Tumgik
#AşkHikayeleri
gajder · 2 years
Text
Aşk Hikayesi "Kör Kalp"
Tumblr media
Aşk Hikayesi "Kör Kalp"
Tumblr media
Sahile gittim. Hava güneşli, deniz çok sakindi, insanın içini huzur kaplıyordu. Ancak aralık ayı olduğu için soğuktu. Bir kafeye girdim. Düşündüm ki, bu eşsiz manzarayı bir kahveyle izleye bilirim. Sahile bakan taraftaki sandalyeyi çekip oturdum.  İyi günler, - garson geldi. İyi günler, bana bir latte getirebilir misiniz, lütfen. Tabii ki. Kahvemi sipariş ettim, pencereden güneşli havanın tadını çıkarmaya başladım. Aniden bir ses duydum, yan taraftaki masada bir genç kadın ağlıyordu, neredeyse 28 falan yaşlarındaydı. Kafede çok insan yoktu zaten, olanlar da uzakta otuyordu, bir tek ben duyuyordum kadını, ya da insanlar duysa bile umursamıyordu, bilemiyorum artık. Zaten kız kendini saklamıştı, kimse onu görmesin diye. Kız o kadar masum ağlıyordu ki, sessiz hıçkırığını duyar gibiydim. Elinde kahvesi vardı, göz yaşları kahveye dökülüyor, o da ağlaya-ağlaya onu içiyordu. Pencereden dışarıyı izleye-izleye ağlıyor, kendini insanlardan saklıyor, utanıyordu sanki.  Afiyet olsun, - garson kahvemi getirdi. Teşekkür ederim. Benim aklım hala kızdaydı, acaba ne derdi vardı. Hastalık mı, aşk mı, iş mi, aile mi? Dayanamadım kahvemi alıp gittim yanına. Otura bilir miyim? Kız kızarmış ve yaşlı gözleri bana baktı, sonra kafasını aşağı indirip, kahvesine baktı. Oturdum ben de. Bazen insan derdini en yakınlarına bile anlatamaz, o zaman en güzeli tanımadığın kişilerle konuşmak.  Kız susuyordu. Ben kahvemden bir yudum aldım, kızı konuşturmak için çabalamaya başladım. Bana anlatabilir siniz? Belki bir yardımım dokunur. Gerek yok, - kız çok kararlıydı. Hadi, ama, derdini söylemeyen, dermanını bulamaz derler Gerek yok dedim, teşekkürler Bu sefer kız sert cevap verdi. Ben de kalktım masadan. Kendimi kötü hissettim açıkçası. O zaman gidin bana onu getirin Efendim? Bana nasıl yardımcı olabileceğinizi sordunuz. Diyorum işte. Kimi? Anlamadım, - tekrar oturdum Onu… Merhametine aşık olduğum adamı. Bana karşılıksız aşkı tattıran insanı. Keşke hiç tanımasaydım dediğim insanı, - dedi ve aniden kalktı. Bir dakika… Teşekkür ederim, beni dinlediğiniz için, az önceki kabalığım için kusura bakmayın, - kahvesini masaya bıraktı ve hızlıca uzaklaştı. Durun, bir dakika, - ben seslenene kadar kız kafeden çıktı bile. Bir dakika sonra kız gözden kayboldu. "Merhametine aşık olmak"... Kimi insan dış güzelliğe bakar, kimisi kalbe. Güzellik zaten geçicidir, ancak kalpteki güzellik kalıcıdır. Oysa ki, o kişi belli ki körmüş, kızın kalbini görememiş. Bu kadar güzel ağlayan bir kızın kalbi zaten nasıl kötü olabilir ki?  Tuhaf gerçekten. Kadınlar kör adamlara aşık oluyor, kör adamlarsa onları istemeyen, terk eden, acı çektiren kadınlara. İşte bu böyle zincir gibi uzayıp gider. Gerçekten insanlar görüyorken, gözleri açıkken körler. Belki de o kişinin gözleri değil, kalbi kördü… Yazar - Gülnar Ferruhkızı Aşk Hikayesi, kör kalp, aşk, kalbi kör olan, hikaye, hikaye oku, aşk hikayesi oku, aşk hikayeleri, geçek aşk hikayesi, gerçek aşk hikayeleri, Gülnar Ferruhkızı, hikaye okumak, acı aşk,  Read the full article
1 note · View note
adimadimcin · 5 years
Photo
Tumblr media
Web edebiyatı, fanteziden gerçeğe dönüşüyor Tang Jia San Shao adıyla tanınan Çinli Web yazarı Zhang Wei, 2004'te Web edebiyatına katkıda bulunmaya başlamadan önce esas olarak fantastik romanlar yazıyordu. “Sizi Yalanların Ötesinde Kucaklamak” adlı çağdaş kent romanı, şubat ayında Mükemmel Orjinal Web Edebiyatı Eserleri Listesi'ne girdi. Liste, Web edebiyatı sektörünü geliştirmeyi amaçlıyor. Son yıllarda gerçekçiliğe yönelen Zhang, "Daha fazla sosyal sorumluluk üstlenmeyi umuyorum" diyor. #tangjiasanshao #zhangwei #webnovel #web #zhejiang #hangzhouchina #hehong #çinhalkcumhuriyeti #cinhalkcumhuriyeti #cinindogubanki #webliterature #wuxia #savascikahramanlar #aşkhikayeleri #hollywood #japonanime #japananime #guneykoresinemasi #tvdizileri #SizinİçinHikayem #mystoryforyou #yueoperatown #ChenQirong #guangmingdaily #Webnovelcom #chinatoday (Hangzhou, Zhejiang, China) https://www.instagram.com/p/B6LmkoSqEhr/?igshid=1gfpshhzsiku2
0 notes
bikuplehikaye-blog · 5 years
Photo
Tumblr media
#kitapalıntıları #kitap #kitapsözleri #kitapalintilari #kitapönerisi #sabahattinali #hikaye #hikayeler #hikayeblogu #hikayem #blogger #blog #aşkhikayesi #aşkhikayeleri #öykü #öyküler (Türkiye Cumhuriyeti) https://www.instagram.com/p/BzLx3nNAXxd/?igshid=njqk3vbx1pc5
0 notes
Text
"Ben Onu Ömrüm Boyunca Sevdim"
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu…
Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz damerakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Michael” diye başlıyordu.. Ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor.. “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..
Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: “Belki, size yardımcı olabilirim” dedi. “Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin..” dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.. “Bağlıyorum efendim.” Telefonda, karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum.
“Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık” dedi. “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?..” “Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz..” deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan bilirlermiş.. “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın “Şimdi Hannah’nın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
“Evet, Hannah burda yaşıyor” dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah’yı görmek için.. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve “Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi..” Derin bir nefes daha..
“Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep..” Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. “Ve onu hep sevdim..”
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. “Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki..” Hannah’ya teşekkür edip odadan çıktım.
Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size” dedi..” Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. “Hey baksana.. Bu Bay Michael’ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.
“Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle “Evet bu benim cüzdanım” dedi. “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum.” “Hiçbirşey borçlu değilsiniz” dedim. “Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum.” “Mektubu mu okudun?” “Sadece okumakla kalmadım.
Hannah’yı da buldum..” “Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle..”
“Çok iyi.. Hem de harika” dedim, yavaşça.. “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.”
Elime sımsıkı sarıldı.. “O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.” “Bay Goldstein” dedim.. “Gelin benimle..” Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. “Hannah”dedi.. “Bu bay’ı tanıyor musun?” Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..”Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
“Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?..” “Michael” diye yutkundu Hannah. “İnanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael’ım.” Michael Hannah’ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..”Gördün mü, bak?” dedim “Yaşamda, yaşanması gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır.”
“Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi…
Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
9 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Bir Ayrılık Şiiri
Güzel Sözler bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet nisyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere öü menekşelerinde her akşam dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı yani ben seni sevdiğim zaman ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın yine de bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
0 notes
bikuplehikaye-blog · 5 years
Link
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Seni Düşünmek Güzel Sözler Hikaye
Seni Düşünmek seni sevmek Seni düşünmek, agustosta bir güneş , sahrada bir gece, savaş ortasında kalan bir çocuk, seni düşünmek, sınırları kaçak geçmek gibi.. seni işte böyle seviyorum.. Seni ne kadar seviyorum biliyor musun? Söz verip de tutmadığın günler kadar, beni beklettiğin saniyeler kadar, bana sevgiyle bakmadığın an kadar, uykularımı kaçırdığın geceler kadar, sonunda anladım senin de beni ne kadar sevdiğini zalim. Biliyordum, seni seviyorum derken yeni bir alfabe keşfettiğimi, kimsenin okuma yazma bilmediği bir kentte.. Her defasında, bende seni, kelimesini duymak yerine !! Seni seviyorum kelimesini ilk senden duymak daha güzel demişimiydim? Bir gece ay bana sordu neden seni aglatan bir kızla berabersin? Aya baktim ve dedimki Sen hiç gökyüzünden vazgeç Uyurken seni düşünmek değil benimkisi. Seni düşünürken dalmak karanlığa, oysa hep uyanıktım her an sana sarılacakmış gibi. Sen Okulda Dersimin Ortasında hayal Kurduğum Sevgilimsin Sen her tenefus Zili Çaldığında Seni Görmek için Beklediğim Çıkışlarımsın ve Sen Defterlerime Adını Doldurduğum Biricik Sevgilimsin Çünki Sen Alaca karanlığı sevmem ben, ya gündüz olmalı ya gece. Kurşun ya alnından vurmalı ya da namluda kalmalı. Yar dediğin ya senin gibi olmalı ya da hiç olmamalı. Seni o kadar masum sevdim ki gözlerinin içine bakınca bile utandım… Sen Büyük Bir okyanusun içinde Gizemli Ve bir Okadarda Etkileyici Bir Adasın Sevgilim Seninle Yaşadığım için Mutluyum Sevgilim. Bir dost yüzüne ihtiyaç duyduğunda başını kaldır ve gökyüzüne bak. Gündüzleri bulutların geceleri yıldızların arkasından gülümsüyor olacağım. Çayımda ki şeker gibi, ekmeğimin tuzu gibi, gözlerimin feri gibi, hayatımın anlamısın sen sevgilim, bendeki can gibi cansın içimde sevgilim… Bir sır gibi sakladım, saklarımda da. Mühürlüdür ismin dudaklarımda.
0 notes
gajder · 4 years
Text
Çok Güzel Bir Hikaye Daha; "Bir Kelebeğin Peşinden"
Tumblr media
Çok Güzel Bir Hikaye Daha; "Bir Kelebeğin Peşinden" Bir sabah, “Toparlanın gidiyoruz” Dedim. “Nereye”! Dedi çocuklar! “Nereye olacak” Dedim “Bozcaada’ya”. Düştük yollara. Havada baharın sükuneti, içim de zamana yenilmeyen bekleyiş vardı. Geyikli’de arabanın açık camından, görebileceğim en güzellerinden bir kelebek girdi. Direksiyon üzerine kondu. Benekli bakır renkli  kanatlarının altları mavi ve kırmızı benekli, Kırlangıçkuyruk kelebeği. Denizi, adayı, yalnızlığı  hatırlatıyor.  Anlaşılan benimle Bozcaada'ya gidecek. Benim güzel yol arkadaşım, belki de bize rehberlik yapacak! Bizi bilmediğimiz yerlere götürecek. Biraz hanımeli küçük çanakta su kapı, biraz da kuş cıvıltısı. Bozcaadayı bilmem. Hiç de gitmedim. Ama severim, niye severim onu da bilmem. Adını duyunca bir yanım sızlar. Bir yalnızlık çöker yüreğime, sanki beni oraya çeker. Bir bekleyenim varmış gibi! Bildiğim halde gitmiyormuş gibi bir durum işte. Feribota binmek için arabalar kuyruk oluşturmuştu. Tatlı bir lodos yüzümüzde dolaşırken, biz de katıldık kervana. Rüzgar en hızlı buralarda esiyor gibiydi. Kıymetli misafirim kelebek gömleğimin yakasına kondu bu sefer. Çok uslu benekli kanatları rüzgarda oynaşıyor gibiydi. Kelebeğin yaşam sevincine şapka çıkarasım geliyordu. Öfke ve hüznün olduğu şu dünyada yaşanması gereken ne kadar güzel bir yaşam da vardı. Kendi düşünü gerçekleştirmek için bize katılmıştı. Feribot Bozcaada’ya yaklaşırken,  sessiz ve yalnız ada  hissine kapıldım. Kafa dinlemek için ideal gözüküyordu. Etraftaki taş evler, karadut bağ evleri dikkat çekiyordu. Sokaklar dar ve birbirlerini dik kesiyordu. Ahşap ve karkas yapılar arasında kendimi çok mutlu hissediyordum. Kelebeğin yakamdan ayrılmaya hiç mi hiç niyeti yoktu. Eşim ve çocuklar Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda tarihi evlerinin sıcak ve samimi atmosferindeki yürüyüşümüz keyifliydi. Türk ve Rum kültürünün hüküm sürdüğü esintili sokaklarda yapılar birbirlerine çok benziyordu. Bir tarafta vakur yapısıyla yükselen cami, diğer tarafta Ortodoks havası estiren kilise huzurla bekleyişlerini sürdürüyorlardı. İşin tuhaf tarafı sanki daha önce buralara gelmiş, görmüş gezmiş hislerimin yüreğimden eksilmeyişiydi! Sanki bir şu köşe başındaki eski kaplamaları kararmış ahşap evin önünde biri beni bekliyormuş gibi, duyduğum heyecanım! Halbuki buralara ilk gelişim! Kimseleri de tanımam. Ada halkı rüzgarla yaşamaya alışmış gibiydiler. Baharın insanı rahatlatan mis gibi havasında herkesin yüzü gülüyordu. Eşim çocuklar ve ben acıkmıştık. Nerede ne yiyelim derken! Daha önce uğradığımı sandığım merkezdeki Sandal restorana doğru yürüdüm! Her zaman oturduğumuz bir masaya gelmiş bir ruh yapısıyla oturdum. Eşim ve çocuklar da beğenmişlerdi burayı. Benim özgür kelebeğim hayatından memnun olacak ki! Hiç yakamdan ayrılmıyordu. Yolda birileri yakama bakıyor ama kelebeğin canlı mı cansız mı! olduğunu tahmin edemiyorlardı. Güler yüzlü anne ve kızlarının çalıştırdığı büyük pencereli, katlanmış kepenkli şirin lokantanın önündeki küçük bahçe ve hünnap ağaçlarının arasından deniz görülebiliyordu. Ben nedense bu sefer zeytin yağlı yaprak sarması yemek istedim. Eşim kabak çiçeği dolması çocuklarda köfte ekmek. Bozcaada'nın her sokağı muhteşemdi. Evlerin, bahçelerin balkon ve pencerelerin etrafı çiçeklerle süslenmişti adeta. Daracık sokaklar mutluluk yuvası gibi, gelin damatlar el ele dolaşıyor kameralar onları takip ediyordu. Her evin ayrı bir güzelliği var ve fotoğrafçılar buralarını mesken tutmuş ekmek parasını fotoğraf çekerek çıkarıyordu. Bozcaada’da gün, geceye dönmeden daha yapacaklarımız vardı. Akşam yemeni Cobalı meyhanede enfes şarapların tadına varmak istiyordum. Polente’de gün batımını izlemek istiyordum. Bütün bu güzellikleri uyanan ruhumun izin de yaptığımın farkındaydım. Biraz alışverişten sonra son feribotla Geyikli sonra da Çandarlı’ya dönmeyi planlıyordum. Biraz yorgunluk belirtileri var mıydı! Yoksa şu güzel evin yanında ki kaffe bar da yorgunluk alsın diye damla sakızlı Türk kahvesi içelim düşüncesiyle mi! Bilmiyorum! Üzeri mavi kaplamalı masaya oturduk. Sarışın yosun rengi gözleri,  gülümseyen yüzüyle bir Rum kızına kahvelerimizi söyledik. Karşımızda ki iki katlı ahşap  ev bakımlı haliyle dikkati çekiyordu. Küçük arkaya doğru kıvrılan bahçesi vardı. Bahçede çalışan güler yüzlü ellisini geçmiş bir kadın çiçeklere çapa yapıyordu. Oturduğumuz masadan gözlerimizle kolay gelsin der gibi karşılıklı tebessüm ettik. Birinci katın balkon kapısı açık rüzgarın esintisiyle perde kıpır kıpırdı. İçerisinden Türk sanat müziğinden güzel bir parçanın nameleri bize kadar geliyordu. Kahvelerimizi yudumlarken gömleğimin yakasında adeta yapıştırılmış gibi tutunan kelebeği parmağımın üzerine alarak,  kahve altlığına koyduğum sudan içmesini istiyordum. Kelebek sanki beni anlıyordu. Önce parmağıma sonra da su dolu tabağa kondu. Eşim ve çocuklar ilgiyle onu izliyorduk. Kelebeğin çene ve gagası olmadığı için ince bir hortum ile suyunu içti. Sonra da bizden ayrılarak karşı evin balkon perdesine kondu. Hepimiz de üzülmüştük. Kısa zamanda nasıl da alışmıştık birbirimize. Demek ki uzun yolculuğu bu muhteşem eve kadarmış. Bizim şaşkın bakışlarımızı bahçede çalışan kadın da takip ediyormuş, bize dönerek “Solmuş renkler içinde çiçekler, bir günde olsa mutlu kelebekler” Diyerek bizlere teselli edercesine özlü bir cümle kurmuştu. Sonra da yukarı seslendi. “Gülnihal kızım bakar mısın”! Kısa bir aradan sonra önce çok tatlı bir kız sonra da annesi geldi balkona. Bize bakarak gülümsüyordu balkondaki kadın. Öyle bir gülüşü vardı ki, kelebek görse ömrü uzardı! Kadının bakışları bana hiç yabancı değildi. Bu aşina dolu bakışları tanıyordum ben! Ama bu güzel alımlı kadın kimdi! Bu ürkek gizemli bakışlar mıydı! Beni buraya çeken. Küçük çocuk “Bak anneciğim perdemize bir kelebek konmuş” Diyerek perdeyi gösteriyordu. Ama Kadın bize olan bakışlarını kesmemişti. Belli ki oda sis perdesinin aralanmasını bekliyordu. Bahçedeki anne “Gülnihal kızım akşama misafirlerimiz var, sen salataya başlayabilir misin” Dediğin de Kalbe dolan o ilk bakışları hatırladım. Gülnihal ilk okulda sınıf arkadaşımdı. Ve okul bitince babasının tayini için doğuya gitmişlerdi. Bir daha hiç görüşmemiştik. Aradan  uzun yıllar geçmişti, onu ilk defa görüyordum. Onu hatırlardım ara, ara. Ele avuca sığmaz bir çocuktu. Bir resmi yoktu bende, ama bana yazmış olduğu bir şiiri vardı!  Avuçlarıma sıkıştırdığında ikimizde utanmıştık. Sararmış çizgili bir defter yaprağına yazılmış o şiiri, hala saklarım. Şiirin son iki mısrasını zaman zaman mırıldandığım da olurdu. “Bir tanem sen benden yana ferah tut kalbini / Ben seni herkesten çok dünyalar kadar severim. Şaşkınlığım ve çaresizliğim tüm vücudumu sarmıştı! O da beni hatırladı mı bilemiyorum!. Sorgulayan bakışları sürüyordu. İsmi ve duygu dolu bakışları hatırlatmıştı bana. Yüreğe hapsedilen o ilk bakışlar kolay kolay unutturmuyordu. İkimiz de başka baharlara koşmuştuk. Yıllar çok şeyler alıp götürmüştü bizden. Ne diyebilirdim ki! Onu sağlıklı ve mutlu görmek çok güzeldi. Şimdi Bozcaadayı daha çok seviyorum. Biz Polente’ye mehtabı seyretmeye giderken, Kelebeği düşünüyordum. Bir günlük ömrü vardı onu da bize harcamıştı. Selahattin Süzer Şair/Yazar Read the full article
1 note · View note
gajder · 4 years
Text
Aşk Hikayeleri; "Çatlayan Kalp"
Tumblr media
Aşk Hikayeleri; "Çatlayan Kalp" "Gideon, bana nasıl tanıştığınızdan bahsedebilir misin?" "Kiminle?" "Geçen sefer hakkında konuştuğumuz şu kızla, hani hayatını altüst eden." "Ah evet O. Hayatımı altüst ettiğini ben mi söyledim?" "Evet. Aynen bu kelimelerle." "Bunu hatırlamıyorum. Neyse onunla bir bahar sabahı tanıştık, Aslında bir tanışma olduğunu söyleyemem. Bana adını hiç söylemedi, onca yıl boyunca bir kere bile. 24 yaşındaydım ve bana yetecek kadar küçük, tatlı, tek katlı bir evim vardı. Çok güzel bir de bahçem. İşimden kalan neredeyse bütün vaktimi o bahçe de geçirirdim, farklı türlerde renk renk çikek yetiştiriyordum. Bahçe küçük olmasına rağmen o kadar güzeldi ki, bazen saatlerce hiçbir şey yapmadan hasırdan sandalyeme oturur gözlerimi bu güzellikle boğardım. Zamanla bu bahçenin tanıdığım, gördüğüm bütün insanlardan daha güzel olduğuna inanmaya başladım. Hiçbir insanın bu kadar güzel olamayacağına dair sarsılmaz bir güven duyuyordum, ve sonra dediğim gibi bir bahar sabahı elimde bir kahve bardağıyla bahçeye çıktım ve bir kadını diz çökmüş benim çiçeklerimi koparırken gördüm, benim çikeklerimi!! O kadar sinirlendim ki gözüm başka bir şeyi görmez oldu. Dünya bulanıklaştı. Öyle büyük bir öfke benliğimi sarmıştı ki bir an bedenimin dayanamayıp parçalanacağını zannettim. Onu öldürmek istiyordum. onu ellerimle parçalamak istiyordum. kahvenin elimi yaktığını hissetmedim bile, kupayı yere fırlatıp ona doğru giderken kendime ait olmayan hayvani bir sesle "sen ne yaptığını zannediyorsun?" diye kükredim. Artık ayağa kalkmıştı. Ben tam kolunu tutmak için uzanmışken arkasını döndü ve o anda herşeyi unuttum. içimdeki yakıcı nefreti, bedenimi parçalayan öfkeyi, güzeller güzeli bahçemi bile. Elim havada asılı kaldı ve bütün evren içime doldu. Bütün hepsi. Nefesimin kesildiğini hatırlıyorum, bedenimin patlayacakmış gibi sarsılıp titrediğine, ve bu hissettiğim şeyi anlatacak kelimelerimin olmadığını düşündüğümü de hatırlıyorum. Bunların hepsi öyle kısa bir sürede oldu ki bana yıllar gibi geldi." "Çok mu güzeldi? Bahçenden bile mi?" "Görünüşünü soruyorsan, bilmiyorum. En ufak bir fikrim bile yok." "Nasıl yani onu görmedin mi?" "Gördüm ve 5 yıl boyunca onu gördüğüm her seferinde yüzünü ezberlemeye çalıştım, ama unuttum. Onlarca kez ama olmadı. Fotoğrafını bile çektim hemde kaç kez ama her defasında onu kaybettim. Olabilecek her yolu denedim ve hiçbiri bir işe yaramadı, nasıl ya da neden bilmiyorum ama yüzünü ya da nasıl göründüğünü bilmemem gerekiyordu ve bilmeyeceğim de." "Bahsettiğin şey iç güzellik o zaman, öyle mi?" "Öylede denebilir. Yüzünü hatırlamıyorum ama zaten onun güzel olduğunu gördüğümü zannetmiyorum. Hissettim. Kelimenin gerçek anlamıyla hissettim." " Peki, sonra?" "Ben öylece hareketsiz dururken, bana elindeki çiçekleri gösterdi ve "Bunların hepsi çok güzel ama ben en çok şu küçük mavi olanları sevdim." dedi. Sesi gülümsüyordu. Ben daha ne olduğunu anlamadan ağzım hareket etmeye başladı ve "Onların adı beni unutma" dedi. Sanki beynim vucüdümü ele geçirmiş gibiydi. Tdıyormuş gibi bir kaç kere beni unutma diye mırıldandı ve gülümseyerek bana "öyleyse beni unutma." dedi ve öylece çıkıp gitti. Dakikalarca orda hareketsiz durdum. Odaklanmaya çalışıyordum, sonunda kolum sanki ölü gibi yanıma düştü ve bacaklarım beni içeri taşıdı. O gün kendime gelemedim aslında aylarca kendime gelemedim. Yine işe gittim, yine bahçeyle ilgilendim, yine saat ilerledi, takvimler değişti ama gelmedi. Bahçedeki bütün çiçekleri yerinden söküp her yere beni unutma ektim ama yine gelmedi. Rüyalar görmeye başladım. Kalbim çatlamaya başladı ama unutmadım. Bir saniye bile onun gerçek olmadığına inanmadım." Yazar - Hazel Rose Everly   Read the full article
0 notes
cokdaumrumdasanki · 9 years
Text
Şimdi size bir hikaye anlatmak istiyorum. Hikayenin başında çok mutlu bir kız var. Bilirsiniz ya işte mutlu sadece sebesiz bir mutluluk. Fakat bir gün bir şey oluyor, kız bir çocuğa aşık oluyor. İlk başlarda seviyor bu hissi, herşeye mutlu oluyorya bizim saf buna da seviniyor. Hayaller kuruyor her gün. belki olmayacak hayaller bile bile kuruyor. Gün geçtikçe bu hayallerin ümidine kapılıyor daha çok aşık oluyor daha çok daha çok ümitleniyor... Ve sonra işlerin gerçeğini anlamaya başlıyor. O mutlu olduğu rüyadan ve prensesler gibi yaşadığı hayalinden uyanıyor ve gerçekleri görüyor. Gözleri açılıyor adeta, işte bizim kız gerçek hayatı o zaman anlıyor. Çocuk sevmiyor bizim safı, tanımıyor bile... Önemsemiyor, kalbini kırıyor, duvardan duvara vurup paramparça ediyor. Ama kız hala sevmeye devam ediyor ağlıyor her gece ama yine de seviyor. Sadece seviyor. Kalbini onun elinden geri alamıyor. Kukla gibi oynuyor kızın kalbiyle çocuk. Ne yapması gerektini o söylüyor, ruh halini o beliyor...kız yapıyor, uslanmadan aklılanmadan devam ediyor sevmeye. Sonra bir gün çocuk kızın kalbinin iplerini elinden bırakıyor, bir kenara atıyor. Kız daha çok üzülüyor eskiden onun elinde olan kalbinin şimdi parçalarını toplayamamak kızı çok yoruyor. Zaman geçiyor. Kalbini yeni toparlamış kızın kalbinde çocuk ölüyor . Kız artık onu sevmiyor ama artık onsuz hiçbirşeyi de sevemiyor. İnsanlardan korkuyor kırılmaktan korkuyor.... İşte bu hikayedeki kız benim. Hikayenin sonunu bilmeme rağmen hala onu sevmeye devam ediyorum. Ve hala aynı saflıkla ona inanıyorum.
- @cokdaumrumdasanki
8 notes · View notes