Tumgik
#zenofobi
nurunninjasi · 5 years
Text
Tumblr media
Çok çok çok düşünmeceli..
youtube
1 note · View note
asraisyan · 4 years
Text
Zenofobi, ırkçılık, göçmen ve mülteci karşıtlığı; kavramlar değişse de mantalite aynı ne yazık ki. Afrika kökenli insanlara yapılan hakaretten ve aşağılamadan zerre bir şey eksilmedi bugün. Vıcık vıcık samimiyetsizlik akan boş duyarlar kasıp duruyoruz kendi içimizde. Halbuki bugün Webo’ya yapılan hakaret, Suriye’den Afganistan’dan evini yurdunu bırakıp gelen insanlara da yapılıyor. Üstelik şuan bu ayıba lanet yağdıran ancak aynı ayıba çanak tutan yüz milyonlardan bahsediyoruz. Öyle olduğu için değil, öyle olması istendiği için bu nefretle yoğurulmuş fikirsel dışavurumlar. Kapsamaya ve kucaklamaya önce kendi içimizden başlamadıkça, bu samimiyetsiz lanetler prim hashtaglerinden öteye gitmeyecek.
10 notes · View notes
drmkaragoz · 8 years
Video
youtube
(https://www.youtube.com/watch?v=4PAPLBTnHFI gönderdi)
Zenofobi. Kişinin yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasına ve nefret etmesine verilen isim. Değişik olanın tehlikeli olduğu düşüncesiyle oluşan bir korku bu. Bir topluluğun içinde olan ama o topluluğun bir parçası sayılmayan bir gruba karşı duyulan korku. Irkçılıktan tutun ta bilimkurguda dünya-dışı varlıklardan korkmaya kadar gider bu. O yüzden bugün sizlerle çok sevdiğim bir dizinin 3. Sezonunun 5. Bölümü hakkında konuşmak istiyorum. Black Mirror - Kara Ayna dizisinin. Bir dizi incelemesi ya da eleştirisi yapmayacağım. Konuşacağım şey genel olarak dizinin ve özel olarak bu bölümün ahlaki duruşu. Teknolojiye ve hayatımıza bakış açısı. Yine de “Spoiler” hassasiyeti olanlar burada bizden ayrılıp, bölümü izledikten sonra geri gelebilirler. Çünkü çok sıkı detaylara girmeyi düşünüyorum. Bu kaygıyı taşımayanlar için şimdi her şeyi en baştan anlatayım. Hikayemiz bir rüyayla başlıyor. Kısa süre sonra bunun bir askerin düşü olduğunu anlıyoruz. Askerin olduğu yerde her zaman bir düşman vardır değil mi? Burada da var. Adına “böcek” denilen düşmanlar. Başlarda bunlara neden “böcek” dendiğini merak ediyoruz. Karşımızda savaştığımız böcekler mi var yoksa sık sık kendimizi kandırmak için yaptığımız gibi gerçekleri süslü sembollerle maskelemeye mi çalışıyoruz? Zamanında Vietnam’lılara düşman yerine “Viet Cong” ya da “Charlie” denmesine benzer bir kelime oyunu mu bu? Şu anda prototipleri denenmeye başlanan yakın geleceğin bir kaç teknolojik oyuncağının demosunu da gördükten sonra böceklerin saklandığı yerde buluyoruz kendimizi. Onların saklanmasına yardım eden biri de var. Tıpkı duvarlarında asılı resimde tasvir edildiği gibi davranıyor. Ressam William Holman Hunt’ın bu tablosunda da sığınmacıları, zenofobi duyulan yabancıları ve onlara yardım edenleri görüyoruz. Ve bir kere daha anlıyoruz ki tarih tekerrürden ibaret. Her tür yaşamın kutsal olduğunu düşünenler ve onu yok etmeye çalışanlar karşı karşıya. Ama elbette bir gerekçeyle yok etmek zorundasınız.
0 notes
Text
ÖTEKİLERİN HİKAYESİ: ELFEN LİED
Tumblr media
Öyle ya da böyle herkes birileri için ‘öteki’dir. Bilinmeyene olan güvensizlik, tarih boyunca insanı kendisinden farklı olanı dışlamaya yöneltmiştir. Bu güvensizlik, bilinmeyenin tehlikeli, farklı ya da inanç değerlerine ters düşmesiyle oluşur. Zenofobi olarak adlandırılabilecek kendisinden olmayandan korkma eğilimi, tarihi çizelgede farklı biçimlerde ortaya çıkar. Irkçılık, homofobi, transfobi vb. ayrımcı düşünceler de, karşıdakini farklı nedenlerle kabul etmeme, korkma ve dışlama eğilimleridir. Bu eğilimler çoğu zaman şiddet göstererek bastırma, yok etme yolunu izler. Korkunun asıl nedeni, bilgisizlik ve anlayışsızlıktır. Bu bağlamda bakacak olursak insan, korku hissini yenmemeyi seçer. Bilinenin verdiği güven hissi, öğrenmek istemeyene yeterli gelir. Ancak yeni şeyler öğrenmeye aç insan, korkularının üstesinden gelmede yeterince verimlidir.
Bilinmeyene olan saldırı ve nefretle başlar Elfen Lied. Diclonius adı verilen İnsan’ın evrimleşmiş ve vahşi versiyonu olduğu sanılan canlıların, karantina altında işkence ve deney aracı olduğunu görürüz. Dicloniuslar pembe saçlı, boynuzlu insana fiziki açıdan benzeyen varlıklardır. Animenin baş karakteri Lucy, üzerinde birçok deneyin yapıldığı laboratuvardan kaçarak kurtulur. Bu kurtuluş için, bir düzine insanı katletmesi gerekir. Başına aldığı yara sebebiyle hafızasını yitirerek bir sahil kıyısına vurur bedeni. Güneşin doğuşunu izlemeye gelen Yuka ve Kouta, Lucy’i bulur. Uyandığında ‘Nyuu’ kelimesi dışında bir şey söyleyemeyen Lucy’e Nyuu ismini koyarlar. Birlikte yaşamaya başlayan bu üç arkadaşın hayatları, Lucy’nin hafızasının yavaş yavaş yerine gelmesi ve onu arayanların ortaya çıkmasıyla değişecektir. Dizi, birçok vahşi olay barındırsa bile, narin ve insanı ‘öteki’ hissettiren bir tutumu vardır. Dicloniusların öldürdüğü insanlar ve onlara işkence eden bilim insanları bir yana, çocukluk hikayelerine dönüşlerle birlikte izleyici hikayeyi Dicloniusların bakışından izler.
Dicloniuslar, insanların gözle göremedi��i vektör isimli 2 metrelik birçok kol benzeri organa sahiptir. Bu vektörler kontrol edilemez bir güce ulaşır ve insanları parçalayacak keskinliktedir. Fikrimce hikayedeki ‘gözle görülemez’ detayı, tarih boyunca insan gruplarının o ya da bu sebeplerden ötürü farklı olanlara karşı beslediği korku ve şiddetin anahtarıdır. Kölelik, soykırım ve ayrımcılık gibi tarihin utanç kaynakları, insanların yersiz korku ve düşmanlığını beslemiştir. İnanıyorum ki Dicloniusların zararlı vektörleri, bilinmeyenin korkusu nedeniyle gözle görülemiyor. Belki de Dicloniuslar hiçbir zaman tehlikeli varlıklar değildi, bunu göremeyenler, zihinlerinde, görülemeyen kollar inşaa etti.
Animenin tanıtım videosuna aşağıdan ulaşabilirsiniz.
youtube
İsmi Almanca Elf’in Şarkısı anlamına gelen animenin kapak tasarımı da ünlü ressam Gustav Klimt’in Öpücük tablosundan ilham alınarak tasarlanmış. Latince şarkı sözlerine sahip açılış şarkısı Lilium’u da aşağıdan dinleyebilirsiniz.
youtube
4 notes · View notes
yansahifem · 7 years
Text
Zenofobi
Anımsayamadığın anılarda ki boşlukları rüyalarında gör. Akıp giden asfaltta tekrar canlandır.
Sen o kıza hak veriyorsun, boş beleş bir adamı kim ne yapsın ama birisi elinden almadı ki onu, el uzatmadın bile. Başkasının mutluluğundan acı duyan zavallı birine dönüştün.
Kafanda ki uğultuları bastırmak için taktığın kulaklığının da amına koyayım tek tük çıkan sakalının da. Makarnaya yemek diyip, iki lokma yiyip kusan senin ayrıca amına koyayım
Kendini insan kategorisinden ayıran bir zavalllı
2 notes · View notes
hakimiyet · 5 years
Photo
Tumblr media
Konya Armağan Koleji’nden tüm dünya “biriz” mesajı https://ift.tt/3aQirQB
Konya Armağan Koleji’nden tüm dünya “biriz” mesajı Yabancı düşmanlığı (ZENOFOBİ) Ölçeğinin Türk Okullarına Uyarlanması Çalışması Armağan Koleji’nde uygulanmıştır. 
March 12, 2020 at 04:12PM
0 notes
Photo
Tumblr media
Chrematophobia: Paradan Korkulur mu? Cevap EVET!
“Chrematophobia” (“Krematofobi” yani “Paradan Korkma Hastalığı”) diye acayip bir hastalık olduğunu daha önce duymuş muydunuz? Hastalığın adı Yunanca’daki “chrimata” (para) ve “phobos” (korku) kelimelerinin bir araya gelişinden oluşuyor ve klostrofobi (kapalı yer korkusu) zenofobi (yabancılardan korkmak) agorafobi (açık alanlardan korkmak) gibi bir kronik vaka.
0 notes
ilsimposio-blog1 · 8 years
Link
Buon ascolto a tutti 
0 notes
uranusunrengi · 7 years
Link
[Verse 1: Tutsak] Bana çocuk oyuncağı rap sana bulunmaz hint kumaşı Façamı bozamaz kötü diss VooDoo wikileaks! Aklına yer edinip iyi tanımak için beni çaba sarf etmeyin Affıma sığın piç altıma değil Ben kafiye canavarı sen yap geyik Sektörleşti bu piyasa ve ben Johnny Sins Boktan müziğine fuck peace! Tüm taş kızlar benimle kıskan piç Oyna erkek erkeğe iskambil Beton her yer, değil bura Constantine O polis kerizi görünce yerim Lekesiz olsan da benim nemesis Denedin en azından tebrik ederim Tepemi attırma, içim depdeli Kıçında delik, dürük defterin Seviştim beatle benim üstadım game Sizde hayaller 2Pac hayatlarsa Lil' Wayne Geri dur umrumda değil çoğunun aksine fame Bu şarkı kapanda Peynir, bam teline değdim Manita atsa jokeyim, iki memeden kokain Egonla oynar hokey, dünyanız pembe bokeh! Denizsiz şehirde poseidon olsan ne yazar bebe? Ortada bi pasta mı var amına koyayım delirtme beni! Dissim dizanteri, inan düzel'ceğini düşündüm bi' anda gitti beynim İlham perim sürtüğün teki ben annesini de becerdim Ötenazi isterdi duysa rapini Slim Shady! Konuş arkamdan, penisim muhattabın Epey bi' yol katetmen gerek bebe inan değilsin dengim Yüksek olsa kafam kadar bile mertebeniz Asla ben iliklemem önümü öyle saygıyı sikeyim piç! [Hook: Tutsak] (x2) (Ah! Ah!) Kafanda kur! Surata üflerim dumanı, puf! (Ah! Ah!) Kinini kus! Umrumda değil, duvara konuş! (Ah! Ah!) Yerinde dur! Sokağa çıkma evinde otur (Ah! Ah!) Gözünde buğu Kulaklar tıkalı, ağzım bozuk [Verse 2: Ezhel] Hala ayıkamadım hala! Sanma ayık falanım kanka Ayıkla ayıkla, dostların kafası kayıpsa olayı ayıktır ısrarla Şehrimin soy adı is ve de kasvet Sigara dumanına meze asbest Yemezse bas git git vazgeç israf hep! Üçlü kağıt, kafam üçlükten basket! Tipin gebeş, kafam boş içi geniş! Yaş 25 bebe ruhumuz fresh Yerimiz loş sizin eviniz kreş! Bu şehrin beyazı bej Ayazı leş bunun Kürtçesi "reş" İtiş, kakış, yazık! Yok burdan kaçış Yine de kafa gerez! Çek, çek, check et benim melodimi Cebecili bebe rapi ghetto işi Ne o iş? Ne o iş? Ezhel'i sanarsın exorcist Rapim tehlikeli "Selo" gibi Seninkisi ne bebe komedi mi? Komik durur rapçideki zenofobi E-Z-H-E-L Türk Rapi'nin megafonu Dolu meteoru gibi yağar her metaforu Sizin gibi olamadık puşt pek Ruhumun tuzu tuz ruhu ben Nusret! Sercan olur "Sergio" dili ise "Busquets" Ais "İce" değil ama sen yine de buz kes! Voodoo'da mutfakta "Tutsak"la Çok fazla çekmekten dünü unutsak da Uslanmam uslanmam, boynuz bende kulak ustamda Yaşarım paflarla, küflerle, puflarla! [Hook] (x2) [Outro: Tutsak] Parmağım havada kendini parala piç! (Ah!) Havada kendini parala piç! Orta parmağım havada kendini parala piç! (Ah!) Havada kendini parala piç!
0 notes
bugunku-haberler · 6 years
Text
“Zenofobi-Yabancı Düşmanlığına Felsefi Bir Yaklaşım” çıktı
http://dlvr.it/Qw41Tr
0 notes
captain-hasan-kaya · 7 years
Text
Şu Anti-emperyalizm Nedir? Var mı ki Dünyada Eşi | Mete Kaan KAYNAR
Şu Anti-emperyalizm Nedir? Var mı ki Dünyada Eşi | Mete Kaan KAYNAR YAZDI
Rıza Sarraf davası, Trump’ın Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını onaylaması gibi olayların ardından gazete ve televizyonlara göz atınca insan, Türkiye’de yaygın bir antiemperyalist mücadelenin olduğu zehabına kapılıyor. Bir Amerikan düşmanlığı/antipatisi, bir “gavur” söylemidir ki, antiemperyalist bir dil içerisinde evirilip çeviriliyor.  Gören de antiemperyalizmin zenofobi, din düşmanlığı gibi…
View On WordPress
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Medya, Nefret, Ötekileştirme Kitabı pdf indir pdf indir
Medya, Nefret, Ötekileştirme
“Devletin ideolojik aygıtı olan medyanın, kendi gündemini yaratırken, hem örtük hem açık biçimde ırkçılık, etnik ön yargı, zenofobi, antisemitizm gibi kavramlar üzerinden nefreti yeniden ürettiğini ya da pompaladığını biliyoruz. Medya olumsuz, alaycı ifadeler, küfür, hakaret, aşağılama, abartı taktiklerine başvurarak “öteki” leştirdiği ve “hedef” haline getirdiği grupları kamu güvenliğini tehdit edici “potansiyel risk ve tehdit saçan öcüler” gibi sunarak, toplumdaki “öteki” gruplara karşı beslenen ön yargıları pekiştirir ve bu grupların kendilerini korumasız ve savunmasız hissetmelerine yol açar.
Medyada önyargılı, provokatif, ırkçı ve ayrımcı dil sıklıkla kullanılırken, bir yandan, kişinin belirli bir gruba aidiyeti yüzünden küçük düşürülmesi, aşağılanması, hedef gösterilmesi, diğer yandan, nefret söylemi üreten gruba güç ve önem atfedilmesine de tanıklık ediyoruz böylelikle “öteki” leri değersizleştirme ve insani değerlerden uzaklaştırarak itibarsızlaştır-ma sürecine müdahil oluyorlar. Medya ırkçı bir nefret söylemiyle zaman zaman ‘öteki’ne karşı olan eylemleri kışkırtır. Bu nefret toplumsal anlamda linçin ve ayrışmanın yaşandığı patlamalarla kendini gösteriyor.”
Medya, Nefret, Ötekileştirme Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
yansahifem · 7 years
Text
φόβος
Fakat tam olarak neyin ortasında olduğumu kestiremiyorum. Zenofobi olmaktan uzak ama merdümgiriz olmaktan farklı. Belirsizlikler ve becerememişlikler ile yok olmak. Çalakalem verdiğim kararlar. Bütün mutlu insanlanların içindeki acıyı katmerliyerek ağlatmam. Güzel günlere değil bir boşluğa çekişim.
Anımsayamadığın adımın yerine tek diyebileceğin şey haneberduş.
2 notes · View notes
Text
Dinler ve insan
  Bir insan, kendisinin dışında hiç kimsenin görmediği, hiç kimsenin duymadığı bir şeyin varlığından bahseder ve onunla iletişime geçtiğini iddia ederse diğer insanlar onun deli olduğunu düşünür. Eğer kendisiyle beraber bunu söyleyecek birden fazla kişi bulursa, bu onu deli değil dindar birisi yapar. Dünya tarihine baktığımızda insanlar sürekli bunun gibi hikayeleri gerçek kabul etmiş, bu hikayelerin altında birleşmiş ve birlik olmuşlardır.
  Dinler, insanın kendi içinde verdiği ruhsal bir savaşı anlatır. Tanrının mükemmelliği ve sonsuz gücü, insanların aslında kendilerinin sahip olmak istediği güçlerdir. Tanrının insanı değil, insanın tanrıyı yarattığının felsefi kanıtlarından birisi olarak; neredeyse her tanrının, bir insanın sahip olabileceği basit ve aşağılık bir ahlak yapısına sahip olması örnek olarak gösterilebilir. Bilindiği kadarıyla ortalama 4200 farklı din, 100.000'den fazla tanrı var. Neredeyse her tanrı aynı şeyi söyler; bana inan, bana tap, başkasıyla konuşma, başkasını düşünme, seks ve içkiyi ahlaksız bir davranış olarak kabul et; eğer bunları yaparsan sana cenneti veririm, cennette sonsuz içki ve sonsuz seks fırsatına sahip olursun; eğer bana inanmazsan ya da beni aldatırsan seni cehenneme hapsederim; sonsuza kadar yanarsın ve acı çekersin... Bana göre yüce bir yaratıcı olsaydı seks ve içkiden daha iyi ödüller sunabilirdi. Seks ve içki, insanın basit primat beyninin ödül olarak gördüğü ve peşinde koştuğu şeylerdir. Cehennem, yani sonsuza kadar yanmak ve acı çekmek yine insanın basit primat beyninin ceza olarak gördüğü şeyler.
  Dindar insanlar sürekli kendi dini kitaplarının ne kadar mükemmel olduğuyla, ne kadar harika yazıldıklarıyla ve ne kadar kusursuz olduklarıyla ilgili konuşurlar. Aslında çoğunun kitaplarında ne yazdığından haberleri bile yoktur. Sadece duydukları ve inanmak istedikleri kısımları baz alıp bazı ayrıntıları yok sayarak konuşurlar. (Bazı ayrıntılara örnek olarak; öldürmek, soykırım, kölelik, kadın ve erkeğin eşit olmaması, erkeğin topraktan yaratılması, kadının erkeğin kaburgasından yaratılması, dünyadan düz olarak bahsedilmesi, her şeyin insanlara özel olarak yaratılması, insan vücudunun kusursuz olması, güneşin dünya üstünde gezen bir cisim olarak anlatılması gibi konular örnek olarak gösterilebilir.)
  Düşünmekten ve felsefeden yoksun insanın kendisini tanrı ilan etmesi ya da en azından peygamber olarak tanıtması için önce her insanın sorduğu ortak sorulara, bilinmeyenlere ışık tutması gerekiyordu ve böylece bir şeyler uydurmayı seçti. Şu an 21. yüzyıldayız ama hala dinlere inanan insanlar var. Dünyada 1.3 milyar Müslüman, 2.14 milyar Hristiyan, 700 milyon Hindu, 14 milyon Yahudi ve diğer yüzlerce farklı dine inanan insanlar var. Bazı dinlere baktığımızda görüyoruz ki kendi içinde mezheplere ayrılmışlardır. Örneğin Müslümanlık, ilk çıktığı zamanlarda 3 ana mezhebe ayrılmıştı şu an ise 8 büyük mezhebe ayrılıyor. Müslüman olsanız bile eğer bulunduğunuz toplumun dahil olduğu mezhebe değil de farklı bir mezhebe aitseniz yine toplum tarafından dışlanma ihtimaliniz var. Dindar insanlara baktığımızda görürüz ki %99 oranında aileleriyle ve bulundukları toplumla aynı dine sahiptirler. Kısaca; aileniz veya toplum, size neye inanmanızı söylerse siz de ona inanırsınız. Ve diğer insanlara da sizin gibi olmaları, sizinle aynı şeye inanmaları için baskı uygularsanız. Bu sizin suçunuz değil, basit primat beyninizin size sunduğu bir hastalık, adı da zenofobi.
  Zenofobi, insanın yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olanlardan korkması ya da nefret etmesi durumudur. Homofobi, yobazlık, milliyetçilik, ırkçılık vb. bir sürü konu buna örnek olarak gösterilebilir. Ama şimdilik konumuz dinler. Yobazı, bir düşünceye veya bir inanca körü körüne bağlı olan ve başkalarına baskı yapan kimse olarak açıklayabiliriz. Zenofobi, paleotik çağdan itibaren insanların kendilerinden farklı olan insanlardan uzak durmasına, onları dışlamasına ve onları öldürmesine sebep olmuştur. M.Ö. 2000 yılında güneş tutulması, tanrıların bir güç gösterisi olarak düşünüldüğü için tanrılara hayvan ya da insan kurban etmeleri gerektiğini düşünen insanlar vardı. Eğer şu anki bilginizle M.Ö. 2000 yılından yaşıyor olsaydınız dünyanın yuvarlak olduğunu yada güneşin ve ayın dünyayla nasıl hareket ettiğini insanlara söylediğiniz anda oradaki şamanlara hakaret etmiş sayılırdınız ve tanrılara kurban edilmesi gereken bir kişi olurdunuz. Çünkü yobaz bir toplumun felsefe ve mantık yeteneği yoktur. İnanmak, düşünmekten daha kolay olduğu için her toplumun çoğunluğunu inananlar oluşturur. Çoğunluk dediğimiz kavram, her insan toplumunda etkili olmuştur. Çoğunluk kime inanırsa o kral olur, demokrasilerde bile neyin nasıl yapılacağına çoğunluk karar verir.
  M.Ö. 2. yüzyılda Eratosthenes, dünyanın yuvarlak olduğunu öngörerek dünyanın çevresini şu an bildiğimiz uzunluğuna çok yakın bir şekilde hesaplamayı başarmıştır ve İskenderiye kütüphanesinin baş kütüphanecesi olarak görevlendirilmiştir. Ama bakıyoruz ki Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yakılmış, karşı çıkan bütün insanlar öldürülmüştür. Yıllar boyunca insanların topladıkları, toplamak için hayatlarını harcadıkları bütün bilgiler saçma bir inanç uğruna kül olmuştur. Bu insanların tamamen cahillikleriyle kendilerine verdikleri bir zarardır.
  13. yüzyılda Biritanya İmparatorluğunda yaşayan bilim adamı Roger Bacon, deney yöntemini ilk savunan Orta Çağ aydınlarındandı. Büyüteci bulan ilk kişi olarak tarihe geçti. Fransiskanlar, dönemin Katolik Hristiyan tarikatıydı. Bacon, Fransisken öğretisini eleştirdiği için 14 yıl hapis yattı ve sonra öldürüldü. Soyu devam etmedi. ( Bu arada, Bacon'a göre Aristotales'ten sonraki en büyük filozof İbni-Sina idi. )
  16. yüzyılda yaşamış olan Giordano Bruno; İtalyan filozof, rahip, gökbilimci ve okültist. Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri. Evrenin sonsuz ve eşdağılımlı olduğunu ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi, Roma'da kazığa bağlanıp diri diri yakılarak idam edildi. Soyu devam etmedi.
  17. yüzyıl, Galileo Galilei; İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi. Rönesans'ın bilimsel devrimine büyük bir katkıda bulunan bilim insanı; “gözlemsel astronominin babası”, “modern fiziğin babası” ve “bilimin babası” gibi isimler takılmıştır. Dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği için 1615 yılında Roma engizisyonu tarafından idam edilmekle tehdit edilmiş ve baskı yüzünden söylemlerini geri çekmiştir. İdamdan kurtulsa da hayatının geri kalanını ev hapsinde ve gözetim altında devam ettirmiştir.
  Düşünen, üreten, savaşmayan ve bilime bir şekilde ilgi duyan insanlar tarih boyunca her zaman yok edilen tarafta oldular. Son 40.000 senede inançları, ritüelleri, toplumun ahlak yapısını, devletlerin işleyiş biçimini eleştiren ortalama 143.000.000 insan öldürüldü, hiçbirisinin soyu devam etmedi. Eğer bütün bu insanların soyları devam etseydi bugün dünya nüfusunun ortalama %35'i üstün zekalı olabilirdi.
  Hazır lafı açılmışken biraz bahsetmek istediğim birileri var. İbn-i Sina; Tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve bilim insanı. Tıp ve Felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır. Batılılarca, Orta Çağ Modern Biliminin kurucusu, hekimlerin önderi olarak bilinir ve "Büyük Üstad" ismi ile tanınır. Tıp alanında yedi asır boyunca temel kaynak eser olarak süre gelen Tıbbın Kanunu adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa üniversitelerinde 17. asrın ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur. Fars veya Türk bilim insanıdır. 10. yüzyılın sonlarında dünyaya gelmiş, 11. yüzyılın ortalarında ölmüştür. Olağanüstü hafızası ve zekası sayesinde henüz 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geçmeye başladı. 16 yaşında tıbba döndü ve bu konudaki bilgileri öğrenmekle kalmayıp yeni tedaviler de geliştirdi. 19 yaşında doktor ünvanı elde etti ve ücret almaksızın hastaları tedavi etmeye başladı. Hayatında bir sürü başarıya imza attı. Ölüm yatağında ise bütün mallarını yoksullara bağışladı ve bütün kölelerini azat etti. (Evet, bazı insanlar ne kadar kabul etmek istemese de İslam'da kölelik var ama bunun hakkında bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetmiyorum.)
  20. yüzyılın en büyük sorunlarından biri de çocuk felciydi. Bütün dinlerden insanlar, bütün dillerde, bütün kutsal ibadet yerlerinde bu hastalığın tedavisi için yıllarca dua ettiler. Tabi bir etkisi olmadı. Amerika'ya yerleşmiş Yahudi bir ailenin çocuğu olan Jonas Salk ise 1950 yıllarında formaldehitle öldürülmüş virüsten aşı elde etmeyi başardı. Eğer patent çıkarsaydı 7 milyar dolar kazanç sağlayabilirdi ama o insanları kurtarmayı seçti.
  Gördüğünüz gibi dünyanın farklı yerlerinden, farklı zamanlardan insanlığı bir adım ileri götürmeyi başarabilmiş insanlar. Tek ortak noktaları felsefe ve bilimle uğraşmış olmaları. İbn-i Sina, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen 8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar süren dönemde yaşamıştı. İslamın Altın Çağı; ağırlıklı olarak Hintçe, Yunanca, Farsça gibi dillerden çevirilerin yapıldığı ve bilgiye aşırı önem verilen bir zamanı simgeler. Bu çağda İslam felsefeye pek sıcak bakmıyordu ancak 14. yüzyıldan sonra bilimi de günah olarak kabul etmiş ilerlemeyi durdurmuştu, bu yüzden 14. yüzyıldan sonra hiçbir İslam Devleti asla yükselişe geçemedi. 1450-1500 yılları arasında nüfusu 60.000.000 olan Avrupa’da tam 20.000.000 kitap basıldı. Bu her 3 kişiden birisinin kitabı olduğu anlamına geliyordu İslam devletlerinin aksine Avrupa gelişmeyi sürdürüyordu. Günümüzde gelişen ve gelişemeyen coğrafyalar 600 yıldır aynı şekilde kalmıştır. Çünkü, toplumu değiştirmek zordur ve öğrenmek yerine inanmayı seçen toplumlar asla gelişememiştir.
  Eski zamanlarda çoğunluğun yanında olmak, hayatta kalmak ya da iyi bir yaşam sürmek için işe yarar bir yöntemdi. Din adı altında birleşmek insanların birlik sayılarını arttırmalarına yardımcı olmuştur. Bir insan, normalde tanımadığı bir insana yardım etmezken aynı dini paylaştıkları için bir kilise, bir hastahane ya da bir ev yapımında başkasına yardım etmeyi tercih edebiliyordu. Taş çağına döndüğümüzde dinlerin gerçekten de insan hayatına bir katkısı olduğunu görebiliriz. Ama 21. yüzyıla baktığımızda dinlerin artık hiçbir etkisi yok. Çağımız teknoloji üstüne kurulu; hayatta kalmamız da daha iyi yaşam şartlarına sahip olmamız da tamamen teknolojimizin ne kadar geliştiğine bağlı. Hangi din, hangi mezhep olursa olsun, kaç kişi olursa olsun farketmez. Her şey artık teknolojik üstünlüğe bakıyor. Bunun bir an önce farkına varmamız gerekiyor aksi takdirde insanlığın basit, birbirini yiyen, az gelişmiş formlarıyla karşılaşmaya devam edip aralarında acı çekmeye mahkum kalacağız.
15.02.2017
0 notes
Text
   Akraba 
 Kendine arkadaş olan hısım ve akrabayı görmek emniyet ve güvene, esenlik ve huzura; Akrabayı keyifli görmek sıla-i rahmi yerine getiriyor olmaya, yeisli görmek bu ehemmiyetli misyonu aksatıyor olmaya delalet eder. Ayrıca Bakınız; Sıla-i Rahim.Yakında makûs bir haber alacaksınız demektir. Hastalarınızdan dolay işlerinizin bozulacağına bu vaziyetinden sıhhatinizin etkileneceğine işarettir. Yakında…
View On WordPress
0 notes
ilsimposio-blog1 · 8 years
Photo
Tumblr media
@zenofobie vi aspetta al prossimo evento! 
1 note · View note