Tumgik
#şeyh bedrettin
yorgunherakles · 1 year
Quote
onlara, nefes alan herkesin eşit olduğunu göstereceğiz.
arthur koestler - spartacus
27 notes · View notes
yfs-t-t-2623 · 1 year
Link
Şeyh Bedrettin kimdir, bir alim mi, bir devrimci mi, bir Sufi'mi, yoksa isyancı bir eşkıyamı, Şeyh Bedrettin yaşamı ve ölümü
0 notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
Tumblr media
SELAHATTİN DUMAN 1950-2021
Gazeteci,Yazar Selehattin Dumanın yazılarını Vatan gazetesinde hiç aksatmadan okurdum.Kendiyle dalga geçmeyi bilen,sempatik eğlenceli bir adamdı rahmetli.
Bugün benim doğum günüm kimseye bulaşık olmayacağım:)Felsefe de yapmayacağım.
Hazır Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyorken kim aday kim değil tartışmaları alevlenmişken.Selehattin Dumanın konuyla ilgili 2006 senesinde yazdığı köşe yazısını direkt aktaracağım gülelim biraz.😀
YETİŞ BABA SULTAN!
Başlığa bakıp Simav Kadısı Şeyh Bedrettin destanın dan bir şey okuyoruz sanmayın.Gönlümüzden geçen demokrasi modeli üzerine fikir şeyi yapıyoruz. Türkiye'nin cıgaralık bağımlısı ilk Çankaya adayını saygıyla anıyoruz.
Vatandaş besbelli ki alternatif istiyor..Hükumet adamları el altından Çankaya nizası yaparken ahali suskun..Suskunluğu yılgınlığından değil.Çok şükür iki vakit içinde öyle nesiller yetiştirdik ki yılgınlık lafı yanlarından geçmez..
Es kazara yolda yürürken birinin ayağına bassan"Pardon"deyip geçme ihtimalin çok az..bir anda seni kurşun manyağı yapabilirler.
Üstelik arkada üçüncü sayfa editörlerinden başka ağlayan çıkmaz.
************
Demekki Çankaya nizası başladığında ahalinin susması çekingenlikten değil.. "Demokrasi terbiyesinden.."
Bizde demokrasiye aşık demokrat yönetici lerin bini bin para..Lakin "Demokratlığa bulaşıp huyları suları bozulmasın"diye ahaliden kimseyi aralarına almazlar..
O yüzdendir ki "Halksız demokrasi"modeli icat edilmiştir..Seksen ķüsür senedir başarıyla uygulanmaktadır ve dünyada tektir.
Ölçümüz yok.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri de"Halksız demokrasi"modeline uygun olarak yapılır,yazı tura atılır "Tura"diyen başımıza oturur..
Ahalinin burada söyleyecek lafı yoktur.
Gerçi kendine göre ölçüleri vardır"Kızın uzun saçlısı,tarlanın taşlısı.."gibi..Bunlar günlük hayatta geçen şeylerdir..Atalarımız"Çankaya" vakti geldiğinde yapılacak şeyler için özlü bir laf edemediğinden Ahali başı boş kalmıştır.
Yinede alternatif aramaya bayılır..
En olmadık yerden bir aykırı çıktımı Demokrasiye inat peşine takılır.
**********
Neredenmi biliyorum?1940 larda geçen bir Cumhurbaşkanlığı hikayesi yazdık.Hikaye yağmaya başladı.Meğer her şehirden kendi çapında adaylar çıkar dururmuş.
Biz medya leşkerleri gözümüzü başka yöne diktıgımizden haberimiz olmazmış.
Tıpkı 1973 yılındaki "Baba Sultan" dan haberimiz olmadığı gibi.
Baba Sultan
Frankfurtta mukim Nazım Alemdar dan rivayet edilir.
Olay 1973 yılında Ankarada geçiyor..Ankaranın Aydınlıkevler adında sonradan oluşma bir semti vardır.Bir ara işçi sendikaları oralara üşüştü.
Her biri birer kooperatif bloğu dikti..Birbirine benzeyen apartmanlardan oluşan bir semt ortaya çıktı.
İşte bizim "Baba Sultan" buranın ileri gelenlerinden..ileri geri girmesi çevreye verdiği yüksek itibardan kaynaklanmıyor.
Söylemesi ayıptır esrara müptela!
Tabakadan kırdığı esrarı kendi hazırladığı çift kağıda yatırıyor..Tütünün arasına serdikten sonra kalınca bir cıgaralık sarıyor..
"Cıgaralık"yaptınmı zıvanasınıda hazır etmen gerekiyor..
Kare şeklinde küçük bir kağıdı uzunlamasına katlarsın..Sonra zig zag şeklinde büküp,cıgaralığın kıçına takarsın.
Bu sayede cıgaralık tan nefes çektinmi o zıvana tütünün ağzına kaçmasını önler..
Bu zıvana Türk icadıdır..İnsanlığa yaptığımız en büyük katkılardan biridir..
********
Her neyse ..Baba Sultan her daim cebinde cıgaralık malzemesi ve zıvana kağıdı ile gezdiğinden,ihtiyaç duyduğunda sarıp sarıp içtiğinden Aydınlıkevler in en bilinen simalarından biri olmuş.
Manisa nın Tarzanı neyse, Aydınlıkevler lerin de Baba Sultan ı o.
Sene 1973 Cevdet Sunay in görevi bitmiş başımıza dikilecek biri aranıyor.
Bende adayım!
O vakitler sivilden birini seçmek çok ayıptı.Avrupalının "Elinizde yomu hiç Paşa bula bula sivil buldunuz "diye ileri geri konuşmasından utanırdı.
Bu yüzdende boşta gezen komutanların tamamı Çankaya adayıydı.
Baba Sultan böyle bir süreçte kafayı iyice cilalamış..Cilalı kafa iyi çalışır ..(bakınız cilalı ibo)
"Ulan demiş bende askerliği er olarak yapmadımmı"diye düşünürken bende asker sayılırım neden Cumhurbaşkanı olmayayım fikri gelmiş.
Konuşmayada talimli.Kafayı dumanladımı başına insan toplayıp dünyanın gidişatı hakkında konuşmaya bayılıyor..
Yani hitabet var,cesaret var,cebinde cıgaralık malzemesi de var.
(Bu sonuncusu önemli On Cumhurbaşkanı gördük hiç birinin cebinde cıgaralık malzemesi yoktu)
Birden kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olacağını ilan etmiş.
*********
Lafın burasına dikkat isterim.!
Vatandaş oturduğu yerden bir adım atıyor.Aydınlıkevler ahalisi önünde koşmaya başlıyor..Aydınlıkevler ahaliside fikre böyle bir iştahla sarılmış..
Yirmiden fazla araba tedarik etmişler bir çoğu Murat 124(o zamanın limuzinide o)içlerine doluşup bayrak açarak semtte tur atmaya başlamışlar..
Sonuç hüsran..
Baba Sultan tabiki en öndeki arabada..İçlerinden biri hadi "Meclis" e diye naralanınca..konvoyun yolu belli olmuş.
Orası tapuda ahalinin maĺı gözuktügünden kimse itiraz etmemiş yirmi ķüsür arabalık konvoy parlamentonun yolunu tutmuş.
Araç sürücüleri park yeri ararken.Baba Sultan araçtan fırlamış Meclisin kapısına dayanmış.
"Açın kapıyı ulan, Cumhurbaşkanınız geldi"
Kendisine destek veren ahali park yeri aradığından Demokrasi Kabesinin önünde,ahalinin zıvıtmasına karşı talimli polislerin karşısında tek başına kalan Baba Sultanın siyasi kariyeri oracıkta bitivermiş.
Baba Sultanı derbest ettikleri gibi içeri tıkmışlar.
İçeri tıkmışlar ama sivilden birinin Cumhurbaşkanlığı görevine talip olmasının akıl hastalığı olduğuna kanaat getirdiklerinden.Hapishane yerine tımarhaneye göndermişler.
Üç aymı beş aymı geçtikten seçimler yapıldıktan sonra yenisi başımıza dikildikten sonra."Tehlike geçti.."deyip Baba Sultan ı gerisin geri salmışlar.
Böylece bir demokrasi aşığı daha ziyan edilmiş..
Varsın olsun,benim yeni adayım odur.yaşamıyorsa arayışimı sürdürürürüm.Çünkü gönlümde yatan model böyle bir şey..
Selehattin Duman
27 mayıs 2006
Güzel adamdı rahmetli.
YETİŞ BABA SULTAN!😀
Baba Sultan gibi bir adayımız olsa meydanlardaki seçim pankartları nı tahmin bile edemezsiniz mesela ben bir örnek vereyim size🙂"YAP YAPIŞTIR BİZİDE ALIŞTIR"
Boşverin dokundurmuş biraz hikayeyi anlatırken demokrasi aşkına😉
IYI GECELER IYI SABAHLAR IYI MESAILER İYI HAFTA SONLARI DİLERİM IYI DOSTLARIM.
ESEN KALIN LÜTFEN
7 notes · View notes
umudunhayali · 2 years
Text
''Öldüğümde;
yanımda iki şişe kırmızı şarap,
Şeyh Bedrettin Destanı,
Sürü ve Umut filmlerini istiyorum..''
Tumblr media
4 notes · View notes
traveltourstrips · 1 month
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/hikayeler-yaratan-ev.html
Hikâyeler Yaratan Ev
Tumblr media
Nâzım’ın dizelerinde, Şeyh Bedrettin Destanı’nda tanımıştık, kıyısında çıplak ayaklı bir kadının ağladığı İznik Gölü’nü; çocuk yaştaydık, sonra büyüdük. Zihnimizde ve gönlümüzdeki bu tanışmadan yıllar sonra toprağına ayak bastık İznik’in. 1993 yılı, bir kasım gününde İznik, Çamoluk köyü, Harmancık mevkiinde dâhil olduk hikâyeye.
Hani ’93 Harbi diye bildiğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı vardı ya, Kafkaslardan, Balkanlardan, uzun ve mihnetli göç yollarından binlerce insan Anadolu’ya akmıştı; hani yakılan türkülere, ağıtlara, nine-dede hikâyelerinin girişine yerleşen o iç yarası 93 Harbi… İşte ta o yıllarda Kafkasya’dan göçen kimi kavimler, çokçası Gürcüler, İznik’te yurtlandırılırlar. Ne ki, dağ insanları göl iklimine ve sıtmaya yabancıdır. Kırılmaya başlayınca, doğaları yükseklere çıkmayı emreder, öyle de yaparlar.
İznik’in dağ eteklerinde yaylalarında, asırlık meşe ormanlarının olduğu yerlere yerleşirler. Baltayla, keserle ama illâki imeceyle meşeleri keser, yontar, ağaç çivilerle üst üste bağlarlar. Kurulur evler, hayatlar yaşanır içlerinde, 100 yıl böyle geçer. Sonra düzen değişir, o eski ata yadigârı ağaç evler yerini modern zamanların beton evlerine bırakır. Sökülen meşeler fırınlara, hamamlara satılır ve yakılır. Anılar da izler de yanar kül olur… Günlerden bir gün Elmalı köyünde 120 yaşında yaşlı ve yorgun bir ev satışa çıkarılır. Kırgındır. Bir İstanbullu talip olur. Boğaz çocuğu, Beylerbeyli Zeki Salıcı evi, ev de onu görür. Bakışırlar. Aşk düşer gözlerden gönüllerine…
Birer birer sökülür güngörmüş meşeler. Sıraları balta ucuyla çentik atıp işaretlenir, kamyonlara yüklenir. Ta karşı tepelere, kamyon lâstiğinin iziyle tanışmamış patikalardan Çamoluk’taki yeni topraklarına taşınır. Yalnızlık çekmesinler diye aynı dili konuşan Gürcü yapı ustaları bulunur civardan, Hasan Usta, İsmail Usta… Ağaçlar yeniden ayağa kaldırılır.
Mevsimler geçti, Salıcı Evi, “evimiz” altı senede bitti. Yüz yıllık ağaçlarla yeni bir ev kuruldu. Ne zorlukla, ama ne sevgiyle. Tanığı olmadığımız hayatların hatıraları artık bize emanetti, uzak yıllar ötesinden gelen nefesleri nefeslerimize karıştı. Hayalin sahibi Zeki Salıcı idi, yılmadı, vazgeçmedi. “Su çıkmaz” raporlarına karşın -Zeki jeologdu- o havalide su buldu. Dost, arkadaş annelerinin sandıkları açıldı, nakışlar, danteller yerlerini buldu. Böyle bir güzellik paylaşmadan yaşanmazdı, en iyi bildiğimiz de buydu. Evin hikâyesi, el değmemiş doğa, yurttaşlarımız ve dünyanın dört yanından gelenlerle paylaşıldı.
Leyleklerin göçünü, tilkilerin, sansarların yuvalarını, kartalların hakikaten yüksekten uçtuğunu, adam boyu karda mahsur kalmayı, kuş sesleriyle uyanıp ayın önünden akıp giden bulutlara bakarak uyumayı, güneşin her batışta karşı tepeleri başka renge boyadığını, tabiata hürmeti, ona ait olmayı ve daha pek çok şeyi öğrenerek, dostlarla paylaşarak yıllarca yaşadık, müteşekkirim. O günlere ve Zeki Salıcı’ya hasretle…
0 notes
gallipolidaytours · 1 month
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/hikayeler-yaratan-ev.html
Hikâyeler Yaratan Ev
Tumblr media
Nâzım’ın dizelerinde, Şeyh Bedrettin Destanı’nda tanımıştık, kıyısında çıplak ayaklı bir kadının ağladığı İznik Gölü’nü; çocuk yaştaydık, sonra büyüdük. Zihnimizde ve gönlümüzdeki bu tanışmadan yıllar sonra toprağına ayak bastık İznik’in. 1993 yılı, bir kasım gününde İznik, Çamoluk köyü, Harmancık mevkiinde dâhil olduk hikâyeye.
Hani ’93 Harbi diye bildiğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı vardı ya, Kafkaslardan, Balkanlardan, uzun ve mihnetli göç yollarından binlerce insan Anadolu’ya akmıştı; hani yakılan türkülere, ağıtlara, nine-dede hikâyelerinin girişine yerleşen o iç yarası 93 Harbi… İşte ta o yıllarda Kafkasya’dan göçen kimi kavimler, çokçası Gürcüler, İznik’te yurtlandırılırlar. Ne ki, dağ insanları göl iklimine ve sıtmaya yabancıdır. Kırılmaya başlayınca, doğaları yükseklere çıkmayı emreder, öyle de yaparlar.
İznik’in dağ eteklerinde yaylalarında, asırlık meşe ormanlarının olduğu yerlere yerleşirler. Baltayla, keserle ama illâki imeceyle meşeleri keser, yontar, ağaç çivilerle üst üste bağlarlar. Kurulur evler, hayatlar yaşanır içlerinde, 100 yıl böyle geçer. Sonra düzen değişir, o eski ata yadigârı ağaç evler yerini modern zamanların beton evlerine bırakır. Sökülen meşeler fırınlara, hamamlara satılır ve yakılır. Anılar da izler de yanar kül olur… Günlerden bir gün Elmalı köyünde 120 yaşında yaşlı ve yorgun bir ev satışa çıkarılır. Kırgındır. Bir İstanbullu talip olur. Boğaz çocuğu, Beylerbeyli Zeki Salıcı evi, ev de onu görür. Bakışırlar. Aşk düşer gözlerden gönüllerine…
Birer birer sökülür güngörmüş meşeler. Sıraları balta ucuyla çentik atıp işaretlenir, kamyonlara yüklenir. Ta karşı tepelere, kamyon lâstiğinin iziyle tanışmamış patikalardan Çamoluk’taki yeni topraklarına taşınır. Yalnızlık çekmesinler diye aynı dili konuşan Gürcü yapı ustaları bulunur civardan, Hasan Usta, İsmail Usta… Ağaçlar yeniden ayağa kaldırılır.
Mevsimler geçti, Salıcı Evi, “evimiz” altı senede bitti. Yüz yıllık ağaçlarla yeni bir ev kuruldu. Ne zorlukla, ama ne sevgiyle. Tanığı olmadığımız hayatların hatıraları artık bize emanetti, uzak yıllar ötesinden gelen nefesleri nefeslerimize karıştı. Hayalin sahibi Zeki Salıcı idi, yılmadı, vazgeçmedi. “Su çıkmaz” raporlarına karşın -Zeki jeologdu- o havalide su buldu. Dost, arkadaş annelerinin sandıkları açıldı, nakışlar, danteller yerlerini buldu. Böyle bir güzellik paylaşmadan yaşanmazdı, en iyi bildiğimiz de buydu. Evin hikâyesi, el değmemiş doğa, yurttaşlarımız ve dünyanın dört yanından gelenlerle paylaşıldı.
Leyleklerin göçünü, tilkilerin, sansarların yuvalarını, kartalların hakikaten yüksekten uçtuğunu, adam boyu karda mahsur kalmayı, kuş sesleriyle uyanıp ayın önünden akıp giden bulutlara bakarak uyumayı, güneşin her batışta karşı tepeleri başka renge boyadığını, tabiata hürmeti, ona ait olmayı ve daha pek çok şeyi öğrenerek, dostlarla paylaşarak yıllarca yaşadık, müteşekkirim. O günlere ve Zeki Salıcı’ya hasretle…
0 notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Vourla “Öteki Kıyı” – Figen Koşar
✍🏻 M Osman Akbaşak
https://www.gundemarsivi.com/vourla-oteki-kiyi-figen-kosar/
Bir kitap yazısını belki de ilk kez müzik eşliğinde yazıyorum. Nedeni az önce bitirdiğim bu romanın son birkaç satırında daha önce sözü edilen bir şiirin sonradan bestelendiğini öğrenmiş olmam… Romanı bitirir bitirmez hemen bilgisayarımın başına geçtim, önce adını yazımın sonunda yazacağım müziği açtım, tekrar tekrar dinlerken klavyemin tuşlarına basıyorum. Eskiden olsa kalemimden söz ederdim, artık kalemler tarih olunca…
Bugünlerde elime gelen romanlar nasıl olduysa İzmir Yarımada’da geçiyor. Elimdeki romanı Emine Bekdemir arkadaşım önerip armağan edince başlamamak olmazdı. Belki hatır için başlamış gibi oldum ama okudukça elimden bırakamadım. Elbette siz dostlarımla paylaşmayı gerçekten çok istedim. Kendi kitaplarım için Şeyh Bedrettin araştırması yaptığım günlerden Vourla adına aşinayım. Urla’nın geçen yüzyıla değin söylenegelen adı…
Roman zaman zaman karşılaştığımız 2022 yılı ve 1912 yılları arasında gidip gelen anlatımlarla şekillenmiş. Her iki dönemde de kahramanımızın adının Eleni olması elbette romanın sonraki bölümlerinde ilginç gelişmelerle karşılaşılacağının habercisi. Konunun çok ayrıntısına girmeden Yunanistan’dan Urla’da Klazomenai kazıları için gelen Eleni ve çevresindeki kişilerle gelişiyor. 21. Yüzyıl’ın Eleni’si kendisine bırakıldığı düşünülen bir emaneti açınca 110 yıl önce aynı yerde yaşayan adaşı Eleni ile mektuplar aracılığıyla tanışıyor. Arada bir asır olmasına karşın iki Eleni’nin yaşadıkları okuru sarıp sarmalıyor.
Roman ilerledikçe bir dostun adıyla da sıkça karşılaşıyoruz. Sedef Tunçağ’ın “Belge ve Anılarla Urla” kitabı ciddi bir kaynak olmuş yazar için. Belgesel sayılabilecek olan bu kitabı geçen yıl ilgi alanıma uzak diye almamıştım, çok pişman oldum. En kısa zamanda edineceğim. Özellikle yaşam biçimleri anlatılırken okur keyifli betimlemelere tanık oluyor:
“Üzüme balın, zeytine yağın düştüğü bir 15 Ağustos’taki bağ bozumu şenliklerinde ‘Her şarap kadehinin bir anlamı olduğunu söyler Dionysos’ diye bitirmişti sözlerini Tamara. Birincisi sağlık, ikincisi aşk ve zevk, üçüncüsü uyku, dörtten fazlası kızgınlık ve şiddete yol açabilecek duygu karmaşasını simgelermiş. Biz aşka kalalım diyerek kadehindeki şarabı bir yudumda içmiş ve dudaklarını Yusuf’un dudaklarına örtmüştü.” Anlatımı ne denli içten ne denli sahici…
Savaşlar, kavgalar yüz yıllardır bir arada yaşayan insanları nasıl da birbirine düşürmüşler. Her şeye karşın dost kalabilmeyi başaran insanların gücü yetmemiş bu dışarılardan kaşınan, yaraların kabuklarının kaldırılmasına. İyi insanlar hep olmuş. Bizim bildiğimiz tahaffuzhanede Vourlalı Rumlar’ın Aziz Ioannis Adası’nda çalışan çoğu Türk, az sayıda da Rum görevlinin romanda söyledikleri bunu ne güzel anlatıyor:
“Dışarıdaki gerginliğe rağmen burada Türk Rum ayrımı yok. Personelin bazılarının ailesinde asker olduğunu biliyorum. Bazı cephelerde birbirimize karşı savaşıyoruz üstelik. İnsan olmak, insan kalmak, insanca yaşamak; dil, din, ırk bunların çok ötesinde bir şey olmalı. Hastasın ya da değilsin. Öleceksin ya da yaşayacaksın. İncecik bir ip, incecik bir sınır bu. “Sırat köprüsü burada işte” diyor Doktor Hayrullah Bey. Ya geçeceksin ya düşeceksin. Bu kıldan köprünün üzerindeyken; toprak kimin, kim gitmeli, kim kalmalı kavgası çok basit geliyor insana.”
Ben bu satırları yazmaya devam ederken Mikis Teodorakis’in “Sto Perigiali” şarkısı çalmaya devam ediyor. Birçok bölümün başında Yorgo Seferis’in bir şiiri zaman zaman da Süreyya Berfe şiiri yer alıyor. Ayrıntıyı okura bırakmak üzere kısaca söz edeyim, romanın gizli kahramanı Yorgo Seferis. Bağlantıları çok ortaya sermeden sözünü ettiğim şarkının sözlerinin de Seferis’e ait olduğunu belirteyim.
Cevat Çapan çevirisiyle Yorgos Seferis’in “Yadsıma” şiiri
Bir güvercin gibi ak
O gizli kıyıda
Susadık öğle üzeri:
Ama tuzluydu sular.
Sarı kumların üstüne
Adını yazdık onun,
Ama bir rüzgâr esti denizden
Ve silindi yazılar.
Nasıl bir ruh, bir yürek,
Nasıl bir istek ve tutkuyla
Yaşadık: yanılmışız!
Değiştirdik öyle yaşamayı.
Romanda hem 2022 yılındaki Eleni’nin hem de 1912 yılındaki Eleni’nin aşkları, çoğunlukla Rum, kısmen de Türk ailelerin dönemdeki yaşam biçimi, arkeolojik bilgiler, tarihsel gelişmeler de ustaca harmanlanarak verilmiş. Elbette günümüz kadınının özgürlüğü 110 yılı öncesinde kesinlikle yok. Yine de mutluluğu duyumsamak hangi yılda olursa olsun insanın içini ısıtıyor. “Hem çılgın gibi hissediyordum mutluluktan, göğsümün içinde on değirmenlerin beyaz kanatları uçuşuyordu hem de ölesiye korkuyordum” duygusunun elbette günümüzde yaşanmadığını tahmin edebilirsiniz.
Romanın bitişi duygulu, oldukça da hüzünlü… Ve bu hüzün bir şiirle son satırlar haline gelmiş.
Levent Belin’den Prangalı Yolcu
Şimdi Güneş
Yavaş yavaş terk etse de beni
Aynı denizin iki yakası, benim
Binlerce yıllık sahilde
Bir gel gitlik ömrü olan
Bu ayak izi, benim
Her denizin ortasındaki
O boş kayık
Yelkenleri dolu
Bilinmeyene demirli
Şu ışıklı gemi, benim
Ayakları gitmek
Yüzü kalmak istediği yere dönük
Bu prangalı Yolcu, benim
Figen Koşar’ı daha önceden tanımadım, bu okuduğum ilk romanı. Umuyorum uzun bir yazın yaşamı olur. Yeni kitaplarını izleyeceğim…
M Osman Akbaşak
#MOsmanAkbasak #GundemArsivi #FigenKosar #VourlaÖtekiKıyı #Edebiyat #Roman #Müzik #Şiir #KitapAlıntısı #Kitapİncelemesi #Rum #NeOkumalıyım #YeniBirKitap
0 notes
huseyincimensiirleri · 4 months
Text
        ARZUM  VAR
Alemi yaratan yüce tanrıdan
Dileğim var isteğim var arzum var
Muhammet Mustafa şahı merdandan
Dileğim var isteğim var arzum var
Eşimden dostumdan yaren yoldaştan
Anamdan babamdan bacım gardaştan
Nevşehir de yatan hacı bektaşdan
Dileğim var isteğim var arzum var
 Pir Sultan abdaldan Balım Sultandan
Toprağın altında diri yatandan
Şeyh Edebali Otman babadan
Dileğim var isteğim var arzum var
Hüseyin Gaziden Abdal Musa dan
Horasan dan atılan yanık kösaden
İbrahim Halilullah ve de İsa dan
Dileğim var isteğim var arzum var
Fatma anamızdan Ümmü Gülsümden
On iki imamdan Ebil Müslüm den
Karaca Ahmet den Abdal Teslimden
Dileğim var isteğim var arzum var
Şeyh Bedrettin den can Börklüceden
Sabahın seherinden uzun geceden
Çimen’in umudu vardır kocadan
Dileğim var isteğim var arzum var
0 notes
tulaysukun · 1 year
Photo
Tumblr media
BİR İSLAM KOMÜNİSTİ: ŞEYH BEDREDDİN Şeyh Bedreddin şimdilerde Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğdu. Kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Fakat takriben 1358-1420 yılları arasında yaşamıştır. Babası İsrail, Simavna'nın hem kadısı hem kale komutanıdır. Annesi ise Dimetoka Kalesi Rum Beyi'nin kızı olup sonradan Müslüman olan Melek Hatun’dur. Babasının mesleği nedeniyle Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin olarak anılmaktadır. Gençlik yıllarında fıkıh ve ilim tahsil eden Bedrettin bir süre Mısır'da Memluk sarayında bulunmuş, hatta ilk evliliğini orada yapmıştır. Karısı öldükten sonra hayatını baldızı Mariye'yle birleştirmiştir. Bedreddin, Osmanlı ülkesine döndükten sonra Osmanlı aristokratik sistemini sorgulamaya başladı. Muhalif tutumundan dolayı şimşekleri üzerine çeken Bedreddin, komünizmin babası Karl Marks’tan dört yüz yıl önce eşit ve adil bir düzeni savunuyordu. “Yarin yanağından gayri her şeyde hep beraber” sözü ona aittir. Bu söz onun toplumsal hasletini ortaya koyar. Ne var ki böylesi bir sistemin o çağda hayat bulması mümkün değildir. 15. Yüzyıl feodal üretim ilişkilerinin altın çağını yaşadığı bir dönemdir ve sömürüsüz bir toplum sisteminin koşulları bulunmamaktadır. Ne Avrupa’da ne Asya’da böyle bir çıkışın kabul görmesi tarihsel süreç bakımından imkânsızdır. Ancak Bedrettin kararlıdır. Bu amaçla Rumeli'ye geçerek Edirne'ye yerleşen Şeyh Bedreddin burada kendisini ziyarete gelenlerle görüşerek faaliyetlerini genişletir. Şeyh Bedreddin'in bu çalışmaları Fetret Dönemine denk gelmiştir ve o da bu durumdan yararlanmayı ummaktadır. Ne var ki Çelebi Mehmet kardeşleriyle girdiği iç savaşı kazanarak Osmanlının yeni padişahı olmuştur ancak Şeyh Bedreddin’in faaliyetlerinden rahatsızdır. Bu arada Şeyh Bedreddin’in ilmi ve öngördüğü toplumsal nizamı çevrede duyulmuş ve ciddi anlamda taraf bile toplamıştır. Özellikle Ege’nin yoksul köylüleri ve deniz emekçileri Bedreddin’in siyasasının toplumsal alt zeminini oluşturmaktadır. O dönem Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa gibi halk önderleri bağlılık göstererek Şeyh Bedreddin'le hareket eder. Kısa sürede Bedreddin'in çevresindeki halka genişlemeye başlar. Şeyh Bedreddin üç ayrı yerde birden isyan https://www.instagram.com/p/CneJ1o4tjbv/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
yorgunherakles · 2 years
Quote
insan her şeyden yoksun kalmış yaşamından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını ansızın kavradığı zaman sona erer.
emil frankl - insanın anlam arayışı
44 notes · View notes
saglikliorg · 2 years
Text
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
12. Börklüce Şiir Günleri “Ya Tam Özgürlük Ya Da Barbarlık” temasıyla Karaburun’da gerçekleştirildi. Şiir, müzik, panel, tiyatroyla çevrili etkinliğin onur konuğu Hüseyin Yurttaş oldu   Dünya şairimiz Nâzım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda, Türkmen-Bektaşi halk önderi Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi “yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” dizeleri ile anlattı. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
baskatipnet · 2 years
Text
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
12. Börklüce Şiir Günleri “Ya Tam Özgürlük Ya Da Barbarlık” temasıyla Karaburun’da gerçekleştirildi. Şiir, müzik, panel, tiyatroyla çevrili etkinliğin onur konuğu Hüseyin Yurttaş oldu   Dünya şairimiz Nâzım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda, Türkmen-Bektaşi halk önderi Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi “yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” dizeleri ile anlattı. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mevcutbilgi · 2 years
Text
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
12. Börklüce Şiir Günleri “Ya Tam Özgürlük Ya Da Barbarlık” temasıyla Karaburun’da gerçekleştirildi. Şiir, müzik, panel, tiyatroyla çevrili etkinliğin onur konuğu Hüseyin Yurttaş oldu   Dünya şairimiz Nâzım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda, Türkmen-Bektaşi halk önderi Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi “yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” dizeleri ile anlattı. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
Tumblr media
IYI GECELER IYI DOSTLARIM..
YAZI GAYET AÇIK VE NET !
ÜMİT HOCA TAM BİR GÖKYELELİ BOZKURT!
ÖNÜMÜZDEKİ PAZAR SEÇİM OLSA BARAJİ GEÇER.
AMA MARATON UZUN.
Değerli Dostlarım,
Tarihi bugünle karşılaştıran bir çalışma ile karşınızdayım. Bakalım ne diyeceksiniz? Sağlık ve esenlik dileklerimle hepinize salam olsun.
MİLLETİM UYAN! BU SON ZİLLETTİR
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre zillet, “Hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma,” anlamına gelir.
Anadolu’ya son gelişinden (1071) itibaren Anadolu Türklüğü dört defa büyük zillete düşmüş, iç ve dış güçlerin sömürüsü ile gasbına ve soygununa uğramış, horlanmış, aşağılanmış, her defasında millet, Devleti yöneten teslimiyetçilere baş kaldırmış, isyan etmiş; geleceğine sahip çıkma yolunda emeğiyle, canıyla, kanıyla mücadele etmiştir.
Bunlardan ilki, Cengiz Han’ın Harzemşah Devletini ortadan kaldırması sırasında ve sonrasında oğlu Tuluy Han eliyle Horasan ve Güney Türkistan’da yaptığı, halkın %90’ının katledilmesine varan katliamdan kaçan Türkmen, Özbek, Peştun, Tacik asıllı sığınmacıların Anadolu’ya doluşmasıyla oluşan kaos ortamına denk gelir. Bu zillete karşı halk, Baba İlyas ve Baba İshak önderliğinde iki yıl süren bir isyan başlatmış ise de yönetimdeki Türk kimliğinden uzaklaşıp Farsileşmiş sultanları alt edememiş; isyanla zayıflayan Anadolu Selçukluları 1243 Kösedağ Savaşı sonunda Moğol-İlhanlı egemenliğine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Sonuçta Anadolu’daki İlhanlı egemenliği 1300’lere kadar yoğun olmak üzere giderek azalan şiddette İlhanlı Devleti yıkılıncaya kadar sürmüş, Anadolu’nun maddi ve insani kaynakları yıllarca sömürülerek İran ülkesine taşınmış ve onlara hizmet etmiştir.
İkincisi Yıldırım Bayazıt’ın 1402 Ankara Savaşında Emir Timur’a yenilmesi sonucu kurulu nizamın bozulması ve halka yönelik çeşitli gasp ve soyguna varan uygulamalarla ortaya çıkan kargaşa ortamıdır ki tarihimizde buna Fetret Dönemi denir. Bu dönemde önce Timur ordusu mensuplarının soygunu ve zulmüne uğrayarak zillete düşen halk, ardından kardeş kavgasına tutuşmuş şehzadelerin taraftarlarınca örselenmiş ve Şeyh Bedrettin önderliğinde isyan etmiştir. Yaklaşık on yıl süren bu dönem Bayazıt’ın oğullarından Çelebi II. Mehmet’in devlete egemen olmasıyla toplumsal düzenin yeniden sağlanması üzerine sonlanmış ve millet huzura ermiştir.
Üçüncüsü Osmanlı Devleti’nde devşirmelerin devleti ele geçirmesi sonrası, saltanat çevresinin de Araplaşması üzerine Türk kimliğinin Devlet yönetiminden uzaklaştırılması ile ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Tımar sistemi bozulmuş, paralı asker Yeniçerilere para yetiştiremeyen Osmanlı Sarayı, yer yer halkın elinden toprağını alarak dolaylı dolaysız ağır vergiler salmış; vergi toplama görevi verdiği devlet görevlisi mültezimler, bir kısmı kendilerinde kalacak şekilde halkı soymaya girişmişlerdir. Üretici reayanın soyulması üretimin gerilemesine ve yoksulluğun yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bu zillet karşısında Türk unsur bizzat kendi devletince soyulması sonucu yerel önderler peşinde isyan etmiş ve 1519 – 1658 arasında yaklaşık 140 yıl süren bu isyanlara Celali İsyanlarıdır denilmiştir.
Büyük kıyıma uğrayan Türk unsurun bir kısmı İran ve Azerbaycan’a kaçmış, direnme potansiyeli taşıyan Ramazanoğlu, Karamanoğlu ve Dulkadiroğlu beyliğinden arta gelen halk Balkanlara, Adalara, Kuzey Afrika ve Kuzey Arabistan’a (Rakka’ya) sürülmüş; onların yerine de Teke yöresinden, Menemen’den, Germiyan yöresinden insanlar getirilmiştir. Türk unsurun bir kısmı, kısmen özerk statüdeki Kürt beylerine sığınarak Kürtleşmiştir. Bu dönem Anadolu Türk’ünün en uzun zillet yıllarıdır.
Dördüncüsü 1838 Balta Limanı Serbest Ticaret Anlaşması sonrası başlayan Anadolu Türkü’nün yerli azınlıklar, vergiden muaf ecnebi tüccarlar ve Avrupalı devletler eliyle soyulduğu dönemdir. Bu dönemde Devlet tamamen azınlıklar ve ecnebiler yönetimindedir. Artan saray ve devlet masrafları fakir halkın sırtından kazınan gelirlerle karşılanmış, yetmediği görülünce faizle dış borç alınmaya başlanmış, sonuçta da Devlet 1881’de iflasını açıklayarak, mali ve siyasi egemenliğini kaybetmiş; Devleti yönetenler Sevr’i kabul ederek emperyalistlere teslim olmuşlardır. Bu umutsuz ortamda Türk Milleti M. Kemal Paşa ve arkadaşları önderliğinde mevcut zillete baş kaldırmış; zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı isyanımızı başlatmış ve başarmışlardır.
Bugün, 1995’te imzalanmış Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında yeniden, emperyalist AB ülkeleri ve ABD tarafından devletimizi yönetenlerin el ve işbirliği ile büyük bir talan, soygun ve sömürü altına girmiş bulunmaktayız. Özellikle son yirmi yılda halk büyük bir soygun altındadır. 2002 yılında emeğin milli gelirden aldığı pay %35 iken 2022 yılında bu oran %24’e düşmüştür. Halen, ortalama emek geliri 6.500 TL/ay iken, ortalama ev kirası 6.000 TL/ay düzeyindedir.
Düşünün ki (2021) milli gelirimiz 803 milyar $, kişi başına düşen gelir ise 9.539 $/yıl seviyesindedir. Ülkemizdeki gelir dağılımı adaletsizliğini herkes kendi gelirini ortaya koyarak çıplak gözüyle hesaplayabilir.
Eğer 4 kişilik bir aile iseniz sizin yıllık gelirinizin 9.539 $ X 4 = 38.156 $/yıl olması gerekir. Bunun TL karşılığı, 38.156 $ X 18 ₺ = 686.808 ₺/yıl demektir. Yani 4 kişilik bir ailenin evine normal şartlarda 686.800 TL/yıl para girmesi gerekiyor. Oysa bu ailede eğer sadece baba çalışıyorsa şu anda ailenin eline geçen para sadece 6.500 ₺ X 12 ay = 78.000 ₺’dir. 78 bin nere, 687 bin nere? Aradaki soygunu ve sömürüyü görebiliyor musunuz? İşte bu, bir ZİLLETTİR! Halkın fiilen horlanması, aşağılanması ve alçaltılmasıdır.
2002 yılında emekli olan sıradan bir devlet memuru emekli aylığı ile 24 çeyrek altın alabilirken bugün aynı emekli 4 çeyrek altın alamamaktadır.
Tespit ettiğimiz bu durum Anadolu’ya gelişimizden bu yana, yani son bin yılda, içerisine düşürüldüğümüz son zillettir. Anadolu’yu yeni bir isyan beklemektedir. Dileğimiz şartlar, isyan durumuna ulaşmadan halkın uyanarak sandıkta kendi eliyle bu kötü gidişe “dur” diyebilmesidir.
Böyle bir kutsal isyana ancak Türk milliyetçilerinin önderlik edebileceği tartışmasız şekilde ortadadır. Örneği 1240’lı yıllarda yaşanmış bir sığınmacı istilasıyla o günkü Tük Devletinin yıkıldığını bilenler, bugün mevcut Anadolu Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni de aynı yöntemle yıkmaya girişmişlerdir. Bu girişimi gören ve ifşa eden, başta Ümit Özdağ olmak üzere, Türk milliyetçileridir. Bu amaçla Türk Devletinin kuruluş felsefesine bağlı şekilde yeniden teşkilatlanması; ekonomik, sosyal ve siyasal tedbirlerle halk üzerindeki soyguna son verilmesi, bir milli hedef ve nihai amaç olarak ortada durmaktadır.
Ben şahsen, halkın ve devletin içine sürüklendiği bu zilletten ancak Atatürk ilkelerini esas alan bir mücadele ile kurtulabileceğine inananlardanım.
Türk Milleti Uyuduğun Yeter, Uyan Artık!
0 notes
habergecesi · 2 years
Text
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
12. Börklüce Şiir Günleri “Ya Tam Özgürlük Ya Da Barbarlık” temasıyla Karaburun’da gerçekleştirildi. Şiir, müzik, panel, tiyatroyla çevrili etkinliğin onur konuğu Hüseyin Yurttaş oldu   Dünya şairimiz Nâzım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda, Türkmen-Bektaşi halk önderi Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi “yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” dizeleri ile anlattı. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
listemakale · 2 years
Text
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
Karaburun’da Börklüce Şiir Günleri’nin 12’ncisi gerçekleşti
12. Börklüce Şiir Günleri “Ya Tam Özgürlük Ya Da Barbarlık” temasıyla Karaburun’da gerçekleştirildi. Şiir, müzik, panel, tiyatroyla çevrili etkinliğin onur konuğu Hüseyin Yurttaş oldu   Dünya şairimiz Nâzım Hikmet, ‘Şeyh Bedrettin Destanı’nda, Türkmen-Bektaşi halk önderi Börklüce Mustafa'nın yaydığı öğretiyi “yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” dizeleri ile anlattı. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes