Tumgik
#çocukta zaten çok yaramaz ama
guzortasi · 1 year
Text
ablam unutamadıysan niye evleniyorsun evlendin niye çocuk yapıyorsun ya
0 notes
semantin · 1 year
Text
Bir söz duydum bugün Sâye. İçim parçalandı. Kulağımda yankılanıp duruyor. Kalbimin sızladığını hissediyorum. Ben ailemin için ölürken onların benim için bunu düşünmesi yıktı beni Sâye. Çok sorguluyorum, çok düşünüyorum. Neyi nerede yanlış yaptım acaba. Bi insan bir insanı neden sevmez? Bilmiyorum bu kadar kötü biri olduğumu düşünmüyorum. Çocukken böyle derdim ben kötüyüm, yaramazım ondan derdim. Şimdi en ufak sorunlarında onlara ilk ve tek koşan ben olduğum halde neden sevilmedim hiç. Büyüdüm Sâye. Yaramaz bir çocukta değilim artık. Annem zaten misafirsin bir ay sonra yoksun dedi. Bir ay sonra benim bu babaocağındaki sonum. Kendi yuvama gidecem. Ama burada misafir olduğumu bilmiyordum. Çok zoruma gitti be Sâye. Evlenecek bir genç kıza bence bu denmemeli. Benim içim acıdı. Kalbim ağrıyor. İstanbul'dan bir hevesle geldim yanına. Çok büyük özlemle. Çok büyük umutlarla. Benim içimdeki bu bitmeyen umut. Hep zararı oldu bu umudun bana Sâye. Keşke biri beynimin içine girip kulağımdan silse bu cümleyi. Kulağımda yankılandıkça duruyor. Beni niye sevmedin anne.
23 notes · View notes
reiralea · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Geçen hafta ders esnasında nasıl olduysa marshmallow kelimesi geçti. Çocuklar başladı sorular sormaya. "O ne öğretmenim? Nasıl bir şey öğretmenim? Tadı nasıl öğretmenim? Siz hiç yediniz mi öğretmenim?" Her biri sekiz yüz tane öğretmenimli ve marshmallowlu cümle kurdu sjsjsj. Ben de hafta sonu tüm okula marshmallow aldım, tüm okul dediğim de üç sınıf zaten sjsjs. Onlar da beni mandalina yağmuruna tuttular. Bazılarının kabuğunu sobanın üstüne dizdik. Çocukluğuma gidip geldim. ^^
Sınıfımın en yaramazı, sabrımı en zorlayanı ama en tatlısı sjsjsa. Bu çocukta şeytan tüyü var. Aşırı serseri, eğlenceli, zeki, yaramaz ve tatlı bir çocuk. Ben pek burç takibi yapmam, hakkında çok bilgim de yok ama hep yay burcuna çekiliyorum. Çok eğlenip gülüyorum onlarla beraber. Bu yaramazım da yay, sinirlendirdiği zaman bile yumuşatan bir yanı var.
Öğrencim kuzeniyle piknik yaparken benim için toplamış, adının ne olduğunu bile bilmiyorum ama sizler biliyorsunuzdur kesin sjajsjs. Geçenlerde de getirmişti bu kez küçük küçük altı parça getirmiş, ev süsü yapmamı istiyor. Eh, yapacağız mecbur.
Bu da çay. Bugünü de sağ salim atlattık. Tüm yorgunluklara rağmen iyi ki okul ve çocuklar var. Hepsi bu kadar.
45 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing – 136. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 136: Puji Mabedim Yüce Bir Şekilde Çökecek
Ancak beklenmedik bir şekilde, ruhani iletişim rünündeki hiç kimse onu dinlemiyordu. Sanki büyük bir olay olmuş ve tüm mensupları gürültülü bir şekilde gevezelik ediyordu. Xie Lian Feng Xin’in bağırdığını duydu. “Ekselansları? BİR ŞEY Mİ SÖYLEDİN? BURADA TAM BİR KAOS VAR…”
Xie Lian sesini yükseltti. “FENG XIN! DEDİM Kİ, BROKARLI ÖLÜMSÜZÜ YARATAN KİŞİ LING WEN! ÜZERİNE GİYDİ VE KAÇIYOR, ONA DİKKAT EDİN!”
“NE?!” Feng Xin haykırdı. “NE OLDU?!”
Xie Lian detaylara girmek üzereydi ki kulaklarındaki ses aniden durdu ve artık hiçbir şey duyamıyordu. Şaşırarak tekrar seslenmeyi denedi. “Millet? Herkes hala burada mı?”
Birkaç kez seslendi ama kimse cevap vermedi. Hua Cheng konuştu. “İşe yaramaz. Üst Cennetteki ruhani iletişim rününü Ling Wen kurmuştu, şimdiye dek onu bozabilmiş olmalı. Tekrardan yapılması gerek.”
“O zaman ne yapacağız?” Xie Lian’ın nefesi kesildi. Normalde Üst Cennetle iletişime geçtiği zaman ya ruhani iletişim ağını kullanır ya doğrudan Ling Wen’le konuşurdu, ya da Rüzgar Ustasıyla. Diğer cennet mensuplarının sözel parolalarını bilmiyordu. Artık ne Ling Wen’e ne Rüzgar Ustasına bel bağlayabilirdi, ve ruhani iletişim rünü yok edilmişti, şimdi ne yapacaktı?
Hua Cheng endişelerini sezmiş gibiydi ve konuştu. “Endişelenme, gege çoktan ana konuyu aktarmadın mı? Üst Cennetteki tüm cennet mensupları aptal değil ve Jun Wu da şu anda Üst Cennette. Mesaj ona ulaştıktan sonra her şey yoluna girecektir.”
Xie Lian da öyle düşünüyordu ve başını salladı. Çılgın koşturmasının ardından çoktan pek çok dağ sırasını geçmiş, ustaları arkasında bırakmıştı, ama sonuçta yine de Brokarlı Ölümsüz ve Quan Yi Zhen’e ayak uyduramazlardı. Hua Cheng ekledi. “Gege, eğer hala Brokarlı Ölümsüz meselesini araştırmak istiyorsan acele etmen gerek.”
Ancak Xie Lian başını iki yana salladı. “Artık değil. Qi Ying zaten Ling Wen’in peşinde, bu yüzden şu anda bizim ilgilenmemiz gereken daha önemli meseleler var. San Lang.” Dikkatle kollarındaki Hua Cheng’e baktı. “Görünüşün… tekrar değişti.”
Hua Cheng öncesinde Lang Ying’in kılığına girdiğinde, on beş yaşlarında bir oğlanın dış görünüşüne sahipti ve Xie Lian’ın onu taşıması zordu. Taşıyabilse bile göze hiçte hoş gelmezdi. Ama şimdi, Hua Cheng’in bedeni küçülmüş gibiydi, en fazla on iki yaşında görünüyordu ve Xie Lian onu tek eliyle taşıyor ve hatta kolundan sarkıtıyordu. Öyle olsa bile, Hua Cheng’in sükûnet havası bir parça bile bozulmamıştı. “Hiç problem değil. Form değiştirmek sadece geçici bir plan. Tüm bunlar bittiğinde eski halim geri dönecek.”
Konuşurken bir yandan başındaki sargıları çözdü. Kar beyazı yüzünde, bir çift yoğun, siyah göz Xie Lian’ı izliyordu ve kaşlarının arasında hala yakışıklı genç bir adamın gölgesini taşıyordu. Açıkça bir çocuğun yüzüydü, ama duruşu ve ifadesi her zamanki karanlığı yansıtıyordu.
Xie Lian onu sersemlemiş bir şekilde izledi, tek kelime etmedi.
Hua Cheng hafifçe kaşlarını çattı. “Ekselansları, sen…”
Aniden Xie Lian’ın diğer eli uzandı ve yanağını sıktı.
O kadar beklenmedik bir hareketti ki, sıkmanın etkisiyle yüzü şekil değiştirirken Hua Cheng’in gözleri büyüdü. “…GEGE!”
Xie Lian kahkaha attı. “Hahahahaha… Özür dilerim San Lang, ama çok tatlısın kendime engel olamıyorum, hahahaha…”
“…”
Xie Lian onu şefkatle sıkmaya devam ederken nazikçe konuştu. “O zaman, San Lang, değişmeye devam mı edeceksin? Beş yaşında sendeleyerek yürüyen bir çocukta olacak mısın? Ya da daha iyisi, küçük bir bebek?”
Onun umut dolu sesini duyunca Hua Cheng çaresizce cevapladı. “Korkarım gege’yi hayal kırıklığına uğratmak zorunda kalacağım.”
Xie Lian elini indirdi ve sırıttı. “Saçmalık. San Lang beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Seni korumak için elime geçen bu fırsat beni çok mutlu ediyor.”
Ancak Hua Cheng somurtarak konuştu. “Beni etmiyor.”
“Neden ki?” Xie Lian sordu.”
Hua Cheng’in sesi soğudu. “Ben… böyle görünmekten nefret ediyorum!”
Xie Lian sesindeki tiksintiyi duyabiliyordu ve biraz şaşırdı. Hua Cheng başını eğdi. “Beni böyle aciz bir halde görmeni istemiyorum ve kesinlikle beni korumak zorunda kalmanı istemem!”
Belki her ne kadar duyguları kabarıyor olsa da Hua Cheng’in yaşı etkiyi azaltıyordu. Xie Lian kalbinin çalkalandığını hissetti ve hızla onu kollarının arasına aldı, kahkaha atarken hafifçe sırtına vuruyordu. “O zaman sana göre, beni onca kez berbat bir halde gördüğün için kendimi öldürüvermeliyim. Ayrıca, tamamen işe yaramaz sayılmazsın, sadece geçici olarak güçlerini saklıyorsun, hepsi bu.”
“…” Hua Cheng yüzünü onun omzuna gömdü ve boğuk bir sesle homurdandı. “Aynı şey değil. Ekselansları, sen en güçlüsün. Ben de diğer herkesten daha güçlü olmalıyım. Ancak o zaman ben…”
Her ne kadar sesi şu anda genç ve tiz olsa da, yorgunluğun izlerini de taşıyordu. Xie Lian sakinleştirdi. “Sen hep en güçlüydün. Ama, her günün uyanık her anında olmak zorunda değilsin. Sadece… bunu bana biraz saygı göstermek olarak düşün ve bu seferlik seni korumama izin ver. Lütfen? Olur mu?”
Hua Cheng tekrar başını kaldırana dek uzun bir zaman geçmişti ve başı yerine bu kez ellerini Xie Lian’ın omuzlarına koydu, onu izliyordu. “Ekselansları, bekle beni.”
“Pekala, seni bekleyeceğim.” Xie Lian söz verdi.
Hua Cheng tekrar oldukça ciddi bir şekilde güven verdi. “Bana birazcık zaman tanı, kısa bir süre sonra normale döneceğim.”
Xie Lian gülümsedi. “Acele etmene gerek yok.”
Ertesi gün ikisi küçük bir kasabaya vardılar.
Xie Lian Hua Cheng’in elinden tutuyordu ve bir erişkin bir çocuk sokaklarda dolaştılar, tembelce sohbet ediyorlardı. Xie Lian sordu. “TongLu Dağının tekrar açılmasıyla, önceki tüm Hayalet Krallar titreşimlerden etkilendi. Bunun anlamı Kara Su’nun da etkilendiği değil mi?”
Hua Cheng’in bir eli sırtında, diğer eli ise Xie Lian’ın elinde cevapladı. “Evet. Ama durumlarımız farklı, çalışma yöntemlerimiz farklı, bu yüzden doğal olarak kışkırtmaya karşı direnme yöntemlerimiz de öyle.”
“Örneğin?” Xie Lian sordu. “O nasıl başa çıkıyor?”
“Uykuya yatarak, muhtemelen.” Hua Cheng cevapladı.
‘Açken ye, doyunca uyu’ sözleri Xie Lian’ın zihninde belirdi.
Hua Cheng devam etti. “Kara Su ölümlüyken hapishane işkencesine maruz kaldı. Üç günde sadece bir öğün yerken, verilen şey iğrençte olsa yutmak zorundaydı. Açlık midesini mahvetti; bazen hiç durmadan yer, bazen ise yemek yemeyi tümden reddeder.”
“Her şeyi yiyip yutmakta bu kadar başarılı olduğuna şaşmamalı.” Xie Lian düşüncelere dalmıştı.
Aslında, He Xuan’ın durumunda aç hayaletleri tüketmeye odaklanabilirdi, çünkü doğal olarak bu özelliğe sahipti, böylece aç hayaletler onun zevkine daha uygun olurdu. Ancak Kara Su İblisi Xuan tarafından yutulan beş yüz kadar hayalet ve iblisin büyük çoğunluğu su hortlaklarıydı. Shi Wu Du’nun yüzünü hatırladığı ve onun su büyüsünü aşmak istediği için olmalıydı. He Xuan hepsini bilerek yapmıştı. Ve onca şeyi yedikten sonra, sindirmek için bir süre uyuması gerekirdi.
“Aynen öyle.” Dedi Hua Cheng. “Qi Rong’un insan etiyle ziyafet çekmesinin nedeni de bilerek He Xuan’ı taklit etmeye çalışması olduğunu da söyleyebilirim.”
Bir anlığına Xie Lian’ın dili tutuldu ve düşündü, Nasıl insanları yemek hayaletleri yemekle aynı şey olabilir?, bir süre düşündükten sonra sordu. “O zaman baş aşağı sarkan cesetler ormanı? Orada da seni mi taklit etmeye çalışıyor?”
“Doğru.” Hua Cheng yanıtladı. “Kan damlalarından bir yağmur sahnesi yaratmak istiyor ama benim nasıl yaptığımı bilmediği için, basit ve aşağılık bir şekilde sıra sıra ölüleri havaya asıyor.”
“…”
Bugün Xie Lian en sonunda Qi Rong’dan bahsedildiği zaman neden hiç kimsenin ne söyleyeceğini bilemediğini tamamen anlamıştı. Dış görünüşe sahipti, ama zarafete değil. Xie Lian iç çekti ve düşündü, Qi Rong Gu Zi’yi aldı, zavallı çocuk kim bilir yendi mi, yoksa terk mi edildi… Rüzgar Ustası… Kara Su onu aldı mı kim bilir? Umarım her ikisi de güvendedir. Ardından sordu. “Peki ya Hayalet Şehir? Birileri orada sorun çıkartmasın?”
Hua Cheng yanıtladı. “Ayrılırken Hayalet Şehri mühürledim ve nerede olduğum konusunda bazı yalan haberler yaydım. Eğer birisi sorun çıkartmaya kalkarsa bile, bana ulaşılmadığı sürece çok zorlanmayacaklardır. Ama eminim şu anda pek çok kişi Hayalet Şehir için fırsat kolluyor.”
Hua Cheng Hayalet Şehre geri dönemezdi ve Xie Lian da onu cennete götüremezdi, en iyi ihtimalle bir cennet mensubu onu ifşa ederdi, bu yüzden ikisi bir hedefleri olmadan ölümlü diyarın keşmekeşinde eğleniyorlardı.
Xie Lian hafifçe kaşlarını çattı. “Yalan haberler yaydın, ama Ling Wen de gerçek yerini söyledi. Hala senin Lang Ying kılığına girdiğini nasıl fark etti bilmiyorum.”
“Benim anlamadığım başka bir şey var.” Dedi Hua Cheng.
“Nedir?” Xie Lian sordu.
“O aşağılık efsuncu Cennetin Gözü, onunla birkaç kez oynadım, yetenekleri fena değildir.” Dedi Hua Cheng.
Xie Lian hemfikirdi. “En. Haklısın. Sahiden yetenekli ve çok çalışmış.”
“Evet. O zaman neden gege’nin dudaklarının kötülük özüyle kaplı olduğunu söyledi?” Hua Cheng sorguladı.
“…”
Xie Lian’ın yumrukları anında sıkılmıştı, ama hala Hua Cheng’in elini tutmakta olduğunu hatırlayınca hemen tutuşunu gevşetti. Hua Cheng kısık bir sesle bastırdı. “Gege, aptalları yatıştırmak için kullanacağın kelimelerle beni başından atma. Bana o gece tam olarak sana ne yaptığımı anlat.”
“…”
Xie Lian içinden, Mesele senin bana ne yaptığın değil, aslında benim sana ne yaptığım… diye geçirdi. Aniden gözleri parladı. “Dur, San Lang, şuraya bak.”
“Gege?” Hua Cheng sordu.
Ama Xie Lian onu çoktan yol kenarındaki lüks ve müsrif bir dükkana sürüklemişti. Dükkan sahibi ikiliyi baştan aşağıya süzdü, bir efsuncu ve çaylağın tuhaf bir birleşimi, ve sordu. “Sizin için ne yapabilirim, Daozhang?”
Xie Lian Hua Cheng’i kaldırdı ve gülümsedi. “Benim için değil. Onun için.”
Hua Cheng onun kollarında başını eğdi.
Beş dakika kadar sonra Hua Cheng tekrar dükkandan çıkmıştı.
Lang Ying’in on beş yaşlarındaki bir çocuğa uygun giysileri artık Hua Cheng’e uymuyordu, bu nedenle Xie Lian ona yeni bir kıyafet almıştı. Dışarı çıktığı anda Xie Lian’ın gözleri ışıldadı.
Kar kadar beyaz, bu nasıl bir ten küçük genç efendi!
Akçaağaç alevleri kadar kızıl bir cübbe ve üzerinden gümüş zincirler sarkan geyik derisinden bir çift bot giymişti, Hua Cheng hem yakışıklı hem cesur görünüyordu. Kuzguni saçları açılmıştı ve önünde sadece sağ yanağına doğru uzanan ince bir örgü vardı, ama Xie Lian uyumlu olması için diğer tarafına da bir örgü eklemekten kendini alamadı, onun daha da hayat dolu görünmesine neden olmuştu. Ancak esas fazla olan yüz ifadesiydi; gözleri canlı ve parlaktı, duruşu sakin ve istikrardı, hiçte bir çocuğa benzemiyordu! Böyle bir tezat insanın gözlerini ondan almasına müsaade etmiyordu. Dükkandan alışveriş yapan tüm kadınlar donakalmıştı ve etrafını sardılar, beğeniyle “Aaay, aaay” diye haykırırlarken ellerini kalplerine götürmüşlerdi.
Hua Cheng sakince Xie Lian’a yaklaştı ve Xie Lian alkışladı. “Biliyordum. San Lang’a en çok kırmızı yakışıyor.”
Hua Cheng çaresizce sol tarafındaki örgüyü çekiştirdi ve somurttu. “Gege mutluğu olsun yeter.”
Xie Lian elini tutmak için uzandı ve dükkanın önüne doğru yürürken gülümsüyordu, ödeme yapmaya hazırdı. Hua Cheng’in giysisi hiçte ucuz değildi ve Xie Lian’ın pek parası yoktu, bu yüzden genelde böyle yerlere girmezdi. Ancak mabedi yenilemek için küçük bir servet biriktirmişti ve artık yenilenecek bir şey kalmamıştı. O tam sikkeleri birer birer sayarken, Hua Cheng kenarından çıktı ve PAT! tezgaha altın bir varak bıraktı.
Xie Lian. “…”
Dükkan sahibi. “…”
“Üstü kalsın.” Dedi Hua Cheng. “Gege, hadi, gidelim.”
Xie Lian’ın kol yenini çekiştirdi ardından elleri iki yanında dükkandan ayrıldı. Xie Lian gülümsedi ve tam birkaç adım atmıştı ki Hua Cheng geriledi ve tekrar içeriye girerek onun kollarına çarptı. Xie Lian onu omuzlarından tuttu ve sordu. “Sorun ne?” Ardından başını kaldırdı ve kalabalıkla dolup taşan sokaklardaki bir şeklin gölgesini yakaladı ve kalbi sıkıştı. Tesadüfen, dükkan sahibi de sordu. “Başka bir şeyler daha mı almak istiyorsunuz?”
Xie Lian elini kaldırdı. “Evet. Lütfen bana şu cübbeyi getirin!”
 ·         MXTX, Yazar Notu:
Hua Hua: O gün, Ekselansları beni müsrif bir dükkana marka şeyler almak için götürmüştü (Haa???
Veliaht Prens turşu kurmakta çok iyidir. Çünkü buğulu çörek ve lapa yerken tek gereken şey turşudur, yüzlerce yıldır bu konuda pratik yaptığı için oldukça tecrübeli. Ayrıca, turşu kurarken zamanın büyük çoğunluğunda ne yaptığınızı düşünmenize gerek yok; sadece bir köşeye bırakıyorsun ve kimya işini yapıyor. Başarısızlıklarının çoğu yeni bir şeyler yaratma tutkusundan kaynaklanıyor.
 Çevirmen: Nynaeve
142 notes · View notes
drsmuratakcay · 3 years
Text
DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Erişkinde de çocukta da Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu vardır. Teşhis konulmadığında beraberinde bolca miktarda ek psikiyatrik sorun doğurur. Sadece akademik yaşamı değil, sosyal ilişkileri de etkiler.
DEHB sosyal ilişkilere de etki eder çünkü dikkat odağınızı koruyamadığınızda bir sohbete ancak sınırlı bir sürede tahammül edebilirsiniz. Öyle olunca da uzun süreceğini öngördüğünüz buluşmalara gitmeye isteksiz olursunuz.
DEHB basit görünen ve normalde üzerinde düşünülmeden gerçekleştirilen günlük işleri o kadar karmaşık hale getirir ki, sadece günlük hayatınızı idame ettirmek Mars'a roket göndermek gibi karışık ve zihinsel efor gerektiren bir durum haline gelir.
Misal, evden çıkarken cep telefonu, anahtar ve cüzdanınızı alacaksınız. Bu listeye bir de gözlük eklenirse DEHB'si olan bir kişi bunu unutmamak için o kadar yoğun bir zihinsel efor göstermek zorunda kalır ki, ayakkabısını giymeden evden çıkmış vaziyette bulabilir kendini.
O zaman böyle olmaması için bir takım rutinler geliştirmeli; cüzdan, telefon ve anahtar hep aynı yerde olmalı ve hep aynı rutin ile evden çıkılmalıdır. Bu sistemin dışına çıkmak huzursuzluk kaynağı olduğu için DEHB'si olanlar kompansatuar biçimde takıntılar geliştirebilirler.
İlk kez gittiğiniz bir işyerinde gergin hissedersiniz. Alışkanlıklarınız yoktur. Su içmeye gitmek için hesaplama yapmanız gerekir, hiçbir şey otomatize değildir. DEHB'si olanlar hayatlarının genelini böyle bir ruhsal durumda geçirdiklerinden kesintisiz bir kaygı yaşayabilirler.
Yine de en yıkıcı etkileri çocukluk boyunca tanılandırılmamasından kaynaklanıyor bence. DEHB'si olan çocuk dersi dinleyemez, öğretmen tarafından ya yaramaz ya da başarısız olarak damgalanır genelde.
Başarısız olarak damgalanınca iki seçenek var kabaca. Ya isteyip de başaramadığını kabullenecek (içselleştirme). Sonuç olarak da hayatı boyunca özgüveni düşük biri olma riski olacak, depresyona girmeye meyilli olacak.
Başarısız olarak damgalanınca diğer seçenek isteyip de başaramadığını değil, zaten istemediğine kendini ikna edecek (dışsallaştırma). Başarı kavramının kendisine düşman olacak. Dersi sadece dinlememekle kalmayacak, diğerlerinin de dinlemesine engel olacak.
Okulda zorlanacak, arkadaş ilişkilerinde zorlanacak, ailesi tarafından zorlanacak. Zaten basit gündelik işlevlerde zorlanacak. Bu kaygı ile baş etmek için alkol veya maddeye yönelmeye riski de yüksek olacak doğal olarak.
Sonuç olarak ben antisosyal (psikopat) tanısı almış, antisosyal görünen, öyle davranan, öyle tanısı olan, kendisini öyle zanneden ama antisosyallikle alakası olmayan bir sürü tanısı atlanmış DEHB gördüm gerek sosyal, gerek meslek hayatımda.
Özetle çocuklukta fark edilmemiş DEHB içselleştirildiğinde tekrarlayan depresyonlar, dışsallaştırıldığında ise uyumsuzluk ve kural bozucu davranışlar ile erişkinlik yaşamı boyunca kişiyi takip edebiliyor.
Bu minvalde tanılandırma veya ilaç endüstrisi ilişkilerine dair tartışmalar baki kalmakla birlikte, erişkinde de çocukta da DEHB'yi yok saymanın çok büyük kötülük olduğunu düşünüyorum.
0 notes
iyiyimlaben · 5 years
Note
2 aydır konuştuğum çocukla sevgili gibiyiz ama ders yüzünden ara verdik hesapları falan hep dondurduk bi twitterı kalmıştı o da 30 gün kullanmayınca siliniyor diye kapatmadı kalsın zaten çok girmiyorum dedi dün akşam twit atmış neyse dedim sonra bi baktım bi kız hesap açmış ve tek takip ettiği bu çocuk ve gidip üstüne iki tane de twitini beğenmiş konuştuğum çocuğun bu çocukta gidip onu takip etmiş ben de sordum bu kız kim diye mesaj attım tuşlu telefona geçti o mesajımı mı görmedibilmiyorumcvpyk
Ya Allah aşkına akıl var mantık var. Kaç kere daha bunu sana söylemem gerekiyor bilmiyorum ama ders yüzünden ara vermek diye bir şey yoktur. Hatta bir ilişkide ara vermek diye bir şey yoktur bu birincisi. İkincisi hadi ara verdiniz yazmayacağız, etmeyeceğiz dediniz ama sen duramayıp yazıp, arayıp duruyorsun ve bir şey söyleyeyim mi bu o çocuğun egosunu okşamaktan başka hiçbir halta yaramaz. Ve tuşlu telefona geçti ama twittera giriyor ama senin mesajına cevap veremiyor sjdbslkdghsşıkg yemeyin beni cidden, her şey apaçık ortada yani sjdbflakdghsşkf çocuk senden sıkılmış, darlamışsın bayağı onu. Kusura bakmaaaa 
0 notes
operasyon · 6 years
Text
Duygularımı yada tek tek insanlara dair düşüncelerimi açıklama aşamasını geçtim. Zaten uzun zaman boyunca tek yaptığım buydu. Yeniden aynı noktaya dönmem. 
Zaman içinde duygular düşünceler arasında değişenler olmuştur ama onları da anlatmak istemiyorum çünkü önemli bulmuyorum. Falanca kişiyi çok sevsem ne olacak, nefret etsem ne olacak? Bi fark yok ki.
**
Yıllar önce bilgisayar kursunda geçmişti buna benzer bi muhabbet. Evli hatunlardan biri kursta yaşça bizden daha genç birinden bir şey istedi, “Yapmazsan seni sevmem” dedi.
Çocukta, “sevsen koynuna mı alacaksın sevmezsen sevme” diye yanıt verdi.
O anda beklemediğim bir yanıt. Duygu anlamında o genç, o kadından benden daha realist bir dünyada, daha gerçekçi yaşıyordu bunu farkettim.
Kadın aynı şeyi bana söylese, onun hiç bir işime yaramayacak soyut sevgisini kaybetmek istemezdim.
**
İşte şu anda kendimi o bilgisayar kursundaki genç gibi hissediyorum. Duygularım ona benzer şekilde dönüştü. Fark şu: O genç karşısındaki insanların sevgilerininin bir işine yarayıp yaramadığına bakıyordu. Ben kendi sevigmin bir işe yarayıp yaramadığına bakıyorum ve çok zaman önce karar verdim ki, benim sevgim de kimsenin bir işine yaramaz.
0 notes
lightoflunaa · 6 years
Photo
Tumblr media
Mutlulukla ilgili bir sürü şey söylenir durur.. söyle yaparsanız daha mutlu olursunuz : "mutlu bir hayat sürmek icin 12 önemli neden, bu üçlüyü hayatından çıkaran mutlulukta bir adim önde" gibi başlıklar her yerde... Bu kadar zor ve komplike bir şey mi gerçekten mutlu olmak? İlla her şey muhtesem ve olması gerektiği gibi mi olmali? Basitçe sabah sahilde kahvenizi içerken annesinden kaçıp yanınıza gülerek gelen minik bir çocuk mesela.. ne kadar mutlu değil mi? Peki onun gülümsemesi? İki dakika bile olsa sizi gülümsetmiyor mu? Yoksa "off bu çocuklar da amma yaramaz" diyorsunuz? 🦄 Nietzsche'nin çok sevdiğim bir sözü var " Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?" 🌟 Bir düşününce o minik çocuğun ne bir mesleği,ne de farkında olduğu bir zenginliği var; ama mut-lu. "Gündelik hayatta bir ton sorunum var, bendeki dert o çocukta yok tabi" demeyi seçebilirsin,anlarım. Ama benim bahsettigim, heer şeyin ütopikçe mikemmel olması değil, her seye rağmen "basitçe" küçük bir şeyden mutlu olabilmeyi kendine alışkanlık edinmek. Gunde beş dklik bir mutluluğu kendine uzatmaya çalışsan , ya da su dalga geçilen Polyanna neler hissetmiş bi denesen, o anlık mutluluklar senin edindiğin alışkanlığınla büyüyecek,ve hayatını kaplayacak yavaş yavaş ,sinsice 😜☺️ Ne demişler "Sen bırak gecmisi,geleceği , an'i yaşa!" An'lar güzelleşerek çoğalırsa, kendini minik minik mutlu etmeyi öğrenirsen gun içinde, bir bakmışsın o çok komplike gördüğün "mutluluk" zaten sen olmuş çoktan🙏🏻 Einstein'ın bir sözü var: "Hayat iki şekilde yaşanır: Ya hiç mucize yokmuş gibi ya da her şey birer mucizeymiş gibi…” sen gel ikincisini seç tamam mi? Günün son mottosu dileğe dönüşsün ve ünlü filozof Kenan Doğulu'dan gelsin; umarım mutluluk "birden bire hayatınızın tümü olur, gecelerinize gün gibi doğar,ve hep kalır.."🌈💕 Sen yeter ki her şeyin sana gösterilmek istenen bir mucize olduğunu fark etmeyi seç...Seni seviyorum💋💋💫 #happiness #inspire #positivevibes #lightoflunaa https://www.instagram.com/p/BXpa_8bAEsK/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=8b6201rbn8u1
0 notes