Tumgik
#Enes Biber
altinovaguncel · 2 years
Text
U19 Avrupa Kürek Şampiyonası'nda 2 Altın Madalya
U19 Avrupa Kürek Şampiyonası’nda 2 Altın Madalya
21 – 22 Mayıs 2022 tarihlerinde İtalya’nın Varese şehrinde yapılan Gençler Avrupa Şampiyonası’na katılan millilerimiz 2 Altın madalya ve 1 Avrupa beşinciliği elde etti. AVRUPA ŞAMPİYONU – ALTIN MADALYA JM 4+ (Genç Erkekler Dört Tek Dümencili) Sporcularımız: Hamdi Okan Atmaca, Fatih Mehmet Avcı, Yusuf Ziya Ateş, Alper Şevket Eren, Tuana Fatma Yıldız (dümenci) Rakipler: Hırvatistan, Macaristan,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bilgeyim · 9 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir refakatçilik serüvenimin daha sonuna geldim. Bel fıtığı hastası bakmakta tahsilliyim artık. Hatta her hastaya bakmakta diyebiliriz. 2 sene önce yenidoğan refakatçisi bile olmuştum, nasıl ve neden olmuştum, o iş nasıl bana kaldı hâlâ şaşkınım. Neyse, nekahat döneminde sadece ablama değil okula giden kızına ve patili çocuklarına da baktım. Ben havluları yıkayıp akşamdan çekmeceye dizdim sabah sarı göt çekmeceyi açıp orda yatıyordu, dolayısıyla havlular tüy oluyor :( Sokaktan yaralı gelen son iki kedi birer terminatör, bu sarı göt bazı geceler beni uyandırdı. Şaşırdık mı hayır çünkü sarman çılgını. Çocuklarıma asla yaramaz demicem benimkiler ana kuzusu bunların yanında sjsjsjsjsk
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ablam hızlı iyileşti şükür ki, doktoru bu zamana kadar gördüğüm en "pozitif enerji saçan" doktordu. İyileşmesini rakı balık ile kutladık. 11 gün sonra insan içine çıkıp -tabii önce kuaföre gidip- biraz gezip kahve içtik. Bu 11 gün ben kurulu robot gibi evde sürekli aynı şeyleri yaptım durdum. Anladım ki ev hanımlığı insanı tüketen ve girdap gibi içine alan bir cehennem.
Tumblr media Tumblr media
Ablam yemekler döktürmeye başladıysa iyileşmiş demektir. Ben gitmeden dolma yapmayı çok istiyordu. Taze biber, patlıcan, kabak hatta domates bile (yazları dolmalık domates ayrı alınır pazardan, ama biz pembe domatesle yaptık)
Arkdşlr Egenin Zeytinyağlı dolması budur, aksini iddia eden Egeli değildir. Salça girmez bolca domates rendesi girer. Taze soğan, taze nane, bol maydanoz, bol baharat ve hunharca zeytinyağı... Tartışmaya kapalı. Etli, kıymalı dolma-sarma bizde bilinmez. Öyle sevip yiyene sözüm yok, afiyet olsun. Ablam hızını alamadı, annelerin tavuk haşladığı tencere olur ya mutfak dolabının en ücra yerinde duran o tencereye 3 kat çıktı dolmayı djdjdkdkdmdms
Az sonra otobüse binip 4 saat yol giderken muhtemelen hayatı sorgulayacağım. Bu sefer psikolojik yük daha fazlaydı. Hastane bahçesi çocukluk anılarımı hatırlattı. Bankta oturmuş hasta annemin bahçeye gelmesini bekleyen çocuk halimi gördüm. Annemin pijamasıyla merdivenden indiği hali gözümün önüne geldi. Anlatması zor hisler. Merdivenleri çıkarken bi an "Abla bu koridoru en son ne zaman gördüğümü hatırladım" dedim. Anneannem yoğunbakım servisindeyken onu görmeye gitmiştim. Onu kaybettikten sonra kabrine gidemedim hiç. Evine de gidemedim. Tutamadım yasını çünkü. Bağrıma koca bir taş oturuyor aklıma her gelişinde. Annem hastaydı ve annesi ölmüştü, güçlü olup annemi ayakta tutmak için anneanneme veda edemedim. Bahçesinde büyüdüğüm evine gidip avaz avaz ağlamak geliyor bazen içimden. Neyse...
Annem ve babama haber vermek istemedi ablam. Kimse bilmesin istedi, her kafadan bir ses çıkmasın istedi. Haklıydı, bu isteğine saygı duyduk. Abim doktoru buldu, ben ablama baktım. Büyük ve küçük kardeş ortancayı iyi ettik. Annem her aradığında hiçbir şey yokmuş gibi konuştum. Hastane odasının tuvaletine kendimi kapatıp ya da yeğenimin odasına kapatıp hayat normalmiş gibi davrandım. Mutlaka duyacaklar bir gün. Darılmaya kalkacaklar bize. Ben de onlara diyeceğim ki "Bize kızmak yerine kendinize sorun neden bunu yaşadık deyin. Neden çocuklarımız bize söylemediler nerde hata yaptık diye sorun." Bir şey değişmeyecek ama olsun. Biraz evin küçüğü şımarıklığı, biraz evin tok sözlüsü olma lakaplılığının verdiği güven, biraz hesap sorma hakkı. Hem bu evin en küçüğü 30 yaşına gelmiş. Problem çözmeyip problem yaratan anne babayı kriz anlarında elbette saf dışı bırakmaya hakkımız var.
Ablam sedyeyle ameliyathaneye giderken eniştemle ben arkasında kaldık. Bizi göremedi. Görüş açısında bir tek abim vardı. Girmeden önce el ele tutuştular abim ağlıyordu. 12 sene önce aynı senaryo yaşanmıştı. 18 yaşındaydım daha, ağlayarak tek başıma göndermiştim ablamı ilk bel fıtığı operasyonuna.O yüzden baştan sona dejavu içinde gibiydim. Yer yer koptum geri geldim.
Böyle bir son hayal etmemiştim bu yazı için. Biraz ağır oldu ama yapacak bir şey yok. Hayat da ağır ama zorluklarla mücadele ederken tutunduğun, "koş bana yardım et" dediğin insanlar varsa hayat her şeye rağmen güzel demeyelim de çekilir.
Şakalaştığın zamanlarda bile "Bana bir şey olursa çocuklarımı sahipsiz bırakmazsınız herhalde, okutursunuz" dedirtir hayat.
24 notes · View notes
gelincik-gelincik · 7 months
Text
Burnuma gelen yemek kokusu… Akşam menüde ne var diye mutfağa bakmaya gittim. Az pirinçli ,çok kıymalı biber dolması…dedi annem. Yanında ne var?” diye sorunca, Çoban salata.. Rokanın saplarını ince ince yapraklarını kalın doğra''. Tamam olur, yaparım diyecekken, canım annem hemen aklımı okuyup, en güzel salatayı sen yapıyorsun. dedi :)
135 notes · View notes
nesirov · 2 years
Text
Bu bir soru-cevap postudur. Sorularınızı alayım.
1-) Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu?
2-) Diyelim ki bir ormanda akşam üstü trafik kazası geçirdin ve tek başınasın. Hattın çekmiyor ve ormanın içinde şehre giden bir tabela gördün. Günün aymasını mı beklerdin yoksa tabelayı o sıra takip edip şehre mi giderdin?
3-) Yaşadığın en kötü olay yaşanmasaydı sence ne olurdu?
4-) En son ne zaman ağladın?
5-) Söylediğin en büyük yalan neydi?
6-) Ailenden sakladığın bir sırrın var mı?
7-) Giyim tarzın nasıl?
8-) Tumblrda en son kiminde konuştun?
9-) Hiç birinin numarasını duvara yazdın mı?
10-) Kendi kendine konuşur musun?
11-) Sence insan hangi durumda evlenmeli?
12-) Bana 3 tane dizi önerir misin?
13-) En son dinlediğin 3 şarkı?
14-) Yabancı müzikler mi yerli mi?
15-) Bir türlü sevemediğin oyuncu?
16-) Eşcinseller hakkında ne düşünüyorsun?
17-) Sen türkiyenin başına geçecek olsaydın ilk neyi değiştirirdin?
18-) Eski sevgilinin en sevmediğin özelliği?
19-) Piyano mu keman mı?
20-) Resim çizebiliyor musun?
21-) Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?
22-) Yeniden doğma şansın olsaydı nasıl bir ailede doğmak isterdin?
23-) Hiç kendi cinsinden hoşlandın mı?
24-) Yakın arkadaşına söylediğin bir yalan oldu mu? Olduysa ne ?
25-) Kendin ile arkadaş olmak ister miydin?
26-) En son izlediğin dizi?
27-) Hiç ölmek ile alakalı yazı yazdın mı?
28-) Hiç ölmek istediğini birine söyledin mi?
29-) En sevdiğin öğretmeninin en sevdiği öğrencisi olduğunu öğrensen tepkin ne olurd u?
30-) Hiç okuldan kaçtın mı?
31-) Hiç disipline gittin mi?
32-) En son kime değerli olduğunu söyledin?
33-) Kendini seviyor musun?
34-) Yanında olup sarılmak isteyeceğin kişi?
35-) Tumblrdan en değer verdiğin 3 kişi?
36-) Hiç tumblrdan biriyle tartıştın mı?
37-) Dişlerin güzel mi? Fotosu var mı?
38-) Bir yeteneğe sahip misin?
39-) Sence bir travma atlattın mı?
40-) Karşı cinsten olan sevgilinin aslında karşı cinsten olmadığını öğrensen tepkin ne olurdu?
41-) Google geçmişini buraya atar mısın?
42-) Youtube geçmişini buraya atar mısın?
43-) Tumblrda engellediğin ilk kişi kim?
44-) Sana aşık olan kaç kişi var?
45-) Erkeklerde neye düşersin?
46-) Kızlarda neye düşersin?
47-) Hiç ölmek istedin mi?
48-) Hiç ölmeyi denedin mi?
49-) Buzdolabının önüne gözün kapalı git, gözün kapalı rastgele bir şey al ve aldığın şeyin fotosunu buraya at.
50-) Tumblrda hiç birine blogun kötü diyerek anonim oldun mu?
51-) Tumblrdan bazı insanlarla sırf ayıp olmasın diye konuşuyor musun?
52-) En son hangi hayalin seni yarı yolda bıraktı?
53-) Hiç aşık oldun mu?
54-) Sence insanlara gerçek kendini gösteriyor musun?
55-) Sana yakın bir kitabı al, son sayfasındaki son cümleyi buraya yaz.
56-) En sevmediğin ve en sevdiğin dizi isimleri?
57-) birini öldürecek olsan kimden başlardın?
58-) Hangi dizideki hangi karakterin hayatı senin hayatın olsun isterdin?
59-) Anlat bakalım, neden tumblr?
60-) Eğer tumblr’ın kurucusu olsaydın ilk ne yapardın?
61-) En son ileti attığın kişi kim?
62-) Engellediğin son kişiyi buraya etiketler misin?
63-) Sana 1000 lira verseler çiğköfte dondurma ve sütü acı biber ile yer miydin?
64-) Gözlerin ne renk?
65-) Kilon ve boyun kaç?
66-) Dünya dışında hangi gezegende olmak isterdin?
67-) Ablan, abin veya kardeşin var mı?
68-) Blogunun sesi açık olan blogları buraya etiketler misin?
69-) Bu ilk blogun mu?
70-) Dünyaya yeniden gelecek olsaydın, nasıl bir görünüşün olsun isterdin?
71-) Dün gece kaçta Uyudun?
72-) Oturduğun şehir?
73-) Oturmak istediğin şehir?
74-) En son kimi özledin?
75-) 75 yaşında geldiğinde sence nasıl biri olursun?
76-) Profil fotoğrafı olarak neden bunu seçtin?
77-) İnsanlar sana anonim olunca ne hissediyorsun?
78-) Kendini anlatmaya çalıştığında hangi özelliğini vurguluyorsun?
79-) Sence dünya daha iyi bir hal alacak mı?
80-) Niye insanlar bu halde?
81-) Bir anime karakterinin gerçek olmasını isteseydin bu hangisi olurdu?
82-) Anonimden birine hakaret ettin mi?
83-) En son çekindiğin 2 fotoyu buraya at.
84-) Yazı yazıyorsan, en son yazdığın yazıyı buraya at.
587 notes · View notes
estellamila · 5 months
Text
Selam sanal dostu tanelerim, hepinize iyi yıllar.
Bir anda tumblrı nasıl bıraktım ama andjwnfjw sigarayla yakın zamanlarda bıraktım hatta
Ama resmen vakitsizlikten kendi içime dönüp bakmaya vakit yok haliyle buraya gelip iç de dökemiyorum. Işin olsa bir dert olmasa ayrı dertmiş bu sene bunu anladım.
Yeni yıla veda ederken ilk defa carbonara yaptım kremayla değil bayağı çiğ yumurtayla ajfmwkfka normalde beni kesseler yemeyeceğim bir şey düşününce ama daha önce zorla oda arkadaşım denetmişti ve bayılmıştım. Bugün kendim deneyeyim dedim, biraz da malzemesizlikten çünkü son bir buçuk haftadır markete gitmeye bile vaktim yoktu. Keşke fotisini çekseydim ama çok güzel oldu ben biraz tarifi değiştirdim tabii kendi yorumumu katmazsam ölürüm çünkü snfjsjjcsj sarımsak, kuru maydanoz, toz biber de ekledim, bir de guanciale yerine başka bir kuru et kullandım ama tadı muhteşemdi o çiğ yumurtanın kokusunun nasıl yok olduğunu bana bir kimyagerin açıklamasını istiyorum bakın kendim yaptım ama ben bile inanamıyorum 🤯 Bu hayatta hiçbir şeyi doğru yapamadıysam da hep kendime en çetrefilli yolu seçmiş olsam da en azından ağzımın tadını hep bildim.
Mezar taşıma, yalnız ve deliliğe yakın bir hayat yaşasa da ağzının tadını hep bildi, yazabilirler snfnsjcjs
Hepinize sapsağlıklı, musmutlu, huphuzurlu yıllar sjfkskfksxf
24 notes · View notes
murat-o41 · 10 months
Text
İtiraflarım! (4) Son (Rabia 45 Y., İstanbul)
Dayandığım masadan destek alarak yavaşça doğruldum. Ayaklandığım vakit götümde şiddetli bir sızı hissettim. Sanki götüme biber sürülmüş gibi yanıyordu. Ben ahlayıp ıhlarken Tahir yarağını sıvazlamakla meşguldü, bir yandan da pis pis gülüyordu. "Hadi içeri gidelim!" diyerek bileğimi tuttuğunda, "Yeter artık Tahir, bitmedi mi, git artık, halim kalmadı, kimseye söylemem bunları, aramızda kalır, söz veriyorum ama ne olur git artık!" dedim titreyen dudaklarımla.
Ancak Tahir benden farklı düşünüyordu. "Neyi yeter lan, neyi yeter, onu karımı benden uzaklaştırırken düşünecektin, senin yüzünden gitti karım, bunun bedeli olacak elbette!" dedi öfkeyle, dişlerini sıkıyordu bunları söylerken. "Ben yapmadım, inan ben bir şey yapmadım, hiçbir şey demedim karına, niye inanmıyorsun, benimle ilgisi yok!" derken sözümü kesip, "İlgisi var ya da yok, bu saatten sonra fark etmez, bundan sonra benim kölemsin artık. Ben ne dersem yapacaksın ne zaman istersem sikecem seni!" dedi ve bir şey dememe fırsat vermeden zorla yatak odasına götürdü.
Saat ilerlemişti ama oğlumla kızımın ve diğerlerinin gelmesine daha çok vardı. Derneğin pikniği oturduğumuz semte çok uzak bir yerdeydi. Tahir de bunu biliyordu. Dün akşam yemekte oğlum Burak Tahir'e isterse pikniğe gelebileceğini söylemişti çünkü. Ama Tahir evde kalıp çalışması gerektiğini, bitirmesi gereken bir proje olduğunu söylemişti. Benim pikniğe gitmediğimi nereden biliyordu Tahir? Muhtemelen sabah kapının arkasında durup delikten bakmış, benim evde kaldığımı görmüştü. Benimle ilgili planlarını çoktan kafasında hazırlamış, uygulamak için fırsat kollamıştı. Ve bugün o fırsat altın tepside kendisine sunulmuştu.
3 defa sikmişti beni, 3 defa boşalmıştı ve bu durum dördüncüsünü geciktiriyordu. Gerdek gecesinde Emine'yi neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar defalarca sikmişti, yatağımda durup dinlemiştim hepsini. Diğer gecelerde de uzun saatler boyu gücünü kaybetmeden sikmişti zavallı kızcağızı. Emine'den sonra sıra bana gelmişti, Tahir'in yeni hedefi bendim, daha doğrusu avı olmuştum.
Yatak odasına geçtiğimizde Tahir yüzüme bakıp, "Çok terlemişsin!" dedi, elini alnıma değdirdiğinde geri çekildim. Salonda amımı yalarken ve sikerken zevk almıştım ama şimdi böyle dokunmasından iğreniyordum. "Üstündekileri çıkart istersen!" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Bu işin bir an önce bitmesini ve çekip gitmesini istiyordum ama üstümdekiler de beni alev alev yakmaya başlamıştı. Çok güzel, güneşli bir ilkbahar günüydü ama yine de kombiyi yakmıştım banyo yaptıktan sonra üşümemek için. Bu da evin sıcaklığını daha da artırmıştı.
Tahir onca zamandır çırılçıplak bir halde olmasına rağmen üşümemişti hiç, hatta en az benim kadar terlemişti. Geniş göğsündeki siyah uzun kılları ile siyah saçlarının dipleri terden ıslanmıştı. Kasıklarındaki kısa siyah kıllar da aynı şekildeydi. İster istemez içinde olduğum durumda bile onu gözlemek zorunda kalıyordum.
Cevap vermeyip üstümdekileri tek tek çıkarttım. Ancak çoraplarımla ayakkabılarımı çıkartmamı istemedi Tahir. "Bunlarla çok seksi oluyorsun!" dedi pis pis sırıtarak. Beyaz vücudumda kemerin izleri halen duruyordu ama sanki azalmış gibiydi. Uzun ve bol, kapalı kıyafetler giydiğim için bunları kızım göremezdi. Oğlumun görmesi zaten mümkün değildi, onun yanında değil açık giyinmek bir gün bile başımı açmamıştım.
Yatağa sırtüstü uzandım. Ayağımda ayakkabılar varken garip bir haldeydim. Dizlerimden büktüğüm bacaklarımı iki yana açtım. Tahir bacaklarımın arasına yerleşip üzerime uzandı. Yarağını amıma sokacağını beklerken o birden boynumu, yanaklarımı öpmeye başladı. Yarağını ise amımın üzerine koyup o şekilde git gel yapmaya başlamıştı. Sanki üzerimdeki Tahir değil de kocamdı. Yanaklarımı, boynumun etlerini öpüp duruyor, uzun saçlarımın arasından kulak memelerimi emiyordu.
Tepkisiz, hareketsiz bir şekilde duruyordum, ama Tahir'in amımın üzerindeki yarağının gitgelleri garip bir şekilde zevk veriyordu. Büyük elleriyle de memelerimi hoyratça sıkıp yoğuruyordu. Yanaklarımı, çenemi öperken gözlerimi kapattım. Gözlerine bakmak, onları görmek istemiyordum çünkü. Dudakları memelerime kaydığında hafif bir ürperti hissettim önce ama sonra keyif duymaya başladım. Etli, büyük meme uçlarımı deli gibi emiyor, ısırıp yalıyordu. Sanki kocam mezarından çıkıp gelmiş de memelerimi eski zamanlardaki gibi emiyor, yalıyordu. İri yarağının amımın üzerindeki hareketleri aldığım zevki çoğaltıyordu.
Benim sessiz halime inat Tahir coşkulu bir nehir gibi kükreyip sesler çıkartıyordu. Delirmiş gibi meme uçlarımı ısırıyordu ha bire, kemikten eti koparmaya çalışan aç bir köpek gibiydi. Ancak bu hali daha fazla sürmedi. Doğruldu ve kalın bir sopa gibi duran yarağına tükürdükten sonra sıvazladı, ardından da amıma yavaşça soktu. Amım sulanmış, kayganlaşmıştı salondaki yalamaları sayesinde. O yüzden yarağı kolayca dibine kadar girdi.
Ellerini önce dizlerime koydu ama sonra ayak bileklerimden tutup kaldırdı. Bir süre sonraysa ayaklarımı omuzlarına attı. Ayakkabılarımın sivri topukları Tahir'in başının yanından havaya dikilmiş iki küçük kuleyi andırıyordu şimdi. Ellerim serbestti, iki yana açıp yatağın çarşafını kavradım. Ses çıkartmamaya gayret ediyordum. Yarağının içimde gidiş gelişlerini hissediyordum iliklerime kadar. Zevk alıyordum ama belli etmek istemiyordum. Tahir ise omzuna attığı bacaklarımı okşuyor, güçlü şekilde amıma pompalamaya devam ediyordu.
Memelerim sağa sola ileri geri oynayıp dururken Tahir'le zaman zaman göz göze geliyordum. Başımı yana çevirsem de sonra kendiliğinden yine ona dönüyordu. Sabit gözlerle bakıyordu bana. Altımızdaki kocamın zamanından kalma yatak zangırdıyordu yine. Güçlü yarak darbeleri sadece vücudumu değil yatağı da titretiyordu.
Saniyeler birbirini kovaladığı halde Tahir'de en ufak bir boşalma belirtisi yoktu. Yatakta çok güçlü bir erkekti. Şişmiş ve sertleşmiş taşakları kasıklarıma çarpıp ses patlamaları yaratıyordu yine. Birbirini takip eden ahenkli 'Şlap şlap şlap!' seslerine karşın dudaklarımı sıkıyordum zevk iniltilerimin çıkmaması için. Omuzlarındaki bacaklarım ileri geri oynuyor, Tahir'in omuzlarına çarpıp duruyordu. Elleri bacaklarımın üzerinde yukarı aşağı gidip geliyor, zaman zaman kalçalarımı sıkıyordu. Ten rengi parlak çoraplarım dizlerimin altına geliyordu ve loş odada bacaklarımın parlamasına sebep oluyordu.
Derken amımdan çıktı, yorulduğunu sandım ama öyle değildi. "Rabia abla bacaklarını açsana şöyle!" dedi. Bunu sanki karısı Emine'ye söyler gibi söylemişti. Tuhaf bir durumdu, ne yapacağımı bilemedim önce ama sonra dediğini yaptım. Bacaklarımı iki yana dizlerimden bükerek açtım ve geriye attım. Topuklarım yine tavana bakıyordu ama bu kez Tahir'in omuzlarında değildi. Amım bu pozisyonda havaya kalkmış gibiydi.
Destek olması için belimin altına bir yastık koydu. Şınav çeker gibi bir duruma geldi. Ellerini başımın yanından yatağa koydu. Sopa gibi sallanan yarağını tutmasına gerek kalmadan ayrık duran amıma soktu. Bu pozisyonda yarağını daha yoğun bir şekilde hissettim. Üzerindeki damarların bile ayrımına varmıştım sanki. Yarağı taşaklarına kadar amımdaydı. İster istemez inler gibi bir ses dudaklarımdan çıktı ama Tahir bunun farkına varmadı. Sıcak nefesi yüzümü yakıyordu, gözleri hemen üstümdeydi.
Belini ve götünü kaldırıp indirerek sikmeye başladı. Amımın en derin noktalarına ulaşıyordu yarağının kafası. Etten duvarlarında damarlarını, kıvrımlarını hissediyordum. Nazik ve yavaş ilk birkaç seferin ardından tüm gücüyle yüklenmeye başladı. Belini hızla kaldırıp indirdikçe yarağı da aynı şekilde amıma girip çıkıyordu. Bir makinenin pistonu gibiydi yarağı. Havadaki bacaklarım sallanıp duruyor, Tahir'in göğsünün altında kalıp yassılaşan memelerim löpür löpür oynuyordu hiç durmadan. Ayak bileklerimden tuttum ve bacaklarımın sallanmasını önlemeye çalıştım.
Belimi koyduğum noktada yatak çökmüş gibiydi. Sanki Tahir'in her bir köklemesiyle yatağın içine gömülüyor gibiydim. Tahir amıma vurdukça vuruyor, bu da yaraksız geçen onca yılın sonunda kadınlık duygularımı tavan yaptırıyordu. Müthiş zevk alıyordum ama inlememek için de kendimi zor tutuyordum yine. Dudaklarımı deli gibi emiyor, ısırıyordum. Oysa Tahir benim gibi değildi. Aldığı zevki inleyerek, ohlayarak dışarı vuruyordu. Ancak bu pozisyon öncekiler gibi değildi, bir zaman sonra yorulduğunu hissettim. Hareketleri yavaşladı önce, sonra da kendini üzerime bıraktı. Yarağı halen amımdaydı, bacaklarım da havaya dikiliydi yine.
Bir süre o şekilde kaldı. Yüzünü uzun saçlarımın arasına gömmüştü. Nefes alıp verdikçe göğsüme baskı yapıyordu. Ayak bileklerindeki ellerimi çektim. Bacaklarımı kaldırdım havaya ve ayırdım. Büyük bir V şekline gelmişti bacaklarım. Tahir yüzü saçlarımda olduğu halde başını kaldırmadan alttan çalışmaya başladı bu sırada. Yarağı yeniden amıma girip çıkıyordu ve ben yine yoğun bir zevk duyuyordum.
Ellerimle çarşafı çekiştirirken Tahir başını kaldırdı ve birden dudaklarımı öptü. Bundan hoşlanmadım. Evet, beni sikerken zevk alıyordum ama öpmesinden hoşlanmamıştım. Kocam olmayan bir adamın altındaydım, yeterince günah işliyordum, bir de öpüşerek bunu çoğaltmak niyetinde değildim. Dudaklarımı sıkı sıkı kapattım, Tahir birkaç denemede daha bulundu ama sonra benden iş çıkmayacağını anlayınca vazgeçti. Onun yerine üzerimde biraz geriye kayar gibi yapıp memelerimi emmeye başladı.
Dişleriyle meme uçlarımı vahşi bir köpek gibi ısırıyordu. Zevkin yanında acı duyuyordum. Birkaç kez meme uçlarımın kopacağını sandığımda, "Ahhhh, ısırmaaa, ısırmaaa!" diye bağırdım. Feryadımdan sonra yalamaya ve bebek gibi emmeye başladı. Böylesi daha iyiydi. Elleri kalçalarıma kaymış, onları okşayıp sıkmakla meşguldü. Yarağını sokup çıkartmaya devam ediyordu yine. Belimin altındaki silikon yastık götümü havaya kaldırdığından Tahir için ideal pozisyondaydım. Uzun beyaz bacaklarım sallanıp duruyordu Tahir abandıkça. Bazen hızını alamayıp var gücüyle köklüyor, bazense ufak ufak oynatıyordu yarağını amımın içinde. İki yandaki ellerimle çarşafı ve yatağın üzerine serdiğim koruyucu kılıfı çekiştiriyordum sürekli.
Tahir bir süre daha devam etti ama sonra durdu. Boşaldı mı acaba diye sordum kendi kendime. Bu zevk dolu anların erkenden bitmesini istemiyordum ama bunu ona söyleyecek değildim elbette. Onun yerine Tahir gibi sessiz kaldım. Birkaç saniyelik hareketsizliğin ardından ne olduğunu anlayamadan kendimi havada buldum. Tahir sırtüstü uzanmıştı yatağa, bense üstündeydim. Beni belimden kavradığı gibi havaya kaldırıp çevirmiş, kendisi alta yatmış beni de üstüne çıkartmıştı. Bir güreşçi gibi beni çevirirken yarağı amımda kalmıştı. Havadaki bacaklarım bu kez yatağın üstündeydi. Ata biner gibi Tahir'in üstüne oturmuştum.
Küçükken babam köyde ata bindirirdi beni. Şimdi yine bir atın üzerindeydim. Ama bu gerçek bir at olmasa da at gibi güçlü bir erkekti ve demir gibi yarağı amımdaydı. Kocamla pek yapmadığımız bir pozisyondu bu. O yüzden nasıl olacağını pek bilmiyordum, acemiydim. Tahir bacaklarını iki yana açıp dizlerinden büktükten sonra ellerini sırtıma atıp beni kendine doğru eğdi. Hemen ardından da alttan amıma pompalamaya başladı. İlk anda şaşkınlığımdan olsa gerek, "Ayyy!" diye bir ses çıktı dudaklarımdan. Tahir kendine doğru iyice eğmişti beni, memelerim göğsüne geliyordu. Alttan amıma vurdukça sallanıp duruyorlardı.
Sikmeye devam ederken dolgun göt yanaklarımı sıkıca tutmuş hamur gibi sıkıp yoğururken yine şiddetli tokatlar atmaya başlamıştı. Amıma girip çıkan yarak ne kadar zevk veriyorsa bu tokatlar da aynı ölçüde canımı yakıyordu. Götümde patlayan tokatlardan hariç bu pozisyonda çıkan ses de daha çoktu. Yoğun ve tok sanki tokmakla davula vuruluyormuş gibi çıkan 'Şlap şlap şlap!' sesleri yatak odamın duvarlarını çınlatıyordu. Davul amımla götüm, tokmak ise Tahir'in yarağıydı. Tahir büyük bir güçle sikiyordu, gözleri sürekli gözlerimde ve üzerimdeydi.
Sonrasında, "Az kalk geriye doğru!" dedi ve beni omuzlarımdan tutarak hafifçe kaldırdı. Tam dik konumda değildim ama ister istemez dengemi sağlayabilmek için ellerimi Tahir'in omuzlarına attım. Düşmemek için atın eyerini tutuyordum sanki. Tahir alttan vurdukça yukarı doğru zıplıyordum. Memelerim de yukarı aşağı daire çizerek oynuyordu. Amım yağlanmış gibiydi, Tahir kolayca sokup çıkarıyordu yarağını. Sikişmemizin sesleri yatağın gıcırtılarını bastırıyordu. Buna Tahir'in iniltileri de karışıyordu ama ben aynı sessizliğimi koruyordum, gerçi bu sessizlik benim için çok zordu. Onun gibi zevkten kudurmuşçasına inlemek istiyordum çünkü.
Bu yoğun ve şiddetli sikişme de fazla uzun sürmedi. Daha doğrusu Tahir'in alttan vuruşları bitmiş ama yarağını amımda tutmaya devam ediyordu. Ellerini memelerime attı ve onları hoyratça sıkıp yoğurdu epey bir zaman. O hareketsiz süre boyunca ellerimi omuzlarından çektim. Benden kendisine katılmamı bekliyor gibiydi ama öyle bir niyetim yoktu.
"Tamam, kalk bakalım üstümden, yan tarafıma geç uzan!" dediğinde yavaşça kalktım. Yarağı demir gibi bir haldeydi, sanki daha da kalınlaşmıştı üstelik. Üzeri epey ıslanmıştı. Kasıklarım da bu ıslaklıktan nasibini almıştı. Sesimi çıkartmadan yanına uzandım sırtüstü, ama sol yanım üzerine uzanmamı söyleyince öyle yaptım. Benden sonra o da sol yanı üzerine uzandı, tam arkamda kalmıştı. Kalkık yarağını bir süre göt yarığıma sürttü. Hoşuma gitti bu hareketi ama sonucunun ne olacağını anlamıştım. Beni yine götümden sikecekti.
Onun bir şey demesini beklemeden sağ bacağımı kaldırdım, sağ elimle de dizimin arkasından tutup alttan destek oldum. Tahir bu hareketimi kaçırmadı, "Vay abla, sen de istiyorsun demek ki!" dedi pis pis sırıtarak. Cevap vermedim sözlerine. Gerçi evet, ben de istiyordum ama götümden değil amımdan sikmesi tercihimdi.
Biraz sonra yarağını yeniden götümde hissettim. İlk iki seferin ardından üçüncüsünde zorlanmadım. Tahir belini ve götünü adeta yılan gibi oynatarak yarağını götüme köklüyordu. Uzun yarağın içimde gidiş gelişlerini hissediyordum en hassas noktalarına kadar. Sağ eliyle bacağımı tutunca ben de elimi yatağa atıp destek almaya başladım. Var gücüyle pompalıyordu götüme. Onca zaman Emine'yi siken adam şimdi beni sikiyordu. En mahrem hayallerimin erkeği beni sikerken şimdi sessizce önüme, etrafıma bakıyordum. Yarağın götümde gidiş gelişleri artık canımı eskisi kadar acıtmaz olmuştu.
Sol elini altımdan sokup beni kendine çekti. Bu şekilde daha yakın bir temas sağlamıştı. Sıcak ve sert nefeslerini ensemde hissediyordum. Bir domuz gibi sesler çıkartıyor, bir şeylerin intikamını almaya çalışıyormuş gibi davranıyordu. Altımızdaki yatağın gıcırdamaları gittikçe artıyordu Tahir'in hızlanmalarıyla beraber. Kasıklarımda şiddetli ses patlamaları oluşuyor, odadan bütün eve yayılıyordu. Taşaklarının çarpmalarını hissediyordum. Tahir bu sırada, "Oğhhh, oğhhh!" diye diye götüme pompalıyordu.
Bir dakika kadar sonra götümde bir boşalma hissettim. Tahir götüme döllerini fışkırtmıştı. Bu dördüncü oluyordu. Yarağını çıkarınca yine osuruk sesi götümden geldi ama önceki kadar değildi. Ayağa kalkıp hızlı hareketlerle giyinirken ben yüzüstü uzandım, başımı ellerimin arasına aldım. Ağlamak istedim ama yapamadım. Yaşadığım şey tecavüzdü. Amımdan ve götümden tecavüze uğramıştım. 45 yaşında 4 çocuk 2 torun sahibi bir kadındım ve ırzıma geçilmişti. Kocasız ve yaraksız 5 yılın sonunda yeniden böyle duyguları tatmak hoşuma gitmişti ama bu şekilde olması kötüydü.
Tahir alacağını almıştı. Giyindiğini duyuyor ama bakmıyordum hiç. Sonunda odadan çıktığını, daire kapısının açılıp kapanmasını duydum. Birkaç dakika daha öylece kaldıktan sonra kalktım yavaşça. Beynim durmuştu sanki. Odaya baktım, yatağa baktım. Her şey dağılmış, her şey birbirine girmişti. Çocuklarımın gelmesine daha vardı ama erken davranmam gerekliydi. Banyoya geçtim, soyunup suyun altına girdim. Tüm günahlarımdan arınmak istiyormuşçasına sıcak suyun altında uzun zaman kaldım, birkaç defa sabunlanıp yıkandım. Vücudumdaki morlukların ve dayak izlerinin görünmemesine dikkat etmeliydim. Neyse ki yüzümde bir iz kalmamıştı. Kulağımın kenarında hafif bir morluk vardı ama onu da türbanımla kapatıyordum zaten.
Kurulandıktan sonra üstümü giyindim. En kapalı ve bol eteğimle gömleğimi giydim. Başımı büyük desenli bir türbanla sıkıca bağladım. Yeni ve temiz kıyafetlerdi, az önceki günahtan arta kalanlar değildi. Tahir'in yırtıp parçaladığı giysilerimi ve çamaşırlarımı siyah bir torbaya doldurdum, ağzını sıkıca bağladım. Yatak odasını ve salonu topladım, banyoyu temizledim. Bütün yatak yüzlerini ve çarşafını, düğününde giydiğim kıyafetlerimi makineye atıp yıkadım. Pencereleri açıp evi havalandırdım.
Akşamüstü siyah poşeti ilerdeki çöp konteynerine atıp eve döndüm. Derin derin birkaç nefes alıp verdim. Tahir resimlerimi çekip tehdit etmişti beni, ama o kadar ileri gidebileceğini düşünmüyordum. Akşam oğlum ve kızım eve geldiğinde onları bağrıma basıp öptüm, kokladım. Neyse ki hiçbir şey anlamadılar o gün yaşananlarla ilgili.
Gece olup da yatağıma uzandığımda yaşadıklarımı düşündüm. Tecavüze uğramıştım, ama Tahir beni sikerken zevk de almıştım. Acı ve zevki bir arada yaşamıştım. Ne kadar itiraf etmekte zorlansam da gerçek buydu. Kocamın kemiklerinin sızladığını düşündüm. O zaman ağlamaya başladım. Sessizce uzun uzun ağladım. Hayatıma hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam etmek niyetindeydim, ama edebilecek miydim?
[Rabia]
34 notes · View notes
musfika-hanim · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media
mutfakta tek başıma çalışmayı seviyorum, gireyim çeşit çeşit yemek yapayım her şeyi hazırlayıp çıkayım. diğerleri de sofrayı hazırlasın bulaşıkları yıkasın ohh miss 💃
geldiğimden beri mutfağı ele geçiremedim :) bir şekilde annem giriyor ve yapıyordu yemekleri bugün itibariyle artık mutfak hükümranlığı bendedir. otur tadını çıkar kızın gelmiş dinlen işte yahu anne ❤️
*kavrulmuş arpa şehriyeli yoğurtlu çorba. en beceriksizlerin bile yapamama ihtimali olmadığı çorba :) arpa şehriyeleri kavuruyorsunuz, üzerine ayrıyetten nane kızdırma olayına girmemek için arpa şehriyelerden sonra naneyi de kavurup, yoğurt ve bir kaşık unla çırpıp sulandırdığınız suyu da ekleyip, kaynayana kadar karıştırıyorsunuz. beş on dk içinde hazır. isteğe göre kekik, karabiber, pul biber yakışır. şifa olsun ve yoğurtlu çorbalara tuz kaynayınca eklenir yoksa çorbanız kesilir. by
20 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 1 year
Text
Ben bugün diğer hesapta, ana hesapta, bu fanatizm mevzusuyla ilgili konuşuyordum, kesmedi. Biraz daha konuşasım var, o yüzden neden olmasın. Burası bunun için sayılır bir nevi. Rb de atmam muhtemelen buna, neden bilmiyorum, öyle geldi içimden. Genel olarak ülkenin içinde bulunduğu bu kaos, kavga, en iyi benim seçtiğimcilik, tuttuğumculuk çok yoruyor beni, sadece izlerken ve okurken bile yoruyor. Cem yılmazın "Bnuutooth" şakası gibi birileri bir şeyi tutuyor ve başkalarına da tutturmaya çalışıyor, çok tatsız. Bizden olmayan öcüdür kafasıyla hayat nasıl yaşanır ya. Hiç mi uzlaşmacı olunmaz, hiç mi orta yol bulunmaya çalışılmaz. Ya bir takım uğruna otobüs kurşunlamak, bir parti uğruna birilerini öldürmek, bir din uğruna kafa kesmek, ideolojisi farklı diye birini öldürmek gibi şeyler nasıl bu kadar basit bir şekilde sindirilebilir. Nasıl bir konuyu açınca "bunu da politikleştirmeyin" diyebilirsiniz bu ülkede? Nasıl bir ülke hırsızı değil de hırsız var diyeni yargılayıp içeri tıkmaya çalışır, susturmaya çalışır ve kimse buna sesini çıkarmaz? Özgür bir şekilde yaşamayacaksak neden yaşıyoruz arkadaşlar biz ya? Kime yaşıyoruz? Nasıl bozuk bir simülasyon bu? Hepinizin kodlarıyla mı oynadılar The Bells of Saint John bölümündeki gibi (DW S7B6 referans bilmeyenler için) Ben gerçekten bu ülkede yaşanan bu sindirme huyundan nefret ediyorum. İnsanlar ölüyor, evler yıkılıyor, yaşamlar, hayaller, gelecekler yok oluyor ülkenin bir yanında, iki ay geçti daha bu yaşanalı ve insanlar unutmaya başladı bile. PR etkisi mi geçti ne oldu susuyor insanlar? Nerede o hesap soracak koca güruh? Büyük bir kısmı takipçi ve etkileşimini alıp kayboldu hesap soracakları masadan... Gerçekten çok daralıyorum artık. Tahammülsüzleştim, ufacık şeylere bile sinirlenir oldum, sabredemiyorum, bu ülkenin cehaletine ve bu cehaleti sevmesine sabredemiyorum. Hadi bunu geçtim, diyelim ki bu güruh seçim bekliyor, ona da tamam. Neticede demokrasiyi savunan insanlar, demokratik hakları olan yürüyüş ve protestoları düzenlemek isteyince genelde sonu biber gazı, gözaltı gibi şeylerle bitiriyorlar günü. Zaten sözüm de o insanlara değil ya neyse. Peki ya hala malum partiye gözüm kapalı oy veririm, her şey yolunda diyenler? Şeriat getireceğiz diyenlere, İstanbul Sözleşmesini adeta yok edeceğiz diyenlere alkış tutan insanlar, özellikle kadınlar, olması.. Biz bunları ne ara sindirdik, nasıl sindiriyoruz? Dolar, Euro gibi paritelerin takibini yapabilen var mı artık? Aklınıza geliyor mu her gün 100 ayrı olayın yaşandığı ülkede bakmak? Her markete gittiğinizde biraz daha fakirleştiğinizi fark ettiğinizde aklınıza ne geliyor ben bunu içtenlikle merak ediyorum. Biz nereye gidiyoruz diye mi soruyorsunuz yoksa ben bu ülkeden nasıl kaçarım diye mi?
Off, yine paragraflarca yazdım ve buraya geldiğinde "ne anlattı yine bu deli" diye düşünüyorsun muhtemelen. Eğer öyleyse aynı şeyi düşünüyoruz demektir. Özetle çok sıkıldım ben sevgili arkadaşım, fazla sıkıldım bu fanatik, sindirmeye hazır, cahil ve kokuşmuş toplumdan. Elim kolum bağlı hissediyorum ve bu beni daha da tüketiyor içten içe.
Ne yapalım, "Dünyayı ben kurtaramam" belki kendimi kurtarırım ama yeter mi bilemiyorum sanırım. Yazdıkça daha da geliyor ama yeterince yorduğuma inanıyorum gözlerini. Ne kadar yazdığımı az önce fark etmiş bulundum çünkü, kusura bakma lütfen. Sansürlemeden, silmeden yazdığım için saçmalamış da olabilirim yer yer. Katılmadığın yer olursa da söyle lütfen, herkes hata yapar... Madem buraya kadar sabrettin, bir de parça armağan edeyim. Tüm bu yorgunluğa bir Türk Kahvesi niyetine. Cehaletten ve bu sindirilmişlikten korunabilmen dileğimle.
36 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
İĞNELİ
-Pazardan süt alıp yoğurt yapmıyorsan, o marketlerden aldığın katkısının ne olduğu belli olmayan, yoğurt kılığındaki ürünü yiyeceksin. Sevgili tembelciğim!
- ''Memelerim sarkacak!'' diye çocuğunu emzirmezsen o çocuk hayat mücadelesine zaten yenik başlayacak, Ajda Pekkan akıllım...
- 'Salça yap' demiyorum ama memleketinde elleri öpülesi kadınlarımızın yaptığı salçalardan satın almıyorsan, kanserojen ihtiva eden katkılı salçaları hem yiyecek, hem de yedireceksin mutfak güzeli(!)
- "Erişte yap! " demiyorum ama en azından marketten makarna alacağına köy pazarından erişte satın al be kadın (!). Erişte ne mi? Annene sor, kayınvalidene sor, mahallendeki yaşlı ebe'ye sor. Sorgusuzum...
- Pazardan kese yoğurdu alıp, ayran yapmışlığın yok, bir dene daha önce ayran diye içtiklerinin ne olduğunu gör bari meraksızım,
- Dört tane biberi, üç tane salatalığı hazır sirkeye koyup turşu yapmak zahmetine katlanmıyorsan; önüne konan o hazır, ne olduğu belli olmayan turşuları zıkkımlanacaksın, içinde koruyucu olduğu için miden ağrıyacak, sen de gidip doktorların başını ağrıtacaksın geçimsizim...
- Yaz aylarında 5 -10 kg. biber alıp kurutup sofralık biber yapmazsan, Avrupa kapılarından dönen aflatoksinli, kiremit tozlu ve boya katkılı toz biberleri ziftleneceksin tembel uyuşuğum...
- Yaz günleri pazardan alacağın domates taze fasulye, bamya, börülce vb. organik yiyecekleri hazırlayıp derin dondurucunda kışa hazırlamazsan, marketten ürünün korunması adına içine ne konduğunu bilmediğin renkli kutulardaki, lastik tadındaki sebzeleri yiyeceksin hazırcım...
- Limon, şeker ve suyu karıştırıp limonata yapmıyorsan; kolon kanseri yaptığı kesinleşen mısır şekeriyle hazırlanan boyalı suları içeceksin. "Dondurmam Kaymak" filmindeki yurdum dondurmacısı yalan mı söylüyor? Gıda boyası, şeker su karışımı... Afiyet olsun beslenme özürlüm!
- Mahalle kasabından kıyma alıp güzelim Türk köftesini yapmazsan-utanmadan-bir soğan halkasının reklamını yapan, küçük çocukları suni oyun bahçesinde "dondurma" diye sattığı kremayla kandıran "büyük şeytan" Amerika'nın o aptal yağ deposu hamburgerlerini yiyeceksin, ondan sonra da "kilo aldım, damar sertliği yaşıyorum, halsizim, şekerim yükseldi! "diye çare aramaya koşacaksın. Onlar da seni daha değişik zehirlerle(!) tedavi etmeye çalışacaklar. Bu kez de böbreklerin, karaciğerin, miden zarar görecek, ondan sonra da ''Bunlar neden benim başıma geliyor?'' diye zırıl zırıl ağlayacaksın. Düşüncesizim!
- Gerçek balımız yerine salt ucuz diye Çin'den gelen bal yedirirsen çocuğuna; o çocuk hem fiziksel, hem ruhsal olarak eksik gelişir, daha doğrusu gelişmez, gözleri bile çekik olur yahu. Ucuzcu meraklım!
- 'Bizim zamanımızda' diye başlayan ak elli, bal dilli, nur yüzlü büyüklerin sözünü kesip ''Geçti sizin zamanınız, şimdi herşeyin hazırı ve kolayı var dersen! '' hazır ve kolayın sana hazırladığı sonuçlara katlanırsın.
Çok bilmişim!
- Sabahları zeytinli peynirli, ballı, yumurtalı, kahvaltı yerine, kedi çanağında süt ile karıştırdığın Amerikan mısır gevreği mama ile kendini kandırmaya devam edersen hastalık için çok beklemeyeceksin tembel teneke...
- Un, yumurta ve şekeri karıştırıp bir kek dökmezsin; çocuğunun eline cips ve şekerleme verirsin, ondan sonra "bu çocuk obez oldu!" diye doktora götürürsün. Doktor çocuğuna ne yapacak sanıyorsun? Tıp özürlüm!
- Uykundan feragat edip, okula giden ufacık çocuğuna kahvaltı yaptırmayıp beslenme çantasına tost yapıp, meyva suyu ya da süt koymazsan; vicdanını rahatlatmak için verdiğin para ile çocuğunun sabahın erken saatinde, o soğuk havada cola ile soğuk sandviç yediğini bilmiyor musun? Adı ebeveyn olan insancık!
- Babanın annenin gençliklerinde bir günde yürüdükleri mesafeyi sen bir ayda yürümüyorsan -utanmadan- deniz kenarında bile arabayla geziyorsan, bakkal'a gitmek yerine telefonla sipariş veriyorsan ''Kollestrolüm var, belim kalınlaştı, gıdığım sarktı, damarlarım elektrik kablosu gibi sertleşti, karaciğerim yağlandı'' diye ağlamayacaksın. Hareket özürlüm!
- Artık "altın günlerinizi" bile pastanelerde yapıyorsunuz, pastanenin bol yağlı, kremalı güzel görüntülü, ama doğal olmayan hazır şerbetler ve ne idüğü belirsiz yağlar kullanılarak hazırlanmış ürünlerini renkli ve de gazlı sıvılarla birlikte tüketiyorsun, üzerine-günah çıkarmak için de, çayı şekersiz içiyorsun. Kısır bile bu yediklerinden çok daha doğal ve zararsızdır. Sosyete özentilim!
- ''Tembel Avrat'' reyonundan ayıklanmış, yıkanmış sebze almanı kabul ettim de, kuru soğanın küp şeklinde doğranmış ve dondurucuda korunanını satın alan seni nasıl anlayayım be kadıncağız(!)...
- Gösteriş yapacağım diye lüks mekanlarda sevmediğin ve doymadığın halde en pahalı yemek olan suşi yiyip, eve dönerken etrafını kolaçan ettikten sonra kaldırımdaki kokoreççiden ya da köfteciden ekmek arası yiyen ya da diğer tezgâhdaki nohutlu pilava saldıran sen değil misin?
Yalancı sosyetem...
Alıntı
8 notes · View notes
Text
Sekiz Martı
Bilinçaltımın damarlarından kesiyorum onu; görüyorum, rüyamda bile başkasına ait ve rüyamda bile bir başkasıyla mutlu... Hasretimin sosyal demokrat sancısındayım; hükumete imdat, hükumete inat kalbim; deli gibi seviyor hâlâ...
Bir seçim olsa kalbimde, en önce o kazanır beni unutmakla ve ben damgasında yanlış sevmelerin olduğu bir çınara evrilirken kendi dallarımdan kopuk şarkılar bestelerim ona...
Bugün de onsuzum. Onsuzluğum, tırnaklıyor beni; unutamamakla, gövdemde bile yokluğunun perileri uçuşuyor. Rüyamda bile başka bir kadınla...
Aşk yanlışı bir paratoner gibi çekiyor; ateşimin ona hep kırk, sevilmemeye kırk iki buçuk olduğu yangınlardayım. Alev alev çağırıyor unutulmak beni...
Rüyamda bile mutlu, rüyamda bile o kadınla. Bilinçaltımın bodrumundan taşıyor acılarım ona; görmüyor, bir hak edişin türküsünde bağlamanın telleri gibi kopup kendimi keserken ben...
Soydaşım; memleketimin en derin ve kuyulardan bir türlü çıkmayı bilemeyen sevda harım; Dünya kadınlar gününün acıya programlı siyah çiçeklerinden kokuyorum ben bugün sensiz... Kadını, kadın yapan sevmek; bir erkeği Adam etmeye yetmiyor çünkü.
Budaklanıyorum, yine hastayım acılarıma. Yatağımın ateş tarafından dumana biçare imdat tarafından uyandırılıyorum, kader yine, sensiz kere sensiz ile çarpıp beni; bölüyor sensiz uykularıma...
Gülüşü güzel; varlığı başkasına dua adam; bilinçaltımın damarlarından kesiyorum seni... Sonsuz saadetinin şükür alfabesinde a'dan başlayıp aşka uzanan mutluluksun bir başkasının kollarında.
'Gel' kelimesi, yayın yasağı getirilen kanalların şikayet bültenlerinde şimdi. Çok fazla sen demişim; Gel demişim, RTÜK kabul eder mi hiç? Sevgiye çok tok; aşkına namus belasıyım. Vuruluyorum, köhne imdat hançerlerle; bugün de nevresimler sensizlik, yastıklar ayrılık kokuyor bende.
Sekiz martım, 8 Marta uçuyor göz bebeklerimden. Sekizini de sana, seninle olamayan mutluluk gerçekliğimi ise kadınının kol kanatlarına teslim ediyorum. Ben, ortada, düzenbaz bir seyirci...
Öpüşüyorsun; faili meçhul damgası yiyorum, salonunuzun perdesinde. Kanlarım, vücudunuzun kimyasal zehirlenmesine yol açarak beni sizde öldürüyor. Cehennemdeyim şimdi, oradan yazıyorum bu gönül mektubumu.
Yangınlar, yankılar dururken seni; hâlâ öpüşüyorsun, onunla. Ülkem değişiyor, huzursuzluğumda. Dilinin şifacı Edebiyatı yazar yapıyor beni, kaç bin kere kaç sensizsem; o kadar çok okunuyorum.
Damarlarından kesiyorum, biber aşkı... Acısından mütemadiyen sen çıkıyor; ateşliyim sensiz buçuk yaşımda, dokunamam, yakarım biberin öz acısını...
Bugün de sevdim. Tuvaller yetişti ressamların bağrına; beni çizdiler, Tanrı'nın sensizlik sonsuzluğunda. Kucağına düşüp Tanrı'nın, takdiri ilahide bile sen koktum.
Şükür; bugün de sevdim, yalnızca... Çiçekler ayrılırken kalbimden; kadına, emekçi dediler. En yazık emeği ben verirken sana...
Bunca emek kutlu olsun sevdiğim. Emekliyim, emeklerim; yurda kuş uçurur, sana biat etmeyen can damarıma sensizliğin köprüsünü çizerim. Ressam da benim şimdi.
Bilinçaltımın duvarlarından izliyorum seni. Kahkaha krizlerinin bensiz etiket fiyatı belli oluyor. Milyon kere milyon, milyara rakip de üstelik. O kadar zengin değil şu kaderim; hiç satın alınmaz, gönülsüz kahkahalar...
Hoşça kal kere hoşça kal, yıldızları çalıyor şimdi. Hapşırıp, kaderime; yorganımın döşek kısmından, sana uzanıyorum her seferinde. Yataklar düşürüyor beni. İkinci kadın olmak, hiç kadın olmaktan daha kötü; söz ediyor dedikodu pimi çekilmiş namus düşkünleri.
Gidiyorum'un cinayetini ben işledim. Artık gidemem. Ölüm perdeleri çekilir kıyafet gibi üstüme; yaşamak isterim, hakkım bu benim...
Tavanlar küf kokar, yokluğunun gözünaydınlığında. Hiç de aymaz; gözüm, sensiz... Başım ağrır, bedenim; çukurun kara şovalyesini sen zanneder, halüsinasyon civanperliğinde. Yetişme, ölümüme. Bak! Hâlâ öpüşüyorsun, yalanların çıplaklığında. Kapadım gözümü; nasıl görürsem ve görünürsem aşkta; o kadar bir gidişle yok olursun hayatımda.
İnanmadın. Ben de olsam; ben de çok sevilsem, kadın gibi kadınca; inanmam unutulmaya. Haklısın, izmaritin kökünde saklı adam; içmem hiç, yedirmem de zaferleri unutmaya...
Dilara AKSOY
25 notes · View notes
emreandersson · 17 days
Text
DEVRİM TRAVMASI
Parmağımda yitirmenin intihar ivmesi,  istifra kasılmaları karında, “-ayyaş olurmu aşık bir devrimci,” kimin o kadar yükü var şımarmaya?  kükürttür beni bozan. -”Ağlarmı koca adam, bana bu biber gazı biraz dokunuyor, ondan”. Bilir misin bilmezsin tabii, ilk defa birlikteyiz sokakta iki kızgın insan… Adımlarımızda izinsiz gösteri yürüyüşleri, bense toplum içinde hayasızca hareketli. “Sosyalist olmaz yavşaktan!”  -ama sen bunu neresinden bilesin. Beni Türk hukukuna teslim et etmesine de bana “Gaz maskeni tak sevgilim!” de. Bu en adanmış yoludur “seni seviyorum” demenin. Bir yüz yıl sonra cumhuriyetin devrimi onlara mayhoş gelince; asarak öldürür versinler beni meydanlarda alelacele. Şu ara sokak sakin, tut çıplak elimi gözlerimizde laktoz ve limon miksi. Politika iğretisi bizim tavrımız  sokaklarda bir tam boy sevişme haliyiz, sığ zihinlerinde korkuyorlar bizden, umarsızca öpüşüyoruz çünkü korunmadan. Plastik mermiler ve zırhlı adamların karşısında durmuş, “Yıkılacak!” diye bağırıyoruz özgürlüğümüzün gazıyla. Bunlar Allahı biliyorlar ama, o uzunca adamı ayrı bir  dinliyorlar. Kusurlarına kalma, pişman olacaklar… Söyle de beni Türk hukukuna teslim etsinler sevgilim, hem oradan Silivri yakın. Kışlalar ve nezaretler giremez aramıza, fişekler ve kör cahiller canımızı yakamaz. Biz sokakta bir oluruz, hortumla ıslatıllmış, dövülmüş ve kovalanmış. Hayasızca.
2 notes · View notes
filyokusu · 1 year
Text
gülümsediğim /şükrettiğim şeyler listesi 20nisan`23
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
dün için sunumum çok iyi geçmişti hoca da çok beğendi yazmadan edemiycem.
ve b. hocanın doğum günü bugün iyi ki var hayatımda bu kadın. iyi ki. bana çok kötü olduğum bi zamanda çok farklı kapılar açtı. allahım hayatımdan eksilmesin.
bugün ben kafayı yedim herhalde. halep (insanlar buna neden kuru dolma diyor biz buna halep diyoruz) ve biber dolması yaptım. canım acayip nar ekşili halep çekti çünkü.
iki tepsi baklava yaptık. üstüne iki tepsi kurabiye yaptım. ve fırında mantı ve sütlaç. ayrıca bunların hepsini yaparken yakınilişkiler podcast dinledim. normalde bir tanesini yapacak gücüm olmazdı. noluyoruz yav dedim.
sonra mezarlığa gittik ve babannemin mezarının içinden ve başında kayısı ağacı çıkmış. aslında biz birini kesmiştik ama sanırım düşen bi kayısıdan tekrar çıkmış. bayramlaştık geldik. sonra kuranı açıp içinden neresi çıkarsa o sureyi okuyacağım dedim. hacc suresi çıktı.
ayrıca yaprak sarmasını dik yerleştirmenizi tavsiye ederim içine de sumak katmayı unutmayın
mutfak terapili bi günün sonuna geldik şimdi oturup yeni sunumuma başlayacağım, cebir ders girişi nasıl olmalı... strach oyun tasarla, geoebra modelleme yap ama en güzeli nasıl yapılacak bilmiyorum... bi şeye odaklanamıyorum kafam çok dağılıyor ama halledicez.
seneye görüşürüz ramazan.
ankara.
15 notes · View notes
kuzularin-efendisi · 2 months
Text
Köyümüzde 9 muhtar adayı var demiştim ya hani. Çok uğraştılar en azından sadece iki aday kalsın diye ama maalesef mümkün olmadı. Çok ilginç bir seçim olacak. Yani birileri ailesine ihanet ederse bu seçimin kazananı olacak. Şimdi herkes ailesiyle arasını iyi tutup hediyeler alıyormuş. Bizden aday olmadığı için bize de bir sürü hediye geldi. Her seçim böyle olursa işimiz güzel. Tavuk mu dersiniz, kaz mı dersiniz, kurumuş dolmalık biber mi dersiniz, anama eşarp ve şalvar mı dersiniz her şey geliyor hala. Köyümüzdeki muhtarlık seçimini birkaç ihanet belirleyecek, çok ilginç gerçekten.
3 notes · View notes
corleonebey · 1 year
Text
rüyamda sevgili @lancelotsir ile balkonda oturuyorduk.birkaç dakika önce doğmuş güneşi izlerken rakı bardaklarına ayran doldurup sigara içmeye başlıyorduk.
sigara faslı bitince, kahvaltı masasına geçtik. "birini hayatından çıkarıp ömür boyu yemeyeceksin" konusu üzerine felsefi tartışmamız başlamıştı. yumurta, sucuk, domates, salatalık, kırmızı biber, poğaça, helva, zeytin, peynir ve reçelden oluşan 10 adet ürünü en sondan başlayarak sırayla hayatımızdan çıkarıyorduk.bunu yaparken de charlie clouser'ın the final zepp'i eşliğinde duygusal bir konuşma yapmayı ihmal etmiyorduk tabi ki.
uğruna gözünüzü kırpmadan ölebileceğiniz şeylerden vazgeçebilmeyi öğrendiğinizde özgürleşeceksiniz.
şarkıyı şuraya bırakayım, rüya tadında akşamlarınız olsun.
10 notes · View notes
kral-adam-58 · 4 months
Text
Dilime bir parça bal, yüreğime en acısından biber sürmekti kısacık varlığın..
Sevdin mi, Sevmedin mi anlayamadım.
6 notes · View notes
1-ruhubozuk · 1 year
Text
bazen mücadele etmek de zordur, mücadele etmek isteyip edememek de... benim hikayem, mücadele edince mutsuz sonla bitecek, vazgeçince sevdiğime daha az mutsuzluk vermiş olacağım çünkü.
beyaz bir sessizlik, adı ne olursa olsun kırmızı yazılır duvarlara. bak sessizliğin sesimi bastırıyor. yapayalnızım. o gün ansızın gelecek. geçmişimde sen olacaksın ama geleceğinde ben olmayacağım. biraz daha diren sol yanım, sağını solunu toparlayıp gideceğim bu aşkın. ölüm geldiğinde ölmüş olmayacağım, zaten ben senden giderken öleceğim evvela.
üzerime şimdiden lapa lapa yağıyor yokluğun, kanserlemiş mısralar adını heceliyor şimdi. kanserleşmiş yarımsın. okşadığım saçlarının tutam tutam acısı kalıyor ellerimde. bir bilsen, bu vakit gecede adındaki hangi harfin yangını sarar ellerimi, yaralarımı, beni... aman sevgilim rüzgar savurmasın saçlarını. ne yana savursan. bu bereketli acı gelir bulur beni. boğazım sen diye tıkanan bir lokmayla düğüm düğüm. koca bir leke diye düştüm ömrüne biliyorum. hani diyor ya şair, giderken kıymeti kadardır adamın yeri... işte öyle olsun. şimdi bu kirli yazgının hangi yanını maviye boyasam kalp batımına az kala yaklaşan bir fırtına... sonsuzluk ve hüzün.
ağzına biber sürülmüş bir çocuk gibi suskunum fakat ağzıma biber sürülmedi, yüreğime aşk sürüldü biraz. ve yetti beni bi ömür boyu susturmaya. sustum kendime bile sustum ben ölüm gibi. ölmek en kolayı, ya sonrası? şimdi alabildiğine benim olan korkuların cesaretine muhtacım. cesaretten daha korkulu bir endişe duymadım ben. duymadım ve ondan başkasına doğrultmadım kalbimi. işte bu yüzden gittim. beni bağışla, aşkım kadar yaşadım.
7 notes · View notes