Tumgik
#Martı kitabı
w-io · 10 months
Text
~3391 Kilometre~
-Tarih [14 Kasım 2023] günlerden Salı saat "21:51"
Ve ben bu kitabı yeni keşfediyorum ve okuyorum
İlk kitabı bitirdim ve ikinciye basladım bile, Ve daha 2. Günde, Kitaba resmen aşık olmuş durumdayım. Aynı hayatı yaşama isteği var içimde
"Tabikide ailem hayattayken"
Ve biliyormusunuz ? Ben şuan 20 yaşındayım ve hayatım boyunca sadece 2 kitap okudum birincisi hiç unutmuyorum "Martı" diye bir kitaptı ve ikinciside "3391 kilometre" Yani ikinci kitabımı okuyorum suanda inanabiliyormusunuz! Resmen kitap okumaya aşık oldum resmen bir kitaba aşık oldum öyle içtenlikle yazılımışki sanki yaşanmışdı bu hikaye okurken bazen güldüm, Bazen ağladım, Bazende heycanlandım.
Not: Bu kitabı yazdığın için, Bu kitabı sanki kendi hayatınmış gibi yazdığın, Ve bana kitap okumayı sevdirdiğin için içtenlikte çok teşekkür ederim ~BEYZA ALKOÇ~ evet ismini büyük yazdım çünkü seni tanımadan cok büyük bir saygı oluştu içimde.
9 notes · View notes
otadam · 3 months
Text
Martı: Jonathan Livingston" kitabını okuduktan sonra bir şeyler kafamda dank etti, hayatıma bakış açım tam anlamıyla değişti. Richard Bach, bu küçük kitapla bize diyor ki: "Bakın, hayatta ne boklar başarabileceğinizi bilmiyorsunuz, çünkü hep sınırlarınızın içinde sıkışıp kalmışsınız." Martı Jonathan’ın hikayesi, sıradanlıktan sıyrılmanın, cesaretin ve özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anlatıyor.Jonathan Livingston bir martı ama öyle bildiğimiz martılardan değil. Diğer martılar sadece yemek peşinde koşarken, bizim Jonathan uçmayı ve sınırlarını zorlamayı seviyor. Onun için uçmak sadece bir yerden bir yere gitmek değil, adeta bir tutku. Bu yüzden diğer martılar onu dışlıyor, hatta sürüden bile kovuyorlar. Ama Jonathan pes etmiyor, özgürlüğün ve mükemmelliğin peşinden gitmeye devam ediyor.Bu kitabı okurken düşündüm ki, hepimizin içinde bir Jonathan Livingston var. Ama bizler toplumun dayattığı normlar, baskılar ve sınırlarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Halbuki gerçek başarı ve mutluluk, sürüden ayrılmayı göze aldığımızda geliyor. Sürüden ayrılmak derken yanlış anlamayın, ortalıkta martı gibi gezmekten bahsetmiyorum; kendi yolunu çizmekten bahsediyorum.Jonathan'ın hikayesi bana şunu hatırlattı: Hayat kısa be kardeşim, bu kısa sürede kendi potansiyelimizi keşfetmek kadar değerli bir şey yok. Kendi sınırlarını aşmak, risk almak ve başkalarının ne düşündüğüne takılmamak... İşte gerçek özgürlük bu.Bu kitabı okuduktan sonra düşündüm, hayatımda neyi gerçekten istediğimi, nelerden vazgeçmem gerektiğini daha iyi anladım. Jonathan Livingston gibi, kendi yolumu bulmak ve bu yolda ilerlemek için cesaretimi topladım. Hayatta önemli olan, başkalarının ne dediği değil, senin ne hissettiğin ve neyi başarmak istediğindir."Martı: Jonathan Livingston" kitabı, sıradan bir martının sıra dışı hikayesini anlatıyor. Ama aslında hepimizin içinde var olan o sıra dışı yanı ortaya çıkarmayı hedefliyor. Eğer sen de hayatında bir şeyleri değiştirmek, sınırlarını zorlamak ve özgür olmak istiyorsan, bu kitabı mutlaka okumalısın. Hem kim bilir, belki de içindeki Jonathan’ı keşfetmek için bu kitabı bekliyorsundur..
5 notes · View notes
sarjimaz · 1 year
Note
selam bana bir türk edebiyatı önerir misin veya herhangi bir kitap :)
Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar kitabı var ve ben bu kitap için en sevdiğim diyebilirim. Şu an evde değilim, kitaplığımın yanında olsam bir sürü kitap önerebilirdim ama aklıma çok az geliyor şu an. Kürk Mantolu Madonna da en sevdiğim ikinci kitap denebilir. Türk ve yabancı yazarları şu an kafamda ayırt edemediğim için liste yapamıyorum ama eve gidince isterseniz sizin için tekrar bakabilirim.
Yeraltından notlar - Dostoyevski (☆)
Yalnız bir avcıdır yürek - McCullers (☆)
Martı - Bach
Genç Wether'in acıları - Goethe
Şu an aklıma gelen yabancı yazarlardan kitaplar da bunlar.
Şu an Orhan Pamuk'un Kar romanını okuyorum. Bu yazardan okuduğum ilk kitap ve beni rahatsız etti. Kars'taki genç kızların toplu intiharından bahsediyor. Bana genel olarak Laiklik - Şeriat çatışması gibi göründü. Yine de bir düşünce size empoze edilmeye çalışılıyormuş gibi bir his uyandırıyor, bu beni rahatsız etti.
2 notes · View notes
californialordu · 2 years
Text
3 notes · View notes
Text
Tumblr media
Bu kitabı seneler önce hayata karşı umutsuz ve mutsuzken okumuştum. Küçük Prens, Simyacı ve Martı Jonathan üçlemesi yaparak ufak bir kür ile tedaviye aldım kendimi. Hala umutsuz hissettiğim vakitlerde Martı’dan alıntılar okumaya çalışırım, aklıma getirdiğim sahneleri ile hayata bir nebze daha tutunurum..!!
5 notes · View notes
lastpowerbroker · 10 months
Text
Tumblr media
“I was born not knowing and have only had a little time to change that here and there”
“Bilmeden doğdum ve bunu orada burada değiştirmek için çok az zamanım oldu”
Richard Feynman
Bu dünyanın, var oluşumuzun mistik referansı da bir özgürleşme arzusundan ileri gelmiyor mu? Özgürlüğe erişmedeki yolların ve yöntemlerin ne kadar çeşitli olduğunu hatırlayalım. Ya da özgürlüğün temelini, amacını ya da araçsallaştırılmış, hep aynı yöne bakan tarafını... Özgürlüğü “özgürce” tanımlamayı deneyelim. Yalnızca istediğimizi yapmayı değil, yapmamayı da, eylemliliğimizi değil, pasifliğimizi de, meydan okumayı değil, teslim oluşu da düşünelim. Sınırları ve sınırsızlıkları, aykırılığı ve uyumuyla düşünelim. “An”ı, yeniden düşünelim mesela, “mekân”ı... Ama düşünmeden geçmeyi değil, gerçekten düşünmeyi... Her şeyin ne kadar dışımızda gerçekleştiğini ama bir şeklide bu dışsallığı içselleştirmemizi düşünelim. Ve irademizi… İrademizi nereye, neden teslim ediyoruz, bir eylemi anlamlı/anlamsız kılan şeyin kaynağını, iyiyi, güzeli, doğruyu ve yanlışı hangi mütekabiliyete, referansa göre tanımlıyoruz? Sanırım bu soruların bir şeceresi tutulsaydı, on binlerce sayfa tutacak, okunmasına ömrün yetmeyeceği bir okuma süreci ortaya çıkardı. Belki de “Arzularımıza Vurulan Kilitlerimiz” başlığı altında sıralanabilecek bir dizi şeklinde de anlamlandırabiliriz bu çabayı.
Kısacık ömrün coşkun dehlizlerinde yaşam enerjisini sömüren öğretilerin kolektif iradenin ta kendisi olduğu, aynı zamanda tüm bu istençlerin yine bu iradenin altında nasıl ezildiğini anlatan en güzel eserlerden birisi Martı… Bu kitap aklı merkeze koyan iradeye karşı, özgür iradeyi, istenç ve arzuyu önceleyen birinin yaşam sevgisinden süzülen çelişkileri de beraberinde getiriyor. Kimi zaman rasyonel olmanın önemini, kimi zaman da irrasyonel olmanın erdeminden bahseden kitap, aklı ve arzuyu çoğu zaman karşı karşıya getirerek her koşulda özgürlüğü odağında tutuyor. Rasyonel olmanın özgürlüğe ulaşmada önemini, “cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi özgür olabiliriz! Uçmayı öğrenebiliriz” alıntısından, irrasyonel olmayı da yaşlı martı Chiang’ın hızlı uçmayı seven Jonathan’a verdiği salıktan anlayabiliriz. “Hızlı uçmanın nesnel koşullar altında belirlenmediğini, saatte bin mil hızla uçmanın ya da ışık hızıyla uçmanın hızlı uçmak anlamına gelmediği, rakamların sınırları belirlediği ama iyi ve mükemmelin sınırlarının olmadığı, mükemmel olmanın “an” da olmaktan geçtiği” anlatısında bulabiliriz.
Jonathan’ın direnç gösterdiği refleksif tavrı Hegel anlatısındaki köle diyalektiğiyle ya da Nietzsche’deki sürü insanları mefhumunun bir yansıması olarak da düşünebiliriz. Ben bu ilişkiselliği daha çok Nietzsche’deki ontolojik damarla ilişkilendirdim. Benzer şeklide Jonathan’ı da bir şeylere karşı tepki gösteren, direnmeyi ilke edinen ve örnek olmaya çalışan birisi olarak değil, kendi imkanları ölçüsünde özgürlüğün sınırlarını arzuları ölçüsünde zorlayan bir karakter olarak kanıksadım. Bu sebeple Jonathan’ın var olma mücadelesini Zerdüşt’teki anlam zenginliğinin özeti şeklinde de tanımlayabiliriz. Dahası, Martı’nın Nietzsche’ci görüngülerin bir diğeri de yaşamın hâkim ve genel tözlerin kabul görmüş kalıplarında kendi yansımasını bulabildiğidir. Özellikle Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı eserindeki “Evrende gerçekleşen her şey önceki formunu referansını alarak yeniden meydana gelir. Daha önce olduğumuz ve yaptığımız şeyin aynısını bir süre sonra yineleyeceğiz” ifadesi, Martı’daki “Fakat hiçbir şey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır, aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenilen aynı sıkıntılar” anlatısıyla paralel izler taşıyor.
Kitapta ilgi çekici bir diğer yön grup dinamiğinin ilahi katmanlaşma eğiliminin kendini her durumda göstermesidir. Bence bu kitabı anlamsal olarak ikiye ayırırsak Jonathan’ın benlik arayışı öncesi ve benliği sonrası olmak üzere, büyük anlatının daha net olabileceğini düşünüyorum. Bu ayrımların birer mücadele etme biçimi olarak okunması da mümkündür. Birinci mücadele alanında Jonathan’ı bir figür olarak ortaya çıkaran sebeplerin, ikinci mücadele alanında Jonathan’ı yok eden sebeplere evrildiği, bunun aslında diyalektik bir sürecin her zaman bir karşıtlığı doğası gereği barındırdığı, bu zorunlu ilişki biçiminin yarattığı değerler dizisinin nasıl iç içe geçtiği daha net olarak anlamlandırılabilir. Jonathan’ı iradi bir figür olarak verdiği mücadele sonunda dışlayanların kutsalıyla, bir zaman sonra Jonathan’a biat edenlerin kutsallarının benzerliği özgür iradenin etrafını saran katmanlaşmanın ne kadar sert olduğunu yeniden düşünmeye sevk ediyor. Sürüden ayrılanların başka sürü sistemleri kurma çabaları, tabakalar, sınıflar, hiyerarşiler oluşturma iradesi -özgür iradenin toplumsalın iradesine dönüşmesi- bu iradeye yüklenen anlamı yeniden sorgulamaya itiyor. Kuşkusuz bu martı Jonathan’ın arzu ettiği bir durum değildir. Ancak bu durum toplumsalın sarmalına giren tikel hayatların ne kadar savunmasız olduğunu da gözler önüne seren bir anti-özgürlük anlayışının da tezahürü olarak vurgulanabilir. Kitapta da bu durum, “ritüellerin gücü, yavaş yavaş istediğimiz gibi yaşama özgürlüğünü öldürdüğü” ifadesi de bu durumu destekliyor. Kuşkusuz bu büyük bir girdap, ancak özgürlüğü (“öz”ü), özümsemenin, normların, değerlerin, kabullerin, ilkelerin, mahremin, ahlakın, kamusalın, tüm ortak duyuların üzerinde olduğu realitesinin ne kadar yüce bir eylem olduğunu da ortaya koyuyor. Düşünelim…
Meşruların ve gayrimeşruların odaklarını düşünelim, ayıbı, mahremi, helali, haramı, sevabı, günahı… Ya da modern terminolojiyle, mahcubiyeti, özel hayatı, vefayı, vefasızlığı, takdiri, suçu… Nasıl söylenirse söylensin, bu kavramların geçtiği tarihsel patikanın bizim anlam dünyamızı, dolayısıyla da bütün eylemlerimizi/fikrimizi/ufkumuzu -kısaca yekpare bir beni- daha biz doğmadan inşa ettiği gerçeğinin farkında olmak gerekir. Buna müdahale edebilir miyiz… Kısa ömrümüzde içine girdiğimiz küçük ve aç bedenlerimizi neyle doyurabiliriz, ya düzen içindeki mahremiyetle ya da kaos içindeki özgürlükle…
Modern dünyanın bizi bize mahkûm edişini düşünelim. Varlığımızı diğerimize borçlu olduğumuz, sürekli bir denetim altında tutulma ve başkasını denetleme refleksiyle korsan bir zabitlik görevi üstlenmemizi… Otoriteyle giriştiğimiz ilişkide, yaşadığımız hayatının her yerinde bir figür olarak onu aramamızı ve bizi esir almasını…  Özgürlük aşkıyla yanıp tutuşan “güçlü” irademizi, onun emrine sokmada bizi hazır kıta askeri yapmasını… Dışarının tehlikesine karşı, kendimizi bir şekilde güven altına alma ihtiyacı… Kendi hayatını yaşamaya çalışan Jonathan’dan Aziz Jonathan’ı yaratan yüce kolektif bellek, gücün, iradenin, mükemmelliğin ve iyinin tek bir yerde toplanması arzusuyla yanıp tutuşan günün insanına neyi, nasıl tahayyül etmesi konusunda rehber oluyor. Bizler, Zamyatin’in anlattığı “Biz” haline gelirken, tüm benliklerimiz ve arzularımızın dışında, kantitatif, ölçülüp biçilen, standardı olan, cismen insan, ruhen hilkat garibesine dönüşen canlılara dönüşüyoruz. Kitabın sonunda Bach’ın “Dünyanız güvenli hale getirilmek isteniyor, özgür değil” tespiti bu minvalde oldukça çarpıcı. Özgürleşmenin bir sorun olarak güvenlik kaygılarının altında ezilmesi ve özgürlüğün bir güvenlik çeperi etrafında yaşanması belki de çıkarılabilecek en büyük anlamlardan birisi olsa gerek. Hepimiz özgürüz “şüphe”siz, güvenli zamanlarda, ortamlarda, ilişkilerde, bedenlerde…
0 notes
traveltourstrips · 1 year
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/alp-alperin-gokyuzunden-turkiye-air-kitabi-cikti-yalnizca-kamera-degil-fotografci-da-uctu.html
Alp Alper’in ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabı çıktı... Yalnızca kamera değil fotoğrafçı da uçtu
Tumblr media Tumblr media
Ankaralı fotoğrafçı ve gezgin Alp Alper’in bu dördüncü kitabı. Birinci çalışması ‘1000 feet’ten TÜRKİYE’ Yunanistan’da basılmış, akabinde da Türkiye’de. İkinci kitabı ‘Dreamscape TURKEY’ ve üçüncüsü de ‘4 Mevsim İSTANBUL’. Son kitabı ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ı geçen ay yayımlayan Alp Alper’le buluştuk.
Tumblr media
Alper, ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabında ülkemizin hoşluklarını uçarak fotoğrafladı.
Tutkusu yalnızca fotoğraf değil, gökyüzü… 1992’de Türk Hava Yolları’nda başlayan uzun bir yöneticilik mesleği var. Kokpitlerde kısa bir müddet çalışmış lakin yeryüzünü üstten görmenin hazzını bir kere alınca peşini bırakmamış. Artık uçak, helikopter, gyrocopter demiyor, hepsiyle uçup fotoğraflar çekmeyi sürdürüyor. Yeni kitabı ülkemiz için pahalı bir arşiv, bilhassa son devirde hızlanan global ısınma üzere etraf sıkıntıları nedeniyle birçok doğal güzelliğimiz yok olup giderken… Kimileri da insan elinden kurtulamıyor. O denli ki bu kitabı bitirene kadar birçok doğal ve tarihi güzelliğimiz yok olmuş.
Tumblr media
‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabının sunuş yazısında öyküsünün nasıl başladığını da şöyle anlatıyor Alper: “Bazen yolda yürürken gözünüz birden uçan bir kuşa takılır. Tahminen bir martı, tahminen bir güvercin, tahminen bir serçe, tahminen de bir kumrudur o… ‘Ben de keşke uçabilseydim ve kuşlar üzere özgürce yeryüzüne gökyüzünden bakabilseydim’ dediğiniz oldu mu hiç?
Tumblr media
Mağlova Kemeri-Eyüpsultan/İstanbul
Bu niyetle başladı bende her şey, öykümün başladığı üzere…”
– Ülkemizde foto-kitap hazırlamak hayli maliyetli, dördüncüyü çıkarmak büyük muvaffakiyet, kutlarım. Bu kitapların öyküsü nedir?
Projelerimin en süratlisi 6,5 sene sürüyor zira dediğiniz üzere çok maliyetli ve düzgün takımlarla çalışmanız gerekiyor. Uçmak ve tıpkı anda fotoğraf çekmek yeterli bir tecrübe ve deneyim gerektiriyor. Birinci kitabımı o periyot vazife yaptığım Atina’da bastırmıştım. Son kitabım ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabım için de 7 yıl boyunca tekrar sponsor olmadan çalıştık. Ülkemizin tarihi ve doğal hoşluklarını farklı bir açıdan fotoğraflamayı hedefledik ve tüm zorluklara karşın kitabı tamamladık.
Tumblr media
Ağrı Dağı
– Ortada kazalar da atlatmışsınız…
Doğru, iki defa vefattan dönsek de yolumuzdan asla dönmedik. Bu son kitaba kadar hiç sponsorumuz da olmamıştı ancak baskı etabında Duyar Vana CEO’su Faruk Çizmecioğlu’nun takviyesiyle kitabımızı basabildik.
– Drone’la çekilen fotoğraflara alışığız lakin sizinki apayrı. Siz uçarak fotoğraf çekiyorsunuz, anlatır mısınız biraz ayrıntılarını?
Ben bu durum için her vakit “Drone çıktı, mertlik bozuldu” diyorum. Bizim uçtuğumuz hava araçları Cessna 172, ultralight, microlight, paragliding, paramotor, helikopter ve gyrocopter. Hepsiyle uçmak ve fotoğraf çekmek çok zevkli fakat helikopter en uygunu,. doğal helikopter fiyatını saymazsak. Son 5 yıldır gyrocopter ile uçuyorum ve bu hava aracından Türkiye’de etkin olarak kullanılan 6-7 tane var. Bu uçuşlarda genelde jeolog Mustafa Yavuz Hocamla uçuyoruz ve havadan tahliller de yapıyoruz.
Tumblr media
Ayasofya-Sultanahmet, Fatih/İstanbul
– Asıl maliyet uçmak sanırım…
İşte bu bizim en büyük yaramız. 2000’lerden bugüne Türkiye için çalıştığımız bu projeler için bir tane bile ana sponsor bulamadık.
– Tüm Türkiye’yi uzun bir müddette gezdiniz, birtakım fotoğrafladığınız yerler artık yok, onları sıralar mısınız, nereler, nasıl yok oldu?
23 yıllık gökyüzü serüvenimiz içinde yok olan yerler o kadar arttı ki… Kimilerini sayayım: Hasankeyf, Meke Gölü, Allianoi Antik Sıhhat Kenti, Tuz Gölü’nün bir kısmı ve zelzelede yıkılan Antakya. Bunlar yok olmadan evvel fotoğrafladığımız ve kitabımda yer alan kareler. Maalesef bugün yalnızca fotoğraflarda kalan bu yerlerin dışındaki doğal ve tarihi hoşlukları de korumazsak hepsi vakit içinde yok olacak.
Tumblr media
Küçüksu Kasrı-Beykoz/İstanbul
– Bugüne kadar 70 ülke görmüş bir gezginsiniz. Hobinizi işe çevirip rehberliğe de başlamışsınız, nerelere gidiyorsunuz?
Pandemide meskende kaldığımız devirde turizm ve rehberlik eğitimi aldım. Akabinde katılanların fotoğraf çektiği, daha az bilinen noktalara tipler götürmeye başladım.
Tumblr media
Atatürk Barajı-Bozova/Şanlıurfa
– Kitabı nereden, nasıl satın alabiliyoruz?
Penguen ve BKM kitapevlerinde satılıyor. bulamayanlar bana @alp_alper_ Instagram hesabımdan yazabilir, imzalı gönderebilirim.
GEZİ LİSTENİZE EKLEYİN…
70 ülkeyi gezen Alp Alper kendisi üzere seyahat ve fotoğraf tutkunu gençlere yurtdışında Socotra Adası, Yemen; Cape Town, Güney Afrika; Jawa ve Bali, Endonezya; Botswana ve Küba’yı gezmeyi öneriyor. Yurtiçinde de Dalyan (Muğla), Mardin, Şavşat (Artvin), Rize yaylaları ve Kapadokya’yı (Nevşehir) listelerine eklemelerini tavsiye ediyor. (Fotoğraf: Dalyan, Ortaca/Muğla)
Tumblr media
Kız Kalesi-Erdemli/Mersin
Haziran 2023 sayımızdaki soruyu hakikat cevaplayarak ‘Saffet Emre Tonguç’la Yerebatan Sarnıcı’nda Bir Gece’ çeşidi kazanan kişi Melike Erdönmez oldu. (Galešnjak Adası). kitap, seyahat üzere mükafatlar verdiğimiz ‘Burası Neresi’ sorularımızı görmek ve yanıtlamak için Hürriyet Seyahat’in Instagram adresi @hurriyet_seyahat’i takip edebilirsiniz.
0 notes
anzacdaygallipoli · 1 year
Text
Alp Alper’in ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabı çıktı... Yalnızca kamera değil fotoğrafçı da uçtu - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/alp-alperin-gokyuzunden-turkiye-air-kitabi-cikti-yalnizca-kamera-degil-fotografci-da-uctu.html
Alp Alper’in ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabı çıktı... Yalnızca kamera değil fotoğrafçı da uçtu
Tumblr media Tumblr media
Ankaralı fotoğrafçı ve gezgin Alp Alper’in bu dördüncü kitabı. Birinci çalışması ‘1000 feet’ten TÜRKİYE’ Yunanistan’da basılmış, akabinde da Türkiye’de. İkinci kitabı ‘Dreamscape TURKEY’ ve üçüncüsü de ‘4 Mevsim İSTANBUL’. Son kitabı ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ı geçen ay yayımlayan Alp Alper’le buluştuk.
Tumblr media
Alper, ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabında ülkemizin hoşluklarını uçarak fotoğrafladı.
Tutkusu yalnızca fotoğraf değil, gökyüzü… 1992’de Türk Hava Yolları’nda başlayan uzun bir yöneticilik mesleği var. Kokpitlerde kısa bir müddet çalışmış lakin yeryüzünü üstten görmenin hazzını bir kere alınca peşini bırakmamış. Artık uçak, helikopter, gyrocopter demiyor, hepsiyle uçup fotoğraflar çekmeyi sürdürüyor. Yeni kitabı ülkemiz için pahalı bir arşiv, bilhassa son devirde hızlanan global ısınma üzere etraf sıkıntıları nedeniyle birçok doğal güzelliğimiz yok olup giderken… Kimileri da insan elinden kurtulamıyor. O denli ki bu kitabı bitirene kadar birçok doğal ve tarihi güzelliğimiz yok olmuş.
Tumblr media
‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabının sunuş yazısında öyküsünün nasıl başladığını da şöyle anlatıyor Alper: “Bazen yolda yürürken gözünüz birden uçan bir kuşa takılır. Tahminen bir martı, tahminen bir güvercin, tahminen bir serçe, tahminen de bir kumrudur o… ‘Ben de keşke uçabilseydim ve kuşlar üzere özgürce yeryüzüne gökyüzünden bakabilseydim’ dediğiniz oldu mu hiç?
Tumblr media
Mağlova Kemeri-Eyüpsultan/İstanbul
Bu niyetle başladı bende her şey, öykümün başladığı üzere…”
– Ülkemizde foto-kitap hazırlamak hayli maliyetli, dördüncüyü çıkarmak büyük muvaffakiyet, kutlarım. Bu kitapların öyküsü nedir?
Projelerimin en süratlisi 6,5 sene sürüyor zira dediğiniz üzere çok maliyetli ve düzgün takımlarla çalışmanız gerekiyor. Uçmak ve tıpkı anda fotoğraf çekmek yeterli bir tecrübe ve deneyim gerektiriyor. Birinci kitabımı o periyot vazife yaptığım Atina’da bastırmıştım. Son kitabım ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabım için de 7 yıl boyunca tekrar sponsor olmadan çalıştık. Ülkemizin tarihi ve doğal hoşluklarını farklı bir açıdan fotoğraflamayı hedefledik ve tüm zorluklara karşın kitabı tamamladık.
Tumblr media
Ağrı Dağı
– Ortada kazalar da atlatmışsınız…
Doğru, iki defa vefattan dönsek de yolumuzdan asla dönmedik. Bu son kitaba kadar hiç sponsorumuz da olmamıştı ancak baskı etabında Duyar Vana CEO’su Faruk Çizmecioğlu’nun takviyesiyle kitabımızı basabildik.
– Drone’la çekilen fotoğraflara alışığız lakin sizinki apayrı. Siz uçarak fotoğraf çekiyorsunuz, anlatır mısınız biraz ayrıntılarını?
Ben bu durum için her vakit “Drone çıktı, mertlik bozuldu” diyorum. Bizim uçtuğumuz hava araçları Cessna 172, ultralight, microlight, paragliding, paramotor, helikopter ve gyrocopter. Hepsiyle uçmak ve fotoğraf çekmek çok zevkli fakat helikopter en uygunu,. doğal helikopter fiyatını saymazsak. Son 5 yıldır gyrocopter ile uçuyorum ve bu hava aracından Türkiye’de etkin olarak kullanılan 6-7 tane var. Bu uçuşlarda genelde jeolog Mustafa Yavuz Hocamla uçuyoruz ve havadan tahliller de yapıyoruz.
Tumblr media
Ayasofya-Sultanahmet, Fatih/İstanbul
– Asıl maliyet uçmak sanırım…
İşte bu bizim en büyük yaramız. 2000’lerden bugüne Türkiye için çalıştığımız bu projeler için bir tane bile ana sponsor bulamadık.
– Tüm Türkiye’yi uzun bir müddette gezdiniz, birtakım fotoğrafladığınız yerler artık yok, onları sıralar mısınız, nereler, nasıl yok oldu?
23 yıllık gökyüzü serüvenimiz içinde yok olan yerler o kadar arttı ki… Kimilerini sayayım: Hasankeyf, Meke Gölü, Allianoi Antik Sıhhat Kenti, Tuz Gölü’nün bir kısmı ve zelzelede yıkılan Antakya. Bunlar yok olmadan evvel fotoğrafladığımız ve kitabımda yer alan kareler. Maalesef bugün yalnızca fotoğraflarda kalan bu yerlerin dışındaki doğal ve tarihi hoşlukları de korumazsak hepsi vakit içinde yok olacak.
Tumblr media
Küçüksu Kasrı-Beykoz/İstanbul
– Bugüne kadar 70 ülke görmüş bir gezginsiniz. Hobinizi işe çevirip rehberliğe de başlamışsınız, nerelere gidiyorsunuz?
Pandemide meskende kaldığımız devirde turizm ve rehberlik eğitimi aldım. Akabinde katılanların fotoğraf çektiği, daha az bilinen noktalara tipler götürmeye başladım.
Tumblr media
Atatürk Barajı-Bozova/Şanlıurfa
– Kitabı nereden, nasıl satın alabiliyoruz?
Penguen ve BKM kitapevlerinde satılıyor. bulamayanlar bana @alp_alper_ Instagram hesabımdan yazabilir, imzalı gönderebilirim.
GEZİ LİSTENİZE EKLEYİN…
70 ülkeyi gezen Alp Alper kendisi üzere seyahat ve fotoğraf tutkunu gençlere yurtdışında Socotra Adası, Yemen; Cape Town, Güney Afrika; Jawa ve Bali, Endonezya; Botswana ve Küba’yı gezmeyi öneriyor. Yurtiçinde de Dalyan (Muğla), Mardin, Şavşat (Artvin), Rize yaylaları ve Kapadokya’yı (Nevşehir) listelerine eklemelerini tavsiye ediyor. (Fotoğraf: Dalyan, Ortaca/Muğla)
Tumblr media
Kız Kalesi-Erdemli/Mersin
Haziran 2023 sayımızdaki soruyu hakikat cevaplayarak ‘Saffet Emre Tonguç’la Yerebatan Sarnıcı’nda Bir Gece’ çeşidi kazanan kişi Melike Erdönmez oldu. (Galešnjak Adası). kitap, seyahat üzere mükafatlar verdiğimiz ‘Burası Neresi’ sorularımızı görmek ve yanıtlamak için Hürriyet Seyahat’in Instagram adresi @hurriyet_seyahat’i takip edebilirsiniz.
0 notes
gallipoliguide · 1 year
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/alp-alperin-gokyuzunden-turkiye-air-kitabi-cikti-yalnizca-kamera-degil-fotografci-da-uctu.html
Alp Alper’in ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabı çıktı... Yalnızca kamera değil fotoğrafçı da uçtu
Tumblr media Tumblr media
Ankaralı fotoğrafçı ve gezgin Alp Alper’in bu dördüncü kitabı. Birinci çalışması ‘1000 feet’ten TÜRKİYE’ Yunanistan’da basılmış, akabinde da Türkiye’de. İkinci kitabı ‘Dreamscape TURKEY’ ve üçüncüsü de ‘4 Mevsim İSTANBUL’. Son kitabı ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ı geçen ay yayımlayan Alp Alper’le buluştuk.
Tumblr media
Alper, ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabında ülkemizin hoşluklarını uçarak fotoğrafladı.
Tutkusu yalnızca fotoğraf değil, gökyüzü… 1992’de Türk Hava Yolları’nda başlayan uzun bir yöneticilik mesleği var. Kokpitlerde kısa bir müddet çalışmış lakin yeryüzünü üstten görmenin hazzını bir kere alınca peşini bırakmamış. Artık uçak, helikopter, gyrocopter demiyor, hepsiyle uçup fotoğraflar çekmeyi sürdürüyor. Yeni kitabı ülkemiz için pahalı bir arşiv, bilhassa son devirde hızlanan global ısınma üzere etraf sıkıntıları nedeniyle birçok doğal güzelliğimiz yok olup giderken… Kimileri da insan elinden kurtulamıyor. O denli ki bu kitabı bitirene kadar birçok doğal ve tarihi güzelliğimiz yok olmuş.
Tumblr media
‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabının sunuş yazısında öyküsünün nasıl başladığını da şöyle anlatıyor Alper: “Bazen yolda yürürken gözünüz birden uçan bir kuşa takılır. Tahminen bir martı, tahminen bir güvercin, tahminen bir serçe, tahminen de bir kumrudur o… ‘Ben de keşke uçabilseydim ve kuşlar üzere özgürce yeryüzüne gökyüzünden bakabilseydim’ dediğiniz oldu mu hiç?
Tumblr media
Mağlova Kemeri-Eyüpsultan/İstanbul
Bu niyetle başladı bende her şey, öykümün başladığı üzere…”
– Ülkemizde foto-kitap hazırlamak hayli maliyetli, dördüncüyü çıkarmak büyük muvaffakiyet, kutlarım. Bu kitapların öyküsü nedir?
Projelerimin en süratlisi 6,5 sene sürüyor zira dediğiniz üzere çok maliyetli ve düzgün takımlarla çalışmanız gerekiyor. Uçmak ve tıpkı anda fotoğraf çekmek yeterli bir tecrübe ve deneyim gerektiriyor. Birinci kitabımı o periyot vazife yaptığım Atina’da bastırmıştım. Son kitabım ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabım için de 7 yıl boyunca tekrar sponsor olmadan çalıştık. Ülkemizin tarihi ve doğal hoşluklarını farklı bir açıdan fotoğraflamayı hedefledik ve tüm zorluklara karşın kitabı tamamladık.
Tumblr media
Ağrı Dağı
– Ortada kazalar da atlatmışsınız…
Doğru, iki defa vefattan dönsek de yolumuzdan asla dönmedik. Bu son kitaba kadar hiç sponsorumuz da olmamıştı ancak baskı etabında Duyar Vana CEO’su Faruk Çizmecioğlu’nun takviyesiyle kitabımızı basabildik.
– Drone’la çekilen fotoğraflara alışığız lakin sizinki apayrı. Siz uçarak fotoğraf çekiyorsunuz, anlatır mısınız biraz ayrıntılarını?
Ben bu durum için her vakit “Drone çıktı, mertlik bozuldu” diyorum. Bizim uçtuğumuz hava araçları Cessna 172, ultralight, microlight, paragliding, paramotor, helikopter ve gyrocopter. Hepsiyle uçmak ve fotoğraf çekmek çok zevkli fakat helikopter en uygunu,. doğal helikopter fiyatını saymazsak. Son 5 yıldır gyrocopter ile uçuyorum ve bu hava aracından Türkiye’de etkin olarak kullanılan 6-7 tane var. Bu uçuşlarda genelde jeolog Mustafa Yavuz Hocamla uçuyoruz ve havadan tahliller de yapıyoruz.
Tumblr media
Ayasofya-Sultanahmet, Fatih/İstanbul
– Asıl maliyet uçmak sanırım…
İşte bu bizim en büyük yaramız. 2000’lerden bugüne Türkiye için çalıştığımız bu projeler için bir tane bile ana sponsor bulamadık.
– Tüm Türkiye’yi uzun bir müddette gezdiniz, birtakım fotoğrafladığınız yerler artık yok, onları sıralar mısınız, nereler, nasıl yok oldu?
23 yıllık gökyüzü serüvenimiz içinde yok olan yerler o kadar arttı ki… Kimilerini sayayım: Hasankeyf, Meke Gölü, Allianoi Antik Sıhhat Kenti, Tuz Gölü’nün bir kısmı ve zelzelede yıkılan Antakya. Bunlar yok olmadan evvel fotoğrafladığımız ve kitabımda yer alan kareler. Maalesef bugün yalnızca fotoğraflarda kalan bu yerlerin dışındaki doğal ve tarihi hoşlukları de korumazsak hepsi vakit içinde yok olacak.
Tumblr media
Küçüksu Kasrı-Beykoz/İstanbul
– Bugüne kadar 70 ülke görmüş bir gezginsiniz. Hobinizi işe çevirip rehberliğe de başlamışsınız, nerelere gidiyorsunuz?
Pandemide meskende kaldığımız devirde turizm ve rehberlik eğitimi aldım. Akabinde katılanların fotoğraf çektiği, daha az bilinen noktalara tipler götürmeye başladım.
Tumblr media
Atatürk Barajı-Bozova/Şanlıurfa
– Kitabı nereden, nasıl satın alabiliyoruz?
Penguen ve BKM kitapevlerinde satılıyor. bulamayanlar bana @alp_alper_ Instagram hesabımdan yazabilir, imzalı gönderebilirim.
GEZİ LİSTENİZE EKLEYİN…
70 ülkeyi gezen Alp Alper kendisi üzere seyahat ve fotoğraf tutkunu gençlere yurtdışında Socotra Adası, Yemen; Cape Town, Güney Afrika; Jawa ve Bali, Endonezya; Botswana ve Küba’yı gezmeyi öneriyor. Yurtiçinde de Dalyan (Muğla), Mardin, Şavşat (Artvin), Rize yaylaları ve Kapadokya’yı (Nevşehir) listelerine eklemelerini tavsiye ediyor. (Fotoğraf: Dalyan, Ortaca/Muğla)
Tumblr media
Kız Kalesi-Erdemli/Mersin
Haziran 2023 sayımızdaki soruyu hakikat cevaplayarak ‘Saffet Emre Tonguç’la Yerebatan Sarnıcı’nda Bir Gece’ çeşidi kazanan kişi Melike Erdönmez oldu. (Galešnjak Adası). kitap, seyahat üzere mükafatlar verdiğimiz ‘Burası Neresi’ sorularımızı görmek ve yanıtlamak için Hürriyet Seyahat’in Instagram adresi @hurriyet_seyahat’i takip edebilirsiniz.
0 notes
turkeytraveltours · 1 year
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/alp-alperin-gokyuzunden-turkiye-air-kitabi-cikti-yalnizca-kamera-degil-fotografci-da-uctu.html
Alp Alper’in ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabı çıktı... Yalnızca kamera değil fotoğrafçı da uçtu
Tumblr media Tumblr media
Ankaralı fotoğrafçı ve gezgin Alp Alper’in bu dördüncü kitabı. Birinci çalışması ‘1000 feet’ten TÜRKİYE’ Yunanistan’da basılmış, akabinde da Türkiye’de. İkinci kitabı ‘Dreamscape TURKEY’ ve üçüncüsü de ‘4 Mevsim İSTANBUL’. Son kitabı ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ı geçen ay yayımlayan Alp Alper’le buluştuk.
Tumblr media
Alper, ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabında ülkemizin hoşluklarını uçarak fotoğrafladı.
Tutkusu yalnızca fotoğraf değil, gökyüzü… 1992’de Türk Hava Yolları’nda başlayan uzun bir yöneticilik mesleği var. Kokpitlerde kısa bir müddet çalışmış lakin yeryüzünü üstten görmenin hazzını bir kere alınca peşini bırakmamış. Artık uçak, helikopter, gyrocopter demiyor, hepsiyle uçup fotoğraflar çekmeyi sürdürüyor. Yeni kitabı ülkemiz için pahalı bir arşiv, bilhassa son devirde hızlanan global ısınma üzere etraf sıkıntıları nedeniyle birçok doğal güzelliğimiz yok olup giderken… Kimileri da insan elinden kurtulamıyor. O denli ki bu kitabı bitirene kadar birçok doğal ve tarihi güzelliğimiz yok olmuş.
Tumblr media
‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabının sunuş yazısında öyküsünün nasıl başladığını da şöyle anlatıyor Alper: “Bazen yolda yürürken gözünüz birden uçan bir kuşa takılır. Tahminen bir martı, tahminen bir güvercin, tahminen bir serçe, tahminen de bir kumrudur o… ‘Ben de keşke uçabilseydim ve kuşlar üzere özgürce yeryüzüne gökyüzünden bakabilseydim’ dediğiniz oldu mu hiç?
Tumblr media
Mağlova Kemeri-Eyüpsultan/İstanbul
Bu niyetle başladı bende her şey, öykümün başladığı üzere…”
– Ülkemizde foto-kitap hazırlamak hayli maliyetli, dördüncüyü çıkarmak büyük muvaffakiyet, kutlarım. Bu kitapların öyküsü nedir?
Projelerimin en süratlisi 6,5 sene sürüyor zira dediğiniz üzere çok maliyetli ve düzgün takımlarla çalışmanız gerekiyor. Uçmak ve tıpkı anda fotoğraf çekmek yeterli bir tecrübe ve deneyim gerektiriyor. Birinci kitabımı o periyot vazife yaptığım Atina’da bastırmıştım. Son kitabım ‘Gökyüzünden Türkiye Air’ kitabım için de 7 yıl boyunca tekrar sponsor olmadan çalıştık. Ülkemizin tarihi ve doğal hoşluklarını farklı bir açıdan fotoğraflamayı hedefledik ve tüm zorluklara karşın kitabı tamamladık.
Tumblr media
Ağrı Dağı
– Ortada kazalar da atlatmışsınız…
Doğru, iki defa vefattan dönsek de yolumuzdan asla dönmedik. Bu son kitaba kadar hiç sponsorumuz da olmamıştı ancak baskı etabında Duyar Vana CEO’su Faruk Çizmecioğlu’nun takviyesiyle kitabımızı basabildik.
– Drone’la çekilen fotoğraflara alışığız lakin sizinki apayrı. Siz uçarak fotoğraf çekiyorsunuz, anlatır mısınız biraz ayrıntılarını?
Ben bu durum için her vakit “Drone çıktı, mertlik bozuldu” diyorum. Bizim uçtuğumuz hava araçları Cessna 172, ultralight, microlight, paragliding, paramotor, helikopter ve gyrocopter. Hepsiyle uçmak ve fotoğraf çekmek çok zevkli fakat helikopter en uygunu,. doğal helikopter fiyatını saymazsak. Son 5 yıldır gyrocopter ile uçuyorum ve bu hava aracından Türkiye’de etkin olarak kullanılan 6-7 tane var. Bu uçuşlarda genelde jeolog Mustafa Yavuz Hocamla uçuyoruz ve havadan tahliller de yapıyoruz.
Tumblr media
Ayasofya-Sultanahmet, Fatih/İstanbul
– Asıl maliyet uçmak sanırım…
İşte bu bizim en büyük yaramız. 2000’lerden bugüne Türkiye için çalıştığımız bu projeler için bir tane bile ana sponsor bulamadık.
– Tüm Türkiye’yi uzun bir müddette gezdiniz, birtakım fotoğrafladığınız yerler artık yok, onları sıralar mısınız, nereler, nasıl yok oldu?
23 yıllık gökyüzü serüvenimiz içinde yok olan yerler o kadar arttı ki… Kimilerini sayayım: Hasankeyf, Meke Gölü, Allianoi Antik Sıhhat Kenti, Tuz Gölü’nün bir kısmı ve zelzelede yıkılan Antakya. Bunlar yok olmadan evvel fotoğrafladığımız ve kitabımda yer alan kareler. Maalesef bugün yalnızca fotoğraflarda kalan bu yerlerin dışındaki doğal ve tarihi hoşlukları de korumazsak hepsi vakit içinde yok olacak.
Tumblr media
Küçüksu Kasrı-Beykoz/İstanbul
– Bugüne kadar 70 ülke görmüş bir gezginsiniz. Hobinizi işe çevirip rehberliğe de başlamışsınız, nerelere gidiyorsunuz?
Pandemide meskende kaldığımız devirde turizm ve rehberlik eğitimi aldım. Akabinde katılanların fotoğraf çektiği, daha az bilinen noktalara tipler götürmeye başladım.
Tumblr media
Atatürk Barajı-Bozova/Şanlıurfa
– Kitabı nereden, nasıl satın alabiliyoruz?
Penguen ve BKM kitapevlerinde satılıyor. bulamayanlar bana @alp_alper_ Instagram hesabımdan yazabilir, imzalı gönderebilirim.
GEZİ LİSTENİZE EKLEYİN…
70 ülkeyi gezen Alp Alper kendisi üzere seyahat ve fotoğraf tutkunu gençlere yurtdışında Socotra Adası, Yemen; Cape Town, Güney Afrika; Jawa ve Bali, Endonezya; Botswana ve Küba’yı gezmeyi öneriyor. Yurtiçinde de Dalyan (Muğla), Mardin, Şavşat (Artvin), Rize yaylaları ve Kapadokya’yı (Nevşehir) listelerine eklemelerini tavsiye ediyor. (Fotoğraf: Dalyan, Ortaca/Muğla)
Tumblr media
Kız Kalesi-Erdemli/Mersin
Haziran 2023 sayımızdaki soruyu hakikat cevaplayarak ‘Saffet Emre Tonguç’la Yerebatan Sarnıcı’nda Bir Gece’ çeşidi kazanan kişi Melike Erdönmez oldu. (Galešnjak Adası). kitap, seyahat üzere mükafatlar verdiğimiz ‘Burası Neresi’ sorularımızı görmek ve yanıtlamak için Hürriyet Seyahat’in Instagram adresi @hurriyet_seyahat’i takip edebilirsiniz.
0 notes
sonmuzik · 1 year
Text
Ozan Çakmakoğlu’nun İlk Öykü Kitabı “Organik Cinayetler” Çıktı.
Tumblr media
Ozan Çakmakoğlu’nun İlk Öykü Kitabı “Organik Cinayetler” Çıktı.
İlhamını yaban hayvanlarının günlük yaşamındaki ilginç ama pek de bilinmeyen olaylardan alarak, insan üzerinden aktaran bir öykü kitabı: “Organik Cinayetler” Yazar Ozan Çakmakoğlu’nun, günümüzde yaşanan doğaya yabancılaşma ve "Doğayı insan penceresinden bakarak yargılama" yanılgısına dikkat çekmek için yazdığı öykü kitabı “Organik Cinayetler”, Yol Akademi Yayınevi’nin markası olan Mythos Kitap etiketiyle çıktı. Ozan Çakmakoğlu Kimdir? Kitabın Özeti: Kitap, ilhamını genelde yaban hayvanlarının günlük yaşamındaki ilginç ama pek de bilinmeyen olaylardan alan öyküler içeriyor. Ne var ki, öykülerin kahramanları söz konusu hayvanlar değil, insanlar. Böylelikle hem doğayla empati kurmaya çalışmanın artıları ve eksileri hem de kurgusunu doğadan alan cinayet öyküleri ortaya çıkıyor. Ozan Çakmakoğlu’nun İlk Öykü Kitabı “Organik Cinayetler” Çıktı. Söz gelimi “Koş” isimli öykü, Troya savaşını andıran hayali bir savaşta, yer altındaki sığınaklarında mahsur kalmış ve düşmanla kuşatılmış birkaç yüz askerin ok ve mızrak yağmuru altında, sahili aşıp; denize, kendilerini bekleyen ve yerlerini meşalelerle belli eden sandallara koşmalarını anlatıyor. Bu hikâye, kumun altında yumurtadan çıkan deniz kaplumbağalarının martı, yengeç ve diğer yırtıcıların yarattığı katliamın içinde denize ulaşmaya çalışmasından yola çıkarak yazıldı. Elbette sürpriz son da yine aynı olaydan yola çıkılarak ve gerçeğe mümkün olduğunca sadık kalarak aktarıldı. Genel olarak kitaptaki öyküler, benzer mantıkta oluşturulmuş kurgulara sahip. Poise In Orbit ve Yağmur Selçuk İşbirliğinden İkinci Single “Hata” Kitabın yazarı Ozan Çakmakoğlu; “Kitapta, ekolojiye, doğaya; özellikle de yaban hayatına ilgi duyan hemen herkesin ilgisini çekecek öyküler olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında fantastik ve korku/gerilim türü sevenleri çekecek pek çok unsur da barındıran bir öykü kitabı” açıklamasını yapıyor. KİTAP İNFO: Kitap adı: Organik Cinayetler Yazar adı: Ozan Çakmakoğlu Kitabın türü: Öykü Sayfa sayısı: 140 sayfa Yayınevi: Mythos Kitap (Yol Akademi Yayınevi’nin markası) Kitabı satın alabileceğiniz site: https://www.kitapyurdu.com/kitap/organik-cinayetler/651983.html SOSYAL MEDYA: Instagram:  Twitter:  İLETİŞİM BİLGİLERİ: Cep Telefonu: 0553 675 76 97 E-posta: [email protected] Read the full article
1 note · View note
kayaokancom · 2 years
Text
Günlük hayatınızda organizasyon olamıyor musunuz? Jeff DAVIDSON’ın yazdığı “60 Saniyede Organize Olun” kitabına göz atın. Hemen Tıklayın!
0 notes
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Necati Cumalı / Sait Faik’teki insancıl özü hep kendime yakın bildim
Tumblr media
Makedonya 1900 adlı yapıtı ile Sait Faik Armağanı’nı kazanan Necati Cumalı, Abasıyanık hakkında şunları söylüyor: “Konularını duyuları ile değerlendirirdi. Öyküleri hep bu tutumu ile bağlantılıdır. Başkalarında kusur olan dağınıklık onun büyüsünü oluşturur.”
Öykü anlayışınızı kısaca açıklar mısınız? 
- Öykü, yaşamımızda en çok yeri olan bir türdür. Herkes, hemen hemen her gün, hem de günde birkaç kez başkalarına öyküler anlatır, ya da başkalarından öyküler dinler. Okuldan dönen çocuk, evde anasına babasına, okulu, öğretmenleri, yolda gördükleri ile ilgili olaylar anlatır. Ertesi gün okula gidince, bu kez evde olanlarla ilgili olarak arkadaşlarına yineler bu işi. Karı kocanın evde bir araya geldiklerinde hep böyle anlatacakları olaylar, izlenimleri vardır birbirlerine. Bu anlatılanlar hep öykü özellikleri taşırlar. Nedir ki, çok kişi bu işi yaparken sözlü bir kültürün, geleneğin, ya da okuyarak öğrendiklerinin kalıpları içinde kalır. O kalıplar içinde görür, kurar, anlatır anlatacaklarını. Öykücü ise, alışılmış kalıpların dışında, yaşamında, çevresinde, başkalarının göremediği öykü bütünlükleri bulan, sonra da bunu kendine özgü bir biçim içinde anlatan kişidir. 
Sait Faik, bütün yazdıklarıyla izlenimciydi denilebilir. Öykülerinin kendine özgü bir büyüsü vardı. Bu büyü yazdıklarına kendini verişinden geliyordu. Duyuları ile değerlendirirdi konularını. Sevdiği sevmediği insanlar vardı. Sevdiklerinden söz ederken rahatlar, sözü uzatır, sevmediklerinden söz etmek zorunda kaldıkça sıkılır, kızar, küfür ederdi sanki. Öykülerinin başlama, gelişme, bağlanmaları hep bu tutumu ile bağlantılıdır. Başkalarında kusur olan dağınıklık onun büyüsünü oluşturur. Örneğin ünlü öykülerinden birini, “Kameriyeli Mezar”ı alalım. Bir koy, sonra martı yumurtaları üstüne uzayan betimlemeler, derken Hüseyin Avni’nin mezarını görür. Mezar taşının uyandırdığı çağrışımları sayar döker, beklenilmedik bir karşılaşma ile Hüseyin Avni’nin dulu üstüne kulağına gelen konuşmalar ile öyküyü tamamlar. Birbiri ile ilgisiz görünür ilk bakışta bu olaylar. Oysa o kendine özgü bir duyarlık ile yaşar anlattıklarını. İçtenliği, kendini öyküsüne adayışı ile bağışlatır dağınıklığını. Ona benzemeye çalışanların çoğunda eksik olan bu büyü, bu yazdığını yaşamaktaki kendini tüketiş, adayıştır. 
Sait Faik’in öykülerindeki insancıl özü öteden beri hep yakın bildim kendime. Sait Faik’in deneyinden çok şeyi öğrenerek, kaparak, yararlanarak yetiştim diyebilirim. Ama ben izlenimci değilim. Öykülerimde konu birliğine, duruluğa bağlıyım. 
1976’da yayımlanan öyküleriniz, yirmi yıl önce yayımlanan ve yine Sait Faik Armağanı’nı alan “Değişik Gözle” adlı kitabınızdakilerle yan yana getirilince nasıl bir gelişim çizgisi ortaya çıkmaktadır? 
- “Değişik Gözle” benim kişiliğimi açıkça bulduğum dönemin öykülerini bir araya getirir. Pek erken gelmiş bir kitap sayılmaz. Sabırla, daha önce yazdığım, ya da tasarladığım pek çok öyküyü yok ederek vardım o aşamaya. 
“Değişik Gözle”nin üçüncü baskısı bu yıl, on yeni öykümü topladığım “Kente İnen Kaplanlar” ile tek cilt halinde çıktı. İki kitabı bir arada okuyanlar yadırgamadı, eskimiş bulmadı “Değişik Gözle”deki öykülerimi. 
Sait Faik Armağanı’na aday olan kitaplardan hangilerini okudunuz? Kendiniz katılmamış ve seçiciler kurulunda yer almış bulunsaydınız oyunuzu hangisine verirdiniz? 
- Ödüle hangi kitapların katıldığını henüz tam olarak bilmiyorum. Okuyamadığım pek çok kitap var henüz. Katıldığını duyduklarım arasında Tarık Dursun K.’nın “Bahriyeli Çocuk”u var. Henüz okuyamadım. Ama Tarık, usta, kişiliği olan bir öykücüdür. Jüri üyesi olsam kitabı üzerinde dikkatle dururdum herhalde. Bu arada yeni bazı öykücülerimizin kitaplarını okudum. Okuduklarım arasında Ayşe Kilimci, “Yapma Çiçek Ustaları” ile umut veren bir yazar. Nedir ki, öykülerinde henüz ayıklanmamış çok değişik etkiler var. Biçim araştırmalarına çok kaptırıyor kendini. Ben genellikle sevdim öykülerini. Onun yaşında onun anlatım ustalığına, tümcelerinin sağlamlığına varmış öykücü sayılıdır bizde. Nedir ki, öbür öykü kitaplarını henüz okumadığım için oyumu ona verirdim diyemiyorum. 
1974’de Madaralı Roman Armağanı ilk kez verilirken, “Yağmurlar ve Topraklar” adlı romanınızın değerlendirme dışında tutulmasını istemiştiniz, katılma koşulu aranmadığı halde. Bu tutumunuzu göz önüne alarak sizden, Türkiye’de ödül ve armağanlar üzerine görüşlerinizi öğrenmek istiyoruz. 
- Ödüller, ödülü alanın değerini saptadığı kadar verenlerin de değerini açığa vurur. Dayanışmaların, önyargıların, duygusallığın ağır bastığı jüriler vardır. Bakarsınız nesnel değer ölçüleri bir yana bırakılır, kendiliğinden yönetmelik dışı bazı ölçüler oluşur bu türlü jürilerde. Toplumumuzun yapısına göre olağan karşılanması gereken bir tutumdur bu. Örneğin Madaralı ödülü köy çıkışlı yazarlara, kırsal bölgeleri anlatan romanlara veriliyor. Orhan Kemal ödülü ise polisin, 141., 142. maddelerin gadrine uğramış yazarlarla uğrayanları konu alan romanlara. Her iki ödülde bu tutum hemen hemen gelenekleşti. Ben karşı değilim buna. Ödüllerin kendilerine özgü nitelikleri olmasını hoş karşılarım kendi payıma. Nedir ki, o ödüllerin yönetmeliklerine de geçmelidir bu özellikler, herkesçe bilinmelidir. 
Bir de bunun tersi bir durum var bizde. Jüriden değil de ödüllere katılanlardan geliyor. Atatürk’ün görüşlerine, dilde özleşmeye karşı bir yazar Türk Dil Kurumu Armağanı’nı, Sait Faik’i kötüleyen bir yazar, Sait Faik Armağanı’nı bekleyebiliyor. Yani bu türlü yazarlar da hiçe sayıyor yönetmelikleri. 
Ödüller hakkında bir de şunu söylemek isterim. Verilen ödül ya yerini bulur ya da bulmaz. Toplumun benimsediği, değerini kabul ettirmiş bir sanatçıya verilen ödül, kamuoyunun da desteğini kazanır. Jüri bir bakıma kamuoyunun sözcüsü olur kararında. Kamuoyunun desteğini almayan ödüller boşunadır. Değersiz bir yapıta verilmişse o yapıtı kurtaramaz. Bizde olduğu gibi bütün dünyada böyledir bu. İvan Bunin, Nobel armağanı aldı diye, Gorki’den üstün sayılmıyor bugün. 
Edebiyatın çeşitli dalları (şiir, roman, oyun, öykü) ile uğraşmanızın sanatınıza ne yönden etkisi oluyor? 
- Hem olumlu hem olumsuz etkileri oluyor. Örneğin, şiirde ulaştığım yalınlık, düzyazıda yalınlığa ulaşmamda yardımcı bir deney oldu. Oyun yazmak, konuları sahne kurallarına göre düşünmek, diyalog yazmak alışkanlığı, öykülerimi, romanlarımı, daha sağlamlaştırdı kanısındayım. Tiyatroda konu kurulur, sergilenir, bağlanır. Öykülerimi de bu kural içinde düşünmek yerleşmiş bir alışkanlıktır bende. 
Değişik dallarda çalışmamın olumsuz yanı ise şu: Bir türden öbürüne geçerken her seferinde bocalarım. Şiir yazıyorsam, söz gelimi, o ara başka bir şey yazamam. Mektup bile. Şiirden öyküye geçince de beş on gün toparlayamam söyleyeceklerimi. Yazdıklarım tekdüzeliği girip çalışmam kolaylaşmaya başladı mı, kuşku ile karşılarım yazdıklarımın değerini. Tür değiştirmek zorundaymışım gibi gelir bana. Kolaylıktan daima kaçınırım. 
(Milliyet Sanat dergisi / Mayıs 1977)
0 notes
sepuoia · 5 years
Text
''...Ne kadar harika bir gün.Çay mı demlesem , kendimi mi assam karar veremiyorum..."
Martı- Anton Çehov
8 notes · View notes
avcihazal · 3 years
Photo
Tumblr media
Bu yaz resimlediğim seriden kullanılmayan bir çizim daha. Bir kitabın arka kapağı için yapmıştım ama kullanmadık.
12 notes · View notes
editsenfonisi · 5 years
Text
Tumblr media
11 notes · View notes