Tumgik
#Aşk mı yalan olan?
alperen1emre · 1 year
Text
SORU POSTU 👻
1-Birinci soruyu soran kişi soru postunu paylaşan kişi hakkında en merak ettiğin şeyi sor
2-Başkası yaptığında başkası adına utanacağın bir şey
3-Gerçek aşk nedir
4-Başka bir gezegende yaşyabilsen bu hangisi olurdu
5-Olmasini istediğin anda olan bir şey oldu mu(keşke bunu dilemeseydim dediğin)
6-Hayatını değiştiren bir olayı anlat
7-Bugün nasılsın ? iyiysen neden kötuysen neden
8-Ff
9-Bir fotoğrafını paylaş
10-Senin için anlamı çok olan ama diğer kişiler için sıradan olabilecek bir şey(senin için neden önemli)
11-Sevdiğin birine söylediğin ve daha sonra pişman olduğun bir yalan
12-Bu dünyada bir şeyi değiştirebilsen neyi değiştirirdin
13-Sonsuza kadar sadece bir günü yaşayacak olsan bunun hangi gün olmasını isterdin
14-Seni hayal kırıklığına uğratan bir olay
15-Tumblrda en sevdiğin 3 blog
16-3 tane sevdiğin kitabı bizimle paylaş
17-Kesinlikle izlemelisiniz dediğin 3 film
18-Hayatta mucizelere inanır mısın
19-İnandığın ama halk dilinde hurafe olan bir şey var mı
20-Sezen aksu'nun dediği gibi : ....... (tamamla)
21-Bir film karakteri olsan bu hangisi olurdu ve neden
22-En sevdiğin çicek
23-En sevmedigin yemek nedir
24-Keşke gerçek olsaydı dediğin bir şey
25-Türk dizi tarihinde en iyi ilk 3 dizi
26-Wp de en son kimle konuştun
27-Yerin dibine girseydim dediğin bir an
28-Mitolojiye inanir misin
29-İnternetsiz bir hayat senin için ne anlam ifade ediyor
30-Kaç tane sevgilin oldu
31-Kıskançlık dozun hangi seviyede
32-Takıntılı olduğun bir durum
33-Senin için vazgeçilmez dediğin bir özellik
34-Karşı cinste dikkat ettiğin 3 şey
35-Hayaller gerçekleştirilmek için mi varlar yoksa gerçekleşmesini her yoluyla izlemek için mi neden?
36-İnsanların bayılarak yediği ama senin nefret ettiğin bir şey
37-10 dakika önce ne yapıyordun
38-Fobin var mı
39-Üşengeçlikte sınır tanimam diyerek yaptığın bir şey
40-Birini çekici yapan 3 şey
41-Sır söyle
42-En son favorilerine eklediğin 3 ürün
43-Ön yargıya sahip olduğun bir şey var mı
44-Sosyal mecra üzerinde gösteriğin kişilik gerçek sen mi yoksa olmak istediğin mi
45-Rahatlamak icin yaptığın bir şey
46-Hayatınızdaki kaç arkadaşınıza gerçekten güveniyorsunuz?
47-İçinizdeki ses son zamanlarda ne diyor?
601 notes · View notes
bazenmahir · 2 months
Text
Bir varmış bir yokmuş
Ne gökyüzünde uçan halılar
Nede içinden cin çıkan lambalar
Yalnızca yalan içinde ölen aşklar varmış
Kralların eteğinde zulmün izleri
Ve Karşılıksız sevdalar varmış...
Kirletmişlerdi Papatyaları
Hava ve suyu kirlettikleri gibi
Yoksulluksa insanın başına bela
Yaşamaya hep engelmiydi
Kentin yüksek binalarının
Gölgesinde bir karınca misali
yalnızlık Körlükle eşdeğer
genel bir hastalık
Gerçek "Aşk" yok
İnsanın Hayalleri çok
Bilmem ki kalbime giren
Hangisinden zehirli bir ok
Yoksulluk mu
Aşk mı
Kırıklık mı
Hey gibi hey
"Gün görmüş adam" yaşadığını sanıp
Bildikleri yanıldıklarına yetmeyen adam
Sen Söyle !
çaresiz
Suskun
Ağlayarak başlangıç yaptığın hayat
Ve de suskunluktan ve şaşkınlıktan
ibaret olan hayat.
Varya insanın yaşadığı şu hayat
uzun yol misali
Ve bütün yolcuların tek istediği
yol bitsin değil mi ?
Ellerini ovuşturur durur insandan arta kalanlar
Hep bir masal anlatırlar...
Yalandan yalancılar
"Bir varmış, bir yokmuş"
Başı masal
Gerisi kinaye
Gülmeye ağlamak engel
Ağlamaya gülmek engel
Kader bir kez atmışya
İnsana bir çengel
Mesele 'yaşamaksa" eğer
Yaşıyoruz işte...
4 notes · View notes
kayipgalaks1 · 4 months
Text
Bugün oturmuş evimi özlediğimi düşünürken şunu fark ettim. Bu dünyada herşeye alışmıştım.. evet bazı şeyler çok mantıksızdı bazı şeyler çok zordu bazı şeyler olmasa daha güzel olurdu ama zorda olsa hepsine alıştığımı fark ettim bişey hariç.. AŞK DEDİKLERİ ŞEY!!! Neden bu kadar karmaşıktı? Aşk bu galakside bir duygu muydu bir hormon mu? Aşk sevmek miydi nefret etmek mi? Aşk kıyamamak mıydı yoksa canını acıtmak mı? Hiçbişey anlamadım ama insanların aşk diye hayalini kurup örnek aldıkları hikayeleri duyunca aşkın sadece negatif ve zehirli bişey olduğuna karar verdim. Romeonun julieti eskiyi unutmak için kullandığını, mecnunun leylayla asla buluşmak istemediğini çünkü buluşursa aşkın biteceğini o heyecanın kalmayacağını duyduğum yerde ben çoktan bitmiştim... Bu muydu insanların aşk diye hayalini kurduğu şey?!!! Aşk bitebilen bişey miydi? Aşk unutmak için yaşanılan bişey miydi? Aşkın üzerine yazılmış onca şey... İşte tekrar kendi galaksime dönmek istediğim o noktadayım. Ne kadar güzeldi benim dünyamda herşey... Ne sahte romeolar ne aşkı yalan olan mecnunlar vardı. Herşey olduğu gibi gerçekçi hak ettiği kadar güzeldi...
2 notes · View notes
bulutsuzgeceler · 1 year
Text
Geçikmeli hoşçakal 24, hoşgeldin (sanırım) 25
24. yaşım geride kaldı, tıpkı geride kalan her şeyim gibi. Acısıyla tatlısıyla bir yıl daha yaşlandım.
Bir sürü yeni hata yaptım. Nice kalpler kırdım ama onlardan daha fazla ben kırıldım…
Hiç bilmediğim karanlık yollara girdim. O karanlıkta düştüm, üşüdüm, yok oldum ve o karanlık yollarda kayboldum. Oysa ki kaybolmak için önce bulmak gerekmezmiydi kim bilir…
Ölmek neden sadece fiziksel bir eylem sayılmakta, oysa ben öldüm… sahi neden kalbim attığı için yaşıyor sayılıyorum?
Kazandığımı sandığım dostlarımla yine bir yol ayrımı yaşandı. Tek red line hiçe sayıldı.
Normal neydi? Kime/neye normal diyorduk? Normal olan mı anormaldi? Anormal olan mı normaldi? Neden bazı kelimelerin sözlük anlamları yok hükmünde?
Kim bu aşık insanlar? Gerçekten neden aşık olduklarını düşünüyorlar? Aşk sevilmekmiydi yoksa sevmek mi ya da sevgisizlikten ölmek mi? yok yok bunlar değildi aşk kaçmaktı sanırım bil(m)iyorum.. hayır ya aşk kabullenememekti, korkmaktı. sahi aşk neydi?
Çıkmaz sokaklar neden çıkmaz? Bir duvar var diye neden çıkmaz kabul ediliyor o sokaklar? Duvarın arkası var ama neden oraya geçmemize izin yok? Peki bizim duvarlarınız neden ordalar? Neden ördük onları? Kaçmak için mi yoksa korunmak için mi? Ne fark eder o tuğlaların ağırlığını fark edemedikten sonra? Sahi kaç duvar yıkıldı, kaç duvar altında kaldım?
Neden tek bir ses hükmetmiyor beynime? Kimin o sesler? Neden hepsi aynı anda konuşuyor? Duymak istemiyorum sizi, iyi gelmiyorsunuz bana ama susturamıyorum sizi. Ya siz sustuğunuzda ben konuşamazsam bir daha?
Acının fiziksel bir his olması gerekmiyormuydu? Evet evet fiziksel bir his olmalıydı ve fizyolojik olarak hemen geçip gitmeliydi. Peki neden ruhsal acılar var? Çok kötü onlar… geçmiyorlar, iyileşmiyorlar hep acıyorlar. CANIM ÇOK ACIYOR…
Pardon benim oraya hep geri dönüşüm olmalıydı. Hayır hayır benim geri döneceğim bir ev vardı ama o evi ben yıktım. Evsiz kalmak çok boktanmış. Neden kimse bunu bana söylemedi?
Hem hani boğulmak çok acı vericiydi? Neden yalan söylediniz? Her nefes alış bir boğulmakmış neden bunu söylemediniz? Yoksa nefes almaktan vazgeçmemden mi korktunuz?
Sahi hanginiz sevdi beni?
Merhaba 25, merhaba bir çeyrek asır, merhaba yeni iyi kötü her şey…
8 notes · View notes
Text
Sevsin istersin seni birileri, sevmek istersin birilerini, belki bir baba, belki bir anne yerine koyarsın karşındakini ama mutlaka bir eksiğini bağlanarak kapatmaya çalışırsın onunla, olmadığını anladığında alışırsın ona, aşk mı bu gerçekten, yoksa onu olmasını istediğin kişiye mi çeviriyorsun hayallerinde, hangisi gerçek olan geceleri aya bakarak kurduğun hayaller mi, yoksa karşında hayallerine çevirmeye çalıştığın kişi mi ?
Eğer yanıtın yoksa buna sus, konuşma hiç, yorma kendini, sen de biliyorsun aynaya bakarak yalan söyledikçe değişmiyicek hiçbir şey, kendi içinden bile geçiremiyicek kadar yabancıysan kendine sus, konuşma...
8 notes · View notes
alisonheartit · 1 year
Text
Aşk ?
İyi geceler. Şimdi ne söylemeli? Ne yapalım? Kim kızmalı ve neden? Biliyorsunuz, gözden uzak olan, gönülden de uzak olur. Yıllardır bize yalan mı söylediler? Kelimeler klavyenin arkasında da olsa, aşk söz konusu olduğunda da gerisi detaydır. Aşk acıdır, acıtır, kendini bulamamak, her gün defalarca öleceğini bildiğin halde korkudan yanmaktır.
6 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
DUYDUM Kİ UNUTMUŞSUN GÖZLERİMİN
RENGİNİ (HİKAYESİ )
1972 yılında Turgut Yarkent'e bir arkadaşı sevdiği kız için bir şiir yazmasını rica eder.
Turgut Yarkent:
"Peki nasıldır bu kız, gözleri ne renk mesela "diye sorar.
Arkadaşı " Unuttum" der.
"Peki kızın göz veya saç rengini hatırladın mı?"sorusuna yine yanıt vermeyince:
"Yakında hazırlarım merak etme der".
Şair ne yazacağını düşünür ve sonunda kızın ağzından arkadaşına hitap edercesine şiiri yazar.
Yazdığı şiiri Muhayyerkürdi makamında Selahattin Altınbaş besteler.
Milliyet gazetesinin 1977' de açmış olduğu"Yılın Sevilen Şarkıları" yarışmasında
"Duydum Ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini" eseri ödül alır.
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini
Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara
Bir zamanlar sevginle, ateşlenen başımı
Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara.
Hani bendim yedi renk, hani tende can idim
Hani gündüz hayalin geceler rüyan idim.
Demek ki senin için aşk değil yalan idim
Acırım heder olan o en güzel yıllara.
Bu güzel unutulmaz şarkı hepinize gitsin. 🌸☕🌸
10 notes · View notes
kull-kelebek · 2 years
Text
“Bilinçaltı dünyadaki tüm bilgilere sahip”
“Bilinçaltı yalan söylemez”
Kalbim gümbür gümbür çarpıyordu. Kalbimin bu denli hızlanmasına sebep olacak nasıl bir rüya gördüğümü hatırlamaya çalışıyordum. Birkaç dakika daha yatakta kalıp sakinleşmeyi bekledim. Rüyalarımın er geç çıkmak gibi bir huyu vardı. Rüya gördüğüm günler özellikle not alır, günlerime dikkat ederdim. Ama hatırlayamadıklarıma ne yapabilirdim ki. Her neyse kalkıp biraz kafa dağıtsam iyi olur diyerek mutfağa geçtim. Kedim İsot yatağında uyuyor olacak ki mutfağın ışığını yakmama rağmen koşarak gelip ayaklarıma dolanmamıştı. Masaya yaslı duran sandalyelerden bir tanesini çekerek oturdum. Telefonumu baş ucumdaki komodinde unuttuğumu fark ettim ve üşengeçlik yaparak almaktan vazgeçtim. Sadece bir bardak su ile masadaki meyvelerden atıştırdım. Fazla ses çıkarmadığımdan emindim ama kedim huysuzca mırlayarak dibimde bitti. Biraz gönlünü aldıktan sonra ona da sevdiği atıştırmalık mamalarından verdim. Burun kırın ederek yemek istemedi. Kedimi kendi halinde bırakarak biraz hava almak için balkona geçtim. Geçerken de elime üniversite profesörlerimizden Mehmet BAYRAM’ın yazdığı Aşk Mat kitabını aldım. Balkonda 5 dakika kadar kitap okuduktan sonra yüksek gürültü bomba sesine benzer bir şeyler duydum. O korkuyla kafamı kaldırıp balkondan gökyüzüne baktım. 5 dakika öncesine kadar yıldızların parıltısına şahitlik yapan gökyüzü artık kuyruğunda alev topları olan bir uçağın düşüşüne şahit oluyordu. Kanım dondu. Saniyeler sonra uçağın düşeceği yer benim evimin çok yakını olacağının da farkındaydım ama gel gör ki kalakaldım. Ölecek miydim ulan ben. Bu düşünce tüylerimi ürpertti. Bir çığlık kopardım. Koşarak balkondan içeri girdim. Son hızla kedimi kucağıma alıp apartman kapısından acil çıkış kapısına kadar gelmiştim ki, hayatımda duyduğum en büyük gürültüyle 3 katlı apartmanımızın başıma yıkıldığını hissetmedim resmen yıkıldı. Merdiven boşluğundayken üstüme tavanın parçaları düşmeye başladı. Karşımdaki duvarın yıkılmasıyla yere düştüm bir elimle İsot’u tuttum diğer elimle başımı korumaya çalıştım. Yukarıdan düşen büyük bir parça koluma sertçe çarptı. Karşımdaki duvarın ve kendi tarafımdaki duvarın birbirine karşı yıkılmış olması şansımdı. İkisinin arasında hareket edebilecek kadar alanım vardı. Kedim koluma çarpan taşın etkisiyle kucağımda çırpınmaya başlamıştı ama bırakamazdım benimle kalmazsa bir daha bulamazdım onu. (…) Ağlama sesleri çalındı kulağıma. Üst kattaki komşumuzun sesine benzettim. Uçağın ne kadarı apartmanımızın üzerindeydi? Kaç hane zarar gördü? Benim gibi enkaz altında kalan kaç kişi vardı? Ya da ne kadar yaralı vardı? Ölen insan sayısını düşünmek istemedim hemen uzaklaştırdım bu düşünceleri kafamdan. Ben Zübeyde Teyzenin sesini duyuyorsam o da beni duyabilirdi. Seslendim.
“Zübeyde Teyze sesimi duyabiliyor musun?” Cevap alamadım. Sadece sızlanmasını duydum yaralanmış olmalıydı. Kocası uzun yol şoförüydü bu yüzden büyük ihtimalle evde yalnızdı. Tam ikinci kez seslenecektim ki üzerimdeki taşlar hareket etti. Yukarıdan yüksek sesli bir bağırış geldi. Taşlar üst üste düştüğünden karşımdaki duvar dayanmadı. Anlık refleksle kendimi yere attım. Duvarın bir parçası bacağımın üzerine düştü. Acıyla bağırdım diz kapağına kadar duvarın altında kalan bacağımdan kanlar boşalıyordu. Bağırdığımdan ve duvarların da etkisiyle kedi boşluğumdan faydalanıp kaçtı. Küçücük bir boşluk bulup göremeyeceğim kadar uzağa gitti. Artık yerde uzanıyor olmaya çok yakındım sadece sırtımı duvara yaslamıştım. Bacağımı hareket ettirmeye çalıştım ama fazlasıyla acıyordu. Dışarıdan sesleniyorlardı duyuyordum ama sesleri çok uzaktı sesimi onlara ulaştıracak kadar güçlü hissetmiyordum kendimi. Kedimi merak ettim. Zübeyde Teyzenin sesi de en son taşlar hareketlendiğinde gelmişti. Onlar belki sesimi duyarlar umuduyla bağırdım.
“Sesimi duyan var mı? Zübeyde teyze? İsot?”
2 notes · View notes
jotem · 2 months
Text
Çok ilginç psikolojik bir analiz
GILDA’YA AŞIK OLUP RITA İLE UYANMAK..
Rita Hayworth 1918 – 1987 yılları arasında yaşayan Hollywood’un en ünlü kadın oyuncularından biri. Asıl adı Margarita Carmen Cansino olan Hayworth 1934 yılı ile başladığı ve otuz sekiz yıl süren sinema kariyerinde 70 filmde rol aldı. Bunların en ünlüsü olan ve ismini hafızalara kazıyan 1946 yapımı Gilda idi. Ne yazık ki bu filmde can verdiği ve ünü kendisinin önüne geçen Gilda karakteri onu dünyaya tanıtmasına rağmen aynı zamanda da kabusu haline geldi. Bir röportajında söylediği “Tanıdığım bütün erkekler Gilda’ya aşık oldu sabah benimle uyandı” sözü kalbindeki kırıklık ve buna dair mutsuzluğunun çarpıcı bir ifadesiydi.
Bu söz sizde bir çağrışım yaptı mı bilmiyorum ama internette sık dolaşan ve Shakespeare’e atfedilen “beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, bunu aşk sanıyorsunuz” sözü tam da bu durumu anlatıyor. Bu sözün Othello oyununda geçtiği söylense de aslında doğru değilmiş yeni öğrendim ben de. Bir oyunda geçtiği doğru ama bu Shakespeare’e ait bir oyun değil. Oyuncu yazar Civan Canova’ya ait 2005 yılında yazdığı “Ful Yaprakları” adlı oyununda kullanılan bir replikten bu cümle. Tam olarak ise şu şekilde:
Kadın– Aşık mısın hala karına?
Richard– Aşk mı? Hoşumuza giden bir bedenin içine hayalimizdeki ruhu yerleştirir, adına da aşk deriz bu saçmalığın. Sonra gel zaman git zaman, o bedene alıştıkça, içindeki gerçek ruhu görmeğe başlarız. Aşk denilen şeyin masal, aşık olduğumuz kişinin de sanal olduğunu anlarız böylece. O kutsal duygu yerini kin ve öfkeye bırakır. Çünkü hayalimizdeki insan değildir karşımızdaki. Hiçbir zaman da olmamıştır. Öyle olmadığı için acı çekeriz. Nefret ederiz ondan. Bir zamanlar içimizi okşayan bir sözünden, saçının buklesinden, gözündeki hareden nefret eder hale geliriz. Başlangıçta yadırgadığımız, sonra ağaçlara kazıdığımız, sonundaysa tiksinerek andığımız alelade bir isimdir o. Aşkın toplamı budur işte. Acı ve yalan. Onu bizim düşündüğümüzden farklı yarattığı için Tanrı’ dan da nefret ederiz. Her şeyden nefret ederiz. Herkesten.”
Rita’ya geri dönersek.. Sahip olduğu ün özel hayatında ona mutluluk getirmedi. Beş kere evlendi ve boşandı ama mutluluğu bulamadı. Tam da söylediği gibi Gilda, hayatının geri kalanında Rita’ya mutsuzluk dışında bir şey kazandırmadı. Yetmişli yıllarından sonunda Alzheimere yakalandı ve altmış sekiz yaşında bu dünyadan ayrıldı. Gilda ise hala yaşıyor.
Sadece bir rol ama öyle bir rol ki bir daha içinden çıkıp kendiniz olamıyorsunuz.. Bu ne acıklı bir haldir. Ders alıyor muyuz? Maalesef. Bazı insanlar bu rolleri oynamaya diğerleri de rollere kapılıp arkasındaki gerçeklikten kaçmaya çalışarak yaşamaya devam ediyor.. Demek ki devran dönecek bunlar hep yaşanacak.
Tumblr media
0 notes
aykutiltertr · 4 months
Video
youtube
Sor - Serkan Kaya ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Kürdi Vahde Fantezi)  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/HSkXrqiFZbQ ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Sor - Serkan Kaya ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Kürdi Vahde Fantezi) SOR - SERKAN KAYA SÖZ MÜZİK: YILDIZ TİLBE Bm               C Hiçbir şarkı layık değil Bm                C Hiçbir söz anlatır değil Em                   Bm Dünya yansa mümkün değil C                    Am    Bm Bu aşkın son sözü    yok ki C                  Am     Bm Biter deme, sonu    yok ki Bm                    D Senden kalan, senin olan C                   Am      C      Am      Bm Benim değil yalan, yalan,  yalaaan                            D Dün geç kaldık, bugün erken C                     Am      C     Am     Bm Gençlik elden gitti,    oldu  ziyaaan Em           C Sor, gecelerden sor Em                C Sor, gündüzlerden sor D             C             Am           Bm Sor kime istersen, öğrenemezsin Em          C Sor yaşadığından Em          C Sor rüyalarından D             C                 Am          Bm Sor, bilenlerden sor, anlatamazlar                   C Sana olan aşkımı canım                   D Sana olan hayranlığımı                    C                   Am              Bm Düşünemezsin, nasıl sevdim, çok beterim                  C Başıma bela güzelliğin                     D Kaçınamam ki elindeyim                    C                          Am          Bm Düşünemezsin, nasıl sevdim her şeyden çok Bm       C         D La la la la la la, la la la la la C         Am         Bm La la la la la la, la la la la la Bm               C Aşktan öte bir yerlerde Bm                C Buluştuk seninle el ele Em                 Bm Mutlu ya da mutsuz, boşver C                  Am       Bm Hayat böyle geçer gider C                  Am      Bm Senin aşkın bana  yeter Bm                D Kim anlar ki halimizden C                Am     C        Am       Bm Sevgi, saygı hiç gitmesin bizdeeen                          D Gözümüzden, gönlümüzden C                     Am      C      Am     Bm Bir tek huzur geçsin  aramızdaaan Serkan Kaya Serkan Kaya 2023'te Antalya'da Genel bilgiler Doğum 24 Temmuz 1978 (45 yaşında) Sivas, Türkiye Tarzlar Arabesk, pop Meslekler Şarkıcı, müzisyen, besteci, şarkı yazarı Etkin yıllar 1998–günümüz Serkan Kaya (d. 24 Temmuz 1978,[1] Sivas), Türk besteci, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı. Hakkında 2000'de ilk çalışması "Senden Sonra Ben" albümünü çıkarmıştır. 2011 yılında ikinci çalışması Aşk Ne Demek Bilen Var mı? albümünü çıkarmıştır. 2015 yılında üçüncü çalışması "Gönül Bahçem" albümünü çıkarmıştır. "Gönül Bahçem" albümü ile en çok satanlar listesinde uzun süre zirvede yer almıştır. Albümün "Kalakaldım" adlı çıkış şarkısı, radyo ve televizyonların yanı sıra dijital platformlarda da kendi tarzında en çok dinlenen ve indirilen şarkı olmuştur.[2] 43. Altın Kelebek Ödülleri'nde "En İyi Fantezi - Halk Müziği (Erkek)" ödülünü kazanmıştır.[3] Albüm ve EP'leri Senden Sonra Ben - 2000 Aşk Ne Demek Bilen Var mı? - 2011 Gönül Bahçem - 2015 Gönül Bahçem / Bebeğim / Yiğide Neyler Zulüm (Deluxe) - 2016 Miras - 2017 Single'ları "Mesele" - 2014 "Benden Adam Olmaz (Burak Yeter Remix)" - 2015 "Dağların Dumanı (Son Bir Kez)" - 2018 "Tarifi Zor" - 2019 "Yaradanım" - 2020 "Hatıran Yeter" - 2021 "Haybeden" (Sinan Akçıl ile birlikte) - 2022 "Kaçak" - 2022 "Dönemem" (İbrahim Erkal Hürmet 3) - 2023 "Güldür Yüzümü" - 2023 "Ne Yazar" - 2024 Filmografi Bir Modern Habil Kabil Hikayesi - 2015 Ödüller ve adaylıkları Yıl Ödül Töreni Kategori Sonuç 2016 43. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Kazandı 2017 8. Quality Of Magazine Dergisi Ödülleri En Quality Erkek Sanatçı Kazandı 44. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2018 MGD 23. Altın Objektif Ödülleri Yılın Arabesk Fantezi Erkek Yorumcusu Kazandı 45. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2020 46. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık Kaynakça ^ "Serkan Kaya kimdir, aslen nereli eşi kim? Kim Milyoner Olmak İster'in konuğu Serkan Kaya aslen nereli, eşi Ayşegül Kalfa kimdir?". aksam.com.tr. 31 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ocak 2023. ^ sozcu.com.tr "Serkan Kaya kimdir? 30 Ocak 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi." Erişim tarihi: 30 Ocak 2016
0 notes
perdiolacabeza · 7 months
Text
benim hayatım bitmiş, ben buraya saçma sapan günlükler tutmaya başlıcam tekrar, allah belasını versin sabah beşlerin. bugün aştide sabahladım, hayat çok zoruma gitti. dün oğuz atayla karşılaştım, tehlikeli oyunlar bunlar dedi, uzak dur kitaplarımdan en sonunda selim olacaksın dedi, bakıştık biraz ama dinlemedim. ne zaman birini dinledim ki zaten. tehlikeli oyunlara bulaştım. hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyun-du. kimsenin bir kitap hediye edilecek kadar değerli olmadığını anladım, bazıları hariç, milyonların içinde yalnız birkaçı değermiş. şans eseri birine denk geldim ondan da ben kaçtım. aptallıklarım arttı. yıllardır bir rota konserinde son kez söylemek istiyordum, rota konserine gittim ama bulut son kez'i söylemeyi reddetti. hem de defalarca. şiirlere olan küskünlüğüm geldi aklıma. kimse beni onlarla barıştıramadı, yıllar oldu 10dan fazla şiir okumamışımdır. belki o da öyleydi. bulut'a bulut'u yazdıranla, bulut'a küstüren aynı şeydi belki. belki irem'i unutamadı hala ama yine de reddediyor konserlerde iremden bahsetmeyi. neden kaçıyoruz anılardan ya da çoktan iyileşen yaralarımızdan? hayatımıza dokunmuş birini andıran şeylerle karşılaşmak neden kalbimizi kırıyor? duyguları harcamanın pişmanlığı mı yoksa reddedilen bir özlem mi? ben hayatı hiçbir zaman anlayamadım, önemli şeylerin önemini kavrayamadım ve önemsiz şeyleri hep baş ucuma koydum. belki de hatam yanlış değerleri yanlış bilinmeyenlere vermekti. sevgiyi hep merak ettim, aşka aşıktım.. sevgi gözümde felaketin başlangıcı oldu, aşk mantıksız, kaybedilecek bir kumar. ben destan olan her duyguyu yanlış anladım, dahası tüm yanlışlıklarımı mantıklı buldum, hala buluyorum. bağlanmam gereken her şeyden koptum ve anlık heyecanlarla günlerimi tüketiyorum. hayatın benden alabileceği hiçbir şey yok zannederdim. hayat beni benden aldı. bir tek kendime düşman oldum, görünürde onları kırdım ama hepsi kendime ettiğim bir eziyetti. kendimden nefret ettim ve tanrı iddiama mecbur kıldı beni. beni hayatla cezalandırdı, yaşamakla, hata yapmakla, kendime olan nefretimle verilebilecek en zor cezaları verdi. tüm hatalarımın listesini tutup ders çıkardım sonra tüm notlarımı yakıp kalbimdeki buzları eritmeye çalıştım lakin tanrı oraya öyle bir ayaz verdi ki en delice aşklar, en derin tutkular bile çözmeye yetmiyor buzları. herkesin hayatında bir sınavı vardır, benim sınavım aynada sırıtıyor bana. hiç acıması yok ve tek düşmanı benim.
0 notes
onlyalperend · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
‘Gerçek ne? Kurmaca ne?’
Bir kitap hayatları altüst edebilir mi? Netflix'te gösterime giren KÜL’ü filmin yönetmeni Erdem Tepegöz ve senaristi Erdi Işık’la konuştuk. Filmde Funda Eryiğit, Alperen Duymaz ve Mehmet Günsür rol alıyor.
Çağla Meknuze Kırant: Bilimkurguya ilgili sosyal gerçekçi bir yönetmen ve ilişkiler üzerine çokça düşünen, üreten bir senaristi KÜL’de buluşturan nedir? Neler size ‘bu filmi çekmeliyiz’ dedirtti?
Erdem Tepegöz: Hikaye anlatıcıları olarak gerçeklik ve kurmaca benim için hep ilginç bir zıtlık ve ortaklık içeriyor. Bu iki kavramın arasındaki o ince sınır çok sinematografik. Kül’de anlatılan temel soru da bu; ana karakterin yaşadığı şey, başkasının kurmacasının kendi gerçekliği haline gelmiş olması. Bu hem ilginç bir durum yaratırken hem de sinemasal olarak güçlü bir çatışmayı ve merak duygusunu da içinde barındırıyor. İlk okuduğumda da aynı heyecanı hissetmiştim.
Erdi Işık: Filmin kurmaca & gerçek tarafının izleyiciye geçmesi için, iyi bir yönetmenle çalışmak istiyordum. Bu yüzden, sinemasını çok beğendiğim ve kendi vizyonunu Kül’e aktaracak olan Erdem Tepegöz’le ilerleme fikri bana çok iyi geldi. Kurmaca ve gerçeği, ilişkilerle birleştirme, anlatma fikri bize bu filmi çekmeliyiz dedirtti.
ÇMK: ‘Belki de hepimiz birinin hayalinde yaşıyoruz…’ sözleriyle açılıyor ve kapanıyor film. Siz kimin hayalinde yaşamak isterdiniz?
E.I.: Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiyle aynı hayalleri kuruyor olabilirsiniz; hatta aynı rüyaları bile- ki bunun filmi var- görüyor olabilirsiniz :) Bana herhangi birinin hayalinde yaşama fikri bile yeterince ilgi çekici geliyor, özellikle şu kişinin hayalinde yaşamak isterdim gibi bir düşüncem olmadı.
E.T: Tek bir kişinin değil, birçok farklı düşüncenin yaratımlarına dahil olup hepsini reenkarnasyon gibi deneyimlemek heyecan verici. Kitaplar, sinema, diziler ve görsel dünya aslında kısmen buna hizmet ediyor. Serüven duygumuzu bir tek onlar taze tutuyor.
ÇMK: ‘Gerçek ne? Kurmaca ne?’ izleyiciyi bu soruyla baş başa bırakıyorsunuz. Sizce ne?
E.T: Büyük bir soru bu tabii, buna cevap vermek kolay olmasa da kendimce fikrim, ikisinin de birbirine iç içe geçmiş çengeller gibi olduğu. Birbirinden bağımsız değil ama farklı düzlemdeler ve biri diğerini doğuruyor sanki. Kurmaca olarak düşündüğünüz bir üst veya alt gerçeklik, sizin sonradanasal gerçekliğiniz olabiliyor. Bir film izleyip etkilenip yollara düşmemiz ve yaşamak istediğimiz o kurmacayı kendi gerçekliğimiz ile yaşamış olmamız bunun örneğini oluşturuyor.
E.I: Evet bu konuda okuyucuyu da yönlendirmek istemem açıkçası. Gerçek yaşadıklarımız; kurmaca hayal ettiklerimiz gibi basit bir açıklamada bulunabilirim ama belki de hayat hepimizi kandırıyor :) Gerçek birilerinin kurduğu bir yalan olamaz mı? Ya da aslolan kurmaca? Misal, Kül’de kurmaca karakteri olarak düşünülen Metin Ali, aslında benim hayatımda olan bir kişi üzerinden ilham alarak yazdığım birisi, yani gerçek olan, filmde gerçek karakter olarak gördüğümüz Gökçe ise aksine kurmaca.
ÇMK: Fictophilia eğiliminiz var mı? Varsa hangi karaktere karşı hisler besliyorsunuz?
E.T: Çocukken hepimiz bence bu eğilime sahiptik. Herkes bir çizgi film karakterine aşıktı. Kurmacayı kendi gerçekliğin gibi yaşamak küçük yaşta ediliniyor. Büyüyünce artık olaylara ve kişilere değil, düşüncelere fikirlere karşı bir bağımlılığın oluyor. Bu açıdan aslında çok fazla yazara ve düşünüre karşı onlar gibi düşünme eğilimini seviyorum. Fikir tartışmalarında bunu çok kullanıyorum. Şu karakter, bu durumda ne düşünürdü, ne yapardı diye. Bu da sanırım fictophillia kapsamına girebilir.
E.I: Böyle bir eğilimim yok ama bunun üzerine çok okudum, düşündüm. Dünyanın farklı bölgelerinde, gerçekten böyle insanlar var. Özellikle Türkiye gibi televizyon dizilerinin çok izlendiği ülkelerde, insanlar dizi karakterlerinin gerçekte var olduğuna inanıyor, onlarla böyle bir özdeşlik kuruyorlar. Hatırlayın, Kurtlar Vadisi’ndeki Çakır ya da Aşk-ı Memnu’daki Bihter karakterleri için cenazeler düzenlendi bu ülkede. Bu törenleri düzenleyen insanlara da bir nevi fictophilia diyebilir miyiz?
ÇMK: ‘Yerine geçmek, hayatını yaşamak isterdim’ dediğiniz kurgusal karakterler var mı? Neden?
E.I: Geleceğe Dönüş serisinin baş kahramanı olan Marty McFly’ın yerinde olmak isterdim sanırım. Çocukluğumun kahramanı olduğu için belki de, kaykayına çok özenirdim mesela :) Yazar olma sebeplerimden birisi aynı zamanda, her ne kadar ‘Geleceğe Dönüş’ benim yazabileceğim tarzda bir film olmasa da, benim en büyük ilhamlarımdan birisi.
E.T: O konuda çok değişken bir ruh halindeyim. Okuduğum kitapta veya izlediğim filmde hızlı birinden etkilenip onun gibi yaşamak istediğim çok oluyor. Örneğin Martin Eden’i okuyup onun gibi denizlere açılmayı isterdim. Veya Asimov kitaplarındaki gezegenler arası seyahat eden karakterlerin yerine geçmeyi. Beni en çok yolculuğa çıkan ve serüven yaşayan kurgusal karakterler çekiyor. Sırf bu yüzden küçük bir karavan aldım ve serüven yaşamak için fırsat buldukça yollara düşüyorum.
ÇMK: Sistemi sorgulayan bir yönetmensiniz hatta dönemin işci sınıfı sinemasına yön veren yönetmenlerinden olduğunuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. KÜL’de de ana çatışma karakterler arasında olduğu kadar aslında bir yandan da toplumsal sınıflar ve temsil ettikleri üzerinden kurulu… Sizi mevcut toplumsal düzende en çok ne rahatsız ediyor?
E.T: Teşekkür ederim, umarım öyledir. Mevcut toplumsal düzende belki dünya tarihi kadar eski olan en temel şey ayrımcılık duygusu gibi geliyor. O kadar bölünmeye odaklıyız ki örneğin her şeyimiz tek tip olmasına rağmen, askerde bile ranzanın altında yatan ile üstüne yatan arasında ayrım ve görünmez bir sınıf oluşmuştu. Bu sanırım insan doğası ile alakalı. Kendi harici her şeyi farklı sınıfa ait görmek. Kül aslında bu konuya çok güzel bir yerden bakıyor ve birbirinden bağımsız iki temsilin, birbirinin içinde olduğunu ve birbirinden bağımsız kabul edilemeyeceğini görselleştirilmiş oluyor.
ÇMK: Hem üretiminizde hem de röportajlarınızda ikiyüzlülükle, dürüst ve açık olunmamasıyla ilgili meseleniz olduğunu görebiliyoruz. Peki bazı yalanlar mutlu ederse? Yine de dürüstlüğü mü seçmeli karakterleriniz ? Siz kendi yaşamınızda hangisini tercih edersiniz, kesin konuşmak mümkün mü bu konuda?
E.I: Ben dürüstlüğü tercih ederim. Ama bu konuda kesin konuşmak dediğiniz gibi pek mümkün olmayabilir. Projelerimde bu kavramları tartışıyorum, ilk filmim tamamen ikiyüzlülük üzerineydi hatta. Yazdığım tiyatro oyunlarında da da bunu görebilirsiniz. Burada kişiliğimden ziyade, yaşadığımız toplumun çok belirleyici olduğunu düşünüyorum. Fransa’da yaşıyor olsaydım, belki bambaşka konular üzerine eğilirdim ama Türkiye’de ikiyüzlülük- dürüstlük kavramı- kapıların arkasında konuşulanlar- ilişkiler çok daha fazla ilgimi çekiyor, mümkün olduğunca yazar olarak cesur olmaya çalışıyorum. Ama insan olarak cesur muyum? Hayır. Karakterlerimi de bu ikilemde (dürüst olup olmamak) bırakmak bana iyi geliyor çünkü izleyicinin de bu konularda kendilerini o karakterlerin yerine koymasını istiyorum. Zaten tartışma da buradan çıkıyor.
0 notes
cansufalann · 8 months
Text
Aşk var mı?
Bu soruyu bana soruyorlar…Belkide dünyadaki aşk konusunda en acı çekmişlerden olan birisine.Acıyor ağlıyor kalbim… Var biliyorum ama tutupta diyemiyorum ki var evet hem güzel hem kötü hissettirir. Diyorum ki Yalan dolan o işler salla…Zor çok zor
1 note · View note
mezardakicicekk · 11 months
Text
HER ŞEY BİTTİ
Buraya hiç Serendipity ile kötü bir son yazacağımı hayal etmemiştim. Çok kırgınım, üzgünüm, kendime öfkeliyim... Size niye uzun zamandır ondan bahsetmediğimi anlayacağınızı düşünüyorum. Başlayalım mı?
Doğruyu söylemek gerekirse doğum günümden sonra 1 kez kısa bir süreliğine görüştük ve bir daha buluşmadık. Bana iki kez "sana umut veriyormuşum gibi hissediyorum" diyince en son dayanamayıp netlik falan istemiştim. Cevabını vermemişti falan...
Tam 2 ay görüşmedik. Buluşmayı teklif ettiğimde şehir dışındaydı ve döndüğünde haber vereceğini söyledi. Haber vermedi ve döndüğünü kendi kendime öğrendim. Bazı şeyleri kendi kendime öğrenmem size tanıdık geldi mi?
23 Ekim gününün gecesi onu aradım. Arkadaş olmak istememesine dahi hazırdım biliyor musunuz? Ama o hiç beklemediğim bir şey söyledi. Hatırlarsanız duygularımı itiraf ettiğimde bana karşı net olmasını istediğimi dile getirmiştim. Duygularımız hakkında soru sorduğumda net cevap vermesini, duygularından emin olursa bana haber vermesini istediğimi söylemiştim. Ne oldu biliyor musunuz? Karar vermiş ve bana söylememiş.
Savunmasına göre duygularla alakalı karar verebileceği bir durum hiç olmamış. En başta benden hoşlanmamış, bizim aramızda bir şeyler olmamış, bazı şeyleri kendi kafamda kurmuşum vs. Bunları o söyledi. Duyduklarım dilimin kitlenip kalmasına ve şok geçirmeme sebep oldu. Ne yani yalan mıydı her şey? Ah bir de benim ona aşık olmadığımı söyledi. Sık sık görüşmeye başladığımızda içimdeki duygunun sevgiye döndüğünü ve zamanla aşka doğru ilerlediğinden bir haber tabii.
Hiçbir şey diyemedim. Sadece birbirimize iyi gelen arkadaşmışız onun gözünde. İyi gelmek... Kalbime bıçak saplanmış gibi hissettim. Aradan 4 gün geçti ve ben hâlâ kendimi toparlayamadım. Çok acıyor canım. Uyarmamış olsam bu kadar koymazdı belki bana.
Arada sorun yokmuş gibi davranıp tarot falı baktım o istedi diye. Psikolojik açılım yapmıştım ve üçüncü çektiğim kart aşıklar kartı gelince donup kaldım. Korktum, duyacağım cevaptan korktum. Görüşmediğimiz süre içinde aşk hayatına birinin girip girmediğini sordum ve olumlu cevap verdi. Belki hayatına biri girdi diye araya soğukluk girdi ama bu onu inkar ediyordur, bilemem. Sesimi çıkartmadan falı yorumladım. Normalde aşıklar kartı en sevdiğim kartlardan biridir ama bu sefer benim canımı fazlasıyla yaktı.
Serendipity farkında olmadan benim duygularımı hiçe sayıp benim duygularıma kendi karar verdi. Ona aşık olmadığımı söylemesi gibi. Umut verdiğini düşündüğünü söylerken arkadaşlarımın dolduruşuna gelip hareket ettiğimi söylemesi gibi. Ona göre duygularımı kontrol eden biri değildim sanırım, o yüzden duygularım hakkında kendi kararlarını verdi muhtemelen.
Çok kırıldım, güvenim sarsıldı çünkü onu sığınabileceğim biri olarak görüyordum. Artık sığınabileceğim bir yer yok. Evim gibi hissettiriyordu ya hani, o ev yıkıldı zihnimde. Bazı cümlelerini Satürn'ün cümlelerine benzettiğimden yıl dönümünde mezarlığa gidemedim. Bedenim ona güvenip sarılmak istediği için kendimden nefret ettim. Dileğim gerçek olmuş gibi hissettim diye kendimden nefret ettim. Hislerimin zamanla karşılıklı olabileceğine inandığım için kendimden nefret ettim.
Serendipity'ye bakamıyorum artık. Fotoğraflarımızı sildim. Takipten çıkmadım ama hesabını sessize aldım, artık önüme kolay kolay düşeceğini sanmıyorum. Artık görüşmek istemediğime dair mesaj attım. Şimdi size anlatıyorum işte. Ona yaptığım playlisti silmem sanırım. Yazılarım kalacak ama. Sonuçta hiçbir sanatçı sanatına ilham olan kişi yüzünden acı çekiyor diye sanatını yok etmez.
0 notes
otekivegan · 1 year
Text
ÖKÜZÜN ALTINDAKİ BUZAĞI;
Size yıllardır aşağıladığımız bir hayvanı anlatmak istiyorum bu yazımda.
Kahramanlık şiirlerinden bildiğiniz Mustafa Kemal’in Kağnısı…
Hani “Elif’le birlikte uyuyan, onunla kardeş gibi olan, çok zayıf olan, çok yaşlı olan Elif’in kağnısı Kocabaş’ı…“
Kağnıyı ve Kocabaş’ı duymayanlar ve hangi hayvan olduğunu bilmeyenler için birkaç atasözü ve deyimlerimizi bırakıyorum size.
“Öküzün trene baktığı gibi”
“Öküzün altında buzağı aramak”
“İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı”
“Öküz öldü ortaklık bozuldu”
“Öküz arabası gibi yavaş”
“Öküz gibi bakma”
Sanırım yeterli olmuştur.
Hiç fark ettiniz mi? Yıllarca insanlar için ağır şartlarda çalışan, yük taşıyan, ırgat olan ve Mehmetçiğe mermi taşırken çamura yığılıp, yürek kadar gözleri büyüyüp öldüğünde bile o öküz için kahramanlık şiiri yazılmamıştır. Elif, bile Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın o şiirinde “Ayağının altını öpeyim Kocabaş, koma yollarda beni” demiş olmasına rağmen, bir satır bile…
İnsanlar nedense hayvanları kendisinin bir malı olarak gördüğünden olsa gerek Cumhuriyet döneminde bile TBMM’nin bahçesine bir kağnı heykeli yaptırmıştır. Bir öküz heykeli değil…
Açık bir şekilde yazıyorum. “Elif’in kağnısında asıl yükü çeken Elif, değil Öküzdür.” Ve bu da hep öyle olmuştur.
Kurtuluş savaşımızın kahramanlarına ve o yitip giden güzel hayvanlara minnetlerimle devam ediyorum satırlarıma.
Size birçok acıyı anlatabilirim. İçimizde yaşadığımız ya da yaşattığımız acıları, can yanışlarımızı satırlara dökebilirim ama hayvanların duyduğu acıyı anlatabilmek mümkün değil.
Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya yazdığı mektubu hatırlarsınız. Şöyle sormuştu “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin? Ey Abidin, İşin kolayına kaçmadan ama” Abidin Dino’nun karşılığında yazdığı şiirinin son satırında “Yapardım mutluluğun resmini. Buna ne tual yeterdi ne de boya” demişti.
Ya acının resmini? “İnsanlar için yapılacaksa bu kolay,” Artık tuallere resim yapmak yerine yapay zekâ bile yapabiliyor bunu. Belki aşk acısı çeken birinin yanına kırık bir kalp koyarak yapabilirsiniz. Belki ağlayan bir kadının resmi, evi yıkılmış bir insanın gözyaşını, acıktığı için ağlayan bir bebeği bile… Çünkü insanların acılarını, üzüntülerini kendimizde bildiğimiz için anlayabiliyoruz. Yapabiliyoruz.
Konu hayvanlara gelince işin kolayına kaçıp meralarda otlayan ve bize süt vermek için yaşayan mutlu inekler, koyunlar ve gezen tavuklar! Hiçbir resme sığmayacak kadar yalan dolu görüntülerle… İnsanları kandırmak ve hayvanları aşağılamak bu kadar kolay olsa gerek. Öyle de!
Sadece görüntülerle değil aslında bu aşağılama dilimize yerleşmiş birçok kelimeyle bile halen devam ediyor. Mesela yeryüzünde hiçbir insan kendisini aşağılayacak sözler duymak istemez. Sözcükler öyle güçlü bir iletişim kaynağıdır ki bazen cümleye bile gerek kalmadan kavgalara, yıkımlara yol açar.
Birbirimizi anlamamız, sosyal çevreler edinmemiz, kendi düşüncemizi paylaşıyor olmamız, fikirlerimizi ifade edişimiz dünyada ki kapladığımız kütleden çok daha başka bir şeydir değil mi?
Bu kadar satırdan sonra şimdi Kocabaş’a tekrar dönelim mi? Çünkü bu yazıda adı kahraman geçmese de o öküzü anlatmak istiyorum size.
“Öküz” bu kelimeyi yazdıktan sonra düşünmenizi istiyorum” Kaç kişiye bu hayvanın ismiyle hakaret ettiniz? Kaç kişiye yukarıda yazdığım deyimleri kullandınız? Birinin Öküz olması, öküz gibi bakması ve bunu sizin ifade ediş şekliniz neden nefret dolu? Hiç düşündünüz mü? Elbette bu öfkenizin sebebini buraya yazmayacağım. Dedim ya, bugünün kahramanı sizin duygularınız değil öküzler.
Ne dersiniz, şimdi bütün öfkemizi, nefretimizi bir kenara bırakıp Öküzün altında buzağı aramaya başlayalım mı? Buna evet diyorsanız lütfen okumaya devam edin. Fakat siz de birçok insan gibi aramaktan yorulduysanız ve içinize bir öküzün oturduğunu hissediyorsanız içinizdeki çimlerin ezileceği güne kadar o ağırlığı taşıyabilirsiniz! Burada kalın…
Bu hayatta göremediğimiz, farkına bile varamadığımız o kadar çok şey var ki kahramanımız da onlardan bir tanesi. Dedim ya, bu onun öyküsü. Devam ediyoruz.
“Öküz altında buzağı aramak” “Hangi sebepten olursa olsun hemen hemen hepimiz bu atasözünü birileri için ya da birileri bizim için kullanmıştır.” Sizlerin bu sözden ne anladığınızı ya da neden kullandığınızın üzerinde hiç durmadan bu atasözündeki acıyı, imkânsızı size taşımak istiyorum.
“Emin olun, öküzün altında buzağı hiç olmadı.” Biz, o erkek boğayı kısırlaştırdık ve tarlalarımıza sürdük. Ne yavrusunu gördü o canlı ne de yavrusu onu. Yeri geldi çamur içinde kaldı, yeri geldi üstündeki yük altında ezildi ama altında hiçbir zaman buzağıyı arayamadı. En zorlu tarlalarda, traktörün bile giremediği topraklarda karasabana bağlanıp çift süren, acıktığını bile söyleyemeyen, bacaklarında derman kalmasa bile çalışmaya devam eden bir hayvanın altında yavru aramak?
“Harmanda düven sürmek nedir bilir misiniz?” Bunun cevabını yine ben yazayım. Ekinlerin sapı ve tanelerini ayırma işlemidir. Bugün bile birçok yörede organik tarım adı altında çoğunlukla öküzlerin bir alete bağlanıp dur durak bilmeden çalıştırılması ve neredeyse binlerce kere kendi etraflarında dönmesidir. Biz işte bu hayvanın altında buzağı arıyoruz. Tomruk çeken bir öküzün altında bulabilir miyiz sizce?
Olmayacak bahanelerle birilerini suçladığınızda size “Öküzün altında buzağı arama” dendiğinde bilmelisiniz ki aradığınız ya da aranan şey acıdan başka bir şey değildir. Tarlalara sürülür, harmanda düvene sürülür, tomruk taşır, kocabaş olur, karasabana koşulur ama cevap hep aynıdır. Öküzün altında buzağıyı hiçbir zaman bulamazsınız.
Bir de “Öküzün trene baktığı gibi bakmak” diye kullandığımız bir deyim var. Peki, öküz nasıl bakar hiç düşündünüz mü? Senin, benim gibi mi mesela? Şimdi bu sözü kullandığınızda düşünmenizi istiyorum. Çünkü hiç birimiz karasabana bağlanıp, boyunduruk takılıp tarlalara sürülmedik. Hiç birimiz saatlerce ayağımızı bastığımız toprakta dört dönüp harman sürmedik. Hiç birimiz kendi ağırlığımızın beş altı kadar yükü kaldırmadık. Emin olun bir öküz gibi yaşasaydık kafamızı kaldırıp bakacak dermanımız bile kalmazdı.
Bizler yine de onun canının ne kadar yandığını hiçbir zaman anlamadık ve fark edemedik. Bu anlamsızlık yüzünden bu sözü aptalca ve hiçbir şeyi anlamamak olarak kullanıyoruz cümlelerimizde.
Sırtından yükünü eksik etmediğimiz, yavrusunu çaldığımız, ister Elif’in kağnısı kocabaş olsun, isterse karasabana koşulmuş olsun fark etmiyor. İş göremez olduğunda canlarına kıyıp sofralarımıza, tabağımıza doldurduğumuz öküzü et olarak görüyoruz. Gerçek bir öküzü bir kez bile görmeden yaşasak bile…
Lütfen hiç kimse için öküz kelimesini kullanmayın. Öküz demek kısırsın demek. Öküz demek boyunduruk vurulmuşsun demek, öküz demek dayanılmayacak yüklerin altında kalmak demek, öküz demek eziyet çekmeni istiyorum demek, öküz demek yavrusunu görememek demek, öküz demek bedeninden et, derisinden kösele demek, öküz demek…
Evet, hiçbir zaman öküzün altında buzağı olmadı. Aramayın.
'Her ne ararsan kendinde ara. Kudüs’te, Mekke’de, Haçta değil.'
0 notes
srdnm · 1 year
Text
Bütün Evlatlar Okusun
Babalar en kutsal varlıklar olan Annelerin gölgesinde kalan gizli kahramanlardır! Evin en öksüzü babalardır, en yalnız, en kimsesizi, herkese kimse olurken. Evin direği olurken kendisi direksizdir, dayanacağı kimsesi pek yoktur. Çünkü o hep güçlü olmak zorundadır. O zayıf olamaz Çünkü o kahramandır, o güçsüz olamaz Çünkü o kahramandır, o ağlayamaz Çünkü o kahramandır, hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır. Yoksa silebilir herkes onu. Küçümser, erkekten bile saymaz. Batan gemiyi en son terk eden baba iken, uçan bir balonda, fazla ağırlıkların atılması aksi halde balonun düşme ihtimalinin olduğu anlarda, aileden ilk atılacak kişi babadır. Hayatını ailesine adasa da, ne eşine ne de çocuklarına yaranabilir tam anlamıyla. Kimsesi kalmaz zaten memleketi belli olduğunda. Hani sormuşlar ya adama nerelisin diye. O da demiş henüz evlenmedim diye. Ne ilk ailesine, ne de yeni ailesine yaranamaz, arada kalır. O yüzden ailelerde hep dayılar, teyzeler sevilir ya. Amca hele ki hala pek bilinmez genelde. Aile içi yetmez gibi, hep annelik yüceltilir onun yanına ayıp olmasın diye babalık da eklenir. Anneler gününün bütün ihtişamına, şatafatına, her yerde vurgulanması ve insanları harekete geçirmesine rağmen, babalar günü unutulur, ya da babalar gününde hatırlanır ve öylesine geçiştirilir. Evin dış kapı mandalı gibidir çoğu zaman. Evin en yalnızıdır Bu yüzden en son babalar duymaz mı? Ya saklanır, ya yalan söylenir ya da paylaşma gereği duyulmaz. Bunda elbet hoşgörüsü az babanın da suçu ve katkısı vardır ama yine de ne yapsa yaranamaz, yakınlaşamaz. Belki çocuklarıyla yakınlaşmak ister ama malum ataerkil kurallar, toplum baskısı, utanç duygusu buna engel olur, ne sevdiğini gösterebilir ne de sevilmek istediğini… Babanın aile de en sevdiği birey kadındır, eşidir. Eşinin ise en sevdiği çocuklarıdır, kendisi değil. En büyük aşk evliliklerinde bile, sevgilisi doğum yaptığında bir anda artık sevgilisi değil, anne olur, kendine biçtiği en büyük rolü olur sevgilisi. Baba en çok anneyi sever, anne en çok yavrusunu sever, yavrusu ise en çok eşini sever, eşi ise en çok yavrusunu sever. Bu böyle devam eder durur, hayatın kanunu gereği. Bir yeri acıyan çocuğun hiç babam dediğini duydunuz mu? Babası yanındayken bile anam demez mi? İyi bir işi olması gerekir, zengin olması gerekir. Çocuklar bile birbirlerini heyecanlandırmak için, iki kişinin omuzlarında daha fazla ileri gitmek için, bakalım kimin babası daha zengindir, derler. Anne ya da çocuklar işsiz olabilir, kimse bunu çok görmez onlara. Ama baba işsiz olamaz. Düşünün erkek çalışır kadın ev hanımı ise sorun yok ama tersi durumda erkekten bile sayılmaz. Evin geçimini karşılamak zorundadır, hem de şartlar ne olursa olsun. Dışarıda onca karşılaştığı kötülük ve güçlüklerle uğraşırken, eve gelip sığınmak, salmak isterken kendini, evde eşinin kaprislerini çekmek, çocukların sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır. Belki ağlamak ister onların yanında, onlarla… Yapamaz! Evin şerefini, evin namusunu korumak zorundadır. Kızının ilk aşkı kendisi olsa da, büyüyünce kızı artık aldatır babasını ve başka gençlere kayar gönlü. Babasına bin bir naz yapan o kız ise sevgilisinin, eşinin her dediğini yapar. Evde yıllarca babası ile çatışan, özgürlüklerini elde etmeye çalışan, oğlu ise eşinin yanında muma döner. En acısı ise yıllarca gözünden bile koruduğu o güzeller güzeli kızını, gözbebeğini gelir adamın biri alır elinden, gözünden sakladığını başka gözlere verir. Değil birinin ona dokunması yan gözle bile bakmasına dayanamayan baba, teslim eder bir başkasına elleriyle. Üstelik bir de düğün dernek yapmak zorundadır, oynamak zorunda kalır sanki eğlenirmiş gibi. Yıllarca dışarıda deli gibi çalışırken, bebekken hiç büyümeyeceğini düşündüğü yavrularının değiştiğini bile fark edemez, birey olduklarını. Ona bağımlı iken onlar, bir anda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlarlar, küçük bir hayal kırıklığıyla karşılar, yapacak bir şey yoktur. Bizim gibi toplumlarda, erkek evladından çok kızına değer veren, her şeye rağmen onun için her şeyini feda eden babaların önünde sevgiyle eğiliyorum. Sizler büyük insanlarsınız… (Bunca zorluğuna rağmen Baba olabilmiş tüm özel insanlara ithaftır…)
0 notes