Tumgik
#özlü sözlü
ilmiyyat1453 · 1 month
Text
Hikmetli Sözler
• "Bir hocaya soruyorlar, “Çok keskin bir zekaya sahipsiniz bunun sebebi nedir?” El-Cevap: “Evladım bize ilk öğretilen ayak ucuna bakarak yürümemizdi.”
• "Hiç görmediğiniz bir şeyi hayal etme şansınız yok. O yüzden Kur’ân-ı Kerim’de cennet “tahayyül edemeyeceğiniz yer” diye geçer."
• "Kalbin zînası hevestir."
• “Kim arzu ve istekle harama bakarsa, Allah onun kalbinden 40 gün ibadet lezzetini alır.” Hz.Ali (radıyallâhu anh)
• "Gözünü korumayan bir müminin kâmil bir îmana ulaşması zor."
• "Ezan tek başına terapidir."
• "Ezanı dinlemek bilinçaltı temizliğidir."
• "İnsanlar günde 5 vakit ezan dinlese düzelir."
• "Ezan okunurken temizlenmesini istediğiniz ve sizde olmayan bir amel için niyet edin."
• "Harama bakmaktan Allah korkusu ile vazgeçene Allah kalbinde lezzet duyacağı ibadet nasip eder."
• "Gözü başıboş bırakmak helâki getirir."
• "Gözümüz harama yakınsa, gönlümüzün de harama yakın olması muhtemel. O yüzden çocuklarınız nereye bakıyor dikkat edin."
• "Yatarken son düşündüğün ne ise uyurken onunla meşgul olursun."
• "Ne ile uyursanız, onunla uyanırsınız, nasıl uyanırsanız, öyle yaşarsınız."
• "Uyandığınızda ilk الله Allah deyin ki, Allah ile devam etsin gününüz."
• "Şimdiye kadar ne kadar negatif yere baktıysanız, o kadar fazla hatta daha fazlası pozitif yere bakın. Kâbe'ye bakın. Kur’ân-ı Kerim’e bakın. Allah dostlarına bakın."
• "Kişiler, mekanlardan daha etkilidir."
• "Allah‘ın bizi görmesini istediği yerlerde olalım.
• "Hz. Ali (radıyallâhu anh) diyor ki: “Cimrinin bakışından sakının”
• "Suyun hafızası vardır. Suya bakıp düşünüldüğünde bile su etkilenir."
• "Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ’ya soruyorlar. “Hangi kadın hayırlıdır?” Cevap veriyor; “Başkasının hayalinde olmayan kadın.”
• "Çocuklar anne babayı kavga ederken görmeyecek, çocuklar evde gayr-ı meşru birşey görmeyecek."
• "Bebeğinizin altı değiştirilirken sadece 1 kişi görecek o da siz, baba bile görmeyecek."
• "Çocuklara Kur’ân-ı Kerim dinletin, faydasını görürsünüz."
Kaynak: Tıbbu'n Nebevi
77 notes · View notes
iyiyimlaben · 25 days
Text
Özlü sözlü tişörtüm ile sokaklardayız bugün gödngödnfödm
15 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
Şikayetim vardır Şah-ı Merdan'a
Çürük özlü müslümandan usandım.
Kalsın benim davam ulu divana
İki yüzlü müslümandan usandım.
Anlattığı yola kendi gitmiyor
İşlerinde hile, hurda bitmiyor
Bir dediği dediğini tutmuyor
Yalan sözlü müslümandan usandım
Zor görünce meydanlardan çekilir
Güç önünde büklüm büklüm bükülür
Nefis yapar, takva ehli takılır
Sahte pozlu müslümandan usandım
Dünya yansa olmaz asla kaygısı
Körelmiştir vicdan ile duygusu
Velayet'e yoktur sevgi saygısı
Gönlü tozlu müslümandan usandım
Velayet Aytan
2 notes · View notes
gelmemeyeegitmisim · 2 months
Note
Açıkçası Tumblr da Egemi bulabileceğimi zannetmiyorum çünkü acıda olsa herkesin 3391 km nin bir KITAP olduğunu ve Ege nin de gerçek OLMADIĞINI kabullenmesi gerek çünkü gerçek hayatta kimse sizin blogunuzu 7 ay boyunca hiçbir şey söylemeden takip etmeyecek. Çok güzel bir şey demişti burada biri: her artık uyu yazan Ege değil. Aksine Tumblr erkekleri çok çirkinleşti... Öyle yani(:
Aynen öyle. Adın haklı falan mı askim? Buradaki erkekler millete yavsamak için geliyorlar resmen. Bazıları dışında onlar da özlü sözlü söz falan yazıyor. Her seven de gerçekten sevmiyor :)
1 note · View note
akilfikirgezegeni · 8 months
Text
Yaşarken hangisi daha önemlidir. Bir gün yok olup gidecek dışını dizayn etmek mi, yoksa zaman okyanusunda bir damla olarak bile anılacak olsa içini dizayn etmek mi? Hatta şöyle de sorulabilir; Sofistçe bir ideal mi hayattan beklentin, yoksa erdeme dair kendini yüceltmek mi? Kendinde bu soruları test etmek için ise şöyle düşün, " Sözlü geleneğin özlü insanlarını mı daha çok hatırlıyorsun, yoksa gözcü geleneğin spot ışıklarını mı? İçaforiz
Tumblr media
0 notes
mustafasalihbozok · 4 years
Text
“Evliliğimizin 15 yılında çocuğumuz olmadı. Garip bir durumdu. Doktorlara gittik, çare aradık. Her ikimiz de de bir kusur bulunamadı. Oysa İnan'la mutluluğumuzu taçlandıracak bir evladımız olsun istiyorduk. Sonunda benim çalışma hayatımın çok stresli olmasından dolayı çocuğumuzun olmadığı teşhisi kondu. Teşhis bu sorunu ne kadar izah ediyordu bilmiyorum ama yaşama tarzım dikkate alındığında hak vermemek elde değildi. Günde hiç abartısız 18 saat çalışıyor, işten başka bir şey düşünmüyordum. Oysa arkadaşlarım çoluk çocuğa karışmışlardı. (…) Bir sabah yataktan kalktım, 'ben kararlıyım' dedim. Artık çocuğum olsun istiyordum. İnan, bu kararıma çoşkuyla katıldı. Çocuğumuzun ismini o koydu. 'Kızımızın adı İpek olsun' dedi...”
Bu sözler, Koç Holding Başkan Vekili Suna Kıraç 'a ait. Kıraç, daha sonra çocuğunu nasıl eline aldığını şöyle anlatır:
“Kararımı vermiş ama biraz abartmıştım. İkiz yavrularım, kızlarım olsun istiyordum. İnan(Kıraç) o yıllarda Vali Nevzat Ayaz tarafından oluşturulan ve kimsesiz çocuklara yardım eden bir sosyal dayanışma vakfının yönetim kuruluna, özel sektörü temsilen girmişti. Evlat edineceğimiz yavrularımız konusundaki insiyatifi o almıştı. Ancak günler geçiyor bir türlü istediğimiz gibi ikiz bebek bulunamıyordu. Ben ise kararımı verdiğim ve kendimi o beklentiye soktuğum için çocuğunu bekleyen bir anne gibi sabırsızlanıyor, bir an önce onları kucağıma almak istiyordum. Günler günleri kovaladı. Her gün yeni bir umutla kalkıyordum. Belki de yavrum bugün bana gelecekti. Ancak bütün bu beklentilerime karşın aldığım kararın üzerinden tam üç yıl geçti.
Artık İçten içe İnan'ın bu konuda yeterince duyarlılık göstermediğini bile düşünmeye başlamıştım. Bir sabah kahvaltıda İnan'a sitem ettim, 'Bugüne kadar bana verdiğin bütün sözleri tuttun ama bu defa olmadı' deyiverdim. İnan alınmıştı. Hemen gidip Çocuk Esirgeme Kurumu ile görüşmüş. Verilen yanıttta evlat bekleyen aileler arasında ilk sırada bulunduğumuz söylenmiş ancak ikiz kız bebekler bir türlü bulunamıyormuş.
Bir Pazartesi günüydü. İnan heyecanla eve geldi. 'ikiz bulamamışlar ama tam bize göre olduğu söylenen bir kız varmış, gidip görmemizi istiyorlar' dedi. Hiç düşünmeden 'hadi gidip görelim' dedim. Açıkçası heyecanlanmıştım.
Hastaneye gittiğimizde kızım, yavrum oradaydı. İpek henüz dört aylıktı. Kucağımdaydı. Sıcaklığı ve ilk bakışmamız olağanüstüydü. Ağladım. İş dünyasının bize kazandırdığı o tedbirlilikle İnan, 'bize bir gün izin verin, muayene ettirelim' dedi. O gün doktor bize bugün bile hiç unutamadığım çok özlü bir şey söyledi. 'Suna Hanım ağlayarak çıktıktan sonra, diyelim ki bu çocuk muayene sırasında sakat çıktı, artık onu bırakamazsınız, o artık sizindir. Hiçbir şey için vazgeçemezsiniz' dedi.
Eve döndüğümüzde karmaşık duygular içindeydik. Altüst olmuştuk. İpek'i orada bir başına bırakmıştık ama yüreğimiz, aklımız her şeyimiz İpek'te kalmıştı. Doktorun söylediklerini o gece daha iyi anladık. İpek'ten vazgeçemezdik, o bizimdi. Kızımızdı. Gittik ve yavrumuzu bağrımıza bastık.”
Türkiye'nin en büyük sanayi imparatorunun kızı olan ve holdingde de babasının yardımcılığını üstlenen Suna Kıraç, “Türkiye'de ilk defa böylesine varlıklı bir ailenin üyesi evlat edinmeye karar verecekti” diyor ve kararı nedeniyle ailede doğabilecek “artçı sarsıntılar”dan çekindiğini söylüyordu:
“Evliliğinde radikal bir hızla ailesini şaşırtan Suna Kıraç'ın bu yeni kararı nasıl karşılanacaktı? Ailem ne diyecekti?
Çok çarpıcı bir biçimde bu kararıma en sıcak tepki babamdan geldi. Vehbi Koç, 'Hep bir çocuğun, senden bir torunum olsun diye dua ettim. Kısmet böyleymiş' diyerek beni destekledi.”
Ancak Vehbi Koç'un, İpek'in evlat edinilmesi için tek koşulu vardır. Suna-İnan Kıraç çiftinin köpeklerinin bebeğin gelmesiyle evden çıkarılmasını ister.
Diğer kardeşler ne diyecektir? Suna Kıraç anlatıyor:
“Aynı desteği abim Rahmi Koç'tan da gördüm. Sevgi (Gönül) zaten İpek'in ikinci annesi ve sonraları en yakın sırdaşı olacaktı. Ablam Semahat Arsel ise kısa bir süre sonra bu kararıma saygılı bir tavır alacak, İpek'e şefkatle yaklaşacaktı. Böylece sadece Koç Ailesi'nde değil, Türk iş dünyasında bir tabuyu yıkmış oluyordum.
İpek 29 Kasım 1984'te dünyaya gelmişti. Onunla kaderimiz 1 Şubat günü birleşti. O sakin evde bir anda bayram havası esmeye başladı...”
‘Beni kim doğurdu baba?’
Suna Kıraç’ın İpek’in annesi olmasının kısa hikâyesi böyle. Kısa bir süre sonra İpek, kendisini doğuran anneyi de öğrenecektir. Suna Kıraç anlatıyor:
“İlk günden itibaren İpek’e dürüst davrandık. Bir gün hiç beklemediğimiz bir anda İpek kendi gerçeği ile yüzleşti. Henüz beş yaşındaydı. Çiftlikte bir atımız doğurmuştu. Babası İpek’i tayı görmeye götürmüş. İpek bir süre taya ve annesine baktıktan sonra babasına dönüp ‘Baba beni kim doğurdu’ diye sormuş. İnan iyi bir arşivcidir. Kızına annesini anlatmış ve büyüdüğünde elindeki bütün bilgi ve belgeleri sakladığını ve ona vereceğini söylemiş. Sonra da ‘Sen bizim bir tanemizsin, seni çok istedik, Allah bize seni verdi’ demiş.”
İpek kâh attan, kâh balkondan düşerek, kimi zaman otomobilinin bagajında gizlice annesiyle holdinge giderek, bu arada çok iyi bir eğitim görerek büyümektedir.
1996 yılında bir gün, Suna Kıraç sesinde bir kısılma hisseder. Kendisini duyurabilmek için giderek daha yüksek sesle konuşmaya çalıştığını fark eder. Derken günlük yaşam içinde doğallıkla yaptığı kimi hareketleri yapmakta zorlanmaya başlar. Yapılan ilk kontrollerde herhangi bir hastalık teşhisi konmaz.
Şubat 1997’de kayak yaparken bu kez elleri uyuşur. Tekrar yapılan kontrollerde sonuç aynıdır; hasta değilsiniz.
‘Yürüyemeyecek, konuşamayacak, beslenemeyecek ve öleceksiniz’
Ancak 1998 yılına gelindiğinde küçük sorunlar büyümeye ve artmaya başlar, Suna Hanım konuşma güçlüğü çekmekte, kimi harfleri yutmakta, dinleyenlerin hemen fark edebileceği ölçüde peltek konuşmaktadır. Şubat ayında İnan Kıraç’ın mide ameliyatı için ABD’ye giderler. İnan Kıraç’ın ameliyat sürecinde Suna Hanım, kendisinde gözlemlediği tuhaflıkları da kontrol ettirmeye karar verir. Doktorların talebi üzerine biyopsi yapılır.
Biyopsiden sonra İnan Kıraç’ın ameliyat sonrası iyileşme dönemiyle ilgilenirler. Türkiye’ye dönüş hazırlığı yaparken biyopsi sonuçlarını unutmuşlardır ki, haber gelir gelir; doktorlar Suna Hanım’ı görmek istemektedir.
Houston Methodist Hastanesi’nin Nöroloji Bölümü Başkanı Prof. Harati’nin karşısına geçerler. Harati, vereceği haberin rengini yüzündeki ifadeden esirgemez. “Ne yazık ki hastalığınız ALS” der. Kıraç çifti ALS’nin ne olduğunu bilmez, ancak “Ne yazık ki” ifadesine takılırlar. Tam adı Amyotrophic Lateral Sclerosis olan ALS’nin “kötü bir hastalık” olduğunu anlatır Prof. Harrati. Merkezi sinir sisteminde “motor nöronların” kaybıyla ortaya çıkan, nedeni bilinmeyen, tedavisi bulunmayan, ilacı olmayan bir hastalık. Motor nöron kaybı ellerde, bacaklarda, ağız-yutak bölgesinde başlayan ve sürekli ilerleyen bir kas erimesine neden olmaktadır. İlerleyen evrede göğüs kaslarını da erittiği için hastanın solunum cihazına bağlanmasını gerektiren ALS konusunda o gün aldıkları tek “iyi” haber hastanın zihinsel fonksiyonları ve belleğinin hiç bozulmaması olur.
Doktor, bu bilgilerin ardından 1998’de 57 yaşında olan Suna Kıraç’a üç ila beş yıl içinde solunum cihazına bağlanacağını, yedi yıl içinde de hayatını kaybedeceğini söyler! Bu açık sözlü doktorun verdiği bilgilerin ardından Suna ve İnan Kıraç birbirlerine sarılarak ağlamaya başlar. Otele döndüklerinde Suna Kıraç haberi Türkiye’de bulunan Rahmi Koç ve Sevgi Gönül’e verirken hıçkırıklarını tutamaz.
‘Beni makineye bağlı olarak yaşatma’
Dokuz ay içinde konuşamayacak ve beslenemeyecek duruma gelmesi beklenen Suna Hanım’a yeni bir hayat için hazırlıklar başlar. Derken konuşamama, sadece yazıyla kendisini ifade etme dönemi başlar. Bir süre sonra bacaklarını ve ellerini de kullanamayacaktır.
Bu sırada, eşinden bir söz almak ister:
“İnan senden bir isteğim olacak, bunun sonu makine, ama ben makineli bir hayatı yaşamak istemiyorum. Yaşamımı bir makineye bağlı olarak geçiremem. O gün geldiğinde sana soracaklar; ‘Makineye bağlayalım mı, bağlamayalım mı?’ Sen muhakkak ‘hayır’ diyeceksin. Makineye bağlanmama müsaade etmeyeceksin.”
İnan Kıraç, artık hayatını vakfettiği eşine “Sen olsan bana yapar mısın” der, Suna Hanım ısrar edince de, uzatmamak için “Peki çalışacağım” diyerek konuyu kapatır. Ve 14 Şubat 2000’de hastaneye kaldırılan Suna Kıraç makineye bağlanır
‘Beni evlat olarak aldın, sana ihtiyacım var’
Hiç kimse Suna Kıraç’ı kararından döndüremez. Aile doktorlarla konuşurken 13 yaşındaki İpek, özel kıyafetler içinde yoğun bakım ünitesine alınır. “Duyabiliyor musun” der annesine:
“Bir şey isteyeceğim senden. Ne isteyeceğimi biliyorsun, ben daha çok gencim ve benim sana ihtiyacım var. Beni evlat olarak aldığında anne olmaya karar verdin. Kararının arkasında dur. Bu kararı verdiğin andan itibaren artık bana karşı sorumluluk üstlendin. Bu sorumluluğun, bana karşı görevlerin henüz bitmedi. Belki bu noktadan sonra şirketteki görevlerin bitmiş olabilir. Ama daha beni yetiştirecek, liseden mezun edecek, üniversiteye sokacak, evlendireceksin. Beni yalnız bırakma. Anneme çok ihtiyacım var. Lütfen, bunu benim için yapacak mısın?”
İpek’in sözlerinin ardından tek kelime edebilir Suna Kıraç, tek bir kelime:
“Tamam…”
‘En zenginler’ listesindeki en zengin
Birkaç hafta içinde öleceği söylenen Suna Kıraç bugün hâlâ Koç Holding Başkan Vekili. Sadece gösterilen harfleri seçerek kendisini ifade etmesini sağlayan gözleriyle konuşuyor.
“Her şey İpek’in olacak” diyen İnan Kıraç, aktif iş hayatını bıraktı, bütün günlerini eşiyle geçiriyor, eğitim-sanat işleriyle ilgileniyor, tam 300 milyon dolar vakfedecekleri İstanbul Tepebaşı’ndaki kültür sanat merkezi için “devlet büyükleri”nden yıllardır cevap bekliyor!
İpek, annesinin hastalığını araştırmak ve ALS hastalarına çare aramak için biyoloji okudu.
Bugün “En zengin 100 Türk” listesine 73. sırada girdiği açıklanan İpek, 29 Kasım 1984’te doğan, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun himayesindeyken 1 Şubat 1985’te Kıraç çifti tarafından evlat olarak alınan o İpek.
(Alıntı) 🍁
Ekonomik zorluklar aşılır, siyasi krizler çözümlenir. Ancak! Çocukları harcanmış bir toplumu yeniden onarmak mümkün değildir..
Suna Kıraç ..
Nurlarda uyusun...
🙏 🙏 🙏👏
Tumblr media
8 notes · View notes
yitikyasam · 5 years
Text
İnsandır en yüce değerleri yaratan.
fakat
yakalar yakalamaz uygun bir an
bulur bulmaz dengini
durmaz
tümünü
haraç mezat pazarlar…
Sevdayı sözgelimi,
erdemi, özlemi, özveriyi,
umudu, şefkati, düşü…
Yaşamı tanıdıkça kendini tanımlayan… İnsandır…
Ve fakat
yakalar yakalamaz uygun bir an
bulur bulmaz dengini
durmaz
tümünü
haraç mezat pazarlar…
Soylu mu soylu, huylu mu huylu;
hırsız mı hırsız, arsız mı arsız!
İnsandır…
..
Tanrılar yaratacak denli esinli, tinsel, engin…
Canı pahasına direnecek denli gözüpek,
atılgan, seçkin…
Ve fakat
kendi büyüsüne sığınacak denli bitkin,
güvensiz, sefil…
Sefasını sefaletten sağacak denli rezil…
Özlü mü özlü, sözlü mü sözlü;
bezgin mi bezgin, azgın mı azgın!
8 notes · View notes
gunciuzlet · 5 years
Text
"muhabbette arzulanan şeylerden birisi de; Allah'ın insana hoş sözlü, geçimi özlü, tuttuğunu koparan, başladığını yarım bırakmayan, beyanda bilgili, tatlı dilli, engin hilm sahibi, muhalefeti az, yardımı çok, zorluklara dayanıklı, arkadaşına nazik, sabırlı, ahlakı övülen, kötülüğü görülmeyen, sırları saklayan, iyilikleri çok yayan samimi bir dost vermesidir."
İbn Hazm
77 notes · View notes
okuryazarlar · 6 years
Photo
Tumblr media
Instagram takip: www.instagram.com/onderdenizcavuslar
DÖNÜŞ BİLETİ Bazen sırf toplum nezdinde daha iyi görünmek adına, istemediğim şeyleri yaparken buluyorum kendimi. Kendi istediklerimi yaptığım zaman karşılaştığım hissiyata, tam tersi durumdayken ne yazık ki ulaşamıyorum. Yıkıcı kurallarla dolu değişen toplum normlarının, günümüzde kaotik, baskıcı ve katı siyasal iklim ile körüklenmesi sebebiyetiyle yaşamsal buhranlar ortaya çıkıyor ve nefes almaya fırsatım kalmıyor. Kendini ne kadar, ne ile, nasıl ifade edebilir ki insan, sanal hikayeler ve görsellerle mi, yazacağı cümlelerle mi yoksa karşısındaki insanın gözlerinin içine bakarak sözlü olarak mı? 
Ne gibi koşullarda mücadele ettiğimi bilmeden, geçmişimden bugüne hikayemi dinlemeden, ön yargılar bulup cımbızla kendisine ters gelen davranışlarımı değiştirmeye ya da reddetmeye meyilli insanlara ne anlatılabilir? Onaylanma çabasıyla tüketilen günler, aylara, aylar da yıllara dönüşürken hesabın sonunda faturası bir ömre bedel oluyor. 
Her manada hak ettiğinden azını kazandığın hayat koşulları seni başka hikayelere sürükleyedursun, canım Tezer Özlü, tam da bu noktada; "Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki! Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki." diye ifade ediyor bu eşiği. Hayranım bu kadına. 
Toplumumuzca insan öldükten sonra değer görüyorken, günümüzdeki sokak edebiyatı dergileri bile ölü seviciliğe bu denli rağbet edilmesine zemin sağlıyorken, uzaklardan bir yerden düşen bu cümleler, beynime bir balta gibi iniyor.
Değer yargılarınıza verdiğiniz biçimlerden ırak ve bağımsızım cesareti düşüyor avuçlarıma. Biçimsizlik! Uzak bir dünyaya bakış oluyor bu size göre. Canımsınız..
Erkenden hatta zifiri karanlıkta uyan, binbir zorlukla işe gel, söylenenleri yap, aldığınla geçin, faturalarını düzenli öde, geciktirirsen devlet baba affetmez elinde avucundakileri de alır yoksa! Yandaş değilsen devlette tanıdığın yoksa işsiz kal. Atanama. Oku, çalış, didin, işsiz kal, işe gir, işten çık paradoksundan bir türlü kurtulama!
İnsani ilişkiler söz konusu olduğunda hayatın tüm evrelerinde tutumlu ol. Evlen. Yuva kur. Aile olup herkesi mutlu et, misafir ağırla, akrabaları ziyaret et, arkadaşlarınla görüş, uyumlu ve örnek bir insan ol, herkese iyi davran, canını yakanları affet, hataları bağışla, sana biçtiğimiz rolü oyna. Senin bir ömürlük rolün de bu. Programlanmış, dayatılmış birey olma sorunsalı. Sanal dünyanız sizin olsun. 
Manasızca oturup Ezel'i 1.bölümünden itibaren izleme isteği uyanıyor benim içimde. Dinlemediğim bütün şarkıları, türlerine göre bilmek öğrenmek istiyorum. Okumadığım binlerce kitap var neresinden başlasam derken, zamanı tutamıyorum. Öyle güzel filmler ıskaladım ki ne zaman izleyeceğim bilmiyorum. Gitmediğim tiyatro oyunları var, görmediğim sergiler. Hiç bilmediğim deniz kıyıları ve şehirler var yosun kokusuyla uyanmak istediğim, kuş sesleri altında yürümek istediğim ormanlar var, peki bunları yapacak kadar zamanım var mı?
Bir varoluş sancısı duyumsuyorum hücrelerimde, sizin baktığınız yerden nasıl görünüyorsam size göre o olabilirim, ama ben o sandığınız kişi değilim hiç olmadım. Belirsizlikler arasından belirir insanın asıl varlığı ya ben de sınırları keşfetmekten bahsediyorum. 
Denizin derinliklerinden, dalga seslerinin uğultusundan, ağaçların suskunluğundan, çocukların pervasızca koşuşturmalarından, hayallerine doğru kırıklarını göze alarak gitmekten! Kendi boşluğumu dolduracak, kendi doluluğumu boşaltacağım böylece. Yeni acıları yeniden göze alacağım, kabuk bağlayan yaralarımı koparacağım, uyum sağlamamı istedikleri yaşamın özlemini duyacağım. Yaşamı sevmem zaman aldı. Sevginin varlığını ,-bir insanı sevmekle anlaşılmaya başlanan hissin varlığını- öğrenmek çok zaman aldı. Şimdi, tapulu mülklerinden, eşyalarından, araçlarından, yaşamlarını bağladıkları kağıt parçalarından arınmak da zaman alacak! Gündelik dertler size kalsın. Nereden geldiğimi artık hatırlamıyorum, nereye gittiğimi biliyorum yalnızca.. 
Kendime!
96 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 8 days
Text
"Güneşin bile bir zerre sayıldığı şu kâinatta, kendini büyük görmek edebe uyar bir şey değil."
Şirâzi (rahmetullâhi aleyh)
42 notes · View notes
kamuweb · 2 years
Text
Adli Tıp Kurumu Koruma ve Güvenlik Görevlisi, Büro Personeli ve Sağlık Personeli Alımı Yapacak
Adli Tıp Kurumu Koruma ve Güvenlik Görevlisi, Büro Personeli ve Sağlık Personeli Alımı Yapacak Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp kurumuna özlü sınav sonucuna göre 124 kamu personeli alımı yapılacak. Adaylar sözlü sınava 2020 KPSS puanlarıyla başvuru yapabilecek. Alım yapılacak kadrolara başvuru yapabilmek için ilgili KPSS puanlarından 70 ve üzeri almak gerekiyor. Alım Yapılacak Kadrolar Başvuru için özel şartları belirtilen 15 Büro Personeli, 11 Diğer Teknik Hizmet Personeli (Kimy... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-ilanlari/adli-tip-kurumu-koruma-ve-guvenlik-gorevlisi-buro-personeli-ve-saglik-personeli-alimi-yapacak.html?feed_id=359 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
kamuilanlari · 2 years
Text
Adli Tıp Kurumu Koruma ve Güvenlik Görevlisi, Büro Personeli ve Sağlık Personeli Alımı Yapacak
Adli Tıp Kurumu Koruma ve Güvenlik Görevlisi, Büro Personeli ve Sağlık Personeli Alımı Yapacak Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp kurumuna özlü sınav sonucuna göre 124 kamu personeli alımı yapılacak. Adaylar sözlü sınava 2020 KPSS puanlarıyla başvuru yapabilecek. Alım yapılacak kadrolara başvuru yapabilmek için ilgili KPSS puanlarından 70 ve üzeri almak gerekiyor. Alım Yapılacak Kadrolar Başvuru için özel şartları belirtilen 15 Büro Personeli, 11 Diğer Teknik Hizmet Personeli (Kimy... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/kamu-ilanlari/adli-tip-kurumu-koruma-ve-guvenlik-gorevlisi-buro-personeli-ve-saglik-personeli-alimi-yapacak.html?feed_id=358 memur alımı kamu personel alımı
0 notes
ayemarnavut · 3 years
Text
Facebook 50 yaş üzeri amcaların fantazileri yüzünden ınstagram blogger dilencilerinden whatsaap da annelerin özlü sözlü akrabaları hedef aldığı için çökmüş
0 notes
mizemediaagency · 3 years
Text
Bugün itibar çevrimiçi: İşletmenizin iyi bir dijital imajını korumak için 4 basit ipucu
Bugün itibar çevrimiçi: İşletmenizin iyi bir dijital imajını korumak için 4 basit ipucu
Tumblr media
Bu makale İspanyolca baskımızdan çevrilmiştir. tarafından ifade edilen görüşler Girişimci katkıda bulunanlar kendilerine aittir.
Tumblr media Tumblr media
Depositphotos.com
İyi dedi Warren Buffet: ” İyi bir itibar kazanmak 20 yıl, onu yok etmek 5 dakika sürer. ” İş dünyasında (ve özellikle dijital pazarlamada) bu, günümüzde şirketlerin her mesajı veya eylemi, sosyal ağlar sayesinde saniyeler içinde milyonlarca kullanıcıya ve potansiyel müşteriye ulaştığından, her zamankinden daha alakalı hale geldi.
Bu nedenle günümüzde şirketlerin satış kanallarının, iletişimlerinin ve dijital platformlarının doğru işleyişinin marka stratejilerinin merkezinde yer alması önem arz etmektedir. , çünkü olağanüstü dikkat sağlandığında, ağızdan ağza tavsiyeler seviyor , iyi yorumlar ve daha yüksek dönüşüm oranları. Bu çünkü bir markanın itibarının %50’den fazlası şu anda çevrimiçi etkileşimden geliyor tarafından yapılan bir araştırmaya göre Weber Shandwick .
Bir web sitesinin yolu, Açılış sayfası , uygulama veya çevrimiçi mağaza tasarlanır ve çalışır, tüketicilere bir işletmenin nasıl yürütüldüğü ve yürütüldüğü hakkında çok şey söyler. Her şey düşük fiyatlarda veya büyük fırsatlarda değildir; Alışveriş yapanlar aradıklarını kolayca bulduklarında ve optimum bir göz atma deneyimine sahip olduklarında, onları tekrar satın almaya ikna etmek daha kolaydır ve artırmak uzun vadeli marka sadakati.
Kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap vermeyen zayıf bir site veya platform kötü bir kurumsal imajın ana tetikleyicileridir . Bundan kaçınmak için, sektörde mükemmel bir itibar sağlamak için dört ipucunu vurguluyorum. internet üzerinden Dünya:
1. Erişilebilir bir kimlik oluşturun
Sosyal medya, tüketiciler ve markalar arasındaki uçurumu başka hiçbir aracın yapamadığı şekilde kapatmıştır. Var olan farklı ve yeni kanallarda var olmak TikTok, Instagram veya Snapchat gibi günümüzde, güven uyandıran ve farklı kitlelerle yakınlığı yansıtan bir kimlik oluşturmak için esastır. Bu, iletişimi kolaylaştıracak, çevrimiçi itibarınızı artırmanıza yardımcı olacak ve zorlu senaryolarda müşterilerinizle hızlı bir şekilde iletişim kurmanıza olanak sağlayacaktır.
2. Gerçek müşterilerden görüş ve incelemeler oluşturun
Çevrimiçi tüketicilerin %92’si, olumsuz yorumların çoğunluğuyla karşılaştıklarında bir markadan uzaklaşıyor. Bundan kaçınmak için, müşterilerin ürün veya hizmetten ne kadar memnun olduklarını göstermelerini sağlamak iyi bir uygulamadır. tüketicinin görüşlerini bildirmeye teşvik edildiği bir kampanya veya deneyim itibarı bir şekilde geliştirmek için iyi bir alternatiftir. organik.
3. İyi bir ölçüm stratejisi seçin
Bir işletmenin çevrimiçi dünyadaki itibarını korumak için kullanıcı yorumlarına ve incelemelerine dikkat etmek esastır ve bunun için olumsuz geri bildirimleri olumlu geri bildirimlerden ayırt etmek için bir metrik strateji gereklidir.
senin çalıştırırken CRM’niz aracılığıyla sosyal medya veya e-posta pazarlama kampanyaları , kullanıcıların bir marka veya hizmete ilişkin algılarını anlık olarak izlemek mümkündür.
4. Daima net bir şekilde iletişim kurun
Herhangi bir şirkette krizler meydana gelebilir; Ancak bir marka bu durumlarda kendini net bir şekilde ifade edemediğinde, potansiyel müşterilerin kafasını karıştırabilir ve kötü bir deneyime katkıda bulunabilir. Bugün bilindiği gibi hızlı ve özlü iletişim esastır. Sözlü pazarlama ( savunuculuk ) güven oluşturmanın en etkili yoludur ve tüketiciler ve topluluklar arasındaki aşinalık.
Şüphesiz, günümüzde bir markanın itibarı aranabilecek en değerli varlıktır, çünkü sonunda hem içeride hem de dışarıda tüketicilerin memnuniyetine yansımadığı takdirde, iyi ürünler, hizmetler veya deneyimler tasarlamak için çok az faydası vardır. dijital dünya.
Tumblr media
.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
we-dekormimar-me · 3 years
Text
Bağımsız değişken türleri
Bir argüman bir İster olumlu ister olumsuz olsun, bir şeyi kanıtlamamıza veya desteklememize yardımcı olan kanıt, kanıt, sebep veya sebep. Örneğin: “Size bu tedavinin sağlığınız için iyi olduğunu söylüyorum çünkü doktorlar tavsiye ediyor”. Bir argümanın var olması ve geçerli olması için, özlü, tutarlı, doğru ve tutarlı. Bir argüman, sözlü veya yazılı olarak ifade edilen bir muhakemenin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Allah’ın Varlığının, Birliğinin Ve Yaratılışın Delilleri Olan İman Hakikatlerini İnsanların Dikkatine Sunmuştur
Sn. Adnan Oktar, çalışmalarında Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyduğu gibi, canlıların Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini bilimsel deliller ışığında gözler önüne sermiştir. Yaratılış’ı ispatlayan iman hakikatlerini anlatan eser ve sözlü anlatımlarında;
- Tüm evrende, Samanyolu galaksisinde, Güneş sisteminde ve üzerinde yaşadığımız dünya gezegeninde sayısız kanun, denge ve ölçü olduğunu,
- Bu kanun, denge ve ölçülerin her birinin canlıların yaşamına imkan sağlayacak şekilde özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmiş olduğunu,
- En temel kozmik kanunlardan en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar evrendeki her detayın ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını,
- Tüm evrende karşılaştığımız denge ve düzenin, Allah’ın eşsiz ilmini, kudretini ve sanatını ifade ettiğini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
- İman hakikatlerini anlattığı eserlerinde ‘içinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu?’, ‘evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı?’, ‘dünya yaşamımız için nasıl bu denli uygun bir barınak olabildi?’ gibi, tarihin başından bu yana insanların ilgisini çeken soruların cevaplarını bilimsel veriler ışığında yanıtlamıştır.
- Yaratılış gerçeğinin tüm dünyaya duyurulması Adnan Oktar’a nasip olmuş, dünyanın dört bir yanında insanlar Adnan Oktar’ın eserlerinde ve anlatımlarında dile getirdiği iman hakikatlerine tanıklık etmiş, tüm evrenin ve canlılığın Yüce Allah tarafından yaratıldığı bilgisine vakıf olmuşlardır.
İnsanların Allah’ı Unutmamaları, Allah’ı Çok Sevmeleri ve Sürekli Allah’a Yönelmeleri İçin Büyük Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar’ın 40 yıllık fikri mücadelesi boyunca en çok üzerinde durduğu temel konu Allah sevgisidir. Allah sevgisini her zaman esas konu olarak ele almış, Allah sevgisinin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmış, eserler kaleme almıştır. TV programlarında ve sosyal medya paylaşımlarında da Allah sevgisinden sıklıkla bahsetmiştir.
Adnan Oktar, Allah sevgisini anlattığı eser ve anlatımlarında;
- Allah’ın sevgiyi sevdiğini, tüm kainatı sevgi için yarattığını,
- Sevginin ve dikkatin tamamının Allah’a yöneltilmesi gerektiğini,
- Sevginin yalnızca Allah için olması gerektiğini,
- Allah’ı ve Allah’ın yarattıklarını sevmenin bu dünyanın en önemli vasfı olduğunu,
- Evrendeki dengelerin Allah tarafından kusursuz bir şekilde düzene konduğunu,
- İnsanın hoşuna giden her şeyi; ailesini, arkadaşlarını, yakınlarını, tüm sevdiklerini, çeşit çeşit hayvanları, rengarenk çiçekleri, küçücük bir tohum tanesine varana kadar tüm güzellikleri ona verenin Allah olduğunu,
- Allah’ın Kendisine karşı derin bir sevgi, derin bir dikkat ve ilgi istediğini,
- Allah’ı unutmanın ve Allah’ın büyüklüğünü takdir etmemenin en büyük günah olduğunu,
- İnsan bedeninin Allah’tan uzak yaşamaya dayanamadığını ve Allah’tan uzak insanların çok hızlı çöküp yaşlandıklarını,
- Allah’ın farkında olmamanın, O’nun sevgisini yaşamamanın insanda manevi bir boşluk ve çöküntü meydana getireceğini, böyle bir insanın gerçek sevgiyi, gerçek dostluğu hayatı boyunca bulamayacağını,
- Şeytanın insanların bir kısmına Allah’ı unutturarak yaşamın anlamını ellerinden aldığını,
- Allah’ı unutan insanların sevgi güçlerini ve yaşama arzularını kaybettiklerini,
- Allah’tan uzak yaşayan insanların sevgisizliğin acısı içinde kavrulduklarını,
- Gerçek mutluluğa erişmenin maddiyatla değil, yalnızca Allah sevgisiyle mümkün olduğunu,
- İnsanların yaşam sevinciyle dolmalarının yalnız ve yalnız kalplerinin Allah sevgisiyle ve imanın nuruyla aydınlanması ile mümkün olduğunu,
- Allah’ın kendisi için yarattığı tüm bu detayları fark etmesi, etrafını saran güzelliklerin onun için özel olarak var edildiğini görmesi durumunda ise insanın hayatının her anından büyük bir zevk alacağını,
- Allah’a coşkulu bir sevgiyle yönelen insanın hayatının çok anlamlı hale geleceğini,
- Tüm insanların Allah’a aşkla, sevgiyle yönelmeleri durumunda dünyada hiçbir sorun kalmayacağını, bütün anlaşmazlıkların, bütün kavgaların, problemlerin Allah sevgisiyle çözüleceğini,
- Allah sevgisi hakim olduğunda neşeli, huzurlu, sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumlar meydana geleceğini,
- Allah sevgisinin hakim olduğu yerde birlik, beraberlik, kardeşlik, güvenlik ve bereket olacağını ve herkesin birbirini dostu ve kardeşi gibi göreceğini dile getirmiş, Allah sevgisinin önemine yönelik daha pek çok hususun tebliğini gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya ulaştırmıştır.
Kuran ahlakını, Kuran mucizelerini, İslam’da temel kavramları ve Peygamberlerimizi anlattığı eserler insanların İslam’ı çok daha akılcı, bilinçli ve net bir şekilde tanımalarına vesile olmuştur
Sayın Adnan Oktar, Kuran’ı ve İslam’ı Müslümanlara en güzel şekilde tanıtmak amacıyla yaklaşık 90 adet eser yazmıştır. Bunlar arasında;
“Resullerin Mücadelesi”, “Sinsi Bir Tehlike: Gaflet”, “Şeytanın Enaniyeti,” “Dinsizliğin Dini ile Mücadele”, “İmtihanın Sırrı”, “Ölüm Kıyamet Cehennem”, “Müslümanca Konuşmak”, “Münafığın Sırları”, “Kuran’da Şevk ve Heyecan”, “Kuran’da Sabrın Önemi”, “Müminlerin Cesareti”, “Müminlerin Mutluluğu”, “Kuran’da Tebliğ ve Tartışma”, “Kötülüğün Sessiz Dili”, “Cahiliye Toplumunda İnsan Karakterleri” ve 3 ciltlik “Kuran Mucizeleri” gibi eserlerini saymak mümkündür.
Kuran’daki temel konuların ve Müslüman düşünürler tarafından bugüne kadar değinilmemiş bazı önemli hususların ele alındığı bu eserler, ahlaki dejenerasyonun son derece şiddetlendiği 20.yy ve sonrasında insanların manevi hayatlarına yönelik çok önemli ihtiyaçların giderilmesine vesile olmuşlardır.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN BU KONUDAKİ ÇALIŞMALARI OLMASAYDI, İNSANLAR DİNİMİZİ TANITMAK İÇİN ÖZLÜ, ANLAŞILIR, AKILCI VE HURAFEDEN UZAK BİR ÜSLUPLA YAZILMIŞ OLAN VE İNTERNETTEN ÜCRETSİZ OKUNABİLEN BU TARİHİ ÖNEME SAHİP KIYMETLİ ESERLERDEN MAHRUM KALACAKTI. BUNUNLA BİRLİKTE BAŞKA İSLAMİ KİTAPLARDA ÖNEMLİ GÖRÜLMEDİĞİ, FARK EDİLMEDİĞİ YA DA GÖZARDI EDİLDİĞİ İÇİN İŞLENMEMİŞ OLAN, ANCAK KUR'AN'DA ÖNEMLE VURGULANAN, İSLAM AHLAKINDA VE DİNİ YAŞAMADA ÇOK HAYATİ OLAN KONULARI ÖĞRENEMEYECEKLERDİ.
İnsanlar Arasında Sevgi ve Kardeşliği Yerleşik Kılmak İçin Büyük Bir Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserleri ve sözlü anlatımlarında insanlar arasında sevginin, barışın, dostluğun ve kardeşliğin hakim olması gerektiğine yoğun olarak dikkat çekmiştir. Öyle ki Adnan Oktar, hiç tartışmasız, sevgiyi en çok dile getiren insandır. Bugüne kadar kimsenin savunmadığı kadar sevgiyi savunmuş, sevgi politikalarının uygulanması gerektiğini ısrarlı bir şekilde anlatmış, sevginin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmıştır. Sevgi ile ilgili birçok kitap yazmış, makalelerinde, canlı yayınlarında sık sık insanlar arasında sevgi üslubunun hakim olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Eserleri, canlı yayın programlarının deşifreleri ve sosyal medya paylaşımları incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülebilmektedir.
Sn. Adnan Oktar sevginin önemine vurgu yaptığı eser ve anlatımlarında;
- İnsanların gerçek sevgiyi yaşamaları halinde tüm yeryüzünde müthiş bir dostluk ve kardeşlik ortamının hakim olacağını, sevgisizliğin yol açtığı düşmanlıkların, dargınlıkların tamamen ortadan kalkacağını,
- Sevgiyle çözülmeyecek hiçbir sorun olmadığını,
- En köklü düşmanlıkların bile sevgiyle, güzellikle, halimlikle, şefkatli yaklaşımla çözüleceğini, uzaklıkların yakın dostluklara çevrileceğini,
- Çatışma, öfke ve nefretin sadece yıkım getirdiğini, dolayısıyla her konunun sadece sevgi ile çözümlenebileceğini,
- Toplumlardaki manevi dejenerasyonun sevgi ile düzeltilebileceğini,
- Ülkeler arasındaki diyalogun temelinde sevgi olması gerektiğini,
- Allah’ın sevmeyi, sevilmeyi, sevginin beraberinde getirdiği şefkati, merhameti, dostluğu, kardeşliği, barışı sevdiğini ve tüm insanlığı bu güzel hasletlere teşvik ettiğini,
- İslam’ın sevgi dini, Kuran’ın sevgi kitabı, Müslüman’ın da sevgi insanı olduğunu,
- Kuran’ın özünde hep sevginin olduğunu,
- Sevginin Allah'ın insanlara şart koştuğu bir farz olduğunu,
- Sevginin dinin temeli olduğunu,
- Sevginin imanın başlıca göstergelerinden biri olduğunu,
- İnsanın sevgi duyarlılığının imanı ile doğru orantılı olduğunu,
- Sevginin Yaratılış’ın temel vasfı, dünyanın anlamı, hayatın en önemli gayesi olduğunu,
- Sevginin yaşanmadığı bir dünyanın varolmasının bir anlamının kalmayacağını,
- Din ile sevgi kavramı arasında kopmaz bir bağ olduğunu,
- Dünyadaki imtihanın asıl amacının sevgi olduğunu,
- Son derece asil ve yüce bir duygu olan gerçek sevginin ilminin yalnızca dinde mevcut olduğunu,
- Sevgiyi en yüksek düzeyde yaşamak gerektiğini,
- Gerçek sevgi için sabır, fedakarlık, şefkat, merhamet, koruyuculuk, affedicilik gibi şartların oluşması gerektiğini, bunun da ancak din ahlakı ile mümkün olduğunu,
- İmandan kaynaklanan coşkulu sevginin insana verilen en büyük nimetlerden biri olduğunu,
- Allah’a ve Kuran’a gönülden bağlı bir insanın gerçek bir ‘sevgi insanı’ olduğunu,
- Sevginin verdiği neşe ve enerjiyle insanın ruhunun can bulup dirileceğini
... dile getirmiştir.
- Öte yandan Sn. Adnan Oktar nefreti önlemek için anayasaya kanun maddesi eklensin önerisinde bulunmuş, sevgisizliğin kanunla yasaklanması gerektiğini savunmuştur. Böyle bir teklifte bulunan dünya üzerindeki tek kişidir: “Gaddarlık ve sevgisizliğin kanunla yasaklanması lazım. Tüm müesseselerin sevgiyi esas alması gerektiği, hayat amacı olarak sevginin anlatılmasının şart olduğu, devletin tüm kurumlarının sevgiye göre hareket etmesi gerektiği Anayasa’ya kısa bir madde olarak eklenmeli.” (Adnan Oktar, 4 Temmuz 2018)
- Sosyal medyada sevginin hakim olması, nefretin yasaklanması ve sevgi cümleleri kurulmasının mecbur hale getirilmesini savunmuştur.
- ‘Sevgi politikası’ sözünü ve tanımını ilk olarak gündeme getiren kişi Sn. Adnan Oktar olmuştur.
- Ayrıca Sn. Adnan Oktar okuyucularına ve izleyicilerine hayvan sevgisi aşılamış, tüm dünyaya hayvan sevgisini telkin etmiştir. Sokak hayvanlarına eziyet eden kişileri yayınlarında sert şekilde eleştirmiş, bu kişilere kanunen en ağır cezanın verilmesi gerektiğini dile getirmiş ve konunun ehemmiyetine tekrar tekrar dikkat çekerek kamuoyunda farkındalık oluşmasına vesile olmuştur.
Sn. Adnan Oktar 40 yıldır ortaya koyduğu eserleriyle ve son yıllarda aralıksız her gün günde 7-8 saat yaptığı TV yayınlarıyla sevgi dolu olma, sevecen olma, affedici olma, sevgi dili kullanma konularında gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya çok yoğun ve geniş çaplı bir tebliğ ve telkin faaliyetinde bulunmuştur. Çünkü sevgi dinin esası, İslam’ın ve Kuran’ın temel konusudur. Evrenin yaratılış amacı sevgidir; Allah’ın tüm evreni ve dünya hayatını yaratma sebebidir. Dünya, sevgiyi öğreten, sonsuz sevgi yurdu olan cennete gitmeden önce muhabbet, dostluk ve kardeşlik eğitimi alınan bir kurstan ibarettir. Sn. Adnan Oktar insanların bu gerçeklere göre yaşamaları, birbirlerini çok sevmeleri, birbirlerine her zaman şefkat ve merhamet hisleriyle yaklaşmaları durumunda dünyanın cennet gibi güzel bir ortama dönüşeceğini hatırlatmış, bu konuyu ısrarla gündeme getirmiş, insanları öfke, nefret ve sevgisizlik batağından alıkoymaya çalışmıştır.
Dünya Üzerindeki Müslümanların Kurtuluşu, İslam Birliği'nin Gerçekleşmesi İçin En Akılcı ve Etkili Fikri Mücadeleyi Yürütmüştür
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında dünya üzerindeki karmaşanın temel sebebinin dinsizliğin zalim, sevgisiz hakimiyeti olduğunu, dünyanın dört bir yanında Müslümanların maruz kaldıkları dinsiz zulümden kurtulmanın ise tüm dünya Müslümanlarının kardeş oldukları bilinciyle el ele vermeleri, birlik olmaları ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıyla mümkün olacağını anlatmıştır.
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında;
- Bütün Müslümanların Kuran’ın tavsiyesine uyarak birbirlerini öz aileleri kabul etmeleri, birbirlerine öz kardeşten daha yakın olmaları ve birbirlerine kenetlenmeleri gerektiğini,
- İslam toplumundaki tüm muhtaç insanların mağduriyetlerinin giderilmesinin Müslümanlara farz olduğunu,
- Müslümanlar arasında ayrılığın haram olduğunu,
- Hangi ırktan, hangi milletten veya hangi soydan olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların birbirlerinin velileri ve kardeşleri olduklarını, Müslümanların tüm zerreleriyle birbirine bağlı tek bir vücut gibi olmaları gerektiğini,
- Müslüman aleminin sorununun Müslümanların birbirlerine göstermeleri gereken sevgi ve velayetteki eksiklik olduğunu,
- İslam ülkeleri arasında birlik sağlandığında Müslümanlara karşı uygulanan zulmün anında son bulup dağılacağını,
- Kuran’daki velayet gereği dünyadaki bütün Müslümanlardan; Suriye’de, Filistin'de, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Afganistan’da, Bangladeş’te, Patani’de, Moro'da ve daha pek çok yerde zulümden kurtarılmayı bekleyen insanlardan sorumlu olduğumuzu,
- Kuran’daki velayet ahlakı yaşandığında yeryüzünde yoksul, fakir diye bir sınıfın kalmayacağını dile getirmiştir.
- Filistinli Müslümanların uğradığı zulme son vermek için, Jerusalem Post gibi İsrail’in önemli gazetelerinde köşe yazıları yazmış ve iki devletin birbiriyle savaşmak yerine ittifak etmesi gerektiğine, hem Musevilik’te hem İslam’da öldürmenin haram olduğuna dikkat çekmiştir.
- Filistinli kardeşlerimizin yaşadıkları zorluklara değinen Filistin Zulmü isimli eseriyle Filistin sorununa dikkat çekmiştir. Eser hem Avrupa hem de Ortadoğu dillerine tercüme edilerek dünyanın her yerinde ücretsiz dağıtılmıştır.
- Rohingya Müslümanlarının yaşadıkları baskı ve zulümler henüz Türkiye’de duyulmamışken Rohingyalar Güzeldir adlı bir eser yayınlamış, zor durumdaki kardeşlerimizin sorunlarından tüm dünyayı haberdar etmek için Jakarta Post, Pravda.ru gibi yüksek tirajlı uluslararası medya organlarında makaleler yayınlamıştır.
- Müslümanların zulüm gördüğü Doğu Türkistan konusuna sessiz kalmayıp Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan adlı bir eser yayınlayarak Arakanlı Müslümanların sorunlarına dikkat çekmiş, eserini en yetkili mercilere göndererek Müslümanlara sahip çıkmıştır. Öte yandan bu konuda belgeseller hazırlatmış, televizyon yayınları yapmıştır.
- Yemen, Keşmir, Bosna Müslümanlarının sorunlarının çözümü için de kitaplar yayınlamıştır.
- Mültecilere Yardım isimli bir eser yazarak Suriye, Afganistan, Somali, Myanmar, Irak, Sudan, Yemen ve daha pek çok ülkede yaşanan mülteci sorununa değinmiş, bu sorunun üstesinden gelmek için acilen İttihad-ı İslam’ı oluşturmak gerektiğine dikkat çekmiştir.
Sn. Adnan Oktar tüm bu çalışmalarıyla Müslüman coğrafyada tesanüdü ve dayanışmayı pekiştirmeye gayret etmiş ve bu hususta büyük bir başarı ortaya koymuştur.
Bağnazlığa Karşı En Büyük ve Tarihi İlmi Mücadeleyi Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve anlatımlarında bağnazlığın dünyadaki en büyük tehlikelerden biri olduğuna, dünyada pek çok taraftarının olduğuna ve taraftarları tarafından adeta bir din gibi benimsendiğine, gerçek dinle uzaktan yakından alakasının olmadığına, tam tersine dinin tam zıttı olduğuna dikkat çekmiş, bağnazlığın önüne ancak gerçek din ile geçilebileceğini anlatmıştır. İslamofobi’ye karşı mücadele vermiş, dinimize yönelik yanlış algıları bertaraf etmek amacıyla yazdığı eserlerin ücretsiz olarak dünyanın dört bir yanındaki devlet yetkililerine, akademisyenlere, sporculara, sanatçılara gönderilmesine vesile olmuştur. Öte yandan, Sn. Adnan Oktar bağnazlığın ilmi ve felsefi eleştirisini Kuran’la yapmış, El Kaide ve DEAŞ gibi radikal terör örgütlerinin Türkiye’de zemin bulmasını engellemek için büyük bir hizmet ortaya koymuştur.
Sn. Adnan Oktar bağnazlık tehlikesine dikkat çektiği eser ve anlatımlarında;
- Bağnazlığın tüm dünyayı etkileyen genel bir sorun olduğunu,
- Dünyanın her yerinde, her dinden, her düşünceden bağnazların varolduğunu,
- Hiçbir hak dinin özünde ve temelinde olmayan, dahası hak dinlere tümüyle karşı ve uzak olan sapkın bir zihniyet olduğunu,
- Bağnazlığın kendisinin apayrı bir din olduğunu, nitekim taraftarlarının bağnazlığı adeta bir din gibi benimsediğini,
- Her din, her düşünce içinde bağnazlık dininin temsilcilerinin olduğunu,
- İslam’da, Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta olduğu gibi Marksizm’de, faşizmde, ateizmde de bağnazlar olduğunu,
- Gerçekte İslam'dan son derece uzak bağnaz bir anlayışa sahip oldukları halde İslam adına ortaya çıkan ve kendilerini İslam'ın temsilcileri olarak lanse eden radikal terör örgütlerinin insanlık dışı eylemleri nedeniyle Müslümanların tüm Batı'da potansiyel şüpheli olarak görüldüklerini, kişilik haklarının zedelendiğini ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldıklarını,
- Bağnazlık ve radikalizm ile İslam’ın birbirine tam anlamıyla zıt olduğunu,
- Kelime anlamı dahi barış ve esenlik anlamına gelen İslam’ın, radikalizm gibi vahşi ve korkunç bir zihniyetle birlikte anılmasının çok büyük bir yanlış ve çelişki olduğunu,
- İslam’ın yegane kaynağı olan Kuran'da radikalizme en ufak bir dayanak bulmanın mümkün olmadığını,
- Kuran ayetlerinin inanç ve düşünce özgürlüğünü günümüz modern toplumlarından bile daha ileri düzeyde savunduğunu,
- Kuran’ın insanlara dünyanın en güzel, en kaliteli, en özgür, en konforlu, en modern yaşamı sunduğunu,
- Bağnaz felsefenin düşman olduğu özgürlüğün, kalitenin, sanatın, bilimin ve kadın hak ve özgürlüklerinin en büyük savunucusunun Kuran olduğunu,
- Kuran’ın özgürlüğü, demokrasiyi, huzur, sevinç, kalite gibi kavramları savunduğunu,
- İslam’ın sanat, sevgi, dostluk, güzellik, kalite dini olduğunu,
- Kuran’ı doğru yorumlamak için Kuran’ın ruhunu kavramak gerektiğini,
- Gelenekçi, bağnaz, Ortodoks İslam anlayışının dünyayı cehenneme çevirdiğini,
- Bağnazlığın ortaya koyduğu dehşet dünyasından kurtulmak için Kuran'ın anlattığı gerçek İslam'a sarılmak dışında başka bir yol olmadığını,
- Kendilerini Müslüman gibi gösteren radikallerin tüm dünyaya, ama en çok İslam alemine zarar verdiklerini,
- İslamofobi’nin temel sebeninin hurafeci radikal zihniyet olduğunu,
- Radikallerin gerçek dini bilmediklerini, hurafelerle eğitildiklerini, hatta çoğunun Kuran’ı hiç okumadıklarını ve eylemlerinin temelini hurafelerin oluşturduğunu,
- İslam’da her ideolojiye, her millete, her etnik gruba, her düşünceye, her dine saygının öngörüldüğünü,
- Bağnazlığa ve radikalizme cephe almak isteyenlerin İslam'a cephe alarak büyük bir hataya düştüklerini,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam yaşanmış olsa İslam’ın öngördüğü güzel ahlakın dünyaya hızla yayılacağını,
- İslam adı altında dünyaya yayılan radikal din anlayışını Kuran ile yok etmek gerektiğini,
- Batı’nın karşı olduğu dinin İslam değil, İslam adına dayatılan bağnazlık olduğunu,
- Tüm dünyaya Kuran’a dayalı gerçek İslam’ın anlatılması durumunda İslamofobinin ortadan kalkacağı ve dünyanın zevkle İslam'a yöneleceğini,
- Kuran’ın en temel prensiplerinden birinin sevgi, saygı, her dinden, her fikirden insana şefkat ve koruyuculuk olduğunu,
- Kuran’ın demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü şart koştuğunu,
- Kuran’ın fikir ve inançlara saygılı olmayı emrettiğini,
- İslam’a göre kimsenin dini, dili, ırkı, soyu, etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğratılmaması gerektiğini,
- Laikliğin Kuran’ın bir hükmü olduğunu, gerçek İslam’ın yaşanmasında laikliğin önemli bir rol oynadığını,
- Kuran’da nefrete, çatışmaya, kavgaya, zorbalığa, dayatmaya, tehdide yer olmadığını,
- Kuran’a göre Müslüman’ın modern, bakımlı, asil, akıllı, kültürlü, demokrat ve sevgi dolu olması gerektiğini,
- Kuran’a göre kardeşlik, barış ve sevginin esas olduğunu,
- Kuran’ın Müslümanlara savaşı, zulmü, kin, öfke ve çatışmayı yasakladığını,
- ‘Cihad’ın karşı tarafı ‘bilgilendirmek’, ‘güzel ahlakı öğretmek’, ‘insanları kötülükten uzaklaştırmak’ anlamlarına geldiğini,
- Kuran’ın hayatı, toplumları, şehirleri, mekanları, insanların davranışlarını; kısaca her şeyi güzelleştiren hüküm ve anlatımlarla dolu olduğunu,
- Kuran’ın sevgiyi, samimiyeti, hoşgörüyü, merhameti, tevazuyu, fedakarlığı, iyiliği, güzelliği, temizliği, sanatı, bilimi emrettiğini, bunlarla mükemmel bir yaşam düzeyine ulaşmayı teşvik ettiğini,
- Bağnazlık yoluyla insanların dinden alıkonulmaya çalışıldığını,
- Bağnazlığın İslam’ı içten çökertmek için şeytanın planladığı bir sistem olduğunu,
- Gerçek İslam’ın kadının özgür olduğu, sanatın, bilimin, estetiğin serbest olduğu Kuran İslamı olduğunu,
- Gelenekçi bağnaz zihniyetin kadına bakış açısının hastalıklı bir dünya anlayışının gelişmesine yol açtığını,
- Kuran’a uymanın hayatı kolaylaştırdığını,
- Müziğin, dansın, sanatın Kuran’a göre helal olduğunu,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam’ı herkesin, hatta komünistlerin dahi kabul edeceğini dile getirmiştir.
- Dövmesi olduğu, hızma taktığı, farklı bir saç rengi/modeli olduğu ya da metal müzik dinlediği için bazı kesimler tarafından kınanan gençlerimizin de toplumun kıymetli birer ferdi olduklarını hatırlatmış, kıyafetin ya da aksesuar tercihinin imanı ölçmede bir kriter olmadığını, bu davranışların samimi dindar olmaya bir engel teşkil etmediğini açıklamıştır.
- Başörtüsü taktığı için üniversiteye alınmayan ve dekolte giydiği için şiddete maruz kalan genç kızlarımızın mağduriyetlerine dikkat çekmiştir.
- Kadının kısıtlanması gereken bir varlık olduğu inancının İslam’a değil, bağnazlığa ait olduğunu, bağnazlığın kadın düşmanlığını körüklediğini anlatmış, her koşulda kadınları koruyan ve kollayan bir tavır göstermiştir.
0 notes