Tumgik
#öğretmen olacağım ben ya
nev-i · 26 days
Text
Ben güçlü bi insanım.. Yani bütün arkadaşlarım beni öyle görürler ve hepsi benimle gurur duyuyor.. Çünkü hiç bilmediğim hiç tanımadığım bi şehire tüm aile göç ettirdim.. Bu benim için dünyanın en zor şeyiydi.. Bunun için kaç gecemi, kaç gündüzümü ağlayarak, üzülerek feda ettim bilemezsiniz.. Sonra hiç bilmediğim bir mesleğe tutundum.. Kasaplığa.. Tüm zorluğuna bi bayan olarak göğüs gerdim ve hem ustalık hemde usta öğreticilik belgelerimi aldım.. Tüm arkadaşlarım hayranlıkla baktı bana hepsi gurur duydu benimle... Sonra 240 bine annemin dökülmüş bütün dişlerini yaptırdım ablamla beraber..Yani tüm dişlerini yeni baştan hemde en güzelinden en özel doktordan.. Neredeyse 6 aya yakın maaşımın yarısından çoğunu hep verdim.. Çalışma hayatına başladığımdan beri kazandığım maaşların her ay düzenli büyük kısmını aileme verdim kendime sadece harçlık aldım. Uzun bi süre yeni kıyafet almadım, yeni ayakkabı almadım. Kendime iyi gelecek hiçbir şey almadım.. Hep onları mutlu edecek şeyler almaya çalıştım.. Ama yeni bir eve kiraya çıkmak istediğim için babamın gözünde tüm kardeşler hesap kitap bilmeyen hiçbir şey beceremeyen cahil insanlar olduk.. Ve mesele ne olursa olsun o benim öğretmen olmadığımı hiç unutmadı..Ve her defasında daha sert yüzüme çarptı sözleriyle.. Dün anneme demiş ki sırf onlar daha rahat yaşasın diye yeni bi eve onları çıkartmak istediğim için aslında yine onun için uğraşırken "O kadar kitap aldık okumadı.." kpssyi kazanamamış olmak onun için okumadın demek .. Ve ben bu hayatta hangi mesleği alnımın akıyla gayretle yaparsam yapayım onun gözünde onu gururlandıracak bi öğretmen olamadığım için tüm yaptıklarım hep silik olacak hiçbir değeri olmayacak.. Ve ben her aynaya baktığımda kendimi bir kez daha affetmeyeceğim. Ve ömrüm boyunca bu mahçupluğu sırtımda bi kambur gibi taşıyacağım. Çünkü o beni affetmeyecek yani gurur duymayacak benimle ya da sessiz gururlar duyup bunu bana hissettirmeyecek..Ve ben ömrüm boyunca ondan bi güzel cümle duymaya çalışırken, onun ağzından gözünden bi kere gururla bana baktığını görmek için çabalarken bu hayatla olan tüm savaşlarımı bitireceğim.. Belki de hepsini kazanacağım.. Ama onun gözünde ben hep yenilmiş olacağım..
8 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
*Sait Faik Abasıyanık / Plajdaki Ayna'dan
Hayatın sadece kitaplardan öğrenilmeyeceğini yine kitaplardan öğrendim.
8 notes · View notes
emir616161 · 10 months
Text
Biri öldüğünde ondan geriye kalan kitapları ve defterleri bazen yakınları bir koliye doldurur ve sahaflara bırakır. Sahaflar o kolilerdeki kitapları ayıklar, satılabilir durumda olanları raflara koyar. Satılamayacak olanları ise ya depoya gömer ya da kağıt toplayıcılara verir. Defterler de önem bakımından kondisyon bakımına göre incelenir, bu işin meraklısı bazı kişilere gösterilir. İşe yaramaz olduğu düşünülenler ise yine kağıt toplayıcılara bırakılır. Üniversitenin ilk yılından beri elimden geldiğince o defterleri toplarım ben. Bazen bir matematik işlemi ya da telefon numaraları, bazen yarım bırakılmış bir günlük sayfası, bazen de yemek tarifleri çıkar o defterlerden. Ara ara şiirler olur. Bazen de öyküler olur. Çok nadir olsa da bazen sayfalarca iç kusmaya denk gelinebilir. Sadece bir kalem, bir defter, bir nefes, bir oda ve bir ışığın şahitlik ettiği ve tek şahidin de bunlar olarak kalacağı düşünülerek geçirilmiş o saatler, o düşünce fırtınaları, o defteri keşfetmemle sanki ölü sahibiyle zaman arası bir anlaşma yapmışız gibi bana emanet kalır. İrkilirim o zaman. Okurken irkilirim, taşırken irkilirim. Keşfetmek bir beladır bazen. Emanetini seçemezsin ve üstüne taşıması zor bir yük olarak kalır. O defterlerden birinde geçenlerde okuduğum bir durum günlerce kafama takıldı. Ne yapacağımı, kime anlatacağımı bilemedim. Buraya yazmayı düşündüm, nasıl olur ikilemine düştüm. Fakat bu bir emanetse şayet, ben zarımı emanetin anlaşılmasından yana atmaya karar verdim. Şöyleydi okuduğum;
''..... 1998
Abimin doğum günü. Heybeliada'yı bıraktığından beri yüzümüz gülmedi. On üç sene geçmiş. Deniz Lisesi'ni kazandı diye Kur'an okutmuştuk. ''Ne oldu okuttuğunuz dualar, borç içinde kaldık'' diye sorup durdu babam. Tazminat belimizi büktü. Anlatmaz, konuşmaz. Ben biliyorum arkadaşları hırpalamış. İfade edemez kendini o. Bir başına kalmışlığı yok. Dayanamıyorum dedi, geldi. Çok korktum babam kemiklerini kıracak diye. Bir şey yapmadı. 4 ayını boş geçirdi, anadolu öğretmen lisesini kazandı. Mutlu olmadı. Kendini iyi hissetsin diye hep gülümsedim ona. Evde babamla, okulda öğretmenlerle anlaşamadı. Yıl sonu başvuru yaptı, fen lisesine kabul aldı. ............ olduysa da ...... bilemiyorum. Hacettepe İngilizce tıbbı kazandığında mutluluktan havaya uçtum. Abim doktor olacak, az şey miydi? Zarf gelince babamın yüzü düştü, zehir oldu gecemiz. ''Senden bir bok olmaz onu da bırakırsın'' dedi. Babamın canını sıkan okul süresinin uzun olmasıydı. Allah biliyor, hepimizi zorlayan o tazminat parasını bir an önce abimden almak istiyordu. Onun Ankara'daki üçüncü yılında başladım Uludağ'a. Bir kere yanıma gelmedi. Ben Ankara'ya gitmek istedim, davet etmedi. Meğer o sene harç parasını gitara vermiş. Kaydı düşmüş. Pidecide çalışmaya başlamış. İlk ve en büyük kavgamız ............ bir şeydi. Babamdan intikam alıyorsun dedim. Çok sinirlendi. Doktor olacaktın sen abi dediğimde ben olacağımı oldum deyişini unutmuyorum. İnşaatlarda çalışmaya başladığında babamla neredeyse hiç görüşmez oldular. Eve gitmiyordu. Onu düşünmekten bir senem ziyan oldu, sınıfta kaldım. Son seneme geçeceğim yaz tatilinde Adana'da dikildi karşıma. İtü'yü kazandım, mühendis olacağım dedi. İnşaatta dövmüşler, hazmedememiş. Babama yalvardım. Ne olur üstüne gitme, harcanıyor dedim. ....... olacaksa sen sebep olma dedim. ''Her gün camiide ne günah işledim bu oğlu bana ceza verdin'' diye soruyorum dedi. Arada kalmaktan çok sıkıldım. Yoruldum. Keşke İtü'yü bitirse diye dualar ettim, tutmadı. Onu da bıraktı. Çeyreği olmayanlar aşağıladı, lise mezunu diye küçümsediler. Zeki abim. Zeka kurbanı abim. Öğretmen olduğum günden bu yana ona her harçlık verişimde saatlerce ağlıyorum. Benim abim bu olacak adam değildi. Tiyatroya merak sarmış. Oyuncu olacağım diyor. Bizden sonra sen ne olacaksın abim. Senden nefret ediyorum bazen baba.''
2 notes · View notes
Text
- Annen var mı senin?
- Var tabii.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabii sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
~
Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna...
Tumblr media
3 notes · View notes
vurdumgitti · 5 months
Text
bir konu netse, ya üzülürsün ya sevinirsin. iki duygu da bir süre sonra geçer. ama belirsizse yorar, yorgunluk kolay kolay geçmez. ve ben çok yoruldum. benim hiç arkadaşım yoktu, burayı açtım. Fatma içimdeki bu boşluğu kullandı, abim olmasını hep çok istedim. seni abi yerine koydum, bak öylesine değil harbi harbi abi yerine koydum. bu yüzdendir ki hâlâ sana karşı saygım var. en son ki konuşmamızda seni çok kırdığımı düşündüm, çok pişman oldum, çok üzüldüm. sana ulaşmak için çok yol aradım. hesabıma ara verecekken bile seninle ilgili post atıp, iletimi açık bırakmıştım. gelirsen yaz diye, özür dileyeyim diye. dün bir öğrendim zaten sen bir yıldan beridir buradaymışsın, istersen yazardın, istersen konuşurduk, istersen tekrar abi kardeş gibi olabilirdik. ama istemedin, istemedin ki yazmadın. çok çabaladım ben, kendi içimde sana da, merte de, fatmaya da hep hak verdim. çünkü suçlu bendim. çocuktum, arkadaşa açtım, çocuktum, sevilmeye açtım. ama şimdi büyüdüm. ve mutluluğa açım. benim şimdiye kadar sana karşı bir kırgınlığım yoktu, işte burada hesabının olduğunu, o takip ettiğin kişinin postlarını beğenene kadar. ama yine sorun değil, bir sabah ansızın affetmiş olurum içimde seni. bunu belki hiç okumayacaksın ama benim fazlaca yazmaya, konuşmaya ihtiyacım var. ve biliyor musun, her şeye rağmen iyi ki hayatıma girdin savaş abi. sayende içimde azıcık da abi sevgisini doldurdun:). ben size karşı hep mutlu, enerjik dolu göründüm ama içimde kaç savaş verdiğimi bilemedin. biliyor musun? bilmiyorsun tabi. ben öğretmen olacağım ve öğrencilerime ilk kendilerini sevmeyi öğreteceğim. çok zaman geçti, çok şey unutuldu belki. ama hisler, duygular unutulmaz. acaba sen şu an hangi bölümdesin? hayatın nasıl gidiyor? napıyorsun? bilmiyorum, öğrenemeyeceğim de. ama umarım bir gün kalbinde çiçekler açar, bir sabah uyandığında her şeyi içinde halletmiş olursun.
0 notes
srdnm · 1 year
Text
Büyüyünce Ne Olacaksın?
Annen var mı senin?
Var tabii. Ne iş yapar? Çamaşıra gidiyor. Sen ne olacaksın büyüyünce? – Ben mi? dedi. Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. -Ben, dedi, boyacı olacağım. Ne boyacısı? Kundura boyacısı. Neden kundura boyacısı? Ya ne olayım? – Doktor ol, dedim. – Olmam, dedi. – Neden? Olmam işte. Neden ama? Doktoru sevmem ki. Olur, mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu? Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan. Ama annen iyileşti. Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben. Peki, dedim, öğretmen ol. Ben mektebe gitmiyorum ki. Neden? Öğretmen beni dövüyor. – Neden? Yaramazlık ediyorum da ondan. Sen de yaramazlık yapma. Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki. Öğretmenin yapma dediği şey, dedim. Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Bir kaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem mektepten kovdular. Çok fena yapmışsın. Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. Ne olmak istiyorsun ya? Boyacı olacağım dedim ya. Sait Faik Abasıyanık
0 notes
merine-itsi · 2 years
Text
seni uğruna ölmeyeceğim bir şey için ikna ettiğime utanıyorum, sevgiye inandırıp sevgisiz bıraktığım için, yaralarını saracağım diyip sarmak bir kenarda dursun bir yeni yara daha eklediğim için, neşen ben olacağım diyip son mutluluk kırıntını da aldığım için utanıyorum. ama biliyor musun sana galiba lütuf değil imtihan için gönderilmiştim ben ya da doğrusunu gösterip deneyimlemen için seni sırılsıklam yalnız bırakan bi öğretmen olmak için. özür dilerim, insan bazen acımasız olabiliyormuş. uğruna ömrü boyunca vicdan azabı çekse bile, en çok acımasızlıktan kırılan kendisi olsa bile...
0 notes
velhasileyvallah · 2 years
Text
çok çalıştım öğretmenliği kazanabilmek için ve nasip oldu kazandık, şimdi son senemin son haftası ve bu garip heyecanı ve aynı zamanda stresi üzerimden atamıyorum
5 notes · View notes
starstuffe · 4 years
Text
.
#ya aklım o kadar karışık ki buraya bir şeyler karalayayım#sınava başvurdum parayı da ödedim hemen#ve çalışıylrum bir sürü kitaplar da aldım ama 4 yıl daha okumak hakkında ne düşünüyorum bilmiyorum#yani kazanamazsam 2 yıl sonra mezun olacağım kazanırsam yıllardır istediğim okulda 4 yıl okuyacağım#2 türlü de kaybettiğim bir şey olmuyor ama sanki zaman geçiyor gibi hissediyorum bu çok rahatsız etti beni#sanki geç kalıyorum gibi hissediyorum ve yaşlanmak beni çok korkutmaua başladı#30 yaşına gelince hayat bitiyor gibi hissediyorum sanki ondan sonrasını yaşayamam gibi#tam olarak olduğum kişi oralarda da kabul edilmese de japonya ya da korede yaşamak istediğime karar verdim#okumak daha doğrusu#yükseklisans#neden bilmiyorum avrupa şeylerimden bi anda vazgeçtim#ve 4 yıl sonra ne#2 yıl da yüksek lisans okursan öğretmen olabiliyorum oralarda#sanki param var da#düşündüğüm şeylere bak daha ne okul bitirdim ne sınav kazandım ben neden böyleyim ya#yıllar sonraki şeyleri dert edip anı kaçırıyorum hayal kurmaktan elimdekş zamanı kaybediyorum#her şeyin tam olarak kafamdaki gibi olması imkansız#bazen gerçekten keşke hayal kurma yeteneğimiz olmasaydı diyorum çünkü dünyada o kadar çok#olasılık var ki ve sen bunları internetten gördükçe benim de hayatım bu olsun diyorsun ama herkes japonyada ya da korede doğup büyümüyo#ya da herkes amerikadan değil#sonra işte diyorum ben 20 yılımı bok gibi bir şehirde harcadım ve hayat sana o 20 yılı geri vermiyor#hayatına yeniden başlayıp idol olarak dünyaya gelemiyorsun#çok saçma ya her şey keşke hayvanlar kadar basit olsaydı hayatımız#1 kere yaşıyoruz ve ortalama ömür biçsem 60 yılım daha kaldı diyelim#ben bu 60 yıla o kadar şey sığdırmak istiyorum ki ama buna yeterli zaman var mı ya da para bilmiyorum#2 gündür hayal kurmaktan camdan dışarı bakmıyorum etrafımdaki dünyayı yaşamadan hayalde yaşıyorum#ama çalışmazsan hepsi hayalde kalıyor yani#japonya ve kore turu 1 arkadaşıma da çok mantıklı geldi eğer biriktirebilirsem ben de gelim senle diyo#kendim düşünmüştüm ama bilmiyorum gelse çpk eğlenceli olur gibime geldi#neyse o zaman sanırım susup ders çalışmam gerekiyor
0 notes
bilmemkineyimben · 2 years
Text
kendime.
biricik, kıymetli ve pek duygusal canım kendim. 17 yaşımın son günlerinde yazıyorum bunları sana. hala çocukken. büyümek beni hiç korkutmuyordu biliyor musun, ta ki büyümenin pek de güzel bir şey olmadığını fark edene kadar. korkuyorum. sanki büyüdükçe zaten pek de iyi gitmeyen her şey yolundan iyice çıkacakmış da ben düzeltemeyecekmişim gibi hissediyorum. biliyorsun beni, fazlaca karamsar biriryim ne yazık ki. bu nedenle pek de umutlu bakamıyorum geleceğe ama her şeye rağmen bize güveniyorum. olmasa da olmasın, her şey de yolunda gitmeyiversin değil mi..
17 yaşımdan kendime bir kaç şey bırakmak istediğim için yazıyorum bunları. ileride dönüp baktığımda bugünlerimi hatırlayabilmek ve belki de kendimle gurur duyabilmek için. pek hoş gelmedi bana 17 yaşım.. çok kırıldım, çok üzüldüm, çok yıprandım. o kadar çok zorluk atlattım ki bu yaşımda, bir daha kalkamayacağımı düşündüğüm her düşüşümde kendimi yeniden ayakta buldum. öyle herkesin anlattığı gibi mükemmel bir yaş olmadı yani benimkisi. 17 yaş aşkım olmadı mesela ya da hayat bana başka türlü sürprizler sunmadı. kafamı toplayamadığım için ders çalışamadığım günlerle, baştan aşağı her kemiğimin ağrısıyla uyandığım sabahlarla, ağlayarak uykuya daldığım gecelerle, kimseye anlatamadığım için gereğinden fazla güldüğüm anlarla dolu bir seneydi. ama geçti. geçmedi. babama hep bu günler için çok kızgın olacağım. biliyorum hiçbir zaman bizi üzmek istemedi ama üzdü. çok kırgınım. ona ihtiyacım olduğu günlerde yanımda olmadığı için, ağladığımda bana kızdığı için, üzülmeye hakkım yokmuş gibi davrandığı için, kafaya taktığım şeyleri hafife aldığı için, hayallerimi dinlemediği için, yalnızca sözde destek olduğu için ve en çok daha anne karnındayken beni alıştırmaya başladığı o muhteşem ilgisini bir anda üzerimden çektiği için. bunu affedemiyorum. yıllarca o kadar iyi hissettim ki bana olan sevgisini ve ilgisini şu an onların çoğunun yok olması beni paramparça ediyor. çok sevdiğim bir söz var ‘ben büyüyorum sanıyordum benimki büyümek değil parçalanmakmış.’.. ama en çok kendime kızıyorum. bir başkası için kendimi bu kadar üzmem hiç doğru değildi. üstelik bu kişi babam bile olsa. hep arkadaşlarımın babamla olan ilişkimi kıskanması beni şaşırtıyordu, bir insanın babası tarafından incitilmiş olması bana hiç gerçekçi gelmiyordu. ben bunun gerçek olduğunu yaşayarak öğrenmek istemezdim. ama olsun. hepsini atlatıyorum, atlatacağım. eskiden olsa bunları yazıyorken kesin ağlardım ama şu an gözlerim bile dolmadı. değişiyorum. 
gelelim üniversite sınavına. hayalim hep moleküler biyoloji ve genetik okumaktı biliyorsun. olmadı, olmasın, belki olur. sınavda pek iyi bir sıralama yapmadım, zaten ben hiçbir zaman çok yüksek hedefleri olan biri değildim. istediğim çoğu üniversitede psikoloji bölümünü yazabiliyordum ama yazamadım. hep derlerdi ki sınavdan sonra rahatlayacaksın ben en çok sınavdan sonra tercih döneminde zorlandım. kendimi o kadar çok karşıma alıp konuştum ki.. ne nasıl olacak, ben nasıl yapacağım.. şehir dışı fikri beni hem heyecanlandırdı hem korkuttu. ama sanırım korkularım daha ağır bastı. evimdeyim, dört sene daha evimde olacağım. uzun düşünceler, uykusuz geceler ve hatta uykularımda bile düşünmeler sonucu matematik öğretmenliği bölümünü yazdım ve kazandım. hala şaşkın ve heyecanlıyım. iyi bir öğretmen olmak için elimden geleni yapacağım. öğrencilerime sadece matematik değil, kitaplar insanlar ve hayat konusunda anlamlı şeyler öğretmek istiyorum. içten içe korkulan ama bir o kadar da sevilen bir öğretmen olacağım galiba. bana ilham olan öğretmenlerimin izinden gidecek, öğrencilerime ilham olacağım. ilk başlarda bana çok tuhaf gelen bu fikrin bana şu an heyecan veriyor oluşu çok garip!
#devam edecek.
7 notes · View notes
yolaemanet · 3 years
Text
İlginçbirdeneyim
2020-2021 eğitim-öğretim yılı okullarda geçen yıllarımın en ilginç dönemi oldu sanırım. Çünkü bu sene sırada oturan değil sıraların karşısında, tahtanın önünde durmadan konuşandım. Ben. Konuşan! Başta bunu nasıl yapacağımı bilmeden, sesimi yükseltmem gerektiğinde yapamayacağımı düşünürken vallahi oldu, sınıfa giriverdim. 
Staj yaparken ders anlatmam gereken günün öncesinde çok heyecanlıydım. Her şeyi öğretmenlik yapacağım o ders saatine bağlamıştım çünkü. İstediğim gibi geçmezse, zevk almazsam, bu işi de yapmak istemediğimi hissedersem, bana göre olmadığını fark edersem ne olacak? Öyle olmadı ama. Olacağını tahmin ettiğim kalp çarpıntılarımın, nefessiz kalmalarımın, terlemelerimin hiçbiri olmadı. Ben sanki o kızlarla her gün ders işliyormuşum gibi gayet rahat dersimi anlattım. Anladınız mı diye sordum hatta. Belki söylemezler diye gözlerine bile baktım. Oyun oynattım. Sonra ders bitip de gözlerimi aça aça danışman öğretmene, “Oldu mu?” diye sorduğumda, eve gidip de kendimi yatağa attığımda yüzüme oturan o gülümsemeyi fark ettiğimde, “Oh!” dedim. Bu defa oldu. 
Sınav süreci geçti. Mülakat bitti. Atamam oldu. Her yeni gelişmede, “Kim derdi ki..” diyordum içimden. Kim derdi ki ben öğretmen olacağım. Kim derdi ki ben şuraya öğretmenliğe gideceğim. Kim derdi ki...
Tabii komik şansım burada da kendini gösterdi. Pandemidir, uzaktan eğitimdir vs. derken hem yoğun hem saçma, karmakarışık değişik bir seneyi geride bıraktım. Öğretmen olarak. Tuhaf geliyor. Ben öğretmen miyim? Asla çocuklarla uğraşamam diyen ben. Daha küçükken bile bildiklerimi paylaşmaktan nefret ederdim. Arkadaşlarıma sınavlarda yardımcı olmak istemezdim. Benim bilgimdi o çünkü. Ben öğrendim. Kendi çabamla. Git sen de çalış, sana ait olan bilgiyi bul. Bu benim!
Şimdi öyle değil tabii. Şimdi nasıl biliyor musunuz? Eğer öğrencileriniz sizi biraz olsun sevebilmişse siz derse başlayacakken gözlerini sizden ayırmıyorlar. Bugün ne diyecek acaba diye bakıyorlar ve gözleri de parlıyor üstelik. Bunu görmek çok güzel. Buna sebep olmak mükemmel. Onlar için  de benim için de neyin önemli olduğu yavaş yavaş şekilleniyor kafamda. 
Birkaç gündür bunları -falanı filanı- düşünüp en keyif aldığım şeyleri buluyorum. Bunlardan ilki, benden hoşlanmadığını hatta beni görmediğini bile düşündüğüm öğrencilerin bir anda gelip bana sarılması. Bana karşı olan hislerini serbest bırakması yani. Çünkü bir çocuğun sevgisi bir yetişkininkinden çok farklı. Yalansız, eğrisiz, dosdoğru, saf. Bana sarıldıkları zaman iyi bir insan olduğumu bile hissediyorum. Kendimi bir çocuğa sevdirmişsem o kadar da kötü olamam herhalde.  Sonra, verdiğiniz şeyin karşılığını almak müthiş bir şey. Mesela sınıfta çocuklar çizgi film izlerken çektiğim bir videoya evde bakarken fark ediyorum ki kimisi  sorulara ingilizce cevap veriyor. Ya da iki üç hafta sonra bahçede beni gördüklerinde, “Hello teacheeeer!” diye bağırdıklarında, of, nasıl mutlu olmuştum.  En sevdiklerimden; kendinden umudu kesmiş bir öğrenciye çok değil, birkaç dakika ayırıp yapmasını istediğim şeyi o anlayana kadar anlatınca yapabildiğini görmek. Sonra kendini fark etmesini, sınıftan soyutlanıp zevkle işine gömüldüğünü ve sonraki çalışmalardan kaçmadığını görmek. İçinde ağaçların, kelebeklerin, canım örtmenimlerin olduğu resimler, küçük notlar almak. Çiçekler..
Öğrettiğimden çok öğrendiğim oldu. Ama öğrenmekten en keyif aldığım şey çocuk bakışı. Eskiden zaman zaman dünyaya böyle bakmak isterdim ama çocukları bu kadar iyi tanımıyormuşum demek. Hakkını veremiyordum. Şimdi onların dünyaya nasıl baktığını daha iyi anlayabiliyorum. “Ecrin gibi.” Bu cümlenin hayatımda bir yeri var artık. Ecrin, gerçeklerin ortasında bir masal gibi. Dünyadan uzak olmayan ama kendi masalına da zarar gelmesine izin vermeyen bir kız. Çizgi film izlediğimizde en içten o gülüyor. Kınamalar, alaylar umurunda değil. Dans etmemesi için hiçbir sebep yok. Koridorda, basketbol sahasında, sınıfta, her yerde onu kirazlı elbisesiyle dans ederken görebilirsiniz. Ona hayran hayran baktığımı gören öğretmeni hafızasında sorun olduğunu, hasta olduğunu söylemişti. O kadar üzüldüm ki. Ecrin’e değil, öğretmenine. Neye baktığının farkında değil. Ecrin, yaşıtlarından bile daha güzel bir çocukluk yaşıyor. Mutlu bir çocukluk. Umarım hem çocukluğunda hem yetişkinliğinde seni fark eden insanlara denk gelirsin Ecrin. Normal olan sensin, sana anormal diyenler değil. Umarım serpilip genç bir kadın olduğunda neşeni bozmalarına izin vermezsin.
Mutluyum. Çok şey bilmek, bildiklerimin hepsini onlara anlatmak istiyorum. Sadece ders değil. Kadın olmayı, erkek olmayı; insan olmayı, mutlu olmayı, saygılı olmayı, çocuk olmayı, yetişkin olmayı. İnsanlar ölümden korktukları için çocuk yaparlarmış, onlardan sonra bir parçaları kalsın dünyaya diye. Eğer ben her bir öğrencime benden minicik bir parça verebilirsem, eh, galiba ölümsüz olurum. 
9 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce? - Ben mi? dedi. Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. -Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım? - Doktor ol, dedim. - Olmam, dedi. - Neden ?
- Olmam işte. - Neden ama? - Doktoru sevmem ki. - Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol. - Ben mektebe gitmiyorum ki. - Neden?
- Öğretmen beni dövüyor. - Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Bir kaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem mektepten kovdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. - Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
Sait Faik Abasıyanık
2 notes · View notes
hevalenroje · 4 years
Text
- Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de birbirimize baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının p.çi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının p.çi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
"Ürkek bir serçe gibi eğme başını.
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden. öperim çocuk. "
Sait faik ABASIYANIK.....alıntı
Tumblr media
8 notes · View notes
kimyager · 3 years
Text
Annen var mı senin?
-Var tabii.
-Ne iş yapar?
-Çamaşıra gidiyor.
-Sen ne olacaksın büyüyünce?
-Ben mi? dedi.Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. -Ben, dedi, boyacı olacağım.
-Ne boyacısı?
-Kundura boyacısı.
-Neden kundura boyacısı?
-Ya ne olayım?
-Doktor ol, dedim.
-Olmam, dedi.
-Neden?
-Olmam işte.
-Neden ama?
-Doktoru sevmem ki.
-Olur, mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu?
-Tabii sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
-Ama annen iyileşti.
-Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
-Peki, dedim, öğretmen ol.
-Ben mektebe gitmiyorum ki.
-Neden?
-Öğretmen beni dövüyor.
-Neden?
-Yaramazlık ediyorum da ondan.
-Sen de yaramazlık yapma.
-Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
-Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
-Belli olmuyor ki! Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten kovdular.
-Çok fena yapmışsın. -Fena yaptım.Ben adam olmak istemiyorum ki.
-Ne olmak istiyorsun ya?
-Boyacı olacağım dedim ya.
3 notes · View notes
leyliminguncesi · 4 years
Text
Bu gün bir velim ile telefon görüşmesi yapıyordum. Özel okulun bitmeyen prosedürlerinden “eğitim- öğretime başlanıldığından itibaren nasıl olumlu ve olumsuz yönleri gördünüz bir anne olarak benimle paylaşır mısınız?” sorusu ile aramıştım. Elhamdülillah yıllardır öğretmenliğim de hep hoş insanlar ile muhatap oldum. Beş parmağı geçmez  bu velim de bende uzak olsun dediğim. Neyse hoş sohbet muhabbet derken bana teşekkür etti. Sohbeti bitirip diğer veli aramalarımı gerçekleştirmek için dakika kovalarken ilk önce afalladım nerden çıktı bu şimdi diye ardından kıp kırmızı yanaklar eşlik etti devam eden konuşmasına “ geçen yıl ve bu yıl için bizim ana sınıfı öğretmenimizden ziyade rehber öğretmenimiz oldunuz . Okulda ki her konuşmanız inanın naklen evde Ahmet tarafından bizlere aktarılmakta.  Tamamen sizi taklit etmekten zevk alıyor.  Ahmet konusun da bazen boğuluyor gibi hissedince yönlendirmeleriniz hep beni doğru yere ulaştırıyor dedi. Nişanımı tebrik edip telefonu kapattık. Aslına bakılırsa iyi ki iki iltifat aldın ne var bunda diyebilirsiniz. Ya da her öğretmen için muhakkak bu cümleler kullanılıyor kendini özel hissetme de diyebilirsiniz. Ama benim için çok kıymetliydi bu gün duyduğum bu cümleler. “rehber öğretmen” üstelik bu yaş grubunun ilk muhatap olduğu öğretmen kimliğiyim,  çocukların hayatlarında bir yerlerde hep iz olarak kalan bir insan olmayı çok istedim. Ve hala benim öğretmenlikte ki tek arzum bu elimden gelenin her zaman en iyisini yapıp mükemmel olacağım diye koşullamadım. Olamam da ki olmam mümkün değil ben bir insanım her şeyden önce ki karşımda ki muhatabım bir çocuk ve onun seviyesine inmem benim atacağım ilk adımım. Yeri geldiğinde onlardan daha çocuk oluyorum. Öğretmenliği önlüğümün ceplerine sıkıştırıp koşup zıplayıp sataşıyorum yeri gelince de yetişkinlik kürsüsüne oturuyorum. Ama her şeyden önce onları bir yetişkin gibi karşıma alıp dinliyorum. Öylesine güçlü çeneleri var ki en az benimle yarışabilecek kadar kuvvetli :D çocuklarla konuşurken kulak ardı yaparak değil can kulağım ile dinliyorum. Eh sevgili annelerimde bir problemden bahsettiklerinde onları koşulsuz dinleyen öğretmenlerini nezaket kurallarından biri olan hoşgörünün karşılığını veriyorlar.
Nasıl da basit bir bulmaca değil mi?
Kendi içimde yaşamış olduğum motivasyon bana ziyadesiyle yetti. Bugüne kadar emek vererek öğrenciliğini yapmış olduğum alandan güzel bir rehber öğretmen cümlesi bir kitabın güzel başlayan ilk cümlesi gibi…
 19.10.2020
11 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
- Annen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce?
- Ben mi? dedi.
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık.
-Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım?
- Doktor ol, dedim.
- Olmam, dedi.
- Neden ?
- Olmam işte.
- Neden ama?
- Doktoru sevmem ki.
- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol.
- Ben mektebe gitmiyorum ki.
- Neden?
- Öğretmen beni dövüyor.
- Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının p.çi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının p.çi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye döğdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem döğdüler, hem mektepten koğdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki.
- Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
🦋😊
"Ürkek bir serçe gibi eğme başını.
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk”
Alıntı
Nazım Hikmet Ran
5 notes · View notes