Tumgik
#yönetenler
yasamsallik · 2 months
Text
BUNLARI BİLMEK GEREK...
-1600’lü yıllarda Osmanlıda Hızır peygamberin sağ olup olmadığı tartışılıyordu🤔
* Avrupa’da Gueriche ilk jeneratörü;
* Thomas Savery de ilk buharlı makineyi yaptı...
-1600’lü yıllarda Osmanlıda Hazreti peygambere saygı olsun diye “Sallallahu aleyhi vesellem” demenin gerekip gerekmediği tartışılıyordu🤔
* Avrupa’da Pascal, ilk hesap makinesini;
* Newton, yerçekimi yasasını buldu...
-1700’lü yıllarda Osmanlıda Hz. peygamberin anne ve babasının mümin kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu🤔
* Avrupa’da Newton, ”Optik” adlı kitabını yayımladı.
* Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı...
- 1700’lü yıllarda Osmanlıda firavunun imanla ölüp ölmediği tartışılıyordu🤔
* Avrupa’da J.Watt, uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı;
* Montgolfier kardeşler ilk uçan balon yolculuğunu gerçekleştirdiler...
- Osmanlı bu yüzyıllarda Muhyiddin Arabî’nin Şeyh-i Ekber (Büyük Şeyh) kabul edilip edilmeyeceğini tartışırken🤔
* Avrupa’da Trevithick, ray üzerinde giden ilk treni (1804) yaptı...
-Bu yüzyıllarda Osmanlı kahve ve tütünün haram olup olmadığını tartışırken🤔
* Avrupalı stetoskobu( Kalp ve akciğer dinleme cihazı,1816) bulmuş;
* Ampère, elektrik akımını ölçen ampermetreyi yapmış,
* Faraday, elektromanyetik kuramları geliştirmişti...
-Bu yüzyıllarda Osmanlı ezanı güzel sesle okumanın gerekli olup olmadığını tartışırken🤔
*Avrupalı Londra’da ilk yer altı trenini (metro) (1863) yapmış,
*Plante, kurşunlu akümülatörü(1859),
*Graves Otis ise asansörü bulmuştu...
- Bu yüzyıllarda Osmanlı medresesi Yezit’e lanet etmenin gerekip gerekmediğini tartışırken🤔
* Batı’da Cooke ve Wheatstone ilk elektrikli telgrafı buldu...
- Kanuni’den sonra yozlaşmaya başlayan Osmanlı medresesi türbelerin ziyaret edilip edilmeyeceğini tartışırken🤔
* Batı’da Lavoisier (1781) kimyaya nicel yöntemleri yerleştiriyor, kütlenin korunumu yasasını buluyordu...
- Bu tarihlerde Osmanlı medresesi, kandillerde toplu olarak namaz kılınıp kılınamayacağını tartışırken🤔
* Batı’da Avogadro Birleşen Hacim Oranları Yasası’nı buluyor (1811) ve kimyada yeni bir çığır açıyordu...
- Yozlaşan ve gittikçe geriye giden medrese “Selamlaşırken eğilmeli mi?” gibi (!) çok önemli bir soruya yanıt ararken🤔
* Batı’da J.J. Thomson atomun yapısındaki elektronları keşfediyordu...
Günümüze gelince:
- Batı 25 Aralık 2021 tarihinde James Webb Uzay Teleskobunu uzaya gönderdi. Bu teleskopla 13,5 milyar ışık yılı uzağı, yani evrenin ilk yıldızlarının oluştuğu zamanı görmeyi olanaklı kılacak...
* Türkiye'yi yönetenler ise hâlâ şarkı sözünde Hz. Adem'e hakaret edildi mi polemiği içerisinde!
Değişen bir şeyin olmadığı görülmekte...
Din ile bilim arasındaki fark:
Din beyinleri uyuşturur, bilim ise insanı uyuşukluktan kurtarır...
Ne diyor Mustafa Kemal ATATÜRK: Hayatta en hakiki (gerçek) mürşit (yol gösterici, kılavuz, önder) ilimdir...
(Alıntı... / Derleme)
22 notes · View notes
ziyapasa-01 · 3 months
Text
22 yıldır Ülkeyi tek başına yönetenler hala sorunları biz çözeriz diyorlar..
Gülermisin, Ağlarmısın..
!!!
Tumblr media
14 notes · View notes
yaralanma · 2 months
Text
ülkeme aşığım ama yönetenler yüzünden sktir olup gitme isteği geliyor bıktım artık ya
16 notes · View notes
sensedim1938 · 11 months
Text
Tumblr media
Cumhuriyet özgüvendir...100. yıl kutlu olsun.
Ülkeyi yönetenler kutlamasa da sivil toplum Cumhuriyet'e sahip çıkıyor.
Cumhuriyetin 10. yılından: "Her şeyi kendimizden bekleriz".
#Cumhuriyet100Yaşında
34 notes · View notes
militankaos · 7 months
Text
Tumblr media
İnsan hakları yanılgısı.
Birinin yüzünüze "insan hakları yoktur" diye bağırması biraz ağır olabilir. Fakat işin özünde, doğrudur. Tabii burada bahsedilen "hak" biri ya da birileri, bir kurum ya da bir devlet tarafından verilmiş, bir toplum, bir oluş tarafından kararlaştırılmış hak ise. Kimse size -bize- cebinden çıkarıp hak vermez, dağıtmaz. İnsan hakları neden olabilir? Cinayet, tecavüz vs gibi suçlara engel olmak için. O halde basit bir matematiksel denklemle, insan haklarının varlığının temel nedeni, suçların var olmasıdır diye bulabiliriz. Denklemden suç kavramını çıkarırsak, insan hakları da ortadan kaybolur. İnsan hakları gibi evrensel geçerliliği olan bir kavramın varlığı suç işlenmesine bağlıdır diyebiliriz, o halde. Şimdiki modern sayılan devletlerin bir çoğunun ağzında yuva olmuş bu insan haklarının özüne dönelim. Modern devletler yoksulların yaşama hakkına önem veriyor ve yoksullara yardım ediyor. Bu kabul edilebilir bir gerçek. Fakat bu tutumlarıyla bir kavram daha doğuruyorlar; "yardım edilmiş yoksulluk" bu da kabul edilebilir bir gerçek. Biz ise -anarşistler- yoksulluğu ortadan kaldırmak istiyoruz. Yardım edilmiş bir yoksulluk istemiyoruz. Yoksula yeme içme barınma hakkı verilsin istemiyoruz. Yoksulluk direkt olmasın istiyoruz. İşin özünde, problem oldukça açık. Devletler, sorunları erteler, ortadan kaldırmaz. Çünkü devletlerin var oluş amacı sorunların varlığına dayanır. Eğer suçun tamamen ortadan kalkması durumunda, ne insan haklarına ne de devletlere ihtiyaç olmayacağının bilincinde olan insanlar, sizi yönetenler. Bu sebepten size "suç asla azalmaz, bitmez. Bizler suçu engelleriz" mesajı verirler ve insan haklarından söz ederler. Suç üretir ve suçu cezalandırırlar, suçu önlemezler. Ödül ve ceza sistemi ile bir sürüyü güderler. Bu sebepten insan hakları yoktur, insan hakları üretilmiştir. Suçun devamlılığı için insan haklarına ihtiyaç vardır. Basit bir örnek vereceğim, nestle gibi büyük bir firmanın asıl işinin çikolata üretmek olduğunu herkes bilir. Fakat nestlenin aynı zamanda diyabet ilacı üreten en ünlü firmalardan biri olduğunu herkes bilmez. Birçok sigara firmasının, astım ilaçları üretmesi gibi.
Size bıçağı 9 santim saplayanın 6 santim geri çekmesi lütuf değildir.
14 notes · View notes
turqlands · 7 months
Text
Tumblr media
Bir Hocamız, Ve Atatürk'ün Vecizesi !
7 notes · View notes
kalpbebu · 8 months
Text
İçimdeki korku o kadar çok ki . Bir yanım bu acımasız dünyaya daha fazla katlanamıyor . Diğer yanım umutlarımı kulağıma fısıldıyor . Dünyada o kadar çok kötülük varki kalbim yüreğim dayanmıyor . İnsanları ya rengine ya ırkına göre yorumluyorlar ya . Yada diniyle . Ben bu acımasızlığı dayanamıyorum . Ben yapamıyorum dini için vatanı için savaşan gazzeliler . Küçücük çocukları 3 haftalık 7 aylık bebekleri terörist diye gören İsrail . Açlıktan ölen Afrikalılar . Obezite sınırını âşan o zengin Avrupa . Rengi beyazdı siyahtı diyen ayırtın yapan . Siyah renkli olan insanları aşağılayan o zengin ülkeler . Ben bu dünyadaki zulme katlanamıyorum olmuyor . Herkes çok zalim . İşveren işçiyi hor görür maaşını el koyar . Ülke yönetenler vatandaşını acımasızca yönetir . İnsanların kıymeti yok Muş gibi davranıyorlar . Adalet yok dengesi bozuk bir terazi bu dünya . Acıması yok insanın insana . İçim yanıyor . Kapatılması imkansız bir yara var içimde . İnsanlıktan ümidimi kesmekten korkuyorum . Oysa herkese yeter bu dünya . Fakiri ezerek zengini tutarak düzelmez bu insanlığın hali . Bu gün benim doğum günüm 18 yaşındayım artık benim bu dünyadan ve insanlardan tek istediğim herkesin mutlu ,huzurlu ,sağlıklı, savaş olmadan çocuklar ölmeden . Kimse kimseyi kandırmasın . Böyle bir yıl diliyorum.
16 notes · View notes
denemeyenler · 2 months
Text
Sonunda yönetenler, türk insanının sadece konuştuğunu, konuşup konuşup oturmaya devam ettiğini ve aslında, sadece oturduğu yerden lak lak ettiğini anladı.
2 notes · View notes
Text
duygularını kaybedenler..
duygularının kölesi olanlar..
duygularını yönetenler..
duygularını susturanlar..
duygularını gizleyenler..
duygularının içinde boğulanlar..
duygularını donduranlar..
duygularını 10 kişiye yetecek şekilde yaşayanlar..
Duygular, hissler, sezgiler sonu jilet ve bir tenin buluşması değil mi ?
4 notes · View notes
baybaykus · 4 months
Text
SARAY MERAKI
Ama Türk devletlerini yönetenler saraya meraklıdır.
Lafı uzatmayayım.
İşin son kısmını anlatayım.
++
Sultan Abdülmecit, Avrupalı krallar sarayda yaşıyor diye,
O da Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdı.
Padişahta para çoktur diye düşünenler çıkabilir.
Saray inşaatı tam 13 yıl sürmüş ancak 1856 yılında bitirebilinmiş.
Dolmabahçe Sarayı inşaatında çalışan işçilerin,
Para alamadıklarından dolayı eylem yaptıkları biliniyor.
Sarayı bitirebilmek için Avrupa’dan kredi alındığı da ortada.
Padişahın gözdeleri dahil 20 karısı var.
O işi de turnikeye sokmuş.
Saray’da 5.000 çalışana ne gerek var.
Sultan Abdülmecit beş sene sonra Hakkın rahmetine kavuştu.
++
Yerine gelen Sultan Abdülaziz ilk iş Çırağan Sarayı’nı
İnşa ettirdi.
Saray inşaatı dört yıl sürdü.
Devlete 5 milyon altına mal oldu.
Padişahın aylık maaşı da 50 bin altın.
Sultan Abdülaziz 1867 yılında Çırağan Sarayı’na taşındı
Padişah bu sarayda kaç yıl oturdu?
Söyleyeyim sıkı durun.
Sadece 45 gün.
Sarayın yerinde önceden Beşiktaş Mevlevihanesi varmış.
Yıkılan mevlevihanenin ruhları onun rüyasına giriyormuş.
Sultan apar topar Dolmabahçe Sarayı’na dönmüş.
5.000.000 altın havaya uçmuş.
Ama Türkiye bu paranın faizlerini 1954 yılına kadar ödedi.
++
Sultan Abdülaziz bir de Fransa kraliçesi için,
Yaptırdığı Beylerbeyi Sarayı var.
Kadın Fransa’ya dönünce Beylerbeyi boşa çıkmış.
1875 yılında paraları saraylara yatıran,
Osmanlı Maliyesi iflas ediyor.
Resmen batmışız.
1876 yılında tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit
İlk iş Yıldız Sarayı’nı yaptırıyor.
Devlet iflas etmiş.
Halk ekmek bulamıyordu.
Padişah 5. sarayı yaptırıyor.
Dolmabahçe, Çırağan, Feriye ve Beylerbeyi
Sarayları bomboş.
++
Ankara’daki sarayın yıllık masrafını bilen var mı?
Turan akıncı
Tumblr media
2 notes · View notes
onderkaracay · 5 months
Text
🗣️ İsrail Terör Örgütü Devlet Olarak Kabul Edilemez
Rusya Suriye'nin hava sahasını israil saldırısına karşı korumuyor.
Aynı Rusya Suriye de ki terör yapılarının yok edilmesi için Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye'nin hava sahasını kullanmasına izin vermiyor.
Terör yapılarına izin veriyor.
İsrail terör örgütü İngiltere ve Amerika'nın şımarık çocuğu birleşmiş milletler kararlarını tanımıyor.
İkiyüzlü birleşmiş milletler yapısı anlamını yitirmiş durumda.
Rusya ve Çin bu konuda hiçbir etki tepki vermiyor.
Dolaylı olarak İsrail terörü Çin ve Rusya tarafından da korunuyor.
Suriye önümüzde ki dönemde savaş alanı olacak.
Bizi çok ilgilendiriyor.
Suriye devleti ile hala görüşmüyoruz.
Bu görüşmenin yapılmasına engel yönetim anlayışının ivedi değişmesi gerekiyor.
Aksi takdirde BOP eşbaşkanı israil çıkarına hizmet ettiği bir kez daha tescillenmiş olacak.
Bizi nasıl uyarmış Mustafa Kemal Atatürk;
Gerçeği korkmadan açıkça söylemekten kaçınmayan insanlar olmalıyız.
Bölgede çakma bir devlet kurmayı en çok Amerika ve İsrail terör örgütü istiyor.
İran kendisini koruyamıyor. Suriye'de vuruldu.
İran ve özellikle Rusya bu anlamda ne kadar güvenilir? Çok tartışılacak bir konu.
Rusya ve ABD'nin Suriye'de birlikte hareket ettikleri neden sorgulanmıyor?
Rusya sıcak deniz Akdeniz'e inme başarısını bir hafta içinde emevi camisinde namaz kılarız macerası ile gerçekleşti.
Bu tuzağa bu iktidar BOP eşbaşkanı olarak bilerek ve isteyerek düştü.
Süleyman Şah türbesi ve toprağı da kaybedildi. Süleyman Şah türbesi nerede bilen var mı?
Bu macera ile toprak kaybettik.
İblid bir terör yuvası olarak tehdide dönüştü.
Hatay'ın demografik yapısı buna paralel değiştiriliyor.
Üst üste koyun düşündüğümüz zaman bugün ki tablo çok daha kötü.
Amerika'nın dolayısıyla israil terör örgütünün silahlı kara gücü terör örgütü bu düşman tarafından bize karşı silahlandırılıyor, eğitiliyor.
Bu terör örgütünün bizim topraklarımız kullandırılarak bu bölgeye yerleştirildiğini de unutmadık.
Tarih utandırır.
Söz konusu olan ulusal güvenlik olup topraklarımız üzerinde planları ve projeleri olan ülkelere ve onların taşeronlarına ne kadar güvenelim?
Suriye'den getirilen milyonlarca insan hala ülkemizde neden yaşamaya devam ediyor?
Demografik yapı değişikliği çok büyük bir tehdit olup bu tehdit ülkeyi yönetenler tarafından savunuluyor ise bizim dönüp aynaya bir daha bakmamız gerekiyor.
Savaş Suriye'de olacak. Kuzey Irak için görüşmeler yapan iktidar Suriye tehdidini bilinçli olarak görmek istemiyor mu?
Bu iktidarın Suriye sorunu ile ilgili siyaseti nedir? Bir dış siyaseti var mı? Ya da ne zaman olacak?
Gazze bitti. Ülkemizde hala Amerikan ve israil bağlantılı şirketler para kazanmaya ticaret yapmaya devam ediyorlar. Daha ne kadar devam edecekler? Bu ülkeden kazandıkları para ile bizi tehdit ediyor. Bu kabul edilemez.
Gazze konusunda iç piyasa hamaseti dışında bir dış siyasetleri olmadı.
Pkk terör örgütü neyse israil terör örgütü de odur. Aralarında hiçbir fark yoktur.
Bu terör yapısının devlet olarak tanınmaması konusunda ivedi meclisten karar çıkmalıdır.
Uyduruk din terörü adına bir yapının devlet olarak kabul görmüş olması insanlık ve ülkemiz adına bir utançtır. Bu utançtan kurtulmamız gerekir.
Ermeni meselesi varmış gibi ısıtıp ısıtıp bizi sıkıştırmak isteyen ikiyüzlü batıya da yanıt verilmiş olur.
Tanrı bu katillere hangi gerekçeyle toprak vaad etmiş olabilir? Böyle bir zihniyet devlet olarak nasıl kabul görür?
Bu iktidarın bunu yapacak bir iradeye sahip olmadığını biliyoruz. Devlet olarak kabul eden zihniyetin de iradesi yoktu.
Adnan Menderes zaten bu yapıyı devlet olarak kabul etmesi için ülkenin başına özellikle bela edildi.
Önder Karaçay
4 notes · View notes
ziyapasa-01 · 2 months
Text
- Roma neden yıkıldı üstat?
+ Devleti yönetenler çok ve güzel konuştular fakat bilgisizdiler.
Çiçero
Tumblr media
12 notes · View notes
atesbocegimmisin · 11 months
Text
Memleketi yönetenler arasında, bir öfkesini tutamayanlar yenilir, bir de öz toprağına yabancı olanlar.
Tumblr media
Sevinç Çokum // Gözyaşı Çeşmesi
6 notes · View notes
Text
Yat, kalk, işe git, siyaset konuş, işten gel, markete uğra, ihtiyaçları al, eve gel, yemek ye, sosyal medyaya bak, haberleri izle, yat, kalk... Rutine bağlanmış hayatlar. Robotlaşmış, ideal yoksunluğu olan, hedefi olmayan, nefes alıp verilen ama yaşanılmayan hayatlar...
Kurallar bütünü halinde yaşanan, metroya bile hep aynı kapıdan binilen, çıkarılan eşofmanların aynı şekilde katlanıp hep aynı yere konulan, yemekte hep aynı yere oturulan, camide hep aynı yerde safa durulan rutine bağlanmış yaşam ritmi... Rutin iyidir ama rutin bazen boğar.
Değişmeyen, değiştirilmesi dahi düşünülmeyen, değiştirilmesi teklif edildiğinde tepki verilen yaşam modelleri. Amaçsız, gayesiz, hedefsiz, donuk, ruhtan yoksun bir hayat. Ne için yaşıyorsun sorusunun cevabı “ölmediğimiz için yaşıyoruz” olan hayatlar. Rutin iyidir ama bazen boğar.
Nefes alıp vermekten, yemek içmekten, konuşuyor olmaktan daha fazla yaşam belirtisi göstermek zorundayız. Kendi ölümümüzü yaşamak istiyorsak başkalarının bize biçtiği hayatını yaşamaktan vazgeçmeliyiz. Bu bir isyan çağrısı değildir ama değişimi yönetme çağrısıdır.
Uçurtmayı yükselten rüzgara karşı durmasıdır. Hayatın bize dayattığı bu rutini doğru yönetenler hem madden hem manen yükselirler. Rutinini bozma ama rutinini seni boğmayacak şekle getir. Yoksa moralsiz olacaksın, hayat anlamını yitirecek ve sen yine yat, kalk moduna bağlayacaksın.
1. Yeni insanlarla tanışmaktan korkma, tanımaya çalış, muhabbet et, anla, dinle, yorumla. Ara ara tanımadığın kişilere tanışmak için laf at ama mümkünse karşı cins olmasın. Yaşlılarla otur kalk. Tecrübeden faydalan. Burun kıvırma, üniversite diplomana güvenme. Rutin boğmasın.
2. Doğayla barışık ol. Bağırabileceğin bir yerin her zaman olsun. Yolculuk yaparken dur ve bağır. Ama mümkünse “Seni yeneceğim hayat” şeklinde olmasın. Çünkü hayat hasmımız değil, hısımımız. Hayatla barışık olalım ama ara arada rutini bozalım ve bağıralım.
3. Telefon rehberimizde bulunan ama uzun süredir aramadığımız kişileri arayalım. Bu da rutini bozmak için önemlidir. Nefes alıp vermekten daha fazlasını hatırlatır bize. Akraba ziyareti yapalım. Rutini bozup bayram haricinde de ziyaret edelim. Buluşunca halı saha maçı iyi gider.
Ailece görüştüğümüz insan sayısını artıralım. Sabah namazında camiye gidelim. Dinlediğimiz hocayı belli süre değiştirelim. Başka hocayı dinleyince onu aldatmış olmayız. Hiç gitmediğimiz camilere gidip telefonu kapatıp iki namaz arası bekleyelim. Beklerken Kuran okumayı unutmayalım.
Saydırtmayın işte her şeyi :) arada böyle atar yaparak da rutini bozabilirsiniz. Allah bir ideal uğruna yaşamayı, O’nun seveceği rutini yakalamayı nasip etsin. O’nun sevmediği ne kadar rutin varsa onlardan kurtulmayı ihsan etsin. Rutin çoğu zaman iyidir ama çoğu zaman da boğar.
Tumblr media
10 notes · View notes
turkudostu61 · 1 year
Text
Ekrem İmamoğlu’na Erzurum’da taş atanları Vali seyrediyor, Emniyet seyrediyor, Polis seyrediyor.. Ülkeyi yönetenler basiretsiz.. Biz de sizi seyrediyoruz ..!
3 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
Hep Eksik Kılınıyor Hayat!
Tumblr media
Didaktik, belirgin bir biçimde saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. İnsanlık mefhumu, insana ait olan hakkaniyet / hak ve hürriyet tanımlamalarının topyekun zehirlendiği, afaki bir biçimde görmezden gelindiği bir zeminin ortasındayız. Her yanımız simsiyah. Hemen her günümüz kapkaranlık. Dünden ağır bir şimdi, şimdiden teyakkuz halinde yıkımlar bir biçimde sınırlandırmalar üstünden ilerleyen, yok etmenin eşiklerini araya duran bir yerin hazin öyküsüdür mesele. Her şekilde hemen her anlamda, sıradanın hakkının, hukukunun alelade değil doğrudan milimetrik yıkıma terk edildiği zeminde mübalağa değil doğrudan yaşadığımız yerin halidir mesele, meselemiz.
Madun siyaset aktörlerinin hepsinin, hep birlikte ama en çok da baş efendi ve şürekasının suna geldiği yenilenmiş ülke şablonunda bu mesel olunan yıkımın / yok etme / çürütmeye dair pek çok örnek birlikte var edilir. Gündelik yaşam tahayyülünün açmazlara rehineliği bir yanda, toptancı bir zihniyetin artık vahamet sınırlarını da aşan sınırlama çabaları diğer yanda, her durumda o yok etme istemi sürekli güncel bir mesele kılınır. Belirsiz değil her anlamda doğrudan yinelenen haller / tahayyül ve pratiklerle birlikte o cürüm sahasına bir adım daha yaklaşılır. Yazılı, verili hakların ters yüz edildiği, ya hiç, ya yok sayıldığı kala kala bir avuç insani mefhumun savunusunun avuntu kabilinden bildirildiği yerde yıkımın her nereyi, her neyi kapsadığı zaten afakidir. Cürümlere tutunarak ilerleyen bir menzilde, salt rakamlardan ibaret görülen asgari ücretin güncellenmesi, memur, emekli maaşlarına doğrudan yapılmış müdahaleler bir iyileştirmeyi değil tam aksine, güncellendikçe daha da dipsiz bir karanlığı arşınlamayı mümkün kılar. Cerahat elinin, eline kan bulaşıp oturmuş o sermaye ile kotardığı vizyonsuz ülke pratikte zorun / ceberut olagelen bir sarmalın kendisi olarak güncellenendir. Budur artık yeni ülke, her dem daha ağır yıkımların sahnelendiği bir cerahat sarmalı.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “ENAG'ın yüzde 108,58 olarak açıkladığı yıllık enflasyonu TÜİK'in yüzde 38,21 olarak açıklaması üzerine KESK İstanbul Şubeler Platformu Cevahir AVM önünde "İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz" şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Tüm illerde ortak gerçekleştirilen basın açıklamasını İstanbul'da KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ayfer Koçak okudu.
"İyileştirme Gerçek Enflasyon Üzerinden Yapılsın"
Basın açıklamasında esnasında "TÜİK şaşırma, maaşımı aşırma", "Rakamlar sahte, yoksulluk gerçek", "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atıldı. Basın açıklaması öncesinde konuşan Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Mesut Mike, "Maaşlarımızın yoksulluk sınırı üzerinde olmasını istiyoruz, bugün yoksulluk sınırı yapılan pek çok araştırmaya göre 34 bin ile 35 bin civarında. TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamlarının doğru olmadığını, bugün bize yansıyan yakıcı enflasyonun ise kesinlikle 100'ün üzerinde olduğunu görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. O nedenle yapılan iyileştirmeler enflasyona ezdirilmeyecek deniyorsa zamların gerçek rakamlar üzerinden yapılması gerektiğini bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz" dedi.
"Büyümeyle Övünenler Refah Payını Emekçilerle Paylaşmıyor"
Koçak basın açıklamasına “Alanlardayız. Çünkü güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz. Alanlardayız çünkü büyükşehirlerde 12 bin TL’yi aşan ev kiralarını karşılayacak gücümüz kalmadı” diye başladı. TÜİK’in hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı bir kara delik gibi yutmaya devam ettiğini ifade eden Koçak, “Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor. Seyyanen yapılması zorunlu hale gelen artışlar bunun en büyük itirafıdır” dedi.
"22 Bin TL 55 Günde Bile Eridi"
Ülkeyi yönetenler tarafından yıllardır “işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik” nutukları atıldığını vurgulayan Koçak, “Yandaş Memur-Sen yöneticilerinin her toplu sözleşmede iktidarın belirlediği hedef enflasyon rakamlarına imza atmasından bıktık. Türkiye tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine çevrilmiş bulunuyor. En yüksek ücreti alan kamu emekçisi maaşı dahi yoksulluk sınırı altında kalıyor” ifadelerini kullandı.
Koçak iktidarın seçimlerden önce verdiği “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünü hatırlatarak Türk lirasının sadece son 55 günde dolar karşısında %25 değer kaybettiğini ifade etti. AKP’nin her fırsatta büyüme rakamları ile övündüğünü vurgulayan Koçak, o büyüme rakamlarını emeği, alın teri ile yaratanlara, bizlere refah payı vermeye yanaşmadığını söyledi.
"Ağustos Ayında Ankara’da Olacağız"
Kamu emekçilerine seslenen Koçak, “Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına ne iktidarın refah payı aldatmacasına kanmayalım. Yandaş basının müjde haberlerine itibar etmeyelim. Bugün sunulan 17.55 + 8077 seyyanen zam ile kamu emekçilerinin eline geçek olan gelir bugünkü yoksulluk sınırının dahil çok altında kalmaktadır” dedi. Toplu iş sözleşmesi süreci için bilerek kamu emekçilerinin tatilde olduğu ağustos ayının tercih edildiğinin altını çizen Koçak, tüm kamu emekçilerini Ankara’ya davet etti.
"İnsanca Yaşanacak Ücret İçin Mücadele Etmek Zorundayız"
Kamu emekçilerini, emeklileri yıllardır kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde omuz omuza vermeye çağıran Koçak, KESK adına talepleri yineledi:
* Bunun için en düşük kamu emekçisi maaşı temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
* Her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmeli, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklenmelidir.
* Gelir vergisi birinci dilim oranı %15 ten %10’a düşürülmeli, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
* Seçim öncesi verilen kira yardımı, mülakatın kaldırılması sözlerinin gereği zamana yayılmadan hemen yerine getirilmelidir.”
Daimi bir biçimde kendi kötülük eşiğini durmadan güncelleyen bir zemindeyiz vesselam. Hiç kimseyi ezdirmedik lafzı döndürülüp, ısıtılıp aralıksız servis edilirken oluşturulan tüm o cerahatin her neye tekabül ettiği zaten başlı başına dile getirilenler ile anlatılmıştır. Bugünün ülkesinin dününden de ağır bir sınamayı, iyileştirme diyerek kaktırma çabasının vardığı düzlemin ne kadar hazin bir sonucu beraberinde getirdiği o eylemlerle çıka geleni, itirazı dikkatle baktığımızda gözler önüne serer. İktidarın yalan / riyayla birlikte kurduğu ve var ettiği ülke tiradının nasıl da boşa düştüğü gözler önündedir. Büyüme rakamları, bir biçimde var edilen muktedir ülke olma halleri, hiçbir surette yaşamda imkanları, olasılık, ihtimalleri bırakılmamış bir kesimi / büyük çoğunluğu sessizlikle kuşatır. Geçinmenin bir biçimde tamama erdirilip, lütfen var edilen iyileştirmeler karşısında anında gerisin geriye iptal olunmasının / heder edilmesinin mesel edilmediği bir yerde emekçilerin sesini kim, nasıl, nerede duyacaktır? Sahiden bunca bodoslamadan ilerlenen bir yok etme kültürünün, ekonomik çökertme halinin ortasında, bütünüyle var edilen imdat çığlıklarını kim nerede, ne zaman duyacaktır?
Düzenleme diye düzensizliğin, iyileştirme diye yoksunlaştırma hallerinin, gelir artırımı ve refah derken yerinde sayan bir eksiltmeyi reva gören, bunu sadece asgari ücretliye değil aynı zamanda kendisinin de oy deposu kıldığı / bildiği emeklilere de var eden bir düzlemde kim neyin hakkını, nerede ne zaman duyacaktır? “Önergelere göre yüzde 25'lik zam, daha önce 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya yükseltilen en düşük emekli aylığına uygulanmayacak. Emekli zamları sadece kök aylıklara yapılacak. Buna göre örneğin kök aylığı 6 bin lira olup Hazine desteğiyle 7.500 lira aylık alan emeklinin 6 bin liralık kök aylığına yüzde 25 zam yapılacak.” Sonucunda dönüp dolaşıp, batmaya son sürat devam denilen bir menzilde iki gıdım hayat hakkını da çok görmeye devam diyenlerin elinde kalakalır ülke? Misal, hiçbir biçimde görünür kılınmayan, artık mevzu dahi edilemeyen o asgari ücretle / devlet memurunun asgarisi arasındaki uçurum bahsi ne açılır / ne söz hakkı ne de tek bir itiraza yer bıraktırılır. Ülke nüfusunun ekseriyetle ezici çoğunluğuna takdim edilen / eline kan oturmuş sermayenin vermemek için kırk takla atıp, vergisinden düşmeye gayret ettiği asgari ücretin kuş kadar kılınması mesel olunmaz, bu açık imdatları kim ne zaman duyacaktır ki sahiden?
BirGün Gazetesinden iliştirelim: “Temmuz ayı memur maaş katsayısındaki yeni düzenleme kapsamında artırılan sosyal yardım ödemeleri artırıldı.
Düzenlemeye göre, yaşlı aylığı 2 bin 348, yüzde 40-69 engelli aylığı 1874, yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı ise 2 bin 811 liraya yükseltildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, artışa ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Göktaş, açıklamasında, "Yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı bir şekilde hak sahiplerimizin hesaplarına yatıracağız" dedi.
Dezavantajlı durumdaki bireylerin çeşitli hizmet ve sosyal yardım modelleriyle desteklendiğini ifade eden Göktaş, memur maaş katsayısında yapılan düzenleme sonrası sosyal yardım programlarının aylık ödemelerini artırdıklarını belirtti.
Bakan Göktaş, şunları kaydetti:
"Temmuz ayı memur maaş katsayısında yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal hizmet modelleri kapsamındaki yaşlı aylığı 1997 liradan 2 bin 348 liraya, yüzde 40-69 arası engelli oranına sahip vatandaşların aylığı 1594 liradan 1874 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatandaşların aylığı da 2 bin 392 liradan 2 bin 811 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 1594 liradan 1874 liraya, hafif silikozis aylığı 3 bin 445 liradan 4 bin 50 liraya, orta silikozis aylığı 3 bin 938 liradan 4 bin 629 liraya, ağır silikozis aylığı ise 4 bin 388 liradan 5 bin 158 liraya çıktı."
Her şey ortadayken hangisini neresinden yazarsınız sahiden? Bütünüyle kafasını kuma gömülü tutmaya devam diyen hazirunun varlığı söz konusuyken şu yukarıdaki haberlerin hiçbir anlamı yok mudur? Sokağa çıktığınızda düşünmekten heder olup, dalgın dalgın bir yerlere yetişme telaşında olan insanlara bir tek olumlanabilir bahis açılabilir mi? Yok o iş sandığınız gibi değil denilebilir mi? Marketlerde, öyle on yıldız, beş yıldız, kocaman mega bilmem ne marketlerde değil, un ufak edilmiş hayatlarında hayatta kalmak için bir mücadeleye tutunanların ucuz ürünlerden hangisi daha ucuz bunu alabilmek için bile kırk kez düşünmesinin hesabını mesela kim fark edecektir? Bıraktık, içkiyi, sigarayı, bıraktık o dışarıda yemeği içmeyi, bir yerlerde bir konsere / tiyatroya / sinemaya gidebilmeyi bir tek kitap alabilmenin bile imkansız kılındığı yerde cehaletin yükseltilen duvarlarını bütün bu yoksunluğa dair kime neyi anlatabiliriz sahiden? Bir biçimde sınırlanan, daha da eksik kılınan, her defasında hizaya geçip emir erliğine devam etmesi beklenen, duraksamadan da oyuna talip olunup, yaşam sürmesi beklenen insanların hayatına tek bir iyileştirme sahi ama sahiden de söz konusu edilebilir mi? Markette parası kalmadığı için ketçap çalmaya çalışanı, bir biçimde ekmeğe katık edip onunla yaşayabilmeyi aklında gerekçelendirebilir mi yaygın medya soytarıları, sarayın palyaçoları, üç kuruşa onurlarını satanlar, şunlar ve dahi bunlar! Sahiden!
Didaktik, saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. Ezdirmedik halkımızı derken baş efendi bizatihi nereye yollandığımızı da göstere gelen günlerden geçmekteyiz. Kemerdeki sıkılacak deliğin kalmadığı, katığın ekmekten mülhem ağırlıkta olduğu bir ülkede fikriyat hep geri plana aksettirilirken çığ gibi yükselen faturalar mesela ezdirilmeyen yurttaşları hiç bildirmemektedir. Bütünüyle vergilendirme dilimlerinin tarumar edildiği bir yerde her harcamasını mahsup ettirip, vergi kaçıran mümtaz, müesses nizam asalaklarını mesela kim ne zaman görecektir? Beşli çete nam bir kolektifin memleketin her gününde ol yerli ve milliyi sömüre geldiği bir düzlemde, milletin a. koyacağız buyuranların var ettiği tüm o çürümenin hesabını kim verecektir mesela, sahiden? Devlete ödenen harçların en asgari yüzde elli küsur arttırıldığı, artık bir hayal kılınmış ülke içindeki takoz hiçbir işlemi tek bir kerede var edemeyen dandik telefonların yanında sahiden bir şeye benzeyen, hayır illa ayfon değil, x, y, z marka bir telefonun kayıt ücreti yüzde üç yüz otuz neye dayanarak arttılılır, kaçak şebekesinin başı zaten ak partili bir temsil iken misal! Sahiden yol nereyedir, her neresidir gidilen! Kesintisiz bir girdap halini alıyor koca memleket. Düşman addettiği kesimlerin var edemeyeceği bir ekonomik buhranı memleketin sahici, öz, yerli ve milli denilen evlatları var ediyor. Kış çok daha ağır şartlara gebe kılınırken bir mübalağaya gerek kalmazdan yaşam yağmalanırken, şimşek efendi, hafize hanım, bilmiyoruz kimler kimler için devletin kasası sonuna kadar açılırken, onca yağma var edilip durulurken yıkıma karşı el aman feryadını ne zaman ortaklaştırabileceğiz mesele budur. Tümüyle gemi su aldı, batmaya devam ediyor. Sahiden bunca badirenin ortasında bir imdat çığlığını ortaklaştırmak ne zamandır, iş işten geçmeden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Nicole TUNG – Bloomberg
2 notes · View notes