Tumgik
#Toplumsal kabul
Text
Saç Nakli ve Profesyonel Hayat Üzerindeki Etkisi
Giriş: Saç nakli, temel olarak kozmetik bir işlem olmasına rağmen, bir kişinin profesyonel hayatı üzerinde derin etkiler yaratabilir. Başarılı bir saç nakli sonrası kazanılan özgüven, iş performansını, kişilerarası etkileşimleri ve genel iş yeri refahını etkileyebilir. Bu makale, saç naklinin profesyonel hayat üzerindeki çok yönlü etkisine derinlemesine inmektedir. Artan Özgüven: Daha dolgun bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lanausee44 · 2 months
Text
Dünyadaki suçları, aptallıkları ve canavarlıkları öte dünyada adaletin sağlanacağı inancıyla kabul eden "ölü Kilise" ile Tolstoy'un işi yoktur. Bu teselli inancı, bu dünyada işkence ve yoksulluk çekenlerin bir başka krallıkta Baba'nın sağında oturacakları hayali ona mevcut toplumsal düzeni sürdürmek için uydurulmuş hilekâr ve zalim bir efsane gibi geliyordu. Adalet şimdi ve burada sağlanmalıdır.
Tolstoy mu Dostoyevski mi.George Steiner...
65 notes · View notes
dolunay66 · 4 months
Text
BERLİN’E GÖNDERİLEN YETİMLER
Nisan 1917.
Berlin’deki gara bir tren yanaşır. İçinden 14-16 yaşlarında 314 çocuk iner şaşkın ve meraklı bakışlarla. Almanya’ya zirai alanlarda çırak olarak çalışmaya gelen bu çocuklar, Osmanlı’nın yetim çocukları idi.
Darü’leytamlarda her geçen gün sayısı artan 1.Dünya Savaşı sırasında şehit düşen vatan evlatlarının çocukları idi onlar.
Madenlerde ve zirai alanlarda çalıştırılmak için Almanya’ya gönderilen, Avrupai pelerinler ve kepler giydirilmiş 14-16 yaş arasındaki yetimlerimiz.
Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesinin miladı olarak, Türk-Alman İşçi Alımı Anlaşması’nın imzalandığı 31 Ekim 1961 tarihi kabul edilse de Almanya’ya ilk gidenler Birinci Dünya Savaşı’nda yetim kalmış çocuk işçilerdi. 1917-1918’de zanaatkâr çırağı, tarım çırağı ve maden işçisi olarak Osmanlı’dan Almanya’ya gönderilen yetimler, Türk, Ermeni, Arap, Yahudi asıllı yüzlerce öğrenci/işçi çocuktu. 314 kişilik grup Nisan 1917 sonunda Sirkeci’den askeri bir trene bindirilip on günde Berlin’e ulaştı. Gönüllü olan ancak gittikleri yerde maden ocaklarında çalışacaklarından haberi olmayan, 200 çocuktan oluşan ikinci gruptaki yetimlerse Maraş, Antep, Kilis, Ankara, Söğüt, Niğde, Konya, Bursa, Manisa, Karahisar ve Edirne’den gelmişlerdi.
En küçüğü 7 en büyükleri ise 15-16 yaşlarındaki bu çocukların Almanya’ya gönüllü gittiği söyleniyordu ancak muhtemelen oraya vardıklarında üç yıl ücretsiz çalışıp, dördüncü sene maaş almaya başlayacaklarından haberleri yoktu.
Çocukların sağlık, beslenme, kıyafet, hijyen sorunları vardı. Dil bilmiyorlardı Çocukların tavrı da bir sorundu. Yöneticiler çalışmak istemediklerini, kaçtıklarını, kavga ettiklerini söylüyorlardı.
Neden savaşın ortasında yetimlerin Almanya’ya gönderilmesine karar verilmişti? Osmanlı açısından iyi eğitilmiş, iş becerisi olan işçi yetişmesi ve ülkeye dönüp sanayileşmeye katkı sunması olarak, Almanya açısından ise işgücü eksiğini karşılaması olarak açıklanıyordu. Ama Osmanlı açısından ekonomik açıklama yeterli değil. Hem Alman hem Osmanlı arşivlerinde gördüğüm, Osmanlı bu çocuklara iyi bir hayat ve eğitim vermekle değil, olabildiğince çok çocuk yollamakla ilgiliydi çünkü hazineye yük oluyorlardı. Almanların da tek dürtüsü ekonomik değil, yarı sömürgeci bir dürtüydü.
Osmanlı Devleti’nin Dar’üleytamlara iaşe vermekte zorlandığı bir dönemde yetim çocukların Almanya’ya gönderilmesi bir çare olarak ortaya atılmıştı. Fakat bazı şeyler istenildiği gibi gitmemişti.
Zirai alanlarda çalışan Alman ustaların değil daha çok madenlerde çalışan Alman ustaların yanına verilmişti Osmanlı’nın yetim çocukları. Madenlerdeki şartların ağırlığı, çocukların hastalanıp ölmesine neden oluyordu. Yemeklerdeki kültürel farklılık, çocukların en çok zorlandığı konuların başında geliyordu.
Domuz etinin ucuzluğu nedeni ile Alman ustaların sık tükettiği domuz çorbalarına Osmanlı’nın kara bahtlı yetimleri el sürmüyordu.
Ekmekle karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Tuvaletlerde taharet musluğunun olmaması da çocukları zorlayan bir diğer faktördü. Şartların ağırlığı, yetersiz beslenme, kıyafetlerin kifayetsiz olması gibi nedenlerden dolayı birçok çocuk hastalanıp ölüyordu.
Fırsatını bulanlar, kaçıp Berlin sokaklarında başıboş dolaşıyorlardı. Fakat Alman polisi çocukları yakalayıp tekrar Alman ustalara teslim ediyorlardı.
Bunun bu şekilde yürümeyeceği anlaşılınca bir kısım çocuk, trenlerle İstanbul’a geri yollanmış bir kısmı da yaban ellerde yitip gitmişti.
Gurbet ellerde anasız, babasız ve vatansız bırakılmış bu çocuklar bu topraklarda yaşanmış ya da yaşatılmış bir acı olarak kaldı.
(Kaynak: Turkishnews. com, Toplumsal Tarih Sayı 243-Yıl 2014, Mavi Kep ve Pelerin: Cihan Harbi Yıllarında Almanya’da Osmanlı Yetimleri)
Tumblr media
27 notes · View notes
acid-gramma · 5 months
Note
sen ilişkide( mevcut ilişkini kastetmiyorum genel olarak) kendinin toksik yanlarının olduğunu düşünüyor musun örneğin normal olduğunu bilsen de erkek arkadaşının karşı cins arkadaşıyla olan konuşmasından,karşı cins de dahil çoğu kişiyle iletişimde olmasından ya da aşırı yakın olmasa da önceden eklediği bir kızla takipleşmesinden gibi gibi mantıken düşündüğünde rahatsız etmeyen ama engel olamadığın düşüncelerinden bahsediyorum kısaca
hayir bu sekilde bi toksikligim veya kiskancligim yok. ama buna en yakin olaeak kucuk bi drama yasamistim takip ettigi arkadasinin arkadasi cinsinden bi kizin butun fotolarini begenmisti(sayfa fullemek seklinde degil anasayfaya dustukce begenmek seklinde gelismis) bunu konustuk tartistik uzlastik. ben bunun yanlis anlasilmaya musait bi durum oldugunu, kizin bakis acisindan onun konumunu pesindeki amsalaklar gibi goruldugunu, kiz arkadasi olan bi insanin yakin arkadasi olsa dahi her fotosunu begenmesinin kiz ve sevgili kisisi tarafindan olmasa dahi toplumsal olarak kabul edilir bir durum olmadigini soyledim, oyle dusunmedigini ona farkli bi bakis acisi kazandirdigimi soyleyerek anlayisla karsiladi ve uzlastik iste.
23 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 25 days
Note
İnanamıyorum, altta bir kullanıcı BSD evrenin değerlendirilmesi gereken diğer sosyal, toplumsal, sağlık, eğitim durumunu tartışmaya açmış. Aaaaaa. Bayıldım. Ben buna bağlı olarak zamanı bile tespit edebileceğimize inanıyorum. Mesela, ivan. L*botomi uygulandığına dair teoriler var. Demek o sıralarda l*botomi hala yasal olarak kabul görüyor. Eğitim konusunda ben öğretmen merkezli yürütülen bir eğitim olduğunu düşünüyorum. Merak ettiğim ise yetenekler ile bu alanları nasıl birleştirdiler?
Serinin hangi yılda geçtiğini ben de çok merak ediyorum. Bunun tartışması bir aralar çok popülerdi. Japonya'nın reşit olma yaşını belirleyen medeni kanunu esas alarak tahminler yürütülüyordu. Bir ara bsd'nin karakterlere özel şarap koleksiyonu çıkmıştı. Şu anda alkol tüketimi için Japonya'da sınır 18 iken eskiden 20 olduğu için Atsushi temalı şarap çıkaramamışlardı çünkü Atsushi 18 yaşındaydı. Buna göre serinin bu kanundan önceki yıllarda geçiyor olmasıydı. Telefon modellerine, çevreye de bakarak bence seri 2012 yılı civarında geçiyor.
İvan'ın labotomiyi kullanması bence esas alınmamalı, sonuçta kendisi suçluydu. Yasal olsa da olmasa da istediğini yapma hakkını kendinde görecekti.
Seri hakkındaki yanılgılardan birisi sanırım yeteneklerin yaygın kabul edilmesi fakat böyle bir konu yok. Hangi romandaydı hatırlamıyorum, Dead Apple olabilir, yetenekli nüfusunun aslında oran bakımından az olduğu belirtiliyordu bu yüzden diğer sosyal alanlarda ve günlük hayatta yeteneklilerle o kadar da sık kullanılmıyordur bence. Buna bağlı olarak da eğitim, sosyal hayat, sağlık alanı normal vatandaşlar için dönemin Japonya'sındaki gibi ilerlediğini düşünüyorum.
10 notes · View notes
hepeksikk · 10 months
Text
Tumblr media
Bugün 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü.
Sadece anma günü olmaktan öteye gidemiyor. Siyasetçiler atlamamış olmak için sosyal medyada paylaşım yapıp yeter sanıyor; belediyeler kanuni zorunlulukları olan sığınma evlerini açmıyor, yapabileceklerinin çok azını yapıyor. Bu arada Türkiye’de, kadına şiddet her geçen gün artıyor, kadınlar toplumun gözü önünde yok oluyor. 10 yılda 3000’den fazla kadın erkekler tarafından öldürüldü. “Ama erkekler de öldürülüyor” diyerek kadına şiddeti önemsizleştirenlerin ağzına terlikle vurabilirim. Çünkü erkekleri kadınlar değil, yine erkekler öldürüyor. Unutmamalı ki, kadına yönelik şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve güç dengesizliğinden kaynaklanıyor.
Kadına şiddet ülkemizde politik bir çürümeyi ifade ediyor. Bu şiddetin kökleri toplumun temelinden besleniyor. Kadınların ekonomik, sosyal, politik alanda maruz kaldığı ayrımcılık şiddetin yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu sadece bireysel sapkınlıkların sonucu değil, sistematik bir sorun. Bunu kabul etmekte zorlanan bir topluma ve idareye sahibiz. Kadına şiddet, toplumun her katmanını etkiler; sadece bireysel trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir krizdir.
Devlet ve toplumsal normlar kadına yönelik şiddeti engellemekte yetersiz kalıyor. Cezasızlık kültürü ve mağdurların korunmasızlığı, kadına şiddeti teşvik ederek sorunu derinleştiriyor. Devletin, toplumun her kesimine eşit şekilde hizmet etme sorumluluğu, kadına yönelik şiddetle mücadelede daha etkin rol üstlenmesini gerektirir. Bizde olmuyor.
Bu mücadelede sadece kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelip ortak çözüm bulması önemli. Toplumsal bilinçlenme, eğitim, adalet sisteminde reformlar ve kadın haklarına saygı, politikacılardan, liderlerden ve toplumun her bireyinden talep ettiğimiz adımlar. Kadına şiddetle mücadele, sadece bir gün değil, her gün süren çabayı gerektirir.
Kadına şiddeti politik bir mesele olarak ele almak, toplumsal değişim için ilk adımdır. Unutmayalım ki, eşitlik ve adalet için mücadele etmek, sadece kadınlar için değil, tüm insanlık için bir gereklilik. Umudum, bu gerçekleri görerek ve değişim talep ederek bir araya gelmiş, güçlü bir toplumda yatıyor. Dilerim bir gün…
52 notes · View notes
nebez · 10 months
Note
Solcu ve sağcı ne demek
Sağ ve sol isimli siyasal kavramlar, Fransız Devrimi (1789-1799) zamanında, ayrı görüşteki siyasetçilerin Fransız parlamentosunun sağında veya solunda oturmalarından esinlenilerek oluşturulmuştur; parlamento başkanının sağındaki koltuklarda oturanlar, çoğunlukla monarşist Ancien Régime destekçilerinden oluşmuştur.
Solculuk: var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyen politik hareketlere karşılık gelen terimdir. Emek-sermaye çelişkisinde emekten taraftır. İnsan merkezlidir, odağına din, ırk, milliyet, cinsiyet vb. kavramlar yerine insanı alır. Burada kastedilen istisnasız tüm insanlardır.
Sağcılık: toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruş veya etkinliktir. Toplumsal eşitsizlik, sağcılar tarafından; ya milletsel/ırksal farklılıklardan, ya dini ve inançsal farklılıklardan, ya kültürel ve sosyal farklılıklardan ya da piyasa ekonomisindeki rekabetten kaynaklandığı için kaçınılmaz, doğal, normal veya cazip bulunur.
Tabi her millet kendi kültürüne inancına has bir sağcı veya solcu siyaset geliştirmiştir. Örnek: Ruslar Komünizm, Almanlar Nasyonal Sosyalizim...
30 notes · View notes
felsefebilim · 11 months
Text
Irigaray ve Dişil Öznellik
Tumblr media
Kristeva ile birlikte Fransız feminist felsefesinin önemli isimlerinden birisi olan Luce Irigaray, psikanalizci olmasının da etkisiyle felsefe düşüncelerinde psikanalizden özellikle de Lacancı yaklaşımdan bir çatı oluşturmuştur.
İlgili olduğu disiplinler olan felsefe ve psikanaliz hakkındaki genel eleştirisi sahip oldukları ataerkil yapı hakkındadır. Ona göre; ataerkil yapı, erkek hegomanyasıdır ve tek cinscilikten oluşur. Bu yapıdan kurtulabilmek için kadınların yeni bir dil ve söylem gereksinimine ihtiyacı vardır. Bu dilin, kadınları erilleştirebileceğine değinir (mimesis). Irigaray mimesis kavramı ışığında; kadın, kadın gibi değil kadın olarak konuşmalıdır der. Bunun olabilmesi için de ataerkil toplum yapısından kopmuş, erillikten dönüştürülmüş özgün bir kadın formuna gerek vardır yani dişil öznelliğe...
Düşüncesinin temelinde kadının erkekleştirmeye zorlayan toplumsal, felsefi normları, düşünce ve davranış kalıplarını reddetmek, kadın bir özne yaratmak yatar. Kadın erkek eşitliğinden ziyade erkek gibi olmamak üzerine yönelir. Çünkü kadından yaratılmak istenen, eksik erkek kabul edilemezdir. Aksi takdirde ataerkil anlayış devam ettiği sürece kadın toplumdan dışlanacak ya da erkekleşmeye zorlanacaktır.
32 notes · View notes
ehilal · 2 months
Text
Mahalle
Mahallenin en can alıcı noktasında oturmuş eski evimin sokağını izliyor, yan masalarda oturan yaşlıların sohbetlerini dinliyorum. Mahallede olmak, burada yaşamak beni canlı tutuyor, kendimi iyi hissediyorum.
Yaşlı insanların kendi aralarında sosyalleşmeleri, yan masalarla teklif siz konuşabilmeleri, hızlı bir şekilde kaynaşabilmeleri çok hoşuma gidiyor, biraz da güldürüyor beni. Yaşla birlikte sanki toplumsal kurallar ve kaygılar esniyor. Canım nasıl isterse.. Kafasına geliyor galiba insan.
Acaba insan ne zaman kendini yaşlı hissediyor, yada bu sıfatı kabul ediyor? Küçükken şu an olduğum yaş benim için epey yüksek, yolun yarısı, teyze, amca yaşıydı mesela. Durup durup 35 yaşında nerde olacağım neler yapacağım hangi yılda olacağız diye hesaplar yapar, ohoo daha çok var diyerek kapatırdım defterimi. Şimdi kendime bakınca pek de yaşlı hissetmiyorum. Daha kendinin farkında, daha kontrollü, duygularını yaşama konusunda başarılı daha az gelecek kaygılı hissediyorum sadece. Hatta bu yaşı baya seviyorum. Örneğin 60 olunca acaba yaşlandık diyebilecek miyim yoksa o yaşın da hissettirdiği güzellikleri mi sıralayacağım bugün olduğu gibi..
Sevgili Kenan Bey'in de dediği gibi 'her yaşın bir güzelliği var en güzel yaşımdayım' diyerek sizlere veda ediyorum.
5 notes · View notes
onderkaracay · 7 months
Text
Tumblr media
🗣️ Anadolu Üzerinde Yaşayan Sorumsuzluğu Helak Edecek
Cehalete, kabalığa, dayatmaya, görgüsüzlüğe, doyumsuzluğa, seviyesizliğe, sevgisizlik ve saygısızlığa taş olsa dayanamazdı.
Nitekim dayanamadı.
Küresel ve yerli işbirlikçi şirketlere satılan maden ruhsatları sonucu ülke çöle, her maden sahası mezara dönüştü.
Erzincan İliç ilçesinde ki siyanür ile altın arama çalışmaları sonucu doğa isyan etti ve toprakta kayma sorucu siyanür çevreye yayıldı.
Madenciler ekmek kazanma uğruna toprağın ve zehrin içinde can verdiler.
Bu tür vahşi bir işi kabul ederek çalışmanın da bir cezası olduğunu öğrenemeden yaşamları acı son ile bitti.
Bu izni verenler bu çalışmayı tedbirsiz ve öngörüsüz yapanlar doğaya karşı, yaşama ve insana karşı suçlu ve katiller.
Doğa bizim anlayacağımız dilden konuşmaya 6 Şubat depremi ile başladı.
Siyanür ile altın arama havuzunun patlaması ile uyarılarına devam ediyor.
Biz hala suskun ve tepkisiz gönüllü bir hoşgörü bataklığına saplanmış bu sömürgeci vahşilerin belirlediği gündemle sevgililer günü vb saçmalıklar ile zaman harcıyoruz.
Anadolu ve topraklarımız bizim canımız değil mi?
Neden yanmıyor o zaman canımız?
Bu kıyım daha ne kadar sürecek?
Buradan çalınan doğal kaynaklar yarın bize karşı silah olarak kullanılacak.
Ne yapacaksınız o zaman?
〽️ obbing Bank kitabım da diyorum ki;
Hırsızlık; çaresi organize çabalar ile engellenmiş, tedavi edilmesi çok zor ve uzun zaman gerektiren toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan her toplum tamamen yok edilene kadar hakkını yiyenlere taparak satar.
Önder KARAÇAY
✓ Erzincan İliç ilçesinde ki siyanür ile altın arama havuzu patladı. Zaten taş olsa çatlardı bu vahşiliğe karşı.
12 notes · View notes
hevalxx · 7 months
Text
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 kadın dokuma işçisi ‘eşit işe eşit ücret’, çalışma saatlerinde azalma ve doğum izni istemiyle greve başladı. Bu grev esnasında çıkan yangında fabrikaya kilitlenen 129 kadın işçi yaşamını yitirdi. Bu katliamın üstünden 167 yıl geçti. Bu acı olay, 1977’de Birleşmiş Milletler tarafından ‘’8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’’ olarak kabul edilmesi ile kadınların haklarının konuşulduğu bir güne dönüştü.
8 Mart’lar böylece, bir kutlamadan çok, kadın olmanın ve kadınların hak arayışının konuşulduğu bir güne dönüştü.
Çünkü, toplumsal cinsiyetçi bakışın kadınların hayatlarına getirdiği, ne yazık ki, ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddet oldu.
Ülkemizde 2023 yılında 315 kadın cinayeti yaşandı. 2024 yılının ilk ayında 31 kadın cinayeti ile çok üzücü bir rekora ulaşıldı.
Yüzlerce kız çocuğu evlenmeye zorlandı; yaşam ve eğitim hakları ellerinden alındı.kendi hikayesinin kahramanı olan tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun
9 notes · View notes
benmisim · 8 months
Text
insanların neden bazı kuramsal perspektiflerden ya da ideolojilerden nefret ettiğini, uzak durduğunu veya doğruluğunu kabul etse de niçin içinde bulunmak istemediğini yani kendisini "şucu, bucu" diye tanımlamak istemediğini buldum.
olay bence, iki saat önce öğrendiği teoriyi sanki kendisi ortaya atmış gibi savunmaya başlayan ve hızını alamayıp uçan kuşu bile o teoriyle açıklamaya çalışan güruh yüzünden kopuyor :D
bilgi, bilim, bilme yolları, çeşit çeşit. hepimiz bir tercih yapıyoruz. x olayını açıklayan y de olabilir z de olabilir, tercih bizim. yani "the hakikat" diye bir şey yok aslında. hakikatler var. hepsi de geçerlidir. eşitsizlik mesela. kaynaklara (her türlü kaynak) erişimimiz eşit değil. bunu cinsiyete dayanarak açıklayabilirim, ırka bağlı açıklayabilirim, ekonomik sermayeye dayanarak açıklayabilirim, aşirete bağlı açıklayabilirim, açıklayabilirim de açıklayabilirim. farklı pek çok perspektiften bakılabilir. hepsi de geçerli olabilir, kimisi daha çok geçerli olabilir. hayat pek çok faktörün kesişiminde yaşanıyor.
ama şimdi çıkıp bir feminist, hayatta karşılaştığı her şeyi, ama her şeyi "çünkü patriyarka ağbi üf" diye açıklayınca, hani uçan kuşun hesabını erkeklerden sorunca olmuyor.
bir marksist çıkıp hayattaki herrr şeyi "çünkü kapitalizm ağbi üf" diye açıklamaya çalışınca, bir yerde sıçıp batırıyor, olmuyor.
ya da ne bileyim psikoloji bilmek de böyle, biyoloji bilmek de böyle. hadi bilimsel olmasın: astroloji bilmek de böyle. psikoloji bilenin her şeyi çocukluk yaşantılarına bağlamasından, tıp doktoru olanın her şeyi hücresel düzeyde açıklamasından, astroloji bilenin her şeyi gezegen hareketlerine bağlamasından ÇOK sıkılıyorum.
hayatta bir şeyle her şeyi açıklayamazsınız. bir perspektiften her şeyi anlamlandıramazsınız. hayat, insan, olaylar, başımıza gelenler çok boyutlu şeyler. nasıl ki insan hem biyolojik hem psikolojik hem toplumsal hem dürtüsel boyutları olan bir varlık, olaylar da öyle. dediğim gibi: birçok faktörün kesişiminde cereyan ediyor hayat.
8 notes · View notes
doriangray1789 · 9 months
Text
"Özgürlük Köleliktir, Savaş Barıştır, Cahillik Güçtür" 1984
Hayatımız, hayatımızda olmayabileceklerin olma zorunluluğuna inanmışlığımızın sonucu haline geldi... Toplum üzerine çok fazla konuşuyoruz değil mi? Dikkat ederseniz tüm şikayetlerimiz, problemlerin toplam halinden vuku buluyor. Bu toplumda bireysel bir şikayetin, çok fazla değer bulduğunu söylemek açıkçası güç. Biraz bu konuda sohbet havasında yazmak istiyorum.
Biz bireye karşı suikastçı bir toplumuz! Devlet olmadan bireysel bir zihin inşa edilemeyeceğine olan itiraf edemediğimiz inancımız, bizi kusursuz bir sabit fikir bataklığına soktu. Çırpındıkça battığımız bu alan, kendi zihnimizin eseridir.
Biz toplumu oluşturan tüm birimlerin, değişimin zengin aktörleri olduğu mantığını unutmuş bir toplumuz! Eğer toplum özgürleşecekse, bireysel özgürleşme bu süreçten önce gelir. Eğer toplumsal bir pandemi varsa, bu bireylerin ayrı ayrı hastalıklarının geniş bir gölgesidir. Toplumsal bir cadı avı başlamışsa, bu süreç bireylerin ayrı ayrı ihlallerinin bir sonucudur. Bu durum toplumu değerli kılmaz. Toplum, bir ortalamanın ortak adıdır!
Bizim toplumumuz örgütlenmenin sadece faydacı kısmına odaklanmış, örgütlenmenin içgüdüsel tarafını ıskalamış bir toplumdur! Örgütlenme içgüdümüz olduğu müddetçe, örgütlü toplum var olacaktır. Bizi birbirimize yaklaştıran, bu yakınlaşmadan fayda ve zarar doğmasını sağlayan, bu fayda ve zarar hususunda mutabakat sürecini başlatan ve bu süreci kültüre dönüştüren şey, insiyaklarımızdır. Devlet, bu insiyaklar üzerine oturmuş bir kurumdur!
Egoizmin tuhaf yatak arkadaşları vardır! Devlet, aile, toplum, ev, din, ideoloji ve statüler egoizmin askerleridir. Bunları kullanarak sınırlarınızı genişletirsiniz. Var olandan memnuniyetsiz kalma süreniz, topraklarınızın gelişim hızıyla ters paralellik gösterir. Nihayetinde daha çok devlet, daha çok aile, daha çok toplum, daha çok ev, daha çok tanrı, daha çok ''izm'' ve daha çok rütbe ihtiyacı duyarsınız. Bunun karşılığında benliğinizi şeytana satarsınız! Bu ticaretten hasıl olmuş insanın oluşturduğu toplumlarda yaşıyoruz! Bakın bakalım çevrenize, saydığım kavramları kullanarak açamayacağınız kaç kapı kaldı? Benim kabul ettiğim ego ilkel ve gelişmiş benlikten hareket alan egodur. Vaazlardan ya da emirlerden değil!
Bizim toplumumuz tek doğruluğun başarı, başarısızlığın ise kötü kabul edildiği bir kusurlu zihin yapısından kimlik inşa etmeye kalkmış bir topludur! Halbuki benliği ilk yasa olarak idrak etmemizi engelleyecek ne varsa, hadım etmeyi biliyor olmamız gerekirdi. Biz benliğimizi eritene tutulduk.
Şimdi biri bu anlattığım manzaranın içinde bir adım öne çıkıyor ve diyor ki; ''Bana oy verin ve size güzel bir yaşam sunayım.'' '' Bana mürit olun ve sizi cennete götüreyim.'' ''Bana asker olun ve sizi davamıza komutan eyleyeyim.''
11 notes · View notes
acid-gramma · 6 months
Note
Nej seninle neredeyse her konuda fikrimiz ayni olurdu ama erkek kadin cinselligi konusunda katilmiyorum. Erkeklerin kadinlardan daha cok cinsel ihtiyaca sahip oldugu erkekler tarafindan one surulen bir bahane. Medeniyetin basindan beri dahil erkekler her zaman bir gozu disarida olmaya hakki olan cinsiyet olarak goruldu, bu kaliplasmis bir olgu oldu artik. Bilimsel olarak bakinca ise kadinlarin da sex drive’i erkekler kadar yuksek ama erkekler gibi rahatca bahsetmedikleri ve disa vurmadiklari icin oyle degilmis gibi algilaniyor. Bir iliskide kadin tarafi da acik iliski teklifinde bulunabilir, baskalarini arzulayabilir ki yapiyorlar da. “Ozellikle erkekler” dedigin icin demek istedim bunu
doping,testesteron takviyesi alan kadin sporcularda sex drive konusunda dehset bi artis gozlemleniyor. hatta bu erkekler hep boyle mi hissediyor diye isyana giriyorlar. benzer olarak pms donemimizde ve regl suresince bizim ostorojen artip progesteron azaldigi icin de gozlemlenen yanma durumu oluyo biliyosun. bahane degil baya farkliyiz erkeklerden. medeniyetin basindan beri erkeklerin gozunun disarda olmaya hakli(?) gorulmesi toplumsal kabul dayatma falan degil ki evrimsel surecte beyinleri ve hormonlari boyle ilerledigi icin oyle oluyo. kadin cinselligi farkli erkeklerle tatmin olmuyor en iyisiyle, koruyucu saglayici olanla oluyorken(dogurmak ve bebegi buyutmek zaman aliyor)erkek icin olabildigince farkli kadinlara bebek yerlestirmek daha mantikli olani hayatta kalacak bebek ihtimalini ve genetik cesitliligi arttiriyor cunku ve hamilelik suresi gibi bariyerlere takilmiyorlar cunku erkek gunde 4-5 kadini dolleyebilirken kadin en az 9 ay boyunca tek bir erkekten gebe kalabiliyor. yani asil sosyolojik toplumsal dayatmalari ve us gelisimini gormezden gelip insan cinsini bir hayvan ciftlesmesi seklinde analiz edersek mantikli olan erkegin bulduguna atlamasi kadinin secici olmasidir. kaldi ki farkli hayvan turlerinde farkli isliyor yine surec. ornegin ciftlesmeden sonra erkege ihtiyac kalmadigi icin erkegi olduren ya da kovan turler mevcut kuslar bocekler fln biz memelilerde yine bebisin saglikli kalabilmesi icin bi miktar erkegin disinin yaninda kaldigi bebisin buyumesini gozlemleyip kolladigi zamanlar oluyo. biz insanlar askim cicim balayi donemi diye adlandiriyoruz mesela 10-12 aydan sonra azaliyo partnerlerin birbirine tahamulu onun da bebis gelistirip buyumesine zaman taniyacak kadar oldugunu dusunuyorum. he bizi hayvanlardan ayiran tek sey de bilincli karar mekanizmamiz gelismis beynimiz toplumsal standartlarimiz aile yapimiz ve sikimizle dusunmuyor evrimsel surecte gelisen fucked up hormonlarla? icgudulerimizle hareket etmek zorunda olmayisimizdir. bu durumda erkegin herkese atlayayim gudusunun settle down olmasi beklenir. yanii aslinda kadinlar da erkekler gibi de biz de kendimizi baskiliyoruz onlar da aynisini yapicak gibi bisi yok mlsf. erkek olmayi deneyimlemedigim icin net konusamiyorum ama farkli cinsler oldugumuz ve farkli bir cinsel strateji surecinden gectigimiz bariz
24 notes · View notes
benianlasan · 25 days
Text
Tumblr media
Postu okurken şarkıyı dinleyebilirsin(^^) gözyaşların içimi eritiyor:)
Siteyi denedim, farklı ve hoş bir fikir bence:)
Bumblebee, Şarkı sonuç olarak, savunmasızlığın gücü azalttığı fikrini reddeder, duyguların kabul edilmesinin ve ifade edilmesinin, cinsiyetten bağımsız olarak insan deneyiminin hayati bir parçası olduğunu öne sürer.
Nilüfer & Şebnem Ferah,Şarkı sözleri dinleyicilerden erkeklerin de insan olduğunu ve acı çekebileceğini unutmamalarını, acıyı durduramasalar da zamanla susturabileceklerini söylüyor. Şarkı, toplumsal cinsiyet kalıplarının kısıtlamaları olmaksızın duygularınızı hissetmeniz için bir çağrıdır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
(not:çok fazla kitabı olan yakın çevresiyle takas etmeyi unutmasın)
6 notes · View notes
saireyn · 1 year
Text
Vadideki Zambak - Honoré de Balzac
Tumblr media
Asıl adı Honore Balssa olan Honoré de Balzac, 20 Mayıs 1799 tarihinde Fransa’nın Tours şehrinde dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlardan beri yazına olan ilgisiyle bilinen Balzac, kariyerine trajedi türünde eserler üreterek başlamıştır. Ancak, bu türdeki eserlerinin beğenilmemesi neticesinde roman türüne yönelmiştir.
Edebiyat dünyasının en ünlü eserlerinden biri olarak kabul edilen ünlü eseri “Vadideki Zambak”, ilk kez Fransız yazar Honoré de Balzac tarafından 1835'te yayınlanmıştır. Yıllar içinde onlarca dile çevrilen bu eser edebiyat tutkunlarına ilham vermeye devam ediyor.
“Bir yürek sizin için açıldığında, bir kulak sizi dinlediğinde, bir bakış size karşılık verdiğinde mutluluğun sonsuzluğunu ancak siz hissedebilirsiniz.”
Vadideki Zambak Romandaki Karakterler
Félix de Vandenesse: 20 yaşında olan Felix romanın ana karakteridir. Roman Félix'in bakış açısıyla anlatılır.
Madame de Mortsauf (Henriette): Lenoncourt Dükü'nün kızı ve Monsiuer de Mortsauf'un eşidir.
Monsieur de Mortsauf: Henriette'in kocasıdır. Oldukça huysuz ve zor bir kişiliğe sahiptir.
Lady Dudley: Félix'le aşk yaşayan bir İngiliz soylusudur.
Natalie de Manerville: Félix'in Henriette ve Lady Dudley den sonraki sevgilisidir.
Vadideki Zambak Romanının Teması
Realist ve natüralist bir tarza sahip olan Balzac’ın bu romanında da kır yaşamını, felsefik bakış açılarını ve özel yaşamı işler. Roman, aile yaşamında kimi zorluklar yaşayan bir genç olan Félix'in, mutsuz bir evlilik sürdüren Henriette ile aralarındaki ilişkiye odaklanır. Romanın başlıca temaları; karakterler arasındaki karmaşık ilişkilerin yanı sıra sınıf yapıları, toplumsal normlar, aşk, ihanet ve hırsı içerir.
“Dakikalar, mutluluk getirmesi beklenen yüzyıllardır...”
Vadideki Zambak, Louis-Philippe dönemindeki tarihi Paris atmosferinde, karakterlerin kişisel ilişkilerini ve ahlaki açmazlarını araştırır. Balzac'ın tarihsel kavrayışı ve derinliği, bu kitabın çok beğenilmesine ve onun en ünlü eserlerinden biri haline gelmesine neden olur.
Balzac, bu eseriyle birlikte edebiyat çevrelerinde büyük saygınlık kazanmıştır. Balzac'ın benzersiz yazı stilinin klasik bir örneği olan Vadideki Zambak, günümüzde de Fransız edebiyatının önemli başyapıtlarından biri olarak görülmektedir.
“İnsanlarda gerçekleşmeyecek umutlar uyandırmayın.”
Bu yazımda, Fransız edebiyatının başyapıtlarından biri olan Vadideki Zambak romanını tanıtmaya çalıştım. Kitap incelemelerine ve tanıtımlarına yer verdiğim yazılarımdan haberdar olmak için takipte kalın. İyi okumalar dilerim…
Yıldız TOKMAK
Kaynaklar:
Honoré de Balzac, Vadideki Zambak
Vikipedi
https://www.turkedebiyati.org/vadideki-zambak-balzac/
32 notes · View notes