Tumgik
#büyüler
medyumhoca88 · 20 days
Text
Tumblr media
https://www.medyumyunus.com Sitemdeki whatsapp tan çekinmeden 7/24 ulaş
UZAKTAN BÜYÜ İŞLEMLERİ
UZAKTAN_BÜYÜ_İŞLEMLERİ_
0 notes
izmirspotcu · 1 year
Text
İZMİR BEYDAĞ’DA 2. EL SPOT EŞYA ALIM MERKEZİ 0536 740 29 20
#izmir #beydağ #Beydağİzmir #İzmirBeydağ izmir spotçu,izmir spotçu tel,spotçu izmir,izmirde spotçu,izmir dikili spotçu,izmir spotçu numaraları,izmir buca spotçu,spotçu,izmirde spotcu,izmir bölgesinde spotçu,i̇zmir spotçu,i̇zmir buca spotçu,izmir,i̇zmir çeşme spotçu,i̇zmi̇r buca spotçu,i̇zmirde spotçu,hatayda spotçu,izmir spotçular,bucada spotçu,izmir spot,üçyolda spotçu,i̇zmir,çiğlide spotçu,spotçular izmirde,izmirde spotçular,beydağ,beydağ spotçu i̇ki̇nci̇ el eşya alanlar
1 note · View note
baglamabuyuleri · 1 year
Link
0 notes
dogruolan · 10 months
Text
KILIÇ USTASI - DEVASA+ (2)
Tumblr media
Kilicustasi.com: Efsanevi Kılıçların Adresi!
Kilicustasi.com, tarih ve efsanevi kılıç tutkunları için bir cennettir. Osmanlı kılıçları, Zülfikar kılıcı, hediye kılıç ve kılıç satın al gibi anahtar kelimelerle öne çıkan bu platform, benzersiz koleksiyonu ve uzman işçiliğiyle dikkat çeker.
Osmanlı Kılıçları: Tarih ve Zarafet Buluşuyor!
Osmanlı kılıçları, Kilicustasi.com'un koleksiyonunda tarihin derinliklerinden günümüze taşınan eşsiz eserler arasında yer alır. Her bir Osmanlı kılıcı, döneminin zengin kültürünü ve estetiğini yansıtarak tarih tutkunlarını büyüler.
Zülfikar Kılıcı: İkonik ve Anlamlı Bir Simge!
Zülfikar kılıcı, İslam kültüründe önemli bir simgedir. Kılıç Ustası, bu özel kılıcın farklı tasarımlarını ve detaylarını sunarak kullanıcılarına anlamlı ve ikonik bir hediye seçeneği sunar.
Hediyelik Kılıç: Özel Anları Taçlandırın!
Kilicustasi.com'un hediyelik kılıç koleksiyonu, özel anları unutulmaz kılmak için mükemmel seçenekleri içerir. Sevdiklerinize verilebilecek anlamlı ve estetik hediyeler arıyorsanız, bu koleksiyonu keşfetmeye değer.
Kılıç Satın Al: Ustalıkla İşlenmiş Kalite!
Kilicustasi.com, kılıç satın almak isteyenleri kaliteli ve ustalıkla işlenmiş tasarımlarla buluşturur. Her bir kılıç, zanaatkarların özenle işlediği detaylarla öne çıkar.
KilicUstasi.com ile Efsanevi Kılıçların Büyülü Dünyasına Adım Atın!
Eğer siz de efsanevi kılıçların büyülü dünyasına adım atmak ve özel tasarımlarla tanışmak istiyorsanız, Kilicustasi.com adresini ziyaret edin. Tarih ve estetiğin buluştuğu bu platform, kılıç tutkunları için birinci adres!
915 notes · View notes
onbakis · 4 months
Text
ASKBUYUSU1 - PLATİN
Tumblr media
Aşk büyüsü, kişiler arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi, sevgi ve şefkati teşvik etmeyi amaçlayan, psişik hizmetler tarafından sunulan yaygın bir büyü türüdür. Bu büyüler genellikle, bireylerin romantik ilişkilerin karmaşıklıklarında gezinmelerine yardımcı olmak için çeşitli aşk büyüleri ve ritüelleri konusunda uzmanlığa sahip medyumlar tarafından gerçekleştirilir. Aşk büyüleri, pozitif enerjilerin çağrılmasını, görselleştirme tekniklerini ve sevgi ve bağlantı duygularını güçlendirmek için belirli bitki veya nesnelerin kullanımını içerebilir. Aşk büyüsü, mistik ve manevi alemlerden yararlanarak, partnerler arasında uyumlu ve sevgi dolu bir atmosfer yaratmayı, anlayışı teşvik etmeyi ve duygusal bağları derinleştirmeyi amaçlar.
Bağlama büyüleri, bireyler arasında bağlılık ve bağlantı duygusu yaratmaya odaklanan bir başka güçlü büyü şeklidir. Bu büyüler iki kişiyi birbirine bağlamak, sadakati, güveni ve güçlü bir duygusal bağı geliştirmek için tasarlanmıştır. Bağlama büyüsü, bireyler arasındaki bağı sağlamlaştırmak, birlik ve karşılıklı bağlılık duygusu yaratmak için sembolik nesnelerin veya büyülü sözlerin kullanımını içerebilir. Bağlayıcı büyüler, evrenin enerjilerini kullanarak ilişkileri güçlendirmeyi, duygusal bağları derinleştirmeyi ve partnerler arasında uzun süreli bağlılık sağlamayı amaçlar. Bununla birlikte, bağlama büyülerine dikkatli ve etik bir düşünceyle yaklaşmak, ilgili tüm bireylerin özgür iradesine ve özerkliğine saygı duymak çok önemlidir.
Medyum hizmetleri ayrıca, hayatlarının çeşitli yönlerinde netlik arayan bireylere içgörü, rehberlik ve manevi destek sağlamaya odaklanan, büyülerin ötesinde geniş bir yelpazedeki teklifleri de kapsar. Medyumlar, manevi dünyaya ulaşmak ve sezgisel okumalar sunmak için tarot kartları, kristal küreler veya astroloji haritaları gibi kehanet araçlarını kullanabilirler. Bu hizmetler müşterilere geçmişleri, şimdiki zamanları ve gelecekleri hakkında değerli bilgiler sunmayı, bilinçli kararlar almalarına, zorluklarla başa çıkmalarına ve iç huzuru bulmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Medyumlar, ruhsal enerjiler ve yüksek bilinçle bağlantı kurarak, kişisel ve mesleki yaşamlarında yanıtlar ve aydınlanma arayanlara rehberlik, doğrulama ve destek sunabilir.
809 notes · View notes
huzunluyol · 7 months
Text
Yumuşak söz inci mercan gibidir.
Kalpleri büyüler.
Sert söz de, ince hassas kalpleri derbeder eder...h.h
Tumblr media
67 notes · View notes
hermes-0 · 1 month
Text
17. BÖLÜM
KARANLIK GÜÇLER
Merlin, kapıdan içeri girdiğinde, kulübenin içindeki sıcaklık ve huzur hemen hissediliyordu. Şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. T, Merlin’in yüzündeki yorgunluk ve bilgelik izlerini fark etti. Merlin, gözlerini şöminenin alevlerine dikerek konuşmaya başladı.
“S ve sen bu adadan gittiğinizde, adanın hayat enerjisi sönmüştü,” dedi Merlin, sesi hüzünlü ve derindi. “Sizler adanın kalbiydiniz. Siz gittikten sonra, ada halkı umudunu kaybetti ve karanlık günler başladı.”
Merlin, bir an duraksadı ve ardından devam etti. “Gölgelere saklanmamın sebebi, düşmanların beni bulup adanın son umudunu da yok etmelerinden korkmamdı. Geçen gece o ışık tekrar yandı. Geri döndüğünüzü anladım ve gölgelerin içinden çıktığımda S’yi esir aldıklarını gördüm. Onu kurtarmak için çabaladım ama artık çok yaşlandım, eskisi kadar güçlü değilim.”
Merlin, gözlerini T’ye çevirdi ve derin bir iç çekti. “Yıllar boyunca gölgelerde saklanarak, düşmanların planlarını bozmak ve halkı korumak için çalıştım. Ama artık gücüm tükeniyor. S’yi kurtarmak için senin yardımına ihtiyacım var. Senin cesaretin ve benim bilgeliğimle, birlikte bu karanlığı aydınlatabiliriz.”
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Merlin, seninle birlikte bu görevi üstleneceğim. S’yi kurtaracağız ve adayı eski parlak günlerine geri döndüreceğiz,” dedi.
Merlin, başını sallayarak, “Evet, T. Birlikte başaracağız,” dedi ve planlarını detaylandırmaya başladılar.
Merlin, Ehriman şehrinin sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda karanlık büyüler ve yaratıklarla da korunduğunu açıkladı. “Ehriman, karanlık güçlerle dolu bir yer. Düşmanlar, büyülerle korunan geçitler ve yaratıklarla dolu zindanlar inşa ettiler. Bu yaratıklar, sadece karanlık büyülerle kontrol edilebilir ve çok tehlikelidir.”
Merlin, T’ye bazı büyülü eşyalar verdi. “Bu eşyalar, karanlık güçlere karşı korunmanı sağlayacak. Ayrıca, adanın eski haritalarını ve gizli geçitlerini de biliyorum. Bu bilgi, Ehriman’a gizlice girmemize yardımcı olacak.”
T, Merlin’in verdiği eşyaları dikkatle inceledi ve başını sallayarak, “Bu eşyalar ve bilgilerle, S’yi kurtarabiliriz. Ama dikkatli olmalıyız. Karanlık güçler, her an bizi bekliyor olabilir.”
Merlin, T’ye güvenle baktı. “Birlikte başaracağız, T. Karanlık güçlere karşı savaşacağız ve S’yi kurtaracağız.”
Merlin, T’ye derin bir sevgiyle baktı ve yumuşak bir sesle, “En büyük sihir, ikinizin sevgisi,” dedi. “Bu sevgi, karanlık güçlere karşı en güçlü silahımız olacak.”
Merlin, ardından derin bir nefes aldı ve şifreli bir şiir okumaya başladı:
Sevgiyle dolu kalpler, karanlığı aydınlatır,
Bir fedakarlık, ışığı sonsuza taşır.
Bir can, diğerini kurtarmak için feda edilir,
Sevgi, en büyük sihirdir, her şeyi yenebilir.
T, Merlin’in okuduğu şiiri dikkatle dinledi ve anlamını çözmeye çalıştı. Merlin, T’nin yüzündeki endişeyi fark ederek, “Bu şiir, sevginin gücünü ve fedakarlığın önemini anlatıyor. S’yi kurtarmak için büyük bir fedakarlık gerekebilir. Ama unutma, sevgi her zaman en güçlü sihirdir,” dedi.
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Anladım, Merlin. Sevgiyle ve cesaretle bu görevi üstleneceğim.
Tumblr media
28 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
204. BÖLÜM - 500 kişi bulmaya çalışmak - eski bir dostla karşılaşmak
“Ne peki?” Xie Lian sordu.
Jun Wu konuyla ilgili biraz sessiz kaldı, konuşmadan önce uzun süre düşündü, “XianLe, neden birden hocan aklına geldi? TongLu dağında bir şeyle mi karşılaştın? Onunla alakası olan?”
Xie Lian kendine geldi ve daha fazla soruyla baskı yapmaya başlamadan önce ötelerden bir yerden bir yaygara koptu. Jun Wu konuştu, “Hepinizin daha önce bahsettiğiniz üç dağ ruhunu görüyorum, gerçekten acayip. Önce onlarla ilgileneceğim, konuşmayı daha sonra yaparız. Yine de XianLe, sen sorularını sordun. Sadece bir şeyi unutma; hocan hiç de basit bir karakter değil. Eğer onunla karşılaşırsan, çok daha fazla dikkatli ol.”
Böylece sessizlik oluştu, “Lordum?” Xie Lian seslendi.
Jun Wu geri cevaplamadı. Bir tane dağ ruhu bile dövüşmek için oldukça zorluydu, üç tanesiyle karşılaşma ve kuşatma muhtemelen çok daha zor olacaktı. Geçen sefer sınırsız bir ruhsal güç kullansa ve cennetvari bir ilahi heykel kontrol etse de kendi başına onunla baş edemezdi. şimdi ise Jun Wu tek başına onlarla yüzleşecekti, muhtemelen iyice odaklanması ve büyük bir çaba sarf etmesi iyi olurdu.
Xie Lian, Hua Cheng'e konuşmalarının kısa bir özetini anlattı, artık adımlarını durdurdular.
O anda geniş ve açık bir caddede konumlanmışlardı. Gökyüzüne doğru bakıldığında, kasvetli bulutlar ayı gizlemişti,  yaratıklara benzeyen soluk iplikler ve siyah duman dizilerinin soğuk ayın önünde temiz bir suya damlamış mürekkebin dağılması gibi sürüklendiği görülebiliyordu.
Bunlar Wu Yong Kutsal Tapınağından gönderilmiş kederli ruhlardı. Saraydaki kralın aurası ve çeşitli tanrıların tapınaklarından çıkan kutsal parlamalar dinsel bir kalkan oluşturduğundan henüz içeri girememişlerdi. Bunun gibi doğal bariyerler bu gibi acımasız yaratıkları dışarıda tutabilirdi, böylece ruhlar sadece gökyüzünde dönerek gezmekten başka bir şey yapamıyorlardı.
Neredeyse tüm kale şehirlerinde böyle kalkanlar vardı çünkü üstün karakterler ve etkileyici cennet mensupları her yerde görülebilirdi; onların söylediği gibi, zengin topraklar yetenekleri besler.
“Kalkana takviyeler eklediğimiz sürece durum iyi olur.” Dedi Hua Cheng.
Ancak sorun, nasıl güçlendirileceğiydi? Xie Lian sordu, “Tılsım büyüler mi? Ruhsal eşyalar mı?” ve ekledi; “Muhtemelen bunlar yeterli olmaz.”
Bu kederli ruhlar kraliyet başkentinin tüm gökyüzünü sarmıştı, bu da demek oluyordu ki milyonlarca tılsım veya ruhsal eşyaları olmadıkça dayanamazlardı. Xie Lian ileri geri yürüyor, dişlerini gıcırdatıyordu, “San Lang, bariyeri destekleyebilecek bir fikrim var ama… biraz insan lazım.”
“ne kadar?” diye sordu Hua Cheng.
“çok.” Xie Lian cevap vardı. “olabildiği kadar çok. En azından beş yüz kişi.”
“ölü mü canlı mı?”
Ciddiyetle dinliyordu, hiç şaka yapan bir yüzü yoktu. Xie Lian cevapladı; “canlı, ölüler olmaz. Ruha ve kederli ruhları uzaklaştırmak için yaşayanların Yang[1] aurasına ihtiyacım var.”
“Eğer durum buysa, o zaman bu onların da gönüllü olmaları gerektiği anlamına geliyor” Hua Cheng yorumladı.
“haklısın, gönüllü olmaları gerekli.” Xie Lian cevapladı. “ayrıca koruma ve savaşma istekleri de olmalı. Eğer kalplerinde korku varsa istekleri zayıfsa ruhlar içeri girme şansını elde edebilirler.”
Hua Cheng başını onaylar şekilde salladı; “Tıpkı askerlerin ön saflarda savaştığı gibi, kazanmaya en istekli olanlar, en çok inanca sahip olanlar olmalı. Çünkü eğer çaresizce buna zorlanırlarsa veya hiçbir savaşma ruhuna sahip olmadan kaçışırlarsa asla kazanamazlar, karanlık ve acı verici bir yenilgiye terk edilmiş bir sonları olur.”
“Çok haklısın.” Dedi Xie Lian. “Acaba San Lang bu insanları bulabilir mi?”
Biraz düşündükten sonra, Hua Cheng yavaşça cevapladı, “Gege, eğer ölüler lazımsa ne kadar lazımsa istemediğin kadar getirebilirim. İstemsiz yaşayanlardan da. Ama bu duruma karşı istekli olanları bulmak o kadar kolay olmayacak.”
Bir duraklamadan sonra devam etti, “Ölümlüler aleminde hayalet kralın kesinlikle çok sayıda inananı var, ama biliyorum ki ilk olarak benden çok korktuklarından, ikinci olarak da bana soru sormak istediklerinden bu durum böyle. Yani benden korktukları için bana itaat ediyorlar. Onları korkuyla zorlayabilirim ya da yarar sağlayarak kandırabilirim ama bu şekilde muhtemelen Gege’nin istediği gerçekleşmeyecek. üzgünüm”
Xie Lian, bunu dinlerken büyülenmişti, şöyle devam etti: “Hayır özür dilemene gerek yok. Hadi beraber başka bir yol düşünelim.”
“En. Yine de Gege, iyi haberler var.” dedi Hua Cheng. “Önümüzdeki yaklaşık 50 metre uzaktaki köşede bir grup yaşayan insan var.”
Xie Lian da onları hissetti, insanlar köşeyi dönmüş devam ederken onları görmek için ileriye doğru koştular. Onun ani ortaya çıkışıyla insanlar şaşkınlıkla bağırdılar “HAYALET!!!”
Xie Lian yakından baktı ve onları tanıyıp neşeyle bağırdı, “Millet, ne hayaleti. Benim!”
Çeşitli keşişlerden ve efsunculardan oluşan bu grup çok tanıdıktı. Önde gelen kişi gösterişli elbiseler giymiş bir efsuncuydu –Cennetin gözü değil miydi? Ve arkasında büyük bir grup, bunlar geçen acımasızca onları rahatsız eden ve gölgeli hanın çatısından yerlere serilen keşiş ve efsuncular değiller miydi?
Xie Lian’ın arkasında elleri kenarda rahatsa savrulan Hua Cheng yaklaştı. Şu an kesinlikle hiç de çocuk gibi değildi, kayıtsız ve soğuk bir gülümsemesi vardı. cennetin gözü ve diğerleri görür görmez oldukları yerden üç metreye kadar geriye kaçtılar. “Bir de diyorsun ki hayalet yok. Ondan daha hayaleti mi var. O HAYALET KRAL!!!”
Hua Cheng’in gülüşü soldu, sinirden dilini şaklattı çünkü yorum yapmak için çok tembel hissediyordu. ‌Xie‌ ‌Lian‌ şu anda her yerde yaşayan ruhları arıyordu dolayısıyla aceleyle ellerini kaldırdı, “Millet! Tam da zamanında geldiniz. Bir şey vard…” elini kaldırdığı gibi öyle abartılı bir tepki verdiler ki Xie Lian bile bu kadar beklememişti. Yerlere yatıp bas bas bağırmaya haykırmaya başladılar, “GİZLİ SİLAHINA DİKKAT EDİN!!!”
“…”
Xie Lian’ın onların korkarak andığı ‘gizli silah’ın ne olduğu konusunda biraz sessiz kalıp düşünmesi gerekmişti. “Korkmanıza gerek yok! Gizli silahım falan yok!” ‘Bozulmaz İffet Köfteleri’ öylesine unutulacak bir şey değildi ki zaten, tek başına sadece onları yapmak için gereken bıçak işi bile yarım günlük zaman istiyordu. Ekledi, “Ayrıca geçen sefer ben size hiçbir şey yapmama rağmen beni zorladınız, artık daha az neden var.”
Bunu duyan kalabalık biraz kafa yordu, mantıklı olduğunu düşünerek hızla yerden yukarıya doğru süründüler, üzerlerini sirkelediler ama hala ellerinde ruhsal aletleri ve tılsımları vardı ve mesafeyi koruyorlardı. Cennetin gözü konuştu, “Şunu söyleyeyim Daozhang, seni uzun süredir görmedik ama vücudundaki şeytani öz daha da kötü olmuş. Bence hâlâ bir şans varken şimdi geri dönmen en iyisi. Bahsetmişken, neden bu kadar kötü biliyor musun? Seni korkutmak istemem ama, artık yüzünüzü net bir şekilde zar zor görebiliyorum.”
“…”
Xie Lian onu dinlerken gittikçe kızarıyordu, Hua Cheng’e bakmaya, bakarken görülmeye cesaret edemiyordu. “Bunu sonra konuşalım. Millet! Gece gökyüzünde işaretleri gözlemliyordum ve bazı uğursuz yaratıklar gördüm. Siz de gördünüz mü?”
“Tabii ki gördük!” dedi cennetin gözü. “Gece gökyüzündeki işaretleri gözlemlemek her gün yapmamız gereken ödevdir. Ve burada bazı canavarların veya hayaletlerin sorun çıkardığını düşündüm, ama olabilir mi, yoksa Hua Cheng… Zhu mu?”
“Hayır tabii ki?” dedi Xie Lian. “Yoksa sizi gelip burada uyarmazdım. Biz de bu sebeple geldik, kraliyet başkentinin aurasını güçlendirmenin yollarını düşünüyorduk.”
Cennetin gözü şüpheliydi, “Siz ikiniz? Çare düşünüyordunuz?”
“Hayalet Kral neden bu kadar iyi kalpli olsun ki?”
Hua Cheng sırıttı, “İyi kalpli olduğumdan değil. Ama eğer kraliyet başkenti için bir şeyler yapmak isteseydim, bu aura kalkanının beni durdurmasının hiçbir yolu yok.”
Efsuncular ve keşişlerin ifadeleri asla okunamıyordu. Xie Lian hemen gardlarını indirmeyeceklerini ve ayrıca onları zorlayamayacaklarını da biliyordu. “Daha önce gökyüzündeki o yaratıklarla karşılaştım, onlarla baş etmek gerçekten çok zordu. Eğer kraliyet başkentinin koruyucu kalkanı kırılıp zorla içeri girmelerine izin verirsek her şey kaosa sürüklenir, yani şu anda bir dizi oluşturabilmek için yardım arıyorum, yaklaşık beş yüz kişiye ihtiyacım var.”
 Cennetin Gözü’nün ağzı bir karış açıldı, “Beş yüz mü? Sırf bu rün için bu kadar çok kişi? Hiç bu kadarını duymamıştım.”
Xie Lian beş yüz kişinin minimum sayı olması gerektiğini söylemeye kalbi el vermedi. Açıkça söylemek gerekirse en azından sekiz yüz kişi gerekliydi. Efsuncu ve keşiş grubu mırıldanmaya başladılar, “Ben de hiç duymadım, herhangi bir kitapta falan gören var mı?”
“Bu yaratıklar cidden o kadar mı güçlü mü?”
“Sadece canavarların bir ısırıkta beş yüz tane yediğini duydum, daha önce bir rün için bu kadar çok kişiye ihtiyaç olduğunu görmedim.”
“Tehlikeli mi?”
Ciddi düşünme ve taşınmalardan sonra Xie Lian dürüstçe cevap verdi, “Emin olamam, bekli evet belki hayır. Daha önce böyle bir rün çizmediğimden sadece yüzde sekiz eminim.
Bu rün Xie Lian’ın bir kitapta okuduğu veya birinden öğrendiği bir şey olmadığından kitaplarda da bununla ilgili bir şeyler bulmak imkansızdı. Ama son sekiz yüz yıl boyunca üzerinde düşünüp durduğu ve yürürken aklında dolaşan bir şey vardı; insan yüzündeki hastalık yeniden ortaya çıkarsa ne yapılması gerekirdi? Muhtemelen öylece oturup hiçbir şey yapmamış olması imkansızdı. O zamanlar aslında yine bu büyük krizle yüzleşmek zorunda kalacağını düşünmediğinden kullanılabilir bir metot da bulabilmiş değildi.
Diğer taraftan diğer grup bir süre aralarında tartıştılar, Cennetin Gözü, “Bizde o kadar kişi yok. Ek olarak…”
Ek olarak Xie Lian ve Hua Cheng’e güvenmiyorlardı.
Ellerinden bir şey gelmezdi. Sonuçta onlar insan yüzü hastalığının nasıl bir felaket nasıl güçlü bir şey olduğunu bilmiyorlardı. Ayrıca Hua Cheng ile yaşanmış geçmişteki anlaşmazlıklar göz önüne alındığında böceklerden başka hiçbir şeye benzemeyen bir şekilde oynandıkları çok sayıda vaka olmalı. Aslında Xie Lian onların hocaları ve belli sayıda öğrencileri olabileceğini düşünmüştü, bu yüzden belki üç yüz dört yüz kişi olsun bulabileceğini ve kalanının da bir şekilde halledilebileceğini umuyordu, ama bu umut tamamen nafileydi.
“Gege, bunlar için nefesini tüketme” dedi Hua Cheng. “Gidelim.”
Xie Lian başını salladı ve onunla birlikte ilerlemeye devam etti, en azından cesareti kırılmamıştı. Cennetin gözü ve diğerleri oradan hemen ayrılmamış ve gizlice onları takip ediyorlardı. Xie Lian tamamen sessizdi, takip etmelerinin nedeninin Hua Cheng’in kraliyet başkentinde sorun yaratmasından korkmaları olduğunu düşünüyordu. Onların endişeleri iyi kalpli olduklarındandı, bunun komik olduğunu düşündü ama umursamayı bıraktı. Hua Cheng bir öneride bulundu, “Neden gecekondu mahallelerine gitmiyoruz? Cesur ve inançlı olan ve ölümden korkmayanların sayısı oldukça fazla olmalı orada. Belki arayışımız orada daha verimli olur?”
Böylece ikisi rotayı değiştirdiler ve kraliyet başkentinin gölgelerine doğru gittiler. Oldukça yıkılmış bir tapınağa denk geldiler ve dışarıdan bir göz attılar. Tapınakta bir grup insan yerlerde uyuyor ve bu durum tapınağın dışına kadar uzanıyordu. Bir grup evsiz veya dilenci olmalılardı. Hava buz gibi, yerler soğuk ve insanların kıyafeti eski püsküydü. Kadın, erkek, çocuklar vardı ve hiçbiri bu derece yakınlıktan rahatsız gibi değildi.
Bazıları yırtık pırtık hasırı almış, bazıları ısınmak için samana sarılmış bazıları da öylece yerde yatıyordu. Bazısı uyanık bazısı esniyordu, bir kenarda bazıları yaralarının acısından inlerden diğer tarafta diğerleri birbirinin üzerindeki pireleri koparıyordu. Hatta topal bacağını sürüyor gibi olan hastalara su taşıyan birisi de vardı. İçeri girmeden önce garip izler ve boğucu kokular çoktan dışarıya kadar çıkmıştı.
En lüks ve hareketli bölgenin, en pis, en yıpranmış gecekondu mahallelerine bu kadar yakın olması ve aralarında yalnızca bir sokak olması, aradaki zıtlığın gerçekten ağıt yakılasıydı. Tabii ki Xie Lian’ın ağıt yakmaya zamanı yoktu. Eşikten geçerek seslendi, “Yardım için el uzatabilecek birileri var mı?”
Birisi sayıp sövmeye başlamadan önce kimse sesini çıkartmamıştı; "SANA TANRI YARDIM ETSİN! BANA DA BİRİ YARDIM ETSİN TABİ! UYUYORUZ ŞURADA DEFOL GİT!”
Xie Lian üstüne alınmadı ve dedi ki, “Durum çok acil, yardım etmeye istekli olursanız eminim ki… Kesinlikle dünyaya refah getireceksiniz!”
“Çok takdir edilesi” demek istemişti ama sadece teşekkür için gelselerdi akılları bulanık olur diye demedi. Tapınağın içindeki dilenciler daha da sert küfrettiler. “BU LANET DÜNYANIN LANET REFAHININ BANA SAĞLADIĞI NE VAR Kİ SANKİ?”
Birisi sordu, “Karşılında bir bedel falan var mı?”
Xie Lian geriye baktı ve Hua Cheng'in gözleri hoşnutsuzlukla parlıyordu, neredeyse zıvanada çıkacaktı ki Xie Lian onu kenara çekip sessizce, “Henüz değil. Sen söyledin San Lang, katılmak için onları zorlayamaz ya da kandıramayız. Onları ikna etmek için zamanımı ayıracağım. Buradan işimize yarayabilecek yetmiş seksen kişi çıkabilir.
Ancak o zaman Hua Cheng'in gözlerindeki keskin parıltı soldu. Tam o sırada hafiften tiz bir ses geldi, “Hey hey hey! Millet, beni dinleyin. BENİ DİNLEYİN! ŞU SESİ KESİN! Önce ne diyecekler onu dinleyelim!”
Bunu duyan Xie Lian etrafına bakındı, konuşan sakat bacaklı dilenciydi. Giysileri yırtık pırtık, yüzü kirli, saçları darmadağınık, sıska, bir deri bir kemikti, yüzü net olarak karanlıkta seçilmese de sesi oldukça gençti. Bir eliyle kalabalığı selamladı ama ilginç olan sadece bir elini sallamasından dolayı duruşu biraz tuhaftı. Diğer dilenciler onu dinliyor gibi görünüyordu, bu yüzden bağırış sesleri azalmıştı.
“Teşekkür ederim!” seslendi Xie Lian ve zaman kaybetmeden elinde bir avuç meşalesi yakarak etrafı aydınlattı. Dilenci kalabalığı korkudan çığrışmalara başladılar ki bu sayede henüz uyanmamış olanlar da uyandı. “NE ÇEŞİT GARİP BİR BÜYÜ BU?”
Xie Lian ifadesini düzeltti, “Garip bir büyü değil, ruhsal güç. Bu da benim sözlerimin doğruluğunu kanıtlıyor. Doğruyu söylemek gerekirse durum şu; kraliyet başkentinin etrafını sarmış hayalet ve yaratıklar var ve saldırmak üzereler. Kraliyet başkentini koruyucu rün oluşturabilmek için beş yüz kişiye ihtiyacımız var. kim gönüllü olmak ister? Yalan söylemeyeceğim tehlikeli olabilir. Bu yüzden zorlamayacağım, sadece istekli olanları soruyorum.”
“…”
O yıkılmış tapınağın içinde bir sessizlik battaniyesi vardı. Dilenciler birbirine baktı ama içinden hiçbiri buna istekli olduğunu söyleyerek öne çıkmadı. Biraz zaman sonra biri konuştu, “Kraliyet başkentini korumak mı? Unut gitsin!”
Xie Lian adama baktı, adam kendi kendine mırıldanarak yere uzandı, “Kraliyet başkenti beni korudu sanki, hah, tabi bizden onları korumamızı isterlerdi. Ne halt ederseniz edin, beni hiç ilgilendirmez!”
Kayıtsız ses tonu öfkeyle doluydu. Xie Lian'ın anlayamadığı şey değildi ama elinden de bir şey gelmezdi. Açıkçası, bu tapınak tıpkı o adamın olduğu gibi aynı fakirler ve acılarla doluydu. Hiçbir karşılığı olmadığından kraliyet başkentinde geçirdikleri günler o kadar da iyi değildi, kim böyle bir zamanda yardıma gitmek isterdi ki? Zaten kışın ortasıydı, tapınağın içi ölesiye soğuktu ve kim çıkmak isterdi ki?
Xie Lian son kez şansını denedi, “ Eğer o yaratıklar kraliyet başkentini işgal ederse korkunç derecede kötü bir veba ortaya çıkacak ve bundan herkes etkilenecek.”
Yaşlı dilenci yere uzarken konuştu, “Hangi veba vücudumdaki bu karmaşık yerlerdeki yaralardan daha kötü olabilir ki?”
“Eğer bir veba olacaksa neden burayı terk etmiyorsunuz, ha? Burada kalma zorunda değiliz, zaten burası da berbat bir yer, nereye gitsek aynı şey.”
“Kraliyet başkentindeki güçlü, seçkin eski efendiler ve hanımları gitsin, birileri gidecekse neden biz gidelim?”
“Şey…” Xie Lian onlara doğrudan söyleyemedi. O güçlü, seçkin eski efendiler ve hanımlar da aynı şeyi düşünürdü; ben gitmem zaten kesin birileri gider. Ayrıca kraliyet başkentinde bir düzenleri olduğundan ve tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında daha fazla şey olurdu, bırakamazlardı, böylece inançları daha da güçlü olurdu. Tabi onlar da bu şekilde düşünürse böyle olurdu, yoksa başarıya ulaşılamazdı.
Bir süre bekledikten sonra kimse ileri adım atmadı ve Xie Lian kararlı bir şekilde şöyle dedi, “Pekala, davetsiz geldiğim kusura bakmayın.”
Arkasını döndü ve yıkık tapınağı terk ettiler. Hua Cheng onu rahatlatarak, “Endişelenme, Gege. Benim de yanımda hareket eden insanlar var. Durumlar bildirildi, o insanları bulabiliriz.”
Xie Lian başını sallayıp onayladı. Ama aslında ona göre soru beş yüz kişinin bulunması değil bunu yapabilmek için gerekli olan zamanın tükenmesiydi, ayrıca sırf sayısı tamamlamak için alınan insanlar da ters etki oluşturabilirdi. Gökyüzüne bir bakış attı, dönüp dolaşan siyah bulutlar hala gökyüzünü kaplıyordu, amaçları ise tahmin edilemezdi.
Tam o sırada, aniden arkasından bir ses yükseldi, “BEKLEYİN BEKLEYİN BEKLEYİN! --BEN GELİRİM!”
Bunu duyan Xie Lian şaşırdı ve kafasını salladı. Sakat bacaklı adam tapınaktan topallayarak fırlamıştı. “Aradığınız insanlar, canlı oldukları sürece sorun olmaz değil mi? Yani sakat olsa da olur, haklı mıyım?”
Adamın hareketlerinin neden tuhaf olduğu ortaya çıkmıştı, yalnızca topal bir bacağı yoktu ayrıca bir kolu kırıktı ve kayıtsız ve gevşek şekilde sallanıyordu.
Nihayet gönüllü olarak öne çıkan birisinin olduğunu görünce Xie Lian’in kalbi mutluluk dolmuştu ve hemen cevapladı, “Kesinlikle sorun değil”
Bu adam da oldukça açık sözlüydü, “O halde anlaştık! Beni de götürün!”
Tapınağın içindeki dilenci kalabalığı şok oldu, “NE YAPIYORSUN SEN?? DİNLEMEDİN Mİ? TEHLİKELİ OLACAKMIŞ!!!”
“EVET! AYRICA ÖDEME DE YAPMIYORLAR! O KADAR KONUŞTULAR AMA ASLA PARADAN KİMSE BAHSETMEDİ!”
“KENDİ BULANIK SULARA ATMA!! GERİ GEL OL’ FENG!!”
“…”
Daha önce Xie Lian bu adamın fazlasıyla tanıdık göründüğünü düşünmüştü, ama hafızasındaki görünüşüyle bu hali tamamen farklıydı, ayrıca sesi de biraz pürüzlüydü bu yüzden Xie Lian tanıyamamıştı. Artık yan taraftaki insanların ona Feng olarak seslendiğini duyduğunda dank etmişti.
Xie Lian onu yakından izledi ve inanamayarak şöyle dedi: “…Lordum Rüzgar Ustası???”[2]
Dilenci yüksek sesle güldü, elini uzatıp yüzünü kaplayan siyah saçlarını kenara çekti, “Beni yakaladınız, Ekselansları!” o pis siyah saçlarında öncesinde de olduğu gibi parıl parıl parlayan bir çift göz vardı.
[1] Ying-yang’ın yang’ı: güneş, erkek, yaşayan
[2] Şimdi şurada ağlamaya başlayabilir miyim? Yavrucak ne hale gelmiş ☹
12 notes · View notes
birguzelllincirkini · 5 months
Text
Kötü bir cadı bir gün bir prensi büyüler ve çirkin bir kurbağaya dönüştürür.
Derki ; seni ancak bir prenses öperse eski haline dönersin..
Prenses değil belki ama çok iyi bir dost elide meğersem büyüyü bozarmış...
7 notes · View notes
aspaldiko · 1 year
Note
Açıklamalı ff verir misin??
@varolmayanin-guncesi kendisinin fikirlerini, yazılarını büyük bir hayranlıkla okuyup defterime not almaya çalışıyorum ve sahilde amaçsızca yürüdüğümde okuyorum ve düşünüyorum!
@sillagen her postuna gülerim, gülmekten karnımı ağrıtan bir blog!
@epifizz aklıma takılan soruları ona sorarken buluyorum kendimi, bazen yazılarını anlamayıp büyük bir araştırma içerisine giriyorum ve bana büyük bir katkı sağlayan blog!
@kozadaki kayboluşlarım, kaybolurken duygularımı bulduğum!
@endergelisenataklar çok tuhaf, bazen içimi acıtır yazıları, sanki yaşamadığım acıları tattırır bazen de tokat atar bana gerçeklerle ve ben atılan o tokadı hiç anlamam! Anladığım hiç olmamıştır!
@dorpec film mi izliyorum yoksa şiir mi okuyorum hiç ama hiç anlamam, filmi öyle bir izlettirir ve yazılarıyla öyle büyüler ki insanı, dersiniz ki ben şimdi ne izledim ne okudum!
@havadaabulut sayesinde gözlerim muhteşem tablolarda rahatlıkla uzaklara dalabiliyor!
@epiifani sayesinde bir sürü şiir okuyorum. Ilık bir rüzgar gibi bana değiyor, insan insana şiirlerle sarılabilir!
31 notes · View notes
stnblmavi · 9 months
Text
Anladım ki susmak bir cüsse işi… Derin denizlerin işi… Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor.. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Derin denizlerin sükutu büyüler beni. İçimi bir heybet hissi kaplar. Benliğimi hasret duyguları istila eder. Kalbim ürpertilerle dolar. Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana. Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep. Sükut her zaman daha manalı, daha derindir. Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar. İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı. İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı. Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı. Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır. Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır. Sözü ise ancak bir zaruret.. Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan. Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım. Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum. Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu. O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim, gittim, denizin, Sınır yerine vardım Halin bana da geçsin! Diye ona yalvardım Bir çılgın vesvesede, İçim didiklense de, Olaydım o cüssede, O’nun gibi susardım..
Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım. O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
Şems-i Tebrizi
11 notes · View notes
sebepsizmutsuzluk · 2 months
Text
Gidişin, abartılı bir özgürlük arzusundan başka bir şey değil aslında. Çünkü sıradanlığın getirdiği açıklık sana her zaman sıkıcı geliyor. Ellerin ve ayakların titriyor mu, yoksa dans mı ediyorsun kimseye göstermeden? Gitmek istemendeki amaç korkuyor olman mi, yoksa zaten gelmeyi bile hiç istememiş olman mı?
Bırak Mumi'nin hikâyesini anlatayım sana. Her şey yıldızlı bir gecede başlamış. Cadıların hüküm sürdüğu, gök yüzünde uçan ejderhaların insanlara korku saldığı bir dönemmiş. Mumi, yetim bir çocukmuş. Büyüdüğü dünyanın ondan nefret ettiğini, ailesini öldüren duman adamlarının sayesinde öğrenmiş. Duman adamlar, cadılardan bile daha tehlikeliymiş. Öyle ki, krallığın çöküşüne sebep olup, kral ve onun soyundan gelen herkesi öldürmüşler. Ülkeyi koruyan aile de gittiğinde, duman adamlar cadılara görev vermiş "Hey!" demişler. Burada kalan insanlara korku salacaksınız. Öyle korkutacaksınız ki onları, bizi öyle bir anlatacaksınız ki, ismimizi duyduklarında zangır zangır titreyecekler. Ailesi duman adamlar tarafından öldürü- len Mumi, on altı yaşına geldiğinde kaçmaya karar vermiş. Duman adamların bir gün onu bulacağından korkarmış hep. Senin yapacağın gibi kaçmış. Aylar süren bir kaçış olmuş bu. Gittiği her köyde, kötülüğün başkahramanı olan duman adamlar varmış. İşte o zaman fark etmiş; nereye giderse gitsin, umutsuzluğu ve korkusu da onunla birlikte geliyormuş. Geride bıraktığı korku ve umutsuzluğu değil, kendisiymiş. Bir şeyleri olması gerektiği yerde halletmek yerine, kaçtığı yerlerde yapmayı tercih eden Mumi, sonunda geri dönmeye karar vermiş. Mecburmuş buna. Çünkü o, yaşadığı yerden kaçtığından beri, ejderhalar insanlara daha çok zarar veriyor, cadılar daha korkunç büyüler yapıyormuş. Kaçmaktan yorulduğu bir gün, ormanlardan birinde bir gezgin ile karşılaşmış. "Sen!" demiş gezgin. "Kaçıyorsun, evladım. Kaçıyorsun ama kendinden." Adam ağaçların arasında kaybolmadan önce, tekrar Mumi'ye dönmüş. "Korktuğun şey aslında kendinken,neden başkalarının seni korkutmasına izin veriyorsun?" Mumi'nin kafasına o zaman dank etmiş. Aylar sürse de geri dönmüş kasabasına. Kendini bulduğu bu yolda, ilk önce cadıların karşısına çıkmış. Cadılarla işi bittiğinde, onları kendine hizmetkâr edip ejderhaları başka diyarlara sürmüş. Sıra duman adamlara geldiğinde, onları kendi dumanlarında boğmak istemiş. Onlara en büyük acıları çektirerek, onlardan üstün olduğunu kanıtlamış. Onların yaptığı gibi kimseyi öldürmemiş ama. Mumi sadece, iyiliğin gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışıyormuş. Saf iyiliğin her zaman üstün olduğunu göstermekmiş amacı. Kasabasından uzakta geçirdiği aylar boyunca korkan Mumi, dönüş yolunda korkmamayı ve umudu öğrenmiş. Her şey bittikten sonra, umudu anlatmış insanlara. Kaçmanın bir işe yaramayacağını, geride bıraktıklarımızın biz gittikten sonra daha kötü bir duruma düşeceğini anlatmış.
Vazgeçmemeyi anlatmış Mumi.
En çok da sevmeyi...
3 notes · View notes
glitorusa · 26 days
Text
berduş.
uçsuz bucaksız uzanan tren rayları, süs diye konulan yanmamış mumlar, uykudan uyandıran kalp çarpıntıları ve son kullanma tarihi geçmiş anılar. hepsini bi kutuya koyabilseydim eğer güzelce bantlar yerin 7 kat dibine gömerdim. gömüldükçe unutulurdu anılar, gidilen yollar, sönmüş ışıklar, iki üç damla kalp ağrısı.
eskisi kadar umutsuz değilim, hatta umudu yaka kartı yaptım göğsümde taşıyorum. biliyorum ki kabusların sonu soluksuz bi uyanıştır, -her zaman kolay olmaz- ama yine de uyanırsın. ve bilirsin yanında kimse olmadığını, yorganın içinde 4 duvar ararsın. artık duvarların seni tanır, korkularını ezberler, şefkatiyle seni büyüler. insan başkalarında bulamadığı şeye kendi içinde rastlayınca afallarmış. şaşkınlığın böyle güzeli. sen de yat artık, geç oldu. rüyalara dal, kabuslardan uyan. daha çok işimiz var.
2 notes · View notes
musfika-hanim · 4 months
Text
sana yazmadığım gün eksik gündür..
...
bu dünya için çok isteklerim yoktu hatta hiç denecek kadar yoktu. onunla hayatımızı birleştirirken hiçbir talebim olmadı, sonra da olmadı bazı konularda hevessiz biriydim. bilmiyorum dünya adına, dünyevi materyaller adına hiçbir ilgim meylim yoktu. olsa da olur olmasa da olur kafasındaydım hep. hiç maddesel hayallerim de olmadı dünyaya sadece hislerimle bakmışım sanırım geri kalan her şey hükümsüz ve gereksizdi. fakat dile getirmediğim, hayalini kurmadığım her şey verildi, büsbütün tamam oldu her şey. ve hep şöyle söylerdim "insan beklentiler içinde olursa ve ona ulaşamazsa çok üzülür ama beklemezse ve her şey onu zaten bulacaksa ve bulursa bu hem sürpriz hemde büyük mutluluk olur" ve öyle de oldu. onu çok sevdim, çok bağlandım, dünyam ondan ibaretti (hâlâ öyle) o ve kızlarımız çok mutluyduk, rüya gibiydi belki masaldı ve ben bu masaldaki esas kahramanın eksilmesinden hep çok korktum ödüm patlıyordu ve birgün korktuğum başıma geldi.. öğrendim ki insan neyden korkarsa o gelir onu bulur. dünyamdan kaydı gitti ama sadece görseli gitti ruhu benimle bende kaldı. hiç tahmin etmezdim böyle olmasını, her şey çok güzeldi ve daha güzele gitmesinin büyüsü ile yaşıyordum. baktım ki büyüler bozulur, hayaller yıkılır, gerçekler tepetaklak olurmuş çünkü burası dünyaymış. yaşadığım her şeyin tekrar devam etmesi ne güzel olurdu, çok özlüyorum tekrar göremeyecek olmanın verdiği o hali kendime bile anlatamıyorum hayat nasıl geçer ki bilmiyorum. ben hiç böyle hayal etmemiştim halbuki.. çok isterdim seni görmeyi, yanına gelmeyi, elimi sürmeyi, seni orda da yaşamayı. biliyorsun çok kere denedim, dibine kadar geldim, yanında olmak için neler yaptım keşke.. keşke mümkün olsa. canımın içinde olmaya devam edeceksin, sen benimle görünmez kapılar ardında hep bendesin. seni hissediyor ve çok seviyorum sen ruhumun içinde ruhuyla yaşayansın, kaybolmak değil seninki, sen buradasın ve bir yere gidemezsin. ömrüm senin ❤️
5 notes · View notes
tanriningolgesi · 1 year
Text
ÜÇ ARTI DÖRT BÖLÜ İKİ
Bay Ç., Kabuk Gecelerinde bizi hep aynı sözlerle karşılardı.  
“Yakılan büyücülerin külleri yeryüzünden silinmez, hiçbir büyücü ölmez. Çöller atamızdır ve insanlar çölleri sevmez. İnsan yanmaya gelmez. Çiğdir ve yenmez.”
Kazanlarda pişirilen kabuklar eşliğinde, herkes kendi duasını ederdi sessizce. Büyüler dualarla büyür, gönderilirdi gözümüzün kısa kaldığı bir yere.
İdrakın ışığı vardır. Aydınlattığı yeri kavurur. Kavurdukça atılır kabuklar. Kabuklar atıldıkça ayaklarımız basardı yere en sağlam. Dünyanın da bir kalbi vardı. Göçtükçe yakınlaşırdık içimize. Kimsenin anlamadığı yerin dibine.
“Magma, rahminde kavurup doğurmadığına hakikati vermez.”
İnsanlar taşıdığı iki gözle dört boyutlu görmez. Bu yüzdendir ki, bir kabuğun atomik boyutundaki değerini bilmez. Şerrin arkasındaki hayrı ellemez. Acıtandan korkar, kabul etmez. İnsan iki uçlu bir bıçaktır. Kesilen etini bileyerek soğutur. Düğümü koparır. Bu yüzden hep savrulur. Dengesini dengesizliğiyle kurar. Kurduğu dengesizliğiyle hep bir yana yatar,  yatılan diğer yana hep yanar. Diğer yana yatan da, bir yana yatana hep kanar. Denge kuramayan, dengeyi kurmak adına kendinden daha dengesizi arar. Oysa bir yaraya failini bulmak iyi gelmez. Hiçbir yarayı bıçak iyileştirmez.
“Sevgili Kan, büyücü olmayı ben seçmedim. Kazanımda pişen yara kabuklarının sahiplerini ben kesmedim. Sadece içtim. Kaçılan ve kabul görmeyen yaraları midemde sindirdim. Ataların tarafından kaçılan ve kabul görmeyen birine dönüştüm. Beni kabul etmedin. Bana aşık olmanın günahını kör köşelerde sakladın. Ben bu oynadığın saklambaçta kalın, kanlı bir yara kabuğu gibi koparıldım. Hiç içmedin. Soydun. Soydun. Soydun. Bu benim bilmediğim bir efsun.
Bu dengesizliğe bir ad koymuyorum. Bıçağımı aramıyorum. İnan seni hiç suçlamıyorum. İnsan olduğunu biliyor fakat hep unutuyorum. İnsan insandır sevgilim, üç gözlü büyücüleri sevmez. Hakikati bulduğunu sandığından, kendini aramaz. Kendini arayanı bağışlamaz.  Büyücüler büyücüdür sevgilim. İdrakın dışında kalanı, idrakın içine sokmaya uğraşmaz. Nafileyi sevmez.
Dünya üçle dördü üç buçukta eşitlemez. Üçlerle dörtler dilinle dilimi çekemez. Bu aşk eşitlenemez.  
İnsansın sevgilim unutursun, kader defterime kazıyacağım. Ben unutmayacağım. Üçüncü gözümü açık tutacağım. Tüm bu olanların ortasında kalakaldığımızı affetmek için tırnaklarımı kızıla boyayacağım.
Seni büyüleyeceğim;
“Unutulan gözlerim hatırına, unutan gözler tenimi ısırsın bir yerden. Hep yeniden.”
Kum eden bu günâhı taşıyacağım. Hatırlanacağım, yeniden.
Dengenin, dengesizliklerle dengelendiğini göz ardı eden dünya kabul etmesin. Yüz beş yaşıma geldiğimde mezarındaki kelebekleri öpeceğim. Kanatlarını saklayacağım. Zamanı geldiğinde sevgilim, kumlarımla mezarını örteceğim. Ve senden kelebek kanatlı çiçekler peydahlayacağım.  
Etini yiyen böceklere tek tek anlatacağım. Gözlerinin inmeyen panjurlarını.  Yıldızların ellerine bahşettiği nehirleri. Nehirden sağ çıkamayanları. Sağ çıkanın da soldan kaybettiklerini bir bir anlatacağım. Sağ çıkanın yılları on on atladığını. Yılların zamana dahil olmadığını.
Sevgilim, kusursuzluğun kusurunu göğsümde taşıyacağım.
Ne kadar tanrı varsa yalvaracağım. İsa’nın babasının ayaklarına kapacağım. Minareleri büyüleyip, duyulmaz dualarla inleteceğim inleteni.
“Xwedê, me ji van hemûyan xilas bike”
İki mum yakacağım. Yeryüzünde eşitlenmeyenler eşitlensin. Eşitlenemeden kopanların göbek bağı gömülsün diye, yıldızdan bir kubbenin eşiğine. Sonu bulur başlangıç, sindirilen yara nihayet yerinde acır. İnsan sevgilim, öğrenecek ciğerin de bir çiçek olduğunu. Ve solduğunu.
Tükürülen her şeyin yalanmak için olduğunu.
Doğrulan her kurşunu doğrultanın yarası olduğunu.
Gerçeklerin naylonla kaplı olduğunu ve yırtılan hakikâtin kirini bulduğunu.
Reddedilen mertebelerin de mertebelerden biri olduğunu.
Zaman genişleyerek keskinleşir. Zaman sevgilim, zaman sana değemez. Adımı tüketen ve tüketilen zaman koyan annem, rahminden çıkarttığı büyünün, büyücüye dönüştüğünü bilemezdi. Değil mi?
Zaman genişleyerek keskinleşir. Zaman sevgilim, zaman sana değemez. Adını kan koyan annen, rahminden çıkarttığı kızılın tırnaklarına bürüneceğini bilemezdi. Değil mi?"
-
“Xwedê min, me wekhev bike”    “Tanrım bizi eşitle”
13 notes · View notes
dokmimarlik · 7 months
Text
Yerebatan Sarnıcı -Batık Tarih
Tumblr media
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un gizemli ve büyüleyici yapılarından biri olarak tarihte kendine özgü bir yer edinmiştir. İşte bu mistik atmosferde, su altında gizlenen sütunlar arasında dolaşırken, insanı tarih ve sanatın derinliklerine çeken bir yolculuğa çıkılır. Bu antik yapı, sadece İstanbul'un değil, aynı zamanda dünya tarihinin bir parçasıdır ve ziyaretçilere binlerce yıllık geçmişiyle yüzleşme fırsatı sunar. Yerebatan Sarnıcı'nın etkileyici atmosferi, sadece mimari bir yapı olarak değil, aynı zamanda sanat ve tarih arasındaki ilişkiyi de ele almamıza olanak sağlar. Benzer şekilde, Asmund Havsteen-Mikkelsen'ın Villa Savoye modelini batırma eylemi gibi, Yerebatan Sarnıcı da modern sanatın ve düşüncenin derinliklerine inmemize neden olur. Bu antik yapı, sadece bir mekân değil, aynı zamanda insanın varoluşu ve geçmişi üzerine düşünmesine yol açan bir sembol haline gelir. Gelin, Yerebatan Sarnıcı'nın bu gizemli atmosferinde, antik ve modern arasındaki dengeyi bulmaya çalışalım. Yapı sadece tarih ve mimari açısından değil, aynı zamanda insanın kolektif belleği ve kimliği üzerine de derinlemesine bir düşünce yolculuğu sunmaktadır.
Tumblr media
Yerebatan Sarnıcı / Dök Mimarlık Öne Çıkanlar: - Yerebatan Sarnıcı, dünyanın en büyük şehir altı su kaynağı sistemlerinden biridir. - Mimari yapısı ve benzersiz detaylarıyla Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un tarihi mirasının önemli bir parçasıdır. - Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'da turistler için popüler bir ziyaret noktasıdır ve etkileyici atmosferi ile büyüler. - İçerisinde bulunan su sistemi ve restorasyon çalışmaları, Yerebatan Sarnıcı'nın tarihini ve önemini anlamamıza yardımcı olur. - Ziyaretçiler, Yerebatan Sarnıcı'nın tarihini ve kültürel önemini keşfetmek için şaşırtıcı detayları içeren bir yolculuğa çıkabilirler.
Yerebatan Sarnıcı Özellikleri
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul, Türkiye'deki bir Bizans yeraltı su deposudur. İngilizce'de "Basilica Cistern" olarak da bilinen Yerebatan Sarnıcı, şehrin tarihi yarımadadaki Sultanahmet Meydanı yakınında yer almaktadır. Bu antik su deposu, 6. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından yaptırılmıştır. Büyüklüğü ve kompleks yapısıyla dikkat çeken Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un en önemli tarihi ve turistik mekanlarından biridir. Sarnıcın içinde 336 sütun bulunur ve bu sütunlar üzerinde birçok farklı stil ve desende başlıklar yer alır. En ünlü sütunlar, Medusa başlıklarıdır. Bu başlıkların gizemi ve etkileyici duruşu, ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yerebatan Sarnıcı, sadece su deposu değil, aynı zamanda tarihin derinliklerine yolculuk yapabileceğimiz mistik bir mekandır. İhtişamlı ve büyüleyici atmosferiyle ziyaretçileri etkilemeyi başarıyor. Yerebatan Sarnıcı'nın mimarisinde dikkat çeken noktalardan biri de detaylı bir su sistemi olmasıdır. Su deposu, İstanbul'un yeraltı su kaynaklarından beslenir ve tarih boyunca şehrin su ihtiyacını karşılamıştır. Yerebatan Sarnıcı, tarih ve mimari sevenler için vazgeçilmez bir durak olduğu kadar, film ve dizi yapımcıları için de popüler bir mekandır. Birçok ünlü yapım, bu büyüleyici yapıyı çekim mekanı olarak kullanmıştır. Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret etmek, İstanbul'un zengin tarihini keşfetmek ve etkileyici atmosferinde kendinizi kaybetmek için muhteşem bir fırsattır. Yerebatan Sarnıcı Yapı Karnesi: - Başlıca İsim: Yerebatan Sarnıcı - Yapım Tarihi: 6. yüzyıl - Yapı Malzemeleri: Mermer, tuğla - Sütun Sayısı: 336 - Sütun Başlıkları: Medusa başlıkları
Yerebatan Sarnıcı'nın Konumu
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un tam kalbinde bulunmaktadır. Sarayburnu'nun güneybatısında, Sultanahmet Meydanı'nın hemen altında yer almaktadır. Bu konumu, sarnıcın tarihi ve kültürel önemini daha da artırmaktadır. Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatoru I. Justinianus Dönemi'nde inşa edilmiştir. İstanbul'un merkezi bir noktasında yer alması, saray ve çevresindeki su temini için stratejik bir konuma sahip olduğunu göstermektedir. Bu muhteşem yeraltı yapısı, geçmişin bu önemli dönemine büyüleyici bir yolculuk sunmaktadır. Ziyaretçiler, sarnıcın mistik atmosferinde dolaşarak, İstanbul'un tarihine bir soluk alabilirler. Yerebatan Sarnıcı'nın Konumu MesafeYer0.2 kmSultanahmet Camii0.4 kmAyasofya Müzesi0.8 kmTopkapı Sarayı1.2 kmGalata Kulesi
Yerebatan Sarnıcı'nın Tarihçesi
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un tarihi yapılarından biridir. İnşa edildiği tarih ve bu dönemdeki önemi ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Biz de bu bölümde, Yerebatan Sarnıcı'nın tarihçesini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'u yöneten Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde inşa edilmiştir. İnşa tarihi olarak 6. yüzyılın başları gösterilmektedir. O dönemde su temini büyük önem taşıyordu ve sarnıç, şehri susuzluktan kurtarmak için yapılmıştır. Sarnıcın mimarı ise Aetius ve Anthemius olduğu düşünülmektedir. İnşa edilirken Roma döneminden kalan sütunlar ve payeler kullanılmıştır. Bu da sarnıcın mimari açıdan zengin bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul'un su temini için büyük bir öneme sahipti. İnşa edildiği dönemde İstanbul, su kaynaklarına sahip olmadığı için sıcak yaz aylarında susuzluk çekmekteydi." Yerebatan Sarnıcı, uzun yıllar boyunca unutulmuş bir şekilde yaşamıştır. Ancak 16. yüzyılda dünyaca ünlü seyyah Petrus Gyllius tarafından keşfedilmiş ve kaydedilmiştir. Bu keşifle birlikte Yerebatan Sarnıcı'nın tarihi ve mimari önemi tekrar gündeme gelmeye başlamıştır. Yerebatan Sarnıcı, günümüzde İstanbul'un turistik bölgelerinden biri haline gelmiştir. Yapının geçmişi ve mimarisi, ziyaretçiler tarafından büyük bir ilgi görmektedir. Ayrıca sarnıcı ziyaret edenler, geçmişteki yaşamın izlerini sürme fırsatı bulmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı'nın Mimarisi
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un eşsiz tarihi yapılardan biri olan Bizans dönemine ait bir yeraltı su deposudur. Bu sarnıcın mimarisi, dönemin geleneksel Bizans stilini yansıtmaktadır. Mimarisi, ziyaretçileri etkileyen gizemli ve büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Sarnıcın mimarisinde dikkat çeken en önemli özelliklerden biri, yüzlerce sütunla desteklenen devasa bir iskele sistemiyle inşa edilmiş olmasıdır. Bu sütunlar, sarnıcın tavanını desteklerken aynı zamanda da etkileyici bir görsel şölen sunmaktadır. Sarnıcın büyük bir kısmı suyla doludur ve bu görüntü, ziyaretçilere adeta sarnıcın bir su altı sarayına dönüştüğü hissini vermektedir. "Yerebatan Sarnıcı'nın mimarisi, büyüleyici atmosferi ile ziyaretçileri derin bir hayranlıkla karşılamaktadır." Sarnıcın mimari detayları da dikkat çekicidir. Sarnıcın sütunlarının üzerindeki oymalar, geometrik desenler ve bitki motifleri ile süslenmiştir. Bu detaylar, sarnıcın kadim ve mistik ruhunu yansıtmaktadır. Sarnıcın iç mekanı, yüksek tavanları, kemerli geçitleri ve ışık oyunlarıyla da benzersiz bir atmosfer yaratmaktadır. Yerebatan Sarnıcı'nın mimari yapısı, ziyaretçilere tarih ve sanatın birleştiği bir deneyim sunmaktadır. Sarnıcın gizemli atmosferi ve etkileyici mimarisi, İstanbul'un kültürel mirasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı'nın İçi
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un en etkileyici yapılarından biri olarak ön plana çıkar. Bu bölümde, sarnıcın içine girerek keşfedilebilecek önemli detaylara odaklanacağız. 1. Su Sütunları Sarnıcın içinde dolaşırken, dikkatinizi çekecek olan şey su sütunları olacaktır. 336 adet granit sütun, sarnıcın tavanını desteklemektedir. Bu sütunlar üzerindeki oymalar ve desenler, sarnıcın estetik değerini arttırırken, ziyaretçilere büyüleyici bir atmosfer sunar. 2. Medusa Başları Sarnıcın en ilginç detaylarından biri de Medusa başlarıdır. Bazı sütunların başlarında bulunan bu taş heykeller, Bizans döneminden kalma eserlerdir. Medusa'nın yüzü, sarnıcın mimarisini süsleyen gizemli ve etkileyici bir unsurdur.
Tumblr media
Medusa Başları / Dök Mimarlık 3. Aydınlatma Sarnıcın içinde olanca gizemini korurken, aydınlatma da önemli bir rol oynar. Tavan arasındaki yarıklardan sızan ışık, sarnıcın atmosferini daha etkileyici hale getirir. Özellikle gün ışığıyla birleştiğinde, su sütunları üzerinde yansımalar oluşur ve büyüleyici bir manzara ortaya çıkar. "Yerebatan Sarnıcı'nın içi, zamanın izlerini taşıyor ve ziyaretçileri büyülü bir yolculuğa davet ediyor."
Tumblr media
Ali Abayoğlu'ın Denizanası adlı eseri
Tumblr media
Ozan Ünal'ın Zambaklı Lavi adlı eseri
Tumblr media
Ozan Ünal'ın Anksiyöz Bilgeler adlı eseri
Tumblr media
Jennifer Steinkamp'in Mars’a Uçuş 9 adlı video yerleştirme eseri Yerebatan Sarnıcı'nın içinde keşfedilecek daha birçok detay bulunmaktadır. Sarnıcın atmosferi ve tarihi dokusu, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar. Siz de Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret ederek bu büyülü yapıyı keşfedebilirsiniz.
Yerebatan Sarnıcı'nın Su Sistemi
Yerebatan Sarnıcı, etkileyici su sistemiyle dikkat çeken bir yapıdır. Bu sistem, İstanbul'un su temini ve depolaması için önemli bir role sahiptir. Sarnıcın içindeki su sistemi, dönemin mühendislik ve su mimarisi becerilerini gözler önüne sermektedir. Yerebatan Sarnıcı'nın su sistemi nasıl çalışır? Yerebatan Sarnıcı'nın su sistemi bir dizi su kanalı ve sarnıçlardan oluşur. İstanbul'a su sağlayan Valens Su Kemeri'nden gelen su, bu kanallar aracılığıyla sarnıçlara ulaşır. Sarnıçların içindeki su, çeşitli tesisatlardan geçerek şehre dağıtılır. Bu sistem, döneminde şehirde su temini ve depolaması için oldukça gelişmiş bir altyapı olarak kabul edilirdi.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"Yerebatan Sarnıcı'nın su sistemi, İstanbul'un su temini ve depolaması için gelişmiş bir altyapı örneği olarak kabul edilir." Yerebatan Sarnıcı'nın su sistemi, tarihi bir başarı örneğidir. İstanbul'un su ihtiyacını karşılayan bu sistem, o dönemdeki mühendislik ve su yönetimi becerilerini yansıtır. Bu sistem, günümüzde turistlerin büyük ilgisini çeken ve İstanbul'un tarihi mirasının önemli bir parçası olan Yerebatan Sarnıcı'nı keşfetmek isteyenler için büyüleyici bir deneyim sunar.
Yerebatan Sarnıcı'nın Restorasyonu
Yerebatan Sarnıcı, tarihi ve kültürel değerlerinin korunması amacıyla birçok restorasyon sürecinden geçti. Bu restorasyon çalışmaları sayesinde, Yerebatan Sarnıcı'nın özgün yapısının korunması ve gelecek nesillere aktarılması hedeflendi. Restorasyon süreci, ilk kez 1985 yılında başladı ve büyük bir titizlikle yürütüldü. Kalıcı çözümler üretmek ve yapıyı orijinal haline en yakın şekilde restore etmek için uzmanlar ve arkeologlar iş birliği yaptı. "Yerebatan Sarnıcı'nın restorasyonu, büyük bir özen ve sorumluluk gerektiriyor. Amacımız, bu benzersiz yapıyı geleceğe taşırken, tarihin izlerini korumak ve ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunmaktır." Restorasyon sürecinde, sarnıcın yapısının sağlamlaştırılması, nem ve su problemlerinin giderilmesi, duvarların ve sütunların tamiri gibi çalışmalar gerçekleştirildi. Ayrıca, aydınlatma sistemi ve güvenlik önlemleri de yenilendi. Bu restorasyon süreçleri, Yerebatan Sarnıcı'nın özgünlüğünü korumak ve ziyaretçilere güvenli bir ortam sunmak için yönetilen uzun vadeli projelerdir. Bugün, Yerebatan Sarnıcı, restorasyon çalışmalarının bir örneği olarak ziyaretçilere açıktır ve büyüleyici atmosferiyle İstanbul'un turistik cazibe merkezlerinden biridir. Restorasyon AşamalarıYılFizibilite Çalışmaları1985-1986Restorasyon1987-1991Aydınlatma Sisteminin Yenilenmesi2004Güvenlik İyileştirmeleri2016 Yerebatan Sarnıcı'nın restorasyon çalışmaları, yapıya olan ilgiyi artırmış ve İstanbul'un önemli tarihi miraslarından biri olarak korunmasını sağlamıştır.
Yerebatan Sarnıcı'nın Ziyaretçilere Açıklığı
Yerebatan Sarnıcı, ziyaretçileri ağırlamak ve tarihi değerlerini paylaşmak için kapılarını açmaktadır. İstanbul'un en önemli turistik mekanlarından biri olan bu antik su sarnıcı, ziyaretçilere benzersiz bir deneyim sunmaktadır. Sahip olduğu büyüleyici atmosfer ve etkileyici mimarisiyle Yerebatan Sarnıcı, ziyaretçilerini tarihin derinliklerinde bir yolculuğa çıkarmaktadır. Büyük sütunlar ve göz alıcı kemerler, sarnıcın büyüklüğünü ve görkemini vurgulamaktadır. Sarnıcın içinde dolaşırken, suya gömülü hissiyatınızı hissedecek ve geçmişin mistik havasına kapılacaksınız. Yerebatan Sarnıcı, her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Turistler ve yerli halk, burayı gezip keşfetmek için buraya akın etmektedir. Sarnıcın ziyaret saati ve giriş ücreti gibi bilgiler, ziyaretçilere kolaylık sağlamak için önceden paylaşılmaktadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret etmek isteyen gezginler, önceden biletlerini satın alarak sıra beklemeden içeri girebilirler. Sarnıcın içindeki sessizliği ve gizemi hissetmek için erken saatlerde gelmek tavsiye edilir. Sarnıca yapılan restorasyon çalışmaları sayesinde, ziyaretçiler mekanın tarihini ve kültürel değerini daha iyi anlamaktadır. Rehberli turlar, ziyaretçilere Sarnıca ve su sisteminin işleyişi hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Ayrıca, ziyaretçilerin sarnıcın derinliklerinde geçmişe dönük bir yolculuk yaparken fotoğraf çekebilmesi için özel izinler verilmektedir. Yerebatan Sarnıcı, ziyaretçilere kapılarını açarak İstanbul'un tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçasını keşfetme fırsatı sunmaktadır. Bu etkileyici yapıyı ziyaret etmek, İstanbul seyahatinizin unutulmaz anılarından biri olacak. Ziyaretçi İstatistikleri: YılYıllık Ziyaretçi Sayısı2015250,0002016300,0002017350,0002018400,0002019450,0002020350,000 Yerebatan Sarnıcı'nın yıllık ziyaretçi sayısı, geçmiş yıllarda sürekli artış göstermiştir. Bu, sarnıcın popülerliğinin ve öneminin her geçen yıl daha fazla kişi tarafından fark edildiğini göstermektedir. Siz de Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret ederek, İstanbul'un tarihi ve kültürel dokusunu keşfedebilir ve büyüleyici atmosferin keyfini çıkarabilirsiniz.
Yerebatan Sarnıcı'nın Kültürel Önemi
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Sarnıç, tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve şehrin sosyo-kültürel dokusunu şekillendirmiştir. Türkiye'nin en eski su yapılarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, hem mimarisi hem de tarihi değeriyle ziyaretçilerini etkilemektedir. Sarnıcın kültürel önemi, İstanbul'un geçmişine ve zengin kültür mozaiğine olan vurgusunda yatmaktadır. İnsanların su kaynaklarını kullanma, depolama ve yönetme ihtiyacı, bu yapıların inşasına yol açmıştır. Yerebatan Sarnıcı da Bizans İmparatorluğu döneminde su temin etmek amacıyla inşa edilmiştir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sarnıcın mimarisi ve estetiği, Bizans İmparatorluğu'nun döneminin güzellik anlayışını yansıtmaktadır. İçerisinde bulunan sütunlar, başlıklar ve işlemeler, dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Sütunlar arasında dolaşırken, tarihle iç içe olduğunuzu hissedersiniz. Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'un UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan birçok tarihi ve kültürel yapıya komşuluk yapmaktadır. Ayasofya, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii gibi önemli yapılarla aynı bölgede bulunması, buradaki kültürel turizmi canlandırmaktadır. Read the full article
2 notes · View notes