Tumgik
medyahmet · 13 days
Text
Yapay zeka medya sektörünü de dönüştürüyor
Hayatın hemen her alanında iş yapış şekillerini etkileyen yapay zekanın, geniş yelpazede hizmet vermeye başladığı medya sektörünü de dönüştürmesi bekleniyor.
Anadolu Ajansının (AA) "Yapay Zeka Çağına Doğru" başlıklı dosyasının son haberinde yapay zekanın medya sektörüne etkisi ele alındı.
Değişen dünyanın habercisi Anadolu Ajansının Teknoloji ve İnovasyon Direktörü Yakup Şıvka, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, kullanılan yapay zeka modellerinin genel internet bilgisiyle eğitildiğine dikkati çekerek, bunun da yapay zeka araçlarının zaman zaman hatalı sonuçlar üretmesine sebep olabildiğini söyledi.
Yapay zeka modellerinde asıl farklılıkların modelin doğru bilgiyle eğitilmesiyle ortaya çıkacağının altını çizen Şıvka, "Bu anlamda ellerinde internete kapalı, doğru ve sınıflandırılmış verileri olan kurumlar çok kıymetli hale gelecektir. Bugün olduğu gibi gelecekte de veri çok önemli olmaya devam edecektir. Yapay zekanın medya sektöründe hem olumlu hem olumsuz etkileri olacak. Haber üretim ve yayının hemen her aşamasında yapay zekadan yararlanılmaya başlandı. Özellikle doğal dil işleme algoritmaları pek çok dilde başarılı sonuçlar veriyor." ifadelerini kullandı.
Şıvka, artık Türkçede 5N+1K'ya uygun haber yazım tekniklerinin yapay zeka tarafından başarıyla uygulanabildiğine işaret ederek, habercilikte yapay zekanın, haber üretim sürecinden analizlere, anahtar kelime çıkarımından imla hatalarının tespitine, videolarda sesten metne ve metinden ses dönüştürme işlemlerinden başka dillere tercümeye, fotoğrafta yüz analizinden yasaklı söz ve işaretlere kadar çok geniş bir yelpazede kullanılacağını anlattı.
Tumblr media
AA'nın yapay zeka çalışmaları
AA'da da söz konusu başlıklarda yapay zekadan yararlanmak için çalışmalar yapıldığını aktaran Şıvka, şu bilgileri paylaştı:
"AA bu konuya verdiği önemi gösterir şekilde 'Yapay Zeka ve İnovasyon Birimi' kurmuş ve ilk yapay zeka muhabirini çalıştırmaya başlamıştır. Özellikle infografik üretimi, resim işleme, video transkript ve çeviri süreçlerinde yapay zeka araçlarından yararlanılmaktadır. Genel internet verisiyle eğitilmiş yapay zeka modellerinin haber üretim ve analiz süreçlerinde yetersiz kalması nedeniyle, AA kendi arşiv verileriyle eğitilmiş, kendine ait bir yapay zeka modeli oluşturmak için çalışmalara başlamıştır. Bu sayede 5N+1K kriterlerine uygun, AA gibi düşünebilen, AA'nın haber ve yayıncılık kriterlerine uygun, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası arenadaki tez ve hassasiyetlerini de gözeten bir yapay zeka ürünü geliştirmek için çalışmalar devam etmektedir. Nihai amacımız AA verisiyle eğitilmiş yapay zeka ürününü kullanarak haber üretim ve yayın süreçlerini hızlandırmak, zaman ve insan kaynağı tasarrufu yapmak, daha kaliteli içerikler üretmek ve uluslararası medya kuruluşlarına bu ürünü pazarlayarak gelir elde etmektir."
"Yapay zeka, gazeteci için tehdit olarak algılanmamalı"
Shiftdelete.net Kurucusu Hakkı Alkan da içerik üreticisi olarak takipçilerinin hangi konuları merak ettiğini detaylıca araştırdıklarını, buradaki verileri harmanlayarak video, haber, podcast, resim veya karikatür gibi bir çıktı oluşturduklarını ve sonra bunu uygun sosyal medya platformundan yayımladıklarını anlattı.
Söz konusu trend belirleme analizinin artık yapay zeka tarafından 30 dilde yapılabildiğine dikkati çeken Alkan, "Böylece uluslararası bir içerik üreticisi haline geliyorsunuz. Yapay zekanın bu özellikleri bir içerik üreticisi veya gazeteci için tehdit olarak algılanmamalı. 20 yıl önce arama motorlarının hayatımızı değiştirmesi gibi yapay zeka da değiştirecek. Biz buna karşı çıkmak yerine onunla birlikte işlerimizi dönüştürmenin yolunu bulmalıyız. Biz, içerik üreticisi olarak veri toplama, görsel, içerik, ses dosyası hazırlama hatta elde ettiğimiz istatistikleri anlamlandırma işlerinde bir sandalyeyi de yapay zekayı ayırarak onun ne dediğine de bakıyoruz." diye konuştu.
"Yerli ve milli yapay zeka platformu konusunda treni kaçırmamalıyız"
Alkan, gelecek haftalarda bazı teknoloji devlerinin önemli duyurular yapacağı bilgisini vererek, şunları kaydetti:
"Günlük hayatta kullandığımız akıllı telefonlardaki asistanların yapay zekayla beraber çok daha yetenekli hale geldiğini göreceğiz. Böylece gündelik hayatımızda pek çok faaliyeti yapay zekayla yapabilir hale geleceğiz. Yapay zekanın çalışabilmesi için ona veri gerekiyor. Gerekli tüm veriler de telefonlarımızda. Telefonlarımız bizim kaçta uyandığımızdan kaç adım attığımıza, en sık gittiğimiz yerlerden en çok kimlerle sohbet ettiğimize kadar her şeyi biliyor. Cep telefonlarımız yapay zeka için adeta bir cennet. Buradaki verilerin anlamlandırılması önümüzdeki haftalarda en büyük konulardan biri olacak. Yerli ve milli yapay zeka platformuna sahip olmalıyız. Bununla ilgili önemli kurumlar adım attı ancak bunların desteklenmesi lazım. Arama motorumuz veya işletim sistemimiz olmadı belki ama yerli ve milli yapay zeka platformu konusundaki treni kaçırmamalıyız. Her sektör bu amaca hizmet edecek şekilde elini taşın altına koymalı. Yapay zekayla değişecek hayatımızı regüle edecek kurumların izleyeceği yasalar da bu noktada önemli. Yapay zeka yasası konusunda AB adımlar atmaya başladı, Türkiye de gerekenleri yapacaktır."
Kaynakça:
0 notes
medyahmet · 13 days
Text
Şu evlilik dedikleri müessese
Tumblr media
Neden böyle bir başlık attım? Çünkü artık evlilik sözlük anlamından çıktı bambaşka boyutlara, anlamlara ulaştı. Evlilik, iki karşı cinsin aile kurmak için, bedenen ve ruhen ömür boyu sürecek şekilde hayatını resmiyete dökmek dir bence. Şimdi evlenirken verilen sözü kaç kişi tutuyor? Kutsal dediğimiz bu müessese aslında çok da ayaklar altına alınmadı mı? Evlenmeden çocuk sahibi de olunuyor, aynı evde de yaşanıyor. E nerede bunun kutsallığı, saygınlığı?
"Baba evinden kurtulma sanatı" diye bakılırdı eskiden evliliğe. Bence halen tutucu ailelerde durum öyle. Çünkü teknolojinin ve her türlü imkanın olduğu bu toplumda, dejenerelikten dolayı insanlar, çalışan kadınlar ve erkekler özgürlüklerine pek bir düşkün oldular. Peki, neden evleniyoruz? Pek çok kadın bende dahil çalışıyoruz ama hayat tek başına geçmiyor, insan biri tarafından önemsenmek, korunmak, sayılmak ve sevilmek istiyor. Şahsen benim evlenme amacım, evlilikten beklentim buydu evlenirken :) Birçok kadın içinde böyle olduğunu düşünüyorum. Tabii günümüzde her şey o kadar hızlı ilerliyor ki bunu para, pul için yapan ve çalışmayan hala bir sürü kadın var. Geçtiğimiz hafta sonu televizyonda çok güzel bir konu vardı. Psikolog o kadar iyi anlattı ki: “Evlilikler bir bağ üzerine kurulur”. O bağ bitince evlilikte biter. Peki neden boşanmalar artıyor? Her gün 10 kişiden en az 7'si boşanıyor. Bunların 4 tanesi aldatma, sosyal medya vs… 3 tanesi geçim derdi ve ya aile sebeplerinden.
Ben kendimce boşanma faktörlerinden bazılarını aşağıda yazıyorum yorumlamak size kalmış:
-Bireyselleşmeye daha fazla önem vermeye başlamak: (Kadın ve erkek kendi bireysel ve sosyal hayatlarına daha fazla zaman ayırdıkça uzaklaşmalar ya da aklın başka yere kayması vs.)
-Ekonomik nedenler: Erkeğin sorumluluklarından kaçması. Kadın çalışıyorsa fazla rahat davranması
-Aile etkisi: Toplumumuzda maalesef kayınvalide gelin atışması son hızıyla devam ediyor.Ve belirli bir yaşa geldiği halde bunun etkisinde kalıp eşine sahip çıkmayan adamların sonunda boşanmaya gidebiliyor. Aynı şey kız tarafında da nadiren geçerli. Çünkü genelde sorunu erkek anneleri çıkarıyor.
-Beklentilerin artması: Ne kadar çok beklenti, o kadar üzüntü sıkıntı demek: Ne kadar az beklenti o kadar mutluluk :)
Çalışan kadınsanız kendi beğendiğiniz şeyleri bir takım ihtiyaçlarınızı kendiniz görün, muhtaç rolüne girmeyin.
Sizinle evlilikle ilgili çok güzel bir alıntı paylaşmak istiyorum:
Evlilik; sadece aşk değildir.
Evlilik; ev arkadaşlığı, sırdaşlık, ayrı kökenlerin birleşmesi, başı hatırlanmayan bir akrabalık ilişkisidir.
Kaynakça:
0 notes
medyahmet · 18 days
Text
ABD Üniversitelerinde Gazze Ateşi Yanmaya Devam Ediyor
youtube
Amerika Birleşik Devletleri' indeki pek çok üniversitede Filistin destekçisi öğrencilerin başlattığı protestolar hızla yayılıyor
0 notes
medyahmet · 22 days
Text
Tanıtım Filmi Çekiminde Kurgu Nasıl Olmalıdır?
Tanıtım Filmi Çekiminde Kurgu, bir çekimin hemen ardından gelen diğer çekimle olan koordinasyonu olarak görülebilir. Film yapımında gördüğümüz üzere bir çekim ham filmin bir ya da daha fazla karesinin arasındaki bağlantı da denebilir. Kurgucu en iyi çekimleri seçip eler, istenmeyen görüntüleri de kesip atar ve en sonunda istenen çekimleri bir araya toplar. Düz kurgu bir çekimin diğer çekimi kesintisiz bir biçimde takip etmesidir. Çapraz kurgu aynı zaman diliminde yaşanan iki farklı olayı anlatmaktadır. Çekimleri birleştirmenin farklı biçimleri uygulanabilir. Kararma bir çekimin sonunu yavaş yavaş siyaha doğru karartırken açılma ise çekimi siyahtan çıkarak yavaş yavaş ışıklandırır. Zincirleme X çekiminin sonuyla Y çekiminin başını kısa süre içinde iç içe geçirir.
Tumblr media
Silinmede Y çekimi, ekran üzerinde hareket eden bir çizgiyle birlikte X çekiminin yerini alır. Kısa bir süreliğine iki çekimde ekranda belirir.
İki çekimi bir birine bağlamada en çok kullanılan yöntem kesmedir. Günümüzde kurgu genel olarak bilgisayar ortamında yapılır, görüntüler disklere ve sabit disklere kaydedilir gerekli kesimler yapıldıktan sonra birleştirilerek basılır.
Kurmaca filmlerin çekiminde senaryolar ve resimli taslaklar (storyboard) kurgunun planlamasına yardımcı olur.
Film Kurgusunun Boyutları Nedir?
Kurgu, sinemacılara dört temel alanda seçme ve denetim imkânı sunar;
X çekimi ile Y çekimi arasında grafik ilişkiler
X çekimi ile Y çekimi arasında ritmik ilişkiler
X çekimi ile Y çekimi arasında mekânsal ilişkiler
X çekimi ile Y çekimi arasında zamansal ilişkiler
Grafik ve ritmik ilişkiler her filmin kurgusunda mevcuttur. Mekânsal ve zamansal ilişkiler ise soyut biçimi tercih eden filmlerin kurgusu içinde dikkate alınmasalar da diğer filmlerin kurgusunda görülebilirler.
Devamlılık Kurgusu
Sinemacılar daha yeni yeni kurguyu kullanmaya başladıkları 1900-1910 yılları arasında bir hikâyeyi tutarlı ve net biçimde anlatmak için yaptıkları çekimleri düzenlemeye başlamışlardır. Böylece, sinematografi ve mizansene ait özel stratejilerle desteklenen kurgu anlatı devamlılığı sağlama adına kullanılmıştır. Adından da anlaşılacağı gibi devamlılık sisteminin temel amacı, çekimlerde mekân, zaman ve aksiyona ait kesintisiz bir akış devamlılığı sağlamaktır.
Devamlılığı göz önünde bulunduran biçimin amacı bir öykü anlatmak olsa da, anlatı devamlılığını sağlayan asıl öğe zaman ve mekânın ele alınmış biçimidir.
Mekânsal Devamlılık: 180 Derece Kuralı
Devamlılık söz konusu olduğunda bir sahnenin mekânı aksiyon aksı veya merkez hattı ya da 180 derece çizgisi olarak bilinen model ile oluşturulur. Sahnedeki aksiyon (bir kişinin yürümesi, iki kişinin konuşması ya da bir yolda yarışan arabalar) açık ve net bir çizgi üzerinde gerçekleşiyormuş gibi varsayılır.
 Bu aksiyon aksı, kameranın aksiyonu kayda alırken konumlanacağı noktayı belirleyen bir yarım daire ya da diğer deyişle 180 derecelik bir alandır. Sonuç olarak yönetmen, çekimlerini bu merkez hattı göz önünde tutarak tasarlar, çeker ve kurgular.
Almaşık Kurgu
Devamlılık sistemi, kurgunun, filmin anlatısına gerekli bilgiler ekleyebildiğini göstermektedir. Bir kesme bizi aksiyon aksının doğru tarafında ki herhangi bir noktaya taşıyabilir. Hatta kurgu, film içinde ki her olayı bilmemizi sağlayabilir (pek çok film, anlatıyla alakalı tüm bilgiyi izleyiciye iletmeye çalışır). Buradaki üstün teknik almaşık kurgudur.
Zamansal Devamlılık: Düzen, Sıklık ve Süre
 Klasik devamlılık sisteminde zaman, tıpkı mekân gibi, anlatının gelişimine göre düzenlenir. Olay örgüsünün sunumuna ait öykünün tipik biçimde zamanı da yönlendirdiğini biliyoruz. Devamlılık kurgusu bu zamansal yönlendirmeyi desteklemeye ve onu sürekli kılmaya çalışır.
 Zamansal düzen, sıklık ve süre arasındaki ayrımı hatırlamak gerekir. Devamlılık kurgusu öykü olaylarını tipik biçimde 1-2-3 sırasıyla verir. Örneğin; Spade sigara sarar, sonra Emma gelir, sonra adam kadına yanıt verir, vb.
1-2-3 düzeninin en yaygın ihlali, bir kesme ya da zincirleme ile oluşturulan geçmişe dönüştür. Dahası klasik kurgu, öyküde bir kere olan bir olayı, filmde de yine bir kere gösterir.
 Zaman dizimse sekans ve birebir sıklık, kurguya ait devamlılık sistemi içinde düzen ve sıklığın kullanımını sağlayan standart yöntemlerdir. Klasik devamlılık sisteminde öykü süresi nadiren genişletilir; yani filmin süresi nadiren öykünün kendi gerçek süresinden uzundur.
Kaynakça:
https://martifilm.com/tanitim-filmi-cekiminde-kurgu-nasil-olmalidi
0 notes
medyahmet · 22 days
Text
Çocuklarımızı eleştirdiğimizde kendilerini sevmekten vazgeçerler
Tumblr media
"Çocuklarımızı eleştirdiğimizde bizi sevmekten vazgeçmezler, kendilerini sevmekten vazgeçerler."
Travma konusunda dünyanın en önde gelen uzmanları arasında yer alan Gabor Mate’ye ait bu sözler. Çocuklarımızla olumsuz birşey yaşadığımızda ilişkimizin zarar gördüğünü, aramızdaki bağın zedelendiğini ve bizi sevmekten vazgeçeceklerini düşünürüz. Oysa bir çocuk anne/babası ile ne kadar olumsuzluk yaşarsa yaşasın, anne/baba çocuğuna nasıl davranırsa davransın, o çocuk aslında anne/babasını sevmekten vazgeçmiyor, daha da acısı, kendisini sevmekten vazgeçiyor.
Tıpkı bizim de çocukken yaptığımız gibi.
Çocuklarımızı eleştiriyoruz, onlara zaman zaman kızıyoruz. Çünkü onlara baktığımızda olanı görmüyoruz, olmasını istediğimize odaklanıyoruz.
Tıpkı çocukken bize yapıldığı gibi.
Tıpkı şu an yani yetişkin halimizle kendi kendimize yaptığımız gibi.
Çocuklarımıza baktığımızda, çoğu zaman "burası tamam, ok, bu haliyle her sey yerli yerinde’" diye hissetmiyoruz. Hep düzeltilecek bir şey buluyoruz. Oysa şunu unutmamak gerekir ki düzeltmeye çalıştığımız her şey ve herkes tarafından tehdit olarak algılanırız, kendimizi düzeltmeye çalıştığımızda bile kendimiz kendimizi tehdit olarak algılarız.
Çocuklarımızı da kendimizi de kafamızda yarattığımız ideal bir şeylere çekip duruyoruz. Çünkü kendimizi bu dünyada güvende ve ait hissetmiyoruz. Baktığımız gördüğümüz her şeyde; yüzümüzde, bedenimizde, işimizde, evimizde, arkadaşımızda, çevremizde, dünyamızda sürekli düzeltilecek, eleştirilecek bir şey aramak, sürekli daha iyisi için koşmak, çoğu zaman farkında olmadan otomatik yaptığımız bir davranış kalıbı. İnsanoğluna doğuştan gelen ve bu dünya düzeninde çokca pekiştirilen eksiklik ve yetersizlik hissi kökenli güven arayışına dayalı, atalarımızdan bize miras bir otomatik davranış kalıbı bu. Hayatta kalabilmek için böyle davranmaya evrilmişiz.
Fakat ne var ki o TAMAM olma hissini bu yolla elde edemeyiz, bize dünyaları verseler fark etmez, bu koşturmacanın hiçbir zaman sonu gelmez. Peki ne yapmalı, nasıl güvende ve ait hissetmeli, çocuklarımıza da bunu geçirmeli?
Belki ilk adım hep bir şeyleri düzeltmeye çalışmak yerine yargısız, yorumsuz, telaşsız bir yerden sadece izlemek olabilir. Şunu düşünün bir an için; olanı, onları, kendimizi, dünyayı olmasını istediğimiz değil de olduğu haliyle görmek ve kabul etmek nasıl olurdu?
Çocuklarımız için hep en iyisi peşindeyiz. Oysa onlar için en iyi tek birşey var bizim iyi oluş halimiz! Çocuğa anne/babası nasıl harika bir yaşam sunarsa sunsun, ne söylerse söylesin, ne alırsa alsın, o anne/baba eğer kendi içinde tamam değilse, bu dünyada kendini olduğu haliyle güvende ve tamam hissetmiyorsa çocuğa bu direkt geçiyor. Sunulan hiçbir şey çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlamıyor. Önce biz iyi olmalıyız. Önce biz içimizdeki o bitmek bilmeyen telaşa bir bakmalıyız. Önce biz kendimize dünyaya ve çocuklarımıza bakarken, olmasını istediğimizin yıkıcı etkisinde kalmadan, onları olduğu halleri ile görmeliyiz.
Bu, anı yok eden, telaşlı tüketen ve sonu olmayan koşturmacayı görüp, bu döngüyü farkedip dur demezsek çocuğumuz da kendine ve kendi çocuğuna bunu yapacak.
Güvenli bir anne/baba-çocuk bağlanması, sağlıklı bir anne/baba çocuk ilişkisi, ancak kendiyle sağlıklı bağlanabilmiş, kendini seven, dışarıya değil kendi iç dünyasına hizalı bir yaşam süren, yetişkin bir anne ve olduğu haliyle kabul gören bir çocuk arasında olabilir.
Kaynakça:
0 notes
medyahmet · 22 days
Text
DEPREM VE ETKİLERİ
Tumblr media
Merhabalar sevgili okurlarım bu ayki yazım yine geçen ay olduğu gibi deprem ve etkilerini kendi gözümden değerlendireceğim. Resmi rakamlara göre elli bine yaklaşan can kaybı ve yüz binlerce yaralımız var. Tekrar yüzyılın en büyük felaketinde hayatını kaybeden canlara Allahtan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyor, yaralılarımıza da acil şifalar çok geçmiş olsun diliyorum.
Deprem sonrası 11 ilde yaşayanların bir bölümü çeşitli illere göç etti. Kalanlar ise barınma, yemek, içmek gibi temel ihtiyaçlarını karşılanmak şartı ile oturdukları yerde yaşamlarına devam ettiriyorlar. Ancak devletimizin başındakilerin de ifade ettikleri gibi deprem olduktan sonra organize bir şekilde arama kurtarma çalışmaları yürütülemediği için maalesef ölenlerin bir bölümü soğuktan veya enkaz altında uzun süre beklemekten vefat ettiler. Deprem ülkesiyiz diyoruz buna uygun tedbir almak, binaları buna göre inşa etmek, deprem sonrasındaki toplanma alanlarını ona göre düzenleyip boş bırakılması özellikle beklenen İstanbul depreminin en önemli konuları olmalıdır.
Milletimiz o kadar yardımsever ki yapılan programlar neticesinde milyonlarca TL toplandı. Şimdi siz devlet büyüklerimden ricam toplanan paralar ile depremzedelere önce konteyner sağlanmalı ve daha sonra depreme uygun binalar inşa etmek için harcanmalıdır.
Bu arada özellikle depremden etkilenen engelli vatandaşların bakımı her şeyden önemlidir. Devletimizin engellileri çeşitli yurtlara dağıttığını mutlulukla öğrendim. İşte o yurtlarda kalan bir engelli kardeşimiz bana ulaştı. Tesadüfe bakın ki benimle aynı kaderi paylaşıyormuş. 16 yaşındaki kardeşimizin kitabı varmış. Kahramanmaraş’ta kitabı basılmış ancak satışı olamamış. Deprem olunca Konya’ya yurda yerleşince sosyal medyadan benim kitabımın sadece kapağını görünce bana mesaj attı. Ben de hemen geri dönüş yaparak kitabını aldım. Gerçekten kitaplarımla herkese umut olmak benim görevim… Kitap kapağından bile umut olmak inanılmaz mutluluk verici. Umarım daha çok kişiye umut olurum. Siz de kitap almak ve destek olmak isterseniz bana ulaşabilirsiniz.
Herkese engelsiz bir ay diliyorum…
Kaynakça:
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Sosyal Medya Yararlı mı?
Tumblr media
Ömür Kurt
Aileler çocuklarının sosyal medya bağımlısı olmasından yakınıyor.
Cep telefonuna ve sosyal medyaya bağımlı çocuklar fiziksel duruş bozukluğu yaşıyor, vaktini verimsiz harcıyor, yaşına uygun olmayan içeriklere maruz kalıyor. Sosyal medya bir çocuğa nasıl etki ediyor? Prof. Dr. Yankı Yazgan ile konuştuk.
Adına ‘sosyal’ denilen medya, sosyal hayatı sokaktan, bahçeden alıp odalara, ceplere taşıdı. Bu durum hayatımızı bir ölçüde değiştirdi, ama söyleyeceğimiz şeyler pek değişmedi: Seviyorum, kızıyorum, gidiyorum vs. Bizler, sosyal medyayı ‘öteki’ ilan etmeden önce sosyal medyanın ne olduğunu anlamalıyız.
Sosyal medyanın zararları ve riskleri neler?
Sosyal medyada mahremiyetin çiğnenmesi kolaydır. ‘Uygunsuz’ şiddete, ırkçılık ve ayrımcılığa, dışlamaya yönelik içeriklerin rasgele yayılabilmesine fırsat verir. Ayrıca reklam ve yanıltıcı bilginin kolayca yayılmasını da mümkün kılar. Zorbalık için de uygun bir zemin oluşturan sosyal medya, zayıf ya da güçsüz görülenlerin, dışlanmak istenenlerin kolayca hedef alınmasına imkân verir. Zorbalığa uğrayan çocuklar ve gençlerin depresyon ve intihar riski artmaktadır.
Peki, bu duruma karşı aileler ne yapmalı?
Sosyal medyayı toptan ‘kötü’ ilan etmek hiç doğru değil! Çünkü sosyal medya aynı zamanda bir dayanışma ve arkadaşlık aracı olarak kullanılabilir. Sosyal medyada zorbalık yapanların engellenmesi bir önlem olabilir. Çocuklar, sosyal medya kullanımı konusunda bilinçlendirilmelidir. Okullara bununla ilgili dersler konulabilir. Aileler, çocuklarını bir sanat veya spor dalına yönlendirmeli, kendi kendine kalmaya tahammül etmeyi öğrenmesine imkan vermelidir. Çocuğun sosyal medya kullanımının sıklığının azaltılması için başka iletişim kanallarına yönlendirme yapılmalıdır.
KAYNAKÇA:
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
youtube
Barış Gazeteciliği ve Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural: Tık Haberciliğinin Tek Derdi Daha Çok Kişiye Ulaşmaktır
Tumblr media
Röportaj: Beyza Nur Yılmaz
Yeni medyanın hayatımıza dahil olmasıyla birlikte hayatımızda birçok değişiklik meydana geldi. Çevrimiçi olma, katılımcılık, etkileşim, hipermetinsellik gibi özellikleriyle birlikte tüm alanlarda etkisini gösteriyor. Bu değişimi en sık gördüğümüz alan ise habercilik. Yeni medya ile birlikte veri gazeteciliği, robot gazetecilik, SEO haberciliği gibi kavramlar kullanmaya başladık. Gazeteciliğin etik ilkelerine aykırı düşen habercilik pratiklerinden biri de tık haberciliği.
Nedir bu tık haberciliği? Bu konuda daha fazla bilgi almak için Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Clickbait (tık) haberciliğini nasıl tanımlıyorsunuz? Online haber siteleri ya da Instagram, YouTube gibi sosyal medya platformlarında uygulanan bu manipülatif süreçle karşı karşıya kalmamak ve tuzağa düşmemek için yeni nesil medya okuryazarları nasıl bir yol izlemeli?
Clickbait, yeni medya kullanıcılarının ilgisini çekmek amaçlı biraz daha abartılı oluşturulan görsel, metin ya da video içeriklerinden oluşuyor. Clikbait’te kullanıcıları bu içeriklerin yer aldığı linke tıklamaya yönelik cesaretlendiriyor. Bu içeriklerin içinde bir miktar yalancılık faktörü diyebileceğim aşırıya kaçma, agresif nitelik taşıma gibi yapıların da bulunduğu yanıltıcı bir yönlendirme olarak tanımlayabilirim. Tık tuzağının oluşmasında algoritmalarında etkili olduğunu unutmamak gereklidir. Özellikle sosyal medya algoritmaları bir sürü içerik sunuyor ve bu içerikler de ne kadar çok tıklanırsa o algoritma tarafından olumlu olarak değerlendirilmeye başlanıyor. Buna da ‘click through rate’ yani CTR adı veriliyor. Bu CTR’lar üzerinden içerikler ne kadar çok tıklanırsa o kadar çok kişiye gösteriliyor ve öne çıkanlar kısmını oluşturuyor. Tık tuzağına kapılmanın altında merak duygusunu yer alıyor. Örneğin Instagram ve benzeri mecralarda blurlu fotoğrafın üzerinde “kim bu ünlü?” başlığı ile hazırlanan postlar, firmaların hediye vaatleri ya da çekiliş duyuruları bu duyguyu harekete geçirerek tıklanma edimini güçlendiriyor.
Özellikle sosyal medya içeriklerinde yer alan ilgi çekici başlıklar ya da görseller aslında bir clickbait alanı oluşuyor. Tık tuzağına düşmemek için kullanıcılar öncelikle o mecranın özelliğini bilmelidir. Metin ve  görsel birbiriyle ilişkili mi yoksa sadece sansasyonel bir niteliğine mi sahip? İçerik içinde yer alan hyperlinkler ana kaynağa referans için mi kullanılıyor? Hyperlinkler gibi yöntemlerle aslında tıklamadan kaynaklı siteler arası dolaşıma imkân tanındığını bilinmelidir. Hyperlink kullanımı olumsuz bir şey değildir. İçeriğin metinlerarasılığı sağlaması noktasında oldukça faydalıdır ancak pop up’ların da açılıp sizi farklı farklı noktalara yönlendirmesi tekniğinde olduğu gibi içerikten uzaklaşmanızı da sağlayabilir. Bütün bunlara ekstra dikkat etmek gerekiyor. Medya okuryazarlığı becerilerinizi geliştirmek ve tık tuzağından uzaklaşmak için, mecranın özelliği bilinmelidir.
Yeni medya platformlarında, online haber sitelerinde ya da sosyal medya mecralarında okuyucuları tık tuzağına çekme ihtiyacının ardında yatan esas düşünce nasıl şekilleniyor?
Geleneksel habercilikteki temel argümanlar şudur; en basit, en sade, en doğru içerik kamuoyuna ya da izler kitleye ulaştırılmalıdır. Tık odaklı habercilikte ise en hızlı, en fazla tık alan, görsel ifadesi yoğun içerik kullanıcıya aktarılmalıdır. Tık odaklı haber içeriğinden ziyade tıklanma eğilimi içermeli, sayfa hareketliliği ve trafik yaratmalıdır. Haber her dakika, her an, her saniye güncellenebilmeli, okuyucu ya da kullanıcı paylaşımları ile sayfa haraketliliği artırılmalı, içerikler okuyucunun tutum ve reflekslerini hareketlendirmeli, değiştirmeli ve yönlendirmelidir. Tık tuzağının arka planında reklama dayalı bir finans modeli yer alıyor. Dijitalleşmeyle beraber habercilik sistemi reklam gelirini artırmak istiyor.  Bu sebeple de başta editörler muhabirlerini tık alacak haber hazırlamaya teşvik ediyor. Reklam pastasından daha fazla pay almak isteyen haberciler ya da yayıncılar da bu tarz içeriklerin üretilmesinde ister istemez iştahlanıyor. Bu tarz içerikler oluşturan habercilerin temel bakış açısını şöyle özetleyebilirim; sansasyonel bir içerik yaratırsam, bu içerik bir o kadar çok tıklanır, içerik ne kadar çok kişiye ulaşırsa, sitenin/içeriğin trafiği artar, trafik arttıkça reklam geliri artar. Bunun altındaki en temel mevzunun ekonomi politik olduğunu söyleyebilirim.
Clickbait haberciliğini gazeteciliğin etik değerleri açısından değerlendirir misiniz?
Dijital habercilik anlayışının yaygınlaşması geleneksel habercilik anlayışının terk edilmesini ve etik değerler tartışmasının güncellik kazanmasını sağlıyor. Bugün hakikat sonrasını konuşuyor, gerçeklik sorgulanıyor, kullanıcılar gerçeğe ulaşmak değil de tam tersine kendi söylemlerini destekleyen gerçeğin peşine düşüyor. Bu sebeple dijital dünyadaki habercilik başlı başına etik değerlerden sıyrılmış ve arındırılmış bir yapıda diyebilirim. Tık odaklı haberin etik değerler ile ilişkisine bakıldığında geleneksel anlamda haber değeri olmayan bir niteliğe sahip olduğu görülüyor.  ‘Tık kapanı’ ya da ‘kapan manşet’ olarak teorisyenler tarafından tanımlanan bu haber yapısının en temel özellikleri haber değeri olmayan bir şeyi, haber değeri varmış gibi aktarmak ya da kitle üzerinde, kullanıcılar üzerinde başlıkla, içerikle, görselle, belirli bir yakınlık, belirli bir korku, endişe, merak ya da  heyecan gibi bir duyguyu harekete geçirmek, cazibe uyandırmak, kimi zaman kullanıcıların sinir uçlarına dokunmak, onları tahrik etmek gibi farklı stratejiler kullanılarak oluşturuluyor.
Bu nedenle etik değerler noktasında tık haberin ortaya koyulması ve kamuoyunun oluşturulması, kamunun bilgilendirilmesi gibi amaçlar taşımadığı aksine daha çok kişiye ulaşılması, daha çok kişiyi çekebilmesi, içeriğin sansasyonel olması ve içeriğin paraya dönüştürülmesi amaçlarını taşıdığı görülüyor. Bu yüzden tık haberin doğrudan, o var olan geleneksel medyanın etik değerlerinin 180 derece karşısında duran bir haber anlayışı ile oluşturulduğunu söyleyebilirim.
Belli bir platformun yayınlarını takip eden okuyucu ya da izleyici kitlesi açısından tık haberciliği ile güven unsurunun ihlâl edilmesi, hedef kitlenin platformla olan bağını, o platforma yönelik sadakatini kısa, orta ve uzun vadede nasıl etkiliyor?
Biz 2021'de bir araştırma yapmıştık, onun verilerinden de elde ettiğimiz sonuçlar benzer şeyi gösteriyordu. Kullanıcıda kısa vadede bir güven sorunu yaşıyor, güven sorunu yaşadığını dile de getiriyor. Kullanıcılar bunu dile getiriyor ama bu pratikten hemen vazgeçmiyor. Kısa vadede kullanıcı, içeriklerin ilgi çekici olmasını, tabloit unsurlar taşımasını, sansasyonel olmasını, abartılı bir içerik taşımasını önemsiyor. İçerikler kullanıcının merak duygusuna hitap ettiği sürece güvensizlik tam olarak sorun teşkil etmiyor. Kısa vadede öncelikle bunun tık odaklı olduğunu fark etseler bile o ilgi çekicilikten kaynaklı olarak o mecrayı tüketmeye devam ediyorlar, daha sonrasında orta vadede bir şüphe yaratıyor. Orta vadede cesaretlendirici, dikkat çekici bir şey taşıyorsa habere yöneliyor ya da o içeriğe yöneliyor ama sonrasında bununla ilgili başlık, görsel, içerik uyumsuzluğunu fark etmeye başladığında okuma ya da izleme pratiğini yarıda bırakıyor. Kullanıcılar özellikle içeriği okuduktan sonra bu içeriğin kendilerine bir katkı sunmadığını fark ediyorlarsa tık tuzağına düştüğünün farkına varıyor bir süre sonra da o mecradan, o alandan, o yayından, o içerikten uzaklaşıyor.Bu içerikleri paylaşan kişi, hesap, profil, marka ya da kurum kullanıcılarda bir şüphe yaratıyor.
Uzun vadede gelişen bu güven kaybı artık o mecranın kullanmamasına ve farklı bir mecrayı kullanmasına neden oluyor. Uzun vadede sürekli tık odaklı içerik paylaşan yayıncılar ya da haberciler de saygınlık ve ziyaretçi kaybı ile karşı karşıya kalıyor. Güven kaybı uzun vadede kullanıcıların online platformlardan uzaklaşmasına neden oluyor.
Yeni medya platformlarındaki içeriklerin güvenilirliğinin tık haberciliği nedeniyle sürekli sorgulanmaya başlanması habercilik açısından nasıl bir yapısal dönüşümü de beraberinde getirecek?
Kullanıcılar tık tuzağı ile haberciliğin uzun, gereksiz ve sürekli tekrarlara giden, başlıkla görsel arasında uyumsuzluğun olduğu, görselle içeriğin arasında bir ilişkinin bulunmadığı, sorunun cevabına kısa bir şekilde ulaşılmayan bir formata dönüştürüldüğünü düşünüyor. Özellikle haberlerin galeri fotoğraf ya da vagon habercilikte olduğu gibi tıkladıkça bir cümle, bir cümle şeklinde ilerlemesi ve içerikte cevaba ulaşılamaması güven çemberinin oluşmamasına neden oluyor.
Haberciliğin yapısal dönüşümünde ilk olarak güven çemberinin artık bir önem taşımadığı görülüyor.  Güven çemberinin kullanıcılar tarafından oluşturulamıyor olması, içeriğin doğru olmaması, sahte içeriğin üretilmesi, yalan içeriğin yaygınlaşması teyitleme mekanizmasını zorunlu hale getiriyor.
Kullanıcıların bir kısmı enformasyonunun doğru olup olmadığını teyitlemenin dışında hangi hesapların gerçek, hangi hesapların bot, hangi içeriklerin montaj olduğu verilerini kontrol etmek zorunda kalıyor. Diğer kısmı ise bu mecralarda yer alan yanlış enformasyonları doğru olarak kabul ederek hakikat kaybına katkı sunuyor. Bu sebeple tıklanma ve reklam amaçlı, reklam odaklı düşünceyi ortaya koyan ya da insanların duygularını harekete geçirmeyi amaçlayan içeriklerin dışına çıkılması gerekiyor. En temel yapısal dönüşüm bunun üzerinden gerçekleşti. Özellikle uzun, gereksiz, boşa vakit harcamaya neden olan tık yemi içeriği haber metni olarak doyurucu bir nitelik taşımalı, güven kaybının ortadan kaldırılması için içeriklerin yeniden organize edilmelidir.  Güven çemberinin mutlaka oluşturulmalı, kalitesiz ve haber değeri olmayan, habercilikle bağdaşmayan sansasyonel haber formatlarından da uzaklaşılmalıdır.
Clickbait haberciliğe yönelik hem Türkiye’den hem de dünyadan en çok dikkatinizi çeken manipülatif içerikler hakkında örnekler verebilir misiniz?
Aklıma ilk gelen derslerimde de çok kullandığım bir örnekti: ‘Kelly Rowland’ın yatakta tercihi bir Türk! Sırada Beyonce var’ başlıklı haber içeriğidir. Haberde Kelly Rowland’ın bir fotoğrafı kullanılıyor. Kelly Rowland’ın evinde bir Türk yatak firmasını tercih ettiğini anlatan haberde kullanılan başlık farklı bir anlamı ima ediyor. Bunu ben derslerimde öğrencilerle konuştuğumuzda hiç kimsenin aklına ilk başta yatak firması anlamı gelmiyor. Bu örnekte tık tuzağı türlerinden biri olan başlıkta ayrıntıya tam olarak yer vermeyerek merak uyandırmaya çalışılıyor ya da tahrik etme amaçlanıyor.  Başka dikkatimi çeken örnek ise hangi ünlü daha zeki gibi ya da IQ sonuçlarını açıklıyoruz şeklinde yapılan haberler. Bu haberler genellikle yazıyı biçimlendirme ya da büyük harf kullanımı, noktalama işaretlerinde aşırıya kaçma şeklinde hazırlanıyor. Haber içeriğinde yer alamayan bir ünlünün görseli blurlanarak (buzlanarak) kullanılıyor ve kullanıcıların tıklanması sağlanıyor. Haber içeriğini tıklayan kullanıcı görsel ve içerik arasındaki uyumsuzluğu fark ediyor. Bir diğer örnek ise canlandırma ve sağ gösterip sol vurma tekniği özellikle siyasiler ile ilgili haberlerde sıklıkla kullanılıyor. ABD’de bir sokak eylemi haberinde “Trump'ı yumrukladılar” başlığı ile haber sunuluyor. Merak yaratılarak kullanıcıların tıklaması sağlanıyor. Kullanıcı haber gövdesine baktığında eyleme getirilen bir Trump kuklasının yumruklandığı bilgisine ulaşıyor. Kullanıcı başlık ve görsel üzerinden habere yöneltilirken Trump’ın kendisine yapılan bir şiddet eylemi olduğunu düşünüyor ancak gerçek bu bilgiden tamamen farklı bir nitelik taşıyor.  Haberdeki kişileri belirsiz bırakma, haberdeki kişilere yönelik imada Türkiye’deki haber örneklerinde de sıklıkla kullanılıyor.
Yeni medya platformları aracılığıyla gittikçe daha fazla karşımıza çıkan clickbait haberciliğinin önüne geçilmesi için medya platformlarına, gazetecilere ve yeni nesil medya okuryazarlarına ne gibi görevler düşüyor?
Öncelikle reklam odaklı gelir anlayışının dışında bir sürecin organize edilmesi gerekiyor. Dijital mecrada yer alan haberciliğin ekonomi politik yapısı değişmediği sürece tık tuzağını hukuksal boyutu ile aşmak mümkün gözükmüyor. O yüzden platformların para kazanma tekniği biraz farklılaştırmalı, gazetecilerin de birinci editöryal görevinin tıklanma olacağı bilincinin dışında bir bilince sahip olması, kullanıcılarında medya okuryazarlığı becerilerini geliştirmeleri gerekiyor.
İlk iki görev daha sistem odaklı olduğu için hızlı olarak değişim gösteremeyebilir ancak son görev bireysel bir niteliğe sahip bu sebeple kullanıcılar tüketim alışkanlıklarını değiştirerek tık odaklı haberciliğin yaygınlaşmasına dair kendi çözümlerini üretebilir.
Burada kullanıcılar öncelikle, sansasyonel içerik ve duyguları harekete geçirecek içeriklerin tüketimini azaltmaya yönelik bir reaksiyon geliştirebilir. Görselden ve zaten haberin başlığından aslında onun tık odaklı olduğu çok belli oluyor. Kullanıcı içerik ile karşılaştığında “her önüme gelen içeriği tıklamak zorunda mıyım diye düşünmeli? Bu içeriğin bana katkısı ne olacak, bu enformasyon benim hayatım için gerekli mi?” gibi soruları sormalıdır.  Kullanıcılar bu sorulara verdikleri cevaplar çerçevesinde alışkanlıklarını değiştirdiklerinde daha az tık içerikleri ile karşılaşır.
Bir diğer şey, az önce de söylediğim gibi çünkü aslında tık odaklı habercilik SEO haberciliği diye de belki kısaltarak söyleyeyim yani o Google arama motorları optimizasyonu üzerinden hareket eden de bir mekanizma o yüzden de işte bu hyperlink oradan oraya geçiş mekanizması da önemli bir yapı oluşturur.
O yüzden etiketleme gibi şeyler de aslında burada devreye giriyor. İçeriklerde yer alan hyperlinklerin tıklanma için verilmemesi içerikte kullanılan bilginin ana kaynağına referans vermek için kullanılması gereklidir. Tam tersine farklı farklı mecralara giderek reklam pastasını büyütmesi amacını taşımamalıdır. Kullanıcı medya okuryazarlığı becerileri çerçevesinde içeriklerinde seçici olmayı alışkanlık haline getirirse daha az tık içerikleri ile karşılaşabilir ve faydalı olacak içeriği bulup seçebilir.
Clickbait haberciliğe ağırlık veren bir yeni medya platformu orta ve uzun vadede ne gibi kayıplarla karşılaşacaktır?
Bu durum güven kaybıyla ilişkili olan bir konudur. Kullanıcılar kısa vadede güven kaybı, orta vadede ise şüphe duymaya başlıyor, o şüphe yavaş yavaş o kullanımı azaltmaya o mecradan, o kullanıcıdan, o profilden, o siteden uzaklaşmasına neden oluyor. Uzaklaşma ister istemez oradaki frekans sıklığını yani kullanım sıklığını azaltmaya başlıyor. İçeriklerin ya da kişilerin saygınlığı azalınca, güven kaybetmeye başlayınca ziyaretçi kaybetmeye başlıyor. Bu durum paylaşımların azalmasına ya da etkileşimin yavaşlamasına neden oluyor. Kullanıcılar uzun vadede online platformlardan uzaklaşıyor. Ancak 2013 yılında Amerika'da yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, her ne kadar kullanıcı pratiğinde azalma yaratsa da yeni kullanıcılar için merak duygusu yine bir tıklanma süreci yaratıyor. Bir taraftan o kullanıcı, o güven kaybı yaşadığı mecrayı, alanı, kullanıcıyı ya da içeriği tüketmeyi bırakıyor ancak o içeriği ilk defa tüketecek kullanıcı için bu enformasyon ilgi çekici oluyor. Sürekli bu döngünün devam ettiğini söyleyebilirim. Mutlaka herkesin en az bir kere tık tuzağına düşmesi ve buna karşı bir güven kaybı yaşaması gerekiyor ki bir sonraki deneyimin de bundan bir ders alarak yoluna devam edebilsin ve bu mecraya karşı biraz daha farkında olarak bir tüketim gerçekleştirsin.
KAYNAKÇA:
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
GELENEKSEL GAZETECİLİKTEN İNTERNET GAZETECİLİĞİNE
Tumblr media
EMİNE TUNÇ
20. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkan internetin, bir iletişim aracı olarak tüm dünyayı çevrelediği, hayatımızın hemen her alanına girecek şekilde yaygınlaştığı ve geliştiği bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle de son yıllarda, bilgiye ulaşma, yayma, kısaca iletişim konusunda sağladığı imkanlar ve getirdiği kolaylıklar, bu yeni teknolojiyi habercilik sektörü için de vazgeçilmez bir araç haline getirmiştir. Gerek yazılı basının ve gerekse görsel medyanın pahalı yatırımlarına gerek duymayan, diğer habercilik sektörlerine göre çok küçük maliyetlerle, hem yazılı basının hem de görsel medyanın fonksiyonlarını da içeren yapısıyla internet gazeteciliği, kitle iletişimi alanında yeni bir olgu olarak yerini almıştır. İnternet’in yaygınlaşmasıyla birlikte, geleneksel gazetecilik tamamen ortadan kalkmasa da önemli ölçüde ivme kaybettiği görülmektedir. Bu konuda Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyeleri görüş bildirmektedir. Bu görüşler kapsamında:
Ondokuz Mayıs Ü. İletişim F. Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Onur Bekiroğlu: “Gazeteciliğin icra edildiği ortamın kendisi, yani internet ortamı, www dünyası. Öte yandan daha yakından baktığımızda; sürekli güncelleme, etkileşim biçimleri, kullanıcıların okuyucu yorumlarıyla içerik üretim sürecine bir yerinden dahil olması, ana akım medyaya ciddi ölçüde alternatif olabilme veya üretebilme potansiyeli, hyperlink kullanımı, finansal kaynak temini, kişiselleştirme seçenekleri, neredeyse her yerden erişim imkânları… Aklıma bir anda gelen özellikler bunlar, dolayısıyla internet gazeteciliği, özellikle günümüzde yeni medya ve dijital iletişim ekosistemi açısından baktığımızda hem gazeteci hem de okuyucu/hedef kitle tarafından yeni bir iletişim dünyası sunuyor. Artık okuyucu veya izler-kitle, önceki dönemlere daha fazla özne konumunda. Gazetecilik mesleği, internet teknolojisinin ve dijital teknolojilerin gelişimine koşut olarak sürekli yeni beceriler ve yeterlilikler talep ediyor.”
Ondokuz Mayıs Ü. İletişim F. Gazetecilik Bölüm Dr. Öğr. Ü. Sinan Kaya: “Akıllı telefon ve internet erişimi olan diğer teknolojilere (bilgisayar, tablet, televizyon vb.) erişim ve kullanım oranları dikkate alındığında gazetecilik mesleğinin ve gazetecilik kavramının özü değişmemekle ve halen var olmakla birlikte geleneksel gazetecilik pratiklerinin artık ortadan kalktığını söyleyebiliriz. Böyle bir sonucun da garipsenmeyecek bir durum olduğunu görmeliyiz. Sorunuzun cevabına gelecek olursak elbette hıza dayalı haber üretim ve tüketim pratiğini söyleyebilirim. Elbette bunun yanında temelde ses ve hareketli görüntüyü içeren her türü çoklu ortam öğesini içermesini söyleyebilirim.”
Bu bağlamda ulusal basında yer alan muhabirler ise geleneksel gazetecilik ile internet gazeteciliği arasında etkileşimin olup olmadığı konusunda görüş bildirdiler.
Anadolu Ajansı Haber Kameramanı Faruk Küçük: “Geleneksel gazetecilikle İnternet gazeteciliği arasındaki etkileşim hedef kitlenin aynı olması ve hedef kitleye bilgi vermesidir. Arasındaki fark ise geleneksel gazetecilik halka bilgi vermek için bir gün sonra gazetelerin çıkmasını beklemektedir ancak internet gazeteciliği meydana gelen olayın haberi aynı günün 24 saat içerisinde vatandaşların habere ulaşabilmesidir.  Okurların geleneksel gazeteciliğe yorum yapamazken, internet gazeteciliğine yorum yapabilmektedir. Her iki gazeteciliğin amacı halkı bilgilendirmektir.”
Show Ana Haber Muhabiri Meltem Bozbeyoğlu: “Televizyon gazeteciliği ve internet gazeteciliği arasında her zaman bir etkileşim vardır. Fakat bu rakip olmadığımız anlamına gelmez. Her zaman, her özel haberi, her özel bilgiyi en önce kurumlar kendi kanallarında yayınlamak isterler. ”
ATV Ana Haber Muhabiri Yavuz Oymak: “Ortak noktaları var elbette ama birebir rakipler. Geleneksel habercilik sahada, olay yerinde, yaşananların tam ortasında gerçekleşiyor. İnternet haberciliğiyse haberin durumuna göre masa başında da olabiliyor. İkisinin de kendine göre ayrı ayrı zorlukları ve tarzları var. Geleneksel habercilik ve internet haberciliği zaman zaman birbirlerini de beslerler. Hem haber içeriği hem de haber kaynakları açısından.”
İhlas Haber Ajansı Muhabiri Hanifi Bayar: “Geleneksel gazetecilik hiç bir zaman bitmeyecek bir meslektir. Her ne kadar siz çevrenizde gazete bayisinden bir gazete bir ekmek alan görmüyor olsanız da alanlar var ben bir çok kez şahit oldum. Ayrıca bir çok kurum kendi siyasi düşüncesine uygun olan gazeteye abone olduğu için trajı hiç bitmeyecek kurumlar ve sattıkları gazete var. Geleneksel gazete ve İnternet gazeteciliği anlık haber verme durumunda yarışamazlar lakin gerçek gazetecilik olgusunda yarışırlar çünkü birisinde zaman faktörü bir hayli geniş oluyor. Araştırmak çok önemli olduğu için gazeteci bir tık uğruna bir durumu teyit etmeden servis etmiyor. Onun için geleneksel gazetecilikle aynı yolda ilerleyen İnternet gazeteciliği bir adım önde yer alıyor.”
Show Haber Muhabiri Oya Nur Kaya: “Aslında günün sonunda verilen haber neredeyse aynı. Biz televizyon habercileri için röportajlar, olay yeri önemli, olayı sıcağı sıcağına anonsa dökmek önemli. İnternet gazeteciliğinde ise durum farklı. Yazıya dökmek, ufak birkaç görüntü durumu kurtarıyor. Ama rakip olduğumuzu düşünmüyorum. Onlar da gündemi, ajansı takip ediyor biz de. Özel haber konusunda rakip miyiz? Tabii ki evet, o zaman internet, televizyon, gazete hepsiyle rakip oluyorsunuz.”
TRT Güneydoğu Anadolu Bölge Muhabiri Burak Dündar: “ Geleneksel habercilik yapanlara internet haberciliğine alışmak biraz zor oldu diyebiliriz. Geleneksel bir gazeteci sadece sahada uğraşarak çoğu zaman kendi gözleriyle görerek haberleştirirdi birçok konuyu. Ancak bugün sadece sosyal medya üzerinde dolaşan bir fotoğrafla bile yüzlerce site haber yapabiliyor. Ancak her iki alandaki etkileşim de artık kaçınılmaz oldu. Geleneksel gazetecilik ile bugün ulaşabileceğimiz insan sayısı çok aza inmiş durumda. Toplumda basılı gazete okuma alışkanlığı gittikçe azalıyor. Bu nedenle internet gazeteciliğini kullanmadan istenilen kitleye ulaşmak günümüzde neredeyse imkansız hale geldi. Ancak rakip olunacak bir durumdan söz edemeyiz aksine artık birbirini tamamlayan birbirinden beslenen bir durum mevcuttur.”
Günümüzde internet teknolojisi, dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok kısa zamanda benimsenmiş ve birçok endüstri alanlarında bilgi ve iletişim aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugün kağıda basılı olarak yayımlanan gazeteler, çeşitli dağıtım zorluklarından dolayı ancak dar bölgelere erişebilmektedirler. Buna karşılık internet üzerinden yayınlanan gazetelere dünyanın her yerinden anında erişmek mümkündür. İnternet gazetelerinin diğer bir üstünlüğü ise, geleneksel gazetede, günlük haberler bir gün sonra bazen de iki gün sonra okuyucunun önüne geliyor. İnternet gazeteciliği ise haberi sıcak takip ediyor. Günün haberlerini aynı gün okuyabiliyoruz. Bunun yanında ücretsiz olması, yerel değil tüm dünyada izlenebilir olması, spor, siyaset ve yaşam gibi istenilen alanda tarama özelliğinin bulunması da önemli avantajları arasında yer aldığını söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA:
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Yapay Nedir?
Yapay zeka ile ilgili bilgi almak istiyorsanız aşağıdaki PDF' i inceyebilirsiniz.
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
1968 Düşüncesi Miti ve Fransız Entelijansiyası III - Gabriel Rockhill (Çev. Erman Çete)
Gabriel Rockhill'in 1 Haziran 2023 tarihinde Monthly Review dergisinde yayınlanan "1968 Düşüncesi Miti ve Fransız Entelijansiyası: Tarihsel Meta Fetişizmi ve İdeolojik Gerileme" başlıklı yazısını Erman Çete siyasaliktisat.com için çevirdi. Yazıyı üç parça halinde yayınlıyoruz. "1968’in Diyalektik Bir Analizi" ve "İdealist Analoji" başlıklarını taşıyan ilk kısmını "Tarihsel Meta Fetişizmi" başlıklı ikinci kısım takip ediyor. Aşağıda paylaştığımız son kısım ise "Sonuçları Sebeplerle Karıştırmak" ve "Fikirlerin Uluslararası Siyasal İktisadı: Eleştirinin Sol Sınırını Kontrol Etmek" başlıklarını taşıyor. Keyifli okumalar.
Sonuçları Sebeplerle Karıştırmak
Bugün ‘68’le ilişkilendirilen moda entelektüeller ne hareketin öne çıkmasından önce ne de Mayıs ve Haziran’daki yoğunlaşma döneminde hareketin gelişimine katkıda bulunmamışlarsa da, teorik yörüngelerini önemli ölçüde belirleyen çeşitli şekillerde harekete yanıt verdiler.[1] Bu tepkiler oldukça çeşitlidir ve bu teorisyenler grubu arasındaki bazı önemli siyasi farklılıkları ön plana çıkarırken, aynı zamanda hepsinin sözde ‘68 düşünürleri olduğu yönündeki yaygın varsayımın nedenlerinden birini daha da açıklığa kavuşturmaktadır. Tarihi yönlendirenin fikirler olduğu varsayımına dayanan idealist tarih yazımının hilesi, materyalist etiyolojiyi göz ardı ederek düşünce ve söylemlere gururla yer vermekten ibarettir. Böyle bir yaklaşım, ‘68’in entelektüel etkilerinin –yani söylemdeki değişimlerin– bir şekilde kendilerinden önce gelen siyasi aktivizmle bağlantılı olduğunu öne sürer.[2] ‘68’e yönelik entelektüel tepkilerin kapsamlı bir değerlendirmesi mevcut analizin kapsamı dışında olsa da, en azından dört yönelim kolaylıkla tanımlanabilir.
En Azından Teoride Anarşist Esinli Radikalleşme
Mayıs-Haziran ‘68’e verilen tepkilerden biri, büyük ölçüde anarşizme ve Maoizme (Batılı anlamda ‘Marksizm’in anarşist yönelimli bir biçimi) yönelme biçimini alan siyasi radikalleşmeydi.[3] Foucault, Deleuze, Rancière ve Badiou gibi düşünürlerin hepsi bu yönde hareket etmiş ve daha sonra olayları önemli bir dönüm noktası olarak tanımlamışlardır.[4] Foucault’nun o dönemdeki çalışma arkadaşları onu militan katılımlara mesafeli duran biri olarak tanımlıyordu ve onun ani dönüşüne inanmakta güçlük çekiyorlardı: “1970’lerde aşırı sola kayması ve aldığı radikal pozisyonlar karşısında en hafif tabirle hepsi çok şaşırmıştı. 1962’den 1966’ya kadar asistanlığını yapan Francine Pariente, ‘Buna gerçekten inanmayı hiç başaramadım,’ diyor. Kesin olan bir şey var: onun bu yönde evrileceğinden şüphelenmelerini gerektirecek hiçbir şey yoktu.”[5] Foucault’nun kendisi de ‘68’in çalışmaları için son derece önemli olduğunu ve siyasi mücadeleye girdiği anı oluşturduğunu iddia etmiştir: “Mayıs 1968 olmasaydı, hapishane, suçluluk ve cinsellikle ilgili yaptıklarımı asla yapamayacağım kesindir.”[6] Deleuze de ‘68’e aynı şekilde atıfta bulunur: “Ben, kendi adıma, Mayıs 1968’le birlikte bir tür politikaya geçiş yaptım.”[7] Sonraki yıllarda Guattari ile yaptığı çalışmalar açıkça Mayıs’ın bir sonucu olarak kendini göstermiştir.[8] Badiou da radikalleşmiş, sosyal demokrat konumundan Maoist konuma geçmiş, daha sonraki yazılarında bile “Biz hâlâ Mayıs ‘68’in çağdaşlarıyız,” demiştir.[9] Rancière Althusser’in durağan Marksizm’inden koptu ve Mayıs isyanını yavaş yavaş benimseyerek sonunda bir anarşist olarak ortaya çıktı: “Olayla ilgili olarak geride kalmıştım, ancak zaman geçtikçe ‘68’e daha çok inandım.... o zamana kadar katıldığım şeye dair anlayışımı tersine çevirmeye başladım [Je me suis mis à voir complètement à l’envers ce à quoi j’avais participé jusque-là].”[10] Foucault’nun soldaki açık siyasi angajmanının nispeten kısa ömürlü olduğunu ve Deleuze ve Rancière’in kendilerini solcu olarak ilan etmelerine rağmen, bunun öncelikle anarşist olarak teoride kaldığını belirtmek gerekir. Badiou ise bir tür siyasi örgütlenmeye bağlı kalmaya devam etti, fakat o da anarşistler gibi kendisini parti politikalarına ve sosyalist devlet kurma projelerine karşı konumlandırdı.[11] Bu grubun radikalliğinin çoğu söylemsel olarak kaldı ve Marksist ya da Marksçı etkiler anarşist unsurların yanı sıra bilimsel sosyalizmin Freud ve Nietzsche’ninkiler gibi sırasıyla liberal ve gerici söylemlerle seyreltilmesiyle yumuşatıldı.[12] Bu bağlamda, bu düşünürler ‘68’in radikal enerjilerini söylemsel olarak yeniden canlandırmaya çalışan bir sonraki gruba yakın durdular.
Sosyolog Jean-Pierre Garnier’ye göre –ki analizi Simon, Clouscard ve diğerlerinin analizleriyle örtüşmektedir– küçük burjuva entelijansiyası kapitalizmi yıkmakla ilgilenmiyordu, bunun yerine geleneksel Fransız toplumunu açarak kendi türünden profesyonel entelektüellere daha fazla yer açmayı amaçlıyordu. Özellikle Foucault, Deleuze ve Cixous’dan alıntı yapan Garnier, bunların ‘68 sonrası deneysel Vincennes Üniversitesi’nin kurulması projesinde hükümetin muhataplarından bazıları olduğunu belirterek, Georges Pompidou’nun şu sözlerini duyduğunu iddia eder: “Tüm bu insanlar, meşhur ‘huzursuzlar [les agités]’, eğer onlara sınıflar verirsek, eğer onlara amfitiyatrolar verirsek, devrimlerini bir boşlukta yapacaklar ve bu süre zarfında sokakta huzur bulacağız.”[13] Garnier’ye göre tam da böyle oldu: ‘68 sonrasında kendilerini radikal olarak sunan profesörlere zararsız söylemleri için akademik bir platform verildi ve entelektüel kariyerlerini pratik sınıf mücadelelerinden uzakta ilerletmelerine izin verildi.
Söylemsel İyileştirme
Birincisiyle örtüşen ikinci bir tepki, ayaklanmaların radikal ruhunu yeniden canlandırmak için, her isyanın kaçınılmaz olarak başarısız olduğu, iç edildiği, saldırdığı aynı efendilik mantığını yeniden kullandığı, ‘metafizik’ ya da ‘eski sembolik sistem’ içinde sıkışıp kaldığı, vb. varsayılan açık siyasi eylem alanından kaçınarak, söylem ve farklılığın sözde devrimci gücüne yatırım yapmaktan ibaretti.[14] Barthes, ‘68’in hemen ardından, anlamlı bir örnek vermek gerekirse, Mayıs ayında her yerde bulunan ‘konuşma’nın ‘ele geçirme iradesi’ ile bağlantılı olduğu ve “herhangi bir ‘yeniden doğrulama’nın sesi’ olduğu, fakat ‘zorunlu olarak devrime ait olmadığı’ iddiasını ileri sürmek için Derrida’nın konuşma ve yazı arasındaki teorik ayrımından açıkça yararlandı.[15] Buna karşılık, ona göre Mayıs olaylarında yalnızca çok marjinal bir rol oynayan yazı, ‘eski sembolik sistemden baş döndürücü bir kopuş’tur. Derrida'yı çok açık bir şekilde yineleyerek şu sonuca varmıştı: “Yazının her türlü tahliyesini, konuşmanın her türlü sistematik önceliğini şüpheli olarak göreceğiz, çünkü devrimci gerekçe ne olursa olsun, her ikisi de eski sembolik sistemi koruma eğilimindedir ve kendi devrimini toplumunkiyle ilişkilendirmeyi reddeder.”[16]
1975’te Cixous ve Catherine Clément benzer bir argümanı formüle ettiler ve bunu bariz bir basmakalıp sözü duyurur gibi sundular: “Herkes, iktisadi ya da siyasi olarak tüm kötülüklere ve uzlaşmalara borçlu olmayan bir yerin var olduğunu bilir. Sistemi yeniden üretmek zorunda olmayan bir yer. Bu yer yazıdır.”[17] Bu, edebiyatın burjuva ideolojisine dayanan açıkça yanlış bir ifade olmasına rağmen, özellikle ‘68’in ardından çok sayıda postyapısalcıolarak adlandırılan düşünür, pratik devrimin imkansız ya da tehlikeli olmasa bile en azından ‘son derece sorunlu’ olduğu, oysa teorik ve söylemsel ‘devrimin’ sadece mümkün değil, aynı zamanda bir şekilde daha radikal olduğu kanaatini kabul etti. Farklılığa, belirsizliğe, heterojenliğe ve görünüşte sonsuz bir değer göstergeleri zincirine gururla yer vererek, yazıda bir devrim, dikkatimizi söylemsel ve sembolik olanın daha temel –ve çok daha temelde karmaşık– alanına odaklayarak somut siyasi pratiğin tuzaklarından kaçınabilirdi. Böylece über-sofistike bir anlamlandırma siyaseti, en azından küçük-burjuva entelektüellerinin siren şarkısına göre, sanki teoride bir devrim pratikte bir devrime tercih edilebilirmiş gibi, kara cahil kurtuluş siyasetinin yerini alacaktır.[18]
Pratikten söyleme ve dolayısıyla materyalist tarihten idealist tarihe bu geçişte, ‘68’in kendisi fırsatçı bir şekilde istifade edilebilecek yüzen bir gösterge haline geldi. Lacan’ın, Foucault’nun 1969’daki “Yazar Nedir?” başlıklı dersini takip eden tartışmanın sonunda yaptığı uğursuz açıklama bu konuda örnek teşkil eder. Soru-cevap oturumunun başlarında Goldmann, Foucault’nun ‘genetik olmayan yapısalcılığı’ olarak tanımladığı, özneyi yapılar içinde eriten ve insan failliğini bu yapılar içindeki bir dizi işleve indirgeyen yaklaşımına yönelik Marksist bir eleştiri formüle etmişti. Sorbonne’un işgali sırasında tahtaya yazılan ünlü bir ifadeye atıfta bulunarak –”Yapılar sokağa inmez”– Goldmann, ‘tarihi yapanın yapılar değil, eylemleri her zaman yapısal ve anlamlı bir karaktere sahip olsa da insanlar olduğunu’ savundu. Foucault, yapmaya yatkın olduğu gibi, ‘yapı’ kelimesini ‘asla’ kullanmadığını samimiyetsizce iddia ederek soruyu semantik olarak geçiştirdi ve ‘68 meselesinden tamamen kaçındı.[19] Ne var ki Lacan daha sonra kendine özgü peygambervari açıklamalarından birini yaptı. Bu açıklama, eliptik doğasına ve onu destekleyecek kanıtların yokluğuna rağmen –ya da belki de bu nedenle– daha sonraki tarih tarafından unutulmayacaktır: “Mayıs olaylarının gösterdiği bir şey varsa, o da yapıların sokağa inişidir.”[20] Elbette kimse bunun ne anlama geldiğini bilmiyor, fakat en güçlü öneri, yapısalcıların, mevcut yapıların muhafazakâr koruyucuları olarak isyana sırtlarını dönmek bir yana, bir şekilde onun canlandırıcı ruhu olduklarıdır.[21] Hareketin ‘yeni mandarinlerin bilimi’ olarak tanımlanan yapısalcılığa açıkça saldırması ve ‘yapılar sokağa inmez’ ifadesinin Catherine Backès-Clément tarafından ‘68’deki bir genel kurul için hazırlanan ve Algirdas Julien Greimas’ın önünde bir eleştiri olarak tartışılan üç sayfalık bir önergenin sonucu olması önemli değildir.[22] ‘68, söylemin efendileri tarafından onu maddi tarihten koparıp yüzen bir gösterene dönüştürerek yeniden ele alınabilir ve mücadelelerin aptal ve görgüsüz katılımcılarının düşündüğünden kökten farklı bir anlama geldiğini öne sürmek için alternatif bir gösterenler zincirine bağlanabilirdi.
Reformizm
Mayıs-Haziran aylarının radikal dürtülerine açık olan bazı entelektüeller bu dürtüleri kurumsal reformlara kanalize etmeye çalıştı. Bu durum belki de en açık şekilde, öğrenci ayaklanmasının başladığı Nanterre’deki Paris Üniversitesi’nde ders veren Paul Ricœur örneğinde görülmektedir. Diğer çalışmaları göz önüne alındığında, öğrencilerin isteklerini üniversite reformlarıyla diyalojik bir uzlaşma ‘diyalektiği’ içinde ilişkilendirmeye çalışması şaşırtıcı değildir. Ricœur, Nisan 1969’da üniversitenin dekanı olduktan sonra aktif olarak müdahale etme fırsatı bulduğunda, ertesi yılın başında yönetim kuruluyla birlikte kampüs güvensizliği konusunda ciddi bir açıklama yapmaya ve üniversitenin sıradanlaştırılmasını [banalization] talep etmeye karar verdi, bu da polisin ‘düzeni sağlamak’ için kampüse gelmesine izin vermek anlamına geliyordu. Polis derhal harekete geçti ve sadece birkaç gün içinde eşi benzeri görülmemiş şiddette çatışmalar patlak verdi. Le Monde’da 5 Mart’ta yayınlanan bir makalede alıntılanan bir öğrenciye göre: “‘Sessiz çoğunluk’ daha sakin ve anarşistler arasında polisten daha iyi çalışabiliyor, okuyabiliyor ya da tartışabiliyor. İki gün içinde iki üç aylık kargaşa döneminden daha fazla yaralı oldu, daha fazla yaşam tehdit edildi.”[23] Polis öğrencileri dağıtmak için göz yaşartıcı gaz bombası attı, gazdan boğulanları dövdü, “Öğrencilere ölüm!” diye bağırdı ve onları ‘cenaze arabası’ (ambulans) dedikleri şeylere attı.[24] Daha sonra Ricœur bir açıklama yaparak ‘sıradanlaştırmanın aceleyle yapılmasını’ (ama sıradanlaştırmanın kendisini değil) onaylamadığını beyan etti ve bunun onaylanması ile uygulanması arasında geri dönülmez bir fark varmış gibi, sıradanlaştırmanın derhal uygulanması konusunda kendisine danışılmamasından şikayet etti.[25] Böylece, kendi gözetiminde öğrencilerin polis tarafından dövülmesini mazur göstermek için hayali bir liberal prosedüralizme sığındı. Lyotard, Henri Duméry ve Mikel Dufrenne de dahil olmak üzere felsefe bölümündeki meslektaşlarının çoğu sıradanlaştırmaya karşı çıktı. Sol Ricœur’ü sert bir şekilde eleştirdi ve hatta ılımlılar ona sırtlarını döndü. ‘Ricœur Olduğu Gibi’ başlıklı bir Maoist broşürde şöyle deniyordu: “Polis göçmenleri gecekondularına geri göndermek için orada. Ricœur tarafından çağrıldılar, patronlarla ve burjuva hükümetiyle el ele.... Ricœur tarafsız değil! Ricœur’ün maskesi düştü: ırkçı ve bir polis, işte bugün bir liberalin yüzü.”[26]
Reddetme
Öğrenci-işçi hareketine karşı kamuoyu önünde yapılan saldırıya Aron öncülük etti, fakat diğer pek çok kişi de buna büyük bir hevesle katıldı. Gösterişli bir şekilde ‘öğrenci gücünün terörizmi’ karşısında geri adım atılmaması gerektiğini ileri sürerek, Michel Crozier, Annie Kriegel, Emmanuel Le Roy Ladurie ve diğerleriyle birlikte Fransız eğitim sisteminin savunulması ve yenilenmesi için bir komite oluşturdu. Mayıs ayının son günlerinde Alexandre Kojève kendisine telefonda bunun bir devrim olmadığını, çünkü kimsenin öldürülmediğini ve sadece ‘çerçöp akıntısıyla [ruissellement de connerie]’ uğraştıklarını açıkladığında Aron’un inançlarında rahatladığı görülüyordu.[27] François Mauriac ve André Malraux, Crozier gibi Gaullist rejime desteklerini ifade ettiler.[28] Lévi-Strauss ‘ayaklanmayı niteliksiz bir felaket olarak gördü’ ve 1968 sonbaharında Collège de France’ın aristokratik elitizmini demokratikleştirici reformlardan korumak için bir kampanyaya öncülük etti.[29] Son bir örnek vermek gerekirse, Bourdieu, Georges Canguilhem’in tepkisini şu şekilde tanımlamıştı: “Mayıs 1968’in çalkantılı günlerinde sık sık konuşurduk, bu onun için büyük bir sınavdı: her şeyini eğitim sistemine vermiş ve öğrencilerinin (benim kuşağımdan) öğrenci hareketine sempatisini oportünizm ya da hırstan kaynaklanan bir ihanet olarak gören ‘yobazlardan’ biriydi.”[30]
Fikirlerin Uluslararası Siyasal İktisadı: Eleştirinin Sol Sınırını Kontrol Etmek
"Postmodernizm, olumsuz yönüyle, çok geniş bir eleştirel düşünce ve özgürleştirici siyaset yelpazesini kapatan acımasızca ‘totalleştirici’ bir sistemdir ve bu kapatma nihai ve belirleyicidir."
– Ellen Meiksins Wood[31]
Basit bir karşı olgu, Fransız teorisinin ‘68 düşüncesi olarak uluslararası alanda tanıtılmasının siyasi etkilerini açıkça göstermektedir. Dünyanın dört bir yanındaki entelektüellerin gerçek teorisyenler olarak ciddiye alınmalarının ön koşulu olarak okumak zorunda oldukları en radikal, en ileri ve önemli teorinin Clouscard ve Simon gibi figürlerin devrimci felsefesi ya da bu konuda, büyük Afrikalı devrimci Thomas Sankara gibi ‘68 tarafından radikalleştirilenlerin düşüncesi ya da yine bu gelenek içinde çalışan Georges Gastaud, Annie Lacroix-Riz ve Aymeric Monville gibi çağdaş Marksist teorisyenlerin düşüncesi olduğu bir dünya hayal edin. Yapısalcıların ve postyapısalcıların –ya da en azından önemli bir kısmının– Nietzsche’ninkine benzer aristokratik bir radikalizm bayrağı altında eşitlikçi politikaları ve uluslararası sosyalist projeyi kibirli bir şekilde reddeden, genellikle statükoyu savunan, hatta gerici muhafazakârlığa batan elitist akademisyenler olarak tanımlanacağı bir evren düşünün.[32] Böyle bir dünyada, sözde kavramsal ve söylemsel radikallikleri, emperyal merkezdeki entelektüel mandarinler için bir sosyal sermaye biçimi olarak kabul edilecek ve –söylemenin her zaman yapmanın önüne geçtiği idealist habitusa uygun olarak– tekrarlanan efsunlarla işlerin başka türlü ya da radikal bir şekilde farklı olduğunu ilan etmenin yeterli olduğunu iddia ederken akıntıya karşı yüzmenin tadını çıkaracaklardır.
Bununla birlikte, ABD tarzı emperyalizmin hakim olduğu kapitalist dünyada önde gelen teorinin, radikal değişim yanılsaması yaratırken her şeyi yerli yerinde bırakan, devrimci siyasi önemi olmayan bir teori olması hiç de şaşırtıcı değildir. Fikirlerin uluslararası siyasal iktisadının uluslararası siyasal iktisada uygun olması son derece mantıklıdır. Dahası, Anglo-ABD’nin Fransız teorisini lüks bir haute culture ürünü olarak tanıtması, savaş sonrası entelijansiyası içindeki güçlü bir akıma karşı tarihsel bir hücuma öncülük ederek siyasal iktisada önemli bir katkıda bulunmuştur: Marksizm ve özellikle de Marksizm-Leninizm. Marksist felsefenin yerine devrim karşıtı Fransız teorisinin söylemsel pirotekniğini geçirme girişiminin ve bu teorinin tüm teoriler arasında en eleştirel ve avangard teori olarak tanıtılmasının çok kapsamlı sonuçları olmuştur. En azından bazı çevrelerde, devrimci düşünürleri modası geçmiş, sofistike olmayan veya kabul edilemez olarak itibarsızlaştırarak eleştirinin sol sınırını kontrol altına almaya hizmet etmiştir. Böyle bir yönelim, Fransız teorisinin ya da daha genel olarak eleştirel teorinin doğasını devrimci olmayan düşünürlerin çalışmaları açısından yeniden tanımlarken (bize tekrar tekrar en ‘radikal’ ve ‘tehlikeli’ olanın bu teori olduğu söyleniyor), onları unutulmaya ya da daha da kötüsü Derrida’nın Specters of Marx’ında olduğu gibi postmodern bir teslimiyete mahkum etmeyi amaçlıyor. Üstelik bu değişim çok daha geniş bir projenin parçasıdır: entelijansiyanın ve profesyonel yönetici sınıf tabakasının diğer üyelerinin devrimci siyasetten uzaklaştırılıp komünist olmayan sola ya da daha sağdaki diğer yönelimlere doğru ikna edildiği –ya da kışkırtıldığı– büyük Batılı ideolojik yeniden düzenleme.
Fransa örneğinde, hem ideolojik hem de baskıcı devlet aygıtları bu projede seferber edildi. Fransız teorisi kültürel olarak desteklenirken, entelijansiya da dahil olmak üzere antikapitalist sola karşı acımasız devlet ve kamusal baskı biçimleri uygulandı. Daha 12 Haziran 1968’de, İçişleri Bakanı ve eski Vichy yetkilisi Raymond Marcellin, yaklaşan seçimlerin kampanyası sırasında protestoların yasak olduğunu duyurdu ve 1936'dan kalma bir antifaşist yasaya başvurarak ‘68’e katılan on bir sol örgütü yasakladı (Occident gibi şiddet yanlısı hareketler de dahil olmak üzere aşırı sağın cezasız kalmasına izin verirken). Ne var ki bu, protestoculara karşı aşırı polis şiddetini; sol yayınların ve broşürlerin yaygın bir şekilde sansürlenmesini ve imha edilmesini; sol literatür dağıtan, afiş asan veya devlet izni olmadan ‘68 ile ilgili film gösteren aktivistlerin kapsamlı bir şekilde taciz edilmesini ve tutuklanmasını içeren yıllarca süren karşı ayaklanma baskısının sadece başlangıcıydı; solcuları toplamayı amaçlayan kimlik kontrolleri; solcu eylemlere saldırmalarına izin verilen faşist komando birliklerinin güçlendirilmesi; siyasi mülteciler de dahil olmak üzere sol görüşlü yabancı uyrukluların sınır dışı edilmesi ve vize verilmemesi; 1971’de ‘kamu düzenini bozma ihtimali olan’ her türlü protesto veya kamusal toplantının yasaklanması vb.[33] Bazı rakamlar şaşırtıcıdır: Kasım 1969 ile Mart 1970 arasında sol broşür dağıtmaktan 890 tutuklama; 1970’te solculara karşı 1.284 suç duyurusu; 1968 ile 1972 arasında solculara verilen 1.035 hapis cezası.[34] ‘68’de yer alan entelektüellerin yanı sıra gazeteciler, yayıncılar ve sanatçılar da doğrudan hedef alınarak açığa alınma, işten çıkarılma, nezarete alınma ve hapis cezalarına çarptırıldı.[35] ‘68’i eleştiren moda Fransız teorisyenler, yükselen söylemsel radikallik dalgasına binip Anglo-ABD akademisi tarafından küreselleştirilen bir pazar nişinden cömertçe faydalanırken, ‘68’e dahil olan radikal entelektüeller hem kültürel rütbe düşürme hem de doğrudan baskı ile karşı karşıya kaldılar.[36]
Fransız teorisi, ‘68 ile kurduğu serbest ilişki aracılığıyla, devrimci teorinin, tam anlamıyla yukarıda bahsedilen Sankara ve Lacroix-Riz geleneğinin yerini almaya çalışmıştır. Devrimci teoriyi, emekçilerin mücadelelerini açık bir şekilde aydınlatmaya ve onlara katkıda bulunmaya çalıştığı için basite indirgeyerek reddeden Fransız teorisi, kendisini son derece basit bir denkleme dayanarak radikal bir şekilde yeni, sonsuz derecede karmaşık ve çok daha rafine olarak sunmaktadır: söylemsel gizemcilik ve burjuva kültürel referansların katsayısındaki artış, zorunlu olarak siyasi sofistikasyonda bir artış anlamına gelmektedir (sanki daha fazla ideoloji daha iyi ideolojiymiş gibi). Bu Dionysosçu gösterge oyununun açık bir devrimci kolektif kurtuluş projesiyle bağlantılı olmaması, onun tarihsel rolünü doğrulamaktadır. Eleştiriyi, kapitalizmin doğasında var olan aşırı sömürü, baskı, savaş ve ekolojik yıkıma karşı hiçbir tehdit oluşturmayan, yeni başlayanlar için über sofistike, küçük burjuva bir toplumsal ritüel olarak yeniden tanımlayarak eleştirel teorinin sol sınırını denetim altına almaya hizmet eder. ‘68 düşüncesi mitinin nihai amacı budur: devrimci özü sahte devrimci sembollerle yerinden etmek ve böylece dünyanın ezilen ve çalışan kitlelerinin pratik mücadelesine karşı söylemde hayali bir isyanı teşvik etmek.
Kaynakça:
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Yeni nesil habercilik: Mobil gazetecilik
Mehmet YEŞİLKAYA
Tumblr media
Yeni nesil habercilik serisinin ikinci yazısında mobil gazeteciliği ele alacağız.
‘Mobil gazetecilik nedir?’ sorusu ile başlayalım.
Mobil gazetecilik; teknolojik yönüyle son derece sofistike olan, fiziksel olarak küçük cepte ve çantada taşınabilir iletişim cihazları mahareti ile yapılan yeni bir habercilik biçimi.
Nasıl cihazlardan bahsediyorum. Hemen söyleyeyim: Akıllı cep telefonları ve tabletler. Bu iki cihaza ek olarak internetiniz de özetle yürüyen bir haber merkezi ve canlı yayın noktasısınız.
Mobil gazetecilik yapısı gereği ‘YENİ’. Bu yeni biçim klasik yani konvansiyonel medyadan çok farklı. Daha hızlı, daha interaktif, daha pratik ve en önemlisi daha UCUZ.
Daha HIZLI. Çünkü; güçlü bir internet bağlantınız varsa anında görüntü aktarabilirsiniz, görüntü alabilirsiniz ya da canlı yayın yapabilirsiniz. Oysa klasik bir televizyon canlı yayını için bir yayın aracı ve onu opere eden teknik bir ekip gerekli. Görüntü aktarma ve almada ise mobil cihazlara göre çok yavaş. 
Daha İNTERAKTİF. Çünkü; yeni medya yapısı gereği daha çok kişinin etkilendiği ve etkileştiği bir platform. Mesela sosyal medyadan yayınladığınız bir görüntüye bir anda yüzlerce kişi olumlu/olumsuz tepki gösterebiliyor. Öfkelenebiliyor ya da memnun olabiliyor…
Daha PRATİK. Çünkü; konvansiyonel medya düzenine göre haberin klasik üçlüsü muhabir, kameraman ve kurgucu mobil gazetecilikte kendiliğinden ortadan kalkıyor. Cebinizde bir akıllı telefon varsa hem muhabirlik hem kameramanlık hem de kurgu yapabilirsiniz. Üstelik bu daha az personel çalıştırmak anlamına da geliyor.
Daha UCUZ. Çünkü; üstte de belirttiğim gibi mobil gazetecilik daha az istihdam demek. Ekipman olarak da artık binlerce dolarlık kameralar ve yüzbinlerce dolarlık canlı yayın araçlarına gerek yok. Bir telefon ya da tabletle bunları yapmak mümkün.
Şimdi gelelim bir başka meseleye. Dünyada ve Türkiye’de mobil gazetecilik nasıl ilerliyor?
Dünyada geleneksel medya grupları, mobil gazeteciliği nasıl konumlandıracaklarını tartışıyor. Televizyon habercileri bu yeni medya biçimine şimdilik direniyor gibi görünse de kurumsal medya şirketleri öngörülü davranarak mobil gazetecileri çalıştırmaya başladı.
Peki bizde durum ne? Türkiye’de hala geleneksel habercilik baskın bir kültür olarak devam ediyor. Mobil gazetecilik ise daha çok tek yönlü gidiyor. Genellikle vatandaşların sosyal medya hesaplarında yayınlanan ya da kurulan ihbar gruplarına gönderilen görüntüler ve içerikler haberleştiriliyor. Özellikle bazı haber merkezlerinin hazırladığı haberlerinin yarısına yakını bu yöntemle haber oluyor.
Mobil gazeteciliğin çok olumlu yanları olduğu gibi çok olumsuz yönleri de var. Herkesin yani gazeteci olmayanların da yayıncı konumuna geldiği bu yeni düzende bilginin doğruluğu hayati önem kazanıyor. Yani gazeteciliğin temeli ‘teyid’ mekanizması temelinden sarsılıyor. İçerik ve görüntüyü doğrulamak her zamankinden daha zor.
Bir diğer sorun ise gazetecilik ilkelerine göre işleyen bir filtrasyonun olmaması. Bu da haberde mahremiyet kavramına zarar veriyor. Bu iki sorunu aşmak için mobil gazetecilere merkez medyada daha fazla yer vermek şart. Biz dirensek de yeni bir durum var ortada ve yok sayabileceğimiz bir şey değil üstelik.
KAYNAKÇA:
Yeni nesil habercilik: Mobil gazetecilik (star.com.tr)
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Veri Haberciliği Z Kuşağı Üzerinde Ne Kadar Etkili
youtube
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
İnternet Gazeteciliği Yaygınlaşacak
youtube
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Özlem Akarsu Çelik anlatıyor: İnternet gazeteciliği haberin kalitesini nasıl etkiliyor?
youtube
0 notes
medyahmet · 2 months
Text
Veri Gazeteciliği Nasıl Yapılır? | Pınar Dağ
youtube
0 notes