Tumgik
#60’ı
rhaenyras-alicent · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
27 notes · View notes
bilgemint · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
nevzatboyraz44 · 2 months
Text
Tumblr media
KUR’AN VE SÜNNET’TE TESETTÜR
Tesettür تستُّر kelimesi Arapça ‘da “örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak” anlamlarına gelen (ر-ت-س) s-t-r kök harflerinden türemiştir. Kelime sözlükte “örtünmek, örtüye bürünmek, kuşanmak, başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde ya da arkasında gizlenmek” manalarına gelir. Arapça ’da tesettür sözcüğü ile aynı kökten türemiş olan başka kelimeler de mevcuttur. Bu bağlamda, رْ ست ِ sitr kelimesi gerçek anlamıyla “gizlenmeye yarayan engel, perde, siper vb. şeyler”, mecaz olarak da “çekinme, korku, edep, hayâ” manalarında kullanılmaktadır. Yine bu kökten türeyen رَ ست َseter “kalkan” demektir; يرِست َsetîr ve ورُ َ ْست م mestûr ise mecazen “iffetli, edepli, hayâ sahibi” anlamlarına gelir. Terim olarak ise tesettür kelimesi“insanın fıtrî, tabiî, örfî veya dinî bir gerekçe ile ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş bir şekilde vücudunun belli yerlerini örtmesi” demektir. Bahsi geçen sözlük ve terim anlamları, örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal, kültürel ve ahlâkî boyutları bulunan bir bilinç hali olduğunu göstermektedir. Böylelikle tesettür emrinin yerine getirilmesi Müslüman şahsiyetini görünür kılarak inanç değerlerine sadakati ve aidiyetiyle mümin olmanın temel şartlarından biri olmaktadır.
Örtünmek veya yerine, zamanına ve şartlarına göre giyinmek, yerine getirilmesi gerekli olan dinȋ bir vecibe olduğu gibi, ahlakȋ ve fıtrȋ açıdan da insan için gerekli olan ve insanı tamamlayan çok önemli bir unsurdur. Zaten insanın çıplaklık duygusu sebebiyle örtünmesi, avret yerlerini örtmesi ve durumuna göre güzelce giyinmesi onun özelliklerindendir. Bunun için giysiler insanın kimliğini ve karakterini ortaya çıkaran en etkili ve mükemmel bir göstergedir. İslȃm dini, fıtrat dini olup, avret yerlerini örtmek de insanın yaratılışında aslȋ olarak bulunmakta olduğundan, fıtratını çeşitli günahlarla değiştirmemiş her insan, hayȃ duygusu ile örtünme ihtiyacı hisseder. Şeytanın ve nefsi hevȃsının saptırmasına son derece meyledici olan İnsanoğlu, tesettür hususunda başıboş bırakılsaydı, toplumda aile diye bişey olmaz, ebeveynden bahsedilemez, bu nedenle de insan türünün bekası imkȃnsız hale gelebilirdi. İşte bu nedenle, Allah’u Teȃla ezelȋ ilmiyle, bazı insanların fıtratının saf bir halde kalmayıp, şeytana uymakla bozulacağını, hayrı-şerri karıştırıp, toplumda fitne sebebi olacaklarını bildiği için, tesettür ahkȃmını insanlara bırakmayıp, ölçülerini de Kur’ȃn-ı Kerim’de bizzat kendisi belirlemiştir.
Kur’ân’da tesettürle doğrudan ilgili olarak A‘râf Sûresi 26-27, Nûr Sûresi 30-31, 60, Ahzâb Sûresi 33 ve 59. âyetler zikredilmektedir.
A’raf Suresi 26. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Asıl hayırlı olan ise takvâ elbisesidir. İşte bu (giysiler), hakikati anlasınlar diye Allah’ın (size ikram ettiği) ayetlerindendir.”
Takvâ: ‘Yüce Allah’a saygı göstermek, O’na karşı sorumluluğunun bilincinde olmak, O’nun âyetlerine karşı duyarlı davranmak ve O’nun koyduğu kuralları ihlal etmekten sakınmak’ demektir. Bu âyetten anlaşılmaktadır ki, insanoğlunun giydiği elbise belki bir şekilde bedeni örtebilir; ancak onun tesettür olarak tanımlanması ve dinî bir değer ifade etmesi takvâ elbisesi olup olmadığına bağlıdır. Zira bedensel örtü ancak ruhun örtünmesiyle anlam kazanabilir. Takvâ elbisesinin “çok daha hayırlı” olarak tanıtılmasındaki asıl amaç da bu olsa gerektir. Bu âyetteki takvâ elbisesi ifadesinden anlaşılmaktadır ki, örtünmenin ruhu takvâdır. Nasıl ki ruhsuz ceset bir anlam ifade etmiyorsa, takvâdan uzak bir örtünme de anlamsızdır.
A’raf Suresi 27. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, edep yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yaptık.”
Şeytanın insanoğlunu doğru yoldan(sırat-ı müstakim) şaşırtmanın başlıca yollarından biri olarak insanların edep yerlerinin açılmasını sağlaması olduğu bu âyetten anlaşılmaktadır. Bunu bir önceki âyette geçen takvâ elbisesi ifadesiyle ilişkilendirmek gerekirse, ar perdesinin yırtılması şeklinde de yorumlanabilmektedir. Şeytanın Hz. Âdem ve eşini cennetten çıkarmak istemesinin temelinde de onları bu değerden uzaklaştırmak istediği anlaşılmaktadır. Ayrıca insan takvâ elbisesini çıkarıp edep ve hayâ duygularını kaybedince, onun maddi ve manevi anlamda daha pek çok şeyi yitirebilmesi ihtimali açığa çıkar. Şeytan bu durumu gayet iyi bildiğinden diğer insanlara da aynı açıdan yaklaşmak istemektedir. Tesettür ise bu hususta çok önemli bir duyarlılık göstergesi ve takvaya ulaştıracak bir üst bilinç halidir.
Nûr Sûresi 30. Âyet: “(Ey Peygamber!) Mü’min erkeklere söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar ve namuslarını korusunlar. (Zira) bu, onlar için daha nezihtir/uygundur. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Tesettürün sadece kadınları ilgilendiren bir mesele olmadığı, erkeğin de tesettürünün olduğunu özellikle A‘râf 26. âyetteki takvâ elbisesi ibaresinden yola çıkılarak, bu elbisenin kadın-erkek tüm Müslümanlar adına önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte namusu koruma görevinin öncelikle erkeklere ait olduğunu, dolayısıyla hem kendilerinin hem de sorumluluğu altındaki insanların iffet ve namusunu korumakla mükellef kılındıklarını bildirmektedir.
Namahrem kadınlara bakmanın ölçüsü konusunda Hz. Peygamber’in Hz.Ali’ye yönelik şu ifadesi önem arz etmekte ve mü’minlerin önünü açmaktadır: “Ey Ali! Peş peşe bakma. Haydi diyelim birincisi senin hakkın olsun, ama diğeri (ikincisi) senin hakkın değildir.”(Tirmizi,Edep) Hz. Peygamber’in ifadesinden de anlaşılacağı üzere birinci bakıştan korunmak genellikle mümkün değildir. Ancak ikinci ve bunu takip eden diğer bakışların tehlikeli olduğu aşikârdır. Hem kadın hem erkek için hüküm aynıdır. Bu arada evlenmek niyetiyle bakmakta bir beis yoktur. Bu hususta Hz. Peygamber’in şu ifadesi mühimdir. “Sizden birisi bir kadına evlenme teklifinde bulunmak istediğinde ona sırf evlenmek niyetiyle bakarsa onun bakmasında bir sakınca yoktur.”(Ebu Davud, Nikah)
Nûr Sûresi 31. Âyet: “Mü’min kadınlara da söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar, namuslarını korusunlar, (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmesinler ve başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları , kendi oğulları , kocalarının oğulları , erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları , kendi kadınları , ellerinin altında bulunan (köleler), erkeklerden ailenin kadınına şehvet duymayan (hizmetçi vs.) tâbi kimseler ve henüz kadınların mahrem bölgelerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zînetleri bilinip (farkedilsin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.”
Bir önceki âyette erkeklerden istenen duyarlılık bu kez kadınlardan istenmektedir. Bu kapsamda kadınların da tıpkı erkeklere verilen talimatlarda olduğu gibi gözlerini (harama bakmaktan) sakınmaları /kısmaları ve namuslarını korumaları emredilmektedir. Bu kapsamda müfessirlerce, âyette geçen “gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar” ifadesi Yüce Allah’ın bakılmasını yasakladığı hiçbir şeye bakmamak, namuslarını korusunlar emri de kadınların kendilerine namahrem olan bütün erkeklere karşı son derece dikkatli bir biçimde hareket etmeleri ve örtünmeleri gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. Önceki âyete ilaveten bu ayette kadınlara mahsus hükümler yer almaktadır. Bunlar; (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmemek, başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salmak, zînetlerini mahrem ya da özel durumlu kişilerden başkasına göstermemek ve gizledikleri zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmamaktır.
Yüce Allah bu âyette kadınların başörtülerini yakalarının üzerine salmalarını açık ve net bir şekilde emretmektedir. Câhiliye dönemi kadınları da başlarını örtüyorlar yani başörtüsü kullanıyorlardı; ancak başörtülerini yakalarının üzerine değil de gerdanları açık kalacak şekilde arkalarına doğru salıyorlardı. Kadınların başlarını örttükleri o örtülerle açıkta bıraktıkları gerdan ve yakalarını da kapatmaları kendilerinden istenmektedir. Bu durumda inkâr edilmediği sürece örtünmemek kişiyi günahkâr yapar; ancak “örtünmeye gerek yoktur” kabilinden sözler, sahibini âyetleri inkâr eder konuma getirir. Bu nedenle konunun hassasiyetini görmezlikten gelmemek, Yüce Allah’ın insanlıkla yaşıt bu emrini mutlak surette önemsemek ve gereğini yapmak gerekir. Bu doğrultuda başörtüsü bizzat Hz. Peygamber’in evinde ve diğer Müslümanların hayatında uygulanmış, yaşayan sünnet olarak da o günden bugüne kadar uygulana gelmiştir.
Âyette ayrıca vurgulanmak istenen husus takvâ elbisesine bürünmek için sadece örtünmenin yeterli olmadığı; tesettürü davranışlara yansıtmak ve yaşam biçimine dönüştürmek icap ettiği ve kurtuluşa ermek için hep birlikte Yüce Allah’a yönelmek gerekliliğidir.
Nûr Sûresi 60. Âyet: “Nikâh ummayan (yani evlenme ümidi taşımayan) yaşlı kadınların, zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ancak yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.”
Allah’u Teala tesettür konusunda yaşlı, yani cinsel ihtiyacı kalmayan ve dolayısıyla evlenme ya da nikah arzusu duymayan kadınlara yönelik istisnai hükümlerden söz etmekte ve bu bağlamda yaşlı kadınların zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarabilecekleri ruhsatının yanında; kadının yaşı ne olursa olsun, iffetini korumasının esas olduğunu vurgulamaktadır.
Ahzâb Sûresi 33. Âyet: “(Ey Peygamber’in hanımları!) Evlerinizde oturun, önceki cahiliye (âdetinde olduğu) gibi açılıp saçılmayın. Namaız kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. (Ey Peygamber’in) ev halkı! Allah sizden, ancak günah gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
Hz. Peygamber’in (sav) eşleri üzerinden ümmetin tüm kadınlarına sosyal hayat, tesettür ve ibadet konularında bir dizi uyarıda bulunulmaktadır. Allah Rasûlü’nün hanımlarına atfedilen evlerinde vakarla oturmak, cahiliye adetlerindeki gibi açılıp saçılmamak, namaz kılmak, zekat vermek, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat etmek gibi emirlerle diğer bayanlara da ve hatta tüm müminlere de aynı istikamette bulunmanın onları temiz kılmak için verilen bir emir olduğu anlaşılmaktadır.
Ahzâb Sûresi 59. Âyet: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle! (Herhangi bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) dış elbiselerini giysinler. Bu (elbise) onların tanınmaları ve incitilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah çok bağışlayandır; çok merhamet edendir.”
Bu âyetin iniş sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler aktarılmaktadır: Medine’de bazı münafıklar, görüntüsü ve elbisesi kötü bir kadına rastladıklarında, onun hür mü yoksa cariye mi olduğunu ayırt edemezlerdi. Dolayısıyla bu kadını cariye zannederek ona sarkıntılıkta bulunurlar ve böylelikle mü’min kadınlara eziyet verirlerdi. Âyet bunun üzerine indirilmiştir. Medine’de evler hem küçük hem de dardı ve içinde tuvalet yoktu. Kadınlar da tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkarlar ve bu ihtiyaçlarını kırda giderirlerdi. Bazı fâsıklar bu kadınları takip ederler; üzerinde cilbâb/dış elbisesi olan kadınların hür olduklarını bildiklerinden kendilerine ilişmezler; fakat cilbâb olmayanların cariye oldukları gerekçesiyle onlara sarkıntılık eder ve böylece eziyet verirlerdi. İşte âyet bu gibi davranışlar üzerine indirilmiştir.
Bu âyet, vahyin indirildiği dönemde kadınların toplumsal hayatın bir parçası olduklarının ve dış ortamlarda bulunabildiklerinin en önemli delillerindendir. Yüce Allah kadının toplumda saygın bir şekilde nasıl bulunması gerektiğinin sınırlarını belirleyerek temiz bir toplumun nasıl inşa edileceğini göstermektedir.
Tesettüre Bürünmenin Amaçları
1-Takvâ elbisesine bürünmek (el-A‘râf 7/26).
2-Edep yerlerini gizlemek (el-A‘râf 7/26).
3- Süslenmek (el-A‘râf 7/26).
4-Şeytan ve taraftarlarının saldırılarına karşı tedbirli olmak (el-A‘râf 7/27).
5- Gözleri harama bakmaktan sakındırmak (en-Nûr 24/30-31).
6-Namus ve iffeti korumak (en-Nûr 24/30-31, 60).
7-Zîneti teşhir etmemek (en-Nûr 24/31, 60).
8-Yüce Allah’a yönelmek (en-Nûr 24/31).
9-Tertemiz arınmak (el-Ahzâb 33/33).
10-Yüce Allah’ı n emrine itaat etmek (el-Ahzâb 33/59).
11- Tanınmak ve sözlü ya da fiili tacize uğratılmamak (el-Ahzâb 33/59).
12-Güzel görünmek (el-A‘râf 7/31).
Böylece Kuran’da tesettürle ilgili ayetlerden bizlere aktarılmaya çalışılan İslâmî öğretide toplum hayatının huzurunu sağlama, dinî-ahlâkî değerleri koruma ve muhtemel bazı olumsuzlukları önleme amacıyla erkek için de kadın için de çizilmiş sınırların varlığıdır. Örtünme ise bu sınırların korunması amacıyla alınmış tedbirlerden biridir. Kadınlarla ilgili bazı hükümlerin ve sınırlandırmaların gerekçesi olarak çoğu kaynakta fitne endişesi konusu gündeme getirilir. Dinî literatürde fitne, Türkçe’deki yaygın anlamından farklı olarak insanların hayatın tabii akışı içinde karşı karşıya kalabilecekleri, sabır ve metanetle aşmaları gereken her türlü sıkıntı, imtihan, zor durum; imkân veya mahrumiyeti ifade eden anlamı hayli geniş bir kavramdır. Burada dillendirilen fitne endişesi ise dinin temel ahlak kurallarınca hoş görülmeyen bir durumun ortaya çıkması, böyle bir durumun muhtemel olmasıyla alâkalıdır. Bu bağlamda gerçekleşmesinden endişe edilen fitne zinadır. Zina yasak olunca yasaklanan bu sonuca götürebilecek yolların kapatılması da bu yasağın tamamlayıcı parçası haline gelmektedir. Böylelikle İslâmî öğretide her iki cins açısından da örtünme, hem İslâm’ın temel yasaklarından olan zinaya götürmesi muhtemel bütün yolların kapatılması, hem de kişilerin rahatsız edici bakış ve algıdan korunarak toplumda huzurlu bir sosyal ilişkiler düzeninin kurulması hedeflenmiştir. Örtünmenin salt cinselliğe, kadının baştan çıkarıcı bir fitne sebebi olarak görüldüğüne ve oradan kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve denetlenmesine indirgenmesi doğru bir bakış açısı değildir. Çünkü Kur’an’da kadın için örtünme hükmünü getiren âyetin öncesinde erkeklere yönelik gözlerini kısma ve avret yerlerini örtme buyruğu yer almaktadır, yani kadınların örtünmesinden önce erkekler gözlerini kısmaları ve namuslarını korumaları emrine muhatap kılınmıştır. Bu sebeple örtünme hükmünün tek yanlı olduğunu ve kadını erkeğe karşı koruma amacı güttüğünü veya erkeğe kadını denetleme yetkisi verdiğini öne sürmek doğru değildir; örtünme hükmünün gerisinde toplumu ve aileyi ayakta tutacak ahlâkî bir ilke ve amaç vardır.
Tesettür’ün şekli ve rengi yoktur fakat sınırları Allah(c.c) tarafından net çizgilerle belirlenmiştir. Biz inananların bu sınırlara riayet etmesi ise imanlarımızın göstergesidir.
Âyetler ve hadislerden yola çıkarak âlimler örtünmede dikkat edilmesi gereken hususları maddelendirerek açıklamışlardır. Biz de kısaca Muhammed Es-Sabuni’nin Revaiul Beyân Tefsirindeki açıklamasına bakalım:
Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Zira âyette kullanılan cilbâb bütün vücudu örten elbiseler için kullanılmaktadır. Yine âyette geçen “İdnâ” kelimesi, örtüyü baştan aşağıya doğru salıvermektir.
Örtü, alttaki elbiseyi gösterecek kadar ince olmamalıdır. Zira hicaptan maksat gizlemektir, ince örtü alttaki elbisenin görünmesini önleyemez. Bakışlara da mani olamaz. Nitekim Hz. Ayşe, “Ebubekir Sıddık’ın kızı Esma, üzerinde ince bir elbise ile Hz. Peygamber’in yanına gelince Hz. Peygamber ondan yüzünü çevirdi.” ve şöyle buyurdu: “Ey Esma! Bir kadın buluğ çağına girince-yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi doğru olmaz.” Elbisenin ince olmaması gerektiğini ifade Dihyetü’l-Kelbî’nin (ö. 50/670) anlattığına göre Hz. Peygamber’e Mısır’dan beyaz renkli ve ince olan kubâtî kumaşlar getirilmişti. Hz. Peygamber kendisine de bir parça verdi ve şöyle dedi: “Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine gömlek yap, diğerini hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın. Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini açık etmesin!”
Örtünün kendisi bir ziynet (aşırı süslü)olmamalıdır. Şayet dış elbise olarak kullanılan elbisenin kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa o tesettüre uygun olmayan bir elbisedir. Zira örtünmekten maksat, ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir. Bu açıdan süslü, parlak ve cazip olan veya çok pahalı olan kumaşlardan yapılan elbiseleri giymek tesettür emrinin vermek istediği mesaja aykırıdır. Bu yönüyle tesettür sade ve temiz olmalı fitneye sebep olmamalıdır.
Örtü, vücudun hatlarını belli edecek ve fitneye sebep olacak kadar dar olmamalı aksine geniş olmalıdır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki sınıf insan vardır ki onlar cehennem ehlidirler. Sığırların kuyruğuna benzer sopalarla halkı dövenler ve vücut hatlarını tamamıyla belli edecek elbise giyen kadınlar ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalplerini çelmek için gezerken kırıtarak yürürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar cennete giremeyecekleri gibi çok uzaklardan duyulabilen cennet kokusunu bile duyamazlar.” (Müslim-Ebu Davud,Libas) Bu hadisin Arapça ifadesinde geçen “kâsiyâtün âriyât” terkibine, “Görünüşte giyinik fakat hakikatte çıplaktırlar.” anlamı verilmiştir. Zira giydikleri elbise öyle ince ve dar bir elbisedir ki ne avretlerini ne de vücutlarını örtmektedir.
Örtüden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri etki altında bırakmaktadır. Bu hususta Hz. Peygamber, “Harama bakan göz zina etmiştir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadın da.” (Tirmizi,Edep) buyurmak sureti ile buna dikkat çekmiştir. Diğer bir rivayette de, “Bir kadın güzel koku sürünerek dışarıya çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinaya adım atmış olur.” (Tirmizi,Edep) buyrulmuştur. Diğer bir hadiste “Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın.” (Müslim,Salat) buyrulmuştur.
Kadın ne erkek elbisesi giymeli, ne de giydiği elbise erkek elbisesine benzemelidir. Zira Ebû Hüreyre Hz. Peygamber’in, “kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet ettiğini” bildirmektedir. (Buhari-Ebu Davud, Libas) Yine Hz. Peygamber “Kadınlardan erkeklere benzeyenler, erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden değildir.” (Buhari,Libas) demek sureti ile konunun önemini vurgulamaktadır.
Tesettür’ün Kur’an ve Sünnet ışında bizlere nasıl aktarıldığına ince detaylarla değinmekteki maksadımız dinimizi en doğru kaynaklardan öğrenmek ve tatbik etmektir. Doğru tatbik ederken Allah’u Teala’ya yaklaşmak niyeti ve istikametlerimizi fitri tutma gayesiyle yürüdüğümüz her yol aştığımız her yokuş ecir hanelerimize şahit olarak yazılacak ve bizleri din gününde ‘emin’ kılınan kullarından olma şerefine nail edecektir biiznillah. Duamız, temennimiz ve gayretimiz bundandır. Rabbim o yürekleri sarsan, gözleri dehşete düşüren günün şerrinden bizleri emin kılsın.
Hatice Sena Üstün
Tumblr media
39 notes · View notes
yasamsallik · 5 months
Text
Cimer in cevabi yazısı
🔶 CİMER DUYURDU !
3. 000.000.000.000 $
( ÜÇ TRİLYON DOLAR)
✒️ Y a z ı
Prof Dr. Rona Turanlı
CİMER, 18 yılda satılan kurumlar, yerler ve fabrikaların listesini açıkladı.
*SATILAN TERMİK SANTRALLER*
1. Seyitömer Termik Santrali
2. Kangal Termik Santrali
3. Yatağan Termik Santrali
4. Çatalağzı Termik Santrali
5. Yeniköy Termik Santrali
6. Orhaneli Termik Santrali
7. Tunçbilek Termik Santrali
8. Soma Termik Santrali
*SATILAN HİDROELEKTRİK SANTRALLERİ*
1. Ataköy Hidroelektrik
2. Beyköy Hidroelektrik
3. Çıldır Hidroelektrik
4. İkizdere Hidroelektrik
6. Kuzgun Hidroelektrik
6. Mercan Hidroelektrik
7. Tercan Hidroelektrik
8. Murgul Hidroelektrik
9. Denizli Jeotermal Santrali
*SATILAN ŞEKER *FABRİKALARI*
1. Kırşehir Şeker Fabrikası
2. Turhal Şeker Fabrikası
3. Çorum Şeker Fabrikası
4. Elbistan Şeker Fabrikası
5. Muş Şeker Fabrikası
6. Erzincan Şeker Fabrikası
7. Erzurum Şeker Fabrikası
8. Afyon Şeker Fabrikası
9. Bor Şeker Fabrikası
10. Alpullu Şeker
*SATILAN TEKEL BİNALARI*
1. Adana
2. Ballıca
3. Bitlis
4. İstanbul Sigara
5. Malatya.
6. Tokat
7. Yavşan Tuzlası
8. Ayvalık Tuzlası
9. Çamaltı Tuzlası
10. Çankırı K Tuzlası
11. Tuzluca Tuzlası
12. Sekili Tuzlası
13. Kağızman Tuzlası
14. Kaldırım Tuzlası
15. Kayacık Tuzlası
*SÜMER HOLDİNG'E BAĞLI ŞİRKETLER*
1. Mazıdağ Fosfat Tesisleri
2. Adıyaman İşletmesi
3. Malatya İşletmesi
4. TÜMOSAN İşletmesi
5. Bakırköy Konfeksiyon San.
6. Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi
7. Diyarbakır İşletmesi
8. Beykoz Deri Kundura İşletmesi
9. Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi
*SATILAN LİMANLAR*
1. Mersin Limanı
2. İskenderun Limanı
3. Samsun Limanı
4. Bandırma Limanı
5. Derince Limanı
6. Salıpazarı Limanı (Galataport)
7. Tekirdağ Limanı
8. Çeşme Limanı
9. Kuşadası Limanı
10. Dikili Limanı
11. Trabzon Limanı
*DİĞER SATILAN ŞİRKETLER*
1. Seyitömer Linyitleri
2. Güney Ege Linyitleri
3. Murgul Bakır İşletmesi
4. Samsun Bakır İşletmesi
5. Yeniköy Linyitleri İşletmesi
6. Bursa Linyitleri İşletmesi
7. Sakarya Traktör Sanayi
8. Ereğli Demir ve Çelik
9. Eti Alüminyum
10. Eti Bakır
11. Eti Elektrometalurji
12. Eti Gümüş
13. Eti Krom
14. Gübre Fabrikaları
15. PETKİM
16. TÜRK TELEKOM
18. TÜPRAŞ
19. SEKA Kâğıt Fabrikası"
AKP iktidara geldiğinden bugüne dek toplanan toplam vergi tutarı 2 trilyon 700 milyar $ ’dır.
Yurt dışından alınan kredi 454 milyar $ ’dır.
Özelleştirmeden elde edilen gelir 71 milyar $ ’dır.
Hazine ise 60 milyar $ eksi bakiyededir..
Bu demektir AKP döneminde toplam 3 trilyon 285 milyar $ para harcanmıştır.
Bu parayı 20 yıla bölersek yılda 164 milyar 250 milyon $ harcanmış demektir.
Bu rakamla yılda 96 Osman Gazi köprüsü yapılır.
41 Keban barajı yapılır.
23 adet şehir hastanesi yapılır.
320 adet Tokat havalimanı yapılır.
Hükümetin hizmet diye dayattığı tüm yatırımlar hazineden beş kuruş çıkmadan, vatandaşı 10-20 yıl arası borçlandırarak üstelikte fahiş fiyatlarla yapılan rant yatırımlarıdır.
Öyleyse kasada olması gereken 3 trilyon 285 milyar $ nerededir ?.
Şimdi anladınız mı 2002 ’den bu güne %120 artmış Hiper enflasyonun, 12 kat artmış dövizin, %100-200 arası zamlanmış zorunlu tüketim malzemelerinin, %66 ’sı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan toplumsal çöküntünün nedenini..
Bir öğretim üyesi olarak “Türkiye ekonomisi nasıl batırılır” başlıklı bir kitap yazmam gerekseydi hiç endişe etmeden AKP’nin 22 yıllık iktidarını kaleme alırdım ve kitabın son cümlesini de “Aldıkça al, çaldıkça çal, istersen ver yüz arzuhal, ne sorgu var, ne sual” olarak bağlardım..
Şu asla unutmasın ki AKP, bu ülkenin böğrüne saplanmış paslı bir bıçaktır..
Prof. Dr. Rona Turanlı
34 notes · View notes
mirzablogg · 7 months
Text
Tumblr media
Rabbimiz 1 değil 3 değil 5 değil Yüzden fazla ayet ile Aynı şeyi emrediyor
Kur'an a uyun!
Araf suresi 3. Ayet
Rabbinizden size indirilen Kur'an'a uyun.
Kehf suresi 27 ayet
Kuran'dan başka bir sığınak bulamazsın.
Enam suresi 38
Biz Kur'an da hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
Ankebut suresi 51 ayet
Kendilerine okunan kitabı sana indirmemiş olmamız onlara yetmedi mi?
Murselat 50. Ayet
Onlar artık kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?
Zuhruf suresi 44 ayet
Şüphesiz bu Kur'an sana ve kavmine bir öğüttür ondan hesaba çekileceksiniz.
En-am 114 ayet
Hakikat-ı apaçık ortaya koyan Bu Kur'anı size indiren Allah tır. Hüküm için ondan başkasını mı arayacağım?
Kalem suresi 37-38 ayet
Yoksa her isteğinizi bulduğunuz Kuran'dan başka bir din kitabınız mı var?
Yunus suresi 95
Sakın Allah'ın ayetlerini yok sayanlardan olma yoksa ziyana uğrayan lardan olursun
Ahkaf 9
(Muhammed)Ben ancak bana vahyedilen Kur'an a uyarım.
Hakka suresi 43-46 ayet
Eğer peygamber Kur'ana (Din'e)ekleme yapsaydı onu kıskıvrak yakalar şah damarını koparır dık.
Maide 67
Ey elçi Rabbinden sana ne indirildiyse onu tebliğ et
Ahkaf 9
(Muhammed)Ben ancak bana vahyedilen Kur'an a uyarım.
Yunus 15
Kur'an'ı değiştirmeye hak ve yetkim yoktur.Ben ancak bana vahyedilen e uyuyorum
İsra 73
O putperes ler sana vahyettiklerimiz den (Kur'an dan) başka şeyleri yalan yere eklemeye çalışır lar.
Rum suresi 32
Gönül den ona yönelin Dininizi bölüp parça parça olmayın.
Enam suresi 54 ayet
Selam olsun Allah'ın ayetlerine inananlara.Allahın merhameti üzerinize olacak.
Bakara suresi 39
İnkar eden ve ayetlerimizi yalanlayan lara gelince onlar cehennemlik tir ve orada devamlı kalıcıdır.
Zumer süresi 2
Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik Bu dine bir şey katmadan Allah'a kulluk et.
Casiye 6
İşte bunlar Allah'ın ayetleri dir.Onun ayetlerinden sonra hangi habere inanacaksın?
Casiye 7-8
Kendisine Allah'ın ayetleri okunduktan sonra inkar eden günahkar lara Görecekleri ağır azabı bildir.
Casiye 11
Bu Kur'an doğru bir yol rehber dir.Rablerinin ayetlerini inkar edenler için ise en şiddetli sinden elem dolu bu bir azap vardır.
Ali İmran 60
Hak rabbin den gelendir. O halde sakın şüphe edenler den olma
Bakara süresi 159 indirdiğimiz Kur'an ı apaçık göstermemiz den sonra gizleyen ler yokmu İşte onlara Allah lanet eder.
Maide suresi 89 Allah ayetleri bu şekilde açıklıyor.
Sebe', 5. Ayet: Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab vardır.
Zumer 2-3 Biz sana bu kitabı indirdik ki din'e hiç birşey katmadan Allah'a kulluk et.
34 notes · View notes
bi-perva · 10 months
Text
Israa Jaabis kimdir?
Israa Jaabis 2015 yılında bir işgal kontrol noktası yakınlarında arabasının tüp patlaması nedeniyle alev almasının ardından, işgâl tarafından üzeri soyulduktan sonra yerde sürüklenmiş ve ölmesi için beklenmişti. Terör devletinin güvenlik güçleri, vücudunun yüzde 60’ı yanan kadın için gelen ambualnsı da engellemişti. 8 parmağı kesilen, koltuk altı derisi birbirine yapıştığı için ellerini havaya kaldıramayan ve burnuyla bir kulağı ciddi hasar almasına rağmen hayatta kalan kadın, aracındaki kaza terör saldırısı sayılarak yargılandı.
Tumblr media Tumblr media
22 notes · View notes
purgatoireau · 4 months
Text
"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı…Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek bir işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde…Artık ölebilir miyim?
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama, ikincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz…sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığı kadar çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla, daha çok riske girerdim. Yolculuk ederdim daha fazla, daha çok gündoğumu izler, daha çok dağa tırmanırdım, daha çok nehirde yüzerdim. Görmediğim birçok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine. Yaşamımın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. Elbette mutlu anlarım oldu ama yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem; yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar. Siz de “an”ı yaşayın. Hiçbir yere yanımda termometre, su, şemsiye ve paraşüt. Almadan gitmeyen insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. Eğer yeniden başlayabilseydim, ilkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır. Çocuklarla oynardım. Bir şansım olsaydı eğer. Ama işte 85’indeyim ve biliyorum. Ölüyorum. "
9 notes · View notes
baybaykus · 22 days
Text
“Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette,
dostlarım kalmadı gibi bir şey.
İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim
ama ruh sefaletinin bu kadar karanlığını görmemiştim.
İnsan diye emek verdiklerimin hemen hepsi de
ruh ve mana mefhumuna yabancı,
menfaat kölesi bir takım haşerelermiş.
Ahlaksızlığın ummanı olan bu Şark´ı
yaşadıkça tanıyorum.
Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar.
“Müslümanız diyen insan yığını´ yok mu?
Onlar, Şark´ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor.
Yaşanan şekliyle Müslümanlık Şark´ı bitirmiş.
Buraya artık ne ilim girer, ne ahlak;
ne de Allah uzanır bunlara…
Bunların önce her şeyi bırakıp,
insanlık devrine girmeleri lazım.”
(11 Nisan 1965 tarihli mektup)
Nurettin Topçu
60 yıl önce yazılan , bugün fazlasıyla aktuelliğini koruyor.
Ahlaksızlık adaletsizliği getiriyor.
4 notes · View notes
Text
İnsan vücudunun yüzde 60'ı sudan, vize haftası gelmiş bir öğrencininse kahveden oluşur
16 notes · View notes
saklinotlarim · 9 months
Text
Bazı insanlar, bırakın birkaç kelam etmeyi.. selam vermeye bile gelmiyor..
Çünkü düşünce yapısı sıkıntılı olduğu için, sarmaya yer arayabiliyorlar.. Hatta dahası..
Yıllar önce başımdan geçen bir olayı anlatayım sizlere..
Yıllardır Camii de hayır olarak ve bazende cüzi miktar alarak Fahri öğreticilik yaptım..
Sene 2017 de ise diyanette geçici görev yapmak nasip oldu.. Dönemlikdi ve bitti..
Sene 2018 di..
Mahalle Camiisi olduğu için yüz olarak tanıdık esnaflar vs. .. Camiye geliyordu..
Fahri öğreticilik yaparken, mola zamanlarında diğer öğreticiler öğrencilere sessiz olun.. koşmayın.. diyordu.. Çünkü yaşları büyüktü benden.. Öğreticilere ders hariç soğuk davranıyorlardı..
Onlara oyun oynamasına çok izin vermiyorlardı..
Lakin benim sınıf öyle değildi, ben izin verdiğim gibi onlarla yarışlar koşu, bilek güreşi, futbol vb. oyunlarda oynuyorduk Caminin içinde vaktimiz olduğu vakitler..
Ve birçok çocukda bundan dolayı benim sınıfıma gelmek istiyordu..
Öğreticiler beni çok seviyordu.. Camii avlusunda ve Camiide muhabbet ediyorduk ikramlarda bulunuyordum çikolata vb.. ve mutlu olduklarını görünce mutlu oluyordum.. Ezberlere daha iyi çalışıyorlardı..
Sonra baş hocamız Camii imamı idi..
Ona bir konu hakkında olur mu diye birşey danışmak istedim..
Caminin hemen avlusunun çıkışında Park vardı, çocukları teneffüsde birlikte oraya götürsek oynasalar olur mu demiştim..
O sırada yanında mahalle esnafından marketçi 55 60 yaşlarında bir abi vardı..
Bunları o da duymuş..
Bu kişide önceden toplu market alışverişi yaptığımız bir esnaftı bizim evi filen tahmini olarak biliyordu.. sürekli alışveriş yaptığımız için..
Taki bu büyük marketler çoğalana kadar..
zaten sonra marketide kapandı.. Her neyse.. bu abi bu konuşulanı duydu..
Hocamda üslubunca olmaz dedi.. Bende doğru hocam tamam dedim.
Sonra
Aradan kaç gün veya hafta geçti hatırlamıyorum..
Bir Cuma günüydü.. Dersler yaklaşık 1 saat erken bitiyordu.. ve bekleyen çocuklar Cumayı kılıp gidiyordu.. Normal günlerdede kalıp kılan oluyordu tabi vakit namazlarını.. sonra ders bitimi çıkanda eve gidiyordu hep..
Herneyse özet geleyim..
Camiideki tüm öğreticiler evlerine dağıldı.. Bende Cumaya hazırlanmak için eve gelmiştim.. Lakin genel itibariyle telefonum sessizde titreşim modundadır ve çalınca cebimde olduğu için hiç sorun olmuyordu..
Ben evde telefonu biryere bıraktım başladım Cumaya hazırlanmaya..
Evde gömlek ütüleniyordu.. o sırada ben hazırlanmak üzereydim..
Sonra hazırlandım, Cuma ya giderken bir baktım birsürü çağırı gelmiş hocam aramış.. Aradım, gelince konuşuruz Cumadan sonra dedi.. Cuma için üst kata çıktım.. orada müezzinlik yapan abi kim söylediğini biliyor musun dedi.. yok abi dedim ne oldu ki.. O, .. ismini söyledi, dedi.. Ne dedi abi dedim.. sonra Cumadan sonra başladı anlatmaya..
Ben sonradan öğrendim olanları.. Şok oldum..
Meğer bir öğrenci eve gelmemiş, anneside Camiye gelmiş..
Hocama sormuş.. oradakilere sormuş gördünüz mü diye..
Yok demişler lakin birisi benim sınıfımda olan çocuk olduğunu söylemiş.. ve o esnaf abide lafa girmiş..
Geçende çocukları parka götürmek için izin istemişti diye.. parka bakalım yoksa evini biliyorum mu ne demiş..
Ve kadın sinirlenmiş, kadın sinirlenince o esnaf abide bizim evin binanın olduğu sırayı tarif etmiş..
Kadın mahallede bağıra bağıra beni aramaya başlamış ismimi söyleyip nerede otuyor diye..
Sonra binayı bulmuş, binadaki ilk zillere basmış.. binayı ve mahalleyi rahatsız etmiş.. (o sırada ben Cuma ya hazırlanıyordum duymadım çünkü bizim zile basan olmadı.. ) sonra ziline bastığı daireden komşumuz kapıyı açıp ne oldu diyince.. Kadında ağzına geleni sayınca, bizim komşuda kovmuş boş boş konuşmayın iftira atmayın diye..
Velhasıl-ı Kelam.. Bu kadın tekrar Camiiye giderken mi yoksa o sırada mı nezaman bilmiyorum bir telefon gelmiş komşusundan ve çocuk seni evde bulamamış ve uzun süredir kapılarda seni bekliyor diye söyleyince dönmüş geriye evine..
Sonra ben bunları duyunca okadar üzüldüm ki..
Bir sonraki gün o çocukta bile üzülme ibaresi gördüm..
Ama birkaç gün sonra o çocuk Kurana geçtiğinde, annesi kek dağıtımına geldi.. Ve yüz yüze geldik.. Ama Bir özür bile dilemedi.. Sadece teşekkür etti.. Biraz üzgün müydü bilemiyorum ama hakkını helal et dediğini hatırlamıyorum..
Velhasıl-ı Kelam, suizanda bulunarak iftira atmak çok basit gözükebilir..
Çünkü şeytan boş durmuyor ve suizanda, iftirada bulunan kişi.. aklınca gördüklerinden ve duyduklarından akıl yürüttüğünü sanıyor.. ve kesin gözüyle bakıyor.. çünkü öyle gözüküyor diyor..
Bilip bilmeden konuşmak.. suizanda bulunmak.. ve iftira attığı gibi fitneye sebep olmak.. Ahh da ne ahh.. Ya doğrular geç çıksa, Allah C.c Muhafaza.. O sebeple çok duâ etmek lazım..
Rabbim her türlü şerli insanlardan ve şerlerden muhafaza etsin cümlemizi..
16 notes · View notes
yurekbali · 8 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
15 notes · View notes
bilgemint · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
sertsiken0606 · 3 months
Text
vuslata 3 kala
merhaba arkadaşlar bu hikaye yi Dilaver Nazlı çifti göndermiş . Kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Merhaba Hasan bey bu hikayeyi paylaşırsanız çok seviniriz . Ben Nazlı 24 yaşında seksi büyük memeli büyük kalçalı 90 60 90 değilim ama yakınım Dilaver ile görücü usulü evlendik nişanlılık süresinde hiç yanıma gelmedi utangaç sanıyordum. Aileler düğün için herşeyi hazırlamıştı. Telefon numarasını kaynanam vermişti düğün tarihi belli sen neden hiç yanıma gelip bir isteğin var mı yok mu diye sormuyorsun diye mesaj attım gece olmuş halen cevap yazmamış beni sinir etmişti. Tekrar mesaj attım beni istemeyeni bende istemem nikahta görürsün sen yazdım , 2 dakika sonra mesaj geldi seninle evlenip mutlu olmayı çok istiyorum ama küçük bir sorun var nasıl desem bilmiyorum yazmıstı . Sorun nedir diye sordum, nikahtan sonra konuşalım mı diye mesaj attı tamam deyip yattım nikah 4 gün sonraydı o gün gelip çatmış nikahımız kırılmıştı 3 gün sonra gerdeğe girecektik Ankara nın en lüks semtlerinden or-an da lüks bir villada yaşıyorlardı bizde evlendikten sonra hemen yanında bulunan diğer villada oturacaktık kananam ve kayınpeder çok zengin bir sülalenin tek çocuklarıydı Dilaver de tek erkek torun nikah bitmiş biz gelin odasına geçmiştik . Dilaver önümde diz çöktü ellerimi tuttu seni çok seviyorum gerçekten ama benim erkekliğim kalkmıyor annem babam bilmiyor dedi ben şok olmuştum ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim eğer gerçekten yatakta mutlu olmak istiyorsan sana kendi ellerimle erkek bulurum ama ben dediğim gibi senin için erkek değilim olamam da diyerek ağlamaya başladı tamam ağlama bakarız şimdi bizi bekliyorlar dedim odadan çıktık arabaya binip yola çıktık ne yapmalıydım kime söylemeliydim bilmiyordum o 3 günde 5 kilo verdim inanın o kadar rejim yaptım 3 günde 300 gram veremezdim ama 3 günde 5 kg vermişim lüks bir villanın bahçesinde kır düğünü yaptılar eş dost akraba hısım herkes gelmişti düğün bitmiş biz Dilaver ile birlikte balayını gecirmek için Dilaver in dayısının Muğla Marmaris te bulunan 5 yıldızlı oteline gitmek için yola çıktık ne yapmalıyız Dilaver bu saatten sonra ailelerimize ne diyeceğiz nasıl bir yol düşünüyorsun dedim . Sen bana güven ben seni çok mutlu edeceğim dedi . Muğla ya geldiğimizde bir pastane de durdu 5 10 dakika sonra 25 30 yaşlarında bir çift geldi konuştular Dilaverle arabaya binip otele gittik bizim odanın kapısını açtı Dilaver önce ben ardından o çift girdi en son Dilaver girdi aşkım bu Ferit bu da benim kankam Osman dedi . Osman dediğini kadın sanmıştım benden güzeldi inanın buna buraya geldik çünkü Ferit ve Osman seninle birlikte olmak için buradalar dedi onlar seni mutlu edecek ben izleyeceğim dedi Osman soyunmaya başladı Ferit te benim kalçalarımı okşuyordu ben Dilaver e eminmisin Dilaver bunlar beni sikecek sen izleyecekmisin dedim evet aşkım bunlar seni mutlu edecek dedi ben zaten seksi çok severdim birçok internet sitesinde porno izleyerek boşaldığım olmuştur. Hemen soyundum Osman ın siki rahat 20 santim vardı ama Ferit in siki hem kalın hemde çok uzundu kocam Dilaver de soyundu onun siki hiç yok gibiydi Osman memelerimi okşuyordu benim arkama geçti Ferit yatağa götürelim Osman orada sikelim dedi Dilaver önde beni aralarına alıp yatak odasına götürdüler yatağa uzandım Osman yarağını ağzıma verdi Ferit amımı yalamaya başladı çok acayip bir şekilde içimden inlemeler geliyordu Osman ağzıma vermese bağıracağım neredeyse fazla sürmedi ilk orgazm ı oldum Ferit oğlum bu karı yanıyor hemen söndüreyim dedi bacaklarımı omzuna aldı sikini amımna sürterek yavaştan sokmaya başladı canım yanıyordu ama zevkte alıyordum Osman dur ben bozayım sen ağzına ver dedi Ferit çıktı o koca sikini ağzıma verdi Osman o kadın gibi olan Osman sağ bacağımı kaldırdı birden sikini amıma soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı ağzıma sığmayan sikiyle ağzımı zorlayan Ferit offf muhteşem diyerek ağzıma boşalmaya başladı Osman da amıma boşalmaya başladı ikisinin de aynı anda boşalması pornolar da görürdüm yer değistiler Osman tekrar ağzıma verdi Ferit amıma soktu resmen yırtarak girmişti içine o kadar güzel sikiyor ve arada bir memelerimi sıkıp okşuyordu bu arada Dilaver ne halde göremiyordum uzunca bir süre bu şekilde sikildim
6 notes · View notes
uyumadan · 11 months
Text
Tumblr media
Şimdi size bu oldukça enteresan işlem sonucu hakkında bir şeyler anlatacağım. Sabırla okursanız bunun 10 parmaklı bir canlı olmamızla dahi bir ilgisi olduğunu göreceksiniz.
Bir programlama dili geliştirilirken genellikle ona ilk olarak aritmetik işlem yapabilme desteği eklenir. Bu işlemin yapıldığı yer de bir internet tarayıcısı olan Chrome'un, web sayfası üzerinde JavaScript dilini çalıştıran konsolu.
Tumblr media
Burada göreceğiniz üzere çeşitli işlemler beklediğimiz sonuçları vermekte. Ancak 0.1 + 0.2 işlemi bize 0.30000000000000004 gibi tuhaf bir sonuç döndürüyor. Aslında bu durum yalnızca o örnek özelinde gerçekleşmiyor, aşağıda görebileceğiniz üzere sayısız kombinasyon mevcut
Tumblr media
Bunun nedeni aslında bir tık karmaşık, fakat açıklamaya çalışacağım. Açıkladıktan sonra da bunun öngörülemez bir sonuç olmasının sonuçlarından birkaç örnek vereceğim. Yazılımcılar elbette program yazarken böyle bir durumla karşılaşmayı beklemez. Bunun nedeni biraz da evrimsel ve kendi geliştirdiğimiz bilişim devrimi ile alakalı aslında.
Biz sayıları yazıp okurken, aktarırken onluk tabanlı kullanırız. Bunun tek bir nedeni var, bizler 10 adet parmağa sahibiz ve bizim için saymanın sınırı 10'dur. Tüm el parmakları bittiğinde ayakkabılarımızı çıkarıp ayak parmaklarımızla 20'ye kadar saymamız, belki de yalnızca bir cinsiyet için bu sayının 21'e çıkması sıodjkgwelg neyse, bu çok makul bir seçenek olmadığı için sayı sistemlerimizi 10'a ve onun katlarına dayandırdık. Sayarken 9'u geçtiğimizde solda bir basamak daha türetiyoruz, soldaki basamak artık sınıra ulaştığında onun da solunda bir basamak türetiyoruz. Böylece onlar, yüzler, binler şeklinde basamak sistemlerimiz var oluyor.
Başka bir konuyu daha araya sıkıştırayım. Asker bir millet olan Türkler daha Orta Asya'dayken asker gruplarını 10'lu sisteme göre belirlerdi. Bundan dolayı onbaşı, yüzbaşı, binbaşı gibi rütbelerimiz çok uzun zamandır var. Hatta diğer dillerde pek karşılaşamayacağımız bir durum da var, Türklerde 10000 (on bin) sayısı için de bir isim var, "tümen" şeklinde ifade ediliyor.
Ben konuyu uzatmayı severim, bilirsiniz. Bu konuyla ilgili de aklıma gelen her alakalı konuyu araya sıkıştıracağım. Romen rakamları beşlik sisteme göre yazılır. V şeklinde yazılan 5 sayısından sonra 6'yı VI, 7'yi VII şeklinde ifade ederiz. Bugün kullandığımız saat ise 60'lık sisteme göre ifade edilir. Çünkü taban olarak 60'ı seçmenin avantajı 10'da olmayan kadar fazla tam bölene sahip olmasıdır. Sümerler de 60'lık sistemi benimsemiştir bu yönünden dolayı.
Hadi konumuza dönmeyi deneyelim. Evreni anlamak için dahi kullandığımız matematiğimizde 10'luk sistemi kullanıyor olsak da bilgisayarları icat ederken 2'lik sistemi tercih ettik. Bunun çok temel bir nedeni var; elektronik bileşenler aracılığıyla iki tane durumu çok rahat kullanabiliyorduk. Bir bileşende yani komponentte elektrik varsa buna 1, yoksa 0 diyebilirdik. Bir lambanın açık veya kapalı olması gibi. Bugün kullandığımız tüm dijital sistemler, tüm işletim sistemleri, bu postu okumanızı sağlayan internetin her şeyi taşıdığı her veriyi 0 ve 1 şeklinde iletir, o şekilde barındırır. Sonsuz ihtimal ifade edebilen kuantum bilgisayarların veri birimi olan qbit'lerde bu durum değişecek.
0.1 ve 0.2 sayıları bizim 10'luk sistemde yazdığımız, 10⁻¹ basamağında 1 ve 2 rakamlarını barındıran sayılar. Asal sayıları bilirsiniz, temel olarak bölemediğimiz sayılar, bir bütünün en küçük parçaları diyebiliriz onlara. Tüm sayılar asal sayıların birbirleriyle çarpılması sonucu oluşur. Hatta bu durumu bugün WhatsApp gibi yazılımların da kullandığı uçtan uca şifreleme yöntemlerinde kullanıyoruz. Aşırı büyük iki asal sayının üzerinde yapılan işlemler sonucu şifreleme ve şifre çözme anahtarları elde ediyoruz. Bu şifrelerin çözülebilmesi için tahmin edilmesi, elde edilmesi çok zor olan bu çok büyük asal sayıları kullanıyoruz. Bu tarz asal sayıları üretip satan firmalar mevcut. Şifreleme uygulamaları için bu sayılar şart.
10 ise 2 ve 5 şeklinde iki asal çarpana sahip. 1/2, 1/4, 1/5 ve 1/8 gibi sayılar bu yüzden 10'luk sistemde adamakıllı bir şekilde ifade edilebiliyor. Ancak 1/3, 1/6, 1/7, 1/9 gibi sayılar ise sonsuza kadar devam edecek ondalık bir yapıya sahip. İlk ve orta öğretimde devirli ondalık sayılar şeklinde öğrendiğimiz durumu sergiliyorlar. Bu sayıların asal çarpanları 10'luk sistemin aksine 3 ve 7 sayıları.
Tumblr media
İkili sayı sisteminin ise tek asal çarpanı 2'dir, bu nedenle temiz bir bölüm ancak 1/2, 1/4, 1/8 gibi sayılarda gerçekleşebilir. 0.1 yani 1/10 ve 0.2 yani 1/5 gibi sayılar 10'luk sistemde güzelce ifade edilebilirken 2'lik sistemde tıpkı deminki sayıların 10'luk sistemde yaptığı gibi 2'lik sistemde başımıza bela olacaktır.
Burada problem bizim ikilik sistemde devirli bir hale gelen 0.1 ve 0.2 gibi sayıları onluk sistemde yazıp, bilgisayarın ikilik sistemde üzerinde işlem yapmasına izin verip tekrar onluk sisteme çeviriyor olmamız. Sonucunda devirli bir sayı elde ediyoruz ve bunun nedeni bizim o göremediğimiz, arada gerçekleşen ikilik sistemde yapılan işlem.
Ta en başta söylediğim gibi, bir insan bunu tahmin edemez. E bunun da çeşitli sonuçları oluyor elbette. Örneğin bir alışveriş sitesi kodlandığınızı düşünün. Bu sistemde 0.1 ve 0.2 gibi çeşitli vergi oranları olabilir, boyutlar olabilir, fiyatlar olabilir, bunların toplanması gerekebilir. Örneğin bir ürünün fiyatı döviz kuru neticesinde 323.1, diğerinin 535.2 şeklinde otomatik olarak hesaplanmış ve toplanmış olabilir. Ancak biz şimdi en temel halinde Google'da çeşitli aramalar yaparak bunu gözlemleyelim. inurl ifadesi Google araması yaparken sayfa adresinde bu ifade geçsin anlamına geliyor. inurl:products diye aratırsanız çıkan sonuçların hepsinde adres çubuğunda products ifadesi yer alacaktır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu yazıyı yazmayı sabah planlamıştım, o yüzden aramayı iş yerinde yapıp ekranı telefonla çektim. Ondan dolayı fotoğraflar sik gibi görünüyor.
Başka bir şeye bakalım. 0.2 ile 0.4'ün toplamı olan 0.6000000000000001 ifadesiyle benzer bir arama yaptığımda da şu sonuç çıkıyor:
Tumblr media
İşte böyle. Hadi ben gidiyorum.
Düzenleme: Lan şeyi söylemeyi unutmuşum, neredeyse tüm programlama dillerinde bu durum var. https://0.30000000000000004.com/ adresinde örnekler verilmiş.
Hadi şimdi gittim
11 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 13 days
Text
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar:
1000 liralık gaz ve elektrik faturasının yüzde 60'ı halen devletimiz tarafından karşılanıyor
Biz vergimizi kendisi ödeyen namuslu halkız, hatta atanmış bakan senin maaşını da biz halk ödüyoruz, hatta makam aracın da bizim, hatta benzin paranı, telefon paranı, yemek parana kadar biz halk ödüyor seni besliyoruz.
DEVLETİN PARASİ HALKIN PARASİ SAYIN BAKAN ARPALİK DEGİL ORASİ SİZE EMANET EDİLMİŞ MİLLET ADİNA KULLANİN DİYE
ENANETE İHANET EDİLMEZ BİZDE ,🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
4 notes · View notes
yalnzardc · 2 months
Text
SULTAN YILDIRIM BAYEZİD HAN
"Sultan Yıldırım Bayezid Han Osmanlı sultanlarının dördüncüsüdür.
Doğumu 1360, ölümü 1403'tür.
Babası Sultan 1. Murad, annesi Gülçiçek Hatun'dur.
1389-1402 yıllarında saltanatta bulundu.
Türbesi Bursa'dadır.
Osmanlı tahtına çıktığında 29 yaşında idi.
Osmanlı tarihinde savaş meydanında tahta çıkan, yine bir savaş neticesinde, tahtından olan ilk ve tek Osmanlı padişahıdır,
Osmanlı tarihinde "Anadolu birliğini" ilk olarak kurmayı başaran şahsiyettir
1381 senesinde devlet idaresini öğrenmesi için Kütahya'ya vali tayin edildi.
1391 Kastamonu Beyi Candaroğlu Süleyman'ı ezdi ve beyliğini ele geçirdi.
1396'da Toplanan haçlı ordusunu Niğbolu'da tam bir bozguna uğrattı.
Ertesi sene Konya'yı aldı. 1397 devamla Sivas'ı, Kadı Burhaneddin'den aldı. 1398'de Fırat Vadisi'nde Memlüklerin arazisine girerek Malatya ve Albistan (Elbistan) şehirlerini aldı.
1358'e gelindiğinde Gaziler Sultanı, Yıldırım Bayezid Anadolu ve Rumeli'de küçük devletleri ortadan kaldırarak kısa zamanda merkeziyetçi bir devlet olmayı başardı.
Beyazıd han'ın Batı Anadoluyu ele geçirmesi ile ilk donanma meydana gelirken 60 gemi yapıldı. İlk tersane bu döneme ait olup ilk Kaptanı Derya Sarıca Paşa'dır.
1939'da Şehzade Çelebi Mehmet kumandası ile 30 bin kişilik bir osmanlı kuvveti Amasya'yı almıştır.
1396 Niğbolu savaşında yüz bin hristiyan asker öldü. On bin asker esir alındı.
Niğbolu Savaşı'ndan sonra Yıldırım Bayezid Yunanistan'a bir sefer düzenledi.
Teselya Yenişehir'ini ve Farsala'yı aldıktan sonra hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Termopoli geçti ve Orta Yunanistan'a inerek Salona ve Atina ile diğer bazı dukalıkları alıp edip geri döndü.
1398`de Samsun'u aldı.
1399`da Sivas' ı kendi mülküne ilave etti. Bu şekilde Tokat, Kayseri ile Aksaray'da elde edildi.
1399`da Memlüklülere ait Kahta, Divriği, Behisnis, Darende Kaleleri Osmanlılara geçti.
Bu suretle Osmanlı hududu bu taraftan Orta Fırat Nehri'ne dayanmış oldu. Malatya'dan başka Elbistan da alındı.
20 temmuz 1402'de Ankara Muharebesi diye meşhur olan ve Osmanlı Devleti'ni yarım asır gerileten talihsiz savaşın oldu.
Rakamlar konusunda çok ihtilaflar olmakla beraber ağırlıklı görüş Timur'un ordusu 160 bin idi. Yıldırım Bayezid'in ise 70 bindi. Yine Timur'un ordusunda Anadolu askerlerinin hiç görmediği filler bulunmaktaydı. Fillerin sayısı 32 civarında idi.
İhanet silsileri ardından Beyazıd han savaşı kaybetti. Esareti takriben bir seneye yakın süren Yıldırım Bayezid nefes darlığından vefat etmiştir.
Ankara Çubuk Savaşı ile Rumeli bölgesi hariç bütün topraklar elden çıktı.
Osmanlı'daki bu fetret dönemi yaklaşık 11 yıl sürmüştür.
6 notes · View notes