Tumgik
#yapıyor muyum?
pswrd-ilu · 8 months
Text
bir gün arkadaşımda kaldım bugün de mental patladı o yüzden
D-4 D-5
diyet: yumurta yemeyi bıraktım alerji yaptı dmksks başıma iş aldım resmen daha çok süt yoğurt tüketiyorum ve protein barlar biraz kuruyemiş…
workout: 2 gündür yapamıyorum bugün neredeyse dişimi bile fırçalamadan yatıcaktım böyle şeyler hep başladığın noktaya dönmüş gibi hissettiriyor. ama yarın devam edicem.
Tumblr media
mental breakdown esnasında bugün yaptığım vision board aklıma geldi ve gerçekten hiçbir şekilde gerçekçi biri olmadığımı hissettim. Umut ettiğim en hissiz olduğum dönemde bile arzuladığım bir iki şey var ama gerçek ne kadar da kaotik?..
her ne kadar çabalamaktan yorulmuş hissetsem bile yine de bazı şeyleri sıraya koyup yapmam gerektiğini biliyorum. kilo vermek çok da umursadığım bir şey değil aslında ama o listede en kolay yapılacak şey bu yüzden önce bunu daha sonra bir başkasını diyerek ilerlemek istiyorum o yüzden kayıt ediyorum. görmeye ihtiyacım var. bir seyler iyileşmeli. bir şey seçiyorum onunla alakalı bir şeyler yapıyorum. seçim yapmam karar vermem gerekiyor.
Tumblr media
1 note · View note
muhabbetullah · 26 days
Text
Ben Cübbeli Ahmet Hocanın birçok hatasını konuşan ve onu sevmeyen biriyim. Ama buna rağmen, onu reddiyeleri hususunda -bir kısmı hariç- haklı görüyorum. Nureddin Yıldız Hocayı eleştirdiği birçok konuda da haklı.
Devamı aşağıda...
Mesela, İhsan Senocak Hoca son videosunda, Cübbeli Ahmet Hocaya, "Ben oturduğum her insanın fikirlerini kabul ediyor muyum, böyle bir ifadem mi var?" diye itiraz ediyor. Oysa Cübbeli Ahmet Hocanın bahsettiği bu değil. Cübbeli Ahmet Hoca diyor ki: "Nureddin Yıldız'ın kapıya dayanıp 'babanızı ziyarete geldim' dediği zaman kabul edilmesi bir derece anlaşılabilir bir şey.."
Cübbeli Ahmet Hocanın asıl itiraz ettiği husus, selef ulemâsı bidât itikâd çıkaranlara karşı çok hassasken nasıl oluyor da Nureddin Hoca ile fotoğraf paylaşabiliyor, budur...
Mesela örnek verecek olursam: Daha birkaç hafta yok, medresedeyken Allah Teâlâ'nın arştan gördüğünü iddia etmenin küfür bir itikâd olduğu hususunda bilgi edinmiştik. [Bunu yarın eğer bulabilirsem buraya ekleyeceğim inşâallah.]
Ama önceki aklı başında hiçbir âlimin böyle bir iddiası olmamasına rağmen, Nureddin Hoca, "Allah arşından gözlüyor." diyebiliyor. Biçare olan avam, bunu sorduğunda ise şu şekilde cevap verebiliyor. Oysa Allah'ın arşından gözlediğini iddia etmek, onun basar sıfatını sınırlamak ve ona bir cihet nispet etmektir. [-dan, ayrılma hâl ekini bulunma hâl eki gibi kullanmak: "Polis, camdan ateş etti" demek gibi.]
Yani bunlar savunulacak şeyler değil. Mesele Nureddin Hocanın "Boş verin" bunları diyeceği kadar basit bir konuda da değil, hele Allah'a mekân nispet edilmesi.
Şunu da eklemek istiyorum: Benim hiç şüphe duymadan hata olarak kabul ettiğim şey, İhsan Hocanın bu fotoğrafı paylaşmasıdır.
Üslupsuz Ahmet Şimşirgil ve Ebubekir Safuoğlu gibi isimleri söz konusu etmiyorum. Çünkü bu gibi isimler meseleleri hata etmeden, lafızları doğru anlamaya kabil insanlar değil. O yüzden onların İhsan Şenocak Hoca hakkında ne dedikleri değil, Cübbeli Ahmet Hocanın veya Ömer Faruk Korkmaz Hoca gibilerin Nureddin Yıldız Hoca hakkında neler dedikleri dinlenir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiş: "Bid'âtçı bir kimseye saygı gösteren kimse İslâm'ın yıkılmasına destek olmuş olur." (İbn Hibbân, ed-Duafa, 1/235)
Fudayl b. İyâd bir sözünde diyor ki: "Her kim ki bidât sahibi bir kimseye sevgi beslerse Allah onun amellerini yok eder ve İslâm'ın nurunu kalbinden çıkarır." Yine onun şöyle dediği de nakledilmiş: "Her kim ki bid'ât sahibi bir kimse ile oturup kalkarsa ondan uzak durun."
Cübbeli Ahmet Hocanın yanlışı var mı? Var. Peki doğru söylediğinde bu onu zemmedeceğimiz ve zıttı / muhalifi olan insanları savunacağımız anlamına geliyor mu? Hayır.
Kıstas emanet olan itikâddır.
Sizin peygamber olarak kabul ettiğiniz kim?
Cübbeli Ahmet Hoca mı?
Nureddin Yıldız Hoca mı?
Muhammed b. Âbdullah b. Abdülmuttâlib b. Hâşim b. Abdülmenaf (s.a.v.) mı?
Bir kısmı Cübbeli Ahmet Hoca hata ettiğinde onun hatalarını döküp Nureddin Hocanınkilere susuyor ve eleştirilince savunuyor. Bir kısmı ise tam tersini yapıyor. Ahmet Hocayı körü körüne savunup Nureddin Hocayı topa tutuyor.
Bu tavırda olanlar, Ehl-i Sünneti belli şahısların tekelinde tuttuğunu unutmasınlar. Bu da, Ehl-i Sünnet itikâdını -Allah korusun- oyuncak gibi görmektir. Allah bunun hesabını sormaz mı?
46 notes · View notes
nedememlazim · 17 days
Text
Aldığım aktivite saatinin stres göstergesi var. Bunu HRV (heart rate variability) hesaplayarak yapıyor. HRV çok ilginç bir ölçüm, biz kalbi çok düzenli aralıklarla çarpıyor sanıyoruz ama aslında milisaniye düzeyinde oldukça değişkenlik gösteriyor. Kalp atışları arasındaki zaman ne kadar değişkenlik gösteriyorsa aslında bu otonom sinir sisteminin parasempatik modda olduğunu, esnek olduğunu gösteriyor, yani vücut rahatlama modunda, tehdit yok. Tam tersine sempatik sistem aktive olduğunda HRV azalıyor, yani kalp atışları arasındaki dalgalanmalar azalıyor, beden savaşmaya veya kaçmaya hazır askeri bir disipline giriyor.
İşte saatim bu kalp atışları arasındaki dalgalanmaları hesaplayarak bana tahmini bi stres metriği gösteriyor. Ve beni hayretlerden hayrete düşürüyor. Mesela terapi seanslarında bazen stresimin çok yükseldiğini görüyorum, sıkışık caddelerde park yeri ararken, alışveriş yaparken...
Dün beta interferon enjeksiyonumu oldum. Bu madde, bağışıklık hücrelerinin işlevini düzenleyen (immunomodulator) işlevinde. Ama canım bağışıklığım vücuda giren yabancı bir maddenin emrine girmektense ölmeyi yeğleyecek kadar gururlu mu gururlu (kendi beyin hücresine saldıran, yabancılara ne yapmaz bi düşünsünler). Dolayısıyla enjeksiyonu takriben birkaç saat içinde yüksek ateş, kas ağrıları falan filan yaşıyorum.
Dün akşam battaniyeye sarılmış tir tir titrerken şu saatimin stres göstergesine bir bakayım dedim o da ne. Stres puanım arşa çıkmış. Ben drama queenlik mi yapıyorum yoksa gerçekten zorlanıyor muyum sorusunun cevabını aramak zaten anlamsız biliyorum, hislerime güvenebilmeliyim, kötü hissetmem için ortada bir sebep olmak zorunda değil falan filan, teori düzeyinde biliyorum ama kendime kötü hissetme hakkını veremiyorum. Ağlayasım geliyor ama abartıyor muyum? Kendime bu vicdansızlık neden? Neyse ki canım saatim hislerimi doğruladı. Objektif bir kıstasın üzülmeme izin vermesine ihtiyacım olması pek acıklı...
İlacı dün saat 17.00 gibi aldım (birinci resim) sonrasını anlatmaya gerek yok görüyorsunuz. İkinci resim bugünden.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
bilmece · 17 days
Text
Ve evden çıktım!
Evi yine ortasından kasırga geçmiş gibi bıraktım. İnanılmaz uykusuzum ve ayaklarım ağrıyor.
Birisi seyahat öncesi davranışlarımı inceleseydi sanırım en çok her seferinde yine yeniden kendime inanmama şaşırırdı. Farklı bir şey yapıyor muyum? Hayır. Her şeyi son güne bırakıyor muyum? Evet. Bütün bunlara rağmen “bu sefer olacak be abi!” tadında bir inançla ortada geziniyor muyum? E ona da evet!
Neyse yarın şezlongta uyur dinlenirim mesele değil :P
12 notes · View notes
iistiridye · 2 years
Text
Veda
Veda dediğime bakma sevdiğim. Senden vazgeçtiğim falan yok. Sadece sana veda edemeden ölmekten korkuyorum. O yüzden yazıyorum bu satırları. Saat gecenin bilmem kaçı ben oturdum sana veda mektubu yazıyorum. Belki ulaşmayacak bu vedam sana. Hatta büyük ihtimalle görmeyeceksin ama olsun içimde kalmasın. 
Şuan nasılsın, ne yapıyorsun, ne düşünüyorsun, neredesin, kimlesin, üşüyor musun, aç mısın, tok musun hiçbir şey bilmiyorum sana dair. Seni senden dinleyememek o kadar zoruma gidiyor ki. Düşüncesi bile gözlerimi dolduruyor, aldığım nefesi zehir ediyor neredeyse. Seni senden değil de seni başkalarından öğrenmek, seni sana değil de başkalarına sormak ağırıma gidiyor. Yediremiyorum bunu kendime, sana, bize. Düşünsene bir zamanlar attığı adımdan tut da yediği yemeği, gittiği yeri her şeyini bildiğin, sorabildiğin birinden; ona dair hiçbir şeyden haberi olmayan, başkaları sayesinde onunla ilgili birkaç bir şey öğrenen iki insana dönüştük. Sen böyle yapıyor musun bilmiyorum ama ben vazgeçemiyorum. Seni sana soramadığım için sürekli birilerine sormaktan vazgeçemiyorum. Bu beni yerle bir ediyor ama senin hayatınla ilgili öğrendiğim her şey o acıyı silip süpürüyor.
Şuan aklımda dönen milyon tane soru ve bir o kadar da sana söylemek istediğim şey var. Birini söylesem  birini sorsam diğerinin hatırı kalır. Mesela seviyor musun beni? Senin için neyim ben? Beni gördüğünde ya da düşündüğünde ne hissediyorsun? Ya da hiç düşünüyor musun beni? Hiç geliyor muyum aklına? Sana soramadığım her bir soru aklıma kazındı, silinmez oldu. Ben bunların hepsini cevaplayabilirim. Peki ya sen sevgilim? Sorularımın cevapları var mı sende? Yoksa yine beni yanıtsız mı bırakacaksın ya da bilmiyorum mu diyeceksin? Bunları düşünmediğim tek bir an bile yok. Ne sen ne de sana dair bir şey silinip gidiyor şu zihnimden. Her yanım sen dolu. Senle dolup taşmışım adeta.
Sana doya doya sarılamadan, koklayamadan, öpemeden, izleyemeden, gülemeden ölmek istemiyorum. Sana nasıl doyulur onu da bilmiyorum ki. Hiç doyamadım sana. Doyamadan gittin sen. Doyamadan sana bıraktın Beni. Ben hala o bıraktığın yerde seni bekliyorum. Kollarım açık bana sarılacağın günü bekliyorum. Kavuşacağımız günü bekliyorum. Çok geçmeden gel olur mu? Gözyaşlarım kurumadan gel, son nefesimi vermeden gel, kalbimde hala sen yaşarken gel ne olur. Beni bir başıma sensiz bırakma. Ben sana kıyamadım hiç, kıyamıyorum da. Sende kırma beni, sensizlikle cezalandırma güzel gülüşlüm. 
Sana bunları Dedublüman eşliğinde yazıyorum. En dibine kadar şarkısı eşlik etti sana olan vedama. O dillendirdi benim söyleyemediklerimi.
Seni ilk günden beri sevdim hep de sevmeye devam edeceğim. Son günüme kadar bu kalbim sadece seni sayıklayacak. Sen benim en güzel yaşlarımsın. Sen benim şu 20 yıllık kısacık ömrümün en güzel 5 yılısın. Nefesim, kalbim, göz bebeğim, can parçam gözlerinden yaş düşmesin hep gül. Hep hatırla beni olur mu? Unutma beni. Çünkü ben seni hiç unutmayacağım.
Seni çok ama çok seviyorum sevgilim.
HOŞÇA KAL...
youtube
55 notes · View notes
fersude · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
yapıyor muyum bu sporu arkadaşlar🤸🏻‍♀️
19 notes · View notes
askbaskakasimda · 4 months
Text
Farkında mısın bilmiyorum ama artık yanından geçmiyorum, seni görmeye gelmiyorum. Tam otuz altı gün oldu. Otuz altı gündür beni görmüyorsun. Aklına geliyor muyum? Bu kız nerede, ne yapıyor diyor musun? Ben bu kızı üzdüm mü acaba diyor musun? Beni özlüyor musun? Keşke bugün gelse diyor musun? Hiç merak etmiyor musun beni? Ben seni çok özledim. Biliyorum gelmeyen de, özleyen de benim ama gelemem. Yapamam. Yanında ve aklında başka bir kız varken cesaret edemem seni görmeye. Yapamam.
2 notes · View notes
Text
Abi nasıl grupta yazılan şeyi görmezden gelip başka şeyler yazabiliyorsunuz. Tek bana olan bir şey de değil herkes birbirine yapıyor. Ama tek fark eden benim sanırım. Kendim de yapıyor muyum diye sorguladım hatta ama her mesaja cevap veremesem de bir konu hakkında hiç yorum yapmadan geçmem genellikle
10 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Öğretmenlik
Cumhuriyetin yetiştirdiği öğretmenler Atatürk'ün istediği gibi halka yakın olmadılar.
Halka tarikat cemaat ve imamlar yakın oldu ve halkın çocuklarını bu boşluğu ele geçirerek kullandılar.
Bugün imamlar okullara kadar dayandılar öğretmenlerin elinden mesleklerini alıyorlar.
Bir gün öğretmenlik tamamen kalkar ise kimse şaşırmasın.
Bu toplum yaşananlara sessiz ve korku içinde adeta destek veriyor.
Öğretmenlik bencillik değil toplumsal bir görevdir.
Çocukların kafalarını bilgi ile doldurup maaş almak ev geçindirmek kendi çocukları için iyi bir yaşam sağlama işi değildir öğretmenlik.
Bu suçun tamamı öğretmenlere ait değil. Siyasi baskılar, başka niyetlere hizmet eden müfredatlar da öğretmenlik mesleğini rayından çıkardı.
Bugün öğretmenlik siyasi bir meslek oldu.
Yönetim kademesine gelmiş her öğretmen siyasetin (iktidarın) okul kolu görevini yapıyor.
Yüzleşerek iyileşeceğiz.
Öğretmen deyince benim aklıma köy enstitüleri öğretmenleri ve onların etkisinde kalan öğretmenler gelir. Bugün öğretmenlik yok bir geçim kapısı öğretmenliği söz konusu.
Baş öğretmeni Atatürk olmayan her öğretmen oturup aynada kendine bir bakmalıdır öğretmenliğin gereğini hakiki bir şekilde yapabiliyor muyum diye?
Toplumunda nasıl bir öğretmen istediği çok daha önemli.
İmamlar okullara öğretmen olarak atanmaya başladı. Öğretmenlik elden tamamen gidiyor. Ne toplumdan ne öğretmenler arasından biri çıkıp bu rezalete itiraz etmiyor edemiyor. Maaş ağır basıyor.
Oysa Atatürk bu vatanı ve Türk ulusunu kurtarmak için tüm makamlara veda ederek mücadele edip başarıya ulaştı.
] Önder KARAÇAY [
9 notes · View notes
nleour · 1 year
Text
Böyle şeyleri saçma buluyor muyum diye soruyorsan , ben bundan hakikatli bir zevk duyuyorum . Bir başkasının hayatına ekleseler ürün yerleştirme* gibi duracak unsurlar benim hayatımın bir parçası. Bunları benimle beraber yapıyor olsan sen de hayatımın bir parçası olurdun.
9 notes · View notes
emrergin · 11 months
Text
emes
Bir kas hastalığı değil. Beyinle alakalı. Sinir hücreleriyle alakalı bir hastalık. Hani vücudun savunma hücreleri var ya işte bu hücreler bazen neyin düşman neyin dost olduğunu karıştırabiliyorlar, tıpkı kendi kendine kızıp başkalarına nezaket gösterirken kendisini itin götüne sokan şapşirikler gibi süngülerini vücuttaki bazı kısımlara yöneltebiliyorlar. Bunlara genel olarak otoimmün hastalık deniyor yani kendi kendine immün yani bağışığın kendisine dönmesi Ouroboros yani, ısıra ısıra bitiren dişler bir süre sonra fark ediyor ki son ısırdığı lokma kendisinin bağlı olduğu damağın ta kendisi. Kendisi kendisi kendisi yani. Kendileri.
Evimize bir kırkayak girdi geçenlerde. Peçeteyle öldürüvereyim diye niyet ettim, bastırdım ama ezemedim. Sübhanallah diyemedim çünkü haşmetmeabları öylesine pis bir koku saldı ki ortalığa öğürdüm kusayazdım elimle burnumu kapattım, camları açtım, öksürdüm, "Bu ne Aman Allah'ım bu koku ne" diye haykırdım. Hayvan benim ona saygı duymamama öyle bir misilleme yapmıştı ki kızamadım, haklıydı. Sadece saygı duydum, öyle böyle bir saygı değil. Cidden. Hanımla artık kırkayaklardan bahsederken "Beyefendi" diyoruz. Evimiz ormana yakın, etraf yeşillik, hukukumuz oldu o türle ve biz gelip geçiciyiz. Beyefendiler, değiller.
İşte bazen saygının en kestirme yolu da şöyle ağız tadıyla bir dayak yemek. Anlatabiliyor muyum? MS hastalığı daha önce, lisedeyken karşıma çıkmıştı. Hepimiz yedi yirmi dört ya dershanedeydik ya yurtlardaydık. İkiz biraderler vardı, ikisi de MS'ti. Hastalığın detaylarını sorup öğrenmemiştim ama çok ciddi bir hastalık olduğunu öğrenmiştim ki öyleymiş. Ölümcül sanıyordum, ki değilmiş ölümcül. Bu iki kardeş sağlıklarının el verdiği ölçüde çok sağlam ders çalışıyorlardı ve anlayamıyordum. Anlayamadığım şeyler de tıpkı korktuğum şeyler gibi saygı uyandırıyor bende. Kendileri, sanki sağlıkları onları yarı yolda bırakmayacak da, kazandıkları o şaşaalı üniversiteleri ağız tadıyla okuyabilecekmiş gibi harıl harıl harıl ders çalışıyorlardı. Ve anlayamadığım da buydu. Empati yapamıyordum, hastalık benim başıma gelmemişti, gelmeyecekti de, öyle sanıyordum. Adı bile abidik gubidikti, DJ der gibi, EFES der gibi, saçma sapan bir isim.
Saygıdeğer MS beyefendiler, kendileriyle böyle konuşulmasından hoşlanmıyorlar. Çok ciddi bir hastalık, bir direniş hikâyesi. Kendi kendisini işgal eden vücudun kendi kendisinden kurtulması. Kendi kendisinden çok çeken aklın kendi kendisini susturması. Kendi kendisini çok yoran vücudun kendi kendisini durdurması. Kendileri, üç aydır filan gündemimizin tam ortasında, uyanık olduğumuz her an konuşmalarımızda, gelecek planlarımızda burnunu uzatan şerefsiz bir ... beyefendi gibi duruyor.
Kendine bağışık bu hastalıkların kimisi romatizma gibi eklemleri, kimisi Kron hastalığı gibi bağırsağı, kimisi otoimmün hepatit gibi karaciğeri, kimisi üveyit gibi gözü, kimisi de MS gibi karıcığımı vuruyor. Hedefini şaşıran bağışıklık hücreleri MS özelinde, sinirleri bir kablo gibi düşünürsek dışındaki yalıtım plastiğine tekabül edecek miyelin kılıflarına saldırıyor. Kılıfını kaybeden kablolarda elektrik akışı azalıyor. Beynin esnekliği elverdiği ölçüde verilen komutlar kendisine başka bir güzergâh çizebiliyor olsa da bir süre sonra düşünsel işlevlerde, konuşmada, görmede, yürümede, dengede, yani kısacası merkezi sinir sisteminin sözünün geçtiği neresi varsa oralarda kiminde geçici, kiminde kalıcı sıkıntılar baş gösteriyor. Yazmaya elimin varmadığı başka durumlar da var, çünkü beyinciği ve omurilik soğanını da içine aldığımızda haliyle hayati işlevler de konuya dahil olup, içimizde bir mehabet uyandırıyor. Ömrü kısaltmıyor, ancak tedavisi de yok. Var olan ilaçlar durup durup depreşen bu beyefendilerin saldırganlığını azaltıp, saldırıların arasını açmaya yönelik. Ancak saldırıların durduğu bir vaka yok. Mevzubahis ilaçların da yan etkileri canavar gibi, ayrı bir saygıyı da onlar hak ediyor. Kimisi karaciğeri vuruyor, kimisi kemik erimesi yapıyor, kimisi kansere göz kırpıyor, kimisi elimizden tutup dansa kaldırıyor bizi, sahnede biz varız, dansımız acemi. Bu acıklı ezgi keman sesi değil, kendi hıçkırmalarımız. Bol dua bekleriz.
3 notes · View notes
venusdelisi · 10 months
Text
İntihar kendimize duyduğumuz nefretten mi yoksa merhametten mi doğar? Her şeyin bittiği yerden başlayabilir mi insan? Sil baştan yaşayabilir mi hayatı? Yoksa sorumluluklarının altında ezilip kalır mı? Ben güçlü müyüm bu kadar? Ne kadar acizim peki bu ölçülebilir mi? Kafamın içinde dönen senaryoları benden başkası göremiyorken insanlar beni nasıl anlayabilir? Nasıl istediğim, hakettiğim değeri görürüm? Her şey bacaklarımdaki karmaşık bir düğümden ibaret. Çözebilirsem kurtulucam. Çözmek için bir şey yapıyor muyum? Yoksa sadece çığlık atıp birinin yardım etmesini mi bekliyorum?
Denemeler, 75
1 note · View note
draqe · 2 years
Text
hem oku hem not çıkar hem attığı reelsları izle hem mesajına cevap ver arkada attığı müziği aç ben bu kadar şeyi yapıyor olabilsem zaten şu an bu noktada olur muyum
6 notes · View notes
yinedemeliha · 1 year
Note
Onun beni çok sevdiğini biliyorum en derinden hissediyorum fakat bu ilişkide benim ona karşı olan sevgim de azalma oldu gibi hissediyorum. Çünkü sinirlendiğinde bana karşı olan tavrı kullandığı üslubu sırf sinir anında bunları yapıyor diye kabullenip sindirmekten vazgeçtim artık. Fakat yine de bırakamıyorum onca emek var diyorum ve geçiyorum sanırım yine sindirmeye devam ediyorum. Ama içimde eksilen bir şeylerinde farkındayım. Her kavga sonrası şimdi biticek diyorum sonra beni karşısına alıp gayet düzgün konuşunca normale dönüyorum ama hep içim de istiyor muyum istemiyor muyum muhasebesini yapıyorum. Çok yoruldum çözüm aramaktan sadece dua ediyorum artık. Seninle konuşmak istediğim çok şeyler var birbirimizi tanımıyoruz ama düşüncelerini önemsiyorum:)
Söylediğiniz şeyler benimde zaman zaman yaşadığım hisslere benziyor. Bu karşımızdaki kişinin ilişkiyle olgunlaşmaya başladığı adımları olarak düşünebiliriz düşe kalka ite kakalaya bir şekilde kendini ifade eden bir kişilikten bahsediyorum. Evet sevgi var evet saygı kuruyor ama kendini tam olarak ifade ederken olması gereken şeyleri ayırt edemiyor olabilir. Bu ilişki türü zor kolay değil. Zorlayan süreçte sürekli çözüm bulmak. Birliktelikte yapıldığında bu ilişki olgunlaşma süreci sağlam olma ihtimali yükselebilir ama tek başına hissetme sağlıklı olmayacaktır. Bu gibi durumlarda karşılıklı özveri çok önemli. Buradan vereceğim tavsiye kendinizi nasıl sevdiğinizi bulmanız gerekiyor. Kendinizi olduğunuz gibi seviyor musunuz? Birileri sizi sevsin diye bir şeyler yapma zorunluluğunu hissettiğiniz oldu mu? Kendini seven birey etrafına ışığını saçar. Kendine değer vermeye başlamanla birlikte, yanında sadece seni gerçekten seven insanların kalmaya başladığını söyleyebilirim. Duygularınızı netleştirin eğer olumsuz şeyler düşünüyorsanız nefes egzersizleri ve yürüyüşleri tavsiye ederim. Onun dışında ilişkiniz ciddi düşünülüyorsa karşı tarafla emeğim olarak düşünmeyin hiç bir şey için geç değildir. Sağlıklı bir yuva ve sizin öz huzurunuz her şeyden önemlidir. Çabalamaktan vazgeçmeyin rabbim her şeyin planı yapara siz sakin kalın derim👌
5 notes · View notes
maviruhlubirkiz · 1 year
Text
Bir süredir yazmıyormuşum bu uzun süredir yalnız kalmadığımı gösteriyor. Çünkü herkes gibi beni de yalnızken boğuyor düşüncelerim. Üniversiteye gideceğim fakat mutlu hissedemiyorum. Annemden uzak kalmak zor geliyor. Her saniyemi annemle geçirmiyorum elbette hatta birkaç hafta başka yerlerde kaldığım oluyor. Ama evde annemin varlığını bilmek bile güzel. Odamdan çıkıyorum ve annem evde. Bu his çok güzel. Ya da güzeldi. Onun varlığı beni rahatlatıyor. Bunun aksine babamdan ayrılmak üzmüyor beni. Hatta seviniyorum bile. Onun yanında yakınında olmak bile beni mutsuz, huzursuz ediyor. Nefret bile diyebilirim bu hisse. Babamla yaşamak demiyorum mesela babama katlanmak diyorum durumuma. Bu yüzden gittiğimde sadece annemi ve ablami özleyeceğim. Abime karşı kötü bir his beslemiyorum ama hayatım boyunca bir kez bile abim varmış gibi hissetmedim. Geçenlerde bir şey merak ettim cevabını abimin bildiği. Arkadaşlarım sorsana abine dediler. Defalarca onlara da söyledim benim abimle aramda bu tarz bir bağ yok. Hatta bir bağ bile yok. Babam yüzünden ağladığımda küçükken gelir gönlümü alırdı. " Tamam ben yaparım, ben hallederim." Derdi. Hoş yapmazdı da ama en azından benim için üzüldüğünü düşünürdüm. Şuan bu da yok. Ve abimin mahallede birçok arkadaşı var çok fazla hemde. Ama ben abime hiç onlar kadar yakın olamadım. Gelip sormadı nasılsın, neler yapıyorsun... Abim benim ne sevdiğimi bile bilmez ki. Gerçi sevdiğim, sevmedigim şeyleri hiçbir aile ferdimin bildiğini düşünmüyorum. Belki ablam.. Hatırlıyorum da öğrencilik hayatım boyunca veli toplantıları benim için önemli olmuştu. Çoğu çocuk o günü saklamaya çalışırken ben bastıra bastıra hatırlatırdım. Ha yine de gelmezlerdi orası ayrı. Kötü bir öğrenci olmadım hiç sessiz sakin orta derecede puanları olan iyi denilebilecek öğrenciydim. Istiyordum ki ailem gelsin duysunlar benim iyi bir öğrenci olduğumu ya da kötü olduğumu, ama bununla ilgileniyor olsunlar. Hiç merak etmediler derslerim nasıl , okulda yaramazlık yapıyor muyum, kavga çıkarıyor muyum diye. Bir de ne var biliyor musunuz 8 10 yaşlarında bir çocuğa özenle bakılması hep sinirimi bozar. O yaşlarda her şeyi kendim yaptığım için galiba. Okuldan mi alınacak velileri gider evde yalnız mi kalacak asla olmaz bu çok riskli vesaire vesaire. Aynı binada oturduğum arkadaşlarımın ailesi almaya geldiğinde ben de peşlerinden giderdim yalnızca. Annemde babamda çalışıyordu birazda bundan kaynaklı bu kadar ilgisiz kalmış olmam. Para işte. Her şey onun için değil mi? Geçinemediğimiz için annemle babam çalışırken ben kendi kendime büyüdüm ve bu çok kötüydü. Gerçekten küçükken anlamıyorsunuz ama eksikliğini sonradan çok ağır hissediyorsunuz. Ben o zamanlarki eksikliğimi tüm bu ilgilerin gereksiz olduğunu normal olanin henim ailem olduğunu düşünerek görmezden gelmişim küçükken. Şuan anlayabiliyorum. Ne için geldim ne yazdım :) Son olarak hayatımı etkileyecek üniversitem için asla heyecanlı olamıyorum sadece korkuyorum daha da yalnız kalmaktan.
1 note · View note
sevsenebirazcik · 2 years
Text
Evet 1 ay sonra yine ben geldim :)
Kocaman bir ormana terk edilmişim gibi hissediyorum etrafımda hiç kimse yok oraya koşuyorum buraya koşuyorum ama yok, kimse yok. Nereye gidersem gideyim aynı yerde dönüp duruyor gibiyim sanki nefes almamam gerekiyor gibi sanki bu nefes bana fazla... Nerde hata yapıyorum hatta hata yapıyor muyum onu bile bilmiyorum tek bildiğim boşluktayım ormanda kaybolmuş küçük kız çocuğuyum. Yanımda annem yok babam yok beni korumasını isteyeceğim sığınmak için gideceğim kimse yok orman kocaman ferah ama nefesim daralıyor. O orman beni boğuyor beni en kuytu en sessiz yere çekiyor orada ne yapıcam bilmiyorum o ormandan çıkabilir miyim onu da bilmiyorum.
Hiçbir şey için hevesim yok gayretim yok. Dünya da tek ben kalmışım gibi bir bosvermislik var içimde ne olursa olsun diyorum ama bisey olduğu da yok öyle rüzgarda savrulan bir yaprak gibiyim.
2 notes · View notes