Tumgik
#Edip Abi
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
edip: dip’te bir nüans / küçük İskender Paylaşılsın, paylaşılmasın / yaşansın, yaşanmasın herkesin Edip Cansever’le bir anısı mutlaka vardır. Mutlaka olmalıdır, olacaktır! Çünkü herkes, Edip kadar hayatın içinden hayata dair belgeler toplamak için dalmışsa eğer anlam’a, bu belgelerden bir dosya oluşturacak ve bu dosyasıyla kendini yeryüzüne kanıtlayacaksa, elimizin altında böylesi bir şairin olması daima faydalıdır. Hem okur adına, hem siyasi kimlik adına! Benim Edip Cansever’le örtüşmem çok geç oldu; yirmili yaşların, dönemin şaşaasıyla çatışması ve şiire devrimin haklı yuva kuruşu, aldığım sosyalist eğitim çerçevesinde benim gibi yeni yetme bir şair adayını çok farklı kulvarlardaki bir dize yapılanmasına ve imge kurgusuna sürüklemişti. Bu noktada Edip Cansever, fazlasıyla burjuva kokuyordu benim için; çünkü yazdıklarından hiçbir şey anlamıyordum! Kitaplarını duvarlara fırlattığımı ve şiiri savunma yolunda isyan ettiğimi hatırlıyorum. Ama Edip Abi, o kadar güçlü bir şairdi ki benim gibi at gözlüğünü politik kimlik sayan birini bile içten içe şiire, hayata çekebiliyor, bir yerlerimizden bize, bize has dokuya nüfuz edebiliyordu. Bu noktalardan biri ‘kim bakar uzaklara köpekleri saymasak’ çevresindeki garip, imgesel kaosu ruhumuza sokuşturan o büyük büyüydü. Güneye yolculuklarımdan birinde tren yolu üzerinde sabaha karşı gördüğüm, dağlara bakışlarını dikmiş bir köpekle karşılaşmam Edip’i yeniden okumaya itti beni. Kimdi bu adam?! Ömrün hücrelerini döküyordu sanki. Bilip bilmeden bıçak sallayacağına, tüm dokuyu öğrenerek cerrah olmuştu işte! Onunla tanışmak, onunla atışmak, bir şeyler öğrenip bir şeylerin ukalalığını yapmak tek hedefimdi âdeta. O adam, benim yazmak istediğimi yazıyor, o adam benim söylemek istediğimi söylüyor ve bunu ustalıkla yediriyordu şiirlerine. Bir dostum, doğum günümde bir kadeh rakı ısmarlamak için beni çektiği salaş meyhanede bu yeni saplantımı duyunca, ‘Saçmalama; önümüzdeki hafta, götürürüm seni Edip Abi’nin içtiği yere. Tanışırsınız!’ dedi. Coşkuyla döndüm evime. Coşkum çalan telefona dek sürdü. Arayan kişi, baş sağlığı diliyor ve Edip’in gittiğini bildiriyordu. Bu, en büyük cezaydı bana / en büyük işaret! Doğum günümde sevdiğim şairi tanışmadan, tanışmak üzereyken kaybediyordum. O yüzden her 28 Mayıs, biraz doğduğum, biraz öldüğüm bir tarih! Demin andığım Nahit Hanım’ın cümbüşlü evinde tesadüfen Edip’in iskemlesine oturmam ve Nahit Hanım’ın ‘Aynı Edip’e benziyorsun; sinirli, hırçın ve kendinden eminsin,’ deyişi de hatırımda! Ne diyelim, belki o, Edip, Türk Sanat Müziği’nin derinliklerinden gelen bir caz ezgisi gibi, beni de delirtti. Beni de ahengin ortasında kopan bir tel gibi yalnız bıraktı. Her şair, bir büyü yaratır. Her şair, yarattığı büyüden kendi de etkilenir ve o büyüyü reddetmeye çabalar. Edip Abi, yarattığı büyüyle şiirin bildik akışının büyüsünü bozdu. Büyünün bir metafizik uzantısı değil, bir aşk biçimi olduğunu belgeledi. Galiba, bu belgeydi hayattan ilk önce sökülmesi ve yaramaz insanların omuzlarına apolet niyetine dikilmesi gereken. Biz gerekeni yaptık sanıyorum. En azından seksenli yılların dize dizicileri / dize düzücüleri! İçimizdeki huzur, dışımıza kar yağdırdı! Meymenetsizliğimiz, metanetimizi arttırdı! Her şeyden ders aldık, hiç ders vermeye kalkışmadık! İşte size bizim neslin ifşası! - küçük İskender, edip: dip’te bir nüans (Eflatun Sufleler) - Görsel: Cemal Süreya’nın çizimiyle Edip Cansever * * * Ben orda, akşamına orospular dadanan Camlarında pis sinekler gezinen, ben orda Eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor Kadınlarda oluyor kadınsız bakışlarla Başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber Ya Tanrı’ya inanır ya da isyana. Kimseye vermiyor ki acılardan atarsa Kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan Bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla Ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam. Orası bir ölümdür şarabımı doyuran Ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar Vaftizi gün ışığında bir garip protestan Tanrısıyla sevişir; herkes bilir sevişmeyi o kadar Kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum Yeniden doğmak için çıkardığım yangından. - Edip Cansever, Phoenix (Sonrası Kalır / Bütün Şiirleri, 1 / Petrol)
18 notes · View notes
harepare · 2 years
Text
yarin erken kalkmam lazim
0 notes
sexcxsblog · 2 months
Text
NASIL BAŞLADI 13
Aradan uzun aylar geçti ben 17 yi bitirmeye ramak kalmıştı. Semih abim üniversiteyi başka şehirde okuyordu ve hala bitmemişti. Ara tatil ve yaz tatilleri dışında pek eve gelmez geldiği zaman da dışarda arkadaşlarıyla takılırdı. Benimle hiç konuşmuyordu. Yaşadığımız şeyler ve beni kendi gözünde sürekli arkadaşlarına vermesi herhalde şimdi kafasına dank etmiş yüzüme bile bakmıyordu. Mesut abi ile Ali abi bir şehirde birlikte işe girmiş ve tarihe karışmışlardı. Fikret abi ise karısının oyuncağı kum çuvalı olmuş ne derse yapıyordu. Öyle aslan bşr erkek nasıl bu denli pısırık oldu anlayamadım. Büyük ihtimalle kısır oluşu özgüvenini sarmış evliliği sona ermesin diye her şeyi alttan alıyordu. Bu durum üzücü olsa da bana yaptıklarından sonra hak etmişti. Babam hem Semih abimi hem de küçük kardeşim Selim’i okutmak için harıl harıl çalışıyordu. Fikret abinin babasına olan borcunu bitirmiş ama para tatlı geldiği için başka işlerde de çalışmaya devam etti. Tır şöförlüğü yapıyordu artık. Bazen bir hafta bazense iki hafta sonra eve gelirdi. Küçük kardeşimle beraber yaşıyorduk çoğu zaman. Gözümde çok silik bir çocuktu. Sabah okula gider akşam gelince gecelere kadar çocuklar ile oyun oynar eve yatmaya gelirdi. Bildiğin otel gibi. O yüzden benim sex hayatıma hiçbir zaman şahit olmadı. Dedim ya sadece uyumak ve yemek yemek için eve gelirdi.
Ama aradan geçen zamanda o da artık ergenliğin o yoğun duygularına kapılmış eve sokmadığım çocuk evden çıkmaz olmuştu. 16 sına yeni basmış azgın teke gibi evde dolanıyordu. Abimin laptopunu sahiplenmiş büyük ihtimalle porno izliyordu. Ben de uzun bir süre yarrak yemediğim için amımın ve götümün deliği eski halini almıştı. Dışarı gönlümce çıkamıyordum. Babam eskisi gibi evde olmadığı için yasak koymuştu. Evde temizlik yemek yapmaktan başka bir şey yapmıyordum. Günün geri kalan vakitlerinde televizyon izliyor ordaki erkekleri düşünüp azıyordum. Erkeksizlik çok zordu.
Geçenlerde bir gün kardeşim okuldan sonra eve geldi. Üstü başı pis içinde kıyafetleri yırtılmış. Noldu diye sordum. Arkadaşı ile kavga ettim dedi. O haline çok üzüldüm.
-üstünü çıkar banyo edeyim seni
-abla saçmalama çocuk muyum ben
-çok konuşma elimde büyüdün az yıkamadım seni
Zor bela ikna edip duşa soktum. Ama ayakta duramadığı için tabure getirdim. Üstünde sadece boxerla tabureye oturdu. Bende beyaz bir t-shirt altımda da yine beyaz bir tayt ile yanına geldim. Suya açıp yavaş yavaş yıkamaya başladım. Çok pis dayak yemişti. Her yeri boya ağzı yüzü kan içindeydi.
-nasıl oldu bu
-boşver abla
-söylesene
-kız meselesi abla işte kurcalama
Kardeşimi yıkarken su ister istemez üstüme gelmişti. Evde tek olduğumdan ne kilot ne de sütyen takardım sevmezdim de işin doğrusu. Islanan yerlerde memelerim olduğu gibi belli oluyordu. Nedendir bilmem ama kardeşimi bir tehdit olarak görmüyordum benim gözümde bir çocuktu bir de elimde büyümüştü. Ama herhalde kardeşim böyle düşünmüyor. Göğüslerime kaçamak bakışlar atıyordu. Önünü de eliyle gizliyordu. Ben çok aldırmadım. Çocuk diye. Her yerini yıkadıktan (avret yerleri hariç) sonra
-avret yerlerini yıka sonra üstünü yıka gel de yaralarına merhem süreyim
-tamam abla geliyorum birazdan
Banyodan çıktım. Üstümü değiştirdim atletimsi bir şey giydim salona geçtim. Atlet biraz büyük olduğundan memelerimi zor kapıyordu. Zaten çoğu annemindi. Kardeşim altına şort giyip yanıma geldi ben de yaralarına merhem sürüyor kanamış yerlere yara bandı takıyordum. Bu arada kardeşim kaçamak bakışlarla yine memelerimin yarısını zar zor kapatan atletime kaçamak bakışlar atıyordu.
-bir daha kavga ettiğimi duymucam tamam mı selim
-tamam ablacım
Uzun zaman sonra ablacım demişti. Ben televizyonun karşısına geçtim güzel bir dizi arıyordum kardeşimde tam karşımda duruyordu. Çoktan odasına geçer diye düşünmüştüm ama oturuyor çaktırmadan beni seyrediyordu. Ona da hak vermek lazımdı. Bana hiç o niyetle bakmıyordu ya da görmüyordu beni. Şimdi ise gözleri açılmıştı.
-e ablacım senin sevgilin var mı
-ne sevgilisi be evden çıktığım mı var nerden yapıcam
-çıksan var ya herkes seninle sevgili olmak ister
-diyorsun keşke ama işte çok zor
-boşver ablacım hem olsaydı kıskanırdım seni
-niyeymiş o
Bir an duraksadı. Kekeleyerek
-bir sen varsın yanımda ondan
-ya selimm gel buraya
Yanıma geldi. Sarıldım ben de. Büyük ihtimalle memelerimin yumuşaklığını hissetmişti ve hoşuna da gitti galiba uzun bir süre bırakmadı beni.
-tamam yeter bu kadar duygusallık ödevin yok mu senin
-var ama sana sarılmak bana iyi geliyor
-görende ilk defa sarılıyoruz zanneder eşek sıpası
-nolur biraz böyle yatalım mı
-iyi tamam
Biraz kenara kaydım yanıma geldi sarıldım. Başı göğsümün bir tık üstündeydi. Çataldan her yerim görünüyordu. Memelerim onu baya azdırmış olmalı ki hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. O şekil beraber yattık. Ben uyumuşum. Uyandığım kaşık pozisyonundaydık. Kardeşim siki kalmış amımı zorluyordu. Bir eli de göğsümdeydi. Aha dedim bu da beni sikmek istiyor belli. Bir anda doğrulunca kardeşim koltuktan yere düştü.
-iyi misin selim
-iyiyim ablacım çok iyiyim
Önünü saklamaya çalışıyordu. Sonra odasına doğru gitti. Elimi amımın olduğu yere attığımda bir ıslaklık vardı. Galiba kardeşim götüme sürtünerek oraya boşalmıştı. Odasına doğru giderken. Alıcı göz ile baktım. Gerçekten de büyümüştü. Esmer teni spor yaptığı için hacimli vücudu çok güzel görünüyordu. Belki de erkeksizliğimin ilacı oydu.
79 notes · View notes
Text
Karımın Zenci Yarağıyla Tanışması! (Emre 24 Y., İstanbul)
Sabah saat 7:00 gibi kapının çalmasına uyandım. Gelen kapıcı Hüseyin efendiydi. Kendisine, "Hafta sonu Leyla'yı rahatsız etme, misafiri var!" diyerek oyalamıştım. Neyse, içeri buyur ettim. "Leyla hanım yok mu?" diye sordu. "İçeride uyuyor, gidelim yanına!" diyerek yatak odamıza götürdüm. Karım yatakta uyurken, Hüseyin efendiye, "Hadi sen de geç yanına uzan, özlemişsindir Leyla'yı, özlemini gider, ama bu sefer elinden geldiğince sert sik! Hem sadece amını değil, götünü de sik! Dur desede durma!" dedim. Amacım karımı sert sikilmeye alıştırmaktı, çünkü bu halde onu 3-4 Zencinin arasına koysam pert olurdu, sadece acı çeker zevk alamazdı. Ben onun Zenci yarağında sikilirken zevk çığlıkları atmasını istiyordum.
Hüseyin efendi, "Peki!" dedi. Tamamen soyunup karımın yanına geçti. Heryeri kıllı ve kilolu herifin tekiydi, benim karım ise onun hayal bile edemeyeceği güzellikteydi. Ama ben kendi ellerimle karımı ona teslim edip siktirmiştim ve yine karımı ona teslim ediyordum. Ellerini karımın vücüdunda gezdirmeye, boynunu öpmeye başladı. Karıma sürekli, "Aşkım, sevgilim!" diyordu. Leyla uyanıp Hüseyin efendiyi yanında görünce önce biraz afalladı, ama sonra ona, "Günaydın aşkım!" deyip onun dudaklarına yapıştı. İnanın ben bile şok oldum. Normalde karım Hüseyin efendiyi istememişti, Hüseyin efendi karımı güzelce sikince karım razı olmuştu, ama bunu ben bile beklemiyordum. Karım artık içindeki orospuyu gün yüzüne çıkarmıştı...
Ben köşeye çekilmiş, karımla Hüseyin efendinin sevişmesini izliyordum. Hüseyin efendi karımın memelerini, götünü, amını, bacaklarını öpüp yalayarak bitirdi resmen! Karım artık dayanamayıp, Hüseyin efendiye, "Sik beni aşkım, gir içime!" diye yalvarıyordu. Hüseyin efendi de artık sikini leylanın amına yerleştirip sertçe sikmeye başladı. Karım çığlıklar atarak sikilmeye başladı. Ben de bu duruma dayanamayıp 31 çekerek boşaldım. Hüseyin efendi ona dediğim gibi karımı sert şekilde, hiç boşalmadan yaklaşık bir saat boyunca, hem amını hem götünü sikti.
Karım ara ara, "Dur, yavaş!" dese de, o daha da hızlandı. Karım iki kez orgazım olmuştu. Boşalma sırası Hüseyin efendiye geliyordu ki, karım beni bir kez daha şaşırtacaktı. Hüseyin efendinin geleceğini anlayan karım hemen altından kaçıp onun yarağına yumuldu. Normalde onun kıllı yarağını yalamaktan midesi bulanırdı, ama bu sefer öyle zevkle yalıyordu ki, anlatamam. Hüseyin efendi homurdanmaya başlayınca, karım sikini iyice azğına aldı ve Hüseyin efendi resmen kükreyerek karımın boğazına boşaldı. Karım ise bütün dölleri yuttu. Yan yana sarılarak yatakta uzanıyorlardı, ama saat baya ilerlemişti ve işe gidecektik. Hemen toparlandık ve hep birlikte evden çıktık.
Ben tüm gün, karıma Zencileri nasıl bulacağım diye düşünürken, karımdan bir mesaj geldi. Çağan'ın iş çıkışı kendisini otele davet ettiğini, eve biraz geç geleceğini yazmıştı. Ben ise sadece, "Tamam!" diyebildim. Karım ben onu izleyemeden Çağan'la sikişecekti. Ben de o akşam sahile inip Zenci avına çıktım. Amacım saat satan Zencilerden bulmaktı. Çok dolandım, ama bir türlü kimseyi bulamadım. Eve doğru dönmeye karar vermiştim ki, karşıdan bir Zencinin geldiğini gördüm, ellerinde tespih ve saatler vardı. Kendi kendime (Tamam buldun da, konuyu nasıl açacaksın?) diye düşündüm. Hemen kendisini çağırdım ve saatlere bakar gibi yapıp onu incelemeye başladım. Vücudu kaslı, genç birisiydi.
Kendisine, "Aç mısın, ben tost yemeye gidecektim, sen de gel istersen tost ısmarlayım sana?" dedim. O da yarım Türkçesiyle, "Olur abi!" dedi. En yakın kafeye oturduk ve birer tost söyledik. Tanıştık, ismi Abdu imiş. Kendisine, "Türkiye nasıl, mutlu musun burada?" diye sorular soruyordum. En sonunda da, "Türk kızları nasıl, beğeniyor musun?" diye sorunca, "Evet çok güzeller!" dedi. "Hiç biriyle birlikte oldun mu?" diye sorunca, birkaç kez orospu siktiğinden bahsetti. Ben de ona, "Ben de de bir ateşli orospu var, hiç Zenci yarağı yememiş, istersen sana ayarlayım?" dedim. "Olur tabi, ne kadar?" dedi. "Ücreti sonra konuşuruz!" dedim ve telefon numarasını istedim. "Benden mesaj bekle!" deyip ayrıldım...
Akşam aynı şeyleri karıma anlatınca karım çok heyecanlanmıştı. Bana, "Ne kadar isteyeceksin?" diye sorunca afalladım ve "Anlamadım?" dedim. Karım, "Beni ne kadara ona vereceksin, hani Zenci kaç para demiş ya?" dedi. Resmen şok olmuştum. Aklımda Abdu'dan para almak yoktu, ama karım resmen orospuymuş gibi bana ondan alacağım parayı soruyordu. "Para almayacağım!" deyince, karım, "Bence alalım, bana verirsin parayı, bu fırsat kaçmaz!" dedi. Ben de, "Öyle mi, ulan orospu oldun iyice!" dedim. "Beni orospu yapan sensin!" dedi. Haklıydı da, ama nedense çok sinirlenmiştim. O sinirle Abdu'ya mesaj attım, "Yarına hazırlan, ücreti de geldiğinde konuşuruz, ama merak etme çok pahalı olmaz!" dedim.
Bu işi bizim evde yapamazdık, otel de olmazdı, çok dikkat çekerdi. Ertesi sabah, bir haftalık ev kiraladık. Sonra da, Abdu'ya akşam 20:00'de buluşmak üzere oranın adresini attım. Akşam 18:00 gibi işten çıkıp o eve gittik. Karım çok heyecanlandıydı. Hazırlanmaya başladı. Saat tam 19:55'de kapı çaldı. Delikten baktım, gelen Abdu idi. Kapıyı açtım ve içeri buyur edip yan odaya aldım. Bir süre sonra karım da içeri geldi. Karımı görünce Abdu küçük dilini yutacaktı. Karımın üstünde sadece ince bir tül elbise vardı, altına da başka birşey giymemişti.
Abdu bana, "Abi senin orospu çok güzel, çok pahalıdır!" dedi. "Anlaşırız, sorun değil, sen keyfini çıkar! Yalnız ben burada oturup sizi izleyeceğim, sorun olmaz herhalde?" dedim. Karım da hemen Abdu'nun önünde diz çöküp, pantolonun kemerini çözüp, pantolonu tamamen indirdi. En sonunda da boxerini indirince, en az 20 cm olan, kocaman başlı, kapkara, kalın bir yarakla karşılaştı. Önce eline alıp ona 31 çekerken Abdu da ayağa kalktı ve bir elini karımın memelerine attıp okşamaya başladı. Karım da üstündeki tül elbiseyi indirdi. Abdu üstünü çıkarınca kaslı vücuduyla artık tamamen çıplaktı. Abdu yarağını karımın ağzına doğru tutunca karım hemen saksoya başladı. Arada taşaklarına yumularak ona güzel bir sakso çekiyordu...
Sonra Abdu birden karımı kaldırdı ve kucağına aldı. Karım da, "Hadi odamıza geçelim!" dedi. Karım kucağında yatak odasına gittiler. Tabi ki ben de arkalarından gittim. Abdu karımı yatağa yatırp üstüne çıktı ve öpüşmeye, elleşmeye başladılar. Karım artık iyice kıvama gelmişti, Abdu'ya, "Sok kobranı bana!" diye yalvarıyordu. Abdu o haşmetli yarağını karımın amına yerleştirmişti, ama sırf yarağının kafası karımın amının boyu kadardı. Zorlaya zorlaya birazını sokabilmişti. Karım ise gözleri yerinden fırlayacakmış gibi çığlıklar atmaya başladı. Abdu tecrübeliydi, yavaş hareketlerle yarısını sokup, git gele başlamıştı. Karım da artık çok zevk almaya başlamış olacak ki, amından sular akmaya başlamıştı...
Abdu gittikçe tamamına yakınını sokar olmuştu. En az 20 cm olan yarak şuan daha büyüktü ve neredeyse hepsi karımın amının içindeydi! Sonra pozisyon değiştirdiler, Abdu karımın bacaklarını omzuna aldı ve tüm gücüyle pompalamaya başladı. O pompaladıkça yarağı karımın amında biriken su sesleriyle 'şlap, şlap!' diye ses çıkartıyor ve odanın her yerinde karımın zevk inlemeleri yankılanıyordu. Sonra misyoner pozisyonuna geçip, Abdu karımı hem sikip hem de öpmeye başladı. Karım ilk orgazımını olmuştu. Bir süre sonra da Abdu'nun üstünde çıkıp yarağının üstünde zıplamaya başladı...
Aradan 15 dakika geçmişti. Ben Abdu'ya, "Sadece amını değil götünü de sik!" deyince, karım, "Olmaz, çok büyük alamam!" dedi. Ben de, "Alışman lazım, yoksa hayal ettiğimiz şeyi yapamayız!" deyince ses çıkarmadı. Abdu hemen karımı domalttı ve altına yastık koyup götünü iyice yukarı çekti. Ben de ona önceden getirdiğim ve artık sürekli kullandığımız bir losyonu verdim. İyice deliğine ve yarağına sürüp, götüne sokmaya başlayınca, karım ağrı çekmeye başlamıştı bile. Abdu yavaş hareketlerle yarağının kafasını sokabilmişti. Karımın alışabilmesi için bir süre öyle bekledi. Sonra yine yavaş hareketlerle git-gel yaparak iyice alıştırdı karımın götünü. Karım da artık zevk almaya başlamış olacak ki, "Daha da sok!" demeye başlamıştı. Abdu yarısına kadar sokmuş ve git-gel yapmaya başlamıştı...
Abdu ara sıra yarağını çıkarıp karımın göt deliğine bakıyordu. Karımın göt deliği kocaman olmuştu ve Abdu'nun koca yarağına iyice alışmıştı artık. Karım yine biraz acı çekiyordu, ama aynı zamanda da zevk aldığı inlemelerinden belliydi. Neyse, Abdu yine bir 15 dakika boyunca karımın götünü sikti ve içine boşaldı. İkisi de yatakta uzanıyorlardı. Abdu tam toparlanacaktı ki, karım, "Ne yani, tek postada bırakacak mısın beni?" dedi. Abdu bana dönüp, "Abi o kadar param yok, tek postaya anca yeter!" deyince, karım, "Bu benden olsun, gel burayaaaa!" diyerek Abdu'yu yatırdı ve kaslı vücuduna öpücükler kondurmaya başladı. Sonra da henüz deliği kapanmamış götüne yarağını hizalayıp, içine aldı, oturup kalkmaya başladı. Bir yarım saat boyunca daha sikişip, ikisi de neredeyse aynı anda boşaldılar...
Abdu içeride olan pantolundan 20 Dolar çıkarıp, mahçup bir şekilde, bana, "Yeter mi abi?" diye sordu. Karım da, "Yeter, yeter!" deyip Abdu'nun elinden aldı parayı ve Abdu'yu öpüp duşa girdi. Abdu üstünü giyinirken, ona, "Arkadaşların var mı, aynı senin gibi, yarakları da seninki kadar büyük?" diye sordum. O da, "Ohoo çok var, ama ben senin orospuyu çok sevdim, çok güzel, manken gibi, ben istiyor sürekli onu!" dedi. Ben de, "Tamam, merak etme, yarın da gelirsin, ama yanında bir arkadaşını daha getir. Sonra da senden birkaç arkadaşını daha çağırmanı isteyeceğim!" dedim. Abdu, "Tamam abi, teşekkürler!" dedi ve çıktı...
Karım duştan çıkınca, ona, "Çağan'a söyle, bir hafta yoksun. Seni sırayla Abdu'ya ve arkadaşlarına siktireceğim, en sonra da hepsini birden alacaksın içine!" deyince, "Offf, desene beni bayıltana kadar sikecekler!" dedi. Plan belliydi, yarın iki Zenci yarak sırayla sikeceklerdi, sonraki gün ise ikisi birden, en sonda da 4-5 Zencinin ortasına atacaktım karımı!
[Emre]
124 notes · View notes
sertsiken0606 · 4 months
Text
arkadaşla seks
Bundan 2 hafta önce kaza yapan bir arkadaşımın evine geçmiş olsun ziyaretinde bulunduk arkadaşımız biz oradayken kocası ile kavga etti arkadaşım daha 25 yaşında oldukça güzel ve alımlı bir kadın ismi Esra dediğim gibi Esra çok güzel bir kadın ben iş çıkışı gittiğim için rahattım diğer arkadaşlar tek tek kalktı evde ben Esra ve kocası Talat vardı. Ben sessiz bir şekilde Esra ya neden kavga ettiklerini sordum Esra kem küm etti. Talat ta arkadaşım olur ama Esra ile birlikte çalıştığım için Esra ile daha yakınımdır. Esra kem küm edince Talat a sormak istedim Talat konuşmayı seven bir erkek kadın gibi asla sır tutamaz. Mutfağa gittim giderken Talat a işaret ettim geldi la bebe hayırdır ne derdiniz varda misafirler varken kavga ediyorsunuz dedim o da abi herkes hergün sevişiyor biz 10 gün bazen 15 gün arayla sevişiyoruz neden sen beni sevmiyor musun yoksa başka biri mi var hayatında diyor yok diyorum senide çok seviyorum diyorum inanmıyor 3 gündür her yan yana geldiğimizde konu bu bıktım artık dedi ben la bebe Esra gibi bir karın var 10 gün ne la hergün seks yap erkek olarak sen istekli olman lazım kadın haklı dedim. Ben hergün Firdevs i sikiyorum senden 10 yaş büyüğüm hemde dedim gülerek abi ne diyorsun bununda bir dinlenmeye hakkı yok mu dedi Talat sen manyakmısın Allah onu kadınlar için kadın ın amını götünü de erkek için yaratmış zevk vereceksin ki zevk alacaksın dedim sonra kalktım Esra ya veda edip evime gittim eşim Firdevs yemek hazırlamış sofra kuruyordu neden geç kaldığımı sordu bende Esra ya geçmiş olsun a gittik kavga ediyorlardı Talat ile konuştum çok gülünç bir kavga sebebiyle kavga ediyorlarmış nedenmiş dedi eşime bir bir anlattım. Yemekten sonra seks yaptık Esra yı hayal ederek sik bugün dedi dediği yaptım ama sevmedim ne oldu dedi ben sen bana Esra yı ayarla bende Talat ı sana dedim plan yaptık birlikte ertesi gün ben işe eşim Esra ya gitti Talat ta aynı vardiya daydık 15 gün birlikte gidip gelecektik bilmiyenler için yazayım ben ambulans şoförüyüm. Eşim bana mesaj attı bu iş bu kadar sen ne yaptın konuştun mu yazmış yemek molasında inşallah dedim dediğimi yaptım kuytu bir köşede ne yapmak istediğimizi anlattım resim video gösterdim bizimle ilgili şok oldu ama kabul etti ama Esra ile konuşmadan olmaz dedi tamam dedim. İşimize dönerken bu iş te tamam dedim eşime Talat ta Esra ile konuşmuş akşam iş çıkışı bizim evde buluşmaya karar verdik iş çıkışı birlikte eve giderken Esra yı arayıp bize gitmesini söyledik bizden daha önce gitmişti eve girdiğimizde Esra ve Firdevs üzerlerinde transparan bir gecelikle karşıladı bizi
56 notes · View notes
cninzihni · 4 months
Text
23 notes · View notes
terapistcagatay · 2 months
Note
Abi ben 2 seneden fazladır birini çok seviyorum. Hayatıma kimseyi alamıyorum bu yüzden. Unutmayı çok denedim ama başaramadım. Tamam bu sefer unuttum diyip hayatıma birini almaya karar verdiğimde vicdanım çok sızlıyor ve olduramıyorum. 1 yıl önce 1 aylık bir sürede konuştum. O 1 ay bana 1 ömür gibiydi. Beni ilk kez o zaman resmi olarak tanıdı. Daha önceden uzaktan sevmekle yetiniyordum. Telefon numarasından tut yaşadığı şehire kadar kendim buldum ve en son cesaret edip aradım onu. Konuşurkende mükemmel davranıyordu bana ama yaşımı çok problem ediyordu ve haklıydı bir şey diyemiyorum. Aramızda 4 sene var kimliğinde ama normalde 3 sene. Şu anda ben 17 o 20 o zamanlar 16'ya 19'duk. Ben ilk kez birini bu denli sevdim ve beklemeyi düşünüyorum. Reşit olana kadar onunda yaşımla sorunu bitene kadar ama bazende beklesem kabul eder mi ya da ya o zamana kadar başkası olursa ve ben geç kalırsam bu şekilde nasıl yaşarım ikilemde kalıyorum. Bu durumda ne yapmam gerekiyor? Unutmaya devam etmeyi sürdürüyorum yoksa son bir kez başarabilmeyi denemem gerekiyor mu?
Seven herkes sevdiğine söylemeli, cesaret edip bi şekilde yolunu bulmalı güzel kardeşim. Evet yaşlarınız gerçekten küçük, ilerleyen dönemlerde zaman neyi gösterir kimse bilemez, bence hayatınızın tadını çıkarmanız, birbirinize gerçekten kıymet veriyorsanız, yürümeniz gereken yolları birlikte yürümelisiniz. Farklı şehirler sadece aradaki KM’yi değiştiriyor, duyguları değiştirmiyor. Konuş bence çok geç olmadan. Çünkü yarının ne olacağını kimse bilmiyor. Reddeder diye düşünme, eğer öyle bile yapsa vicdanını rahatlatırsın can dostum. Kendine iyi davran.
8 notes · View notes
yurekbali · 6 months
Text
Tumblr media
Gün aydı da, sen aydın mı arıyorsun Ahmet Abi? Arama! İşte buradalar, oturmuşlar ikisi bir masaya. Gülümseyen adam, Rıfat Ilgaz... Gözlüklü olan, Edip Cansever... Memleketin hâli gibiler Ahmet Abi! Gülen ayva, ağlayan nar gibiler. Tam tamına bizim gibiler, halkın ta kendisi gibiler. Ağlarken güler, gülerken ağlar gibiler. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir,” değil mi Ahmet Abi? Oturmuşlar ya, Rıfat Hoca masaya bir sarı yazma serecek birazdan, sonra koyacak Rukiye’nin saçından bir tutam, mum satan bir baba, birkaç hastane odası, bayrağını çekmiş bir vapur... Edip Cansever koyacak Funda Oteli’ni, bezik oynayan kadınları, yer çekimli karanfili masanın tam ortasına... Rıfat Hoca kalır mı aşağı, o da dökecek Hababam Sınıfı'nı masaya tek tek. Ama sanma ki bu kadar! Edip Cansever avucunda bir gül döndürecek ve koyacak masaya ilk yaz şikâyetçilerini... Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen bir kadını... Gelinciğin ikinci tadına benzeyen bir sevdayı... Malatya kokan bir istasyonu... Antep’in kırmızı düzlüğünü... Rıfat Ilgaz, 70 yaşını bırakacak masaya; Cide sokaklarında elleri arkadan kelepçeli, gözleri bağlı, askerlerin arasında karakola götürüldüğü o korkunç günü, ki utancımdan anlatamam. Koyacak sonra masaya ocak katırı Alagöz’ü, tek kollu Aliş’i, sanatoryumdan bir odayı, Balıkpazarı’nda limon satan öğrencisini, ama en ağırı Ahmet Abi, en ağırı, koyacak namuslu ve aydın bir yurttaş olduğu için çıkarıldığı mahkemeleri... İşte o zaman Edip Cansever dayanamayıp diyecek ki, “Bu halk da halkmış ha! Bana mısın demedi bu kadar yüke...” Sonrasını biliyorsun Ahmet Abi, örtüdeki lekeler çıkar mı çıkmaz mı, sana kalmış; sonrası mendilinde kan sesleri... Temizlenir temizlenmesine de, önce adaleti getirmek gerek bu ülkeye, değil mi? Adalet olmadan gün de zor aydınlanıyor. Adalet, hak, hukuk ve eşitlik için mücadele edenlere de yeri gelmişken günaydın Ahmet Abi. - Akgün Akova, Günaydın Deme Sanatı (syf.180-181) - Fotoğraf: Edip Cansever ile Rıfat Ilgaz. Clup Fuaye’de. Edip Cansever anısına hazırlanan “Fotobiyografi” kitapçığından.
11 notes · View notes
harepare · 2 years
Text
b i t m i y o l a r
0 notes
birguzelllincirkini · 4 months
Text
youtube
Bu aralar Edip abi dinliyorum ve okuyorum ya sen ?
13 notes · View notes
sexcxsblog · 1 year
Text
KAYNIM BENİ BOZDU-2
Neyse eve vardık girer girmez ev telefonu çaldı. Açtım Mithat bşr hafta sonra geleceğini söyledi kapattı. Bende banyo edip üstüme geceliğimi giydim. İç çamaşırı giymedim bu sefer sütyende. Oturma odasına geçtim. Kazım abi de boxer ve atletle kanepede oturup televizyon izliyordu beni gördü kapattı.
-gel Nurgül yanıma otur
-efendim abi
-bak güzelim ben seni severim şimdi bana anlat bakalım noluyor
-sorunda bu abi hiçbir şey olmuyor. Evlendiğimiz günden beri hiçbir şey olmuyor
-nasıl yani bakire misin hala
-evet abi hala kızım
-bak bizim şerefsize güzelim kızı mundar edecek. Ama bizim oğlan azgındır ben inanmadım bu dediğine.
-valla abi inanmıyorsan gel bak.
Bunları söylerken yalandan ağlıyordum. İstekli olmamı düşünmesini istemedim. Geceliğimi yukarı çektim bacaklarımı ayırdım. Ben bunları yaparken kazım abinin yarrağı boxerı deşecek gibi duruyordu. Elimle amının dudaklarını ayırdım. Pembe deliğim kazım abinin gözleri önündeydi. Hafifçe yutkundu
-vay hayvan eti yiyen böyle güzel am sikilmez mi? Of ölünür bu am için
Eliyle amımı okşamaya başladı.
-ah güzel yengem benim o sendeki cevheri kullanamadı ama ben kullanıcam
Ağzını amıma dayadı ve başladı yalamaya. Allah’ım bu nasıl bir zevkti. Sakallarının batması bile hoşuma gidiyordu.
-merak etme yengem bu amın hakkını ben veririm sen dert etme
5-10 dk yaladıktan sonra beni kucağına alıp yatak odama getirdi. Yatağa fırlatıp o kocaman yarrağını boxerdan kurtardı. Dikilmiş yarrak yalanmayı bekliyordu. Hemen üstümdeki geceliği fırlatıp yarrağa sarıldım. Susuz kalmış köpek gibi yalıyordum. Kazım abi de başımı okşuyor
-ah ne kadar susamış benim güzel yengem doya doya yala yavrum
Kazım abi zenciden hallice bir teni orman gibi kıllı vücudu vardı. Benimse süt gibi beyaz bir tenim. Taşaklarına kadar emdim. Yarrağının başına öpücükler koydum.
-şu memelerin tadına bakayım yavrum
Memelerime yumuldu. Yalıyor ısırıyor arada da tokatlıyordu. Aşırı zevk alıyordum.
-maşallah maşallah bu memeler adam öldürür
Memelerimi de yaladıktan sonra üstüme geldi yarrağını amıma dayadı
-kadın olmaya hazır mısın yenge kızlığına veda et
-hadi sok artık asıl kocam sen ol
Bunu duyunca şehvetlenen kazım abi bş anda yüklendi. Canım çok acısıda birkaç gelgitten sonra zevk almaya başladım. Onun koca kıllı yarrağı benim pembe dar amıma zar zor gidiyordu. Aynaya bakınca tenimizdeki azdırıcı uyum hoşuma gitti. Sanki dağ ayısı beni sikiyordu.
-nasıl mutlu musun karıcım
-hemde hiç olmadığım kadar kocacım
-ohh bakire am sikmeyeli uzun zaman olmuştu. Fırın gibi sıcacık ohhh
-evet erkeğim kökle körpeye
Çok geçmeden kazım abinin nefes alış verişleri hızlanmaya başladı.
-döllüyşm mi bu taze amını He amındaki yangını söndüreyim mi
-dölle kocacım
Ohh diyerek boşaldı. Yarrağını çıkarınca şarıl şarıl döl akıyordu.
-abi ne yaptın böyle ak ak bitmiyor
-e senin karıya az bile bu gel bakayım koynuma doyamadım sana.
Yarrağı hala dimdikti kucağına alıp yarrağını amıma yerleştirdi. Alttan köklemeye başladı.
-ah ah ayh
-ohhh harikasın yavrum
Kucağında zıplarken memelerim yüzüne çarpıyor. Bu baş döndürücü manzara da gözleri devriliyordu. Eliyle bir mememi tutup ağzına aldı morartacak kadar emiyordu. Ben kaç defa boşaldım hatırlamıyorum.
-güzelim geliyorum
-bu sefer ağzıma boşal döllerinin tadına bakmak istiyorum.
-a de bakayım
Yarrağını ağzıma soktuktan sonra patladı. Ben de hepsini yuttum.
-afiyet olsun yenge nasıl beğendin mi
-çok beğendim abi
İkimizde yatağa girdik koyun koyuna uyumaya başladık. Ama kazım abinin yarrağı yine kalktı. Ben yarrağı alıp ait olduğu yere soktum. Kazım abi yorgunluktan uyumuştu. Ama küçük kazım hala dimdik ayaktaydı. Ben yavaş yavaş ileri geri yapıyor zevkin tadına varıyorum. Ben ritmik hareketlerime kazım abi de eşlik etti. Çok geçmeden de tekrar amıma döllerini akıttı. Bende kadın olma gururu ile yeni kocamın kolları arasında uykuya daldım.
317 notes · View notes
Text
Baldızımın İlik Gibi Kızını Siktim! (Kerem 38 Y., Edirne)
Eylül ayının ikinci haftasıydı, geçici görev için Tekirdağ'a gönderilmiştim. Bunu biraz da ben istemiştim, çünkü orada üniversite okuyan (baldızımın kızı) Çilem vardı. Hem bir büyüğü olarak onu kontrol edecektim, hemde işimi yapacaktım. Arabamla Pazar akşamı Tekirdağ'a gittim ve anlaşmalı otelimize yerleştim. Daha önceden de orda kaldığım için, ısrarla çatı katındaki deniz manzaralı odayı istedim. Yol yorgunluğu hissetmiyordum, saat de erkendi, bizim Çilem'in öğrenci evine bir baskın yapayım dedim. Arabaya atladım ve Çilem'in evinin önüne geldim.
Seslerden anlaşıldığına göre içeride bir hengamedir kopuyordu. Kızlardan biri avaz avaz bağırıyor, bir erkek sesi de cevap vermeye çalışıyordu. Dışarda beklemeye başladım. Ve birazdan, ince uzun bir genç hışımla evden ayrıldı, peşinden de bir kız koşarak gitti. Ve evdedi hengame de sona erdi.
Arabadan çıkıp zile bastım. İçeriden ağlama sesi geliyordu. "Kim O?" dedi ağlayan ses. Çilem'in eniştesi olduğumu söylediğimde kapı açıldı. Yeğenimin ev arkadaşı Leyla'nın ağlamaktan şişmiş gözlerini görünce içim parçalandı. Oysaki 20 gün önce bizim yazlığa geldiklerinde ne kadar neşeliydi. Az önceki bağrışmayı duyduğumu ve ne olduğunu sordum. Leyla ağlayarak, erkek arkadaşını bir başka kızla kendi yatağında yakaladığını, oysa onu sevdiğini falan söyledi. Leyla'yı teselli ettim, kendisinin daha çok genç olduğundan, yarın birgün o çocuğu unutup başkasını bulabileceğinden bahsettim. Leyla halen erkek arkadaşına küfürler savururken, Çilem ve arkadaşları geldi. Tabii onlar da merakla ne olduğunu sordular. Leyla konuyu bir posta da onlara anlatırken, Çilem boynuma sarıldı ve "Canım eniştem!" diye koca bir öpücük kondurdu yanağıma. Ben de onu öpmek isterken yüzünü çevirdi ve kazayla tam dudağının yanından öptüm. Bu küçük kazaya Çilem gülümserken, doğrusu ben biraz utandım. Çükü Çilem kendi çocuğum gibiydi.
Akşam yemek yeyip yemediklerini sordum. Leyla yememişti, Çilem ve Tuğba ise birşeyler atıştırmışlar. Onlara, "Hadi hep beraber çıkıyoruz!" dedim. Benim arabya atladık hep birlikte ve otelin restoranına gittik. Izgara et söyledik. Kızlara, "Ne içersiniz?" dediğimde, Çilem ve Leyla bira istedi. Tuğba ve ben, pek alkol almadığımızdan, önce kola söyledik, ama Leyla ve Çilem'e yarenlik etmek için bizler de bira istedik. Hem manzaranın hemde deniz havasından olacak, bayağı bir içtik. Hesap kaçtı bir tarafımıza diye düşünüyordum. Garson Şeref'i kenara çektim, eline iyi bir bahşiş toka edip, hesaba tenzilat yapmasını ve kızların daha çabuk kelle olması için biralarına votka koymasını söyledim. Başka türlü hesabın altından kalkamayacaktım çünkü. Şeref elinden geleni yapacağını söyledi...
Saat gece 02:00 oluyordu. Çilem ve Tuğba uyukluyor, Leyla ise bana, karşısına ne kadar fırsat çıktığını, ama sevgilisini aldatmayı asla düşünmediği konusundaki resitalinin 35. baskısını yapmaktaydı. Bir ara bana kendini pek iyi hissetmediğini söyledi. Açıkçası ben de pek iyi durumda değildim. Daha önceden böyle birşeyi tahmin edemediğim için yine de kendimi tebrik ettim. Şeref'e bir işaret çakıp hesabı istedim. Hesap pusulası (indirimli) geldi. Şeref'e, "OK, odamın hesabına ekle, yarın görüşürüz!" dedim. Leyla ile birlikte, Tuğba ve Çilemin koluna girerek, yukarıya odama çıktık. Daha sonra kızlar için bir oda daha tutmak için aşağı indim. Resepsyonist Metin abi, bana, "Senin yan oda bu akşam boşaldı, o yüzden başkasına vermeyeceğim, eğer ihtiyacınız varsa o odayı ücret vermeden kullanabilirsiniz!" dedi. Ona teşekkür edip anahtarı aldım ve yukarıya çıktım.
Kızların üçü de alkolün ve sıcağın etkisiyle sızmıştı. Yan odayı bir kolaçan ettim. Odayı tutanlar birkaç saat uzanıp çıkmak zorunda kalmışlar galiba, çünkü ne banyo havluları kullanılmış, nede yatak bozulmuştu. İçinde birkaç izmarit bulunan bir kültablasından başka kirli bir şey yoktu odada.
Önce Tuğba'yı, sonra da Leyla'yı yan odaya götürdüm. Tuğba'nın kemerini ve pantolonunun düğmelerini çözdüm, pantolonunu sıyırdım, gayet kolay çıkmıştı. Ben Tuğba ile ilgilenirken, Leyla'nın üzerine kusmuş olduğunu farkettim. Onun da üzerindekileri çıkartmaya başladım. Önce kotunu, sonra da bluzunu çıkardım. Leyla'yı bikini ile defalarca gördüğüm için bu manzarayı yadırgamamıştım, fakat yinede tahrik olmadığımı söyleyemem. Bir koşu odama gidip benim temiz tişörtlerden birini aldım geldim. Üzerine tişörtü giydirirken parfümü ile kendimden geçtim ve boynuna masum bir öpücük kondurdum. Kızların odaları ile benim oda arasında balkondan geçiş olduğu için, odalarının kapısını içeriden kilitleyip, balkondan kendi odama geçtim.
Çilem kendi kusmuğu içinde uyuyordu. Önce askılı badisini, sonra da leş olmuş kotunu çıkarttım. Külot sütyen kalmıştı, ama halen saçında, kolunda ve sütyeninde kusmuk vardı. Yatağın üzerindeki battaniye kusmuktan kullanılacak gibi değildi zaten. Battaniyeyi balkona attım. Çilem'i kucaklayıp, banyoya götürdüm, küvete yatırdım, üzerine ılık suyu tutmaya başladım. Biraz kendine gelir gibi oldu. Yıkanması gerektiğini, bu şekilde yatamayacağını anlattım. "Ok!" dedi. O yıkanırken ben banyodan çıktım, odaya geçtim. Birkaç dakika sonra havlu istedi. Havluyla birlikte, benim çamaşırlarımdan bir boxer ve tişört verdim. Sonra tekrar odaya geçtim, dolaptan yedek battaniyeyi üzerime alıp, ışığı söndürdüm ve yatağa girdim.
Birazdan Çilem, kurulanmış, benim boxer ve tişörtü giymiş halde geldi. Aslında halen ayılamamıştı, ama en azından temizlenmişti. Benim normalde yatarken iç çamaşır giymek gibi bir adetim yoktur, ama Çilem yanımdayken o halde yatamazdım. Çilem geldiğinde dikkat ettim, ıslanmış sütyenini ve külodunu çıkarmış, sadece benim verdiklerimi giymişti. Geldi ve yatağa süzüldü. Konuşamıyordu, hemen uykuya daldı. Bense bir süre daha uyumamıştım, su içmek için kalktım. Yatağa tekrar girerken Çilem döndü ve bacağıma sarıldı. Ayağımın üzeri tam amına geliyordu, verdiğim boxer bol geldiği için, ayağım amının dudaklarına da değiyordu. Çok tahrik olmuştum. Ayağımı oynattıkça Çilem de hareketlenmeye başladı. Amını benim ayağıma sürttükçe, benim ufaklık artık ufaklık mufaklık kavramını geçmiş, azmanlık mertebesine gelmişti.
Biraz daha aşağıya doğru kaydım ki, ayağımın yerini kasığım ve yarağım aldı. Birazdan Çilem'de hareketlenme tekrar başladı, ama bu sefer benim yarrak Çilemin amına badana çekiyordu. Dayanacak gücüm kalmamıştı, göğüslerini tişörtün üstünden hafiften okşamaya başladım. Çilem uyuduğu için, normal şartlarda biraz sürtündükten sonra uykuya devam etmesi gerekirken, durmuyor ha bire kerkiniyordu. En sonunda durdu. Orgazm olmuştu. Olaydan çok zevk aldığı amından akan sıvılardan belliydi. Ben de durdum, ama ben daha boşalmamıştım. Onu dudaklarından öpmek istiyordum. O ise, sanki (Memelerim ve amımla oynamana izin veriyorum ya, dudaklarımda ne işin var?) der gibi, dudaklarını kaçırıyor, bir türlü öptürmüyordu. Doğrusu biraz sinirlenmiştim.
Kalktım ve balkona çıktım. Balkonda bir sigara yakacakken, yan odadan (kızların odasından) gelen sesler dikkatimi çekmişti, balkondan hemen onların odaya daldım. Hava aydınlanıyordu ve içerisi alaca karanlıktı. Tuğba sağa sola dönerek yatıyordu, herhalde uyuyordu, yine de tam emin değildim. Ama Leyla yatakta yoktu. Banyoya baktığımda Leyla'yı orada yerde yatar buldum. Sanırım tuvalete gitmek istemiş, ama düşmüştü. Hemen kaldırdım. Yerler ıslak ve kaygandı. Yavaş yavaş yürüyerek balkona çıktık. Temiz hava iyi gelecekti. Leyla balkon demirine yaslanmıştı, ama halen kendine gelemiyordu ve düşecek gibi duruyordu. Arkasından sarıldığımda yarağım çıplak tenine değdi, altında külotu yoktu. İşemek için banyoya giderken çıkarmış olmalıydı. Çok kötü tahrik olmuştum, ama ileri gitmedim, Leyla'yı tekrar odalarına götürdüm ve yatağa yatırdım. Bacaklarını öyle bir ayırmıştı ki, bu sefer dayanamadım ve cillop gibi amına bir dil attım. Leyla hiç tepki vermedi, ama ben Tuğba'nın uyanmasından çekindiğim için, üstünü örtüp odama gittim. Çilemin yanına yattım, uyudum...
Uyandığımda yarağım şişmiş, kasıklarımın ağrısından kıvranıyordum. Çilem ise bacağını ve kolunu üzerime atmış, bütün ağırlığını bana vermişti. Dizimi yukarı kaldırdığımda yine benim yarrak Çilem'in amına değiyordu. Azıcık sürtünsem boşalacaktım. Öyle de yapmaya karar verdim ve sürtünmeye başladım. Biraz da o kıpırdadı. Tam icraat başlayacaktı ki, Çilem yatakta doğruldu. Ne olduğunu anlamadım, benim yarrağı tuttu, beni halen uyuyor sanıyordu galiba, yarağımı öptü ve banyoya gitti. Fırsatı kaçırmıştım, peşinden banyoya gitmek istedim, ama nedense yapamadım. Yatakta kendi kendime kızıyordum...
Çilem banyodan gelip yanıma oturduğunda, ben yatakta doğruldum. Yine kirlilerini giymişti. Bana, "Uyandırdım mı?" dedi. "Yok şimdi uyanmadım." deyince, utancından alt dudağını ısırmaya başladı. Güldüm. Akşam olanları sordu, kısaca anlattım. Şimdi duş alma sırası bana gelmişti. Ben yataktan kalkmış, duşa giderken, gözünün ucuyla benim alete bakıyordu. Ona kasıklarımın çok ağrıdığını söyledim. Güldü, konuşmadı. Banyodan çıktığımda, "Acıktım!" dedim. Onun da içi kıyılmıştı. Kızların yan odada olduğunu söylediğimde, hemen koştu, onları da uyandırdı. Kahvaltı edecektik, ama otelde öğlen yemeği servisi başlamıştı bile. Kızlara sordum, "Evde çayınız var mıydı? Ben çaysız kahvaltı yapamam!" dedim. "Var!" dediler. Otelden ayrıldık.
Eve giderken, marketten peynir, zeytin, salam, yumurta, domates, salatalık falan aldım ve kızların evine geldik. Öğrenci evlerini çok iyi bilirim, bir dolap vardır ve içindekiler bozuktur, bir şey yememek gerekir. Kızlar aldığım malzemelerle kahvaltı hazırlamaya girişti, ben de evi dolaştım. Kahvaltıda, Leyla, "Deniz kenarındayız, ama daha denize giremedik!" dedi. Ben hemen, "Bu gün denize gidelim ozaman!" dedim. Tuğba, "Benim erkek arkadaşım gelecek, olmaz!" dedi. Tuğba'ya, "OK! Sizi evde yalnız bırakalım mı?" dedim. Güldü, evet anlamında kafa salladı. Karar verilmişti, denize gidilecekti. Kızlar iki yıldır o evde bir aradaydılar ve gidilecek hiçbir yeri bilmiyorlardı.
Hazırlandılar, atladık arabama, Uzunçiflik tarafına doğru yol aldık. Bu çevreyi biraz biliyordum, ağaçlı ve kıraç bölümler arasında küçük gizli plajlar vardı. Bunlardan birine saptık. Hem hafta içi, hem de Eylül ayında olduğumuzdan çok tenhalaşmıştı her yer. Gözümüzün görebildiği yerde kimsecikler yoktu. İyice yayıldık bir gölgeliğe. Mübarek güneş, Temmuz güneşi gibi yakıyordu. Çilem tişört ve şortunu fora etti, Leyla da çarçabuk üstündekileri çıkardı, denize koştular. Ben daha duba gibi sahilde bekliyordum. Ben pantolonumu çıkarana kadar, ikisi de suya dalmıştı bile.
Yiyecekleri ve biraları gölgeye sakladım, soyunup peşlerine takıldım. Ben tam suya girecekken çıktılar, "Hadi güneşlenelim!" dediler. "Haydaaa!" diye kızdım onlara. Ama su soğuk gelmişti onlara, güneşte yatmak içlerini ısıtacaktı. Ben de geri döndüm onlarla birlikte. Kurulandılar, hasırlarını serdiler ve güneşin altında yattılar. Saat 15:30 falan olmuştu, sandviçleri biralarla yuvarladık. Onlara, "Bakın güneşte fazla durmayın, kötü çarpılırsınız!" dedim, ama dinleyen kim?
Benim arabanın bagajında her zaman, dalma gözlüğü, palet ve zıpkın bulundururum. Benimkisi özel merak işte, dalmayı seviyorum, kısmetim varsa iyi balık avlarım. Bagajdan malzemeleri alıp denize girdim. Denize girdiğimiz yerin etrafında kayalık alanlar olduğundan iyi balık vardı. 2 adet Karagöz, 2 adet de Kefal vurdum. Sahile çıktığımda, kızlar güneşte uyuyordu. Üstlerine su damlattım, aldırış eden olmadı. Güneş kremi döktüm, yine hareket yok. Çilem'in üzerindeki kremi elimle yaydırmaya başladım. Bikinisinin üstünü çözdüm, bütün sırtını kremledim, halen kalkmıyordu. Boynunu, omuzlarını, belini bolca güneş kremi ile sıvadım. Sıra bacaklara gelmişti, bu sefer tacizlerime 'Dur!' diyeceğini düşünüyordum, ama demedi...
Ayak bileklerinden başlayıp yukarı doğru masaj yaparak çıktım. Kalçalar iki posta kremlendi. Elim bacaklarının birleşme yerine geldiğinde, poposunu biraz daha yukarı kaldırdı. Bu, 'Devam et!' dercesine bir işaretti. Leyla'yı kontrol etmek amacıyla baktım, yüzü öbür tarafa dönük uyuyordu. Elimi Çilem'in bikinisinin içine sokup, poposunun yanaklarını yoğura yoğura kremledim. Başparmağımla götünün deliğine masaj yaparken, Çilem poposunu biraz daha kaldırıyordu. Bikinisinin amına gelen kısmı ise çoktan ıslanmıştı. Çok tahrik olmuştum, yarağım patlamak üzereydi. Çilem'in kulağına eğilip, "Devamı akşama, hadi şimdi denize girelim!" diye fısıldadım.
Çilem'le kalktık, denize girdik. Serin suya girince biraz olsun rahatlamıştım. Ama orada da pek sakin duramadık, Çilem'le elleşmelerimiz, oynaşmalarımız devam etti. En sonunda Çilem bacaklarını belime doladı. Ve tam kucağıma yerleştiği esnada bir ses duyduk, "Napıyorsunuz bakiim siz?" diye. Leyla ödümüzü koparmıştı, ikimiz de bir yana attık kendimizi suyun içinde. Çilem, "Gidelim artık, akşam oluyor!" dedi. Oysa benim planımda geceyi burada geçirmek vardı. Leyla güneşte uyuduğundan başı ağrımıştı ve eve gidip uyumak istiyordu. Mecburen toparlandık ve yola çıktık. Leyla'yı eve bırakıp, Çilem de otelde duş almak daha kolay olacak diye, evden üzerine giymek için birkaç parça giysi aldı ve otele döndük.
Otele vardığımızda anahtarı alıp yukarıya çıktık. Odanın kapısına varana kadar ikimiz de sakin ve usluyduk. Ama içeriye girip te kapıyı kilitler kilitlemez, dudaklarımız birbirine yapıştı, hoyratça birbirimizin vücudunu okşamaya başladık. Yarağım kazık gibi olmuştu. Çilem benim pantolonumu indirirken, ben de onun şortunun arkasından elimi içeri sokmuş, götünü amını kurcalıyordum. Şıpır şıpır olmuştu amı yine. O zevk sularını kana kana içmek, kafamı amına gömüp, bütün geceyi o şekilde geçirmek istiyordum. Çilem bu arada özgürlüğüne kavuşturduğu yarağımı ağzına alarak, büyük bir ustalıkla yalayıp emmeye başladı. Boş durmak istemiyordum, Çilem'i ayağa kaldırdım, ikimizi de çırılçıplak soyup, yatağa geçtik, 69 olduk. Birbirimize uzun süre oral yaptık, defalarca birbirimizin ağzına yüzüne patladık. Duş alıp tekrar yatağa geçiyorduk. En son sefer dudaklarımız birleştiğinde, ikimiz de yorgunluktan geberiyorduk. Çilem öpüşürken uyuya kaldı. Ben bir süre daha uyanık kaldım, Çilem'i uyurken izledim. Sonra ben de uyumuşum...
Gözlerimizi açtığımızda sabah ezanı okunuyordu. Tekrar öpüşmeye başladık, herşey yeniden başlıyordu. Ama bu sefer uykumuzu aldığımızdan, ikimiz de dinlenmiştik. Artık Çilem'i sikmek istiyordum. Yarrağım amına badana yaparken, Çilem, "Ben daha kızım!" dediğinde, Zonkkk oldum, "Nasıl yani, bakire misin halen?" diye sordum. Şaşırmıştım, bu kadar porfesyonelce yarak yalayan bir kız nasıl bakire olabilir diye. Çilem, anlattığına göre, okuldan bir çocukla (geçen aya kadar) çıkmış ve sonunda ayrılmışlar. Fakat ilişkileri süresince oral seksten öteye gitmemişler. Kızlığına elletmediğini, hatta arkadan bile yaptırmadığını söyledi. İnanmak istemiyordum, çünkü artık onu sikmek için sabırsızlanıyordum, ama bakire olması işime de gelmiyordu açıkçası.
Moralimin bozulduğunu gören Çilem, dudaklarıma bir öpücük kondurdu, "Fakat şimdi istiyorum, neremden istiyorsan yapabilirsin aşkım!" diyerek bacaklarını ayırdı. Aslında onu amından sikmeyi çok istiyordum, ama o an için kızlığını bozup bozmamakta kararsızdım. Onun için, "Dön arkanı ve domal!" dedim. Çilem götten sikeceğimi anladı ve banyodan şampuan şişesini getirip uzattı, sonra domaldı. Götünün deliğini önce biraz dilledim, sonra şampuan sürüp, bir parmağımı sokup parmakladım bir süre. Gerçekten de götten sikilmediği belli oluyordu, çok dardı göt deliği. Canını yakmamaya çalışarak, ikinci parmağımı da sokup, göt deliğini esnetip, biraz alıştırdım. Bu arada öteki elimle de sürekli klitorisini okşuyordum...
Şimdi iki parmağımı götüne rahat rahat sokup çıkarıyordum. Amını okşayan elime ise amının suları gelmeye başladığında, Çilem inleyerek, "Sik beni enişte, yarağını sok, hadi!" diye yalvarmaya başladı. Parmaklarımı götünden çıkarıp, yarağımın başına da şampuan sürüp ve arkasına yanaştım. Çilem kafasını yastığa bastırmış ve götünü havaya dikmişti. Bir elimle götünün yanaklarını ayırıp, öbür elimle yarağımın başını göt deline yasladım ve bastırmaya başladım. Yarağımın başı 'Plöp!' diye girdiğinde, Çilem çığlık atmamak için yastığı ısırıyordu. Yarrağımın başı girmişti, kalanını da sokmak için biraz bastırdığımda, Çilem elini arkaya atıp, göbeğimden ittirerek, "Dur enişte! Çıkart, çok acıyor!" dedi. Canını yakmak istemediğim için çıkardım.
Çilem döndü ve "Bu böyle olmayacak enişte, ben yapayım, uzan sen!" dedi. "Tamam!" deyip, sırtüstü uzandım. Çilem götünün deliğine ve yarağımın başına biraz daha şampuan sürüp, Alaturka tuvalete çişini yaparmış gibi yarağımın üstüne çöktü. Eliyle yarağımı tutup, göt deliğinin ağzına denk getirdi ve yavaş yavaş üstüne oturmaya başladı. Acıdan dudaklarını ısırsa da, bu şekilde daha kolay alıyordu götüne. Yarrağımın milim milim götüne girişini seyrediyordum. Sonunda ıhılaya ıhılaya yarrağımı köküne kadar götünün içine almış ve oturup kalmıştı öylece. Halen acı duyduğu yüzünden belli oluyordu. Ben yarağımı alttan oynatacak gibi olduğumda, "Ahhh! Kımıldama ne olursun enişte!" diyordu.
Çilem bir süre daha hareketsiz oturduktan sonra kendiliğinden götünü hafif hafif oynatmaya başladı. Götünü birkaç santim kaldırıyor, sonra tekrar yavaşça oturuyordu. Her seferinde biraz daha, biraz daha derken, belli bir süre sonra artık yarağımın başı görünecek kadar götünü yükseltiyor ve yeniden oturuyordu. Dudaklarını ısırışından, hem acıyı, hem zevki aynı anda yaşadığı belli oluyordu. Elimi amına atıp klitorisini okşamaya başlayınca, Çilem oturup kalkma hareketlerini hızlandırdı. Artık ellerini arkaya atmış, ayak bileklerimden tutunarak, hem inliyor, hem de götüyle yarağımı deli gibi sikiyordu. O kadar hızlı oturup kalkıyordu ki, her seferinde götü kasıklarıma vurduğunda, taşaklarım inanılmaz ağrıyordu.
Fakat bu fazla sürmedi, Çilem, "Geliyorum enişteee!" diye bağırıp, kasılmaya, titremeye başladı. Benim durumum da ondan farklı değildi, ben de uzun bir 'Ohhh!' çekerek götüne fışkırmaya başladım. Çilem kendini öne atarak, göğüslerini göğsüme yapıştırdı ve dudaklarıma yumuldu. Yarrağım götündeyken öpüşmeye, deli gibi birbirimizin dudaklarını kemirmeye başladık. İkimiz de nefes nefeseydik. Bu pozisyonda bir süre kalıp soluklandık. Çilem yarrağımın üstünden kalktığında, götünden çıkan osurukla birlikte döller taşaklarıma püskürdü. Çilem osurduğu için utanmıştı, mahçup bir şekilde elini götüne tutarak banyoya gitti. Ben de arkasından gittim, birlikte duş aldık.
Banyodan çıktığımızda Çilem'e, "Biraz daha uyuyalım!" dedim. Birbirimize sarılıp uyuduk. Sabah birlikte otelin restoranında kahvaltı ettikten sonra Çilem'i okuluna bırakıp, ben de işime gittim. Daha 2 hafta orada olacağım için çok sevinçliydim :)
[Kerem]
194 notes · View notes
sertsiken0606 · 4 months
Text
dertsiz başa dert gerek
merhaba arkadaşlar ben hasan sizlere anlatacağım olay aslında benim dertsiz başıma dert almamla ilgili. Bundan 10 yıl kadar önce bizim mahallede Zuhal diye bir kadın vardı.1965 doğumlu Mutsuz eşi her gece sarhoş gelen 2 erkek 1 kızı olan 160 boylarında 65 70 kg arasında hafif göbekli tam bir Türk kadını. Babam market işletiyor arada bir yardım ediyordum. Konumuza dönelim Zuhal beni görünce hoşgeldin Hasan ne yapıyorsun burada hayırsız dedi yanağıma makas attı yardıma geldim sen ne yapıyorsun Zuhal abla dedim o sırada 15 16 yaşlarında kızı Esma anne dondurma al Hasan abi bol koyuyor dedi bende ikiletmeden hemen dondurmayı külaha koyup Esma ya verdim Zuhal la oğlum para varmı diye sormuyorsun hemen veriyorsun dedi sende alacağım olsun tahsilata eve gelirim dedim gülüştük birden eğildi ciddimisin dedi sessizce anlamadım önce birden jeton düştü evet dedim telefonu mu istedi numarasını biliyorsun dedim ver şunu deyip telefonu aldı birşeyler yazdı bana geri verdi koşar adım binaya girip yok oldu ne yazmış olduğunu merak edip telefonu açtım 5 dakika bekle evin kapısını açık bırakacağım içeride yatak odasına gel yazmıştı biraz etrafta dolaştım babama seslenip biraz gezip geleceğim merak etme dedim . Hemen yukarı çıktım kapı açıktı içeri girdi arkadan kapıyı kilitledim yatak odasına girdim soyunmuş amını parmaklıyordu bana bakıp hadi kocacığım soyun amım götüm seni bekliyor dedi bir çırpıda soyundum yanına uzanıp elimi amına attım dudaklarımız birleşmiş resmen birbirimizi kemiriyorduk beni omuzlarımdan tutup aşağıya doğru itmeye başladı artık memelerine gelmiştim kısa bir süre memelerini okşuyor emiyordum yine beni bu sefer başımdan iterek amını emdirtmeye zorlar gibi yaptı birden dönüp 69 olduk ağzına aldı çok güzel sakso çekiyordu belki inanmazsınız rahat 20 dakika sakso çekti artık geliyordum başımı kaldırıp geliyorum bırak dedim bu sefer ağzında tuttu dili ile ucunu yalarken birden boşaldım bütün döllerimi yuttu o kadar güzel sakso çeken illa yutar zaten . Bacaklarını ayırıp hadi sok ağzımı siktin şimdi amımı banyo da da götümü sık hadi aşkım benim sik beni dedi emre itaatsizlik olmazdı devamı dertsiz başıma dert almak 2 de
33 notes · View notes
kahvemsogumadan · 5 months
Text
Eşimin ailesiyle aramız iyi değil hiç bir zaman da olmadı. Düzeltmeye çalışıyoruz gidiyoruz geliyoruz ama yine olmuyor. Ya ben çok düşünmeyip her şeyi göz ardı edeceğim, ya onlar biraz ince düşünüp saygıyı öğrenecekler ama ikisi de olmadığından bizim aramız hep böyle gelgitli gider. Küçük görümcem ile de görünce konuşuyoruz ama aşırı bi samimiyetimiz yok. Ablası ve eniştesi ile daha samimiler evleri de çok yakın sürekli birbirlerine gelir giderler. Ama ne oluyorsa gece demez, gündüz demez, pazar demez abisini çağırır. Çocuk hastalandı gel abi, pazar günü tek tatil günün çocuğunla vakit geçir demez, gel bizi al hastaneden der. Bugün de gece 11 gibi bize gel hemen demiş. Eşim de gitti tabi. Bunların apartmanda sarhoşun biri varmış tüm apartmanın ziline basmış. Git polisi ara ya o sarhoş benim kocama bir şey yapsa hiç mi aklına gelmiyor. Eşim yanında durdu 1 saat kadar eve geldi. Eve geldikten sonra bir daha aradı bizi gel annemgile götür diyor. Sonrası tabi biz eşimle bir birimize girdik. 5 yıl oldu evliyiz tek kavgamız ailesi. Artık dayanamıyorum. Yoruldum artık. Kardeşiyle ortak arabamız var bayram arefesinden beri arabanın bize gelmesini bekliyoruz, tenezzül edip araba size lazım mı demeyi bırakın arabayı istediğimiz de ya vermiyor ya telefonları açmıyor. Akşam Hüma beni babam sallasın dediğin de ben yoruldum dediği için Hüma'yı zorla ben uyuttum ama o yorulan adam akşam kaç kere kardeşi gel dedi diye git gel yaptı. İşte ben buna dayanamıyorum. Kocamın ailesini çok sevdiğini düşünmüyorum ama hayır diyemiyor koca adam. Karakterli bir duruş sergileyemiyor onların yanında.
8 notes · View notes
dionysos-vine · 6 months
Text
-Dionysus'a aittir.-
Kalktı. Etrafına baktı, her gece olduğu gibi dün gecede içmişti. Salınarak, yüzünü yıkadı. Ensesini ıslattı, serinledi. Yaşadığını hissetti yeniden. Derin bir nefes aldı ve odasını toparladı, ufaktı zaten evi, toparlaması zor olmuyordu. Çekmecesini karıştırdı, şansına kalmıştı bir dal sigara. Hiç tereddüt etmeden götürdü dudağına, yaktı sigarasını. Tüttürdü evin içine, koydu küllüğüne. Sonrasında yavaşça üstünü giydi. Havadaki nahoş sigara dumanını kokladı, gülümsedi. Siyah giydi yine. Nefret ederdi bu renkten. Ama ne yapsın, o ne sarı gibi hissediyordu ne de kırmızı. Siyahtı o, karanlığın kendisiydi. Küllükteki sigarasına yeltendi, sehpanın üzerindeki cüzdanını cebine attıktan sonra, çıktı evden. Ey İstanbul! Yine kalabalıktı. Hava soğuktu, ceketini üzerine daha da yapıştırdı. Salına salına yürüdü otobüs durağına. Yüzü asıktı. Saatine baktığında otobüsün gelmesine daha 10 dakika olduğunu fark etti. Sigarasını derince içine çekti. Bu sigaranın da sonuna gelmişti. Oturduğu banka bastırıp söndürdü sigarayı, kalan külleri üfledi ve ağır bir şekilde kalkıp sigarasını attı. Etrafına baktı, renkli insanlara. Hala hayatının gökkuşağı dönemlerindeki insanlara, gülümsedi çünkü biliyordu, bir çoğu hayatlarındaki huzurun farkında değildi. Onlara kalsa hepsinin vardı bir derdi. Kimisinin işi, kimisinin çocuğu, kimisinin de ailesiydi sorunu. Kıymet bilmezlerdi insanlar, bunu çok iyi bilirdi. Ailesinin kıymetini bilmezdi, sevdiğinin kıymetini bilmezdi, en ufak bir sarılmanın… Bilmezdi kıymetini. Otobüsünün geldiğini fark edip ayağa kalktı, şoförle göz göze geldi: -Yine mi son durak? -Ya neresi olacak abi, ya kime gideceğim ben.
Şoför güldü ama aynı zamanda acıdı çocuğa. Hep aynı yere giderdi. Gününü orada geçirir. Akşam dönerdi. Gül gibi ��ocuktu aslında. Güzel bir işi, eşi, çocukları ve mükemmel bir hayatı olabilirdi. Sitem etti kendine, defalarca uyarsa da dinletememişti sözünü. Yolcular bindikten sonra otobüse odaklandı. Salına salına yürüdü en arkaya, oturdu. Cüzdanını karıştırdı, buldu onun fotoğrafını. Fotoğrafı kokladı, gözü yaşardı. Yolu izledi, insanları izledi içi yandı. Sonra gözünü kapadı. Sallanarak uyandı. -Kalk, hadi. Geldik son durağa. Gece uyumadın mı yine? Ah, be çocuğum hayatına dön artık, her gününde böyle geçmez be. Şoförün sözlerine kulak asmadan, yalpalayarak indi otobüsten. Durağın yanındaki çiçekçiye girdi. Çiçekçi onu görünce gülümsedi, hiç tereddüt etmeden verdi bir karanfil. Yüzüne bakmadan parayı masaya bıraktı, yola ve arabaların kornalarına aldırmadan karşıya geçti. Trafiğin gürültüsü, kuşların sesi ve çocukların neşesini dinleyerek yürüdü. Durdu, adama selam verdi. Eşikten geçip mezarlığa girdi. İçini çekti, yakasını düzeltti ve her şeye, o soğuk ve solgun tenine, morarmış gözlerine aldırmadan dik durdu, gülümsedi. Köşeyi döndü, ilerledi, duraksadı. Mezar taşını okudu tekrar, dizlerinin üstüne çöktü. Ağladı, ağladı, ağladı durdu. Ne çok severdi onu, kanserden ölmüştü sevgilisi, evleneceklerdi, hayalleri vardı onların. Herkes gibi mutlu olacaklardı, ufak bir karavanları olacaktı, gezeceklerdi eğleneceklerdi ve yaşlanınca, beraber öleceklerdi.
-Dionysus
8 notes · View notes
yurekbali · 6 months
Text
Tumblr media
Yaşar Abi’yle anılar... anılar... Yaşar Abi aslında çocuk gibidir. Çabuk kırılır, çabuk küser. Ama içinde kötülük yoktur. Fakat kendine yapılanı da hiç unutmaz. Zaten hiçbir şeyi unutmaz ya, neyse. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili birkaç anekdot anlatmak istiyorum. (...) Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Çiçek Arif Madem konu küslükten, dargınlıktan açıldı, o zaman bir de Yaşar Kemal Aziz Nesin hikâyesi anlatmalıyım size. Aziz Abi bir yazısında mı, yoksa bir sohbette mi ne Yaşar Abi’yle ilgili bir laf söylemiş. Yaşar Abi de bunu duymuş ve selamı sabahı kesmiş onunla; konuşmuyorlar. Türk edebiyatının ve kültürünün tepesinde oturan, uluslararası ünleri olan bu iki devin küslüğünden herkes rahatsız. Özellikle de dostları, arkadaşları tabii. Kimse de cesaret edip onları bir araya getiremiyor. Böyle de sürüp gidiyor bu durum. Bir akşamüstü Yaşar Abi, ben, Karanlık Cengiz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hem danışmanı hem basın sözcüsü, Büyükelçi Kaya Toperi dostumuzla Çiçek Bar’da muhabbeti kurmuşuz. Gülmecenin, fıkranın bini bir para. Erken bir saat olduğu için barda kimseler yok. Biz gülmekten kırılıyoruz. Tam tanımıyla yerlerdeyiz. Biz kahkahalara boğulurken bahçe kapısından Aziz Nesin girdi içeri. Yanında, son zamanlarda beraber olduğu kadın arkadaşı. Ölümünden üç beş ay önce olsa gerek. Artık, barda yalnız değiliz. Seslerimize çekidüzen verip biraz kısarak sohbetimize devam ettik. Ne de olsa barın sahibiyiz. İşin gereği bile olsa, ki o yüzden değil, gerçekten saygı duyduğum bir abi olarak Aziz Abi’ye hoş geldiniz demek için masadan kalktım. Aziz Abilerin masasına gidip, “Hoş geldiniz” dedim. Kısa bir süre için de olsa masalarına oturdum. Hoşbeşten sonra, lafı da döndürüp dolaştırıp, Yaşar Abi’yle olan dargınlıklarına getirdim ve niye konuşmadıklarını sordum. Aziz Abi de dargın olmadığından, bir konuşmasından dolayı Yaşar Abi’nin alınganlık gösterdiğinden söz etti. Aziz Abi’nin beni sevdiğini bildiğimden de cesaret alarak sordum: “O zaman Yaşar Abi’yi alıp masanıza getirsem bana kızmazsınız değil mi abi?” “Niye kızayım ki canım. O bizim küçük kör ayıcığımızdır” dedi. Bunun üzerine masadan izin isteyerek kalktım. Kafamda acele bir plan geliştirdim. O zamanki Çiçek Bar’ın şefi Cafer’i çağırıp, soğukluktan bir şişe Cordon Rouge şampanya çıkarıp, servise hazır hâle getirmesini söyledim. Çalışanlardan birinden de fotoğraf makinesini hazır etmesini istedim. Ben işaret ettiğimde hemen harekete geçersiniz, dedim. Sonrasında da gidip kendi masamıza oturdum. Oturur oturmaz da Yaşar Abi, “Aziz ne anlatıyor?” diye sordu. Ben de, o anda yazdığım senaryoyu okudum Yaşar Abi’ye. “Diyor ki Aziz Abi, ‘Ne o, bir şey mi var da Yaşar bana selam vermiyor. Hoş geldin demiyor? Sen bilirsin Arif?’ diye sordu” diyorum. “Peki sen ne dedin?” “Ben de bilmediğimi söyledim tabii.” “Hadi lan ordan. Aziz böyle şeyler söylemez. Düpedüz yalan söylüyorsun.” “Ben niye yalan söyleyeyim abi. Niye uydurayım ki? Ben, bana ne söylediyse onu söylüyorum.” “Beni kandırmaya kalkmıyorsun değil mi?” “Haddime mi düşmüş abi sizi kandırmak.” Yalandan kim ölmüş? Yemin billah ederek doğru söylediğimi, hatta, vakit geçirmeden masasına gitmemiz gerektiğini, yoksa çok ayıp olacağını söyledim. Kaya Abi de Karanlık Cengiz de beni desteklediler. Bana inanmasa da Aziz Abi’ye bir merhaba deme gereği duydu sanırım. “Hadi o zaman, yürü. Beraber gidiyoruz ulan” dedi. Masadan kalkarken bizim şef Cafer’e işareti çakıyorum. Bana tam inanmamış, ikircimli bir hâlde yürürken;
“Bak Arif, yanlış bir şey olursa seni asla affetmem. Bunu bilesin” dedi. “Bilmez olur muyum abi? Tamam, affetme” diyerek yüreklendirdim onu. Ama onun bu konularda bana pek güvenmediğini de biliyordum. Bu yüzden beni tehdit ederek, giderayak işin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Ne kadar yalan söylemeyen adamı oynasam da Yaşar Abi yine de benim işgüzarlık yapabileceğimi biliyor. Benim yaptığım da riskli bir iş ya, neyse. Aslında ben, Aziz Abi’nin sevgisine ve bilge kişiliğine güvenerek buna yeltenmiştim. Yapacak bir şey yoktu artık. Aziz Abi’nin masasına gelmiştik bile... Arkamızdan şef, garsonlar, komiler eşliğinde şampanya tepsisi geliyordu. Yaşar Abi; "Vay Aziz! Hoş geldin!” deyince, Aziz Abi de, "Nasılsın Yaşar?” dedi ve kucaklaştılar. Aynı anda şampanya da bütün gürültüsüyle “bom” diye hemen arkamızda patladı. Onların ürkmüş, şaşkın bakışları arasında bizim masadan bir alkış koptu. O sırada bir yandan da fotoğraflar çekiliyor. Daha sonra Kaya Toperi de gelerek Aziz Abi ile Yaşar Abi’yi kutladı. Şampanyalar içtik. Böylece uzun zamandır süren küskünlük de son bulmuş oldu. Bu işe en çok sevinenin ben olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu kez, kazasız belasız çıktık işin içinden. Bu olaydan üç beş ay sonra Aziz Abi’yi kaybettik. Türkiye büyük bir değerini yitirmişti. Yaşar Abi, Aziz Abi’nin ölüm haberini alır almaz bana geldi. Üzgün... "Aferin ulan Arif. Ne iyi ettin de Aziz’le beni barıştırdın. O gün söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu biliyordum. Ama bak Aziz öldü. Sen bizi o gün barıştırmasaydın, bugün birbirimize küs gidecektik. Bu da benim için daha büyük bir acı demekti. Sağ ol lan Hasan Emmimin oğlu. Yalan malan ama iyi ettiğin belli” deyip boynuma sarıldı. Dokunsalar ağlayacak hâldeydi. O an yüreğinden kopmuş gelen iki damla gözyaşı, kirpiklerinin arasından yere düşmek için sabırsızlanıyordu... Aziz Abi’nin yokluğuna alışmak hepimiz için zor oldu. Hâlâ ülkenin çözümsüz sorunlarına, ondan gelecek çözüm önerilerini bekler dururum. Kimsesiz çocuklar için kurduğu vakfının bahçesinde, nerede yattığı bilinmeyen mezarında, ışıklar içinde yat Aziz Abi! Tüm çiçekler üstüne açsın. Yıldızlar üstüne yağsın! - Arif Keskiner, Yaşar Kemal’li Anılar / Binbir Renk Binbir Çiçek - Fotoğraf: Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Arif Keskiner
24 notes · View notes