçi Beye göre, mezhepsiz ecnebiydi…
TÜRK; Hoca Saadettin Efendi'ye göre, leşti, hilebazdı, aşağılıktı…
TÜRK; Naima'ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı, cahildi…
TÜRK; Nef-i'ye göre, Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…
TÜRK; Baki'ye göre, kabaydı…
TÜRK; Hafız Çelebi'ye göre, baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…
TÜRK; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre, başı vurulması gerekendi…
TÜRK; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre, hunhar köpekti. Me'lundu…
TÜRK; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref'e göre, eşsiz bir gaddardı…
TÜRK; Gelibolulu Mustafa Ali'ye göre, pasaklıydı, çirkindi…
TÜRK; Taşlıcalı Yahya'ya göre, soyu kuruyasıca idi…
TÜRK; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet'e göre, hayvandan farkı olmayandı…
TÜRK; Tokatlı Nuri'ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…
TÜRK; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre, tiksinti duyulandı…
TÜRK; Vahdettin'e göre, dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…
Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!
Osmanlı…
– ERMENİLERE, “Millet-i Sadıka”…
– ARAPLARA, “Kavm-i Necip”..
– RUMLARA, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler'i böyle aşağıladı.
Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
Türk'ün hali
“İLK DERS beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
FAKAT asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
‘BİZ HANGİ milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘BİZ TÜRK değil miyiz' deyince de hemen, ‘Estağfurullah' diye karşılık verdiler.
Türklüğü kabul etmiyorlardı.
halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusu'ydu. TÜRKLÜK için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.
FAKAT ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca “Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti.(…)
DİNİNDE, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
HELE İŞ, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”
ŞEVKET Süreyya Aydemir (1897-1976), hayat öyküsünü yazdığı “Suyu Arayan Adam” kitabında böyle anlattı Türkleri…
Vatandaşlık Bayramı
FALİH RIFKI ATAY (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı:
“KENDİME ilk defa ne zaman ‘Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda ‘Türk', kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve OSMANLI idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.
‘Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de NAMİK KEMAL'İ okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.
BİZ PADİŞAH kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…”
Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:
MUSTAFA KEMAL de, Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün, Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. OSMANLI münevverlerinin Babıali'de “TÜRK” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk” diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti; ve Türklere, “İdrâki biidrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)
Oysa…
TÜRK; ATATÜRK'E GÖRE, YILDIRIMDI, KASIRGAYDI, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİ. BU SEBEPLE…
91 YIL ÖNCE…
TARİH: 23 MAYIS 1928.
TBMM, 1312 SAYILI TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNU'NU KABUL ETTİ. BÖYLECE…
ASIRLARDIR HOR GÖRÜLEN TÜRK, YURTTAŞLIK PAYESİYLE ONURLANDIRILDI.
OSMANLI İLE CUMHURİYET FARKI Buydu.
Bugünlerde…“Osmanlıcı” geçinen kimi AKP'liler, tekrar Osmanlı hayali kurup, devlet imtiyazlarını sığıntılara verip, Türklerden esirgemesi nasıl açıklanabilir ki?!
0 notes
goceciblog · 7 months
Text
Tokluoğlu’ndan İba’ya Gazi Osman Paşa tablosu
Cumhur İttifakı Edirne Belediye Başkan adayı Belgin İba, hız kesmeden çalışmalarını sürdürüyor. ‘Hep Birlikte Edirne’ sloganıyla yola çıkarak çalışmalarına devam eden İba, kentte adım atılmadık yer bırakmıyor. İlk olarak Tokatlılar Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Edirne Başkanı Sabri Yancı ve dernek üyelerini ziyaret eden İba, “Derneğimize ve Dernek adına bana Tokatlı Plevne Kahramanı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dakikamagazin · 8 months
Link
Çıkan kavgada acımasızca dövülen genç müzisyen Umut Emre Aytekin hayatını kaybetti
0 notes
haytaogluyunus · 9 months
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN 05 OCAK (1975)
TÜRK EDEBİYATININ VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ÖNEMLİ KALEMLERİNDEN, FİKİR ADAMI,
BÜYÜK ŞAİR
ARİF NİHAT ASYA’ININ
 ÖLÜMÜN YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
Mehmet Arif Nihat Asya[1] (7 Şubat 1904, Çatalca, İstanbul - 5 Ocak 1975, Ankara),[2] Türk şair, öğretmen ve siyasetçidir.
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli temsilcilerindendir. Sade bir üslupla millî değerleri ve dini heyecanları işleyen şiirler yazmıştır. "Bayrak, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Fetih Davulları, Selimler, Kubbeler, Süleymaniye" en tanınmış şiirleridir.[3] Bayrak şiirinden dolayı Türk edebiyatında Bayrak şairi olarak da anılır.[4] 9. dönem TBMM'de milletvekili olarak görev yapmıştır.
1904'te Çatalca'nın İnceğiz köyünde doğdu. Asıl adı Mehmet Arif'tir.[5] Tokatlı Zîver Efendi ile Tırnovalı Zehra Hanım'ın tek çocuğu idi.[6] Şairin bilinen en büyük dedesi Kapusuz Hacı Ahmet, Tokat'a bağlı Kapusuz köyünden İstanbul'a göçmüş ve orada debbağlıkla uğraşmış olan bir âhî ustasıdır.[6]
Henüz bebekken babası veba hastalığından hayatını kaybetti; annesi yeni bir evlilik yapıp Filistin'e gitmesi üzerine üç yaşından itibaren akrabalarının yanında yetiştirildi.[7]
Öğrenim hayatı Örçünlü Köy Mektebinde başladı. Babaannesinin ölümünden sonra onun bakımını üstlenen halası ile birlikte Balkan Savaşı'ndan kısa bir süre önce İstanbul'a göçtü; Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerinde öğrenim gördükten sonra I. Dünya Savaşı yıllarında Gülşen-i Maarif Rüştiyesi'ne devam etti. Bu dönemde hakim olan milliyetçi duyguların etkisiyle şiire başladı.[7] Bazı destancıların Haseki’de okuyarak sattıkları harp destanları onu şiire yönelten ilk örneklerdi.[3] Orta tahsilini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu liselerinde tamamladı. Millî Mücadele'ye destek verenlerin durağı haline gelen Kastamonu'daki öğrencilik dönemi onun kişiliğini ve sanatını etkiledi.[7] Bu döneme şiire ilgisi arttı, hocası Enver Kemal Bey'in yönettiği Gençlik adlı dergide ilk şiirlerini yayımladı.
Öğrenimine Dârü'l-Muallimîn-i Âliye (sonraki adı Yüksek Muallim Mektebi, bugünkü İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu) Edebiyat Bölümü'nde devam etti. İlk şiir kitabı olan Heykeltıraş, 1924 yılında bu okulda öğrenci iken yayımlandı.[7] Yüksek Muallim Mektebi son sınıfındayken ilk eşi olan Hatice Semiha Hanım'la evlendi.[6] Bu evlilikten iki çocuğu oldu.
1928'de mezun olduktan[2] sonra edebiyat öğretmeni olarak Adana'ya tayin oldu. Adana Kız Lisesi ve Erkek Lisesi'nde öğretmenlik ve idarecilik yaptı.[3]
Adana'da öğretmenlik yaptığı dönemde 1933 yılında Üsküdar Mevlevihanesi'nin son şeyhi Ahmet Remzi Akyürek'le tanışan Arif Nihat, dervişlik çilesini çekip Mevlevilikte şeyhlik makamına kadar yükseldi. Millî şiirlerin yanı sıra tasavvufi şiirler yazdı. Şair, 1940 yılında, Adana'nın düşman işgalinden kurtuluşunun kutlandığı 5 Ocak günü yapılan tören için Bayrak adlı şiiri ile tanındı ve Bayrak Şairi olarak anılır oldu.[4] Şiir, önce Görüşler dergisinde yayımlanmış; daha sonra da Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor adlı şiir kitabının 1946'da çıkan ilk baskısında yer almıştır.[6]
1941 yılında ilk evliliğini sonlandıran şair, kimya öğretmeni Servet Akdoğan ile ikinci evliliğini yapmış ve bu evlilikten de bir kız, bir erkek çocuk sahibi olmuştur.[6]
Malatya Lisesi'ne müdür olarak atanıp Adana'dan ayrılan şair, Malatya Lisesi Müdürü iken Maarif Vekili Hasan Ali Yücel ile yaşadığı sert tartışma nedeniyle huzursuzluk yaşadı.[6] Üç yıl kadar Malatya'da çalıştıktan sonra yeniden edebiyat öğretmeni olarak Adana Erkek Lisesi'ne döndü. 1948'de Edirne Lisesi'ne sürgün edildi.[6]
1950 Türkiye genel seçimlerinde Demokrat Parti'nin listesinden Seyhan (Adana) adayı oldu. Seçimleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Dönemin sonunda aktif politikayı bırakma kararı aldırarak öğretmenliğe döndü. Kısa bir süre Eskişehir Lisesi'nde öğretmenlik yaptı. Çok uzun bir zaman kalmamış olmasına rağmen şiirinde Eskişehir'in çok yer alması ve bu şehirde çok benimsenmiş olması onun 5. dönem Eskişehir milletvekilliği yaptığı, Bayrak şiirinin Eskişehir'de yazıldığı gibi yanlış bilgilerin günümüzde birçok kaynakta yer almasına yol açmıştır.[6] Arif Nihat Asya, 1955 yılından itibaren Ankara Gazi Lisesi'nde ve Ankara Polis Koleji'nde edebiyat öğretmenliği[8] yaptı. Kıbrıs'ta görevlendirilip iki yıl da Lefkoşa Erkek Lisesi'nde görev yaptıktan sonra 1962'de Ankara'ya döndü ve Gazi Lisesi'nden emekliye ayrıldı.
Emekliye ayrıldıktan sonra Yeni İstanbul ve Babıali'de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aralık 1974'ün sonlarında hastalanarak hastaneye kaldırıldı. 5 Ocak 1975'te öldü. Kabri, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'ndadır.
Edebi yaşamı
Milliyetçi şiirleriyle tanınan Arif Nihat Asya, yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirler yazmıştır. Şiirlerinde halk ve divan edebiyatı nazım şekilleri yanında modern edebiyatın nazım şekilleri de yer almıştır. En çok kullandığı nazım şekli ise Rubaidir; rubailerden oluşan beş ayrı kitap yazmıştır. İşlemiş olduğu başlıca temalar kahramanlık ve tarih duygusu, din, aşk, tabiat ve memleket güzellikleridir.[3] Şiirleri arasında, Ebced hesabı'yla tarih düşürdüğü manzumeler de önemli bir yer tutar.
Şiirlerinde günlük Türkçeyi bir sanat dili haline getirerek kullanan Arif Nihat'ın rahat, özentisiz ve sade bir üslubu vardır.[3] Şiiri üzerinde Yahya Kemal'in açık tesiri görülmektedir.[3] Sosyal ve siyasal konuları, yurt gözlemlerini, arkadaşlarını, yakın çevresini, tarihi konuları, dini meseleleri, aşkı, tabiatı konu alan nesir türünde eserleri bulunur.
Eserleri
Kitapları
Kanatlarını Arayanlar
Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor
Kubbeler
Ses ve Toprak
Top Sesleri
Dualar ve Aminler
Kökler ve Dallar
Aramak ve Söyleyememek
Fatihler Ölmez ve Takvimler
Ayın Aynasında
Rübaiyyat-ı Arif 1
Rübaiyyat-ı Arif 2
Şiirleri
Heykeltıraş (1924)
Yastığımın Rüyası (1930)
Ayetler (1936)
Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1946)
Kubbe-i Hadrâ (Mevlana üzerine, 1956)
Kökler ve Dallar (1964)
Emzikler (1964)
Dualar ve Aminler (1967)
Aynalarda Kalan (1969)
Bütün Eserleri (1975-1977)
Rubaiyyat-ı Ârif (rubailer, 1956)
Kıbrıs Rubaileri (rubailer, 1964, 1967)
Nisan (rubailer, 1964)
Kova Burcu (rubailer, 1967)
Avrupa'dan Rubailer (1969)
Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971)
Bütün Eserleri (1975-1977, Ötüken Yayınları)
Bayrak (1940) [9]
Çocuk ve Ağaç
Bayrak Şiiri
Düz yazıları
Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946)
Enikli Kapı (makaleleri, 1964)
1 note · View note
yavuzbay-fan · 10 months
Text
Tumblr media
Rahmetli Neşat Ertaş konserinden birinde "Hey onbeşli , onbeşli’' türküsünü söylemeye başlayınca seyirciler coşar ve elleriyle ritm tutmaya başlar. Türkü muazzam söyleyen üstad olunca..
Birden ayağa kalktı;
Durun ! diye kesti türküyü.
Ne yapıyorsunuz?
Salon şaşkındır. İçeride sessizlik hakim. Ne olduğunu anlamayan seyirci birbirine bakar.
Ayakta bir eli yüreğinde üstadın. Titreyen sesi söze girmesine engel olur bir ara. Sonunda mütevazi tonu yankılanır salonda.
Bu oyun havası değil dostlar, ağıttır , ağıt.
Yıl 1915. 18 yaşına gelen gençlerin askere gittiği zamanlar. Ancak vatan öyle güç durumda ki , yeni bir kanun çıkıyor. Gücü kuvveti yerinde ve gönüllü olan çocuk yaştaki gençler de İstiklal Mücadelesine katılabilecekti.
Tokatlı Halil bu genç yüreklerden birisi idi. Yanına bir sürü 14-15 yaşında çocuklar da ona emanet. Bir daha kavuşamayacaklarını bildikleri halde kına yakıp gönderiyor anaları.
Halil , Çanakkale’de çarpışırken anası Rum çeteleri tarafından öldürülür, ay parçası gibi güzel sözlüsü de kaçırılır. Türkünün aslıda budur ya..
Acı gerçeklerin ağıtla çığlığı ,düşünürken bile soluk almanın ızdırabıdır. Onbeşliler. Aynı dönem Çanakkale ve İstiklal Harbinde sayısız çocuk , vatanı savunma pahasına can verir. Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Konya ve İzmir Liseleri 1915 te tek bir mezun veremez.
İstanbul Tıp Fakültesi eski adıyla Darülfünunun da Çanakkale destanında yeri apayrıdır. 1915 te darülfünun 2500 kadar ,1. Sınıf öğrencileri okulunu bırakarak Çanakkale’ye koştu. İki tümen halinde Çanakkale’ye gelen öğrenciler, bir Anzak baskınında şehit olurlar.1921 yılında hiç mezun veremeyen darülfünun siyaha boyandı.
Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşıyordu. İngilizler şehit olan gençlerimizi, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı. Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.
O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.
İşte bu Türkü, Çanakkale destanı yazan Gül Goncalarının ağıtıdır.
Mekanları Cennet Olsun..
0 notes