Tumgik
#uyku fotoğrafları
potikare · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
|28.05.23
postun fotoğrafı 2020 tumblr fotoğrafları gibi olmuş. olsun, bu gece sakin kalmak istedim. bir yanım alperle birlikte bir hayli tedirgin çünkü.
ikinci kez kalması kesinleşti, haziranın ortasından sonra gelecek inşallah. benim uyku düzenim ve onun çalışma saatlari asla uyum sağlamadığı için günde toplasak bir saat görüşebiliyoruz. çok özledim. varlığını, beni sakinleştirmesini, tüm zorlukları birlikte aşmayı özledim.
gündemle ilgili tek dileğim onun oradan sağ salim gelebilecek tüm ortamın sağlanabilmesi ve orası dahil tüm şehirlerin ayağa kalkabilecek güçte olması. umarım.
51 notes · View notes
ozamanbenyokum · 2 years
Text
Zaman ve Mekanın Büyüsünde Bir Ressam: ŞEVKET DAĞ
Herkese merhaba. Öncelikle bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok kararsız kaldım.
6 Şubat sabahı çok kötü bir haberle uyandım. Annem geldi ve Malatya'da akrabalarımızın göçük altında kaldığını söyledi. Şok etkisinde bir süre boş boş bakındım. Ve sonra ekledi: "10 ilde deprem oldu."
Telefonumu elime alıncaya kadar felaketin bu kadar büyük olduğunu bilemedim. Sonra anladım ki çok büyük, çok. Bir hafta boyunca durmadan ağladım, korktum, sorguladım. Deprem fobim zaten vardı, iyice gün yüzüne çıktı.
Uyuyamıyor, akrabalardan haber bekliyor bir yandan televizyon ve sosyal medyadaki videoları izliyordum. Çarşamba günü Malatya'dan haber aldık, annemin halasının oğlu ve oğulları ne yazık ki kurtulamamış.
Gerçekten neye üzüleceğimi ve kızacağımı bilemedim. Günlük rutinime bir süre ara vermek istiyordum, verdim de. Ağladım, düşündüm; zaman zaman bizi yalnız bırakan, deprem bölgesinde gülümseyen devlet büyüklerine kızdım. Çok kızdım. Çok üzüldüm. En son kendimi iyi hissetmediğim için psikiyatrise gittim. Uyku düzenim için şurup ve ilaç verdi. Rutinime geri dönmemi ve sosyal hayatıma odaklanmam gerektiğini söyledi. Yaşadığım üzüntünün, kaygının da insani olduğunu ekledi. Yapabildiğin neyse onun en iyisini yap, dedi.
Yapabildiğin neyse onun en iyisini yap. Bu da sanırım yazı yazmak. Ben de bugün 24 Ocak'ta başlayan bir sergiye gittim.
"Zaman ve Mekanın Büyüsünde Bir Ressam: ŞEVKET DAĞ"
Tumblr media
Folkart Galeri'de 21 Nisan'a kadar sürecek serginin mimari Şevket Bey, natürmort eserlere sahip olsa da aslında Ayasofya ve İstanbul'u resmetmesiyle meşhur.
Tumblr media
1875 yılında Kafkasya'dan göç eden bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelen Dağ, Osman Hamdi Bey, Alexandre Vallaury ve Salvatore Valeri'nin öğrencisiydi. Yetenekli ve disiplin bir öğrenci imajı çizen Dağ'ın ilk katıldığı sergi 1901 yılında düzenlenmeye başlayan "İstanbul Salonu" adlı sergiydi.
Tumblr media
1902 yılında ise İstanbul'un Fatih ilçesinde bir muhallebici dükkanında beş eseriyle ilk sergisini sanat severlerle buluşturdu. 1909 yılında Münih'te düzenlenen Harp Resimleri sergisinde altın madalya kazandı. Aynı yıl, Tevfik Fikret'in isteği üzerine Galatasaray Lisesi'nde öğretmenliğe başladı ve buradaki öğrencilerin esin kaynağı oldu. Öğrencilerinin arasında bir isim göze çarpıyordu: Fikret Mualla.
Tumblr media
1909 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer alan Şevket Dağ, 1923 yılında açılışı Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirilen Ankara Resim Heykel Sergisinde önemli bir sanatçıydı.
Tumblr media
Yukarıda da bahsettiğim gibi, Ayasofya resimleriyle meşhur olan Dağ, tam sekiz yıl boyunca sadece Ayasofya konulu resimler yapmıştır. İç mekan resimleriyle öne çıkan sanatçının resmetmeyi sevdiği diğer yerler ise, Rüstem Paşa Cami ve Kapalıçarşı'dır.
Tumblr media
Sergiyi gezerken, Rüstem Paşa Cami'sinin ne denli güzel atmosferi olduğunu düşünüyorsunuz. Tabii ki Ayasofya'nın da. Natürmort resimlerini de ben beğendim açıkçası. 60 eserden sanırım 5-6 tanesi natürmorttu. Diğerleri genelde İstanbul ve camiler. Bir de Alsancak Gar.
Tumblr media
Resimlerin yanı sıra, sanatçının kendine ait eşyalarını da görüyorsunuz. Paleti, eskiz defterleri, şövalesi, fotoğrafları ve boya kutusu. Atatürk'e yazmış olduğu mektup bile var. Sergi ve sanat severlerin gezdikten sonra pişman olmayacağı bir sergi olmuş. Herkesin ellerine sağlık.
Böyle acılı ve üzüntülü günlerde kafanızın biraz da olsun dağılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız, mutlaka gidin.
Sevgiler...
5 notes · View notes
Sapanca Bungalov Sahibinden
"Sapanca Bungalov Kiralık Ev" kavramı genel olarak doğa ile iç içe, sakin bir ortamda konaklamayı tercih eden kişilere yönelik sunulan tatil evlerini ifade eder. Kalite ise bungalovun özelliklerine, donanımına ve hizmet standartlarına bağlı olarak değişebilir.
Bungalov kiralık evler genellikle şu kalite özelliklerine sahip olabilir:
Konforlu ve Şık Dizayn: Sapanca bungalovlar, genellikle misafirlerin rahat edebileceği şekilde döşenmiş olup, iç mekan tasarımında estetik bir anlayış benimsenir. Mobilyalar ve dekorasyon öğeleri seçkin bir tarza sahip olabilir.
İyi Donanım: Bungalovlar, gereksinimleri karşılayabilecek şekilde donatılmış olabilir. Tam donanımlı mutfak, yeterli yatak kapasitesi, temiz çarşaflar, havlular, televizyon, internet erişimi gibi olanaklar sunulabilir.
Doğal Çevre: Sapanca'daki bungalovlar genellikle doğal güzelliklerin içinde yer alır. Göller, ormanlar veya dağ manzarası gibi doğal çevrenin keyfini çıkarabileceğiniz bir konuma sahip olabilir.
Özel Olanaklar: Bazı bungalovlar özel havuz, bahçe, teras, barbekü alanı gibi ek özellikler sunabilir. Bu tür olanaklar konaklamanızı daha keyifli hale getirebilir.
Sapanca bungalov kiralık evlerin kalitesi, seçtiğiniz bungalovun özelliklerine ve fiyatına bağlı olarak değişebilir. İlan detaylarına bakarak fotoğrafları inceleyebilir, müşteri yorumlarını okuyabilir ve sahibiyle iletişime geçerek daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Sapanca bungalov kiralık evlerin kalitesi, genellikle aşağıdaki faktörlere bağlı olarak değerlendirilebilir:
Temizlik ve Bakım: Kaliteli bir bungalov, temiz ve düzenli bir şekilde sunulmalıdır. Evin içindeki eşyaların ve tesisatın iyi durumda olması, bakımının düzenli olarak yapılması önemlidir.
Konfor ve Rahatlık: Kaliteli bir bungalov, konaklamanız boyunca size rahatlık sağlar. Yeterli uyku alanı, rahat oturma düzenlemesi, kaliteli yatak takımları, konforlu mobilyalar gibi unsurlar konforu artırır.
Güvenlik: Bungalovda güvenlik önlemlerinin alınmış olması da kaliteyi etkileyen bir faktördür. Örneğin, güvenlik kameraları, alarm sistemleri veya güvenli kapı ve pencereler gibi özellikler mevcut olabilir.
Hizmet Standartları: Kaliteli bir bungalovda misafirlere karşı profesyonel bir hizmet sunulur. Hızlı iletişim, sorularınıza yanıt verme, giriş-çıkış işlemlerinde esneklik gibi hizmet standartlarına dikkat edilir.
Ek Olanaklar: Bazı bungalovlar ek olanaklar sunarak kaliteyi artırır. Bunlar arasında özel jakuzi, hamam, sauna gibi spa olanakları, oyun odası, fitness alanı, bisiklet kiralama gibi imkanlar yer alabilir.
Konum: Bungalovun konumu da kaliteyi etkileyen bir faktördür. Eğer doğayla iç içe, sessiz ve huzurlu bir ortamda bulunuyorsa, konum kalite algısını güçlendirebilir.
Bu faktörler bungalov kiralık evlerin kalitesini belirlemek için dikkate alınabilir. İlgilendiğiniz bungalovun ilanında bu konular hakkında daha fazla bilgi edinebilir veya sahibiyle iletişime geçerek detayları öğrenebilirsiniz.
1 note · View note
adoredjoon · 2 years
Text
15.07.2022 immm bu gece biraz üzgünüm nedensizce ama zaten ne zaman mutlu oldum ki şuan jhope bebeğimin Jack in the box albümünün çıkacağı saati bekliyorum sabah 7.00 da çıkacak uyumak istemedim ama hep son saatler uyku bastırıyor üff çok berbat hissettiriyor ama uyumamak için elimden geleni yapacağım.Aslinda çok heycanli hissediyorum albüm çıkacağı için ve bugün jhope bir parti düzenlemiş üyelerin hepsi oradaydı suga hariç onu göremedim açıkçası üzüldüm ama olsun.Uyeleri eğlenirken görmek çok mutlu ediyor beni ama fotoğraf ve videoları izlerken kıskançlıktan dolayı ağlamış olabilirim.Taekook daddylerim yine her zamanki gibi yan yanalardi açıkçası onları öyle görmek sanırım mutluluk duygusunu hissetmeme sebep oldu çokça seviyorum onları ben ya...ah ve en değerli armağanim olan namjoon off gamzesine bile aşığım ya tepeden tırnağa mükemmel ve seksi adam ya onu anlatmak için başka bır gün yine gelicem. Bütün üyeler için detaylıca anlatmaya gelicem söz veriyorum.J-hope hyung bugün çok mutluydu imm ficlerde ki gibi zengin oğlanlara benziyordu ANSNSNNSJSJSJ ama çok g��zeldi adam herşeyiyle mükemmel yüzüme tükürsen çok şükür Yarabbi derim ya o derece seksi tatlı yakışıklı ve daha da fazlası kelimeler yetersiz kalır. Açıkçası uzulecegini hissediyorum off insanlar o kadar kötü ki hep ayrımcılık yapıp kötü davraniyolar ama benim hobim haketmiyor ki bunları hiç kimse haketmiyor hatta imm umarım böyle kötü düşünceli insanlar yok olur. Partinin diğer bir yakışıklısi ise Jin hyung ahh partiden yayılan videoların sadece bir tanesinde göründü ve o da bulanikti sonrasında weversede bir army'nin sorusu üzerine açıklama yaptı."Hayır cidden partide yapımcı bang shi hyuk ve yapımcı pdoogu tanıyordum " dedi ve kenarda köşede bir yere oturup webtoon okuduğunu söyledi ahh Jin hyung o güzel yüzünü kameralardan sakladı resmen çok şaşırdım ve böyle köşe bucak kaçmasına üzüldüm çünkü tek başına olması üzücü.Guzellee güzelim olan jimin partideki videolarda hiç görmedim lakin bazı ünlü insanlar ile fotoğrafları paylaşıldı ve taş adam olan eunwoo ile de vardı off etkileşimlerine bayılıyorum.Jimin çok tatlı ve erkeksi duruyordu adam bildiğin bir içim su ya of saçları harika görünüyordu ellerimi saçlarına daldırıp masaj yapasim geldi. Son olarak suga hyung ahh onu partide ve yayılan fotoğraf ve videolarda hiç görmedim sanırım o da Jin hyung gibi partide sürekli kaçıp durdu ohh yada partiye gelmek yerine uyumustue ha SNSNSNJSJSJSJSJ ah suga hyung hiç değişmedi ama ben olsam bende uyurdum çünkü uykum var şuan.eminim ki suga hyung partide olsaydı bütün herkesin gözdesi olurdu ve jimin ile sürekli yan yana olurlardı. Hey hemen tepki vermeyin sadece shipim YOONMİN 💕 ahh aşk adamlarım ya. İmmm sanırım çok konuştum müsait olunca koşarak gelicem ve yine yazicam ah söz verdiğim gibi üyeleri tanıtmaya da gelicem seni seviyorum bebeğim lütfen geceleri ağlama...:)
2 notes · View notes
simurguvercinka · 3 years
Text
onlar için minibüs şarkısı
Eşyanın konumunu biçimini rengini almışlardır Koltuğa oturdular mı koltuğun boyuna eklenir boyları Pat pat pat diye gülerler bir motosiklet neşesiyle Ama zariftirler de bir bisiklet kazasında ölmeyi akıl edecek kadar, Patatesin ağaçtan mı koparıldığını tartışacak kadar naiftirler de, Hakçası bilmedikleri yoktur, bütün balık adlarını bilirler bir kere, Lunapark beğenisiyle düzenlenmiştir yatak odaları, Kadındırlar nişanlıları kendilerine ada falan armağan ederler Dardırlar da, söz aramızda, çekecek kullanarak işlemde bulunmak gerekir, Bayramlarda trafik noktalarına gül lokumu kutuları bırakırlar, Ulusçudurlar bunun kanıtı olarak viskiyi kâseyle içerler Ama batılıdırlar da lahmacuna havyar sürecek kadar, Hekimdirler güneş gözlüğüyle kürtaj yaparlar başarırlar da Şapkaları güzel bir niyet gibidir, öfkeleri dört mevsim reklamı, Lirik değillerdir olmayı da istemezler zaten isteseler de olamazlar Ama hamarattırlar uyku hapları ve bir sürü zımbırtıyla ölümü magazinleştirecek kadar; Padişahtırlar ferman çıkarmışlardır: hareme patlıcan ve hıyar ancak kıyılarak sokulabilir; Sikke kesmişlerdir badem yaprağından ince kırağı tanesinden yeğni; Tecimendirler yüzyıllar boyunca karılarına hükümdarların sataşmasını ağırca bir vergi olarak kabullenmişlerdir. Düşünürdürler de ölülerin aile albümlerinden toplumbilim kuralları çıkaracak kadar, Dalgalı görürler her şeyi çiçek sayrılığını omuriliklerinde geçirmişlerdir; Efedirler, Nazilli'de Uzunçarşı onlarındır törenlere madalyalarla katılırlar Ama yük kamyonları Denizli'den geçerken plaka değiştirir Ve sakıngandırlar sokakta konuşurken sırtlarını duvara verecek kadar; Düğünlerinin provası yapılır sünnetlerinin de ölümlerinin de Kefenleri de kundakları gibi özenle hazırlanır ve aynı renktedir: Kızlar için pembe-beyaz oğlanlar için beyaz-mavi Dünya müzesinin en renkli portreleridirler Tarihin sabıka kaydında fotoğrafları Önden güleç ve edilgin yandan keskin ve firavun; Dilenciler ve genelev kadınları üstüne sayısız özdeyiş yatar  kursaklarında, İçlerindeki sevgi insanları atlayarak hayvanlara yönelmiştir Özellikle kedilere ve köpeklere karşı iyice duygusaldırlar iki gözleri iki çeşme, Öldürmemektir felsefeleri bir karıncayı bile, ama yaşatmayı bilmezler, Bönlükten korkarlar, gezgin köftecilerden adamakıllı korkarlar Fotoğrafın arabından ödleri kopar Öğretmenlerden de korkarlar nedense Ama elbet yerine göre gözüpektirler de Sigaralarını yüksek fırından yakacak kadar; Çincede demagoji olanağı var mıdır? Arpaçay ne ilçedir? Atçalı Kel Memet mi Manisalı Kör Bayram mı? Yarın mı öbürgün mü? Sorulardan korkarlar; Yine de yanıtları hazırdır her şeye: ...dığı gibi, ...mekle birlikte, ...na karşın; Olasılığa tanrı gibi taparlar da olağandan ödleri kopar, Doğuran atı güzel bulur Eski Anadolu-Bağdat demiryolu ortaklığının kitaplığında Ve bir takım belletenlerde adları geçer, Noterler tutar güncelerini, Yönetmendirler kurul başkanıdırlar Japon feneri ya da uçurtma tadı taşıyan senetlerden Zamanaşımı süresi dolmadan tüyüp gider imzaları, Kimi sözler onlar için kullanılır: saygın, ünlü, şahane Kimi sözler onlar için de kullanılır Kimi sözler onlar için kullanılamaz Kimi sözlerin kullanılmaması doğrudur Kimi sözler hiç kullanılamaz Haşhaşla çalıştırırlar güzellik enstitülerini İşbilirlik konusunda yücegönüllüdürler Svidrigaylov'luk taslarlar Gerçekte su katılmadık birer Lujin'dirler Taşarondurlar, Yine de Göçmen kuşların durumu söz konusu olunca Bir yerlerinden birkaç Ahmet Cemil birden çıkarabilirler; Dibe çökerler devinim evrelerinde Durgun dönemlerdeyse kurbağa pislikleri gibi Yan yana omuz omuza bitişe bitişe Suyun yüzüne yükselirler Giderek renkleri koyulaşır Avukattırlar Günoğludurlar Nilüferleri kararta kararta Kalırlar orda.
Tumblr media
Cemal Süreya
2 notes · View notes
alikum · 4 years
Text
Uyku vurmayınca telefonu ve google fotoğrafları temizleyeyim dedim.
Bir yerde nude bırakmamışım, sevindim... Ama daha çoğu duruyor, her an sürprizle karşılaşabiliriz.
4 notes · View notes
uzunburakefendi · 5 years
Photo
Tumblr media
. "Okumak, insanı zenginleştirir, örneğin, kimi vitaminlerden yoksun kalmışsa kişi, yoksun bırakılmışsa, bunu okuyarak tamamlayabilir. Ya da, uyku bozukluğu çekiyorsa, biliyorsunuz, öyle hastalıklar da var, kimileri de düş görememekten şikayetçi olurlar; onların da ilacı okumaktır. İnsan gerçek bir düşü ancak okurken görür. Bu, yazının doğasında var olan bir şeydir. Zihnimizin çoğu zaman yazıyı bütünüyle, olduğu gibi algılamaya açık değildir. Yıkıcıdır bu anlamda; okuduğunu değiştirir, onu kendi geçmiş yaşamının acılarıyla besler. Okumaya başlamaya görsün, sakladığı bütün fotoğrafları çıkarıp çıkarıp önüne kor. Okumaya başladığımız zaman sözcükler zihnimizde çoğalır, sözcük doğuran bir yerdir orası. Bu bakımdan bir olasılıklar cennetidir. Yazının sonsuzluğu buradan gelir." syf.13 . "Kitaplık, bir evrendir. Evin duvarlarını, ki elbette kişisel kitaplıklarımızdan söz ediyorum burada, sonsuzca açar ve bakmasını bilene tadına doyulmaz bir manzara sunuverir. Ama bu belli koşullar da içerir elbette: Sözgelimi, gerçek bir kitaplık, henüz okunmamış kitaplardan oluşur biraz da. Onların yüzü suyu hürmetine kitaplık, kitaplıktır." syf.20 . "Romanlarda, öykülerde yer almış denizleri hep bir ferahlık duygusuyla okudum. Gitmenin tek yolunun bu olduğuna karar verdim böylece: Okumak. İnsan, bir kitabın yerine geçmek isteyebilir. Bu onu sonsuzca mutlu edecektir hem; okurda kendi yüzünü görecektir. Kişi ne yapsa kendi yüzünü böyle yüzlerce yıl göremez. Bunun tek yoludur bu; bir kitabın yerine geçmek. Onun, kitabın mührünü taşıyacaktır artık. Gerçekten insan kendini derin bir suda bulsa da sayfalar kendiliğinden açılsa bir bir..." syf.26 #farukduman #adasızdeniz #canyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/B0J7G4BJo0H/?igshid=8sst8yehbtd7
4 notes · View notes
binevigunce · 3 years
Text
🚊Geçen gün Karantina'dan Alsancak'a giden tramvaydayken çevreme bakıp kendimce çalakalem bir hikâye yazdım. Yarım kaldı. Daha sonra çektiğim fotoğrafları incelerken bu fotoğraf ile zihnimdeki öykünün atmosferi arasında bir benzerlik ilişkisi kurdum.
👓Bu fotoğrafın tonları yarım kalan öykünün atmosferi ile eşleşiyor mu sizce de? Bu arada sizin de İzmir'den ilham alıp kendinizce bir şeyler karaladığınız oluyor mu?
✍️Buyurunuz:
"İçi güneşin plaj kumsallarına özgü tasasız ışınlarıyla dolu olmasına karşın yer yer gölgelerin hüküm sürdüğü tramvay kabini:
Eşofman giyen dede, yaşıtı olmasına rağmen bitişiğindeki tutamağa tutunan gözlüklü ve ruhsuz görünümlü kadına zorla yerini vermeye çalışan amca. Yaşanmışlıkların yüküyle ebedi istirahate çekilmiş gibi görünen İzmir Fuarı. Gitar çalıp şarkı söyleyen kadife sesli bir çocuk. Bir yere varmaya çalışan, varmaya çalıştıkları bir yer olduğunu şarkıcı çocuk sayesinde bir an olsun unutan insanlar...
Öğle vaktinde gün henüz başlamaktaymış hissi uyandıran uyku mahmuru insanların vakur adımlarla arşınladığı Kıbrıs Şehitleri Caddesi. Günün rengi sepya. Zihnimin ara sokaklarındaki parklarda çocuklar bisiklet sürüyorlar. Mahalle maçı yapıyorlar şişe gazozuna. Pireli bir köpeğin karnını doyuruyorlar. Bir çocuk köpekle dost oluveriyor anababasını karşısına almak pahasına. Peşine takılıyor çocuğun, pireli. Evine dek takip ediyor onu. Çocuk, sen bekle beni burada, geleceğim, diyor. Demirlerinin yaldızı dökülmüş kurşuni apartman kapısının önünde uzun arka bacaklarının üzerine çöküyor köpek."
Tumblr media
0 notes
seslimeram · 3 years
Text
Hayat Çürürken
Tumblr media
Bütünüyle simsiyah bir menzil temsili karşımıza çıkıyor. Hakkın da hukukun da, norm ve kıstasların da tamamen yerle yeksan edildiği bir karanlık günceyi boğuyor. Bütünüyle bir hayat iminin var edilmesi imkansız kılınmak isteniyor. Hayatın ederinin de kapsamının da konuşulması imkansız kılınıyor. Cerahat günü boğarken, muktedir ve avenesi olanların ol tekrar, bozuk plak gibi yineleye geldikleri eylemlerle, hakkın üstü çiziliyor. Hukuk sizlere ömür kılınıyor. Norm anormalden, kıstas kısas ile biçimlendiriliyor. Demokratik ülke hali ve isteminin kökten delik deşik edilmesi yolunda yürünen tek istikamet kılıyor. Simsiyah, kapkaranlık kılınıyor her gün, her yer, her dönemeç. Bir ülke fikriyatının, yaşatan bir saha ya da vatan imgesinin çürütülmesi o el birliğiyle güncellenen dönemeçlerdeki yıkımlarla birlikte şekillendiriliyor. Simsiyah bir ülkeye uyanıyor bir ülke hemen her sabah, hemen her şekilde arasız ve fasılasız.
Baş amir ve baş faşistin birlikte var ettikleri devlet denilenin yenisinin gölgesinin düştüğü bir karanlıktan ibaret olarak yaşama aksettiriliyor. Cürümler cürümleri takip ede dururken o ezberlerden var edilmiş düşman metaforu, kesintisiz kılınan hedef almalar, hiç aralıksız bir biçimde sunulan seçeneksizlik ile birlikte yaşam tepetakla ediliyor. Tek adam rejimi o her yıkımı kendi bekası için bir fırsat olarak görmesinin ceremesi bu ülkedeki simsiyahın kesintisizliğine dönüşüyor. Yolun yordamın hepten yıkıma, her an çürümeye çıkartıldığı bir yerin gerçekliğinde vatan imgesi daha ismen anılmadan tuzla buz ediliyor. Kesintisiz, essiz, belirgin bir biçimde enkaz ve tüm o karanlık bir normal diye addediliyor. Nutuklar, söylenişler verilen demeçler ve fazlasında iktidar ve yancı faşist çetenin elinde bir sahne dipsiz bir cehennemin ta kendisine dönüştürülüyor. Her an yeniden güncellenen yıkımın, her ana zerk edilen nefretin, her gün yeniden diriltilen ayrımcılığın artık habis bir karanlık dışında hiçbir şeyi var etmediği afakidir. Şu yaşadığımız günlerin belki de doğrudan bariz bir özetidir.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 3 Suriyeli işçinin, bir saldırgan tarafından gece uyku halindeyken yakılarak katledildiğini iddia etti.
16 Kasım’da yaşandığı belirtilen olayda, saldırganla Suriyeli gençler arasında herhangi husumet bulunmadığı, olayın ırkçı bir saldırı olduğu ifade edildi.
Gözlemevi olayla ilgili araştırmasının sonucunu henüz yayınlamazken, hayatını kaybeden 3 gencin fotoğrafları ve kimlik bilgileri sosyal medyada paylaşıldı.
Suriyeli gençlerin 23 yaşındaki Mamoun al-Nabhan, 21 yaşındaki Ahmed Al-Ali ve 17 yaşındaki Muhammed el-Bish olduğu öğrenildi.
İHD İzmir Şubesi de sanal medya hesaplarından konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: "16 Kasım'da İzmir Güzelbahçe'de 3 Suriyeli mülteci gencin benzinle yakılarak hayatını kaybettiği duyumunu aldık. Mülteci dernekleri ve hak örgütleriyle beraber yaptığımız ilk araştırmalarda şunlar tespit edildi: Olay 16 Kasım'da gerçekleşmiş. Bir şahsın 3 Suriyeli mülteciyi önce benzinle yakmış ardından aynı şahıs iki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını bıçaklayarak öldürmüş. Aileler karakola çağrılmış ve susmaları için uyarılmışlar. İnsan Hakları Derneği olarak sürecin takipçisi olacağız."
Öte yandan Mezopotamya Ajansı'nın görüştüğü İzmir Barosu Mülteci Komisyonu ile mülteci dernekleri de konuyla ilgili duyum aldıklarını ancak, araştırmaların devam ettiğini ve netleşmesi halinde açıklamalarda bulunacaklarını belirtti.
Konuya dair Özgürlük için Hukukçular Derneği’ne (ÖHD) başvuruda bulunan Taha Elgazi, 3 Suriye’li gencin de işçi olduğunu aktardı. Gençlerin bulunduğu yeri Kemal adında bir kişinin ateşe verdiğini belirten Elgazi, iki gencin 15 saat içinde bir gencin ise bir hafta sonra yaşamını yitirdiğini aktardı.
Olayın ardından polisin geldiğini ve olayın bulunduğu yere yakın bir yerde yaşayan bir yurttaşın ifadesinin alındığını aktaran Elgazi, bu kişinin, “Kemal iki gün öncesinde gelip ‘bunları yakacağım’ dedi” şeklinde ifade verdiğini paylaştı. Elgazi, soyadı öğrenilemeyen Kemal adlı kişinin daha sonra tutuklandığını söyledi.”
Bütünüyle simsiyah bir menzil karşımıza çıkıyor. Bir asırdır süre giden nefret, ötekilerin, öyle bildirilenlerin bu sahadaki yaşam haklarına saldırılar kesintisiz kılınıyor. Soykırımın üstüne temellendirilmiş olan sahanın hazin gerçekliği bir kere daha gün yüzü buluyor. Bir koca asırdır nefret ekenin, Ermeni’den, Süryani’ye, Rum’dan, Pontos’a, Yahudi’den öteki olarak gayrimüslim dışından kulvara eklediği Alevi inancı, Kürd kimliği gibi zamana ait, zamana yayılmış bir yok edicilik kabusu yeniden hortlatılır. Ankara’nın ortasında pogrom var edilmişken, İstanbul’un Esenyurt’unda mülteciler hedef kılınırken, Bolu’da muhalefet partisinden bir zırzop efendinin çıkarta geldiği ucubelik dolu ayrımcılık ve nicesiyle daim bir önyargı refakatinde bu cürümler sarmalına bir ek daha var edilir. Bir cinayetler, daimi bir katliamlar silsilesine rehin edilmiş ülkede buna son ek Suriyeli üç insanın canının aleni çalınmasıdır.
Eda Aktaş’ın Evrensel Gazetesi’ndeki haberinden aktaralım: “İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım günü Suriyeli inşaat işçileri 23 yaşındaki Mamoun al-Nabhan, 21 yaşındaki Ahmed Al-Ali ve 17 yaşındaki Muhammed el-Bish’i katleden saldırganın ifadesine ulaşıldı. Saldırgan ifadesinde katliamı tasarlayarak ve milliyetçi saiklerle gerçekleştirdiğini itiraf etti.
İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonunda bulunan avukatlar, savcılık dosyasından saldırganın ifadesine ulaştı. 1981 doğumlu saldırgan ifadesinde, 2000'lerde askerlik yaptığı dönemlerde kendisinin bir komutan tarafından çağırdığını ve JİTEM’e davet edildiğini söyledi.
Bir süre JİTEM’in gizli operasyonlarında yer aldığını iddia eden saldırgan, ifadesini şöyle sürdürdü: “Ama şimdi açıklayamam devlet sırrıdır. Ondan sonra ben İzmir'e memleketime döndüm ve çeşitli işlerde çalıştım. Seferihisar’da bir evim var. Arabanın camında bir gün not buldum. Bu notta ‘göreve başla’ yazıyordu. Bir zaman sonra bir not daha buldum, ‘Göreve devam et’ yazıyordu. Üçüncü notta ‘temizliğe başla’ yazıyordu. Temizliğe başla lafını Türkiye’yi Suriyelilerden temizle olarak anladım. Birlik Beton’a gittim. Eski arkadaşlarıma bana iş ve yer vermelerini istedim. ‘Tamam’ dedi."
İfadesinin devamında bir süre Suriyeli işçilerle odada birlikte kaldığını ve havasız kaldığı bahanesiyle odadan çıktığını anlatan saldırgan, “Hiç konuşmadık onlarla. Çok havasızdı. Çıktım dışarı hava aldım. Sonra hastaneye gittim bana iğne yaptılar. Sonra geri döndüm arabamın bagajında 5 litre su bidonunun içinde benzin vardı. Bidonu bir çuvala koydum. Yakınlarda bir cami var, camiye gittim ceketimi çıkardım beni tanımasınlar diye. Benzin bidonunu çuvala koydum. Bu kişilerin kaldığı odaya geldim. Odanın kapısını altına bez koydum, benzini döküp yaktım. Daha sonra camiye geri gittim, ceketimi aldım, eşyaları çuvala koydum, yoluma devam ettim” dedi.
Yangından sonra olay yerine geri gittiğini de ifadesinde belirten saldırgan, “Sonra tekrar işyerine döndüm. Yangını gördüğüm için geldiğimi söyleyerek oradakilerle konuştum” dedi.
İfade sonrası savcılığın saldırganın akıl sağlığının sorgulanması için hastaneden rapor istediği de belirtildi.”
T24’ten de iliştirelim: “İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım tarihinde 3 Suriyeli işçinin yakılarak katledilmesiyle ilgili bölgede yaptığı incelemelerin sonucunda şube binasında açıklama yaptı.
İki gün önce, 20 Aralık 2021 tarihinde Sığınmacı Hakları Platformu’nun İnsan Hakları Derneği’ne ulaşması ile birlikte İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde işçilik yapan 3 Suriyeli mülteci; Ahmed El Ali, Memun En Nebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş’in 16 Kasım 2021 tarihinde yaşamlarını yitirdiklerini öğrendik.
“Bu haber üzerine derhal inceleme ve araştırmalara başladık. Araştırmalarımız gereğince yaşamını yitiren mültecilerin aileleriyle iletişime geçtik. Edinebildiğimiz ilk bilgiler; 3 Suriyeli mülteci gencin benzinle yakılarak hayatını kaybettiğiydi. Ailelerle ve Sığınmacı Hakları Platformu ile bir araya gelerek olayın yaşandığı yeri inceledik. İşçilerin çalıştığı yer sahibi ve avukatlarıyla görüşme sağladık.
Görüşmelerimizden olayın 16 Kasım 2021 günü sabah dört sıralarında mültecilerin kaldığı odaya benzin dökülerek ateşe verildiği, olayı gören diğer çalışanların hemen hızla oraya koştuğu, üç mültecinin kendilerini dışarıya atmaya çalışarak yardım istediklerini gördükleri, hemen iş yeri sahibine haber verdikleri, iş yeri sahibinin 4 buçuk sıralarında olay yerinde olduğu, hemen ambulans, polis ekipleri ve itfaiyeye haber verdikleri, aynı saatlerde devriye polislerinin de yangını görerek olay yerine geldikleri, üç kişinin Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yeşilbahçe Devlet Hastanesi ve 9 Eylül Hastanesine kaldırıldıkları, yoğun bakıma alındıkları, Ahmed ve Muhammed’in olay gününden iki gün sonra sabaha karşı ikişer saat arayla yaşamını yitirdikleri, Memun’un ise olay gününden bir hafta sonra yaşamını yitirdiği, yaşamını yitirenlerden ikisinin İzmir’de cenazelerinin defnedildiği, bir kişinin ise ailesinin talebi üzerine Suriye’ye defnedilmesi için gönderildiği bilgilerine ulaştık.
“Olayın detaylarına ilişkin öğrenebildiklerimiz de; 16 Kasım 2021 günü saat sabah 4 civarında K.K. (40) isimli katil, mültecilerin kaldığı odayı benzin dökerek yakmıştır. Olay günü; olay yeri inceleme, Güzelbahçe Emniyeti ve itfaiye ekiplerinin olay yerinde incelemeler gerçekleştirdiği, itfaiye ekiplerinin gerçekleştirdiği incelemelere göre ilk raporlarında mültecilerin kaldığı odada bulunan elektrikli sobadan kaynaklı yangının çıktığı belirtilmiştir.
Ancak K.K., olayı gerçekleştirmeden önce akşam 8-9 civarı Urla’da çalışan bir işçi arkadaşına ‘orası yanacak, o Suriyeliler bugün ölecek’ şeklinde konuştuğu, daha sonra iş yeri çalışanlarının bu duyumu öğrenmeleri üzerine iş yeri sahibi ve avukatlarına bilgi verdiği ve daha sonra bu duyumun emniyete iletildiği ve emniyet tarafından kişinin tespit edilerek teknik takibe alındığı belirtilmiştir.
26 Kasım 2021 günü aynı kişinin (Güzelbahçe’de bulunan) iddia bayisi sahibi bir kişiyi takip ederek evinin önünde kişiyi ve eşini bıçaklaması üzerine olay yerinden kaçarken yakalandığı ve o gün verdiği ifadesinde Güzelbahçe’de yaşamını yitiren Suriyeli mültecileri kendisinin bir bidon benzin dökerek yaktığını söylemiştir. Katil bu ifadesinin üzerine tutuklanmış ve hapishaneye sevk edilmiştir.
“Dosyayı inceleyebildiğimiz kadarıyla olayın tasarlanarak ırkçı saikle işlendiği ortadadır. Ancak bu durum kamuoyunda kişinin akli dengesinin bozuk olduğu, Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı saikle cinayet işlemediği gibi bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ırkçı saikle işlenen cinayetin örtbas edilmesine yöneliktir.
Dosyadaki kısıtlama nedeniyle şimdilik bu kadar bilgi verebilmekteyiz. Ancak soruşturma ve kovuşturma sürecini takip edeceğimizi ve ilerleyen aşamalarda bilgilendirmeye devam edeceğimizi ifade ediyoruz.
Geçmişten bugüne Türkiye’de nefret söylemleri, ırkçı saldırılar ve cinayetler her geçen gün katlanarak artmaktadır. Mülteciler ile ilgili sorunların başında ülkedeki yasalar ve yasaların uygulanışı gelmektedir. Türk Ceza Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bu durum her ne kadar düzenleme altına alınmış olsa da pratikte hiçbir karşılığı olmamakta, adli olaylar olarak dosyalara konu edilmektedir.
Mülteci, sığınmacı, göçmenlere dönük ırkçı ve ayrımcı söylemlerin sürekli gündemde tutulduğu ve bu söylemler için etkin soruşturmaların açılmadığı bilinmektedir. Siyasi iktidar tarafından mülteci, sığınmacı ve göçmenleri araçsallaştıran söylem ve politikalar muhalefet tarafından mültecileri, sığınmacılar ve göçmenleri yük olarak gösteren politik söylem konusu haline getirilmesinde iktidar ve muhalefetin sorumluluğu olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin sorumlusu olarak mülteciler, sığınmacılar ve göçmenlerin gösterilmesi onları nefret söylemine maruz bırakarak ırkçı saldırılara açık hale getirmektedir. Mülteci düşmanlığının gittikçe yayılmasının sonucu olarak 16 Kasım’da Güzelbahçe’de yaşanan bu saldırının benzerlerinin devamının geleceği endişesini yaşamaktayız.
Mülteci/sığınmacı ve göçmenler savaşlardan, yoksulluktan, yaşamlarını tehdit eden tehlikelerden kaçmak, yalnızca yaşama tutunmak amacıyla bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalan insanlardır. Mültecilik bir neden değil acı bir sonuçtur. Terk etmek zorunda kaldıkları yerlerde yaşadıkları travmanın dışında da geldikleri yerlerde yaşamış oldukları her türlü zulüm kendini sürekli tekrar eden bir travmaya dönüşmekte; emekleri sömürülmekte, kötü yaşam koşullarının olduğu yerlerde yaşanmaya zorlanmakta, hakları ihlal edilmekte, şiddet görmekte ve yaşamlarını kaybetmektedirler.
Siyasetçilerin araçsallaştırıcı, ırkçı ve ayrımcı söylemleri terk ederek öncelikle mülteci/sığınmacı ve göçmenlerin yaşam güvenliğini sağlamak ve devamında insani yaşam koşullarını düzenlemek, insani bir göç ve mülteci politikasını geliştirmek gibi zorunlulukları vardır.
Siyasetçiler hitap etmiş oldukları kitlelere karşı, mülteci/sığınmacı ve göçmenleri sorunların kaynağı olarak gösteren, provoke edici ve linçe açık hale getiren söylemleri derhal terk etmelidir. İnsan hakları savunucuları olarak Güzelbahçe’de yaşanan saldırı ile ilgili adli ve idari yönden etkin bir soruşturma süreci yürütmeye davet ediyoruz. İnsan Hakları Derneği olarak da sürecin takipçisi ve müdahili olduğumuzu, dosyanın takipçisi olduğumuzu buradan kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Bütünüyle simsiyah bir güncellik ortaya seriliyor. Her şeyiyle karanlığa gömülmüş, bariz ve belirgin bir biçimde çıkışsız bir sahne hali hazırda var ediliyor. İçten içe nakşedilmiş o nefret söyleminin binbir türlü suretiyle karşılanmış bir menzilde, bir kere daha can almayı, yakarak var eden, bundan gurur(!) duyanbir güruh ortaya çıkıyor. Bir asır ve onca yaradan sonra, hala şerh düşüp onlar da bu topraklara gelmeseydi diye cümleler kuran vekil bozuntuları var olabiliyor. Şu sahnenin suna geldiği yegane şey bir kepazelikten ötesi olamazken, muhtaçlar, evsiz ve barksız konulanlar, haymatloslar, kafa kağıtsızlar vesaire olarak anılan insanların hayat haklarına gölgeler düşürülüyor, ne eksik ne fazla. Can çalmaların sofrasında hayatın ne ederi, ne anlamı, ne kapsamı ne de derinliği geriye konulur / bırakılır oysa. Birilerinin tapulu bostanı olduğu için değil hemen her kimlikten insanın birlikte var ettiği hayat imgesiyle anılan / bilinen bir yerde her şeyin çürümeye çıkması dert değil midir? Katliamcılığın alenen savunulabildiği yerde hayat her neye tekabül eder, sorguluyor musunuz? Bunlar da mı ağır gelmiyor, bu da mı milli ve yerli diye kodlanmış, kimisi kafatası ölçen, kimisi din imanla kıyasa girişen, kimisi en hakiki Türkün kim olacağına kafa yorarken ortaya çıkan dehşet tablo bir şey anlatmıyor mu, emin misiniz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Deysem SİTİ – Mülteci Medyası – Evrensel
0 notes
uyanisyayinevi · 4 years
Photo
Tumblr media
Size ait sözleri, yazıları, fotoğrafları gönderin paylaşalım. @berrin_sevilmis_kaya Geceye direnen uyku ardından aymayan bir gün. Cumartesi görünümlü salı ve martılar da yok. Deniz mavinin alacasında ufukta semayla kavuşmuş. Ufuk çizgisi gemiler... Cumartesi görünümlü salı olması zihnimin karışıklığından olmalı. Zihnim ya pazar ve pazartesiyi hiç yaşamamış hâlâ cumarteside kalmış ya da çarşamba, perşembe ve cumayı aradan çıkartıp cumartesiyi yaşıyor. Çatışmaların bitmediği zihnim zaman kavramını yitiriyor galiba. Bugün çarşambaymış meğer. Berrin Sevilmiş Kaya 🖋️ #kendikalemimden #kendikalemim #kendikadrajım #kendikadrajımdan #kadrajimdan #kalemimden #maviyolculuk #şiirhayattır #şiiraşktır #ŞiirAşktır #aşk #birşiirbirfotoğraf #ŞiirKokusu #şiirsokakta #şiir #şiirsokaktadır #şiirlerim #şiirheryerde #edebiyatkulübü #kitapsever #kitapkurdu #kitapkokusu #kitapaşkı #deniz #denizsevdası @uyanisyayinevi - #regrann https://www.instagram.com/p/CDzcbyepjkq/?igshid=ralbl68kdaa8
0 notes
seyyahlist · 4 years
Text
Bir Kartpostal İçinde Olmaya Hazır Mısınız?
Tumblr media
Yedigöller gerek hafta sonunda kafa dinlemek için gerekse kış tatilinin tadını çıkarmak için ya da günübirlik gezilerin gerçekleştirilebileceği bir yerdir. Burada gündüzleri temiz havada tabiat yürüyüşleri yaparken akşamları ise keyifli bir kamp eşliğinde doyasıya kaliteli ve sakin vakit geçirebilirsiniz. İstanbul'a yakın olması sebebiyle günübirlik seyahatler daha çok tercih diliyor diyebilirim. Bana sorarsanız günübirlik seyahatten ziyade doyasıya yürüyüş yaptıktan sonra burada kamp yapmanın keyfine de bir bakın derim. Yedigöller ile ilgili aklınızda bazı sorular olabilir. Örneğin Yedigöller’e ne zaman gidilse daha keyifli olur, gitmeye karar verdik ama mesela Yedigöller’e nasıl gidilir, yeterince rahat mı, güvenli mi ya da buraya gitmenin maliyeti aşağı yukarı ne kadardır gibi şeyleri düşünüyor olabilirsiniz. Şahsen ben hiç bilmediğim ve gitmeyi düşündüğüm bir yer belirleyip plan yapmaya başlayınca aklıma bir sürü şey geliyor bu nedenle bu yazının size elimden geldiğince rehberlik etmesini umuyorum. Bu arada küçük bir tavsiyem de eğer Yedigöller'e kadar gelmişseniz Kapankaya Seyir Terasına ’da muhakkak uğramanız...  O halde eşsiz Yedigöller turumuza hep birlikte başlayalım... Yedigöl Gezilecek Yerler Yedigöller, adından da anlaşılabileceği gibi 7 adet gölden oluşmaktadır. Bunlar Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Nazlıgöl' dür. Ayrıca Yedigöller Türkiye'nin en güzel ve zengin doğal ormanlarına da ev sahipliği etmektedir. 1965 yılında ise milli park olarak korumaya alınmıştır. Peki, Yedigöller nerede bulunmaktadır? Yedigöller, Bolu'ya bağlı bulunmaktadır ve yer olarak Batı Karadeniz Bölgesindedir. İstanbul'a 300 km, Bolu'ya 40 km mesafede bulunan Yedigöller’in, Karadeniz’in meşhur yolları da göz önünde bulundurulduğunda bol virajlarından kaynaklı olarak nispeten uzun süren bir yolculuk ile ulaşılabilen bir yer olduğunu söyleyebilirim. Gidiş-dönüş yolu her ne kadar yenilenmiş olsa da virajları göz önünde tutulduğunda yaklaşık olarak 1,5-2 saat sürede ulaşılabilmektedir. Özellikle kış ayında gidiyorsanız kış lastiğinizin hazır olmasını şiddetle tavsiye etmekteyim. Her halükârda temkinli ve yavaş gitmek her zaman daha faydalıdır! İmkânınız varsa yol boyunca telefonlarınız veya fotoğraf makinalarınız ile bol bol fotoğraf çekmeyi de unutmayın.
Yolculuğumuzun Ardından Yedigöller'e Vardık, Peki Nerede Kalacağız?
Yedigöller'de bungalov konaklama oldukça yaygın bir konaklama çeşidi fakat yoğunluğun fazla olduğu dönemlerde yer bulmak da tahmin edersiniz ki oldukça zorlaşıyor. Bungalovlar aylar öncesinden ayırtılmış olabiliyor. Bu nedenle illaki bungalovda kalmak istiyorsanız gitmeden birkaç ay önce yer ayırtmanız işinizi kolaylaştıracaktır. Benim de tercih ettiğim diğer bir seçenek tabi ki kamp! Yedigöller'deki 7 gölün etrafında izin verilen bölgelerde kamp yapmak mümkün. En çok tercih edilen kamp alanı ise genellikle Büyük Gölün çevresi olmaktadır. Kamp alanı yakınlarında su ihtiyacınızı giderebileceğiniz bolca çeşme bulunmaktadır. Tuvalet erişimi için de endişe etmenize gerek yok çünkü kamp alanında tuvalet de mevcuttur. Yedigöller, ormanlık bir alan olduğu için gece ve gündüz sıcaklığı tabi ki aynı seviyede değildir.
Tumblr media
Yedigöl Kamp Dolayısıyla Yedigöller yolculuğuna başlamadan önce muhakkak gece hava durumu baz alarak hareket edilmelidir aksi takdirde oldukça soğuk bir akşam keyfinizi bir miktar kaçırabilir. Bu fazla üşümeli deneyimi bizzat yaşamış biri olarak yediğim soğuğu hala aklımdan çıkaramıyorum. Yanınıza iyi bir uyku tulumu almanızı öneririm. Kamp alanında her yerde telefon çekmeyebiliyor ve burada doğal olarak elektrik de bulunmadığı için şarjınızın bitmesi ihtimaline karşın varsa powerbank getirmenizi tavsiye edebilirim. Belki de en önemli meselelerden biri olan karın doyurma ihtiyacı için de özellikle market alışverişinizi önceden yapmanızı öneririm çünkü milli parkın içinde yemek yemek için yeterince mekân bulunmuyor. Yiyeceklerinizi yanınızda getirmenizi tavsiye ederim. Ayrıca termos ile sıcak su getirirseniz gölün kenarında oturup sıcak bir şeyler içmenin zevkini de doyasıya tatmış olursunuz.
Yedigöller'e Ne Zaman Gidilir?
Aslında her mevsimde farklı bir güzelliğe sahiptir Yedigöller. Tıpkı kartpostal gibi her mevsim farklı fotoğraflar ortaya çıkabilir. Fotoğrafları incelediğinizde kendinizi adeta bir renk cümbüşünün içinde bulursunuz. Her mevsimi farklı bir güzellik barındırsa da bana sorarsanız Yedigöller'in sonbahar manzarası kelimenin tam anlamıyla en mükemmelidir.
Tumblr media
Yedigöller'e Ne Zaman Gidilir? Sonbaharın sonbahar olduğunu asıl burada hatırlar insan. Sarının, kahverenginin, turuncunun, yeşilin ve mavinin neredeyse her tonunu barındıran bu mevsim izleyeme doyamayacağınız bir şölene dönüşmektedir. Özellikle Kasım ayının ikinci haftası bence en ideal zamandır. E o halde 7-8 Kasım tarihine notlarımızı alalım kocaman “Yedigöller Mevsimi!” diye. Belki hep birlikte yola çıkmış oluruz. Kış ayının da hakkını yemek istemem aslında. Kar tanelerinin ağaç dallarını süsleyişini gördüğünüzde hayran kalmamanız mümkün değil. Kısacası aslında her mevsimi ayrı bir tat bırakan Yedigöller için yola çıkmak istediğiniz tarih tamamen kişisel zevkinize bağlı olabilir. Ben en çok kış mevsiminde gitmek istiyordum fakat kışın yolların karla kaplanması sebebi ile birçok tur firması Yedigöller turu ayarlamıyor. Gitmek isteyenler de özel aracı vasıtasıyla gitmek durumunda kalıyor. Ben de açıkçası karda kışta yola çıkma fikrine pek cesaret edemediğim için şimdilik bu fikrimi rafa kaldırdım. Kim bilir, belki önümüzdeki Şubat ayına bir program ayarlayabilirim.
Tumblr media
Bu arada size bir diğer tavsiyem de imkânınız varsa Yedigöller’e hafta içi gitmeyi tercih etmelisiniz. Tahmin edersiniz ki hafta sonu o kadar kalabalık oluyor ki adım atmanız bile oldukça güçleşebiliyor. Oldu ki hafta içi gidemiyorsunuz, o halde Cumartesi sabahın erken saatlerinde orada bulunmaya çalışın ki çadır için de yer bulabilesiniz. Gelmeden önce bungalovlarda yer ayırttıysanız zaten sorununuz da yok demektir. Unutmadan, gezilerimizi gerçekleştirirken küçük dostlarımızı yalnız bırakmamız şart değil. Enerjilerini atabilmeleri adına onlar için de mükemmel bir fırsat olabilir burası. Hem inanın can dostlarımızın yanımızda olması gezimizi daha keyifli hale getirebiliyor.
Tumblr media
Yedigöller Seyahat Rehberi Mesela bu minik dostumuz da bizimle yürüyüşe katılıp ardından kamp yaptı. Sabaha doğru birlikte bir miktar üşüdük bile diyebiliriz. Olsun gene de mutluyduk bence! Hem o kadar tatlı bir bebekti ki grubun maskotu haline gelmişti bile bu küçük dostumuz. Kapankaya Seyir Terası Yedigöller'i mis gibi gezdik, kamplarımızı yaptık, bol bol oksijen aldık, motivasyonumuzu arttırdık. Şimdi şöyle yukarıdan manzaraya bir bakmayalım mı? Sarıları, turuncuları giymiş ağaçları izlemeyelim mi hep birlikte? Tabi izlemek için öncelikle ahşap merdivenleri tırmanmanız gerekmekte. Unutmayın ki birazcık zorlu bir tırmanma deneyimi yaşayacaksınız (yaklaşık 250 m kadar çıkıyorsunuz) fakat emin olun çıktıktan sonra karşınızda bulunan manzara ve eşsiz renkler sizi asla pişman etmeyecek. İyi ki diyeceksiniz, İyi Ki Çıkmışım...
Tumblr media
Kapankaya Seyir Terası Elimden geldiğince yaşadığım deneyimleri sizlere aktarmaya çalıştım. Umarım okurken keyif almışsınızdır. Ve umarım ufacık da olsa sorularınıza cevap olabilmiş ve hayallerinizi süsleyebilmişimdir. Yedigöller'e gittiğinizde düşündüğünüz her şeyin çok daha güzel ve keyifli geçmesi dileği ile... Read the full article
0 notes
kafandakisahis · 7 years
Text
Delilik
Bir delilik var üstümde bugün, yoğun bir delilik. Acı veren, yoksun bir delilik. Herkes neden bana bakıyor? İşi gücü yok mu bu insanların? Bir çorap, bir çorap var gövdemde. Siyah, basit desenli bir kış çorabı. Oturuyorum, bir kafede veya bir bankta. Oturuyorum, Dünya'da veya esir zihnimin alçak duvarları arasında. Hapsolmuş durumdayım. Bedenimin duvarlarına hapsolmuş, yok kurtuluşum. Berrak değil hiç bir şey, her şey anlamsız, içtiğim su bile. Demlenen bir çay gibi her şey, çoğunluğumu kaybediyorum. Elimden kayıp gidiyor, benliğim yok. Nefes alamıyorum, çok zor, çok zor her şey. Neden böyle? Bedenimin üstünde bir su damlası, süzülür bedenim boyunca, ta ki bitene kadar. Her süzüldüğü yere bırakır kendinden bir parça, bıraktığı her parça bir yaşam kaynağıdır. Sanki hiç yok. Sanki hiç var olmamış bir parça, sanki hiç acı çekmemiş bir parça. Bir delilik var üstümde, iskemlesine çökmüş, ölümü bekleyen bir ölüm. Sandalyesinde geçirdiği vakitler canına tak etmiş artık. Bedenimi ele geçiren bir delilik. Yürüyorum, evler arasında, aniden bir ev beliriyor karşımda. Güzel bir ev, mavi duvarları, beyaz pencereleri ile muhteşem ihtişamlı bir ev. Asil duvarları üstüme geliyor. Evin kapısı açılıyor bana ve giriyorum. Birisi var karşımda çökmüş birisi, yaşlı bir adam, çok yaşlı, 80 yaşlarında ve kambur, yürümekte zorlanıyor. Takip ediyorum onu, çok yavaş ilerliyoruz. Nereye götürüyor beni? Bilmiyorum. Duvarlarda tablolar var, anlamlı tablolar ve anlamı içinde kayboluyorum. Bir tablo var, bir rahibe, bana bakıyor ellerini açmış tanrıya dua ediyor. Ben tanrı mıyım? Ben nasıl bir tanrıyım? Tanrısız bir tanrı. Tanrı tanımaz egoist bir tanrı. Bu yüzdendir kendi kurallarıma uymuyorum. Tanrıyım çünkü. Tanrı deli midir peki. Ben deliyim çünkü. Hisseder mi tanrı? Ben hissediyorum çünkü. Ağlar mı tanrı? Tanrı varlığına beddua eder mi peki? Ben ediyorum çünkü. O sığ zihniyeti hissettim yaşlı adam da. Her insanda olan bu sığ zihniyet. Yaşlı bir adamı da esir etmiş. O düşünmeye bile utandığı o iğrendiği halde düşündüğü şeyleri gördüm onda. İnsandır o da sıradan bir insan, her insan gibi, nefret ettim ondan da. Bir çocuk gülümsemesi. Bir çocuk gülümsemesi geldi aklıma. Rahatladım bir an. İnsanlığı gördüm o gülümseme de. O saf, masum insanlığı. O gülen çocuk, glüyor. Sonra büyüyor. O da bir esir oluyor. Katil, toplumdur hakim bey, toplum öldürür hepimizi. İnsanlığımızı öldürür toplum, vicdanımızı. Vicdanımız da salt bir sanrıdan ibaret. Sadece varlığı var… Toplum tarafından korunan bir varlığı. Neden hakim bey? Siz de bu toplumun parçasısınız. Neden anlatsanıza? Katilsiniz siz de. Bir bebek katili, çocuk katilsiniz. Gülüşünü öldürdüğünüz o çocuğa hiç mi acımadınız hakim bey? Yaşlı adam bir odaya getirdi beni. Çocukluk fotoğrafları ile dolu bir odaya, torunlarını gösteriyor bana. Gülen çocuklarını, kendini gösteriyor. Var olmaktan korkmayan çocukları gösteriyor. Tatlı bir his kapladı içimi. Tatlı bir hüzün, yaşlı adamın gözündeki masumluğu gördüm. Ölmek istiyor. Ama aklı burada, torunlarında ve çocuklarında. Uyu yaşlı adam. Düşünme onları. Çünkü toplum esir etmiş onları da, seni esir ettiği gibi. Şu an bir üniversite okuyordur birisi muhtemelen. Okuduğu üniversite bitecek, mezun olacak. Bir yuva kuracak. Sıcak bir yuva. Şefkatli bir anne olacak. Ama o sığ zihniyetten kaçamayacak. Öldüğünde bile açıklayamayacak kendini. Sırlarını. Düşünmekten utandığı şeyleri açıklayamayacak. Bir ateşe düşmüş durumda her şey yanmakta tüm varolan şeyler. Yanıyor git gide, benim gibi. Yok mu yardım eden? Yok tabii, niye etsinler yardım? Şu ana kadar eden oldu mu yardım? Şu ana kadar uzatan oldu mu elini? Kurtaran oldu mu sizi toplumun elinden. İskemle, oturdu yaşlı adam iskemleye, bana bakmaya başladı çok derin ve keskin bir bakış bu. İçimde hissettim bakışlarını gözlerini hissettim üzerimde. Süzdü beni gözleri ile, her şeyimi süzdü. Kendimi gördüm o yaşlı adamın gözlerinde. Yokluğu gördüm, boşluğu gördüm. Öyle keskin bir bakış ki bu yok ediyor beni… Bakma artık budala. Bakma bana bakma! Neden bakıyorsun söyle? Sinirlendim. Bağırdım yaşlı adama. Hüzünlendi. Hüzünlendi bir anda. Gözlerinde ki masumiyet, korkuya dönüştü, Ağır bir korku. Çok ağır bir şekilde eliyle bir tabloyu gösterdi. Tabloya baktım, bir bebek, kanlar içinde, nasıl bir tablo bu. Bebeğin kafası gülen bir adamın elinde. Sallıyor kafayı gülerek. Masada tabaklar, tabaklar da bebekler var. Masadaki herkes gülüyor. Yaşlı adama geri döndüm. Acı ile bakıyor tabloya. Farkında o da herşeyin… Her şeyin farkında ve korku dolu. Gülmeye başlıyor yaşlı adam. Çok acı dolu ve korkunç bir gülüş. Kalkıyor iskemleden, boğazıma yapışıyor, salyaları akıyor. Ne oluyor bu adama? Yapıştı boğazıma. Bakıyor bana, derin bir bakış. Hala keskin bakışları var. Durdu.. Duruyor… Bir şey söyleyecek. Söylemeyi bekliyor. “Neden?” dedi ve düştü yere. Ne oldu sana? Kalk hemen yerden, neyin var? Söyler misin? Dur gitme. İskeledeyim. Yürüyorum, derin adımlar atıyorum. Her adımım acı veriyor bana. Oturdum iskelede, telefonum çaldı. Elime aldım. Arayan Lucienne. “efendim”, “neredesin sen?”, “şehrin dışında, iskeledeyim”, “özledim seni, görüşmemiz gerekiyor. Anlatacaklarım var.”, “Yakın zaman da geri döneceğim. Merak etme.” arabaya bindim. Uyku bastırdı. Nereden aradı Lucienne. Nesi var acaba? Ne oldu ki? Neyi var? Ne konuşacak benimle. Uzun zaman oldu. Görmüyorum onu. Sabah… Arabada kalktım. Buz gibi bir hava, yoğun sisli, ölümcül bir hava. Hafif bir heyecan var. Lucienne ile görüşeceğim. Aradım onu “Neredesin?” “Olduğum yerde. Gel artık geceden beri seni bekliyorum.”, “geliyorum hemen. Özür dilerim.”, kapattı. Gitmem lazım yanına, özlemiş beni. Ne kadar özledi acaba? Hala sisli bir hava, heyecanlıyım göreceğim için onu, sanki ilk gün gibi. İlk buluşma da olduğum kadar heyecanlıyım. Yanına gittim, orada sis daha da fazla. Ağır bir toprak kokusu var her zamanki gibi. Adım attığım yerlerde otlar var, ezerek gidiyorum. Yanına gittim. Ah ne kadar da güzel. Çok şık olmuş. Benim için mi hazırlandı acaba? Oturdum yanı başına, soğuk bir mermerin üstüne. Üşüyorum. Ne konuşacak acaba benimle. Geldim sevgilim. Senin için geldim. Anlat derdini. Söyle istediğini bana. Çok güzel kokuyor, sisli bir toprak. Ciğerlerime çekiyorum. Elimi atıyorum mermere. Kutsal bir mermer. Sevgilim benim. Hiç suçlayamıyorum. Bekliyorum sevgilim. Anlat artık. Ağzından iki şey çıktı sadece, çok keskin ve yaralayan kelimelerdi. “Canım yanıyor.” dayan sevgilim. Acımasın canın. Güçlüsün sen, çok güçlü…
4 notes · View notes
urazzz · 4 years
Text
La Paz (Temmuz2018)
Şehir gezmelerinden sıkılıp bunaldığımız bir zamanda Salar de Uyuni bizi baya canladırdı. Çektiğimiz fotoğrafları silmem ortamı buz gibi gerdi, üstüne de bindiğimiz otobüsteki kırık camın bana esmesi çok hoş oldu. :) Sabah 8 civarı La Paz’a vardık burada iki gün planlıyoruz şimdilik hem gezmek hem de dinlenmek için. Otogardan otele yürüyerek gittik. her yer yokuş :D Otel resepsiyonundakiler kahvaltı edebileceğimiz söylediler. Uyumadan önce karnımızı doyurmak iyi olacak. Güzel bir uyku sonrası etrafı dolaşalım dedik ama yağmur bizi pazardan öteye göndermedi. paketli bisküvilerden alıp kahve içmek için otele geri dönüp dinlenme işine devam ediyoruz, bu arada bütün kirli çamaşırları da otele vermeye karar veriyoruz. yağmurun dinmesi ile birlikte tekrar sokaktayız, Cadı pazarı ilk hedefimiz; burada yöresel ama artık turistik kıyafetler ve hediyelik eşyalar var. Peru’dan daha uygun olduğunu bir arkadaştan öğrenmiştik. Kendimize bir sürü değişik şey alıp çıkıyoruz. Aldığımız şeyleri otele bırakıp teleferikle gidebileceğimiz çok güzel olduğu söylenilen parka gidiyoruz. Son teleferikten indiğimizde görevliler bize kapalı (pazartesi kapalıymış) olduğunu söylüyor. Sadece orada yaşayan yerel insanlar binebiliyormuş teleferiğe. Teleferikle ilk turumuzu atıp merkeze geri dönüyoruz. :) gerisi yemek dinlenme ve biraz dolaşa ile bitiriyoruz günü. Ertesi gün güneşli bir güne uyandık burada yapabileceğimiz bir kaç aktivite daha var bunlardan biri ölüm yolu diye anılan bisiklet turu birde daha sakin olduğunu düşündüğümüz Bolivyalı güreşçi kadınlar.. Güreşin yapıldığı yer şehrin biraz yukarısında ve ortam biraz getto olduğundan tur ile gitmeye karar veriyoruz. Merkezde bir yer bulup saattini öğrenip düşünmek üzere ayrılıyoruz.  Beşe kadar müzeler ve parkları dolandıktan sonra bir görmenin fena olmayacağına karar verip gidiyoruz. Tabi gerçekten güreşmiyorlar ama izlemesi komik :)  
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
uzunburakefendi · 5 years
Photo
Tumblr media
. "Okumak, insanı zenginleştirir, örneğin, kimi vitaminlerden yoksun kalmışsa kişi, yoksun bırakılmışsa, bunu okuyarak tamamlayabilir. Ya da, uyku bozukluğu çekiyorsa, biliyorsunuz, öyle hastalıklar da var, kimileri de düş görememekten şikayetçi olurlar; onların da ilacı okumaktır. İnsan gerçek bir düşü ancak okurken görür. Bu, yazının doğasında var olan bir şeydir. Zihnimizin çoğu zaman yazıyı bütünüyle, olduğu gibi algılamaya açık değildir. Yıkıcıdır bu anlamda; okuduğunu değiştirir, onu kendi geçmiş yaşamının acılarıyla besler. Okumaya başlamaya görsün, sakladığı bütün fotoğrafları çıkarıp çıkarıp önüne kor. Okumaya başladığımız zaman sözcükler zihnimizde çoğalır, sözcük doğuran bir yerdir orası. Bu bakımdan bir olasılıklar cennetidir. Yazının sonsuzluğu buradan gelir." syf.13 . "Kitaplık, bir evrendir. Evin duvarlarını, ki elbette kişisel kitaplıklarımızdan söz ediyorum burada, sonsuzca açar ve bakmasını bilene tadına doyulmaz bir manzara sunuverir. Ama bu belli koşullar da içerir elbette: Sözgelimi, gerçek bir kitaplık, henüz okunmamış kitaplardan oluşur biraz da. Onların yüzü suyu hürmetine kitaplık, kitaplıktır." syf.20 . "Romanlarda, öykülerde yer almış denizleri hep bir ferahlık duygusuyla okudum. Gitmenin tek yolunun bu olduğuna karar verdim böylece: Okumak. İnsan, bir kitabın yerine geçmek isteyebilir. Bu onu sonsuzca mutlu edecektir hem; okurda kendi yüzünü görecektir. Kişi ne yapsa kendi yüzünü böyle yüzlerce yıl göremez. Bunun tek yoludur bu; bir kitabın yerine geçmek. Onun, kitabın mührünü taşıyacaktır artık. Gerçekten insan kendini derin bir suda bulsa da sayfalar kendiliğinden açılsa bir bir..." syf.26 #farukduman #adasızdeniz #canyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/B0J7G4BJo0H/?igshid=1t3r8sqhddl6u
1 note · View note
denizyuksell · 5 years
Text
Günü kurtaran aplikasyonlar
Günlük hayatın temposunda telefonlarımız artık birer iletişim araçı olmaktan çıkarak tabiri caizse elimiz ayağımız haline geldiler. Planlarımız, müziklerimiz, her şeyimiz telefonumuzda. Böyle bir şansımız varken hayatımızı düzenleyerek bir çok uygulamayı mobil cihazlarımıza sığdırıyoruz.  Tabi ki sosyal medya uygulamalarını saymıyorum kullanmayanımız yok çünkü!
peki ben hangi uygulamayı nasıl kullanıyorum;
1. Spotify; Müzik listesi yapıp sevdiklerinizle paylaşmak için muhteşem bir uygulama,özellikle iphone kullanıcıları için... dinlemiş olduğunuz müziğe göre benzer türleri yönlendirip bunu dinledin bunu da dinlersin diyor uygulama, aklına hiç bir şarkı gelmiyorsa tarzına göre, ruh haline göre müzik dinleme amacına göre sana seçenekler üretiyor; ofis,egzersiz, yürüyüş, Türk kahvesi gibi birçok başlığa sahip. Premium kullanım için ücret ödemek gerekiyor. 2. Pepapp; Kadınların özel dönemlerini takip edebilmeleri için oldukça verimli bir uygulama gebe kalma ihtimallerini göstermesinden dolayı da gebelik planlayan kadınlar içinde yol gösterici oluyor. Uygulamanın çokça özelliğini ücretsiz kullanabiliyorsunuz ancak premiuma katılmak için aylık 3 TL civarı küçük bir miktar ödemek yeterli.
3. Lightroom CC; İnstagram, Pinterest gibi uygulamaları oldukça sık kullanan kullanıcılar için oldukça verimli bir uygulama, fotoğrafın ışığı,keskinliği, dolgunluğu gibi bir çok ayarıyla oynama yaparak dilediğiniz efekti oluşturup kaydedebiliyorsunuz kaydettiğiniz efekti istediğiniz fotoğraf üzerinde hazır presets olarak kullanabiliyorsunuz..Şunu belirtmek isterim ki bilgisayarda kullandığınız Adobe Lightroom gibi ücretli değil! Ancak uygulama içinden satın alım yapılıyor. İsterseniz uygulamayı indirip kısıtlı özelliklerini ücret ödemeden kullanabilirsiniz veya istediğiniz ayaları ödeme karşılığında satın alabilirsiniz.
4. 1000Kitap; Bu uygulama sosyal medya uygulamalarının kütüphane hali! Adete bir sosyal medya profili oluşturuyorsun,ancak sağda solda çektiğin, çekildiğin fotoğrafları değil de okuduğun, okuyacağın kitapları ekliyorsun. Kitap hakkında yorumlarını yazıyor, alıntılar ekliyorsun, Yeni kitaplar keşfediyor sevdiğin kitapları paylaşarak yeni okuyucuların keşfetmesini sağlıyorsun,.Hemde tamamen ücretsiz!
5.Lokma; Lokma dergisinin bu lezzetli uygulaması,dilediğiniz yemeği, tatlıyı, salatayı, mezeyi  yapmanızı sağlıyor. Tarifler oldukça açık ve net şekilde veriliyor ayrıca yazılı olarak anlamadığınız zaman videosunu izleme şansını da sunuyor. Ve bunun için hiç bir ücret ödemiyorsunuz!
6.Meditopia; Çok kullandığım bir meditasyon uygulaması ancak iphone kullanıcısıysanız hali hazırdaki bir çok uygulama zaten ücretli ancak mediatopia denediğim meditasyon uygulamalar içinde ücretsiz içeriklerin en bol olduğu uygulama içeriğinde neler var derseniz; güne başlangıç meditasyonu, gevşeme, endişeyle baş etmek için meditasyon, uyku yogası...sesli yönlendirme ve müzikler... ancak tabi ki abone olmadan tüm içeriklere erişme şansınız maalesef olmuyor.Her başlıktan yalnızca birkaç içeriğe erişme şansınız oluyor... Yıllık üyelik 179 TL!
0 notes
sebperest · 7 years
Text
Bizi güçlü kılan yakınımızdaki zayıflıklardır
The Mountain Between Us/Aramızdaki Sözler filmini izlerken şunu düşündüm: Bizi güçlü kılan yanımızdaki/içimizdeki zayıflıklardır. Güçlü, eğer civarında şefkat edeceği bir zayıf yoksa, güçsüzleşir. Tıpkı anahtar ve kilit ilişkisinde olduğu gibi merhamet ve zayıflık beraber çalışır. Biri ortaya çıktığında diğeri yardımına koşar. Hatta kendisini zayıf bilen dahi daha zayıfını bulduğunda kavileşir. Belki de bu yüzden finaline doğru Alex Martin (Kate Winslet) ve Ben Bass (Idris Elba) birbirlerine "Beni sen kurtardın!" diyorlardı. Çünkü doktoru güçlü kılan gazeteciydi. Gazeteciyi güçlü kılansa doktordu. Birisinin cür'eti diğerini gayret etmeye zorladı. Berikinin dikkati ötekini çılgınlıktan korudu. Burada aşkı farklı bir rengiyle gördük. Aşk, genel anlamda bir uyumu ifade etse de, bu uyum 'aynıların uyumu' olmak zorunda değildir. Zıtların uyumu da aşka benzer bir temayül içerir. Hatta bu konuda şunu da söyleyebiliriz: Aşk, bir ölçüde benzerlik, bir ölçü de farklılık ister. Ülfet için benzerlikleri hayret içinse farklılıkları kullanırız. Hayretsiz bir ülfet bizi bıkkınlığa ülfetsiz bir hayretse korkuya sürükler. Kaçtığımız şeylerden onlara ülfet etmemiz mümkün olmadığı için kaçarız. Sıkıldığımız şeylerden onlara hayret edemediğimiz için sıkılırız. Burada bir denge var. Korunması gereken bir gizem var. Ayın bir yüzü karanlıkta kalmalıysa da diğer yüzü aydınlanmalı. Şurada 'rahat' orada 'merak' ederiz. İkisine de ihtiyacımız var. Cahil kalmak istemiyoruz. Tamam. Ama herşeyi bilmek de istemiyoruz. Hayatın bir heyecanı olması için 'bilme' tüm yaşama dağılmalı.
Buradan şuraya gelelim: İnsanın geleceğini bilmemesi de ona bir nimettir. Geçmişini unutamaması da... Hafıza ülfet için gerekli olan malzemeyi sağlar bize. Gayb ise hayret için gerekli olan cahilliği. Tıpkı başka bir insana tutunmak için bu iki eli kullandığımız gibi hayata tutunmak için de aynı iki eli kullanırız. Geleceğin sürprizleri olmasa ertesi güne uyanmak zorlaşır. Geçmişin bilgisi olmasa uykuya yatmak mümkün olmaz. Ülfet ve hayret arasına bir 'mışıl mışıl uyku' berzahı girer. Gelin biz buna 'huzur' diyelim. Evet, huzur, salt 'herşeyi bilmekten' kaynaklanmaz. Herşeyi bilmemekten de bir güven hissi alırız biz. "Gün doğmadan neler doğar!" derken Allah'a dair duyduğumuz umut yaratışına sınır koyamayışımızdandır. Bu bizi olabileceklere dair meraklandırır. "Neylerse güzel eyler!" derken hissettiğimiz de hikmetine dair ülfetimizin verdiği güvendir. Alex Martin ve Ben Bass'a birbirlerine nasıl âşık oldular? Bir hikaye, ama sıradışılıklarla dolu bir hikaye, sahibine neler kazandırır? Bu soruların cevabını bulmak için şu dünyaya gelişimize de bakmak lazım arkadaşım. Cenab-ı Hak bizi yaratmadan önce bilmiyor muydu hangimizin ne yapacağını? Elbette biliyordu. Bilmeseydi olanları yaratamazdı. Yaratmak bilmek işidir. Fakat bu imtihanı yaşatmakla, bahşetti, bizi bir hikaye sahibi yaptı. Cennette ebediyen yâd edeceğimiz, inşaallah, bir öykümüz var artık bizim. Tıpkı Alex'in fotoğrafları gönderirken Ben'e dediği gibi: "Bunların ne anlama geldiğini yalnızca sen bilebilirsin." Ben şu an sana izlediğim bir filmi anlatmaktan keyif alıyorum. Sen de katlanıyorsun. Demek ki seviyorsun. Bu filmi çeken de, öyküsünü yazan da, oyunculuğunu katan da elbet ondan bir keyif alıyor. Alıyor ki yapıyor. Sence cennette 'bize has' hikayelere sahip olmakla biz de böyle keyif almaz mıyız? Aşkı gerçek kılan özgünlüklerse, mutlu olalım, hepimize hayatımızın başrolü verildi. Eh, peki, söyleyeceklerim şimdilik bitti. Yazımda bir hakikat gördünse, kısacık elinden tut, onunla birlikte Saffat sûresinin berrak semasına çık: "Naîm cennetlerinde karşılıklı tahtlar üzerindedirler. (...) İşte o zaman birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar."
2 notes · View notes