Tumgik
#Tanıdık Yabancılar
sessizlikkalbimde · 4 months
Text
Sağlam dostluklar biriktiriyorum sanardım. Sadece tanıdık yabancılar biriktirmişim.
4 notes · View notes
gundemarsivi · 4 months
Text
Tumblr media
Evde Yabancı Var
✍🏻 Muhsin Salman
https://www.gundemarsivi.com/evde-yabanci-var/
Akşam olmuş çaldınız evinizin kapısını, birçok yabancı ses geliyor içerden, aralanıyor kapı hiç görmediğiniz bir surat karşınızda. İçeride değişik sesler, içeride kahkahalar şamatalar…
Akşam olmuş çaldınız evin kapısını, yine bir hanım açıyor kapıyı bilinmedik bir dilde bir şeyler söylüyor. Ev sizin eviniz, kadın tanıdık değil sizin eşiniz hiç değil. Yanlış eve mi geldim diye tereddüttesiniz, geri döneceksiniz ama içerden tanıdık bir ses geliyor onca sesin arasından yıllardır duyduğunuz hanımınızın sesi nasıl tanımazsınız? İçeriden kahkahalar arasından zoraki çıkan tanıdık ezik korkulu kahkahalar, çocuklarınızın kahkahası nasıl tanımazsınız?
Girdiniz eve geçte olsa hole çıkardınız ayakkabılarınızı her zamanki yerine koymanız ne mümkün? Her taraf ayakkabı dolmuş. Paltonuzu vestiyere takabileniz asla mümkün değil. Vestiyer, vestiyer olalı görmemiş bu kadar çeşit. Vestiyer, vestiyer olalı dolmamış doymamış bu kadar. Paltonuzu sakince bırakıyorsunuz askılıktan taşmış değişik giysilerin üzerine. Solona mı mutfağa mı geçme tereddüdündeyken geçte olsa onca kalabalık arasından seçiyorsunuz hanımınızın yüzünü. Az da olsa tereddütlü gülüyor içiniz. Gördüklerinizin rüya olup olmadığına karar veremden hanımınıza doğru yürüyorsunuz…
Mutfakta kaşık çatal sesleri, mutfakta değişik dilde insanlar…
Televizyonda hiç alışık olmadığın dilde alışık olmadığın film izliyorlar.
Koltuklar kanepeler kalkmış herkes yerde diz bağdaş kurmuş oturuyorlar…
Ev sizin evinizi ama evde sizden başka herkes rahat, ev sizin ama evde herkes size yabancı…
Bağıracaksınız ama nereye kime? Eve yerleşenler sizden daha rahatlar, daha bir ev sahibi gibiler…
***
“Evde yabancı var!”
Şimdi bu bizim ülkemizde yaşanan ama yaşanmadığı sanılan bir hal. Özellikle duyumlara göre büyük şehirlerde çok insanın evinde yabancılar var. Ev sahibi evinde yabancının olduğunu tesadüfen biliyor. Hatta o yabancıların kaç tane olduğunu da…
Şimdilerde çokları evlerinde yabancılarla yaşıyor. “Evde yabancı var!” diye bağıramadan, bilmeden, görmeden…
Evet, bu da oldu yurdumuza dolan yabancılar evlerimize de doldu bizden habersiz bizden izinsiz…
Muhsin Salman
0 notes
psikologkonya · 6 months
Text
Konya Uzman Psikolog Tavsiyesi
Cinsel İstismar Hakkında Toplumda Yanlış Bilinenler Nelerdir?Yanlış: Cinsel İstismarı Yabancılar GerçekleştirirGerçek: Cinsel istismar vakalarında istismarcı büyük bir oranda kurbanın yakınlarından ya da tanıdık biridir. Yanlış: Yalnızca Kadınlar İstismara UğrarGerçek: Genellikle kadınlar ve kız çocuklar istismara uğrasa da erkekler ve erkek çocuklar da istismara uğramaktadır. Yanlış: İstismar…
View On WordPress
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
KAVGAM-MEİN KAMPH BÖLÜM 4 - son bölüm-
Hitler, hitabeti güçlü ama pek fazla da kendini geliştirebilmiş bir kişi değildi. Belli ideolojilere sıkı sıkıya bağlanıp, hitabet yeteneğinin verdiği güçle kitleleri peşinden sürüklemiştir. Bu eserinde de kafasındaki ideali anlatmıştır. Bu ideal, özellikle günümüz koşullarına hiç uygun değildir. Örnek vermek gerekirse; kadınların görevi erkek çocuk yetiştirmek ve ev işlerini yapmak, kocasının hizmetini görmek, bir dediğini iki etmemek, onun dışında da pek fazla değer verilmeyecek bir canlı olarak görür. Almanların sadece Almanlarla evlenebildiği ve bu durumun ispatlanması gerektiği, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, sağlıklı nesiller büyük rüyasıydı. Tabi bu gen havuzunu tehdit eden bir de yabancılar vardı. Alman olmayanlar; tabi bunların en başını da Yahudiler ve Çingeneler çekiyordu. Yabancılar ve sağlıklı olmayan kişiler ya yok edilmeliydi ya da sınır dışı edilmeliydi. Tabi bu dönemin çok dikkat çeken bir sloganı da vardır, belki bazılarınıza tanıdık gelir; ''Ein Volk, ein Reich, Ein Führer'' yani tek devlet tek millet tek lider diye de çevirsek pek de yanlış olmaz. Führer'in, Aryan fantezisini birkaç cümleyle açıklamak gerekirse; dünyanın en üstün ırkı Aryan ırkıdır ve geri kalan ırklar bu ırka hizmet için vardır. Bu ırk yöneticidir, geri kalan ırklar yönetilendir. Bu ırkın refahı için her yol mübahtır. Asıl önemli olan bu ırktır. Bu ırkın en tepesini de Almanlar temsil etmektedir. Bu eseri okurken bazı yerlerde sanki okuma yazma öğrenmiş ve o seviyede bırakmış, bildiği şeyleri oradan buradan duymuş bir kişi görürken, bazen de bilgili biri varmışçasına birisiyle karşılaşıyoruz. Tabi ikincisini daha az gördüğümüz bir gerçek. Bu kitap ile ilgili şunu söylemesem olmaz ama kitap basıldıktan sonra yurtdışında en fazla okuyan ülkelerin başında bizim ülke geliyordu. Acaba nedendir ?Hitlerin kendince bir ideali vardı. Bunu doğru bulan olabilir, yanlış bulan olabilir. Kimisi onun için onu kandırdılar diyebilir yada şeytanlaştırma çabasına da girebilir. Bence Hitler o dönem Almanya'sının kendi başında görmek istediği bir kişiydi. Tabi böyle düşünmeyenleri de olmuştur ama Hitlerin başa gelmesi ilk etapta seçimle olmuştur ve başa geldikten sonra da meclisi kapatmıştır. Bütün gücü kendi elinde toplayıp, paranoyası sayesinde kimseye güvenmemiş, güç sarhoşluğunun getirdiği etkilerle tüm halkı bir bilmeze sürüklemiştir. Adolf Hitler, öğrenilmesi gereken ama asla örnek alınmaması gereken biridir. Bu eserinde de neler yapmak istediğini yazmış ve gerçekleştirdiği bazı durumlar meydana gelmiştir. Bazı olayları daha iyi anlayabilmek için bu eserin okunması gerektiğini düşünüyorum. Belki de Hitlerin hayatı YAŞADIĞIMIZ DÜNYANIN geleceğinin de bir spoilerı niteliğinde olabilir.
NOT: ARŞİV KAYITLARIMDA GOEBBELS’İN BÜYÜK YALANLAR VE MUSSOLİNİ -İLK FAŞİST YAZILARIMINDA OKUNMASINI TAVSİYE EDERİM
Tumblr media
1 note · View note
avufuktekin · 2 years
Text
TANIDIK YABANCILAR "ACABA?"
Tanıdık Yabancılar "Acaba?" projesinde, Çekiyorum isimli öykümle ben de yer aldım. Ufuk Tekin
“Tanıdık Yabancılar – Acaba”, Talin Azar ve Aylin Sayek Beyazıt’ın sıcacık bir projesi.Projeye dahil olan yazarlar, dünyanın dört bir yanından, bit pazarlarının ve ikinci el dükkanlarının dipsiz kuyularından kurtarılmış fotoğraflar üzerine kısacık öyküler ya da şiirler yazıyorlar.Umuyorum ki iki dakikada okuyabileceğiniz kısa bir hikaye ya da şiirle siz de Tanıdık Yabancılar dünyasına…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
s6rdunya · 2 years
Text
kalabalık bir şehirdesin. ama zihninin en ücra köşesinde yalnızlığa terkedilmişsin. etrafında konuşan tanıdık yabancılar var, duyduğun tek ses ise ruhundan yükselen ölüm senfonisi.
45 notes · View notes
dolunaydakiaydinlik · 2 years
Text
kalabalık bir şehirdesin. ama zihninin en ücra köşesinde yalnızlığa terkedilmişsin. etrafında konuşan tanıdık yabancılar var, duyduğun tek ses ise ruhundan yükselen ölüm senfonisi.
17 notes · View notes
olduramiyorum · 4 years
Text
dünya felaketlerin eşiğindeyken ve sen henüz bunun farkında değilken uyuduğun kollar seni tekrar sardığında aynı güveni veremiyor. varlığı karanlık koridorları ve dağınık mutfakları güzelleştirmeye yeten bir insan, duvarlarına güvendiğin evi tekinsiz kılabiliyor. geri dönüşü olmayan bir yol. hiçbir sapak yok, hiçbir imkan yok başa dönmek için. tanıdık yabancılar olmanın kaçınılmazlığından başka bir şey değil bu huzursuzluk. her şey, yası tutulacak kadar değerli olmayan ama kaybedildiğinde devam etmeyi imkansız kılan bir isteğin kanıtı artık. inanmak istemenin inancın kendisinden daha kudretli olduğunun kanıtı. 
31 notes · View notes
brsblt · 2 years
Text
Tanıdık yabancılar iş başında...
Bazı sözler bıçak gibidir...incitmez.
Öldürür.
0 notes
onurumut · 3 years
Text
bu kalabalıklar mecazen
Sabah olduğunda o eski yıpranmış üçlü kanepelerin birinde tavana bakarak birlikte geçirdiğimiz o zamanları düşünüyordum hala. Geçirmiş miydik acaba? Olmuş muydu bu? Olduğunu sandığım şeylerin gerçekten gerçekleştiğine dair bir teyide ihtiyacım vardı mütemadiyen. Bu bir insan olabilirdi, belki koyu mavi bir ağaç, aptalca sırıtan o sarı köpek. Kırmızı kulaklı bir ak sakallının biri ya da. Masallardaki gibi tıpkı. Yan yana gelip nelerden bahsediyorduk? Bir anlamı var mıydı? Beni bir zamanlar gerçekten sevmiş birinin artık duvarların içinden geçerek kaybolmasına alışamadım hala. Bu biraz yürümeyi unutmak gibi. Yürüyememek değil. Kimlerle zaman geçirmiştim? Hangileri gerçekti? Ne konuşurduk ki biz bir araya gelince? Keşke sadece seninle olabilseydim sonsuza kadar. Duvarlar, pencereler sen ve ben. Bir nesil eskittim ben sana gelinceye kadar. Bir tümeni yok ettim belki de, silahlarını çaldım, bacaklarını kırdım, kalp bırakmadım. Türlü şerefsizlik, her türlü dalavere.. Çirkinliğin haddi hesabı olmadı. Bakarken tavana, akrabalar bi yer sofrası kurmuş kahvaltı yapıyorlardı ezan okunurken. İnsan böyle bir günde nasıl yemek yer? Tereyağının sahanda yumurtaya sinmiş o kokusu ve salatalık, biraz teneke köy peyniri ve domates. Tavanı basık ve nemli o salon. Sanki sis vardı evin içinde. Kırmızı, yeşil, mor ve sarımsı renkler. Renkler ne kadar da çirkin gelirdi gözüme. Bu gündemsizlik mahvederdi kafamı her saniye. Acaba şimdi bana ne lazım? Ben neye gidiyorum, gidiyor muyum? Renksizliktir artık rengimiz. Buz kalıbı gibi kaldım öylece kanepede. Senin gibi kanepenin.. Alacalı bulacalı, puantiyeli desen değil, kötü bir kırmızı döşemenin üstünden geçen silik sarı çizgiler. Gözümün gördüğü her eşya tiksinti uyandırıyordu artık. Bir daha tereyağlı yumurta yiyenin anasını siksinler dedim içimden.. Bu yoldan geçenin, bu eve girenin, bu cemaatlere, bu birbiriyle his patlaması yaşıyormuş gibi görünen tanıdık kalabalıkların yüzlerine bakanın.. Bana kendimi iyi hissettiren yabancılar lazımdı anlatamıyorum. Morumsu neon ışıklarının altında bir kara mizah dönerdi. İnsanoğlunun bu kadar gerçeğe ihtiyacı olmamalı. Yiyecektim o yumurtayı biliyordum. Tereyağını da. O yollardan da geçecektim. Hepsini yapacaktım biliyordum. Birden içimde o zamansızlığı hissettim aniden pata küte. İçime bakır kaplardan kaynar sular boşalır gibi oldu. Üç gün sonrayı, yirmi gün sonrayı düşündüm hatta yaşadım ve bitirdim. Altı ay geçecek, belki üç sene ya da beş, yiyecektim ama o yumurtayı biliyordum ve bana yine abi diyeceklerdi. Hava tekrar parliament mavisine çaldığında istemsiz bir şekilde sokağa attım kendimi. Sokakların da nefesi vardı sanki. İnsanlar kendilerine benzetmiş onları. Sokaklar mı beni takip ediyordu ben mi sokakların peşinden gidiyordum bir türlü anlayamadım. 5 yaşındaki çocuklar misali dünyayı renklerle okuyordum. Kırmızı sokaklar, gri duvarlar, mavi adamlar, sarı köpekler, turuncu kadınlar. Turuncu komikti. Turuncu şişmandı. Turuncu iyiydi. Turuncuya güvenebilirdik. Turuncular sözlerini tutardı. O kaynar suyu tekrar hissettim bu sefer ayak bileklerimde. Zaten hiç gitmemişti aslında. Takip mi ediliyordum? O zaman kırmızı. Kırmızı demek dikkat et demek. Milyonlarca anlamı var kırmızının. Ardı sıra renkleri görünce kafamın içi de kendi kendine akmaya başlamıştı. Kırmızı bekle demek. Kırmızı iddialı demek. Kırmızı sevişmek demek. Tamam buldum, kırmızı kan demek. Kırmızı yok olmak demek. Sağa döner dönmez tekelcinin yanından rampa aşağı bir sokak daha çıktı birdenbire. Hiç bitmeyecek gibi görünüyordu. Acaba evde mi kalsaydım? Uyuyabilirdim. Uyuyunca geçebilirdi. Otogar vardı yanında mahallenin otogara mı gitseydim? Çivi çiviyi sökebilirdi. Otobüsler, minibüsler on numara yağ kokusu, bıyıklı adamlar bağıra çağıra kaçak çay içiyor taburede. Şimdi duracak mıyım? Koşacak mıyım? Tavanlara mı bakacağım yoksa ellerim göbeklerimde ölülerin uyanmasını mı bekleyeceğim? Bayırdan aşağı kendimi yuvarlayıverdim birden. Çocukken bile bu kadar çocuk hissetmemiştim kendimi. Ama bana yine abi diyeceklerdi. Abinizi siksinler..
0 notes
blogseyir · 4 years
Text
Çin'de, koronavirüs ortasında umut bulmak
Tumblr media
Şubat ayının başlarında, yeni koronavirüs güç toplarken, Çin'in Wuhan kentinden çıkan yüreklendirici haberleri göz ardı etmek imkansızdı. Tayvan'da yaklaşık 945km uzaktaydım, burada Çin'i yöneten her şeyi yapan mesajlaşma ve sosyal medya uygulaması WeChat'i yakından izlemeye başladım. Bu kayıp, Çin'in 1.4 milyar insanının acıların ortasında mizah haline gelmesinin ilham verici yolları Sokakta çöken insanların ve apartman bloklarından yapılan cesetlerin huzursuzlukları arasında, yakında beslememde şaşırtıcı bir şey görünmeye başladı: Çinli erkekler ve kadınlar tarafından yapılan, çoğu cilasız, kendin yap ile yapılan komik ev yapımı videolar çekicilik. Bu, elbette, tüm dünyanın şimdi bildiklerine ilk bakıştı: birçok insan koronavirüse karşı yaşamları için savaşırken, çoğumuz basitçe aklı başında kalmaya ve hayatın ortasında biraz mizah bulmaya çalışıyoruz karantina.
Tumblr media
Koronavirüs Asya boyunca süpürülmeye başladıkça, Çin sosyal medyasında bir arsız video akışı dolaşmaya başladı Kimse bu paradoksla Çinlilerden daha önce karşılaşmamıştı. Bununla birlikte, diğer ülkelerdeki insanların hükümetin uyguladığı kilitlenmelerle başa çıkmalarının birçok yaratıcı yolu hakkında çok şey bildirilmiş olsa da, Çin'den gelen anlatı sadece Çin hükümetinden gelen koronavirüs raporlamasının güvenilirliğine odaklanma eğilimindeydi . Bu, Çin'in 1.4 milyar insanının komşularının ruhlarını kaldırmaya yardımcı olmak için acıların ortasında mizah haline gelmesinin ilham verici yollarından biri. İtalyanlar meydan okurlarına meydan okurlar ve Madrid'den Mumbai'ye insanlar Arias'ı her gece tıbbi işçileri alkışlamak için balkonlarında toplanırken, Çinliler genellikle yaratıcı ifadelerine ince ve bazen kendi kendini iten bir duyarlılık getirdi. Belirsizlik ve çaresizliğe verilen bu tepkilerin eski Çin kuzhong zuole sanatında kökleri vardır - “kederin ortasında neşe bulmak” Çin'deki videolar, bir scooter teslimatçı tarafından bırakılan bir paketi toplama eyleminin nasıl cesur, Mission Impossible-esque çabasına dönüştüğü konusunda riff yaptı. Tuvalet kağıdında yapılan bir çalışmanın, paradoksal olarak insanları ne yapılacağını bildiklerinden daha fazla bıraktıktan sonra, kullanılmayan rulolardan yapılan kaprisli özenle hazırlanmış elbiselerde dudak senkronizasyonu yayınlamaya başladılar . Muhteşem opera ariaları yerine Çinli insanlar, eşlerinin korkunç şarkılarından kaçmak için çılgınca dairelerinden çıkmaya çalışan videolarını filme aldılar.
Tumblr media
Coronavirus, kendini kendini amortismana uğrayan Çin ustalığını canlandırıyor gibi görünüyordu, bu adam kendini Wuhan'da solo karaoke söylerken çekiyor  Olduğu gibi, belirsizlik ve çaresizliğe karşı bu görünüşte verilen duvar dışı tepkilerin, eski Çin kuzhong zuole sanatında kökleri vardır - “kederin ortasında neşe bulmak”. , doğal afetlerden ağır devlet kontrolüne kadar her şeyde bir gülümseme hissini sembolize etmeye başladı. Britanya Kolumbiyası Üniversitesi'nde modern Çin edebiyatı profesörü ve Çirkinlik Çağı: Çin'de Yeni Bir Kahkaha Tarihi yazarı Christopher Rea'e göre, ilk önce Budist Mahāratnakūṭa Sutra'nın Çince çevirisinde “kuzhong zuole” ifadesi yaklaşık 1.375 yıl önce Tang Hanedanlığı. Modern zamanlarda, doğal afetlerden insanlara çaresiz hissetmelerine neden olabilecek ağır el durum kontrolüne kadar her şeyde gülümseyen bir duyguyu sembolize etti. “Çok azı Çin'in modern deneyiminin öncelikle neşeli olduğunu iddia ediyordu. Ancak fikirleri ve vahşetleri dikkat çekti ve halkın duygularını etkiledi ”diye yazdı Rea. EB White, “Mizahçılar belada şişmanlıyorlar,” dedi ve modern Çin'de bunun için çok şey vardı.
Tumblr media
Kuzhong zuole, şakşak mizahından yıkıcı hiciv'e kadar her şeyi kapsar  Rea, yabancılar arasında Çin'in mizahsız bir yer olduğu algısını düzeltmeye çalışan bir kariyer yaptı. Bugün, kuzhong zuole, Çin'de bir tür kültürel mihenk taşı olduğunu ve şakşak rutinlerinden özellikle iktidardaki Komünist Partinin eleştirmenleri tarafından sıklıkla kullanılan ironi ve yıkıcı hiciv şövalyesine kadar geniş bir mizah yelpazesini kapsıyor. “Sanırım bir çeşit uber metaforu,” dedi Rea. “Bu, en azından 20. yüzyılda ve hatta 21. yüzyıla hakim olan Çin mizahını, sansür ve Çin halkının ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere yaşadığı sivil özgürlüklere ilişkin tüm ihlallerle birlikte düşünmenin bir yoludur.” Fikir, eleştirmenleri olmadan, aralarında bazı önde gelen mizahçılar değildi. 1933 yılında, Çin'in en büyük 20. yüzyıl yazarlarından biri olan Lu Xun, “İnsanlar bomba yağdığı ve tarlaların sel suyuyla sulandığı yerlerde mizah hakkında konuşabilir mi?” Diye sordu.
Tumblr media
Çinlilerin doğal ve insan kaynaklı felaketlerin üzüntüsü ile uzun bir geçmişi var  Çin'de, görünüşe göre, evet. Gönderen depremler için sel için kıtlık ölçekli salgınlara, Çin büyük ölçekli afetler için bir yabancı olmamıştı. Bugün, Çin'deki dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri ile, ulusun mücadeleleri genellikle akıl almaz derecede çok sayıda insanı tamamen güçsüz bırakabilir. Ve belirsizlik karşısında, birçok Çinli'nin ilk içgüdüsü genellikle kuzhong zuole dönmektir. Örneğin, 2011 yılında, Pekin şiddetli yağmur fırtınaları tarafından vurulduktan sonra, insanlar yararsız olarak panelenmiş olan devasa bir altyapı projesine nişan alma fırsatını kullandı: Güney-Kuzey Su Transferi Projesi. Pekin sokakları suyla dolduruldukça, insanlar geçmiş tökezlemelere rağmen, Su Transferi Projesinin şimdi çok iyi çalıştığı anlaşılan kısa mesajlar alıp sattılar. Yüksek hızlı demiryolu kazalarından yüksek profilli yolsuzluk davalarına kadar olan diğer olayların hepsi kendi kamu yanaklığını oluşturdu. Bu yıl, koronavirüs Şubat ve Mart aylarında yaklaşık 60 milyon Çinli'yi kilit altında bıraktıkça , Çinli kitle WeChat'e ve Doungin gibi video uygulamalarının bir telaşını kuzhong zuole ruhuyla kısa videolar yapmak ve paylaşmak için çevirdi.
Tumblr media
Covid-19 yükseldiğinde, insanlar pandemiyle başa çıkmanın bir yolu olarak Douyin ve WeChat'e video yüklemeye başladı  Birçok video, güncel olayları alaycı bir şekilde ele aldı. Polis bazen sokaktaki insanları maske takmaya zorladığı bir zamanda, bir parodi bir polis memurunu ve maskeli bir dezenfektanla dolu bir sprey tankına sahip bir belediye çalışanını gösterir. Adam meydan okurcasına zeminde duruyor - sanitasyon işçisi hapşırıncaya kadar, bu noktada adam çılgınca arka cebinden bir maske kazıyor ve kendi yüzüne tıkıyor. Bu gerçekten alçakgönüllü, hapsolmuş varoluşa zorlandığımızı ve bunun en iyisini yaptığımızı söylemenin bir yolu Diğer insanlar, yaşamın gerçeküstü gerçekliğini bir şakaya dönüştürmekten başka yapacak bir şey olmadığı sonucuna varmış gibiydi. Bir Douyin klibinde, bir anlatıcı, basit ama derin sorularla insanlara meydan okuyan filozoflarla kilitlenmeyi zorlaştıran düşük mahalle gözlemcilerini karşılaştırıyor: “Siz kimsiniz? Nereden geldin? Varış noktanız ne? ” Diğer memler #qupa hashtagine sahip olan gibi daha şaşırtıcıdır, bu da az çok “kurtçuk taraması” anlamına gelir. Bunu yapan insanların büyük çoğunluğu genellikle kilitlenmenin resmi olmayan üniformasıyla kaplı genç kadınlardır: pijama, bornoz ve bulanık terlik. To qupa , sen zemine karşı yanak düz preslenmiş yalan havaya sizin alt en yüksek sopa ve yavaş yavaş bit-bit ileri kendinizi itmek, tırtıl tarzı, ekranın dışına. Kuşkusuz garip bir manzara; odder hala tüm ailelerin yorgan, kurtçuk tarzı sarıldıkları ve dairelerinin etrafında sürünerek kendilerini filme aldıkları bir çeşitlemedir.
Tumblr media
Çin'in kilitlenmesini sağlamakla görevli mahalle bekçileri Çin sosyal medyasında birçok şakaların hedefi haline geldi  Ama bu ne demektir? Kimse biliyorum - Çin'deki videoları ilk başta ileten arkadaşlarım bile - bir ipucu yok. Rea'in birkaç fikri var. “Bence bu gerçekten alçakgönüllü, hapsolmuş varoluşa zorlandığımızı ve bunun en iyisini yaptığımızı söylemenin bir yolu” dedi. “Hepimiz çıldırıyoruz, hadi bunu kucaklayalım ve etrafta dolaşalım.” Rea'nın dediği gibi, “Böcek gibi yaşıyorsak, böcek gibi davranalım.” Çinli yazar Yu Hua'nın Los Angeles Kitap İncelemesi'ni birkaç yıl önce söylediği gibi, “gerçek kurgudan daha akıl almaz”. Rea'e göre, birçok sıradan Çinli için günlük yaşamın zaten gerçeküstü gerçekleri sadece pandemi ile daha belirgin hale geldi. Sık kullanılan başka bir Çince cümleye işaret ediyor: “ jianguai buguai” , koyduğu gibi, kabaca “ tuhafın artık tuhaf olmadığı günlük yaşamlarımızın bir parçası olarak tuhaflaşıyoruz” anlamına geliyor. Rea'in açıkladığı gibi, qupa gibi sosyal medya memeleri “bununla eğlenmek: her şey gider, her şey mümkündür”.
Tumblr media
Kuzhong zuole kavramı, birçok Çin'in salgının ortasında pozitif kalmasına yardımcı oldu  Çin sosyal medyasında ortaya çıkan herhangi bir şeyde gizli alt metinleri aramak her zaman caziptir. Yine de bazen, işleri bu kadar yakından analiz etmek zorunda değilsiniz. Hepimiz güçsüz hissettiğimizde bile, her birimizin bir kahraman olma potansiyeline sahibiz Mart ayının başlarında, Pekin'de bir tanıdık bana garip bir şekilde unutulmaz olduğunu kanıtlayan 30 saniyelik bir klip gönderdi . İçinde, pembe çiçek desenli pijama altları, banyo terlikleri ve cerrahi maske içindeki genç bir kadın, bir elinde çöp torbası ve diğer tarafta bir kılıç ile büyük bir yüksek katlı apartman kulesinden ortaya çıkıyor. Çantayı bir çöp kutusuna attıktan sonra, bölünmüş bir tekme yaparken kılıcını başının üstünde fırlatır, yakalar, mükemmel bir hava çember hareketi yürütür ve daha sonra çok koreografiye sahip bir dövüş sanatları rutine başlar. Hemen başlar başlamaz, titizlikle içeri girer ve kaybolur. Nameless adlı bir şarkıya ayarlanan video, insanların hayal gücünü hemen yakaladı. Kimdi o? Neredeydi ? Yorumlara hayran kaldı, Tang Hanedanlığı şiirlerinden alıntı yaparak ve onu geç yazar Jin Yong'un kılıç dövüşçü romanlarında çok sevilen bir kahramanla karşılaştırdı.
Tumblr media
Kuzhong zuole ruhundaki videolar sadece Çin'in gülümsemesine yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda insanları bir araya getirdi  Klip, özellikle bağlamdan bağımsızdı, ancak aynı anda birkaç tema başlattı: değerli Çin kılıç dövüşçü türü; kilit altında günlük yaşamın bolluğu; ve fırtınayı bekleyen herkes tarafından hissedilen izolasyon, küçüklük ve anonimlik hissi. Yine de, bu paylaşılan duygular insanları yeni yollarla bir araya getiriyor gibi görünmektedir ve bunun gibi videolar bu değişimde önemli bir rol oynamaktadır. Kılıç dövüşü videosunu ilk kez gördükten bir ay sonra, kendimi izlemekten alıkoyamıyorum. Ve her yaptığımda, hala ilham verici ve neşeli bir şeyin kısacık bir görüntüsünü yakalamış gibi hissediyorum. Hepimiz güçsüz hissettiğimizde bile, her birimizin bir kahraman olma potansiyeline sahip olduğunu hatırlatmak isteriz. Read the full article
0 notes
lunarvenusian · 6 years
Text
Yabancılar
Hayır.
Olaylar bu şekilde gelişmemeliydi.
Elinde parlayan ödülünü sıkıca tutarak, hızlıca arkasını döndüğünde kulaklarını sağır edecek bir gürültü ses yalıtımlı odayı doldurdu. Kulaklarını çınlatan kendi kalp atışları da olabilirdi ama duvarda delik açan kurşunlar daha ikna ediciydi.
Boğazının kuruduğunu hissetti. Nefes alışverişi hızlandı, akciğerlerinin birden orada patlayacağına yemin edebilirdi –tabii, bu olay eğer bir profesyonel olmasaydı olabilecek bir şeydi.
Asansörün içine girene kadar bacakları yanana kadar koştu ve derin bir nefes alarak rastgele bir katın düğmesine bastı, bir yandan da peşinden koşan güvenliklerin kendisine yetişememesi için sessizce dua etti. Şanslıydı ki, adamların siluetleri koridordun başında göründüğünde, kulak tırmalayıcı alarm sesiyle beraber asansörün kapıları yavaşça kapandı.
Hızlıca etrafına bakındı, giriş katına inmeliydi. Aynadaki kendi yansımasını fark ettiğinde kalbi hala kulaklarında atıyordu, siyah takım elbisesinin kol kısmı hafifçe yırtılmıştı, koyu kahve saçı da aynı şekilde dağılmıştı. Genel anlamda bir suçlu gibi görünmüyordu, bu şuan için büyük bir avantajdı. Hafifçe yaralanmış eliyle çaldığı değerli mücevheri siyah ceketinin içindeki güvenli cebe koydu.
Asansörün metal kapıları açılırken vücudu alarm halindeydi ama bir anda kendini boş bir koridora bakarken buldu. Koridorun sonundan gelen yüksek sesli klasik müzik üst kattan hafifçe duyulan alarm sesini bastırmıştı, daha fazla vakit kaybetmeden hızlıca balo salonuna doğru yürüdü.
Güvenliğin balo salonunun girişinde onu beklememesine şaşırmıştı, belli ki lobiden kaçmaya çalışacağını düşünmüşlerdi, ama o kadar aptal değildi. Yine de, onların bu Ocean 11 strateji eksikliği ona birkaç dakika kazandırmaktan başka bir şey yapmazdı.
Büyük balo salonuna sessizce girmek de kolay değildi, uzun figürü ve geniş omuzları sayesinde taşıyabildiği takım elbisesi ona bir beyefendi imajı çizmiş, aynı zamanda salondaki çoğu kadının da dikkatini üzerine çekmişti. Belli ki balo salonundaki hiçbir davetlinin de kırmızı alarm durumundan haberi yoktu.
Yüzüne sahte bir gülümseme takarak, zemin kattaki balo salonunun bahçeye doğru açılan kapısına doğru adımlarını hızlandırdı. “Az kaldı,” diye mırıldandı, özgürlüğü sadece birkaç kişi ötedeydi.
“Sinan, seni görmek ne güzel!”
İrkildi. Yaşlı bir adam, ince dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle ona doğru geldi, kollarını iki yana açarak. Çok kötü bir zamanlamaydı, durup dakikalarca lüks arabalardan ve borsadaki yatırımlarından bahsedecek zamanı yoktu. ‘Sinan’ sahte kimliğine taktığı bir isimdi sadece ve bu konulardan sadece Sinan zevk alabilirdi, kendisi değil.
Sahte kimliği sözde bir yatırımcıydı ve sadece bu lüks baloya kendini davet ettirebilmek için bu konuları konuşuyordu. Balo, Sinan gibi yatırımcı ve beraber iş yapabilecekleri varlıklı insanların bir araya geldiği bir platformdan ibaretti ama sözde bir yardım vakfı yararına herkes oradaydı.
“Metin bey, ben-“
“Kızımla tanışmış mıydın, Sinan?” Yaşlı adam, onun bu konudaki isteksizliğini göz ardı ederek yakınlarında başka biriyle konuşan minyon kızın koluna girdi. Genç kadın babasının bu davranışına şaşırarak, kaşlarını kaldırarak ona baktı. Babası şampanyasından bir yudum aldıktan sonra genç adama döndü. “Nehir, bu beyefendiyle ortak bir tanıdık aracılığıyla birkaç gün önce tanıştık. Sağ olsun, beni batacak bir şirkete yanlış bir yatırım yapmaktan son dakika kurtardı. Milyon dolarlardan bahsediyorum, tatlım, inanabiliyor musun?”
Hala birazcık şaşkın görünen genç kadın, kolunu yavaşça kendisine çekti. “Babamın bir başka yatırımcı arkadaşı, anlıyorum,” dedi, ilgilenmeyerek. Yavaşça siyah, uzun saçlarını arkaya attı. “Tanıştığımıza memnun oldum.”
Sinan kapıya doğru bir bakış attı, kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra sahte bir gülümsemeyle kadının elini tutarak minik bir öpücük kondurdu. “Benim için bir zevk,” dedi, bu esnada yapmak zorunda kaldığı bu gereksiz konuşmalar yüzünden içten içe gözlerini deviriyordu. “Ama bana izin verirseniz-“
Ani bir hareketle balo salonunun devasa kapıları iyice açıldı ve bir düzine dolusu siyah takım elbiseli adam içeri girdi. Etrafa bakındıktan birkaç saniye sonra, hepsinin silahı belli bir hedefe yönelmişti.
Şansına küfrederek ve sesli bir iç çekmeyi bastırarak, seri bir hareketle iç cebindeki silahına uzandı ve en yakınındaki figürü kendi çekerek silahı şakağına dayadı –yine şansına, sıkıca tuttuğu kişi yaşlı adamın yeni tanıştığı genç kızıydı. “Silahlarınızı indirin,” diye uyardı, monoton bir ses tonuyla. “Geri kalanlarınızsa, ellerinizi yukarı kaldırarak geri adım atın.”
Salonda birkaç kez daha panik içinde minik çığlıklar duyuldu, davetliler rehine durumuyla baş başa kaldıklarını anlayınca bembeyaz olmuşlardı, üst düzey güvenlik görevlilerinin de orada bulunması ciddi bir olaya şahitlik ettiklerine işaretti. Panikle ellerini havaya kaldırarak genç adamdan ve rehineden uzaklaştılar.
Kollarının arasındaki genç kadın anlayamadığı birkaç şey mırıldandı ve rahatsızca kıpırdanmaya başladı, Sinan tutuşunu sıkılaştırdı ve yavaşça, gözlerini güvenliklerden ayırmadan kızın kulağına “Rahat dur,” diye fısıldadı.
Olan biteni derin bir panikle izleyen genç kızın babası, şampanya bardağını düşürerek adama baktı. “Sinan, ne yapıyorsun?” diye bağırdı, fal taşı gibi açılmış gözleri güvenliklerle genç adam arasında gidip geliyordu.
“Sessiz olun, Metin bey,” diye uyardı genç adam, hafifçe gülümseyerek. “Elimdeki silahla kötü bir şey yapmamı istemezsiniz, değil mi?” Yavaşça adım adım bahçeye açılan büyük kapılara ilerledi, kızı da aynı hızla çekerek, bakışları hala siyah takımlı adamlardaydı. “Hadi çocuklar, fazla zamanımız yok.”
Yaşlı adam panikle güvenliklere baktı, daha sonra genç adamın uyarısını dikkate alarak ikiliden birkaç adım uzaklaştı.
Siyah takımlı adamlar şaşkınlıkla önce birbirilerine, daha sonra en önlerinde duran saçları beyazlamış, ama aslında çok yaşlı görünmeyen adama baktılar. Adam küfrederek, sinirli bir şekilde başını salladı. Rehine durumunun ciddiyetinin farkındalığıyla, yavaşça birer birer silahlarını yere bıraktılar.
“Geri adım atın ve arkanızı dönün.”
Yine önce amirlerine baktılar, daha sonra söyleneni istemeyerek yerine getirdiler, arkalarını dönene kadar hiçbir taraf gözlerini diğerinden ayırmıyordu.
“Peşimizden gelirseniz, onu vururum,” dedi genç adam, can sıkıcı bir ciddiyetle, bir yandan bahçeye doğru adım atarak. Çıktıktan sonra verandaya açılan kapıyı tek eliyle kapadı ve rehinesini tutarak koşmaya başladı. Verandada hızlanarak kadını da peşinden sürükledi, genç kadının yüksek topuklularıyla ona yetişebilmesi mucizeydi ama başka şansı olmadığını biliyordu.
Konumunu ve nerede olduğunu çok iyi biliyordu, şu dakikaya kadar da az çok her şey plana göre yaşanmıştı. Yani, neredeyse her şey.
Yine daha önceden planladığı şekilde birkaç blok ötedeki park yerine doğru koşuyordu, sahte isimle kiraladığı arabayı oraya park etmişti. Geriye sadece kimseye yakalanmadan oraya varmak kalıyordu ama o esnada havaya açılan uyarı ateşini duydular, geliyorlardı.
Ara sokağın başına ulaştıklarında genç kadın nefes nefeseydi, zaten istese de ondan uzaklaşıp, kaçabilecek enerjisi kalmamıştı. “Bin arabaya,” dedi Sinan, sert bir ses tonuyla. Kadın tereddütle ona baktı, sonra arkasındaki duvara dayandı.
Genç adam derin bir nefes alarak kızın kolunu sıkıca kavradı ve biraz eforla arabaya bindirdi. Kendisi de yerleştikten sonra hızlıca motoru çalıştırarak, daha önceden programladığı navigasyonu açtı; onları kısa yoldan otobana bağlayacaktı.
Balo binasına yakın oldukları süre boyunca etraftaki polis sirenlerini duyabiliyordu, o andan itibaren oyalanmaya vakti kalmamıştı. Her şey plana göre gitmeliydi, başka yolu yoktu.
Birkaç dakika boyunca farlarını yakmadan ara sokaklardan dolandı, daha sonra dikkat çekmeden akan trafiğe karıştı. Takip edilmediklerinden emindi ama gözünü yine de dikiz aynasından ayırmıyordu, bu onu biraz da olsa rahatlatmıştı. Kaçmayı başarmıştı, ama şimdi başka meselelerle ilgilenmesi gerekiyordu.
Genç kadın.
Kırmızı ışıkta durduklarında, adamın açık yeşil gözleri genç kadında kitlendi. O kadar koşuşturmadan sonra saçları dağılmıştı, kırmızı elbisesinin paçaları hep çamur içinde kalmıştı. Ellerini birbirine kenetlemiş, stresli bir şekilde parmaklarının kenarlarıyla oynuyordu. Bu sırada kadının parmağındaki gümüş rengi yüzüğü fark etti. Nişanlanmış mıydı?
Arkadan gelen bir korna sesiyle düşüncelerinden kurtuldu ve yeşil ışığın yandığını fark etti. Otobana birkaç dakika uzaklıktaydı ve İstanbul’dan acilen çıkması gerekiyordu.
Genç kadın tereddütle ona baktı ve kısık bir ses tonuyla, “Kimsin sen?” diye sordu. O kadar sessizdi ki, genç adam kızın gerçekten bir şey sorup sormadığından emin olamadı, kadındaki anksiyeteyi hissedebiliyordu.
Sessizlik.
Adam cevap vermek istemedi, kadını zaten güvenli olduklarında en yakın mola yerinde bırakmayı planlıyordu; çünkü genç kadın, planlarına sonradan eklenmiş bir problemdi ve her zaman plana sadık kalmak en iyi yöntemdi. Zaten kadın orada güvende olurdu, telefon açabileceği bir yer olduğu sürece sıkıntı olmazdı.
Evet, en iyi alternatif plan buydu. Kızı bırakır, yoluna devam eder ve mücevheri müşteriye teslim ederdi. Daha sonra parasını alır ve uzun bir tatile çıkardı, sadece tatil fikri bile onu motive etmeye yeterdi. Tabii, yeni ve daha iyi bir görev alana kadar.
Sonuçta her zaman yaptığı işti, yine sıkıntısız bunu başarabilirdi.
3 notes · View notes
mythevoidblog · 4 years
Text
Pazar günleri
Tumblr media
Günün sonunda yalnızsınız.
Kimse acınızı anlayamaz—anlamak zorunda da kalmamalılar zaten. Size ellerinden geldiğince yardım etmek isteyen çok insan da var. Dostlarınız, aileniz, size sevgisini sunmaya hazır ”tanıdık yabancılar”. Ama ne zaman ve nasıl yardım edebileceklerini bilmiyorlar. Acısalar mi, üzülseler mi, empati mi gösterseler. Üstelik bu duygular zamanla buharlaşıyor. 1 yıl oldu; 1.5…
View On WordPress
0 notes
ilgincler-blog · 7 years
Text
Türklere Mahsus İlginç Tavırlar
>> Üç kornerden penaltı atmak.
>> bi numara büyük alalım seneye de giyer düşüncesi
>> asansör çağırma tuşuna defalarca basarak daha hızlı gelmesini ummak.
>> Gazetelerdeki resimlere sakal bıyık çizmek . :)
>> Gaz kaçağı olup olmadığını çakmak yakarak kontrol etmek.
>> Tipsiz biri geçtiğinde yanındaki arkadaşına kanka bak seninki geçiyor demek
>> Tanıdık birisini görünce arabayı uzerine sürmek.
>> misafir odası diye bi odaya sahip olmak (o odaya o kadar yabancıydık ki o eve ait değildi sanki, hiç girilmezdi)
>> Türkçe'nin; heceleyerek ve bağırarak konuşulduğunda, yabancılar tarafından anlaşılabilen bir lisan olduğunu sanmak.
>> Islak mendille önce yüzünü sonra elini sonra masayı en son da ayakkabısını silmek
>> birileri bir şeye koşuyosa öbürüde koşar koşarkende "noluyo abi?" diyen bir topluluk varsa hakiki Türktür.
>> akşam ne yapıyorsun?
-abi bir kızla tanıştım dışarı çıkarız.
-boşta Kız arkadaşı varmıymış sorsana bende geleyim.
>> annelerin terliği 12 den vurması
>> Uyuyan birinin kulağına,burnuna ip sokmak
>> çalan kapıya 'kim o 'demek hemen her ulkede vardır verilen 'beeenim' cevabı sadece türklerdedir :)
>> bir yeri kazan iş makinasını enteresan bir iş yapıyormuş gibi saatlerce seyretmek..toprak altı gerçekler merakı:)
>> beyaz çorap giyip,parmak arası terlik giymek
>> Eve misafir gelince kah "hoşgeldin dedin mi?", kah "ellerini öptün mü?" deyu deyu çolu çocuğu darlamak.
>> Ağlayan çocuğu döverek susturmaya çalışmak.
>> "Odaya (ya da bulunduğu yere) gelen kişiye, "Geldin mi?" diye sormak.
>> ev ya da iş ziyaretlerinde bi türlü vedalaşamamak, sohbetin daire kapısında da devam etmesi.
>> Ramazan da EN HIZLI namaz kıldıran hocanın oldugu camiiye gitmek
>> eve gelen misafirlere hayatları boyunca asla görmeyecekleri akrabaların fotoğraflarını göstermek
>> dönerin son lokmasıyla ayranın son yudumunu denk getirmek.
>> duvara spreyle "serserin,deli aşkın,ruh öküzün,cennet öküzün" vs vs vs yazmak :)
>> kırmızı ışıkta burnunu kurcalamak.
>> 3 kuruş kaznıp kredi kartlarıyla 10 kuruşluk yaşamaya çalışmak sonradan da yalandan birilerini suçlamak
>> evleneceği kızın bakire olmasını ister memlekette bakire bırakmaz.
>> Yeni beton dökülen bir yere ismini yazmak ve ismini ölümsüzleştirmek
>> 6 aydır fırçalanmayan dişleri dişçiye giderken ayıp olmasın diye mutlaka fırçalamak.
>> çiğnediği sakızı yazmanın kenarına yapıştırıp, yemekten sonra alıp yine çiğnemek
>> Bir Çin atasözü der ki: "Bir Türk'e asla adres sorma; bilmese de tarif eder".
>> kaşıkçı elması varmış gibi ÇEYİZ GÖRMEYE GİTMEK
>> Dizi, film izlerken sürekli oyuncuya göndermelerde bulunmak.
>> Dışarı çıkınca ocağın altını kapattım mı ve ütünün fişini çektim mi diye düşünmekten eve geri dönmek
>> İstatistiklere göre, Türklerin %30'u yüzdükleri havuza işiyor.
>> Küfreden birisini "küfretmeyin amk" diye uyarmak!
>> 6 liralık hesaba 11 lira verip, 5 lira bütün kağıt para almak
>> hediye edilen borcamı ve züccaciye ürünlerni başka birine hediye etmek.
>> Her hangi bir tartışmada ' Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan ! ' şeklinde cümle kurmak
>> merdivende ayakkabı bağlamak
>> toplu taşımaya yaşlı biri binince uyuyor numarası yapmak
>> kurutulmuş meyveleri dekormuşcasına balkonlara asmak
>> olmayacak seylere 'hallederiz abi' demek.
>> -telefonu kapalı ulaşılamıyor? +dur bi de ben arayayım (sen arayınca açık olcak çünkü o telefon)
>> Yeni telefon numarasi alıp,zaten arkadaslarinzda olmayan o numarayla ''Bu benim yeni numaram'' diye mesaj atmak
>> elektronik bir cihaz bozulursa ilk önce şöyle hafif bir şiddette vurulur, olmazsa kapat aç yapılır.
>> Aldığımız çeyrek altını kutusunda rahat ettirebilmek için altına sünger koyan bir milletiz.
>> Yağmurdan sonra çıkar arabayı silerler.
>> Terlik ayakkabı ters duruyorsa gidilir düzeltilir. Uğursuzluk getirdiğine inanılır.
>> her kavgayı izleyip hem de bizim millette amma meraklı ha demek
>> Komşuya misafirliğe gidildiğinde getirilen ikramlarda Anne'mizin "yemez o teyzesi yemez" demesi
>> Uyuyan bi insanı uyandırıp uyudun mu diye sormak.
>> Dişleri gazoz açacağı, fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanmak
>> Karne günlerinde öğrencilerden çok annelerin meraklı olması
>> Çalışmayan kumandayı vurarak çalıştırmak
>> 5 dk sonra ordayım deyip daha evden çıkmamış olmak
0 notes
s6rdunya · 2 years
Text
ellerinde solmuş çiçeklerin acı tadı, gözlerinde kırık kızın son cümleleri, kalbinde bomboş sokaklar kalmış. aslında bir hiçliğe doğru yola çıkmışsın, bilinmezler şehrinde kayboluyorsun. etrafında tanıdık yüzlü yabancılar var. kendi elini bile tutamıyorsun, yardım dilenecek kelimelerin yok, sen tükenmişsin. kendini ararken herkesi kaybetmişsin, güzel duyguları göğüs kafesine saklamak isterken bütün duygularından arınmışsın. bomboş bir gülümseme bahşediyorsun etrafına, gülümsemen gözlerine ulaşmıyor bile. yaşamak için bir sebep arıyorsun, ama aslında yaşamına son vermek için nedenler buluyorsun kendine.
31 notes · View notes
zubosunblogu · 4 years
Text
'Ahlakınızı düzeltmeye başlayın zira bu yolun başıdır.'
Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, bir hadis-i şerifinde; 'müsamahakar ol ki sana da hoşgörülü davranılsın.'
'Hesap ettim cümle dünya malını neticesi bir toz bezine dayandı.'
'Herkes evvela kendi insanlığını tartsa bu kadar şaşmazdı teraziler.'
'Halimin perişanlığına yabancılar sebep değil, gönül evimin rehabeliğine sebep olan tanıdık biridir.'
Geceye güzel bir dua; 'muhakkak ki bana zor olan sana kolaydır Rabbim, hayallerimi yaşamayı nasip et amin.'
'Her şeyin en iyisine sahip olan değil, sahip olduğunun tadını çıkaran mutludur.'
'İnsan değer verdiği şeylere gözüyle bakar, yüreğiyle taşır.'
Tükendim dediğim an rast geldiğim ayetin güzelliğine bakın; 'Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah'ındır. O'na, kullarından dilediğine mirasçı kılar. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.'
Çünkü , artık ne istediğinizi bilirsiniz... Ne kavak yelleri , ne de hayata geç kaldım telaşı  Birçok şeyi yaşamış ve daha birçok şeyi yaşamaya hazır olduğunuz yaştır
Sen hiç baharmı görmedin
-Onu bekleyecek misin?
+Evet
-Ne zamana kadar?
+Allah görüşmemizi isteyinceye kadar.
Sinir anında senden kaçmayan aksine şefkatiyle sakinleştiren birinin olması büyük nimet olsa gerek.
Edeple gelen lütufla gider.
İnsan anladığı ve anlaşıldığı insanda çiçek açar.
En büyük zenginlik seni anlayan birine sahip olmaktır!
Kadın erkek eşit değildir, kadın şahane birşeydir!
0 notes