Tumgik
#Bir Çok Tür Yok Olacak
Text
2050’ye Kadar Bir Çok Tür Yok Olacak
2050’ye Kadar Bir Çok Tür Yok Olacak
2050’ye Kadar Bir Çok Tür Yok Olacak Dünya tarihinde 5 kitlesel yok oluş meydana geldi. Bilim insanlarına göre 6. kitlesel yok oluş çoktan başladı. Araştırmalar, şu anda yaşayan türlerin %40’ının 2050 yılına kadar yok olabileceğini ön görüyor. 27 yaşındaki orangutan anne, yeni doğan bebeğini tutuyor. 6 Ekim’de dünyaya gelen kız bebek, bu yıl Kuzey Amerika hayvanat bahçelerinde beklenen iki…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ekip · 1 year
Text
Tumblr, Tumblr, Tumblr... 
İnci tanelerim. Acayip Tepkilere gösterdiğiniz ilgi, beni benden aldı. Gurur duydum. Şimdi kalkıp bu duygu seli içinde Baş Yönetici çizgimden kaymak istemiyorum; ama çok tatlısınız.
Baş Yönetici demişken, bu pozisyonun verdiği özgüven ve kesinlik duygusuyla söyleyebilirim ki bu ürün alır başını gider. Siz daha neler olup bittiğini fark etmeden olup bitiveriyor her şey; ama ben bu tür ince ayrıntıları işte çok iyi yakalıyorum. Bu özelliğin on kat daha güzel hali, ortaya çıkmayı bekliyor. Peki bunu kim çıkaracak? Tabii ki de ben!
Bu nedenle yarın itibarıyla, ücretli izne çıkıyorum.
Bu sefer öyle Clawland'e zorunlu izne falan gönderildiğim yok; aksine Pika-Adam'ın yaşadığı dağları, o karanlık mağaraları keşfetmek için yola çıkıyorum.
Bi' süre tırtıl suyu ve vanilya özünden oluşan bir detoks yaparken bi' yandan da meditasyona yönelmeyi planlıyorum. Amacım, Ürün Deneyiminde nirvanaya ulaşırken, tıklamaları da elektrik enerjisine çevirecek dahiyane projelerle geri dönmek!
Ben yokken, sadık yardımcım Roberd, Emporium'un başında olacak; işler her zamanki gibi ilerleyecek. Ancak ne yazık ki Acayip Tepkiler geçici süreyle devre dışı kalacak. Tabii ki sizin o güzel kalpleriniz ve pırıl pırıl hayal dünyanızda, o tepkiler, en acayip halleriyle yaşamaya devam edecek.
Kim bilir, belki bi' gün siz de düşlerinizle büyük tepki çekersiniz.
En meditatif dileklerimle,
Brick Whartley Tumblr Tepkiler Bölümü Baş Yöneticisi Ürün ve Fiziksel Mühendislik Departmanı Başkanı (Eski)
53 notes · View notes
musfika-hanim · 8 months
Text
en son yazdığım postu okuyan M.. kardeşim mesaj attı.. "abla eş seçimi önemli, duyduğun, dinlediğin kadınların hikayelerini baz alarak, bu tür seçimleri önleyici cümlelerin, anlatacakların vardır muhakkak yazar mısın" diye. direkt ona yazmak yerine buraya da aktarmak istedim. yazacaklarıma bir nevi attığım post kaynak olacağı için oradan yola çıkarak yazacağım. belki sonra da çevreden gözlemlediklerimi ve tecrübelerimi de eklerim.
....
bize gelen yardım talebinde bulunan aileler genellikle yetim, onun dışındakilerde orta yaş ve üstü maddi yetersizlik sebebi ile geçinme zorluğu yaşayan, çocuklarının ve kendilerinin her türlü ihtiyacını karşılayamayacak durumda olan kadınlar. ve neredeyse yüzde doksanı da eşleri yüzünden bu halde. ya keyfi çalışmayan adamlar, ya iş beğenmeyenler ya da zaten vasıflı olmadığı için iş bulamayanlar. hal böyleyken, yani kadınlar maddi sıkıntı yaşayınca eşlerinden beklentileri karınlarının doyurulması ve elzem ihtiyaçlarının giderilmesi oluyor. inanın sevgisizliği, ilgisizliği dert edecek konumda değiller, gündemleri bu değil çünkü gerçekten çok zor durumdalar, çaresizler. eş seçiminde yanlış karar verdikleri için de pişmanlar tabi. burası güneydoğu ve çoğunun çocuk yapmada sınırları yok, korunma yöntemlerini günah kabul eden, eşini buna engelleyen erkek sayısı az değil. genellememek kaydıyla kendi konforları, öz bakımları, eğlence ve sosyal hayatları ailelerinden önde gelen adamlar. benciller, taştan ekmeğini çıkarabilecek yapıya sahipler ama yorulmak onlara göre değil. evlerinde, cadde kenarlarındaki kahvehanede otursunlar, hiç yorulmasınlar, bir yerlerden para, yardım gelsin diye beklesinler, kendi çabaları sıfırken hanımlarını tüm yardım kurumlarına muhtaç etsinler vs. bu metinden yola çıkarak söyleyecek olursam, yani eş seçiminde karar mekanizmasını oluşturacak seçenekleri sıralarsak "vicdanlı, merhametli, ne olursa olsun helal daire sınırı içinde nafakasını temin edebilecek beceriye sahip, pısırık olmayan, tuttuğunu koparan, önce ailesinin ihtiyaçlarını giderebilecek kaygısı olan, sevgisini saklamayacak, zorda olduğu ya da herhangi bir konuda sıkıntıya girdiğinde kendi köşesine, içine kapanmayacak, evdekilerle irtibatını kesmeyecek, onlarla dertleşebilecek, kendi kendine gizem yaratıp günlerce iç dünyasında depresif davranmayacak, öfke kontrolu sağlam, adaletli" ve daha birsürü özelliğe sahip olması gereken kişiler.
insan evlilik yolunda adımlar atarken bu yukarıda sayılanların çoğunu göremez aslında. görüştükçe, farklı ortamları beraber paylaştıkça kişinin karakteri az da olsa falsolar verir. ileride çocuklarının babası olacak kişiyi de seçeceği için birsürü konuda gözlem yapması gerekir kişinin. aslında basit gözlemler bunlar. görüşülmeye yeni başlanılan günler diyelim kibarlığını ölçmek mesela "masaya oturacağınız vakit önce sizin oturmanızı bekler mi yoksa lap diye önce kendi mi oturur, yer hususunda fikrinizi alır mı, beraber yürürken size yol veriyor mu, bir yere glrileceği zaman önceliği size veriyor mu, girdiğiniz mekanlarda garson vs muhatap olduğu kişilere nasıl davranıyor, küçümseyici kibirli tavrılar sergiliyor mu, çabuk sinirleniyor mu, onun yanında iken kendinizi güvende mi yoksa tedirgin mi, değerli mi manasız mı hissediyorsunuz. siz konuşurken sizi nasıl dinliyor, dinliyor mu, sevgi cümleleri kurarken yapmacık mı hissettiriyor yoksa gerçekten içten olduğu geçiyor mu size. aile büyüklerine saygılı mı, onlardan nasıl bahsediyor, aile ilişkisi kopuk mu bağlı mı, annesi ile olan yakınlığının sınırı ne biliyorsunuz bazı erkekler annelerine bağımlı yaşıyor öyle mi? "
bu kişi beni sever, sayar, korur, değer ve önem verir, bana zarar vermez, haklarımı gözetlr, hasta olsam ilgilenir, çocuklarımızı çok sever, onlarla oyun oynar, benim hobilerime de saygı duyar, yetemediğim, yorulduğum zaman benimle beraber aynı işi yapar, başkalarının yanında beni rencide etmez.. diyebiliyor musunuz?
inanın sayfalarca cümle kurulabilir. farkındaysanız hep hissel tavırlara takıldım çünkü bir insan birini gerçekten çok severse çokta merhamet eder çok merhametli olan da hiçbir koşulda eşine zarar vermez. bu yazılanlar sadece beyefendiler için gerekli cümleler değil hanımefendiler için de muhatap cümleler. insanlar zamanla tanınan varlıklar, foyaları sonradan çıkan mahluklar da var. Allah en iyisine, en hayırlısına denk getirsin. aklıma gelirse metine eklemeler yaparım. M.. kardeşim posta istinaden bazı fikirler istedi ve mecburen buradaki şahitliklerime dayanarak çıktı çoğu. sonrakiler de tecrübe ve yine çevreden izlenimler.
acizane sürçi lisan ettiysem affola.
selametle
11 notes · View notes
sensedim1938 · 8 months
Text
Fatih Altaylı"nın ; "Küba'da patates bile yok."
Sözü uzerine ,,
Berna Laçin:
" Bak, ben sana KÜBA'da neler yok anlatayım!
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için...
Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası.
Rom, puro, dans-müzik ve neşe...
Buram buram “gerçek” zenginlik...
❤️ "Çocuğum ne olacak.?" korkusu yok mesela
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde.
❤️ Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor.
Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
❤️ Sağlığın için endiselenmiyorsun,örneğin..!
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler.
30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
❤️ Açlık yok mesela
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor.
Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok.
Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?
❤️ Işsizlik yok ..!!!!
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
❤️ Sokakta yatan evsiz yok..!
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.
❤️ Kadına şiddet yok örneğin..!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok.
Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok.
Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş.
Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar.
“Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.
❤️ Boşanma yok mesela..!
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok.
Zaten her şey devletin.
❤️ Ter kokan kimse yok.
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
❤️ Eğlencesiz gün yok..!
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
❤️ Tarlalarda organik olmayan gıda yok..!
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
❤️ "Kazık yeme" korkusu yok.!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi.
❤️ Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
💙Para yok,cok ilginç..!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi!
❤️ Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz.
Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
💙 Reklâm tabelası yok.mesela.!
Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten.
💙 İnsan ne ister yaşarken???
huzur güven tabiki...
Kültür, Doğa Edebiyat ve Medeniyet
11 notes · View notes
keemlenyekun · 28 days
Text
Neyin seçimi?
Ülkemizde seçimlerin değerinin mayıs seçiminde son bulduğunu düşünüyorum. Hala öyle. Parti ayırt etmeksizin vatandaşımız (yüzde 10 kadarını tenzih ederek) aklıyla oy vermediği kesinleşmişti zira o seçimlerde. Bu sebeple de seçimlerle değişecek bir şey kalmadı ülkemizde.
Mayıs seçimleriyle ilgili bu düşüncemin ana kaynağı şuydu: kimi seçeceğimizden çok ülkede olan biten onca şeyi görüp cezalandırma ihtiyacı hissetmeyen başkanını gönülden sevdiği için oy atılmasıydı. Oysa ki ülkeyi yönetenlerin şunu görmesi lazımdı: eğer kötü yönetirsen ne olursan ol seni postalarım diyebilen bir seçim olsun istemiştik. Ama olmadı. Bunda tabi ki seçmenin düşüncesizliğinden çok saçma sapan türk tipi başkanlık sisteminin de kabahati vardı. Ama halkımızın bir tepki koymaması ne yazık ki seçimlerin boşluğu hakkında net bir yargı koymuştu ortaya.
Bu düşüncede olduğum için belediye seçimlerinin bir önemi de yoktu. Hala yok.
Bunu samsunda belediyelerden ince kulislerden haberdar olan birisi olarak söylüyorum. Babamın 40 yıllık belediyeci olması sebebiyle belediyelerin ne tür pislik yuvası olduğunu çok iyi bilirim. Üstüne az da olsa biraz idari hakimlik ekleyince imar rantı falan çat diye görünür oluyor gözlerime.
Umurumda olsa atakumda herkesin imar izni ile uğraşırım. Ama umrumda değil. Misal sel olan dere yatağına pıtır pıtır ruhsat verildi. Büyükşehir mi verdirdi? Evet. Sahilde atakum belediyesinin yalı kafesini aldılar sırf chp kazandı diye. Yerine cafe yaptı büyükşehir. Mahkeme 4 5 defa durdurdu inşaatı. Çünkü kıyı şeridine bu kadar yüksek yapı yapamazsın. Ne oldu durdu mu? Noooo. Yetmedi. Yalı kafenin yeri iller bankasınındı, oradan almak için çok daha değerli araziyi meteorolojinin arsasını belediye iller bankasına verdi takasla. O arsa da sahilde malum. Ne oldu peki. İller bankası anında ihaleye çıkardı. Kim kazandı. Baran inşaat. Ne yapılıyor oraya. Avm. Yaşam merkeziymiş. Tek şerit yolu olan sahile avm yapılıyor. Olacak iş değil. Yeşilyurt gibi. City mallin iznini bakanlığın vermesi gibi. Veriyorsun parayı ruhsat kapında. Yoksa türkiş kavşağı yoğunluğuna otoparkı göstermelik olan bir avm ruhsatı verilir mi? Ne güzel değil mi?
Bunun gibi binlerce olay vardır. İlim yaymadan bir beyfendi başka bir ilçe belediyesine müdür olarak gelir misal. Başlar işine 60 bin tl maaşla. Olur bunlar. Belediyecilik böyle çünkü. Sokarım böyle belediyeye. Puahahaha.
Hepsinin ortak paydası var. Samsun için hiç olmazsa. Ortak payda. Aynı partiden kaynaklı sorunlar olması. He bu demek değil ki chp ya da ip bunları yapmıyor. Yapmak istiyorlardır illa ki. Deveci beyin kardeşini alması gibi. Yanlışın masumu olur mu? Ancak muhalefet belediyelerinin şöyle bir özelliği var ceza kesiliyor. Seçilmiyor. Seçmen ceza kesmekte direnmiyor. Bilet kesiyor. Böyle olması lazım çünkü. Lanet seçimler bunun için var. Bu şehirde büyükşehir belediyesinin mali birim müdürü rüşvetten cezaevinde yattı. Niye rüşvet almış peki? Müteahhitten para almış. Çarşamba ovasına yapılan havanın bir tarafına koyan biyokütle enerji santraline izin veren belediyenin cezalandırılması gerekirdi. Ama cezalandırılmadı. Bu sebeple seçimlerin bir anlamı yok. Amacına hizmet etmeyen bir halk refleksi var zira.
Bu sebeplerle seçim sürecini hiç takip etmedim. Sonuçlara mecburen baktım. Sevindiğim tek sonuç oldu. Üsküdar. Puahahaha. Değişim iyidir. Kuzguncuk..nevmekanların adı değişir mi? İşin şakası bir yana. Sevindik ailecek üsküdara.
Sevgili defter. Bu günü unutma diye notumuzu düştük. Keşife gideceğim mahkemeylen. Vaktimizi bekliyoruz.
Mahkeme demişken. Ulu yüce danıştayımız iddksı kararını vermiş temyiz başvurum hakkında. Göremiyorum şuan kararı. Ama olumsuz olacağı kesin benim nazarımda. Çok acil aym başvurumu hazırlamam lazım. İade davamla ilgili dilekçe yazarken hep küfür moduna giriyorum. Sinirlerim bozuluyor. Bu sebeple bu ara sinir küpü olurum. Bak uzun yargılamadan bir tazminat daha almam lazım. Onu da komisyona bağladılar. Kanunu bir okumam lazım. 7.5 yıl oldu. Vay amk. Koca 7.5 yıl. Lanet 7.5 yıl. Dile kolay. Kalbe zor. Ruha hala yük. Vay anasını ya. Aym harçları ne kadar oldu yahu?
Yargıtay seçimi hakkında da yazarım sana sevgili defter. Bitsin de bi.
Vesselam.
3 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 2 months
Text
Tumblr media
✓ Atatürk
Bir İranlı, Ülen Tölge'nin ATATÜRK hakkındaki tespitleri:
Atatürk kimdir?
1- Atatürk üst insandı. Onu herkesle karşılaştırmak doğru olmaz kanımca.
Atatürk’ün vatan sevgisi basit bir ifade olur! Üst insanlarda vatan sevgisi çok farklıdır!
Başka şey olmalı: Vatan kuruculuğu...
Farklı düşünüyorum bu konuda.
Çünkü o zaman sevilecek vatan diye bir olgu yoktu.
Osmanlı’nın yok ettiği ümmetçi karanlık geçmişin harabeleri vardı.
Vatan sadece toprak yığınından oluşmuyor. Vatan, değerlerin zarfıdır.
Peki Atatürk zamanında hangi değerler vardı? Hiçbir değer...
Hiçlik vardı.
İnsan hiçliği nasıl sevebilir?
Atatürk sevilecek ve insanca değerlere zarf olacak bir vatan tesis etmek istedi.
Yüksek ölçüde de bunu başardı.
Çünkü üst insanlar, değerlerin kurucuları olurlar.
O değerlerle de vatan, madde olmaktan, toprak yığını olmaktan çıkarak manevi ölçütlerin yurduna dönüşür. Atatürk´ün kurduğu ve Anadolu´ya armağan ettiği değerlerin O´ndan önce var olduğuna dair hiçbir örnekle karşılaşmadım.
Nelerdi bu örnekler?
2- Cumhuriyet bir değerdir ve Atatürk öncesi yoktu.
3- Laiklik, sadece bir değer değildir, değerlerin üreme ve üretilme olanağıdır ve Atatürk öncesi yoktu.
4- Türkçe bir değerdir ve Atatürk öncesi yoktu. Özellikle benim için önemli olan budur.
Ben bir kaç dil bilirim ve Türkçenin de bir kaç lehçesini bilirim.
Atatürk öncesi Türkçe yoktu.
Felsefeye, fiziğe, tıbba, bütün bilim dallarına girmiş bulunan modern Türkçenin kurucusu Atatürk´tür.
Çağımızda eski Yunan felsefesinden modern Batı felsefesine denli bilgi kaynakları tercüme edilmişse, bunun nedeni Atatürk tarafından insanlık tarihine sunulan ve grameri belli olan Türkçedir.
5- Atatürk öncesi kadın yoktu.
Şeriat esiri ve seks makinası olan, evde oturması gereken, cihat için çocuk doğuran dişi nesne vardı.
Kadına insan onuru kazandıran, yazıp okuması için önündeki şeriat engellerini kaldıran, seçip seçilme hakkı kazandıran Atatürk olmuştur. Atatürk olmuştur ve başka kimse olmamıştır.
6- Atatürk öncesi tarih hafızası olan bir toplum yoktu.
Çünkü tarih bilgisi ve bilinci olan bir toplum yoktu.
10 yıl boyunca TDK başkanlığı yapmış olan felsefeci Macit Gökberk "Değişen dünya, değişen dil" kitabında "Ortaokulu Osmanlı döneminde bitirdim. Anadoluda Selçuklu devletinin de olduğunu Ortaokulu bitirdikten sonra yabancı kaynaklardan öğrendim" diye yazar.
Yani Anadolu toplumunda tarih bilinci ve bilgisi yoktu.
Bu hafıza, bilinç ve bilginin yaratıcısı
Atatürk’tür.
7- Türkler için (Sadece Türkiye Türkleri için değil) Atatürk´ten önce tarihin kendisi de yoktu. Üst insanlar kendilerinden itibaren başlayan tarihin yaratıcıları olmuyorlar. Daha önceki tarihin de kurtarıcıları, aydınlatıcıları oluyorlar. Bu açıdan Atatürk tarihin kurucusu, kurtarıcısı ve aydınlatıcısıdır.
8- Atatürk öncesi Arap töreleri Türk toplumunun beynini öylesine karanlığa gömmüştü ki, iğne deliği denli bir yer bile ışık sızması için kalmamıştı.
Atatürk büyük dinsel aydınlatıcı gibi Kuran’ı Türkçeye çevirttirerek 1000 yıllık katı ve delinmesi güç olan karanlıklara ışık sızdırtmaya çalıştı ve büyük ölçüde başarılı oldu.
Günümüzdeki Osmanlı karanlıklarına dönüşün
macerası başkadır.
9- Atatürk´ten önce edebiyat yoktu, çünkü alfabe yoktu.
Arap alfabesi, sadece Türkçe'nin düşmanı değil, Arapça'nın ve Farsça’nın da düşmanı. Arap harflerinin beyinleri körleştirme sürecini durduran Atatürk olmuştur ve başkası değildir.
Atatürk öncesinde 1000 yıl boyunca Ebu Reyhan El Biruni gibi bilgeler bu alfabeden Orta Doğu’yu kurtaracak kurtarıcı üst insan aramışlardı.
O kurtarıcı Atatürk kişiliğiyle ortaya çıkmıştır.
10 - Atatürk öncesi musiki yoktu.
Osmanlı sarayının saçma ve karmaşık dildeki aruz edebiyatı musiki için asla yatkın değildi ve beyinlere uyuşturucu etkisi bırakmaktaydı. Konservatuarların kurucusu ve eski karanlıklara gömülmüş toplumun estetik zevk algısını aydınlatan Atatürk olmuştur.
11- "Atatürk’ten önce, Tanzimat’tan başlayarak Batılılaşma süreci vardı ve bu süreç Atatürk’ü yetiştirdi" savını kabul edemiyorum.
Çünkü böyle olsaydı, o zaman Atatürk gibi bir önder Batının kendisinde yetişmeliydi?
Ama yetişmedi.
18. YY itibarı ile Rusya’da büyük aydınlanma süreci başladı.
Rusya aydınlanma ve intelenjiyası 19. yüzyılda bütün dünyayı etkisi altına aldı.
Tanzimattan sonra Osmanlı'da Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev, .... gibi dahiler mi yetişti? Yok.
O zaman neden Rusya intelejensiyası Atatürk gibi bir önder değil, Lenin gibi bir terörist yetiştirdi?
Evet, Lenin teröristti ve Çar saltanatını mensuplarının hepsini toptan teröre uğratarak katletti.
Atatürk de Osmanlı hanedanını toptan katledemez miydi?
Ama etmedi.
Hz. Muhammed’in "Yeryüzünde İslam egemen olana dek savaşın!" sözlerine benzer Lenin de "Yer yüzünde işçiler azat olana dek savaşın ve proletar diktatörlüğünü kurun!" dedi.
Ama Atatürk ne Arap, ne de Lenin saçmalıklarına aldırış etti.
Bu saldırgan zihniyetlere karşı "Yurtta barış dünyada barış" söylemini ortaya koydu. Tarihte böylesine bir devlet adamıyla karşılaşmadım ve neler neler...
12- Özetle: Atatürk öncesi yokluk vardı, en önemli ve kıymetli insani ve evrensel değerler yoktu!
ATATÜRK, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya eşsiz bir armağandır...
6 notes · View notes
Text
Daha önce de yazmıştım sana. O zaman sanırım çok ciddiye almamış, alkollü ve heyecanlı diyreke sallamıştın muhtemelen. Mevzuyu veyahut cesaretimi, içtiklerime bağlayıp geçiştirmiştin o zaman. Haklıydın, ama bunun o zaman da anlamı yoktu tek başına, şimdi de yok. Yeterince içtiğim vakit olanları biliyorsun. Yeterinden fazla içince olacakları bir düşün. Korkma, şu an sönmeye başlasa da içimin al sancakları, iki halin tam ortasındayım. Yine o zaman yalnızlıktan şikayet etmiştim, senin oradaki, benim de buradaki yalnızlığımdan şikayet etmiştim. Hatta sitem etmiştim biraz kadere. Oysa yalnızlıkla kimsesizliğin aynı şey olmasığını, yalnızlığım bilinçli bir şekilde elde edilen bir tür konfor, kimsesizliğin de delirten bir lanet olduğunu anlatmıştım. Bir konuşmamızda sana pek çok dersteki çocukları da anlatmıştım. Kimsesiz olmadığımızı bile bile neden bu kadar sitem ettin diyeceksin. Dertten be kuzum, vallahi derten... Biz kimsesiz değiliz. En azından birbirimiz varız birbirimize. Mesafe, ıssızlık yormuştu belki de beni. O yüzden sitem etmiştim belki, bilmiyorum.
Tepemde enteresan bir bulut kümesi vardı. Önce koyuna, sonra yorgana, sonra da ne olur ne olmaz diye sana benzettim. Bir şeyleri seninle ilişkilendirmeyince kötü hissediyorum kendimi. Demiştin ya hani, ben burada öylece duruyorum, sen ise hayatla beraber akıp gidiyorsun diye. O öyle değil be kuzum. Öyle görünse de öyle değil. Yazdığım her satırda göz kırptım sana. Annemin kurduğu sofralarda içimden hep bir tabak ekledim. Şarkılarda seni dinledim. Şirlerde seni söyledim. Allah şahidim, bir gün beraber yeriz diye dört kıştır hiç nar yemedim. Melankolik bir orta yaş bunalımlısı mı dersin, bıçkın bir kenar mahalle külhanı mı bilmem. İmanın en sevdiğim şartı meleklere iman dediğimde şartsız bir refleksle söylemiştim, ciddiyim. Ciddiyeti her halta sulanan bünyeme yakıştıramasan da. Olsun, parktaki bütün ağaçlar şahit. En az birkaç dostum, en az birkaç yüz şişe, en az birkaç bin kitap, en az birkaç milyon saat kefilimdir. Şarkılardan en çok uçurtmayı, saatlerden en çok 12 yi, ve kadınlardan en çok seni sevdim. Görüşememek ne ki? Ben seni bir gün kavuşuruz diye sevmedim. Ben seni o gün hiç gelmese de vazgeçemeyecek kadar sevdim. Allah gülerse yüzümüze amenna oturu nar yer, narı severiz. Olmazsa da ben yine ne olur ne olmaz diye gördüğüm her güzel şeyi sana benzetirim. Tüm bunlara rağmen olmazsa da eğer, olursa çok güzel olacak. Olmazsa da eğer, uzun bir zaman önce kötü bir şairin yazdığı kötü dizelerle bağlarız mevzuyu. Boktan bir hayata katlanabilmemiz için değil mi kelimeler, yoksa ne işe yarayacaklar? Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil. Her şeyin güzelini sever o, ideal birliktelikler ister. Seninle benim yanyana oturacağımız çekyata ne ilahi adalet sığar, ne de diyalektik. İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim. Ben seni severim sevmesine de, iş çıkarmasana şimdi, ne gerek var güzelim?
Ali Lidar - Bilinmeyen Bir Adamın Mektubu 2 (2016)
Tumblr media
8 notes · View notes
qwacious777 · 1 year
Text
୨ ୧ tanrı. . . olmak ne demek ?
Öncelikle uyarmak istiyorum eğer bu kavram size uygun değilse okumayabilir veya tanrı yerine güç vb. kelimler kullanabilirsiniz. 🧿
Tezahürde yeni olan veya bu konuda çok fazla sorun yaşayan insanlarda gördüğüm yaygın bir sorun genellikle "Tanrı" olmanın ne anlama geldiğini tam olarak anlamamalarıdır. Pek çok insan "Sen Tanrısın" sözünü duyar ve bunun özgüvene yardımcı olacak bir tür zihniyet olduğunu düşünür.
Tumblr media Tumblr media
Bu sözün ne kadar doğru olduğunun farkında değilsiniz belki. İnsanlar "Siz kendi realitenizin Tanrısısınız" dediklerinde, aslında hangi realitede olduğunuzu seçtiğiniz sürece atıfta bulunuyorlar. 3000 doları tezahür ettirmeyi "denediğinizi" söyleyin. O 3000 dolar zaten var ve onu tezahür ettirerek, ona sahip olduğunuz bir gerçekliğe geçiyorsunuz. Bu nedenle herkes, tezahür ettirmenin kolay olduğunu ve kan, ter ve gözyaşı gerektirmemesi gerektiğini söyler. 3000 $ yaratmıyorsunuz, ona sahip olan bir versiyonunuzla hizalanıyorsunuz. Bu nedenle tezahür kolaydır. Arzularınız zaten var. Siz Tanrısınız çünkü gerçekliğinizin ne olduğunu siz seçiyorsunuz. Başka hiç kimse, hiçbir güçlü varlık, hiç kimse kaderinize veya hayatınızı nasıl yaşayacağınıza karar veremez. Sen seçersin.
˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨
Tanrı olduğunu bilmek, sadece kendinden emin hissetmek değildir. İçinizde yatan içsel gücün farkına varmaktır. Bir parmak şıklatmanızla her şeyi değiştirebileceğinizi fark etmektir. 3D'nin üzerinde olduğunuzu, nihai güce sahip olduğunuzu, hiçbir şeyin size karşı çalışmadığını kabul etmektir. Kanun her zaman lehinize işler. Kelimenin tam anlamıyla size karşı çalışamaz. Ve inandığınız hiçbir şey bunu da yapamaz.
˚ ₊‧ ୨ ୧
Tumblr media
Tanrı olduğunuzu bilmek için, onun tezahürünü görmelisiniz. Kendinizi seçtiğiniz bir gerçeklikle hizalamak. İnsanlar "Sen Tanrısın" dediklerinde bunu kastediyorlar. Realitenizin Yaratıcısının siz olduğunuzu söylediklerinde bunu kastediyorlar. Varsayımlarınız, farkında olsanız da olmasanız da her gün kendini gösterir. Tezahür ettirmek, basitçe bu anlatının kontrolünü ele geçirmek ve bunu bilinçli bir şekilde yapmaktır.
Tanrı olduğunuzda koşulların bir önemi yoktur çünkü onları saniyeler içinde değiştirebilirsiniz. Diğer insanlar önemli değil çünkü onların tüm kişiliğini değiştirebilirsiniz. Dış kaynaklar önemli değil çünkü hiçbir şey ve hiç kimse sizden daha güçlü değil. Hayatınızın her yönünün kontrolü sizde. Tanrı olmanın anlamı budur. Tanrı edimsel güçtür ve siz de Tanrı'sınız.
˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧ ୨ ୧🕯️🤍˚ ₊‧
Öyleyse benimle birlikte söyle: Ben Tanrı'yım. Bende güç var. Herhangi bir dış kaynaktan yardıma ihtiyacım yok. Kanun her zaman benim irademe boyun eğer. Gerçekliğimin ne olduğunu seçiyorum. Sözlerime aykırı bir şey olması imkansız.🫧🫶🏼
Hepimiz kendi gerçeklerimizin Tanrılarıyız. Sen istisna değilsin. Öyleyse bu kurban zihniyetinden çıkın. Gerçekliğinizi seçtiğinizi kabul edin. Ne kadar güçlü olduğunuzun ve neler yapabileceğinizin farkına varın.
Tumblr media
16 notes · View notes
adam-slx · 9 months
Text
cinsel içerikli yazı (muhtemelen aklınıza hangisi değil ki diye geldi, muhtemelen haklısınız) okuma süresi yaklaşık 3 dakika
aeon.co da "13 Things that don't make sense" ile alakalı bir makaleye denk geldim, seksin evrim açısından nasıl bir çelişki olduğuyla ilgili bir paragraf vardı. "şöyle bir durum var: eğer bir canlı, kendi genlerinin devamı için ürüyorsa, neden bunun için (kendi türünde de olsa) başka birine ihtiyaç duyuyor? eşeyli üremede, anne ve baba çocuğun gen havuzunun bir kısmına etki etmek için, diğer kısmından vazgeçiyorlar."
günümüzdeki canlıları ele aldığımızda, bunun cevabı kolay: demek ki zamanında eşeyli (sikişerek) üreme yoluyla oluşan canlılar, diğerlerinden daha iyi adapte oldular ve bu sayede bugünkü canlı türlerinin büyük kısmı böyle. (bu kalıp canlılarla ilgili tüm soruları cevaplayabilir, dikkat ederseniz.) ancak nasıl ve hangi şartlarda soruları hala muallakta. makaleden hatırladığım kadarıyla, yapılan deneyler laboratuvar ortamında sikişerek üremenin daha iyi nesiller ürettiğiyle ilgili net bir sonuç vermemiş.
bence böyle sorular, renkli kitaplara hayvan fotoğrafı basmaktan daha anlamlı bir "evrim teorisi" eleştirisi oluyor ancak bu bilimsel teoriyi insan maymundan gelmiş mertebesinden öte öğrenmek zor geldiği için olacak, pek rating almıyor.
eşeyli üreme evrimsel açıdan bence çok acıklı bir olay. eş bulmak için harcanan enerjiyi, dökülen dili, ayırılan zamanı ve alınan hediyeleri düşünün. (ben erkek tarafıyım, evet.) sonra, ola ola çocuğun %50'si benim genlerimi taşımış oluyor. oturup herkes mitoz bölünerek (sikişmeyerek) ürese güzel güzel, böyle işlerle uğraşmasak olma mıydı? enerjimizi daha yararlı işlerde harcamış ve evliliğin getirdiği sosyal saçmalıkları hiç yaşamamış olmaz mıydık?
işte bu sorunun doyurucu bir cevabı bildiğim kadarıyla yok. makalede birkaç tanesine yer veriyor ancak cevapların, canlı bireylerinin kendilerinden daha üst bir düzen (tür) için yaşamaları gibi bir sonuç çıkıyor. mitoz bölünsek şahsım adına daha güzel olurdu, ancak insan türü açısından evlenip çoluk çocuğa karışmak daha güzel oluyor yani.
bence tür seçilimi pek kabul gören bir düşünce değil, çünkü canlı bireylerin sırf kendi basit menfaatlerini değil, türlerinin akıbetini de düşündükleri gibi bir sonuç çıkıyor ve bu da evrimin temelindeki doğal seçilimle uyumlu değil. doğal seçilim bireyler mertebesinde işleyen bir mekanizma, bireyler sadece kendilerini düşünüyor ve güçlü bireyler türü yaşatmış oluyor. ancak bireyler türü düşünür deyince, bunun nasıl olabileceğini de söylemek lazım ve o daha da göte kazık bir mesele (evet kendime kazık arıyorum) onun için buradan çıkış görünmüyor. en azından bildiğim kadarıyla yok.
makaleyi okurken sex as overfitting protection? diye bir not almışım. bu yukarıdakileri de giriş niyetine yazdım. aklıma gelen bir fikir var: eşeysiz üreme, bireylerin birbirinin (mutasyonlar hariç) tam bir kopyasını çıkarması demek. Bu da çevre şartlarına daha sıkı bağlı bireyler oluşmasına sebep oluyor. belli bir ortamda gelişmiş canlı türü, o ortama azami ölçüde adapte olduğu için, ortam değiştiğinde ayakta kalması daha zor oluyor.
ben biyolog değilim, ancak (sizde ne derler?) makine öğrenimi (machine learning) bilirim. bir model, öğrenme verisine (training data) sıkı sıkıya bağlıysa, test verisinde çakar. matematik kitabındaki bütün sonuçları ezberleyip, sınavda çıkan soruları çözemeyen öğrenciler gibi.
benim bildiğim üzere DNA bir program. bu programı çevre şartlarına azami derecede uygun hale getirirseniz, şartlar değiştiğinde programın çalışması zorlaşır. eşeyli üremenin, DNA'daki programı test edip, öncekinden daha genel ve çevre şartlarına daha iyi adapte olan bir model oluşturduğuna inanıyorum. okuduğum kadarıyla bunu test eden bir deney gerçekleşmiş değil. biyolog olsaydım yapardım. biyolog olmasam da bilgisayar modelleriyle deneyebilirim gerçi ama alan değiştirmek için uygun bir vakitte değilim. buna ek olarak, anne ve babadan gelen genlerin rastgele değil, belli kriterlere bağlı olarak çocuğa geçtiğine inanıyorum. bu kriterleri bilmiyorum ve böyle hiçbir araştırma okumadım. buradaki mekanizmayı çözen, evrimin mutasyonlarının nasıl daha iyi bireyler ürettiğini de açıklamış olur, çünkü doğal seleksiyon işin ikinci adımını açıklıyor sadece. mümkün bütün mutasyonlardan çok az bir kısmı daha iyi bireyler oluşturduğu halde, nasıl oluyor da türler gelişiyor sorusuna da bir cevap olabilir bu. aynı zamanda bireylerin nasıl olup da tür seçilimi yapabildiğini de açıklayabilir. burada hala çok bilinmeyen var.
5 notes · View notes
tferyal · 1 year
Photo
Tumblr media
ÖĞRENDİM Kİ
Şair: Ataol Behramoğlu
Öğrendim ki... Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, Gerisini karşı tarafa bırakırsınız. Öğrendim ki... Güveni geliştirmek yıllar alıyor, Yıkmak bir dakika. Öğrendim ki... Hayatında nelere sahip olduğun değil Kiminle olduğun önemli. Öğrendim ki... Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek. Öğrendim ki... Kendini en iyilerle kıyaslamak değil Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir. Öğrendim ki... İnsanların başına ne geldiği değil O durumda ne yaptıkları önemli. Öğrendim ki... Ne kadar küçük dilimlersen dilimle Her işin iki yüzü var. Öğrendim ki... Olmak istediğim insan olabilmem Çok vakit alıyor. Öğrendim ki... Karşılık vermek Düşünmekten çok daha basit. Öğrendim ki... Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun. Öğrendim ki... 'Bittim' dediğin andan itibaren Pilinin bitmesine daha çok var. Öğrendim ki... Sen tepkilerini kontrol edemezsen Tepkilerin hayatını kontrol eder. Öğrendim ki... Kahraman dediğimiz insanlar Bir şey yapılması gerektiğinde Yapılması gerekeni Şartlar ne olursa olsun yapanlar. Öğrendim ki... Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor. Öğrendim ki... Bazı insanlar sizi çok seviyor Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor. Öğrendim ki... Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz Bazıları hiç karşılık vermiyor. Öğrendim ki... Para ucuz bir başarı. Öğrendim ki... En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz. Öğrendim ki... Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları Kaldırmak için elini uzatır. Öğrendim ki... İki insan aynı şeye bakıp Tamamen farklı şeyler görebilir. Öğrendim ki... Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır. Öğrendim ki... Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar Daha uzun yol yürüyor. Öğrendim ki... Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir. Öğrendim ki... Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır. Öğrendim ki... Duvarda asılı diplomalar İnsanı insan yapmaya yetmez. Öğrendim ki... Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. Öğrendim ki... Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. Öğrendim ki... Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da! Öğrendim ki... Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, Ne tür deneyimler yaşadığınızla var. Öğrendim ki... Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil. Öğrendim ki... Ne kadar yakın olursa olsunlar En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir. Öğrendim ki... Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. Öğrendim ki... Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. Öğrendim ki... Şartlar ve olaylar, Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz. Öğrendim ki... İki kişi münakaşa ediyorsa, Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. Öğrendim ki... Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. Öğrendim ki... Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
4 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
IYI GUNLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE BAŞBUĞ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 'ÜN İZİNDEN YÜRÜYEN ÇAĞDAŞ,LAİK BİLİNÇLİ TÜRK TOPLUMU.
BU TÜR İNSAN MÜSFETTELERİNİ ADAM YERİNE KOYUP KAALE ALMAYIN.
BU SİZE ZAMAN KAYBINDAN BAŞKA BİR ŞEY
KAZANDIRMAYACAKTIR.
BU ZİHNİYET TÜRK TOPLUMUNU BİLİNÇLİ
BİR ŞEKİLDE BÖLÜP AYRIŞTIRDI.
BUNLARIN AĞA BABALARI BÖYLE İSTEDİ BU
ÇAPSIZ GERİZEKALILARDA CAHİLLİĞİN GETİRMİŞ OLDUĞU DİN,ALLAH,KİTAP ÜÇLEMESİNE SIĞINIP KULLANILMAYA ELVERİŞLİ HALE GELİP BU ŞEKİLDE KENDİ GİBİ CAHİL CEMEKEYE ÖRNEK TEŞKİL ETTİ.
VE BU APTAL GÖRÜŞLERİNİ TOPLUMA ENJEKTE ETMEYE DEVAM ETTİLER.
GELELİM BİZİM YAPACAĞIMIZA İNANAN ŞEYTAN ARIYOR YA.GÖRMEK İSTİYORSANIZ SOKAKLARDA BUNUN GİBİ BEYNİ BAŞKALARI
TARAFINDAN ESIR ALINMIŞ ORİJİNAL ŞAM ŞEYTANLARI BUNLARDIR.HER KOŞULDA ŞAKLABANLIK YAPARLAR.BUNLARIN KURANI KERİMLE FELAN İŞİ YOKTUR.SANMAYINKİ CEPLERINE PARA GİRDİĞİNİ FELAN.BUNLARIN BABALARI YANİ ÖZ HAKİKİ ŞEYTANLAR NEMALANIR BU İŞTEN.
SATILMIŞLARDIR ONUN İÇİN BU İNSANLARIN
MUHATAP DAHİ ALINMAMASINDA FAYDA VARDIR.YALNIZ BU MAHLUKATLARIN ÇEHRELERİNİ,KİMLİKLERİNİ AKLINIZIN BİR KÖŞESİNE YAZIN VE UNUTMAYIN ONLARI.
UNUTMAYIN'Kİ HESAP ZAMANI GELDİĞİNDE İFADELERİNİ ALMAK KOLAY OLSUN.
DEVLETİNİ MİLLETİNİ BÖLMEYE ÇALİŞANI TANRIYA HAVALE ETME GİBİ BİR GAFLETE DÜŞMEYİN.TANRI BU TÜR İŞLERLE İLGİLENMEZ.
ZATEN YATMIŞ OLDUĞUNUZ GAFLET UYKUSU
NETİCESİNDE BU DURUMDAYIZ.ARTIK ÖDÜN VERME ZAMANI DEĞİL.EĞLENCE ZAMANI HİÇ DEĞİL.ZAMAN AKILLICA OKUYARAK,ILIMLE,TEKNOLOJİ ILE İNSANLARI AYDINLATMA ZAMANI.BEN BURADA ÇOCUKLAR VE GENÇLERİMİZDEN BAHSEDİYORUM.DURUMUN CİDDİYETİNİN FARKINA VARIN ARTIK.ONLARI BİR ÇÖL BEDEVİSİNİN,BİR AVRUPALININ UŞAĞI YAPMAYIN.
HANIMLAR,BEYLER YUFKA YÜREKLİLERLE BU YOLLAR AŞILMAZ.SERT OLUN KARARINIZIN ARKASINDA DURUN.TAVIZ VERMEYİN.BAKIN HÜSEYIN NİHAL ATSIZDAN ESİNLENİP ONUN CÜMLELERİYLE IFADE EDIYORUM KENDİMI SIZE "ŞEREFLİLER TAVİZ VERMEZLER ŞEREFİN TAVİZİ YOKTUR"ONURUNUZ VE GELECEĞINİZ İÇİN CENK EDİN.BU TÜRKİYE CUMHURİYETİ Nİ YIKMAYA ÇALIŞAN BU GÜRUHA ASLA VE ASLA TAVİZ VERİLMEZ.
ÇİZGİNİZİ OLUŞTURUN,SAT SAVUNMANIZI BELİRLEYİN!HÜMANİZM,LİBERALİZM,HALKLARIN KARDEŞLİĞİ GİBİ MASALLARI BİR TARAFA BIRAKIN ŞİMDİLİK.SİYASETÇİLERE GÜVENMEYİN,KANMAYIN ÇÜNKÜ HER AN SATIŞA HAZIRLAR.SİYASETÇİLERİ IYI GÖZLEMLEYİN.SİYASİ İDEOLOJİLERİNİZİ BİR TARAFA BIRAKIN.KİM VATAN İÇİN BİRŞEYLER YAPMA PEŞİNDE ONA BAKIN,İNCELEYİN SON ANDA SATIŞA GELMEMEK İÇİN DİREKT DESTEĞİNİZİ VERMEYİN.PARTİZANLIĞI BIRAKIN VEDE KESİNLİKLE CUMHUR ITTIFAKININ ÇÖZÜM ÖNERİLERİNE KANMAYIN.ONLARDA BİLIYORLAR ARTIK KÖMÜRLE,MAKARNAYLA BU İŞİN DONMEYECEĞİNİ.
HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ BU TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100.YILINDA YIKILMAK İSTENIYOR BU AVRUPALILARLA,ARAPLARIN ORTAK YÜRÜTTÜĞÜ PROJE BU ARADA ABD'YIDE UNUTMAMAK GEREKIYOR.
BUNLARIN KUYRUK ACISI TÜRK'DEN,ATATÜRK'TEN KAYNAKLANIYOR.
ÇÜNKÜ TÜRK DEVLETLERİ ARASINDA BUNDAN 20 SENE ÖNCESİNE KADAR EN ÇAĞDAŞ DEVLET BİZDİK.COĞRAFİ AÇIDAN ÇOK KRITİK BİR KONUMDAYIZ ÜLKEYİ YOL GEÇEN HANINA ÇEVİRMEK İSTİYORLAR BUNUN NETICESİNDE BÜTÜN DEĞERLERİMİZ YOK OLACAK!TÜRK MİLLETİNİ KÖLELEŞTİRMEK AMAÇLARI.
CEPHEYİ OLUŞTURUN!
KORKMAYIN KİMSEDEN BİZİ YÖNETTİĞİNİ SANAN İNSANLAR BİR AVUÇ KORKAK CAHİLDEN İBARET!
NEDENİ ISE PARAYLA SATIN ALINMIŞ OLMALARIDIR ÇÜNKÜ ALDIKLARI PARA ONLARIN EN KORKULU RÜYASI HALİNE GELDİ.
DÜŞMANIN,SUİKASTÇINİN NEREDEN GELECEĞİNİ TAHMİN EDEMEZ OLDULAR.
HADİ GÖREYİM KENDİLERİNİ SAHİLDE TEK BAŞLARINA YÜRÜSÜNLER O ZİLLET OLARAK NİTELENDİRDİKLERİ HALKLA!
YAPAMAZ,YAPAMAZLAR ÇÜNĶU KORKAK'LAR
PARA İLE İŞLERİ ÇÜNKÜ!
İYİ GÜNLER,IYİ MESAİLER DİLERİM
IYI DOSTLARIM..
CAHİL SANA SESLENIYORUM!
CEPHE AÇMAYI ÖĞRENDİNMİ
ASLINDA SENDE BİLMELİSİN CEPHE AÇMAYI.
ÇÜNKÜ HER TÜRK ASKER DOĞAR!
BUNUN İÇİN CEPHE AÇMAYI BİZ BİLİRİZ!
PARDON CAHİL SEN TÜRK DEĞİLDİN DEĞİLMİ!
Tumblr media
8 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Nereden Nereye?
Yanlışı, yanlış yerde arayan bir toplum olduğumuzun farkında bile değiliz.
Cumhuriyet devrimleri ile biz o cehalet kabuğunu kırmış çağdaş, medeni, özgüveni yüksek, kim olduğunu hatırlayan, kimseye el avuç açmayan, başı dik, onurlu, birlik ve beraberlikten yana, vatanını ve ulusunu seven dünyada gıpta edilen bir başlangıç yapan toplumduk.
Mustafa Kemal Atatürk gibi bir farkımız vardı. Hala var.
Dünyayı yerinden oynatan fikirlerin sahibi adından her gün dünyanın her yerinde bahsedilen yine tek umut olan ve bizi her zaman tek yumruk yapacak olan bir Mustafa Kemal Atatürk gerçeğimiz var bizim.
Stratejik ve jeopolitik değeri çok yüksek bir vatanımız var.
Kaynakları ve birikimleri hileyle çalınmış olmasına rağmen düşmanların gözü ve hain planları eksik olmayan Anadolu üzerinde yaşamaktan başka da bir yaşam şansımız yok.
Asrın depremi gerçeği bir tokat gibi yüzümüze vurunca biraz umutlandık.
Yalnız bizim birkaç handikap durumumuz var ki o konularda bir türlü kendimize gelecek irade ve cesareti ortaya çıkaramıyoruz.
Gerçeği bize görtermeyen, gizleyen hatta algı operasyonu yapmaktan vazgeçmeyen bize ait olmadığının farkında bile olmadığımız bir medya varken bizim bu fırsatı iyi değerlendirmemiz mümkün değildir.
Çünkü biz ÖZELLEŞTİRME ile bütün gücümüzü bu medyayı bir silah olarak bizim aleyhimize kullanan sermaye ve siyasete kaptırdık.
Bizi medya aracılığıyla yardım toplayan dilenci devlet ve toplum durumuna düşürüyorlar.
Tek yürek olmanın yolu televizyon aracılığıyla sadaka toplamak mı?
Televizyona çıkan insanlar isim ve para tutarı söyleyerek yaptığı iyiliğin reklamını yapıyorlar.
Sağ elin verdiğini sol el görmemeli inancının hakim olduğu bir kültürü ne durumlara düşürdüler.
Vakıf ve dernekler aracılığıyla yapılan yardımlarda aynı rezaletin bir benzeridir.
Devlet bu duruma düşmemek için vardır.
Oysa biz üretim ve hizmet araçlarının tamamının KAMULAŞTIRMA ile sahibi olduğumuz zaman bütün kaynaklar toplum yararına devletin hazinesine girmiş olacak ve devlet hiçbir zaman bu tür bir iğrençliğe konu olmayacaktır.
Devleti SMS ile yardım toplayan bir devlet durumuna düşürmek bu topluma yapılmış en büyük hakarettir.
Oysa biz bir araya televizyonlarda sadaka kutusunu koyarak para toplamak yerine bu sorunu kökten çözüm bulmak adına büyük kararlar almak için Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gelmeliydik.
Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir günde büyük kararlar almayacak ise varlığını inkar etmektedir.
Türk ulusu bir dayatmaya boyun eğemez.
Emperyalizmin güdümünde ki televizyonlarda devlet yok şirketler var diyen tehdidin bir silahı ile toplumu yine kendilerine oyuncak ederek yeni oyunlarını sahneye koyuyorlar.
Bugün yaşanacakları bir asır önce okuyan ve bizi buna uygun uyarılar yaparak dikkatli olmamız gerektiğini söyleyen büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi olmak istiyor isek;
✓ Türk devletinin, ulusun ve vatanın
yüksek menfaatleri aleyhine olan tüm bozguncu çabaları bertaraf edecek bir duruş ortaya koymak zorundayız.
✓ Alçak, vatansız, parayla vatan sahibi olacağını sanan fitne ve fesatlığın gizli ve kirli emellerine alet olmayacak kadar yüce bir kudretin ordusunun neferleri olduğumuzu unutmamalıyız.
✓ Ve bu hileli saldırılara karşı hoşgörü gösterecek bir ulus olmadığımızı göstermek zorundayız.
✓ Yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlık satışının devam edildiği bir gerçek ortada iken neredeyse her gün ortak toplum sözleşmemiz Anayasa'ya uygun olmayan karşı çabaları görmezden gelemeyiz. Göç mühendisliği ve demografik yapı değişikliği çabaları bununla birlikte değerlendirildiğinde bu ülkenin birkaç yıl sonra Filistin olması kaçınılmazdır.
Soyduk soyduk kuyruğuna geldik artık son bir darbeyle hedefe ulaşırız sanıyorlar.
Kadim Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ulusunun sahipsiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Sizi işte bu gaflet ve dalalet inadı bitirdi. Son çırpınışlar hiçbir işe yaramaz.
Siz bu yola düğmeyi yanlış ilikleyerek çıktınız.
Emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giy derse giyer görevimi yaparım dedikten sonra Müslüman gömleğini çıkartıp üzerine başka gömlekler giyerek müslümancılık oyununa kurban edilmeyecek bir devlet ve ulus ile karşı karşıya olduğunuzu hiç düşünmemiş olabilir hatta sizi sahaya sürenler gerisini ya da sizin karşınıza çıkacak olanları medya, siyaset, sermaye ve para gücüyle satın alarak ortadan kaldıracağını söyleyen şeytanın oğullarına biz o şapkasını bir asır öncesinde olduğu gibi ters giydiririz.
Türk silahsız kuvvetleri Kuvayı Milliye güçleri dağ gibi karşınıza dikilir.
Haddinizi bilin.
Anayasa'ya rağmen tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerinin suç olduğu halde devletin içinde şeytanın oğullarının adına çaba göstermelerine göz yuman herkes bir gün bunun hesabını verecek.
Gericilik güç elde etmiş olabilir. Yalnız haklı olamaz.
BOP eşbaşkanı olmanın hesabını vermeden, göğsünüzde gururla taşıdığınız cesaret madalyası varken artık bu ulus size ve sizinle bugüne kadar yol yürümüş kimseye inanamaz.
Devlette israfı önlemek yerine tüm fedakarlığı sürekli hesap vermeden halktan beklemenin artık sonu geldi.
Gösteriş, şatafat, saray, büyüklenmek bu ulusun temsili olamaz.
Ankara gibi bir yere saray yapmış olmanın utancı size yeter.
Atatürk'ün şahsi mirası üzerine vasiyetine aykırı olarak yapılan bu saygısızlık affedilemez. Affetmeyeceğiz.
Türk ulusuna sesleniyorum;
Bizi nereden nereye getirdiklerinin farkında mısınız?
Ya da derin uykunuzdan ne zaman uyanacaksınız?
Bu tür bir tepkiyi kimsenin ortaya koymaya cesaret edemeyeceğini de biliyorum.
] Önder KARAÇAY [
2 notes · View notes
Text
Sevgili Alman Subay'a,
Bu yazdığım sana kaçıncı mektup? Seni aylardır tanıyorum. Konuştuğumuz şeylerin her saniyesi hala aklımda. Bana iltifat ederken, bana sevgi cümleleri kurarken samimi miydin? Artık bilmiyorum. Artık hiçbir şeyi bilmiyorum. Hani seninle ilk tanıştığımızda telefonu elinden düşürmene, titremene sebep olan şarkı var ya, bestecisi Alman, Erik Satie... Aklımdan çıkaramıyorum. Lanet olsun ki Gnossienne'yı aklımdan çıkaramıyorum. Seni Umut'a anlattığım gün, yüzümde tebessüm vardı. Şimdi seni Umut'a anlatırken ağlama krizlerine giriyorum. Kenan diyarından gelmem mi bir sorundu? Sana yemin ederim senin için Kenan diyarını yerin en diplerine gömerdim. Beni terk ettiğin her gün karanlık, soğuk ve karamsardı. Güneş yok olmuş, Ay sonsuzluğa gömülmüştü sanki. 84 gün önce bana "Seni asla terk etmeyeceğim." demiştin. Sözlerin de mi gömüldü Berlin'in surlarına? Beni terk ettiğin gün seni iki defa aradım. Bir keresinde açmıştın. Alo dediğinde ağlama krizine girmiştim. Sesini bir kez daha duymak istedim ama bu kötü bir fikirdi... Sana demiştim ki sen benim kutup yıldızımsın, kutup yıldızları kaybolmuşlara pusula olur, seni eve götürür diye. Sana bunu diyen birisinin kaybolmasına nasıl izin verdin? Hala mutlu olmanı isteyen birisinin kalbini neden bin parçaya böldün? Seninle çok aç gözlü şeylere sahip olmayı istemedim, hayır. Âşık olan birisi bu tür şeyler istemez... Seninle Umut'u görmeyi istedim. Yapraklarına bir kez dokun ki her defasında ağacıma dokunduğumda seni hissedebileyim, tenin bir kez değsin ki sonsuza dek sanki sen varmışsın gibi hayal edebileyim istedim. Gözlerine saatlerce bakabilmeyi istedim. Gözlerinde kaybolmayı, benim kömür rengi gözlerimle birleştiklerinde ön belleğimde bir daha unutamayacağım bir anı olsun istedim. İstanbul'daki her şeyi çok kıskanıyorum. Biliyor musun? Hele Üsküdar'ı. Kız kulesini, ağaçları, oradaki denizi bile kıskanıyorum ben. Her gün senin gözlerini görebiliyorlar. Saçlarını görüyorlar. Hatta belki de senin kokunu çekiyorlar. Ya da hava bir şekilde ulaştırıyor onlara senin o güzel kokunu. Sonra Üsküdar'daki banklar...
Ellerin dokunuyor, değil mi o banklara? Teninin inceliğini ve narinliğini hissediyorlar. En önemlisi de Üsküdar'a âşık olman. Hem de hiçbir zaman bana âşık olmadığın gerçeğini bildiğimde bu durum beni daha çok kıskanmaya sürüklüyor.
Dilerdim ki Üsküdar'daki herhangi bir şey olabileyim. Ama biliyorum ki beni benken kabullenemedin. Öyle de kabul edemezdin. Belki de Üsküdar'daki güzelliği, estetik havayı, mükemmelliği ve seni çeken o şeyi bozan ben olurdum. Belki de İstanbul'dan nefret sebebin olurdum. Ama bil ki ne veya nerede olursam olayım İsmin, cümlelerin, çizdiğin resimlerin, sevdiğin müziklerin, ilgilendiğin her şey daima benimle olacak. Kurduğum her cümlemde, çizdiğim resimlerde, yazdığım şiirlerde ve çaldığım enstürmanların her melodisinde her zaman sana dair şeyler olacak. Beni sonsuza dek - artık sonsuza dek ne demek bilmiyorum- sev diye Yidişçe dua etmiştim, hatırlıyor musun? Çok çocukçaydı. Ama yaptım. Şimdi de Haşem'in üzerine yemin ederim ki seni hiçbir zaman unutmayacağım ve hep aklımda olacaksın. Yemin ederim ki kurduğumuz hayali yapacağım. annemle babamın tanıştığı, büyük büyükannemin alı konulup öldürüldüğü, yani âşkın ve savaşın şehrine, Paris'e gideceğim. Sen orada olmasan bile Louvre'a yakın bir yerde oturacağım. Bekleyeceğim. Gece yarısı olduğunda, senin doğum gününde, 27 Eylül'ün ilk saatlerinde yere bu mektubu bırakacağım. Birisi okur mu bilmiyorum. Ama insanlar bu mektubun üzerine basmış olacak, yok etmiş olacak ya da fark edip birisi almış olacak. Gün boyu orada olacağım. O gün uyumayacağım. Eğer ki üzerine basmışlarsa bu mektubun, işte o zaman sadece bana özel olacaksın ve seni aramayacağım. Ama eğer ki biri alıp ta bu mektubu okursa, işte - işte o zaman ömrümün hepsini harcasam bile seni arayacağım. Bu mektubun aynısı evimin bir köşesinde olacak. Seni bulursam, o mektubu vereceğim. Hiçbir şey demeden. Seni bulamazsam da seni son nefesime kadar unutmamış olacağım, bu da yeminimi yerine getirilmesi demek.
Bu mektubu kapatırken sana seni her şeyden daha çok sevdiğimi söylemek isterim.
Sevgilerimle, Estelle.
1 note · View note
hikitten · 2 years
Note
Ne tür hikayeler yazıyorsun
Bazen Montaigne denemesi gibi aslında yazdıklarım kimi zaman günlük gibi çok değişkenlik gösteriyor.
Fakat temelde kafam da bir roman var.. sadece 50 sayfa yazdım ve henüz belli değil sonu belki 70 yaşına gelince ancak bitiririm hahah.
Ne anlattığına gelirsem de bir kadınla adamı anlatıyor özünde aşk hikayesi gibi gelebilir ama değil. Daha felsefik. Kahve ve sanat üzerinden başlayan tnaışıklıkları ve tesadüf ya denk gelmelerinin üzerine sohbetleri bambaşka onları bambaşka yerlere sürüklüyor. (Spoi gibi olacak ama aslında hikayenin sonunda adamın ağzından o buluşmanın tesadüf olmadığını ve kadına karşı sapkın bir cinsel dürtüsünün bulunduğunu yetmiyor gibi de çocukluk travmalarını okuyacağız... Ve tabii o ana kadar geçen her şeyi ortaklaşa veya kadının ağzından okuyor olacağız. Kızdığımız, şaşırdığımız onca şeyden sonra sonunda öğrendiğimiz şeyler bizi dumura uğratsın, okuyan kimse "yok artık be! " diyip kitaptan bir anlığına kafasını kaldırsın istiyorum :) Ben çok severim çünkü bu tarz kitapları çok güzel çok sürükleyici ve bu o kadar hayatınıza dokunan kitaplar oluyor ve beni en çok mutlu eden şey birilerine manevi olarak dokunabilmek..)
3 notes · View notes
teknolojihaber · 4 days
Text
AMD Epyc 4004 Raphael sunucu işlemcilerini ev kullanıcıları için piyasaya sürecek
Tumblr media
AMD bunu daha önce hiç yapmamıştı. Şirket, AM5 tüketici platformu için Epyc 4004 Raphael sunucu işlemcilerini piyasaya sürecek. Öyle görünüyor ki AMD yakında AM5 platformunu meraklılar için çok daha çekici hale getirebilir. AM5 için Epyc sunucu işlemcilerinin piyasaya sürülebileceği iddia ediliyor. Hattın adı Epyc 4004 Raphael olacak. Bu tür işlemcilerin çoklu soket konfigürasyonlarında çalışamaması bekleniyor. Teknik detay yok ancak bu tür CPU'ların 3D V-Cache önbellekle de sunulabileceği aktarılıyor. AMD daha önce normal tüketici platformları için sunucu Epyc'lerini yayınlamadığından, yeni CPU'ların mevcut anakartlarla uyumlu olup olmayacağı veya  özel bir yonga setinin yayınlanıp yayınlanmayacağı konusunda yalnızca tahmin yürütülebilir. Gelecekte bu tür işlemcilerin çok ucuz ve oldukça güçlü CPU'lar olarak tüketici pazarında Intel Xeon LGA2011'in yerini alması mümkün. Read the full article
0 notes