Tumgik
#Bil Bakalım Kim?
yasamsallik · 4 months
Text
Tumblr media
SÜPER MUTLAKA OKUYIN
0 yaşında
Baba: Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı? Gözleri de bana ne kadar çok benziyor.
Kızı: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
5 yaşında
...Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Söyle bakalım baban sana ne alsın?
Kızı: En çok babamı seviyorum. Babam, niye annemle uyuyor? Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin.
10 yaşında
Baba: Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız?
Kızı: Ben babama aşığım. Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim. Babam bu ay harçlığımı arttırır mı?
15 yaşında
Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek. Sanırım daha sert konuşmalıyım.
Kızı: Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum. Ne zaman özgür olacağım?
20 yaşında
Baba: Artık sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii. Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten. Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor. Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli? Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım. Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!
25 yaşında
Baba: Bir gün bunun olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Zaten aramız eskisi gibi değildi. Şimdi bir de kocası var. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor. Kendi hayalindeki damat değil ya! Sanki birlikte yaşayacak olan o.
30 yaşında
Baba: Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur. Hem torunlarımı da özlüyorum. Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki...
Kızı: Babamları da çok ihmal ediyorum galiba. Yine telefonda çok üzgün geldi sesi. Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi.
40 yaşında
Baba: Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor. Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum. Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim. Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı. Şimdi beni beğenmiyor. Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim.
Kızı: Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama. Ya ona bir şey olursa? Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım.
45 yaşında
Baba: Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel. Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı. Onunla gurur duyuyorum.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim. İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten. Allah'ım onu benden alma!
50 yaşında
Baba: Dünyada mutlu kal kızım!
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol. Ve hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?
55 yaşında
Kadın: Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım. Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü "keşke’lerin” hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu?...=)
44 notes · View notes
master1wayne · 9 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B5.1
BÖLÜM 5.1 [GİZLİ TAKİP]
Emniyet'e vardığımızda, karşımızda gazeteciler ve kameraların'ın patlayan flaşları bizi karşıladı.
Babam benden yediği darbe'nin ve gelen polisin baskısı yüzünden hâlâ kendini toparlayamamıştı.
Şş topla şu suratını mal mal bakma koskoca Emniyet'e gireceğiz şimdi.
Babam alnın'daki terleri sildi gözlerini ovuşturdu ve buruk bir ses ile derin bir nefes alarak "ta-tamam" diyebildi.
Arabadan ilk baş babam ve sonra benimle birlikte ablamla annem indi.
[Haber görevlileri'nin birbiri ardına patlayan flaşları ve havada uçuşup birbirine karışan, anlaşılmayan sorularına aldırış etmeden girdiler.]
Biraz hızlı adımlar atarak yürüyorduk.
Babam yürürken stresten saçlarını kaşıyor, endişeli görünüyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra polis memuru'nun "buyurun sorgu odasına girin hemen amirimiz gelecek" demesiyle babam biraz daha buçuk atmıştı.
Son bir kez bize döndü yüzünde aslında "ben bir bok yedim ama sizlere anlatamam der gibi bir şey" vardı.
Annem ve ablam babama destek çıkmak için "biz burada bekliyoruz merak etme" dediler.
Babam sonra bana doğru döndü benden de bir şey dememi bekliyordu, elimle sadece "hadi gir içeri" der gibi bir işaret yaptım.
Ahmet:
İçeriye girerken iyice sanki kanım boşalıyor vücudum soğuyordu. Bir üşüme başlamıştı.
Acaba neden çağırdılar beni buraya bir şey mi öğrendiler yoksa hakkımda bilmiyorum, belki de sadece öylesine sorular sormak için özellikle çağırmışta olabilirler yani değil mi "evet evet yani öyledir aslında" offf kendi kafamda kendimle konuşmaya başladım ne oluyor.
[Kapı açılır ve içeri Amir Cevat girer]
A.C: Ahmet Bey, merhaba!
Merhaba, Memur Bey! Sorun nedir acaba bir şey mi yaptım kusurumuz falan mı oldu? Ya da herhangi bir durum falan mı, yani bil-...
A.C: Ahmet Bey sakin olun, öncelikle sizi buraya hakkınızda bir suç duyurusu olduğu için çağırdık. Teşekkürler hemen geldiğiniz için.
Rica ederim, efendim suçum nedir? Daha doğrusu ne yapmışım?
A.C: Elimizde şu an fazla bir şey yok ama hakkınızda para aklama ve siber güvenlik suçu var.
Olur mu öyle Amirim, her vergimi kuruşu kuruşuna öderim. Öyle bir şey ile bağdaştırılmış olmak onur kırıcı.
A.C: Şu an bakıyoruz yarın karar çıkar şirketinize ait veritabanı girişi vesaire ne varsa siberci arkadaşlar öncülüğünde bakılacaktır.
Her zaman bekleriz efendim, gerekirse bütün bilgisayarlarımıza teker teker bakın.
A.C: Zaten öyle yapacağız. Merak etmeyin, sadece bu süre zarfında yurt dışı ve ya şehir dışı işlerinizi ertelemeniz lazım. Anında bir gelişmede burada olmanız için.
Tabi tabii hemen olurum sorun değil efendim.
[30 dakika sonra]
O zaman ben bu sıralar buralardayım ne zaman çağırırsanız gelirim efendim tekrar teşekkürler. İyi günler.
A.C: İyi günler Ahmet Bey.
Iyi günler...
Sorgu odasında otururken, nasıl olabilir de bunları öğrenebilirler diye düşünüyordum.
Kim söyleyebilir ki bunu? Sadece ben yapıyorum bu işi? Çevremde kimseye de anlatmadım aslında!
[Kapı açılır ve çıkar]
Aras:
Bitti mi işimiz burada yoksa daha kalacak mıyız bakalım Ahmet Bey.
B: Bitti bitti.
An: Ee ne oldu şimdi Ahmet neden çağırdılar seni buraya kadar.
B: Para aklama ve siner güvenlik suçundan hayatım.
An: Sen öyle bir şey niye yapasın ki canım, ben bilirim yapmazsın sen bunu.
B: Yaani ama işt-...
Haydi gidelim çok durmayalım artık burada. Daha evde konuşacak çok şey var.
Ab: Emir mi veriyorsun şimdi de Aras hayırd-.
Ayla seni mahvederim. Bugün olanları çabuk unuttun istersen evde senin üstünde de yapabilirim aynısını.
Ayla'ya bunları söyleyince ablam gibi davranmaktan çıkıp kendisi kedi yavrusu gibi olmuştu.
Şimdi eve gidiyoruz anladın mı beni Ayla? (sinirli bir ses tonuyla)
Ab: Anladım.
Duyamadım tekrar söyle!
Ab: A-anladım Aras lütfen!
Hemen ses tonumu tekrar düzelttim ve Ayla'yı omzundan tutarak yürümeye başladım.
Ayla benden ürkmüştü kaçmak istiyordu fakat yapamayacağını bildiği için usul usul yanımda duruyordu.
Kapıdan çıktık araba yanaştı. Şoför ilk benim kapımı açtı ve buyurun efendim dedi. Demek ki bugün attığım dayak işe yaramıştı.
Araba'ya bindiğimizde içerisi fazla karanlıktı, solumda annem, sağımda ablam vardı.
İçeriye sessizlik çökmüş ve kimseden çıt çıkmıyordu. Yolda giderken babamın aile içerisinde sonunu getirmeliyim diye düşünürken, babamın telefonu'na bir arama geldi.
Telefon'un çalmasında sorun yoktu fakat hareketleri hemen garip bir hâl almıştı.
Bir an öylece durdu telefon çalmaya devam edince annem "Ahmet telefonu ya aç ya da kapat çalıp duruyor." dedi.
Babam telefonu kapattı ve cebine attı ancak iki dakika sonra telefon tekrar çalınca bu sefer şüphe çekmemek için cevap verdi.
B: Efendim Alya Hanım. Evet, evet sorun yok gittik geldik yarın işte şirkete gelip bilgisayarları 1 haftalığına alıp götürecekler ondan sonra da bir şey çıkacağını düşünmüyorum ama ne olacağını göreceğiz.
Büyük ihtimal ile Alya babamı merak ettiği için aramıştı ancak ne dediğini buradan duyamıyordum.
[Yarım saat sonra]
Eve girdiğimizde babam stresli görüntüsünü tekrar getirmişti boynuna taktığı kravatı söküp gömleğini çıkardığı gibi attı.
Ben anlamıştım babam cidden kesinlikle suç işliyordu ama belli ki sistemi büyüktü bu sebeple kendine güveniyordu.
Bunu nasıl çözebilirim ki nasıl bulabilirim suçlara karıştığını nasıl, nasıl?
Off, cidden tek hedefim Alya ile ilişkilerini ortaya çıkartmaktı şimdi bir de bu var. Acaba bu işe de el atmalı mıyım?
Kafamda anlık dönen ses "hedefin sadece baba'nın Alya ile ilişkisini çıkarmak unutma, sadece buna odaklan" diyordu.
Evet, böyle yapmalıyım da zaten.
Bu sebeple yavaş adımlarla merdivenleri çıktım ve koridorun bitiminde duran odama girdim.
İçeri girdiğim gibi bilgisayarımı açtım ve daha önce de ilgimi çektiği için baktığım bazı siteler vardı bu sitelerden biri'nin şansa burada mağazası vardı.
Hemen girişi yaptım, param var mı diye dolabıma bakmak istedim, dolabın kapısını açtım ve eşyalarımı karıştırdığımda uzun zamandır biriktirdiğim 18bin dolar yerinde duruyordu.
Tekrar masama döndüm ve siteden kapıda ödemeli bir sipariş verdim.
Hüyük ihtimal yarın sabah elimde olur diye düşünerek rahat bir şekilde geriye yaslandım.
[Bir süre sonra]
Saat artık geç olmuştu, üstümü değiştirdim ve dişlerimi fırçalayıp yatağıma uzandım.
Tam gözlerimi kapattığımda kafamda bir ses "Merhaba, yarın Selin'in doğum günü unutmadın değil mi?" dediği an sesli bir şekilde; Ananı sikeyim hediye almayı unuttum...
Amaan yarın sabah çıkar alırım, bir şey olmaz yani.
Gözlerimi artık rahatça kapatmış ve uykuya dalmıştım.
[Sabah olur]
Birisi uykumun arasında omzuma dokunuyor bana ismimle tekrar tekrar sesleniyordu, gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda Derya Abla vardı.
De: Aras uyan, haydi uyan!
Beş dakika daha abla lütfen.
De: Bana kalsa tamam ama annen, baban ve ablan seni kahvaltıya çağırıyor.
Ciddi misin? (yarı uyanık sesle)
De: Nasıl olduğunu ben bilmiyorum ama çağırıyorlar işte.
Ben biliyorum ama neyse.
De: Haydi gel uyanmadan gitmem.
Abla tamam ya lütfen.
Böyle dedikten sonra Derya abla bir anda üstüme atladı, yüzüme öpücükler kondurup "uyanacaksın hadii, kalk bitanem" diyordu.
O öptükçe ben gözlerimi kapatıp daha fazla öpmesini bekliyordum öylede oluyordu.
Bir an yatakta döndüm ve Derya abla altımda kaldı o an ikimizde birbirimize öylece baktık bu sefer de ben onun yanaklarından öpmeye başladım.
Derya abla gözlerini kapatmış halinden memnundu. Bir an öpücükleri kesince, güzel gözleriyle suratıma aşk dolu bir bakış attı.
Alnımı alnına dayadım, sadece gözlerine odaklanıyordum, ikimizde birbirimizden bir adım bekliyorduk buna eminim.
Karar vermiştim ilk adımı atıyorum, bunca zaman ona olan aşkım, tutkum içimde onun için hissettiğim ne varsa ona bunu aktarmalı ve hissetirmeliydim.
Dudaklarım, dudağına gidiyordu. Her milim yaklaşmada nefeslerimiz sıklaşıyor birbirimizin sıcaklığını ikimizde hissediyorduk.
[Kapı çalar]
Ay: Aras yemek hazır kardeşim lütfen gel!
İçimden; YA ANANI SİKEYİM ANANI ŞU ANI MI BEKLİYORDUN AYLA.
Bunu duyan Derya abla hemen beni üstünden itti, üstünü ve başını düzeltti.
De: İlk baş sen çık haydi.
Bunu söylerken yüzüme bakamıyordu az önce ki Derya gitti yerini yine hizmetli Derya almıştı.
Tamam... Dedim ve çıktım.
Kapıda Ayla beni karşılanmıştır içeriye bakmaya çalışarak "Derya gelmedi mi?" diye sormuştu.
Geldi sonra da geri gitti.
Ay: Gitti?
Evet!
Ay: Hmm.
Ayla'yı duvara doğru itip bir kolumu başının tam yanına gelecek şekilde duvara hizaladım.
Hayırdır Ayla bir şey mi oldu, çok sık soru soruyorsun sen?
Ay: Ne olabilir ki yok birşey.
Sol elim ile yüzünü sıkarak okşamaya başladım.
Aylacım canım ablacığım bu kadar meraklı olma tamam mı?
Ay:...
Hadi önden buyur!
Aşağı indiğimde, güzel bir masa ve oturacağım tarafta bolluk vardı.
Babam ve annem; "hoş geldin oğlum, gel otur" demişti.
Günaydın herkese, nasılsınız?
B/A: "İyiyiz oğlum sen nasılsın?"
İyi ben de, bugün şirkete kaçta gideceksin?
B: Neden sordun?
Kaçta gideceksin baba?
B: 2 saat sonra gideceğim oğlum.
İyi tamam, bir şey yok sadece merak ettim.
Uzun zaman sonra bu masada güzel bir kahvaltı yapmış, portakal suyumu da güzelce içmiştim. Dün verdiğim tepkiden sonra, evde çoğu konuda ipler benim elime geçmişti.
[Kapı çalar]
De: Aras Bey kargo size!
Tamam geliyorum. Büyük ihtimalle kamera ve bir kaç ses dinleme ekipmanı gelmişti.
Paketi aldığım gibi Derya'ya teşekkür ettim sonra da odama çıkıp, hepsi'nin kullanma kılavuzunu okuyup aktif ettim.
Arada hediye olarak gelen ses dinleme cihazı vardı küçük ve farkedilmeyecek kadar normal gözüküyordu.
Acaba çalışıyor mu diye denemek için önce telefonumun yanına eski telefonu koydum ve odadan çıkıp müzik açtım.
Yüklediğim uygulama ile hepsi tıkırında çalışacağı yazıyordu.
[1 dakika sonra]
Baby shark durururut...
Tamam, çalışıyormuş!
Derya abla'nın telefonuna mesaj attım "Sana vereceğim şeyi babam işe giderken giyeceği takım elbisenin ceketinin cebine at."
Derya abla hemen geri dönüş yapmıştı "Tamam atarım" demişti.
[1 buçuk saat sonra]
Babam çıkmak için hazırlanmıştı Derya abla hemen ceketi uzatırken cebine farkettirmeden koymayı başarmıştı.
Yukarıdan hazırlanıp aşağı inmiştim.
Babam çıktıktan hemen sonra Ayla'ya seslendim.
Evet Bentley'in anahtarını ver.
Ay: Neden?
Ayla haydi ver lazım çabuk ol.
Ay:...
An: Versene kardeşine anahtarı geri getirir merak etme.
Ayla anahtarı uzatmıştı. Annem'in bu tavrı aslında gözüme girmek içindi ama hoşuma gitmedi değil.
Arabaya bindiğim gibi hızlıca arkasından çıktım.
Uygulama babamın cihaz sayesinde nereye gittiğini de gösteriyordu. Bu özelliği şimdi görmüştüm.
Telefonu kenara koydum, diğer telefon ile de ses dinlemek için uygulamayı açtım.
Babam müzik dinliyordu.
Tam bu esnada telefonu çalmış olmalı ki müziği kapattı ve telefonu açtı.
B: Alya, evet aşkım.
A.R: Geliyor musun?
B: Geliyorum şu an araba sürüyorum hatta ama ilk baş şirkete uğrayalım oradan geçelim.
A.R: Tamam ben şirketteyim polisler kontrol için aşağıda sen de gel bir görün de sorun olmasın.
B: Tamamdır!
Telefon kapanınca babam tekrar müziği açmıştı.
Hemen telefonuma uzandım ve haber şirketinin Muğla ofisinin numarasını yazdım.
Birkaç kez çaldıktan sonra telefonu birisi açmıştı.
Bana Leyal Hanımı bağlar mısınız?
X: Tabii.
L: Buyrun beni aramışsınız?
Merhaba ben Ahmet Şura'nın oğlu Burhan Aras Şura.
L: Buyrun efendim.
Sizinle önemli bir haber yapmak istiyorum, bu sebeple sizi almaya gelebilir miyim?
L: Tamam olur, ne tür bir haber peki?
Türkiye gündemini sarsacak sadece sizin haber kanalınızın benim iznim ile paylaşacağı büyük bir haber.
Eğer ki istemiyorsanız diğer kanalları arayabilirim.
L: Durun, tamam olur ne zaman.
1 saat içinde hazır olun sadece sizinle yapacağım ses kayıt cihazı ve kameranızı tam doldurun. Büyük bir haber olacak.
[50 dakika sonra]
Leyal Hanım atlayın lütfen.
L: Tabii, nereye gidiyoruz beyefendi?
Babamın annemi aldattığı ve şu an hala aldatmaya devam ettiği eve gidiyoruz.
L: Ahmet Bey, yani babanız? Annenizi aldatıyor, ciddi misiniz siz?
Şaka mı yapıyorum sanıyorsunuz siz?
L: Y-yok sadece şaşırdım.
Neyse hızlıca onlardan önce varıp, orada konum almalıyız.
[15 dakika sonra]
Burası iyi gibi buradan zoom yapıp fotoğrafları çekeceksin sonra benimle beraber arka bahçeden giriş yapacaksın.
L: Tamamdır Aras Bey.
Bir süre sonra babam araba ile gelmişti, (arabayı uzak bir yere parkettim) Leyal bir sürü fotoğraf çekiyordu, en iyisi de el-ele tutuşmuşlardı bu sayede insanlar kolayca anlayabilecekti.
Leyal bütün fotoğrafları babam kapıdan giresiye kadar çekmişti.
L: Efendim çektim ama bunlar yeter mi?
Sadece bunlar olmayacak gel benimle. Az önce evin etrafını kolaçan etmiştim bu sayede bir tane merdiven buldum ve pencere'nin birinin açık olduğunu farkettim
Neredeyse sanki her şey biz buradayız biz yakalanmaya hazırız çekin bizi der gibiydi.
Leyal, sessizce gel benimle. Arkamdan gelen Leyal'i önden çıkması için merdivene yönlendirdim
Bir an durdu ve baktı ayağında topuklu ve kısa bir etek vardı.
Hanımefendi haydi, çıkın yukarı!
L: Topuklu giydim.
Çıkar o zaman. Bunu dedikten sonra çıkardı ve merdivenden çıkmaya başladı.
O an isteyerek merak duygusu ile yukarı doğru götüne baktım.
Şekilli ve dolgun bir götü vardı. Amı temiz duruyor yeni tıraşlanmış gibiydi. Külotundan amı bildiğin cam gibi, parlak parlak belli oluyordu.
Çıkınca hemen ekipmanlarını istedi.
Elimle uzattım ve merdiveni tutmasını söyledikten sonra ben de yukarı çıktım.
[Olayları olabildiğince detaylı anlatmaya çalışıyorum, hoşunuza gitmiyorsa kusura bakmayın, burayı okuduysan eleştirmek istersen ona göre bahset]
Yukarı çıkınca, sessizce onların olduğu oda'nın aralık kapısından gizlice bir video kaydı başlattım.
Leyal ise babamın Alya ile olan sevişmesini arkadan fotoğraf olarak çekiyor ve ses kaydı alıyordu.
Aslında Alya güzel kadın, 1.70 boy mankenleri andırıyor suratı hafif priyanka copraya Benziyor. Hafif dalgalı saçları ve kıvrak beli o mükemmel ters kalp şeklindeki dolgun götü tam hoplatmalıktı.
Babam ağzının tadını biliyordu.
Kadın babamın kucağına çıkmış orta boy yarağı eliyle götüne soktu ve zıplamaya başladı.
Babam, kadının götünü hamur gibi yoğuruyor, iğne batırır gibi parmağının uçlarını batırarak götünü sıkıyordu.
Kadın her zıplayışında dalgalanan götü mest ediciydi. Kadın sonra babamın üstüne doğru yattı babam eliyle sikini çıkardı ve kadının tıraşlanmış temiz amına başını yerleştirdi.
Bu sefer hareket sırası babamdaydı babam sikini güzelce kullanıyor kadının içine sokup çıkarıyordu.
Şiddetle giren bu yarak, kadının amına her çarptığında şak şak sesler geliyordu.
İnlemeler iyice artarken babam da hayvan gibi böğürüyordu. En sonunda babam son bir kez sikini sertçe kadının amına soktu ve kenetlenerek kalın bir böğürme ile boşaldı.
İkisi de terlemişti kadının terden vücudu kamerada parlıyordu. En son babamın siki küçülerek kadının amından çıktı ve kadının amın'daki döller musluktan akar gibi aktı.
Bunlar olurken Leyal'in saçları terlemişti ve nefesleri sıklaşmıştı.
Hafifçe dokunduğum zaman kendisine gelmiş ve benimde burada olduğumu hatırlayıp kendine çeki düzen vermişti.
Leyal Hanım gidiyoruz haydi.
L: Tamam efendim. (sesi titriyordu)
Merdivene döndüğümüzde ben direk aşağı atladım benim için sorun olmazdı fakat Leyal merdivenden inerken düşmesin diye merdiveni tuttum.
Leyal yavaşça iniyordu. İnerken götünü ve amını yine görebiliyordum.
En sonunda indiğinde bir baş dönmesi yaşamıştı düşmesin diye kendisini hemen tuttum sonra da kucağıma aldım ve hemen arabaya kadar götürdüm.
Leyal bir elini boynuma dolamıştı dikkat etmiyormuş gibi yapsamda bana şevk ile bakıyordu.
36 notes · View notes
dolunay66 · 1 year
Text
Nedir bizim bu canlılarla alıp veremediğimiz ,insan olduğumuz için mi bu hakkı görüyoruz yani kendimizi üstün ve onları  daha aşağı bir varlık olarak mı görüyoruz.?Bu yüzden mi canlarını yakıyoruz ya da kıyıyoruz onlara,itip kakıyoruz ,canımız isterse alıp istemezse sokağa atiyoruz.Hayvanlara yapılan şiddet haberlerini okudukça , sokaklarda maruz kaldıklari muameleleri gördükçe, çığlık çığlığa yükselen seslerini duydukça  içim parçalanıyor, insanlıktan utanıyorum.Biz kimiz ki neyiz biz ,bu mu insan olmak? İnsan dediğin bir cana kıyar mı ? Karıncayı dahi incitmeye kimin hakkı var.Bu alem sadece insanoğluna mı ait sanıyoruz.Yok efendim öyle bir dünya,yok öyle bir düzen ,öyle bir inanç yok.Diger canlılar bizim malımız, eşyamız ya da oyuncağımiz değil.Bastırılmış duygularımızın, histerik arzularimizin  ortağı değil bu canlar.Onlar bize şu evrenin bir armağanı,emaneti.Hepsi sen insan ol ;insanlığını bil ,anla diye var,Onlar olmasa sen ,sen olur muydun acaba?İnsanoglu kendi dışındaki canlıları bilmeden ,anlamadan ,sevmeden asla gerçek manada bir insan vasfına sahip olamaz.Bak bakalım o canli keyfine göre ,canı istediği için bir cana kıyıyor mu ? Tek amacı var: hayatta kalmak ,tek amacı onun  yaratanın yarattığı gibi olmak.Nefsi yok,iradesi ve arzuları yok,hırsları yok bizim gibi.Bir kap su ,bir kap yemek ,sıcak bir yuva, biraz sevgi hepsi bu.Daha fazlasını istemez zaten ihtiyacı da yok ,amacı belli görevi belli,dahası yok onlarda.Hangimiz daha masumuz ,hangimiz daha gerçek?
Bir kez olsun onlara tepeden bakma ,aşağılama,küçümseme,görmezden gelme.Gör ve eğil de bir bak sen nerdesin o nerede? Gözlerinin içinde saklı hakikati gör,kendinde olmayanı gör.Sevmeyebiliriz ama saygı duymak zorundayız onlara.Yaradılmış her şeye yaradana sığınarak saygı duymak zorundayız.Gerci insanın insanı hiçe saydığı bir dünyada hayvana olan sevgi ve saygının gereğinden bahsetmek belki de çok tuhaf gelebilir.Ama benim için hepsi, tüm canlılar birdir , özeldir.
Onlar değil biz acınacak haldeyiz, belki de  hayvanlar bizim halimize bakıp acıyorlardır kim  bilir? Böyle bir ırk  olmadıklarına seviniyorlardır.Bu dünya onların değil bizim sınandığmız bir yer.Ama bizim yüzümüzden ,bu canlılar için dünya bir cehennem gibi bazen.Artik doğa onların doğası değil bu yüzden onları kaderine terk edemeyiz , görmezden gelemeyiz.. Sokaklar ,caddeler,vızır vızır araçlar, acımasız insanlar varken daha çok sahip çıkmalıyız. Hiçbir canlının yaşama hakkını elinden almaya,yaşam alanını yok etmeye  hakkımız yok.
Neyse ki yine umut var.Benim gibi düşünenler var .Artık neredeyse  her köşede bir kap yemek ,bir tas su ve onların başını okşayan birileri var .Evine, yuvasına alıp kucak açan ,sahiplenen insanlar var.Artık daha fazlayız, daha güçlüyüz.Hayatı dünyayı,insanları ve kendimizi tanıdıkça hayvanları daha iyi anlıyoruz ,daha çok seviyoruz ve daha çok sahip çıkıyoruz.Onların bize verdiği karşılıksız sevgi , yaydığı pozitif enerji ile daha mutlu ve huzurluyuz evlerimizde.Çok şükür ki  kocaman bir aileyiz ,neredeyse her evde bir can ,bir nefes bir ses var artık.Tüm canlılar , can içinde bir canız. Sınıflandırılmadan yaşanabilen güzel bir dünya için el ele..
Her canı  can içre bilmez isen
İnsanım deyip yüzün yere eğmez isen
Başın üstüne göğü koyup yükselsen de
Ayak bastığın dünya  sana cehennemdir.
Bahar Baydan
Tumblr media
47 notes · View notes
halletmelerdeyim · 3 months
Text
Abla bil bakalım teravihde kimi gördüm diyo kim diyorum hayır tahmin et diyor sonunda da matematik öğretmeninin eşi çıktı?! Ve benden bunu tahmin etmemi bekledi?! Bi de şey diyor yarın dersin bir buçuk dakikasını kaynatabilirim hocaya eşiyle omuz omuza namaz kıldığımızı söylicem KSKDNDMDLMDPCKSLDMMDMDPD adamın omzuna gelmesi dışında bi sorun yok
10 notes · View notes
sermerii · 4 months
Text
HALİFE’NİN NASİHATLERİ -2
İyi bil ki Cenâb-ı Hakk’ın rızasına ve Cennet’ine kavuşan kimseye, dünyada karşılaştığı fakirlik ve belalar zarar veremez. Gazab-ı İlâhî’ye uğrayan ve Cehennem’e atılan kimseye de dünyada kavuştuğu bolluk fayda vermez. Cennet ehli, dünyada iken çektiği hiçbir sıkıntıyı bir daha aslâ görmeyecektir. Cehennem ehli de dünyada iken tattığı nimetlerin lezzetini aslâ tadamayacaktır. Sanki bunların hiçbirisini yaşamamış gibi olacaklardır.
Cennet’i arzulayan, Cehennem’den kaçan kimse için şu dünyanın günleri, hazırlık vaktidir. Burada ecel gelmeden önce kulun tevbesi kabul edilir, günahları affolunur. Dünya, Mevlâ’nın verdiği mühlettir, buradaki amellerine göre kullarına âhirette karşılığını verecektir. Orada herkesin gizli hâlleri açığa çıkacaktır. Eğer zenginlikle imtihan olunursan iktisatlı ol. Nefsinde ve malında Rabb’inin hakkını (ibadetlerini lâyıkıyla yaparak, zekât ve sadaka vererek, Allah yolunda cihâd ederek) eksiksiz olarak öde! Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiği üzere Süleyman aleyhisselâm’ın hep dediği gibi şöyle söyle -meâlen-: “Bu, Rabb’imin fazlındandır. Beni imtihan için ki, bakalım şükür mü edeceğim, yoksa nimete karşı nankörlük mü edeceğim? Her kim şükrederse ancak kendi nefsi lehine şükreder. Her kim de nimete karşı nankörlükte bulunursa şüphe yok ki, Rabb’imin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O, çok kerem sahibidir.” (Neml S., âyet 40)
Aslâ malınla, makamınla övünme, nefsini beğenme! Sana ulaşan nimetlerin, Rabb’in katındaki bir makamın sebebiyle olduğunu zannetme! Dünyada verdiği zenginlikle seni başkalarına üstün kılmasına aldanma! Yoksa şükür kapısını şaşırmış, kıyamet fakirleri arasına katılmış, zenginlik kendisini azdırmış kimselerden olursun.
ŞÂBAN AYI İCTİMÂI, RU’YET VE BAŞLANGICI
Hicrî-Kamerî 1445 yılı Şaban ayı ictimâı, 10 Şubat Cumartesi günü Türkiye saati ile 02.00’dedir. Ru’yet ise 10 Şubat Cumartesi, Türkiye saati ile 13.52’dedir.
Hilâl ilk olarak Avustralya Kıtası’nın batısından ve Asya Kıtası’nın güneyinden itibaren batı taraflarında görülmeye başlayacaktır. 11 Şubat Pazar günü de Şâban-ı şerîf ayının 1. günüdür.
10 Şubat 2024 Cumartesi 
• Hayat | Rehberi
9 notes · View notes
mormezarlik · 8 months
Note
Leeen neyden korkuyon hadi bunu kim yazdı bil bakalım cldmdldm
@merkurperisi :D
5 notes · View notes
617622 · 1 year
Text
Bil bakalım bak babalar kim
18 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Bilge ağlıyordu, Hikmet susuyordu. Bilinmeyen bir süre geçtikten sonra birden kapı vuruldu. Hikmet, dalgın gözlerle kapıya yürüdü. Ne yaptığını düşünmeden kapıyı açtı. Sevgi içeri girdi. Sevgi? Dalgınlığından kurtulamadı. İşte bir olay, diye düşündü. Başım ağrıyor. Sevgi, Bilge’yi görünce bir an gözlerini kapar gibi oldu. Başını çevir, bakma. Kulağımın dibinde konuşuyor, beni beklemiyordun galiba, diyor. Sevgi odaya şiddetle bakıyor, bu bakışlar gözümü kamaştırıyor. Bozulmuş yatağı ve Bilge’nin ıslak gözlerini gördü. Olduğu yerde bekliyor. Benden bir şeyler bekliyor. Kımıldamalıyım ve mucizeler yaratmalıyım. Bugün yaptıklarım yeter albayım. Ben soyut üzüntülerden yanayım. Kolunu kaldır, bir işaret yer de Sevgi otursun Oturdu; demek bir şeyler yaptım. Bilge’ye nasılsın diyor, ne yapıyorsun diye soruyor. Biraz önce yatıyorduk. Kim dedi bunu? Hayır, kimse söylemedi. Bilge hiç cevap vermedi; yaman kadındır, içgüdüleri kuvvetlidir. Ben olsam hesap vermeğe kalkardım: Şey, Sevgi, ben istemedim ama Hikmet’le aramızda anlamsız bir tartışma başlamıştı, yatmaktan başka çare kalmamıştı. Fakat gene kavga ettik işte, ben ağladım, ayrıca senin geleceğini bilmiyordum, Hikmet söylememişti, yatağı düzeltecek vakit olmadı, çok söz girdi araya, çok oyun oynandı. Sevgi sana bakıyor, hayır ikimize bakıyor, başımızı önümüze eğiyoruz, suçlu muyuz? suçluyuz, neden kızıyorsun Sevgi? Sayfalar karıştı, sen daha önce gelseydin şimdi sen başını eğecektin, zaman her şeyi hallediyor, insafsız olma, ayrıcalık isteme, onu unutamadım, bize öfkeyle bakma, Bilge’ye öfkeyle bakma. Seni dinlemiyor. Ben konuştum mu? Ben bir sigara almaya çıksam? Sizi baş başa bıraksam. Yaparsın. Senden her şey beklenir. Çoktandır birbirlerini görmediler de. Belki özle mislerdir. Ha-ha. Kimse gülmüyor. O halde sonum geldi. İsterseniz ben gideyim, diyor Sevgi. Sana bakıyor, Bilge’yi kov demek istiyor. Bilge hoşt. Ha-ha. Gene kimse gülmedi mi? Bilge benden ne bekliyor? İnsan gibi davranmamı bekliyor. Hikmet gibi davranmamı bekliyor. Hangi Hikmet gibi? Hikmet VI gibi mi. VII gibi mi? Yapamam. Şaşırırım. Benden bir şey bekleniyor. İşte bir olay. İşte artık davranmalısın. Kusura bakmayın, kendi başınızın çaresine bakın. Bana acıyın. Kimseye bir şey olmaz. Bana olur. Bir şey söylemeyecek misin Hikmet? diyorlar sana. Kim diyor? Gerçekten duymuyorum. Ölüyorum. Sevgi konuşuyor. Bir şey yapmalıyım. Bir oyun. bulmalıyım. Sevgi ayağa kalktı, gidiyor. Hayır gitmiyor: Ben gidiyorum, diyor. Bilge de kalkıyor. Beni savunmadın diyor, ya da demek istiyor. Beni yalnız bıraktın, beni savunmadın. Gidin bakalım! Sizi ben mi çağırdım? Evet, sen çağırdın; yalanların bir araya geldi. Seni kimse kurtaramaz. Bütün yakınmaların sahte. Bilge gideceğini söylüyor. Onu daha önce düşünmeliymiş, buraya gelmemeliymiş. Sevgi böyle diyor. Siz konuşun, ben bir sigara alıp geliyorum. Zaten ben çağırmamıştım Bilge’yi, kendiliğinden geldi- Mektup da yazdığımı hatırlamıyorum Bilge’ye. Alçak! Evet alçağım. Konuşacak durumda değilim. Alçaklar yorgun olur. Siz konuşun işte, beni ele vermeyin de ne yaparsanız yapın, Sevgi’ye cevap ver Bilge; senden akıl alacak değilim filan de. Kim gidecek diye tartışıyorlar, ya da onu demek istiyorlar. Bilge benim karar vermemi istiyor. Böylece en kötü sözü söylemiş oluyor. Ona daha önce öğretmeliydim. Prova yapmalıydık. Ben karar veremem. Ben, sadece şaşırırım. Hikmet, kendini küçük düşürecek bir hareket yapmaz, diyor Sevgi. Yaparım. Her zaman yaparım. Bunu sormuyorlar senden. Tartışıyorlar. Küçük düştüğünü görmüyor musun? Görüyorum. Bir şey yapamıyorum, işte Bilge kapıya doğru yürüyor. Gidecek mi yani? Benimle böyle konuşamazsın, diyor Sevgi’ye. Evet Sevgi, konuşamazsın. Sen kim olduğunu biliyor musun Bilge’nin? Biliyor, Böyle yukardan konuşacak durumda değilsin, diyor Bil ge’ye. İkisi de bana kızıyor. Birini savunmalıyım, değil mi albayım? Birini tutmalıyım. Çok gülünç duruma düştüm, değil mi? Bu olayı artık unutamam. Ölünceye kadar unutamam. Ne kadar önce ölsem o kadar iyi. İşte Bilge kapıda, Bilge, Bilge, neden beni yalnız bıraktın? Bırak gitsin, diyor Sevgi. Sevgi kazandı. Hayır, olamaz. Buraya gel Bilge. Beni yalnız bırakma. Hayır gidecek, diyor Sevgi. Kimse rolünü ezberlememiş. Bu ne biçim tiyatro? Sevgi ayağını yere vuruyor, burada kalmaya hakkı yokmuş Bilge’nin. Bunu kim öğretti sana? Kimse bir şey bilmiyor. Bağırma. Bağırdım mı? Duymadım da. Hayır, konuşmadım; sustuğum için oyunu bozdum. Bazen de susmak bilmem. Bilge, Sevgi’nin davranışını çok çirkin buluyormuş. İkinizden de nefret ediyorum. Bilge gidiyor. Bilge, Bilge, neden yalnız bıraktın beni? Kimseyi görmek istemiyorum. Artık ölmek istiyorum. Her şey çok karıştı albayım. İstediğim gibi olmadı albayım. Yanlış zamanda sahneye çıktılar. Artık aklıma bile hükmedemiyorum. Beni dinleyen kalmadı albayım. Artık dayanamıyorum. Bir şey söyleyin, öyle susmayın albayım. Bilge’ye, geri dönmesini söyleyin. Bilge gitti albayım. Biliyorum, bir daha dönmez. Her şey benim yüzümden albayım. Alçaklar gibi davrandım. Bilge gitme, diyebilirdim. İşte benim de ne olduğum meydana çıktı. Hiç bir Hikmet gibi davranamadım. Alçak Hikmet VII! Geber! İşte balkondan kendimi atıyorum albayım, onu öldürüyorum. Ne dediniz? Biraz hava mı alayım dışarı çıkıp? Peki albayım. Belki Bilge’ye de rastlarım bu arada. Tam gitmiş olamaz, değil mi? Hiç bir şey böyle bir anda kaybolamaz, değil mi? Bilge, Bilge, neden beni yalnız bıraktın? Fakat bizim sokakta göremiyorum onu albayım. Belki hızlı koşarsam yetişirim ama, değil mi? Bilge! Bilge! Köşeyi dönmüş galiba. Başım dönüyor, biraz dinleneyim. Beni neden bıraktın Bilge? Şimdi hiç dönmeyecek misin yani? Seni artık hiç göremeyecek miyim? İmkansız mı? Albayım, albayım bu oyun çok ciddi; bakın ben bile ağlıyorum albayım. İmkânsızlık duvarının önünde ağlıyorum. Bu duvar beni çıldırtıyor albayım. Başımı, bu duvara vurup parçalamak istiyorum. Başım ağrıyor albayım; biraz yürümek, biraz kendime gelmek istiyorum. Şimdi ne olacak albayım? Bilge beni istemiyor diye onu göremeyecek miyim artık? Böyle şey olur mu? Biraz önce birlikteydim onunla. Nereye gitmiş olabilir hemen? Onu sokaklarda bulamayacak mıyım? Aslında kötü bir oyun oynamıştım, kötü bir niyetim yoktu. Sizinle de oyunları düzeltmiyor muyduk birlikte? Bilge de anlamıştır canım. Birazdan gelir herhalde, değil mi? Yoksa eve dönüp beklesem mi onu? Ben de kötü davrandım ama albayım. Böyle oyun da olur muydu? Utanıyorum kendimden albayım. Üstelik utanmadan bu kalabalık caddenin köşesinde duruyorum. Belki de artık herkes öğrenmiştir. Herkes birbirine anlatıyor. Beni görünce de belli etmeden gülümseyecekler. Ben dünyayı kirletiyorum albayım. Hiç olmazsa kimseye belli etmeden bekleyebilsem burada. Kendimi gizleyebilsem. Yakamı kaldırayım da beni tanımasınlar. Acaba ölürsem çok üzülür mü albayım? O zaman koşup bana gelir mi dersiniz? Siz çok ağlarsınız biliyorum, albayım. Fakat sizi hiç ağlarken görmedim, biliyor musunuz? Ben öldükten sonra sizi ağlarken görmeyi doğrusu çok isterdim. Sadece bir kere, Mütercim Arif’i okurken gözlerinizin dolduğunu görmüştüm. Biraz ölseydim, biraz da sizin bana ağlamanızı seyretseydim. Tabii Bilge pişman olacak, ama iş işten geçecek. Beni çok arayacak. Size çok önemli bir şey söyleyeyim mi albayım: Bu Bilge akıllı değil albayım. Burası çok önemli. Ben ondan akıllıyım, birçok insandan akıllıyım. Mesela Bilge, benim gibi sözler bulup söyleyemez duruma göre. Beni sevseydi, onun çok yararına olurdu. Onu adam edebilirdim albayım. Tabii akıllı olduğum için bana dayanamadı. Belki de akıllı insanlar yalnız kalırsa daha iyi olur. Kim bilir? Bilge de bunu çok söylerdi. Yalnız kalırsam daha iyi olurmuş. Üşüyorum albayım, aceleden ceketimi giymeyi unutmuşum. Bakın ben de bu konularda akıllı değilimdir işte: Sokağa nasıl çıkılacağını bilmem mesela. Bende hayat bilgisi zayıf albayım. Bilge bunları bilir, bu bakımdan akıllıdır; birlikte olabilseydik, insanlık çok yararlanacaktı bundan. Yazık oldu. Şimdi yanımda olsaydı, böyle üşümezdim albayım; beni bir arabaya bindirirdi hemen. Ben bunlara çabuk karar veremem albayım: Kararsızlığımla yanımdakilerin canını sıkarım. Hava da çok soğudu albayım, eve dönmek istiyorum. Biliyor musunuz, Bilge beni evde bekliyormuş gibi geliyor bana. Yoksa eve dönmek istemiyorum. Beni bekleyen yalnızlığı ve karanlığı istemiyorum. Bilge’den akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba? Neden herkes benden kaçıyor albayım? Yaşamasını bilmiyorum da ondan mı? Bir dakika albayım, karşıdan birileri geçiyor: Kadını Bilge’ye benzettim; peki erkek kim? Değilmiş. Bu köşede de fazla bekledim galiba: Gelip geçenlerin dikkatini çekiyorum. Başka bir köşeye gitmeli. Biliyor musunuz albayım, bugün Bilge’ye ne diyordum? Diyordum ki köşe başlarında bekliyorum kadınlara bakmak için. Beni kıskandı albayım. Demek ki seviyordu. Ha-ha. Ona öyle şeyler bulup söylüyordum ki, bana hayran oluyordu. Onun için diyorum ki, odama dönmüş beni bekliyordur şimdi. Eve dönmek istemiyorum albayım. Ya gelmemişse. Ne dediniz? Yazacak oyunlarımız mı var? Onlarla mı uğraşırız? Nedense bugün içimden gelmiyor. Ben artık biraz çöktüm albayım: Aklıma yeni bir şey gelmiyor. Oyunlar beni de yordu galiba. Tabii Bilge’ye belli etmedim, ama ben herhalde bu oyunlara artık devam edemeyeceğim. Hava soğudu, biraz yürümeliyim albayım, ısınırım. Evet, zor oluyor gecekonduda artık, diyordum. Bilge’ye belli etmedim ama, ben galiba artık sizinle ve dul kadınla birlikte yürütemeyeceğini bu hayatı. Ben Bilge’yi istiyorum albayım. Belki kızacaksınız ama, onunla her şey başka türlü oluyordu. Siz şimdi ağladığıma bakmayın, aslında böyle hissediyorum. Bilge’ye de bunu söyledim mi yoksa? Galiba, biraz başka türlü anlattım ona.
Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
4 notes · View notes
jotem · 2 years
Text
Sen kendine değer vermedikçe, karşına hep sana değer vermeyen insanlar gelir
Eğer hayatında yürümeyen şeyler varsa, bir nefes al ve önce kendinle başla.
Bu senin hikayen unutma, çöplüğe de çevirebilirsin, gül bahçesine de...
Eski olumsuz düşünce, duygu ve davranışlarını artık yerini olumlu düşünce ve davranışlara bırak.
Önce yorulmuş zihnini sakinlik ve huzurla doldurmadan ona yeni ve olumlu şeyler ekleyemezsin, önce kirlenmiş, yorulmuş zihnini temizle...
Kime güveneceğini iki kere düşün.
Bazen kendinde düzeltmen gereken davranışları aynalamak için de sana o davranışların aynısını yapan insanlar denk gelir.
Sen kendine değer vermedikçe karşına hep sana değer vermeyen insanlar gelir; önce kendinle barış, kendine değer vermeyi öğren...
Birilerinden darbe aldığında, üzülüp kahrolduğunda acaba buna sen mi müsade ettin de oldu? Çizgini ne kadar çiğnemelerine izin verdin; sen dik durabildin mi?
Birilerini yargıladığında ya da birilerinin yaşadığına kötü bir söz söylediğinde; bir gün gelir aynı olayları senin de yaşadığına tanık olursun.
Ne zaman duygusal bir beklenti içine girmezsin işte o zaman istediğin şeyler kendiliğinden sana gelmeye başlar.
Mutluluğunu bir olaya, bir insana fazla odaklama; bu tarz mutluluklar geçicidir oysa senin aradığın geçici mutluluklar değil. Olması gereken şu: Senin kendi varlığınla, kendinle mutlu olman; mutluluk bu, işte bu kadar basit...
Birilerinin çıkıp senin eksik parçalarını tamamlamasını bekleme; senin kendinin bile tamamlayamadığın eksik parçalarını kim, nasıl tamamlasın? Önce sen yarım olma; kendin içinde tam ol.
Şunu sor önce kendine; benim hayata, mutluluğa, başarıya, sağlığa, paraya, aşka yüklediğim anlam ne? Bir ilişkiden, kariyerimden, kısaca hayatımdaki her şeyden ne bekliyorum?
Sen başına gelen bazı şeyleri niye tekrar, tekrar yaşıyorsun bir sor bakalım kendine; kendi kibirinden mi? Egondan mı? Bilinçaltına kazıdığın korkularından mı? Takılıp kaldığın ama zamanla işe yaramadığını gördüğün sabit fikir ve kalıplarından mı? Geçmişin bittiğini, geçmişte yaşadıklarının etkisini taşıdığın sürece anda gelecek güzellikleri de yok ettiğini, her şeyin aslında bu anda olduğunu kabullenememenden mi?
Etrafı suçlarken kendi içine dönmeyi unutma ve önce içindeki seni özleyen o çocuğa, o çocukluğuna git, belki de seni çok özlemiştir ve yıllardır kendini yeniden bulmanı sabırla beklemiştir o çocuk...
Önce o çocuğa sarıl ve bugüne kadar bedenine, ruhuna verdiğin zararlar için özür dile ondan...
Etraf kadar kendini de suçlamayı bırak artık... Sadece önce kendini affetmeyi bil...
Kendini affet ve sonra da tekrar sıkıca sarıl hala içinde yaşayan o küçük çocuğa...
Ve söz ver ona, O İÇİNDEKİ UNUTTUĞUN ÇOCUĞA; "Artık hayatımı toparlayacağım. Kendi içime dönüp önce kendimi bulacağım. Tam ve bir bütün olmayı öğreneceğim kendimle..."
İşte aslında o çocuk hala sensin....
O söz verdiğin de kendin... ☕💞
Tumblr media
2 notes · View notes
gamerbulten · 6 months
Link
Netflix, Lupin Bölüm 3'ün çekimlerinin başladığını duyurdu "Tahmin et kim döndü?" Resmi - Lupin ...
0 notes
nursinvuslatsamsun · 1 year
Text
İmamı Şâfii talebelerinden biri olan Yunus ile
müzakere yaptığı bir meselede ihtilafa düşer.
Öyle ki talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider.
Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder. ‘Kim o?’ der.
Kapıdaki kişi, ‘İmamı Şafii’ der.
Yunus, kapıyı açar ve İmam Şafii’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.
İmam Şafii kapıyı açan talebesi Yunus'a şunları söylemiştir:
1-) Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?
2-) Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
3-) Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.
4-) Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster.
5-) Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.
6-) Ey Yunus görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.
Büyük İmam Allah senden razı olsun, toplum olarak bu nasihatlara çok ama çok ihtiyacımız var.
Ağız kavgası, yere serme niyetinden önce bir düşün bakalım.
Bu adam sana yardım amaçlı mı gelmiş,
yere sermek için mi?
Derin düşün ve haddini bil.
1 note · View note
raman1 · 1 year
Text
İşte karşı karşıyasın. İşte o da senin gibi; elli ayaklı, kaşlı gözlü, sıhhatli hasta, sarışın esmer, kafası var, saçları var, kirpikleri var, yalan söyleyen ağzı var. Yüzünde küçük küçük kavga, taş, düşme izleri. Yaramaz bir çocukluğun her şeysi, ufak ufak her şeysi. İşte elleri, parmakları, işte ayaklan. Kim bu? İnsanoğlu! Senin gibi tıpkı tıpkısına apaynı.
İşte gözlerinde yaş, işte gülüyor. İşte ekmeği ısırıyor. Bak patates salatasını attı ağzına. İşte çatalında uskumru. İşte şarap bardağı dudağında. İnsanoğlu, tıpkı senin gibi apayrı. Üstelik seviyorsun da onu. Dudağının kıvrımını seviyorsun. Saçının karasını seviyorsun. Kaşının bükülüşünü, alnının genç kırışığını.
İşte senin gibi apayrı. Canına sokacağın geliyor. İşte gazete okuyor. İşte cıgara paketine imzalar atıyor. İşte portakal yiyor. İşte türkü söylüyor. Bilmediğin dilden bir türkü söylüyor. Arada bildiğin, kanında dolaşan şu Türkçe dilinden “karabuberim buberim buberim!” diyor. Sonra “Asepiya piluti Keton İbrahim!” İşte karşı karşıyasm. Haydi bakalım bil onu. Anla bakalım. Kendini anlat bakalım. İşte sıkılıyor. Geniş geniş nefes alıyor. İşte cıgara paketine sevdiğin parmaklar uzandı. İşte sevdiğin dudağın kıvrıntısından duman çıkıyor. Haydi bakalım. Bil onu bakalım. Kimdir? Senin hakkında ne düşünür? Şu saatte nerede olmayı ister? Senin sevgin umurunda mı?
Haydi bil bakalım. “Karabiberim, karabiberim, biberim nasıl edelim, nasıl edelim, candarmalar geliyor, cızlam edelim.”
İşte karşı karşıyasın. Haydi bakalım. Söyle söyleyeceğini. De diyeceğini. Dinler de. Tatlı tatlı dinler de. Sevgiden söz aç. Ne çıkar; o seni anlarsa değil, sen onu anlarsan bir şeyler olacak.
İşte karşı karşıyasın. Birdenbire kalkar, dudaklarından öpebilirsin. Gözlerini kapar. Ne güzel gözlerini kapar. Belki de seni görmemek içindir. Sen de kaparsın gözlerini. Belki de onu görmemek içindir. Ne sen onu, ne o seni anlıyor. Belki anlamak ikinizin de işine gelmiyor. “Tanı, tanı, kendini tanı”. İşe başla bir kere bu yönden. Sonra onu da anlayacaksın.
Birdenbire bulunduğumuz odanın kapısı açılıverdi. İçeriye rüzgâr girdi. Soğukla beraber yapraklarını dökmüş bir ağaç girdi. Ağacın arkasından duman, dumanın arkasından bir kuş, kuşun arkasından bir bulut girdi.
Sonra… Sonra kar yağmaya başladı. Kütüphanenin camı buz tutmaya başladı. Ampulün ışığı buza girip çıktı. Üşüyerek yine tavandaki şişesine girdi. Elbiselerimin cepleri buzdan kaskatı kesilmişti. Elimi cebime de sokamıyordum. Soba harıl harıl yanıyordu. Sobanın üstünde buzlar eriyordu. Demin yanımda olan şimdi yandaki odaya geçmişti. İki odayı birbirinden ayıran kapıyı açmış, bana bakıyordu. Kuş ağaca tünemiş, kabarmış oturuyordu. O kuşa ıslık çaldı. Kuş cevap vermedi. Bana döndü. “Buz kestin orda, dedi, bu odaya gelsene!” “O oda sıcak mı?” diye sormuşum gibi “sıcak ya, dedi, bu oda ısındı” “senden mi?” diye sormuşum gibi “benden ya, dedi”. Sobaya baktım. Harıl harıl yanıyordu. Herhalde sobada bir bozukluk olacak diye boruya elimi sürmemle çekmem bir oldu.
O içeriki odadan sanki beni görüyormuş gibi: “Sobada iş yok!” dedi.
İçeriki odaya geçtim. Yatak hazırdı. O ta köşeye büzülmüştü. Yanına sokuldum. Sıcacıktı. Hamam gibi idi. “Dondum sobalı odada yapayalnız,” dedim, “burası ne iyi imiş!…” “Kuş ne oldu?” dedi. “Ağaçta,” dedim. “Donacak zavallı,” dedi, “buraya al onu da.” “Bırak şimdi kuşu,” dedim. İçime bir şeyler doğmuştu. Birdenbire yine garipsemiştim her şeyi. Onun yanı sıcacıktı. İçeriki sobalı odada soba harıl harıl yanıyordu. Ama kütüphanenin camı buz tutmuştu. Sonra içeride kuru dallarına kar birikmiş bir ağaç vardı. Ağacın üstünde kuş. Kuş soğuktan kabarmıştı. Sabaha ya çıkar ya çıkmazdı. Yine “Kuşu buraya al! Kuşu buraya al!” dedi. İstemeye istemeye kalktım. Sobalı odaya girdim. Kuşu aldım ağaçtan. Kütüphanenin camındaki buzu tırnağımla kazıdım. Sobaya baktım, sönmek üzere idi. Bir iki odun attım. Döndüm geldim ki, yatak bomboş. Yatağın kenarındaki komodinin üzerine bir kâğıt bırakmıştı. Aldım. İkiye katlamıştı. Açtım; bomboş. Kuşu komodinin üzerine bıraktım. Ötmeye başladı. Bu oda hâlâ sıcacıktı. Hâlâ dudağının kıvrımı, hâlâ kaşının yaramaz çocukluğundan kalma tüysüz yara çizgisi odanın içinde çocukların mütalaa saatlerinde yapıp attıkları kâğıttan uçaklar gibi başıma düşüyorlardı.
.
.
yılan uykusu - s,f,a
0 notes
hanargelisim · 2 years
Text
Tumblr media
A836...FACEBOOK'TAN YORUMUM ... 81 ...
.
.
H. Türkoğlu Türkoğlu ben destekliyorum ve küfür sana aittir.
Biz Kürtler gibi, bir sevdikleri insanı terörist ilan edince buna inanacak İnsanlar değiliz.
Beşşar Esad senin DEVLETİM dediğin Amerika eyaletinin başkanlığını yapan vatandaştan daha onurludur, daha şereflidir, daha insandır.
Sizin yapmaya çalıştığınız ortada, Beşşar Esad'a katil yaftası ile ülke içindeki Arapların akıllarına rahatça tecavüz edebilmektir.
Bak hakan, biz Araplarız, biz sadece Beşşar Esad'ı değil bütün Arap başkanlarını severiz.
Bizim atamız Hz Muhammedtir, Hz Ali'dir. Şan, namları ile tarihe yazılmışlardır.
Bu her kim ki bir Arap başkana, Arap insanına, Arap atına, Arap bülbülüne laf söylerse, ondan uzak durmamızı tavsiye ederse ona kulak asmayız.
Ölümle tehdit ediyorsun.
Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Haddini bil. Bu ülke sadece senin değil, bizimdir de.
Bize bu ülkeyi pazarlamaya çalışma.
Satın almayız, çünkü bu ülkeninde doğal sahipleriyiz. Şimdi üzerine çöreklenmiş olmanız hiçbir şeyi değiştirmez.
Küfür etmişsin, Allah belanı versin.
Düşmanın bile olsa, başkasının anasına, namusuna dil uzatmış olman senin ve senin gibilerinin ne olduğunu ortaya koyuyor.
.
.
H. Türkoğlu Türkoğlu bak kardeşim tansiyonu düşürmek gerekiyor.
Seninle bir hesap yapalım.
İstersen hesabı yavuz selim den İTİBAREN tutarız, istersen İslamiyet'in ilk istilaya başladığı dönemlerden,
İstersen cumhuriyet başlangıcından, isterseniz sadece darbe sonrasından.
Ama hiçbiri olmayacak, çünkü her milliyetçi ırkçı gibi bana, amma uzattın diyeceksin.
Bu yüzden Suriye Savaşı'nın başlangıcına bakalım ve bizim kim olduğumuzu hatırlayarak devam edelim.
Savaş Arap baharı diye başladı, Suriye Türkiye savaşı olarak devam etmektedir.
Arap baharında iç etkenler senaryosu Dünya'da tutmadı, ama Türkiye'de hala bu söylemeler üzerinden savaş yürütülmektedir.
Mısır'da, Tunus'da, Sudan da, herşey tersine dönerken, ve çoğunlukta olan halk yani Tayyip Erdoğan'ın müttefiki olmayanlar iktidara gelirken, Türkiye Cumhuriyeti hala aynı kafa ile rüzgarın karşısında durmaya çalışıyor.
Bunun nedenleri sorgulanabilir.
Tarihî nedenleri de olabilir, Osmanlı aklını Ortadoğu'da tesis etmek de olabilir, Arap özgürlük mücadelesinin ve ilericiliğinin önünü kesmek de olabilir.
Beşşar Esad ile Bizim aramızdaki organik bağa gelince, aynı özerk dinin birer parçasıyız, ancak unutma ki eşi Sünni Araptır, yani sırtımızı Esad'a dayasak bile sağlam bir DAYANAK olmadığı ortadadır.
Neden Suriye diyoruz, çünkü sizin gibi ırkçılığa batmış, şaşmaz kafalılar Arap milletini geliştirmek değil, Talkan ve Curcan'dan yarım kalan hesaplarını görmek için Arapların içine dalmak istiyor.
Ben bir Arap kökenliyim. Bu benim suçum değildir.
Allah beni böyle yarattı.
Buna göre soydaşlık bağları ile bağlı olduklarımı suni bir yapılanma için yok sayamam.
Çünkü imparatorluk bile yıkılmışken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bizi yabancılaştığımız Araplara karşı koruması mümkün olacak mıdır.
Ortada bir bireysel ve uzun vadeli çıkar hesabı vardır.
Konuşulacak çok şey vardır.
Ancak konuşulacak en önemli şey, bize iftira atmayınız.
Size karşı olmamız, devlete karşı olduğumuz anlamına gelmez.
Çünkü siz devlete hâkim olanların vurucu gücüsünüz ancak hak da devlet değilsiniz.
Demokratik devlet değil, Kürtleri ve Arapları yöneten bir etnik köken grubusunuz.
Çoğunluk olmanız, size destek olmamızı zorunlu kılmaz.
Bunun yanında hemen uluslararası toplumun Türkiye'ye oynadıkları oyunlara bakalım, bu oyunlara düşmemesi için devletin karşısında olmamız ve savaşa karşı bir ses yükseltmemiz gerekmektedir.
Bugün Suriye ile bir savaşın bir başka ülkeyle savaşı tetiklemeyeceğini iddia edebilir misiniz.
Bunda Türkiye'nin kazanımları ne olacaktır.
Toprak istilası mı.
Soru şudur, toprağı aldınız, Buradaki petrolü Amerika size yedirir mi,
Bir başka konu, uluslararası antlaşmalara saygı konusudur.
Başka milletlerin Devletlerinin toprak bütünlüğünü tanımazsanız başka milletler Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyacak mıdır.
Suriye'ye girelim derseniz, başkaları buraya girince neden girdiler demeyecek, tarafsız kalmak isteyenleri de ihanet ile suçlamayacak, ekmek, beslemek, doyurmak ifadelerini kullanmayacaksınız.
Türklüğün devlet BİLİNCİNE gelince saygı duyarım, ancak hatırlatmak gerekir ki, siz daha atı evcilleştirmeye çalışırken, Ortadoğu'da devletin temelleri atılmış, birkaç kat yüksekliği bulmuştu.
Devlet bütün milletler için önemlidir. Ancak birincil önemde olmayabilir. Siz de ise birincildir, herşeyi ona göre dizayn edersiniz, bu şekilde bir hayat dizayn etmeyenler ile çatışmaya girmeniz doğaldır.
Bu, işin doğasında olduğu için de, hiç kimse çatışmadan kaçınacak değildir.
Ya Beşşar Esad olmasa bile Suriye iktidarını kabul eder ve Araplık bilinci üzerinde bir yeni dünya inşa ederiz, yada ortalığı ateşe verirsiniz ve o ateş biz, siz, diğerleri dahil herkesi yakar.
Bu arada türk derken Türkiye'de bulunan ve Osmanlı idaresi altında yerleşen, büyüyen ve benim tanımım ile SOM demek istediğimi belirteyim ki, dünyadaki Türk milletleri alınmasınlar.
.
.
HaNAR
.
.
        #thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #theroad #birey #kişiselanayasadenemeleri #dive #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #tasarım #religionofnewworldpeace #религиюмира
0 notes
Note
Celil abiiiğğ celil abiğğğğğ psikoloji okuyacağım ben. Yani öyle tercih verdim ve bil bakalım psikolog diyince kim aklıma geldi. Tumblr incisi ne zaman daralsam derdimi yazdığım adam. Sen tabi ki. Bu arada sen nasılsın aylarıdır kullanmıyorum burayı en son polisliğin sonuçlarını bekliyordun umarım istediğin gibi olmuştur sonuçlar
Ben 2.defa denedim yedeğe kaldım tekrardan işte yüksek ihtimalle 100 ila 150 kişiyle kaçırıcam :) teşekkür ederim ilgin adına, umarım mesleğinde çok başarılır olursun en azından diplomalı psikolog olursun ve bissürü zor durumdaki insana yardım edersin :),
1 note · View note
angelinaciguli · 2 years
Note
Bil bakalım kim geldi
🪐
adı anonim olan bi anonim gelmişşş
hoş geldiiiiiğğnnnnn
0 notes
yeniyeniseyler · 3 years
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 11:30, 12:30, 13:30, 14:30, 15:30, 16:30, 17:30, 18:30, 20:00, 20:30, 21:00, 21:30, 22:00, 22:30 ve 23:00’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde: Saat 11:30’da “Süper Maraton”da 100 TL / 3 Joker Hakkı. Saat 12:30’da “Süper Maraton”da 100 TL /…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes