Tumgik
#Ayrılık Olsa Bile
beppeux · 5 months
Text
Mükemmel olmadığımızı biliyorum. Kusursuz olmaya çalışan bir kızken, kusursuz olmayan aşka aşık olan kız oldum. Ben en iyisi olmak istemiyorum. Ben kusursuz olmak istemiyorum. Ben kusursuz aşk istemiyorum. Seni istiyorum. Yalnızca seni. Senin nefesinde uyuyakalmayı, kahve içtiğim için bana kızmanı, geç uyuduğumda sinirlenmeni, duştan çıkınca "saçlarını kurutmadan arama" demeni, hastalandığımda mavi'yi üzerime geçirmeyi, uyurken kirpiklerini seyretmeyi, sana sincap videoları atmayı, bok gibi sesimi umursamadan sana şarkılar söylemeyi, kahve içerken hüpletip beni sinir etmeni, çok çalışmaktan yorulduğunda 5 dakika olsa dahi sesimi duymak için aramanı, mor şortunla sabahları dişini fırçalamanı, fenerin maçına bilet alıp iptal ettikten sonra benimle birlikte izlemeni, sakallarını benimle birlikte kesmeni, yorgun gözlerini öpmeyi istememi, tüm çirkin, kirli taraflarımı sadece senin bilmeni, geleceğimde senin olmanı, başarılı bir kadın olduğumda senin elini tutmayı, hastalandığında yemek yemiyorsun diye sana kızmayı ve senin uzatma demelerine sinirlenmeyi, kimseyi ortak etmediğim o en güzel hayallerimi seninle gerçekleştirme isteğimi, oğlumun babasının senden başkası olmayacağını, hiç bilmediğim baba sevgisini günü geldiğinde çocuğumuza tereddütsüz göstereceğini bilmeyi, senin gölgende korunmayı, her bir zerreni arzulamayı, suçlarına ortak olmayı, sırtındaki yaralarını öpmeyi, seninle sabahın 7sinde işe gitmeden şarkılar dinlemeyi, seninle Helen ve Savaş'ı izlemeyi, seninle oyunlar oynamayı, sana maymun videoları atıp bomboş gülmeyi, derealizasyon atağı geçirdiğimde; herkese yabancı oluşumdan, herkesten korktuğum zamanlarda sana sığınmayı, anksiyeteden ellerim titrediğinde beni sakinleştirmeni, ağladığımda sesinde huzur bulmayı, seninle susmayı, uykulu sesinle "sana aşığım" demeni, içmeden sarhoş olduğumda sana saçmalayıp salak salak gülmelerimizi, senin hem annen hem baban oluşumu, üzüldüğünde ilk beni aramanı, seninle kavga etmeyi, seninle bir olmayı, tüm zaaflarını bilip, tüm zaaflarımı bilmeni ve onları bana karşı asla kullanmamanı, güçsüz yanlarımı senin bilmeni, seninle tek ruh olmayı, karşında savunmasız olmayı, karşında tüm saf halimle kalmayı, sana özel olmayı, senin mavin olmayı, senin prensesin olmayı, senin sincabın olmayı, senin hayatının aşkı olmayı, benim hayatımın aşkı oluşunu ve dahasını istiyorum. Seninle en iyisi olmayı, seninle en dibi ve en zirveyi yaşamayı istiyorum. Seninle geçmişi siktir edip geceler boyu kurduğumuz hayalleri yaşamayı istiyorum. Ayrılığın bile seninle en dibini yaşamayı istiyorum. Acıdan yanacaksak, yanalım istiyorum. Ben sadece seni istiyorum. Hikayeme seni ortak etmeyi istiyorum. Seninle küllerimizin arasından yanıp yanıp yeniden dirilmeyi istiyorum. Zihnimde dönüp duran zehirli, hasta düşüncelerin sonucu bizi ayırsada; ayrılık bizim birbirimize işlediğimiz aşkı, sevgiyi, masumiyeti yok etmeye yetmez. Mecburuz. Ayrı kalmaya mecburuz. Ama bizi ayırmaya bizim bile gücümüz yetmez sevgilim. Ayrılığında, dibinde dibini yaşayalım. Yanıp yanıp, yeniden dirilelim.
25 notes · View notes
besiktas77 · 15 days
Text
Tumblr media
ben aşk adamıyım,
sevmeye geldim insanları,
gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
hesapsız, karşılıksız,
ayrılık gayrılık gözetmeden..
gün gelip gidersem şayet,
öyle severekten gideceğim ki,
karanlık kıyılardan bile olsa,
candan selamlarım,
civarımdan geçecek gemileri;
güneşli gemileri;
şarkılı gemileri;
içlerinde kendim varmışım gibi!..🌻🌹🌼🥀
c. sıtkı Tarancı
11 notes · View notes
yamanates34 · 2 months
Text
İnsan uzaklara özgü bir varlıktır» der Heidegger; «hep kendinden başka yerdedir.» Dünyanın hiçbir köşesi yok ki insan güvenle, «Ben buyum!» diyebilsin. Çünkü yapılışı gereği insan, ancak kendinden başka olanla bağlantıları içinde varolur. Heidegger, «Durmaksızın artan bir varlıktır insan,» der; «bir anda varolan şeye indirgenseydi yok olurdu!» Her düşünce her bakış, her eğilim bir aşkınlıktır. Bundan ötürü, sevinci incelerken şunu görüyoruz: Sevinç yalnız geçmişi değil, geleceği de içine alıyor, bütün dünyayı kucaklıyor. Dağın doruğunda gölgede yatan kimse, yalnızca orada, bedenini dinlendirdiği o toprak parçası üzerinde değildir: Gördüğü şu dağlardadır aynı zamanda, şimdi bir yokluk gibi uzakta kalmış kentlerdedir. Bu yokluk, bu ayrılık, kentlerden uzak kalış sevinç verir ona. Gözlerini yumsa, bir şey düşünmemeye çalışsa bile, gene de oradaki kımıltısız sıcakla çatışma içinde duyar kendini, uzaktan uzağa da olsa.
Dışında dünya olmasaydı, tek başına insan da olamazdı.
Denemeler, Simone de Beauvoir
Tumblr media
7 notes · View notes
azad30altug · 2 months
Text
Ruhun çöküntüsü deselerdi, hiç düşünmeden, utanç yitimi, derdim. Bundan sonrası artık kolay. Acımasızlığı bir erdem olarak yaşamaya başlıyorsunuz. Sizi insanların hizasında tutacak değer duygusunu ellerinizle kalbinizden söküp attığınız için sizden başka kimse kalmıyor dünyada. Kalsa da sadece bir küçümseme hazzı, bir can sıkıntısı olarak var insanlar hayatınızda. Üzüntünüzü yitirdiniz. Gözyaşınız yok. Alın çizgileriniz kapandı. Sessizliğin güzelliğini, o ince saygısını büyüdüğünüz evlerde unuttunuz. Merhamet duygunuzu, en zayıf insanın eşiklerine gömüp gittiniz. Acı yok artık sizin için. Yüksek sesten bir dünya içinde bir yeni zaman yalnızlığısınız ki bunu görecek kirpiğiniz kaşınız da kalmadı. Küçük kafalı bir büyüklüğün şiddet sarmalı içinden konuşuyorsunuz, konuşuyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz diyeceğim ama durumunuzu tam karşılamayacak. Yalan söyleyen insan, çok eski bir mahcubiyet duygusuyla arada bir ürperir, kızarır. Hiç olmazsa şaşırma kaygısı duyar. Böyle bir kaygıyı ana rahminize çoktan gömdünüz. Yalan, ruhunuz artık. Kutsalınız. Yeni zaman tanrınız. İnsanları küçümsemenin en kibirli, en korkak yolu. Ama ne tuhaf, siz bundan zevk alıyorsunuz. Zamana yalan söylenmez, diyecek kimseyi bırakmadınız çevrenizde. Aptallığın görkemli ülkesine vardınız sonunda. Gücünüzü zeka sanıyorsunuz, şiddetinizi ahlak, cehaletinizi büyüklük.
Ruhun çöküntüsü deselerdi, hiç düşünmeden, hüzün yitimi, derdim. Şarkı söylemiyorsunuz artık. Sesiniz titremiyor. Sevmenin ne hayali, ne hatırası kaldı. Dünyayı bir cezaya çevirdiniz. Ne serçeler uyandırıyor sizi, ne puhu kuşları örtüyor üstünüzü. Sözleriniz insansız, ağaçsız, rüzgârsız. Gölgeyi sevmiyorsunuz. Keder canınızı sıkıyor. Acıyı anlamak öfkelendiriyor sizi. Hayranlıkla nefretin çarmıhında bir taht kurdunuz kendinize. Keder nereden bulacak sizi! Kendinizden bir yüce kaledesiniz. Arada bir bulantı, tam şuranızda, hüzün değil ama; arada bir boğuntu duygusu, topuklarınızdan boğazınıza, hüzün değil ama; arada bir yürek çöküntüsü, arzudan pişmanlığa, hüzün değil ama... Siz, yalnızlığınızı da, kalabalığınızı da yitirdiniz, hüzün ne ki. Birisinin gözlerinin içine azıcık bakacak bir masalınız olsa, belki kanatlı bir kederle tanrıya ulaşacaksınız. Birisinin parmaklarının ucundan saygıyla öpseniz, avuçlarının içinde bir soluk alsanız, gamzelerinde boğulsanız, güzellik hepimizi dünya yüzüne çıkaracak. Ayrılık bile güzelleşecek. Arada bir gökyüzüne dokunsanız, toprağı sevseniz, köpekleri kucaklasanız, yıldızları yatağınıza doldursanız, otları öpseniz, çocuklarla konuşsanız, geceyi dinleseniz, fotoğraflarınızı güneşe serseniz...
Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya, Şükrü Erbaş
Tumblr media
18 notes · View notes
militankaos · 2 months
Text
Zemine çakılınca anlıyor insan; asıl acı verenin zeminle buluşma anı olmadığını, düşüş anının acımasızlığını.
Ölürüm sanıyordum o gece, ölmedim. Oysa öyle ölüm gibi kokmuştu ki o birkaç hafta, öyle ceset tadı gelmişti ki boğazıma, çürümeye başladığıma emindim. İçten bir çürüme, önce göğüs kafesinin küflenmesiyle başlayan türden. Neyse Müjgan, ölmedim ben. O kadar da emindim ölümden ama ölesim gelmedi. Nerede pencere görsem sarkıyordum, balkon görsem bacakları boşluğa salıyordum. Bıçaklarla dans ediyor, eski intihar notlarına tütün sarıp cigara yapıyordum. Yemek bile seçmiyordum o haftalarda ben. Düşüş anı dedikleri işte, boşlukta sallanır gibi yapıyor adamı. Gözlerini kapatıyorsun, dişlerini sıkıyorsun, kasların kasılıyor ve o anı bekliyorsun. Ama nasıl, sanki tenine tonlarca diken batacak, bir yerlerini kıracak, kemiklerin iç içe geçecek ve öleceksin sanıyorsun düşünce. Öyle olmadı, olmuyormuş öyle. Ayrılık korkusu ayrılıktan daha ağır geliyormuş bedene, sonradan öğrendim. Kopacak mı diye endişe ettiğin ipi koparmak gerekiyormuş. Hani derdi ya Rüstem, şu kafayı bir gün koparıp atacağım böylece baş ağrılarından kurtulacağım diye. Aynen öyle Müjgan. Ağrıyan dişi çekmek gerekiyormuş ağrıdan kurtulmak için. Öyle de yaptım ben. Gerçi ben yapmadım, zaman öyle işledi. Bir kere ayağı kayınca insanın mecbur düşüyor, doğal olarak. Engellenemez düşüşler vardır, işte onlardan benimkisi de. Neyse ne diyordum ben? Ölmedim. Ölmeyeceğim ulan dedim, haykırdım. Aynen öyle. Kim lan bu ölüm? Tavlayı alsın gelsin karşıma, ölmüyorum dedim. Vardı ya bir filmde, şövalye satranç oynuyordu ölüm ile. Ben de tavla oynayacağım dedim. O da yense ben de yensem ben kazanacağım, ölmeyeceğim. Ölmedim. Şaşkınlığı var üzerimde yaşamın. Yaşam, hayat tadı var ağzımda. Rüzgar esince falan durup hissediyorum, birkaç adım atıp kollarımı iki yana açıyorum. Ayağımın kaydığı yerden daha güzelmiş düştüğüm yer. Yabancılık çekmiyorum. Zaten ben, hiç yerimi de yadırgayan bir insan olmadım Müjgan. Taştan yumuşak neresi olsa uyurdum, hiç yabancılık çekmezdim. Buraya da alıştım. İnsanına, suyuna, havasına, doğasına. Dizlerimi kanatacak sandığım zemin pamuklara sardı sanki bedenimi. Korkmamak gerekiyormuş acıdan. Korkunun üzerine gittikçe küçülür, kaybolur diyordu eskiler. Harbiden de öyleymiş. Yatağın altında saklanan canavar ancak onu görmeye çalışırsan ortadan kaybolur, olmadığını anlarsın. Varlığından korktuğun yaraya ancak görmek için eğilirsen ortadan kaybolur, iyileşirmiş. Ben de öyle yaptım. Hiç yüzümü çevirmedim, saklanmadım, gözlerimi kapatmadım yarama. Öylece iyileşti işte. Acıdan haz duyacak kadar acizleşmedim. Acıyı iyileştirdim. Şimdi iyiyim, tekrar gencim. Ve Müjgan, Rüstem duymasın ama seninle konuşmak daha keyifli geldi bana. Hep gel böyle, uğra arada.
7 notes · View notes
senkilomuverdin · 1 year
Text
Ayrılık anksiyetesi! 
Terapistim tatile çıkıyordu çok büyük kavga çıkardım alakasız bir sebepten, sonra değiştiriyorum seni diye de tehdit ettim. Gidip İranlı olduğunu ve blues grubunda gitar çaldığını öğrendiğim bir başkasını buldum. YouTube’da çok yumuşak başlı konuşuyordu. Tamam dedim. Adama yapay zeka kullanarak mektup yazdım bana dönmedi. O sırada sinirim geçmişti terapistimle devam ettik.
 Aynı sırada kız arkadaşımla da ayrılcam diye kavga edip duruyorum. Ona da beni ihmal etmesi sebebiyle, 2 ay beni görmezden geldi falan, ayrılıyorum ulan diyorum ayrılmıyor. Bişiy de düzeltmiyor. 
Haftada bir gördüğüm hastam var. O da aynı şeyleri anlatıyor, sevgilim beni ihmal ediyor. artık onun beni boşvermesi, yalnız kala kala aramızda o kadar mesafeler açtı ki, o yaptı ama bunu.. hislerim de eskisi gibi değil. Dedi. Aynı ben. yabancı etmiş kendini.
Bir de temizlikçi abla sanki özensiz temizliyor. Onu da değiştirdim. bu hafta yeni bir ablayı denedim yani.. Sevgiliden ayrılıp yenisini bulmak, terapisti değiştirmek, temizlikçiyi değiştirmek..  Hepsi iç içe. Giden temizlikçinin arkasından aşk acısı.. Zaten sevgilimden ayrılamıyorum, suçluluk psikolojisi olabilir, başkasına pek bi yönelimim yok. yeni temizlikçiyi çağırdım. Kaba saba konuşan Sivaslı bir abla geldi. Okuma yazma bilmediği için duraktan alıp eve ben getirdim. Normalde navigasyondan falan buluyorlar. 
Pilotlara işe gittiğinden, pilotların doktorlardan fazla kazandığından benim evimin ne kadar  eski olduğundan pilotların çılgın sitelerde yaşadıklarından falan bahsetti durdu. Benim eski ablayı özledim, onun çok daha tatlı bir insan olduğuyla ilgili, sevgili değiştirmek gibi bişi aslında. Seni kıran ihmal eden işini eksik yapan temizlikçi. Sonra muhabbet ederken de aslında hiç aşılamayacak kopuklukları aşmaya awkward sessizlikleri ne bileyim bir espriyle bir yorumla ekonomiden falan bahsederek aşmaya çalışıyorsun. Bir insanı evine almak zor ya temizlik için bile olsa.. Neyse yani gelen gideni aratır gibi sivaslı ablayla da aramızda aşamayacağımız pilotları övme huyu var. Benim abla en azından böyle mal mülk düğün muhabbeti yapıp duran materyalist bir insan değildi. Ama çok iyi temizledi, eski ablayı kötüleyerek.
Sonra akşam geri bırakmam gerekti beraber yürüdük. Sana da iş oldu dedi, ben de olsun bana yürüyüş oldu dedim. Aaa sen haftasonları çıkmıyor musun ya dedi? Belki biraz merhamet beslemiştir ama sonra pilotların bedava uçak biletiyle ne kadar gezdiğini anlattı.
Kıyamam teyzenin okuma yazması olmadığı için eve dönüş yolu gerildi, yolunu bulamama ihtimaline karşı panik oldu. Durağa Vardık beraber otobüs bekliyoz. Meğer bizim hesapladığımız otobüs biraz önce çıkmış. Tramvayı denk getirebileceği başka bir otobüs gördük. Aynı otobüse bine çok beyaz türk bi kadına sordum hanımefendi bu tramvayın ordan geçiyor mu diye. Sivaslı abla o anki çaresizliğin getirdiği girişkenlikle, yine bana konuştuğu gibi kaba saba kadına Şurdan geçiyor mu burdan geçiyor mu sen nereye gidiyon diye sordu, peki bundan insem tramvaya çok yürür müyüm dedi, yürümekten değil de bulamamaktan çekiniyordu muhtemelen.  Kadına sen nerede iniyon bana gösterir misin ineceğim yeri falan dedi. Kadın kabul edince abla çok mutlu oldu. Ben de böyle ablaya karşı sevecen hisler besleyerek akşamüstü tek başıma hiçbir sosyal planım olmayan haftasonuma geri döndüm . 
21 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
İnsan yaşamı, bir yankı arar.
Sesinin duvarlarda, göklerde ve başkalarının kalplerinde yankı bulmasını ister. Yaşadığımız her an, attığımız her adım, haykırdığımız her cümle bir tanık arar. İlişkiler, evlilikler... Bunlar sadece sevginin ve bağlılığın göstergesi değil; aynı zamanda "Bak, buradayım!" demenin en güçlü yollarıdır.
İnsan, kendi varlığını kanıtlamak, "Bunları yapabiliyorum, bu ben!" demek için başkalarının gözlerine ihtiyaç duyar. Her bakış, her dokunuş birer ayna olur ruhumuza. İnsanları istiyoruz yaşamımızda, fark edilmek için. Belki de yalnızca bir defa, bir an için bile olsa, birisinin gözlerinde kendi varlığımızı görmek, o anı ölümsüzleştirir. O an, tüm haykırışların, çabaların ve umutların karşılık bulduğu an olur.
Geçmişteki ilişkilerim aklıma geliyor. Eski aşklar, yaşanmışlıklar... Her biri, içimde bir iz bıraktı. O anlarda sevildiğimi, anlaşıldığımı hissettim. Fakat her bitiş, her ayrılık bir kırılma getirdi. O kırılmalar, hayatın sert darbeleriydi. Ama aynı zamanda, bu darbeler beni ben yaptı, beni güçlendirdi. Kendi varlığımı ve değerimi keşfetmemi sağladı.
Bazen bir ilişkinin derinliklerinde, bazen evliliğin bağlarında, hayatımızın tanığı olacak birine ihtiyaç duyarız. Çünkü yalnız kaldığında bile sesin, yankısını bulur bir şekilde. İşte o zaman yaşamın anlamı, derinliği ve değeri bir başka boyuta taşınır. Başkalarının varlığıyla çoğalırız, büyürüz, anlam kazanırız. Sadece var olmak değil, başkaları tarafından varlığımızın tanınması, kabul edilmesi ve sevilmesi de önemlidir.
Evlilik, iki insanın birbirine tanık olma sözü verdiği en kutsal bağlardan biridir. Bu bağ, sadece sevgi ve bağlılıkla sınırlı kalmaz; aynı zamanda birlikte yaşanan her anın, her zorluğun ve her mutluluğun bir tanığı olmaktır. Birbirine omuz veren, birbirinin yaralarını saran iki insanın öyküsüdür evlilik. Hayatın iniş çıkışlarında, fırtınalarında ve güneşli günlerinde el ele yürümektir.
İnsan ilişkileri de böyledir; dostluklar, arkadaşlıklar, aile bağları... Her biri, varlığımızın farklı yönlerini keşfetmemize yardımcı olur. Bir dostun samimi gülüşü, bir arkadaşın destekleyici omzu, bir ailenin koşulsuz sevgisi... Tüm bunlar, yaşamımızın tanıklarıdır. Onlar sayesinde, kendi hikayemizi daha iyi anlar, daha derin bir anlam buluruz.
Bazen yalnız kaldığımda, geçmişteki o ilişkileri, dostlukları hatırlıyorum. Kırıldığım, incindiğim anlar geliyor aklıma. O anlarda yalnızlık derinleşir, acı keskinleşir. Ama her kırılma, her yara bana bir şeyler öğretti. Beni ben yapan, hayatın kendisiydi. Ve belki de bu yüzden, hâlâ bir tanık arıyorum. Birine varlığımı göstermek, "Buradayım, beni görün!" demek için.
Ve işte böyle, yaşamın özündeki bu arayışla, her birimiz kendi hikayemizin tanığını ararız. Kendimizi anlatmanın ve anlaşılmanın yolu, başkalarının gözlerinden geçer. Bu yüzden ilişkilere, evliliklere sarılırız; bu yüzden varlığımızı onlarla yoğurur, anlam buluruz. Yaşamın sahnesinde yalnız olmamak için, bir şahit ararız. Her birimizin hikayesi, bu tanıklıklarla zenginleşir, derinleşir ve ölümsüzleşir..
Neyse,
Bir şarkı dinleyelim..
https://youtu.be/UiHmeHZAc0s?si=EpuTUfgubBIWgxlh
4 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 years
Text
Sekiz Martı
Bilinçaltımın damarlarından kesiyorum onu; görüyorum, rüyamda bile başkasına ait ve rüyamda bile bir başkasıyla mutlu... Hasretimin sosyal demokrat sancısındayım; hükumete imdat, hükumete inat kalbim; deli gibi seviyor hâlâ...
Bir seçim olsa kalbimde, en önce o kazanır beni unutmakla ve ben damgasında yanlış sevmelerin olduğu bir çınara evrilirken kendi dallarımdan kopuk şarkılar bestelerim ona...
Bugün de onsuzum. Onsuzluğum, tırnaklıyor beni; unutamamakla, gövdemde bile yokluğunun perileri uçuşuyor. Rüyamda bile başka bir kadınla...
Aşk yanlışı bir paratoner gibi çekiyor; ateşimin ona hep kırk, sevilmemeye kırk iki buçuk olduğu yangınlardayım. Alev alev çağırıyor unutulmak beni...
Rüyamda bile mutlu, rüyamda bile o kadınla. Bilinçaltımın bodrumundan taşıyor acılarım ona; görmüyor, bir hak edişin türküsünde bağlamanın telleri gibi kopup kendimi keserken ben...
Soydaşım; memleketimin en derin ve kuyulardan bir türlü çıkmayı bilemeyen sevda harım; Dünya kadınlar gününün acıya programlı siyah çiçeklerinden kokuyorum ben bugün sensiz... Kadını, kadın yapan sevmek; bir erkeği Adam etmeye yetmiyor çünkü.
Budaklanıyorum, yine hastayım acılarıma. Yatağımın ateş tarafından dumana biçare imdat tarafından uyandırılıyorum, kader yine, sensiz kere sensiz ile çarpıp beni; bölüyor sensiz uykularıma...
Gülüşü güzel; varlığı başkasına dua adam; bilinçaltımın damarlarından kesiyorum seni... Sonsuz saadetinin şükür alfabesinde a'dan başlayıp aşka uzanan mutluluksun bir başkasının kollarında.
'Gel' kelimesi, yayın yasağı getirilen kanalların şikayet bültenlerinde şimdi. Çok fazla sen demişim; Gel demişim, RTÜK kabul eder mi hiç? Sevgiye çok tok; aşkına namus belasıyım. Vuruluyorum, köhne imdat hançerlerle; bugün de nevresimler sensizlik, yastıklar ayrılık kokuyor bende.
Sekiz martım, 8 Marta uçuyor göz bebeklerimden. Sekizini de sana, seninle olamayan mutluluk gerçekliğimi ise kadınının kol kanatlarına teslim ediyorum. Ben, ortada, düzenbaz bir seyirci...
Öpüşüyorsun; faili meçhul damgası yiyorum, salonunuzun perdesinde. Kanlarım, vücudunuzun kimyasal zehirlenmesine yol açarak beni sizde öldürüyor. Cehennemdeyim şimdi, oradan yazıyorum bu gönül mektubumu.
Yangınlar, yankılar dururken seni; hâlâ öpüşüyorsun, onunla. Ülkem değişiyor, huzursuzluğumda. Dilinin şifacı Edebiyatı yazar yapıyor beni, kaç bin kere kaç sensizsem; o kadar çok okunuyorum.
Damarlarından kesiyorum, biber aşkı... Acısından mütemadiyen sen çıkıyor; ateşliyim sensiz buçuk yaşımda, dokunamam, yakarım biberin öz acısını...
Bugün de sevdim. Tuvaller yetişti ressamların bağrına; beni çizdiler, Tanrı'nın sensizlik sonsuzluğunda. Kucağına düşüp Tanrı'nın, takdiri ilahide bile sen koktum.
Şükür; bugün de sevdim, yalnızca... Çiçekler ayrılırken kalbimden; kadına, emekçi dediler. En yazık emeği ben verirken sana...
Bunca emek kutlu olsun sevdiğim. Emekliyim, emeklerim; yurda kuş uçurur, sana biat etmeyen can damarıma sensizliğin köprüsünü çizerim. Ressam da benim şimdi.
Bilinçaltımın duvarlarından izliyorum seni. Kahkaha krizlerinin bensiz etiket fiyatı belli oluyor. Milyon kere milyon, milyara rakip de üstelik. O kadar zengin değil şu kaderim; hiç satın alınmaz, gönülsüz kahkahalar...
Hoşça kal kere hoşça kal, yıldızları çalıyor şimdi. Hapşırıp, kaderime; yorganımın döşek kısmından, sana uzanıyorum her seferinde. Yataklar düşürüyor beni. İkinci kadın olmak, hiç kadın olmaktan daha kötü; söz ediyor dedikodu pimi çekilmiş namus düşkünleri.
Gidiyorum'un cinayetini ben işledim. Artık gidemem. Ölüm perdeleri çekilir kıyafet gibi üstüme; yaşamak isterim, hakkım bu benim...
Tavanlar küf kokar, yokluğunun gözünaydınlığında. Hiç de aymaz; gözüm, sensiz... Başım ağrır, bedenim; çukurun kara şovalyesini sen zanneder, halüsinasyon civanperliğinde. Yetişme, ölümüme. Bak! Hâlâ öpüşüyorsun, yalanların çıplaklığında. Kapadım gözümü; nasıl görürsem ve görünürsem aşkta; o kadar bir gidişle yok olursun hayatımda.
İnanmadın. Ben de olsam; ben de çok sevilsem, kadın gibi kadınca; inanmam unutulmaya. Haklısın, izmaritin kökünde saklı adam; içmem hiç, yedirmem de zaferleri unutmaya...
Dilara AKSOY
25 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 2 years
Text
Uzak Yakınlık
Soruyordun
İlkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle.
Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırık dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.
Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.
Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.
Tumblr media
Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi yeni bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle.
Edip Cansever
20 notes · View notes
intiharizlerim · 2 years
Text
Sevginin en güzel hali olabilir, ama yazdıklarımızla kalmak reva değil bence. Arkadaşımın 25 aydır sevgisini koruduğu kişiye yazdığı;
Bugün 31 Aralık 2022 yeni yıla geçmemize dakikalar kaldı Ve ben sana o kadar çok yazmak istiyorum ki anlatamam böyle yazsam da saatlerce konuşsak eski günler gibi.Ama yazamıyorum korkuyorum ya bakmazsan bile ya da cevap bile yazmazsan...ne bileyim saçma ama korkuyorum.Sadece o değil bu sefer senden bi adım bekliyorum.Farkındayım komik sen neden bana adım atasın haklısın ben de pek sebep bulamıyorum.Seven ben sevmeyen sen,çabalayan ben çabalamayan sen senden neden adım bekliyorum ki.Aşkta mantık olmaz dedikleri doğru olsa gerek.Bazen durduk yere mesaj bekliyorum senden sebepsizce saçma evet ama oluyor işte.Geceleri rüyalarıma giriyorsun her seferinde sen geri dönüyorsun bana, düşün yani ne kadar saçma.İnsan rüyasında görmek için dua eder mi ya?Ediyormuş be güzelim hem de saatlerce günlerce aylarca...Yoruldum biliyor musun hem de tahmin bile edemeyeceğin kadar içimde öyle bi enkaz var ki asla kalkmayacak gibi oturdu kaldı oraya 7 Kasım 2021 den beri.O tarih ne alaka diceksin belki, ayrılık tarihimiz daha doğrusu benden ayrıldığın gün.Dün gibi aklımda attığın mesaj verdiğim tepkiler...Belki inanmayacaksın ama o gecenin sabahında kalktığımda rüya mı diye mesajları kontrol etmiştim.O kadar acizdim biliyor musun benden ayrıldığın gün kimseye söylememiştim senle konuşuyormuş gibi yapmıştım saatlerce belki de günlerce.Bunlar senin için basit şeyler olabilir ama benim için çok acı ve ve bi okadar da zor günlerdi ve o zamanlar daha ne kadar zor olabilir ki diye düşünüyordum oluyormuş o da oluyormuş.Kokunu özledim biliyor musun sesini sana doya doya bakmayı sarılmayı senle olan her şeyi özledim ya.Hatırlıyor musun bilmiyorum bikaç kafta önce gülcanın yanına gelmiştin tam karşıma oturmuştun ben de böyle melül melül izlemiştim seni çok özlemişim sana bakabilmeyi sesini duyabilmeyi...O gün herkes dalga geçmişti benle seninki gelince süt dökmüş kediye döndün, diye haklılar da sen bilmiyorum ya benim için bambaşka bişeysin ya gökten inmiş bi meleksin benim için.Neyse aman be kısmet değilmiş demekten sıkıldım artık. şu girdiğimiz yeni yıldan en çok isteyeceğim şey sensin keşke yeniden girsen hayatıma sarılsam öpsem koklasam seni.Seninle çok güzel hayallerim var benim ilerde ve her geçen gün yeni bişey ekleniyor.İlerde böyle sahil kenarında bi evimiz olsa böyle denize bakan geniş bi bahçesi bi yaz akşamı çıksak senle böyle bahçeye sen içerde yemeği hazırlasan ben de yavaş yavaş dışarıya çıkartsam hazırladıklarını sonra sen de gelsen dışarıya otursak beraber şarabımızı açıp koysak kadehlerimize yavaş yavaş yudumlasak bi yandan da yemeğimizi yesek ya ne bileyim böyle şeyler işte...
18 notes · View notes
besiktas77 · 15 days
Text
Tumblr media
ben aşk adamıyım,
sevmeye geldim insanları,
gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
hesapsız, karşılıksız,
ayrılık gayrılık gözetmeden..
gün gelip gidersem şayet,
öyle severekten gideceğim ki,
karanlık kıyılardan bile olsa,
candan selamlarım,
civarımdan geçecek gemileri;
güneşli gemileri;
şarkılı gemileri;
içlerinde kendim varmışım gibi!..🌻🌹🌼🥀
c. sıtkı Tarancı
10 notes · View notes
filapi · 1 year
Text
Ayrılık sonrası gerçek, devamlı tekrar eden hisler. ” el eli tutan, ellerin yok.”  deyip eski masal’ı belleğimde ısrarla canlı tutuyorum… Belleğin ortadan kaldırılması gerektiğine inanan düşünceyi zorla da olsa belleğin sınırları içine almanın, yani nesnel olup biteni, öznel olup bitene dönüştürmenin, ‘yazma’ eyleminin temeli olduğunu düşünsem bile, böyle bir tutum izleyerek, gerçek kendilik kaybına karşı yüceltilmiş, dahası elistetize edilmiş ikinci el yitikliğin sözcülüğünü yaptığımı kabul etmek zorundayım. Bu kurtaran ve uyumcul serbest bölgeye sıkıştırdığım düşsel imgele nimlerin eski bir anı kolayca kendine yer açıyor. Akçakoca köprüsün altından akan, denize dökülen dere’ye bakarak, kumsalda yapayalnız oturmuş ve tersinden açmış papatyanın yapraklarını gözyaşları içinde yiyen çırılçıplak kabuklarının altında kristalsize olmuş kadın imgesini canlı tutmaya çalışıyorum. Yuttuğu her yaprakta ‘ayrılık’ ve ‘bütünleşme’ arasında gidip gelen ve sonunda kimden ayrıldığı ya da ne ile bütünleştiği sorularının arasından geçerek, neresinden bakarsanız bakın; sürekli arkasından görebileceğiniz resim halini alıveren bu kadın imgesi, aniden derenin içinden fırlayıp sizi mekânsızlığa sürükleyebilecek dinginlik taşıyor. Ve yaşamımın önceki anı ile şimdi ki an arasındaki mesafe kapanıyor, o anın eksikliği ile kendimi yeniden orada bulunurcasına var oluyorum. Derelerin üzerine kurulmuş köprüler, kıyıları birbirine bağlayan savunmasız güvenlik kilidi olmaktan uzaklaşıp, imgeleri birbirine bağlayan ucuz da olsa masal işlevselliği taşıdıklarında, kendim ile kendilik arasındaki mesafe kapanıyor ve kendimi aniden Akçakoca köprüsünün üzerinde buluyorum. İki bilinç dışı üssü birbirine bağlamakla görevli diğer antik köprülerin tersine, benliğiniz ve olmak istediğiniz arasındaki kapanması olanaksız mesafeyi birleştirmeyi amaç edinmiş bu köprü, kulak deliğimi, adını şimdiye dek duymadığım yumuşaksı deniz canlılarının sesiyle dolduruyor… Çıkan seslerin çığlığı andırması, bu hayvanların kabuksu diğer canlılarla savaş halinde olabilecekleri gerçeğini güçlendirse de Akçakoca köprüsü üzerinde yolumu izlemeye devam ediyorum… Bu duyguyu ısrarla belleğimde tutmaya çalışıyorum…
2 notes · View notes
azad30altug · 2 months
Text
İnsan uzaklara özgü bir varlıktır» der Heidegger; «hep kendinden başka yerdedir.» Dünyanın hiçbir köşesi yok ki insan güvenle, «Ben buyum!» diyebilsin. Çünkü yapılışı gereği insan, ancak kendinden başka olanla bağlantıları içinde varolur. Heidegger, «Durmaksızın artan bir varlıktır insan,» der; «bir anda varolan şeye indirgenseydi yok olurdu!» Her düşünce her bakış, her eğilim bir aşkınlıktır. Bundan ötürü, sevinci incelerken şunu görüyoruz: Sevinç yalnız geçmişi değil, geleceği de içine alıyor, bütün dünyayı kucaklıyor. Dağın doruğunda gölgede yatan kimse, yalnızca orada, bedenini dinlendirdiği o toprak parçası üzerinde değildir: Gördüğü şu dağlardadır aynı zamanda, şimdi bir yokluk gibi uzakta kalmış kentlerdedir. Bu yokluk, bu ayrılık, kentlerden uzak kalış sevinç verir ona. Gözlerini yumsa, bir şey düşünmemeye çalışsa bile, gene de oradaki kımıltısız sıcakla çatışma içinde duyar kendini, uzaktan uzağa da olsa.
Dışında dünya olmasaydı, tek başına insan da olamazdı.
.
Denemeler
Simone de Beauvoir
Tumblr media
14 notes · View notes
mervearen · 1 year
Text
Bana hikayenin bu tarafını hiç anlatmamıştın ama ben biliyordum, insan sadece aşık olduğunda kendi mezarını kazabilirdi ve ben aşık olmuştum, biliyordum. Yine de bana hiç iyi geceler demeden uyumazsın gibi geliyordu hani ne olursa olsun nerede olursak olalım koşup gelecekmişsin gibi. Kabullenmek koca bir dağdı sırtlandım. Acı geçti ama acıyı çekmiş olmam geçmedi. Yani ne bileyim güneş batıdan doğsa, kızıl deniz ak olsa, alnıma kara da çalınsa, o vefasız şarkı çalsa sen beni sahipsiz mezar olsam arar bulurdun gibi geliyordu. Böyle olacağını biliyordum ama insan en çok aşık olunca iyi bir insan olur sanıyordum. Şimdi nerdesin, nasılsın, en son ne zaman patates yedin, uyumadan son sigaranı içtiğinde ne düşündün bilmiyorum. Bana hep bilirim gibi geliyordu. Önceden dayanamam sandığım için senden önce ölmeyi dilerdim şimdi ise ölümden betermiş ayrılık dedikleri biliyorum. Keşke bir mezarın olsaydı da gelip başında ağlasaydım. Şimdi ölüm bile kavuşturmaz bizi. Ben bu hikayenin sonunu yazıyorum. Seni kurtarıp kendimi hiç ettiğim günler için özür diliyorum. Bana hikayenin hiç bu tarafını anlatmamıştın ama ben biliyordum. Gitmeme sebepler verdiğin için teşekkür ediyorum, ben ölsem yolumdan dönmezdim ama artık seninle hiç bir yol yürünmez görüyorum. Ufak bir damla yaş düşse gökten, incesinden vefasız bir şarkı çalsa, bir çocuk ağlasa kaldırımda, biri beklese otobüs durağında, sigaramdan tek dal kalsa, gecenin üçü acının dibi beni bulsa ben seni özlemeye bahane sayardım. Bizi nasıl düşman ettin,kendine beni nasıl unutturdun? artık dönsen bile bulamazsın beni bıraktığın yerde canımın içi geçti o günler, elinin altında olduğum zamanlarda yüzüme dahi bakmayışına sayarsın
2 notes · View notes
kenndince · 2 years
Text
Bir daha aynı yolda yürümekmi Tövbeler Olsun
Zamanı olmayan bir yaranın içinde kaybolup gidiyormuş şimdi seninle yürüdüğüm
bütün yollar zehir oldu bana
geri dönüşü ağrı oldu
Yaşattığın mutluluktan çok kabusa döndü hayatım
Sen de bilirsin ki
Ayrılık ölümün diğer ismidir seven insanlar için
Çok Severken Ayrılmak
kendi mezarı kendin kazmak demekmiş
Kara bir leke gibi yaşıyorsun işte benimle
Kalbimin karası diyorum
sana gençliğimin en güzel yıllarını
pişmanlıktan
ziyan ettiğin için
Ah edip ahlarımı bırakmaktan başka bir şey bırakmadın Sen anlarım da
Nereye gitsem eksik kalıyorum kendime fazla geliyor
Geçen zamanı bir daha getiremiyor insan Şimdi bana ne söyle sen faydasız Ben sana ne söylesem faydasız öyle bir kapı örttün ki suratıma ne benim gücüm yetiyor ne de o büyük sevmelerin
Sensiz geçen her gün her ay her sene 365 gün öldüm ben kaç yıl oldu
Bu Ayrılığa Gerçi bunu bile saymazsın sen çünkü yas tutan sen değil bendim O aşkı o sevgiyi kendi ellerimle kalbime gömdüm
Her gün seni unutmak için kendimden bir şeyleri unuttum ben kendimi Özledim Desem yeridir şimdi çoktan unuttun mutluluğu desem yalan olmaz emin ol yıktın döktün ve benim toplayamadığım bir kalple yürekle yaşıyorum ben
O yüzden asla geçmeyecek bu kırgınlık o gidiş o terk ediliş bana geri dönmeni falan istemiyorum senin benimle kurduğun hayallerle de mutlu olmanı da kaldıramam ama
Önce uzun gecelerimi aldı Sonra aylarımı aldı Sonra senelerimi aldı Neydi bu gidişin adı Ben hala adını koyamadım gözlerimin içine bakıp da bana Verdiğin Sözler bu kadar duyarsız vicdansız olamazdın sen �
Hiç mi o sözlerin aklına geldiğinde
Allah'tan utanmadın,
Allah şahit olsun diyerek Söz Vermiştin
Bana Senden başkasına bakarsam gözlerim kör olsun diye kör olmasın ama gözlerin aydınlıkta görmesin
Çünkü ben gözlerimin içinde
Gülen gülüşlerimi kaybettim
Benim yaşadığımı yaşa demiyorum ama birazcık da olsa Hisset diyorum
Sen de bu sahipsizliği bu terk edilişi az da olsa beyninde vücudunda kalbinde günlerinde yaşa bunu sen de iyi biliyorsun Kimse benim gibi sevmeyecek seni kimse benim gibi üstüne düşmeyecek kimse kırılmasın diye alttan almayacak
Kimse Senin gözünden sakınmayacak
En çok da bunları eksik kalacaksınız sen
Ama artık bunları ben de veremem sana çünkü Seni özlediğimde senin için öldüğümde acı çektiğimde verdiğim değerleri kendi elinle öldürdün sen sana kızmıyorum artık senden nefret de etmiyorum sana kötü söz de söylemiyorum beddua da etmiyorum
Allah'a havale ettim her şeyi hak ettiysen
Eğer hak edeceksen mutluluğu Yaşasın diyorum
Bir insanın dünyasını yıkmışken bir insan nasıl mutluluk oyunu oynayabilir ki
Can yakanların yarım kalanların hikayesini şahit oluyoruz günümüzde hangi giden hangi yarım bırakan mutlu olmuş ki kimin yüzü gülmüş ki ama İnşallah senin gülsün
Çünkü yine de istemem
Bana yaşattıklarını Senin yaşamani Çünkü dayanamazsın Sen o acıya
Şimdi eksik kalma sırası sende güvenmek neymiş Sevmek neymiş Kalbine bir başkasını koyamamak neymiş yaşayarak anlayacaksın son pişmanlıklar fayda etmiyor insan işte
Ben sende anladım ki hayatta değer verdiğin kadar seviliyormuşsun değer verdiğin kadar insan dert sahibi oluyormuş
Şimdi zaman Elimde Olsa yeniden bahar gelse Kalbime dallarım çiçek açsa bir tane yaprağımı senin için dökmem Yağmur Olurum Şimşek olurum Ama sana ben Güneş olmam seninle bir daha aynı yolda yürümek mi adına sevgine tövbeler ettim ben
Sonu görünen yolların pişman değiller gelme bana çünkü o yollardan dönen insanların pişmanlıkları fayda etmiyor kendine ateşe atmaktan başka Bunu sen öğrettin bana
Ama her şeye rağmen benim yaşadıklarımı yaşama şimdi koş ben mecburdum
Mutluluklara koş şimdi bir daha da benim adıma anma
5 notes · View notes
Note
'Gerçek aşk bulunmaz,inşa edilir' demişsiniz ya!Aşk beladır.Bela ise küçüj bir yaradan durmaksızın ve artarak akan bir kandır aslında.Kan kaybı öldürür,aşkta.
Eğer karşılıklı bir şekilde inşa edersen, sonunda ayrılık bile olsa bahsettiğin gibi büyük bir yara almazsın. Hisler gerçek olsun ya da sahte fark etmez sakince konuşarak, dinleyerek ve anlamaya çalışarak bir ilişkiyi ayakta tutarsan üstüne yüklediği sorumluluk da o kadar katlanılabilir olur. Benim düşüncem bu yönde. Sen aksini düşünüyorsan da saygı duyarım.
2 notes · View notes