Tumgik
#benim duygular bu kadar süreli
miyolnir · 1 year
Text
maalesef bir grup etkinliği daha kaldıracak sosyal yetim kalmadı
üzgünüm biraz ihanet etmiş gibi hissediyorum
ya da geride kalmış gibi
böyle şeyleri normalde de zaten hiç anlamıyorum zaten
2 notes · View notes
mezardakicicekk · 1 year
Text
GÜVENLİ BÖLGEM
22/03/2023
Bugün kraliçemle buluştum. Kasım ayından beri onu görmemiştim. Ona olan özlemim öyle çoktu ki bir kez olsun gözümü ondan ayırmadım. Dans stüdyosundaydı, ilk tanıştığımız yerde.
İçeri girdiğimde bir kareografi üstünde çalışıyordu. Yapamadığı bir kısım olduğunu söyledi. Eşyalarımı bırakıp neresi olduğunu sordum. Bir kere izlemede nerede hata yaptığını fark ettim ve yanına geçip nasıl yapması gerektiğini anlattım. Birkaç denemenin ardından videosunu çekmemi istedi. 1 saatlik süren çekimin ardından en sonunda yapabilmişti ve olup olmadığını öğrenmek için bana bakıyordu. Gülümseyerek onu onayladım ve telefonunu verdim.
Karnımız çok aç olduğu için bir kafeye geçip oturduk. Ona ilk kez zorlandığım bir durumdan bahsettim, temas. Uzun süreli temaslar ve sarılmak beni oldukça geren bir durum. Bu yüzden sarılmaktan nefret ediyorum. Satürn öldükten sonra kimseye eskisi gibi isteyerek sıkıca sarılmadığımı söyledim. Bunu fark ettiğini dile getirdi. Bugün ona sarılmayı deneyeceğimi söyledim. Gülümsemekle yetindi. Yemeklerimizi yemeden önce ona aldığım yılbaşı hediyesini verdim. Hepsini, özellikle ellerimle diktiğim peluşu çok beğendi. Baş ucuna koyacağını söyledi.
Yemeklerimizi yedik, sohbet ettik... Onu gerçekten çok özlediğimi daha iyi anladım. Bana söylememekte deli gibi kararlı olan Kraliçe dans stüdyosunda provasını basmamın üstüne (çünkü ağzından kaçırdı) neler olduğunu anlattı. Ne olduğunu söylemeyeceğim ama ona destek dileklerinizi gönderirseniz çok mutlu olurum.
Bugünü vlogladığım için ayrılmadan önce bitiş kısmını çekiyorduk. Hafifçe bana doğru yaklaşıp kameradan nasıl göründüğüne baktığı esnada kolumu omzuna atıp onu kendime çektim ve sarıldım. Kameraya baktığımdan tepkisini göremedim ama eve geçtiğimde kaydı izledim. Tepkisi o kadar tatlı ki keşke size gösterebilme imkanım olsaydı. Tam sarıldığımda bir şey demek üzereydi ve şaşkınlıktan ne diyeceğini unutup başını çevirmeden bana bakmaya çalışmış. Gözlerimi kapattığım esnada gülümsemesi yüzünde yayılıyordu. Neler hissetti bilmiyorum ama o kayıt arkadaşlığımıza verdiği değeri gösteriyordu bence.
Bitişi çekip kaydı kapattıktan sonra kendimi hazır hissedene kadar bekledi. Nasıl yapacağımı kendi içimde tartışırken Satürn'ün bana söyledikleri aklıma geldi. "Yapamam demeden önce dene." Denemeye korktuğumu içimden söylediğimde bu sefer zihnimde "Deneme yap." demesi yankılandı. Derin bir nefes alıp Kraliçeme döndüm ve onu kendime çekip sıkıca sarıldım. İlk kez ona bu şekilde sarıldığımdan mırıldanıp sıkıca sarıldı.
O kadar uzun zaman oldu ki birisine böyle sarılmayalı, özlemişim. Gözlerimi kapatıp daha sıkı sarıldım. Kraliçemin uww diye tatlı bir ses çıkardığını duydum. Hafifçe sağa sola sallanıyorduk. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, yutkundum. Kalp atışlarını hissedebiliyordum, sesi duyuluyordu. Uzun zaman sonra sarılmak nasıl mı hissettirdi? Sanırım tarif etmeyi denemeliyim.
Gerginliğim gittikçe azalırken içime tarif edemediğim güzel duygular yayıldı sanki. Saatlerce öyle kalmak istedim. Vaktimiz olsa bıkmadan o şekilde durabilirdim. Kollarının arasında kendimi çok güvende hissettim.
Sarıldığımız anı ne zaman hatırlasam gözlerim doluyor, Şuan bunu yazarkende gözlerim dolu. Hayatıma o kadar güzel şekilde dokunuyor ki minnettarım kendisine. Birbirimizin hayatına en güzel şekilde dokunuyoruz. Ben onun hayallerini gerçekleştirmek için adımlar atarken o benim ruhumdaki yaraları iyileştirmek için bana verdiği değeri en güzel şekilde hissettiriyor.
2 notes · View notes
monologmatik · 7 days
Text
Bazı insanlar, yüzeyde görünen birkaç hoş detayla hızla bağ kurar, bir bakışta ya da bir kelimeyle anlam yüklemeye başlarlar. Bu kişilere göre birini tanımak için derine inmek gerekmez, yüzeyde gördükleri yeterlidir. Ancak, böyle kolay ve hızlı gelişen bağlar, bana hep geçici ve yüzeysel gelmiştir. Çünkü bir kişi hakkında kısa sürede edindiğin izlenimler, genellikle onun gerçek derinliğini yansıtmaz. Hızlı bir şekilde sevgi hissedenler, genelde aynı hızla başka biri için de aynı şeyi hissedebilirler. Mantıklı düşündüğünde, böyle bir sevginin temelinde sağlamlık olamayacağı açıktır. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir.
Ben ise bambaşka bir yapıdayım. İnsanlara hemen ısınmam, duygusal bir bağ kurmam zaman alır. İnsanları analiz ederim, sadece sözlerine değil, duruşlarına, mimiklerine, hatta sessizliklerinde sakladıkları anlamlara bakarım. Bu süreç sancılıdır, çünkü gerçek bir bağ kurmak demek, o kişiyi en ince detayına kadar anlamak demektir. Ancak bu süreç sonunda kurulan bağ, nadirdir, belki birkaç yılda bir kez yaşanır. Ve işte o zaman, o bağı kurduğum kişi için her şeyi göze alabilirim. Çünkü benim için az ve öz olan, gerçek olandır.
Dürüst olmak gerekirse, bu duvarlar bazen bana bile zor gelir. İnsanlara karşı temkinli yaklaşmak, sürekli ölçüp tartmak ve kolay kolay güvenmemek bir yük olabilir. Ancak bu, hayatın bana öğrettiği bir savunma mekanizması. Çünkü bir kez hayal kırıklığına uğradığında, duvarlar örmek zorunlu hale gelir. Hızlı sevmenin, kolay bağlanmanın ardında genellikle yüzeyde kalmış, derinliği olmayan bir ilişki bulunur. Oysa gerçek bağlar zamanla, sabırla ve dikkatle inşa edilir. Bu yüzden, nadiren bağ kurduğum insanlara karşı duvarlarım kalktığında, bu fedakarlığın değeri çok daha büyük olur.
Sonuç olarak, insanların hızlıca bağ kurmasına ya da aşık olmasına pek gerçekçi bakamıyorum. Hayatta derin ilişkiler kurmak, özen ve zaman ister. Her an herkesle bağ kurmaya çalışan birinin yaşadığı duygular, genellikle gelip geçicidir. Bense, gerçek samimiyetin, dikkatle örülmüş ilişkilerin, her zaman daha değerli olduğuna inanırım. Hızla gelen sevgi, kısa süreli bir fırtına gibidir; sert başlar, hızlı biter. Ama sabırla inşa edilen bağlar, kalıcı ve sarsılmaz olur. İşte bu yüzden, herkesle değil, sadece hak edenlerle duvarları indirmek bana çok daha mantıklı ve samimi geliyor.
0 notes
operasyon · 1 year
Text
Lise de üniversite de, hatunlara davranışım "her şey bir gece de oldu" filminde ki Peter Warn karekteriyle, Aşk ve Gurur'un Darcy'si arası bi şeydim. Bi yandan asil, bir yandan kendini beğenmiş, bir yandan alaycı ama nasıl oluyorsa bir yandan da sevgiyi hissettirebilen bir tip.
Bu filmleri izleyerek o tipleri geliştirmiş olamam, demek ki o erkek tipi içimde kendiliğinden gelişti. Bu doğal gelişimden hiç rahatsız olmadım. Süper bir sentez oluşmuş. Birinin sevgisi için canımı verecek olsam bile, o kişi bunu asla bilemezdi. Asla hissettirmezdim. Onsekiz yaşında bu durumu bilgiyle tecrübeyle karar vererek yaratamam ama böyle olmuşum, iyi ki de böyle olmuşum. Çünkü sonra hayat tecrübeleri de gösterdi ki insanlar birbirleri için bir zaferdir. Çok geçici bir zafer.
Bi hatuna kendimi tümüyle teslim etmiş olsam, artık o zaferi kazanmış olacaktı. Zaferi kazandığı andan itibaren benim değerim belki de bitecekti ama kesin olarak azalacaktı. Ele geçirilmiş olacaktım. Bitmiş bir zafer olacaktım. O kişi artık yeni zaferlerin peşinde koşacaktı belki de.
Bu sadece kadınlara özgü duygu değil erkekler de böyle. Bir adam bir kadını gözünde ne kadar yüceltirse yüceltsin, sahip olunca kısa süreli bir zafer sarhoşluğu oluşur, sonra... sonra o zaferin tadı her geçen gün eskir azalır.
Tabii istisnalar vardır ama ben genelliyorum. Çoüğunluk böyle hissediyor gibi geliyor.
---
Öncesi çok uzun üniversitenin ilk günü kapıdan ilk girecek kıza aşık olmaya karar vermiş bir halde bekliyorum. X bir hatun geldi. Tamam.. Buna aşığım dedim. Detayları da uzun hikaye. Neyse sonradan öğrendim ki hatunun liseden bir sevgilisi var. İkisi de bizim okulu kazanmış ama başka bölümleri kazanmışlar. Bir iki yıl küçük bir sınıfımız olduğu halde hemen hemen hiç ilişkim yoktu bu kapıdan ilk giren hatunla. Sonra resmi sohbetler arkadaşlığa sonra kankalığa dönüştü. Tabi arkadaşıyla da tanışmıştık. İşte bu dünyada birbirine en yakıştırdığım çift o ikisidir. Hala da öyledir. Bir kadını güzel vs buluyorsam yanında ki herifi doğal olarak aşağılarım. Bu olayda herifi de aşağılamadım. Süper uyumlu buldum. Üçümüz birlikte de çok sohbet ettik.
Neyse, herhangi bir gün kankamıza kendisi hakkındaki ilk düşüncelerimizi itiraf etmemizde ne sakınca olabilir? Sınıfın kapısından girecek ilk kıza aşık olmaya karar verdiğimi, O'nun geldiğini, bir sevgilisi olduğunu öğrendiğimde ki moral bozukluğunu falan anlattım. Bunu anlatamayacağım biri değil ki.
Sonraları çok çok garip bir şey olmadı da, baktım bizim kankalık üç yılın ardından sanki yeni tanışıyormuşuz gibi flörte evrimleşecek. 4 yıllık sınıf arkadaşlarımız bizden şüphe eder hale geldi, yanımızdan geçerken garip göz süzmeler, gülümsemeler filan...
Hatunun dengesini sarstığımı da anladım. O da eskisinden farklı sarılıyor gibi gelmeye başladı. Hele ki alkollü akşamlar. O günler de de okulun bitişini her gün yeniden kutluyoruz. Sınıftan başka arkadaşlarımızda oluyor buna rağmen.. öpüşmek an meselesi...
İlk tepkim şaşkınlık aslında.
Bu dünyada kişisel hayatımda bilebildiğim binlerce evlilik ve aşk arasında en yakıştırdığım çift, en ideal gördüğüm, kendimde yaşamak isterdim diyebileceğim tek ilişkiyi, tek aşkı sarsıyorum. Sarsabiliyorum.
Dehşet!
Şundan dehşet: Bu dünyada gördüğüm en ideal ilişkiyi sarsabiliyorsam ideal ne olabilir ki?
İki kişilik alfabe yapıp kendi dillerinde konuşan insanlar arasındaki aşkı bile bitirebiliyorsam aşk ne olabilir?
Doğal olarak, filanca hatunu etkilemiş olmak bu durumda zafer olmuyor.
Tam tersine insanın inançlarını sarsıyor.
-----
Ahhh işte bunlar beni bile aşan duygular. Bilemem. İnsan hem çok basit hem çok karışık bir canlı. Ben insanları ve tabii kendimde insan olduğuma göre kendimi de çözemeyeceğimi çoktan kabullendim. Gelişine yaşıyorum.
---
Güzel hafta sonları dilerim.
0 notes
arzuacar · 6 years
Text
Gene bir özür yazısı...
Seni şaşırttığımı, bir sorun yokken kendi ruh halimi sana yansıttığımı ve seni yorduğumu biliyorum. Beni hayatının güzel bir yerinde tutmak istediğini ve bunun için çabaladığını görüyorum. Sana bazen tarifsiz güzel duygular yaşatırken, bazen de müthiş bir yorgunluk olduğumu farkediyorum. Bazen ‘ne güzel kadın, iyi ki var’ derken, bazense ‘hiç lazım değil bu sıkıntılar bana, yeter artık’ dediğini duyar gibi oluyorum... Bütün bunları görebiliyor olmak da kötü... görmesem ‘ben haklıyım, o şöyle yapıyor, böyle davranıyor’ der, burnumun peşinden giderim.. ama görüyorum ve her defasında da üzülüyorum çok...
Çok cesur gibi görünmeme rağmen çok korkağım ben... cesaretle bir sevgiye yürüyorum belki ama, ödüm de kopuyor yanılırsam, acı çekersem, sevilmezsem, kaybedersem, ya sonsuza kadar kaybedersem diye.... belki de bu yüzden ara ara el yordamıyla da olsa sevdiklerim yanımdalar mı diye yoklama yapıyorum... burdayız rahat ol derlerse ve ben de elimle hissedersem ohhh, tamam, ikna oluyorum ve bir süre hoplaya zıplaya, şarkılar söyleye söyleye yürüyorum... bazen koşturuyorum önden önden, sonra da bana yetişemezlerse diye endişeleniyorum, ‘hadi hadi koşun, yoksa istemiyor musunuz yanımda gelmeyi? ‘ deyip duruyorum... çok korkuyorum tam da sevinip hoplarken düş kırıklığı yaşayacağım diye sanki.... sanki bir bakacağım tüm sevdiklerim ve beni sevdiğini düşündüklerim yolun bir yerinde durmuş benimle alay edecekler, ne aptal olduğumu , artık beni sevmediklerini acımasızca yüzüme haykıracaklar, ya da daha kötüsü bir anda ortadan yok olacaklar, sanki hiç yaşanmamış gibi...
Her insanın böyle kaygıları, korkuları vardır belki ama bir kısmı belki bunları yaşamaktansa yalnız kalmayı tercih ediyordur; bir kısmı kısa süreli yol arkadaşlarıyla idare edip kimseye bağlanmıyordur, dolayısıyla da yanındakilerin kim olduğuyla değil, sadece ‘olması’yla ilgileniyordur; bir kısmı kendi istediği insanları değil de sadece onunla olmayı isteyen insanları yanına alıyordur, tek gitmesinler diye... belki çok az bir kısmı gerçekten birlikte mutlu hissettiği insanlarla uzun süre yanyana yürümenin verdiği güvenle nihayet yatışmış ve korkularını atlatmıştır...
Benim gibiler ne kadardır bilmiyorum, nasıl başa çıkıyorlar onu da bilmiyorum, ama hem cesaretle güzel insanları bulup çıkarıp, hem de güvenle onlarla yanyana durabilmek, kimse olmadığı durumda sükunetle ve huzurla ‘yalnızım, bugün de böyle olsun’ diye gülümseyebilmek, kendi koşarken diğerleri koşmadı diye veya tam tersi, başkaları koşarken kendi onlara yetişemedi diye telaşlanmadan yürüyebilmek, sevdiklerine bağırıp çağırmadan sakince yanında yer açabilmek ne zor.... ben bunu beceremiyorum, doğrusunun bu olduğunu bile bile...
Hep kaybederim sanıyorum, bu kayıp duygusunun kaynağını gerçekten bilmiyorum, öyle derinden sevdiğim ve kaybettiğim biri yok mesela çocukluğumda... büyük ihanetler yaşamadım, her insan kadar yedim ben de kazık insanlardan, kökenini bulamıyorum ama panik duygum çok açık. Ara ara sakinleşip gülümsediğim anlarda tüm kaslarımın gevşediğini, ‘gerçek Arzu’ olabildiğimi görüyor ve o kadını seviyorum ama bazen ne oluyor bilmiyorum, -mutlaka tetikleyen birkaç ufak ve önemsiz hareket oluyordur, bir başkasının dikkatini çekmeyecek, ama benim için inanılmaz ölçüde önemli olan-, ardarda senaryolar, kayıp korkuları, kıymetli olmadığım, yaşadığım her şeyin yalan olduğu, sevdiklerimin hayatında giderek silik bir anıya dönüştüğüm kaygısı başlıyor ve ben o zaman yaptığım her hareketle, söylediğim her sözle o kötü senaryoların gerçek olması için uğraşıyorum sanki... herkesi uzaklaştırıyorum istemeden.... en çok da en sevdiklerimi...
Hani boğulma korkusu yaşayan birinin onu kurtarmaya çalışana tutunmaya çalışırken paniği ile onu da boğması vardır ya, sanki onun gibi.... kurtarmaya gelen gönüllü ya onu sakinleştirip güvende hissetmesini sağlayacak ve kendi yöntemiyle onu kurtaracaktır, ya da herşeye rağmen sakinleşmiyorsa da bırakıp gidecek, kendini kurtaracaktır...
Benim yaşadığım boğulma korkusu aslında boyumu geçmeyen bir suda, üstelik de yüzmeyi bilmeme rağmen olan birşey... sanırım böyle durumlarda ihtiyacım, yumuşak, sakin ve güven veren bir tonda ‘sakin ol, güvenli bir sudasın, boğulmazsın, buradan defalarca geçtin, gene geçeceksin çırpınma... hem ben de yanındayım, tökezlersen elimi tutabilirsin, hadi devam et ‘ diyen bir ses.... ben gene de boynuna atlayıp da onu da zorlasam da, ‘nasılsa boyu geçmeyen bir su, ben dayanırım biraz daha, zaten birazdan sakinleşir’ diye düşünen birileri... ütopik mi? Evet, sanırım öyle....
Senden böyle bir destek istemek haksızlık olur, bu yaşta, bu yorgunlukta, bu kadar yükle, hem de ne amaçla...
Sadece kendimi anlatmaya çalışıyorum, bazen çocuk gibisin diyorsun ya, işte bu da çocukça, sanki bir bebek ördeğim de annemin bana yüzme öğretmesine ihtiyacım var, o yaşlar geçti artık, kimsenin kimseye o kadar tahammülü yok ve olmamalı da zaten...
Belki sadece şunu isteyebilirim: ‘Arzu saçmalama, gene yoruyorsun, gene düşürüyorsun, yazık değil mi bana, bize’ demek yerine.... ‘gene oraya girdin, orası aynı yer, ben yardım edemem, sen çık ben burdayım, bekliyorum’ demen.... bu da mı çok şey.... kesinlikle bu da çok biliyorum... Tek bildiğim yaşamımda çok ama çok sevdiğim , çok kıymet verdiğim 3-5 insan ve yaşam var, sen onlardan birisin ve içlerinde yüreğime, bedenime en çok nüfuz edebilen ve etmesini istediğim yerde olan tek insanımsın... bu kadar bağırıp çağırmam, saçmalamam, çocuklaşmam, komik durumlara düşmem ondan...
Sen nerdeysen ben orayı severim, bunu bilmeni istiyorum sadece.... Arzu’n 10.01.2019
1 note · View note
umutturkoglu-blog · 6 years
Text
PARALEL EVREN ACABA BİZ NERDEYİZ
Son yıllarda ortaya çıkan Sicim Teorisi, M Teorisi ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre, bizim çok sayıda paralel evren ve bu evrenlerde yaşayan diğer eş benlerimiz var.
nı daha önce yaşamıştım… Buraya daha önce gelmiştim… Bu olayı rüyamda birebir görmüştüm… Bu cümleler sayısız insanın kullandığı sıra dışı bir olayı anlatır. Ve bu olaya Dejavu adı verilir. Sıra dışı olmasının nedeni bilimin bunu tam olarak açıklayamamış olmasındandır. Laboratuvar çalışmaları ve Beyin MR’ı ile yapılan incelemelerde, beynin önbellek ve uzun süreli belleği arasındaki kayıt alışverişi sırasında yaşanan mikro saniyelik gecikme olduğu söylenmiştir. Beynin sağ lobu ile sol lobu arasındaki bilgi, alışverişinin gecikmesi nedeniyle olduğu da iddia edilir.
Bazı epilepsi hastalarının kriz geçirmeden önce Dejavu hissi yaşamış olmaları diğer ilginç tespittir. Hatta bazı doktorlar sık Dejavu hissi yaşayanların sağlıksız olduğunu ve tıbba başvurmaları gerektiğini söyler. Lakin beyin dalgaları ile ilgili bilgilere baktığımızda ilginç bir gerçekle karşılaşırız. Durugörü, medyumluk, şifacılık gibi uygulamalar sırasında beyinden dağılan dalga boyları ile epilepsi krizi sırasında dağılan beyin dalgaları aynı frekanslardadır. Yoga ve pek çok İnisiyasyon uygulamasında deneysel olarak çalışan para psikologlar, Alfa dalga durumunun Telepati, Duru görü ve Kehanetlerle alakası olduğunu bilmektedirler. Bu dalgaların düzene konulması için önerilen çalışmaların başında ise nefes egzersizleri geliyor. Çünkü nefes egzersizleri ile beyin dalgaları değiştirilebilir ve yönetilebilir.
Bilimin klasik açıklamaları kimi ne kadar tatmin ediyor bilemem. Ama Dejavu örneklerini incelerken, bu açıklamalar anlık yaşanan Dejavu’ları açıklamaya belki yeterli olabilir. Buna karşın daha kapsamlı Dejavu örnekleri için yetersizdir bilimin izahları.
Şimdi bildiğimiz klasik bilgileri bir tarafa bırakıp zihnimizi özgürleştirelim ve Dejavu’ya başka açılardan bakmayı deneyelim. Bu açılar da yine bilimsel teorilere dayanıyor aslında. Tek farkı, bu teorilerin henüz klasik bilim bakışına sahip sabit fikirli diğer bilim adamları tarafından kabul edilmemiş olmasıdır. Bilim adamları arasında birbirini çekememe gerçeğinin herkese göre daha çok olduğunu da unutmadan ekleyelim.
Son yıllarda ortaya çıkan; Sicim teorisi, M Teorisi (Her şeyin Teorisi) ve Görelilik Teorisi ile Kuantum mekaniğini içine alarak birleşen yeni bakış açısına göre baktığımızda işler değişiyor. Bu birleşik teoriye göre bizim çok sayıda paralel evrenimiz ve bu paralel evrenlerde yaşayan diğer eşbenlerimiz var. Bu birleşik teoriye göre; evrendeki her şey titreşimlerden oluşuyor. Bu birleşik teoriye göre; atom altı parçacıklar evrenin her yerinde aynı anda bulunabiliyor. Bu birleşik teoriye göre; bu parçacıklar arasında telepati mevcut yani haberleşebiliyorlar. Bu teoriye göre biz, bir başka evrenin yansıma evreninde olabiliriz. Yine bu teoriye göre; zaman ve bilgi aynı anda bizim olduğumuz noktada zaten mevcut. Tıpkı gözümüzün ve kulağımızın görüp duyamadığı ses ve ışık dalgaları gibi… Yani üç boyutlu algılama kapasitemiz yanı başımızda duran bilgiyi ya da titreşimi alamıyor.
“The Fabric of The Cosmos” kitabının yazarı Brian Greene, sicimlere ait kanıtın kozmik mikrodalga fonda (gökyüzünün her yerinden görülebilen ışınım) bulunabileceğini düşünüyor. Greene, “Sicimlerin bize verdiği mesajı anlamayı öğrenmemiz gerekiyor” diyor.
Bu birleşik teoriyi anlayabilmek için sayfalar dolusu bilgi anlatmak gerekiyor. Bu kadar kalabalık bilgi ağının içinde beynin devreleri karışıp, içinden çıkılmaz hale gelebiliyor her şey. Bu yüzden meraklısına mutlaka Kuantum mekaniği, parçacık fiziği, uzay fiziği, paralel evrenler teorilerini ayrıntılarıyla incelemelerini öneriyorum ve Dejavu’yu bu bilgiler prizmasından geçirip biraz sadeleştirerek ele almak istiyorum. Özellikle paralel evrenlerimiz olduğunu düşündüğümüzde birçok şey için kendimize izahlar bulabiliyoruz.
Dejavu ve paralel evrenler
Paralel evrenlerimizin hepsi aynı anda vardır. Buna rağmen biz içinde olduğumuzu sandığımız tek bir evrenimizdeki farkındalığımızı yaşarız. Potansiyel diğer evrenlerimizde yolculuk yapan diğer ben’lerimiz bize uyarı mesajları gönderebilir. Bu paralel evrenin birinci gerçeğidir, çünkü titreşim ve sicim teorisi ile fotonların haberleşmesi gerçeği bunu mümkün kılar.
Varlığımızın öz gücü, tüm paralel evrenlerimizdeki farkındalıklarımıza dağıtılarak kullanılır. Bu güç varlığımızın dalga formunda olan öz varlığımızın kullandığı güçtür. Yani her evrenimizdeki eşbenimiz, ana kaynaktan gelen bir güç kullanarak yaşar. Birden fazla eşbenin olması, her benin belli miktarda gücü olması demektir. Diğer evrenlerden bazılarının iptal edilmesi, var olan özgücün daha az sayıya bölünmesi demektir. İptal edebildiğimiz paralel evrenimiz için kullandığımız güçler tek bir evrende kullanılırsa o evrenimizdeki benimizin yetkileri çoğalır. Bazı insanlar bunu yapabilmiştir. O evrenler bazen erkli rüyalarda iptal edilir, bazen bilinçaltı zihin kayıtları temizlenerek iptal edilir. Yani bağlı olduğumuz geçmiş hikâyelerimizden özgürleşerek yaparız bunu.
Bir takım çalışmalarla o paralel koridorumuza gideriz ve orada biriken enerji telciklerini geri alırız. Psikanaliz, hipnoz, Toltek özetlemesi ile yapılan şey tam da budur. Geçmişten gelen ve acısını çektiğimiz seçimlerimizin enerji kayıtlarını temizlemek bizi diğer paralel evrenlerimizden de özgürleştirir ve güçlendirir. Yani diğer bir paralel evrenimiz iptal etmiş oluruz. Kendi koridorumuzun içindeki güç yeterli duruma geldiğinde zamanın lineer çizgisinin büyülü tutukluluğundan kurtulabiliriz. Yanlara doğru dağılıp, diğer koridorlara akıp giden enerji tek bir koridor içerisinde toplandığında o koridor içerisindeki zamanı görme yeteneği artar.
Böylelikle öz bene biraz daha yaklaşmış olan ben, zaman çarkının ortasında oturarak kendi bütün zamanlarını görebilir. Yani, gelen zamanı ve giden zamanı… Bu görme; bazen durugörü, bazen şifa, bazen rüya erki olarak kullanılır. Şifacıların, durugörücülerin, Rüyacıların yaptığı şey tam da budur… Artan bu erkin nasıl kullanacağına ben’in kendisi karar verir. Bu aşamada Ben ile Özben arasındaki bağlantı sağlamlaşmış, kuvvetlenmiş ve temizlenmiş olduğundan varlık kendi öz amacını daha iyi bilir ve anlar ve kendi öz amacına uygun çalışır ve yaşar. Bu çalışma sonrası bir koridor içinde yaşayan ben, Özbeni ile gitgide daha fazla yakınlaşır. Yolculuk öze doğru olmaya başlar. Vuslat denilen şey budur. Kavuşmak…
Zaman aslında bir çark gibidir, bizim zihnimizdeki boyut kapasitesiyle ancak buna benzetebiliriz. Bu çark aynı anda, sonsuz sayıda koridor içererek döner. Bu koridorların her biri bizim seçimlerimizin koridorlarıdır. En kuvvetli koridorlar önemli seçimlerimizi yaparak oluşturduğumuz koridorlardır. Evlilik, meslek, eğitim seçimleri gibi seçimlerimiz sırasındaki seçmediğimizi düşündüğümüz alternatif şıklar diğer en kuvvetli paralel evrenimizi oluşturur. Hayatımızdaki bu seçimleri yaparken hissederiz bu seçimlerin önemli birer köşe başı olduğunu… Hani böyle önemli her seçim sonrası aklımızın bir köşesinde kalır diğer seçenek ile ilgili duygularımız. İşte o duygular bir taraftan akmaya devam eder ve paralel diğer evrenimizi besler. Varlığımızın içinden akıp giden o enerji, yürüdüğümüzü sandığımız evrenimizin içindeki ben’i zayıflatır. Geçmiş hikâyelerimizin duygu kayıtlarını temizlemek bu nedenle bizi güçlendirir. Hayatımız boyu kaç önemli seçim yaparız, bir düşünsek. Şu cümle çok şey anlatıyor:
“Kuantum evreninde ne zaman bir seçim yapılsa bir evren daha doğar.”
Asıl olan öz varlık zaman çarkının çarkın ortasında oturur ve bütün koridorları görür. Yani onun için her şey ŞİMDİ’ dir. Bütün koridorlarda dolaşan sayısız eşben vardır. Ama o benler sadece kendi koridorunun içini görür. Yani kendi lineer zamanını… Özbeniyle irtibat kurabilen eşbenlerden herhangi birisi böyle bir gerçeğin farkına vardığında bu bilgiyi kullanabilir. Kullanmak için seçenekleri vardır.
1- Tüm eşbenlerini aynı tek koridora toplamak,
2- Evrenleri arasında geçiş yapabilmek,
3- Diğer eşbenlerinden mesaj almak,
4- Özbeninden mesaj almak…
Benliğimizde çeşitli yetkide direksiyonlar vardır. Biz arabamızın tek olduğunu ve düz bir yolda gittiğimizi sanırız. Direksiyona sıkıca hâkim olduğumuzu düşünürken asıl direksiyonun hangi elimizde olduğunun gerçek farkındalığını yakalarsak elbette bilinçli ve gerçek seçimi yaparız. Gerçek direksiyonun hangisi olduğunu anladığımız an büyülüdür, anlatılamaz, ancak yaşanır. Bu büyüyü yaşamak için varlığımız olduğunu sandığımız tüm şeylerden özgür olmak şartı vardır. İsmimiz, cismimiz, kütlemiz, malımız, mülkümüz, zincirlerimiz, sevgilerimiz, düşkünlüklerimiz vs vs sonsuz sayıda bizi biz yapan ŞEY vardır. Kolay değildir HİÇ olmak…
Bu arada bu HİÇ olma halinin sürekli olmasına gerek de yoktur, bu da işin kolaylaştırıcı yanıdır. Bir saniyeliğine bile bunu yakalayıp kullanabilen çok şey yapabilir. Çünkü o bir saniye, bizim ölçüp biçtiğimiz bir saniyenin yetkilerinden çok daha fazlasına sahiptir ve zaman kanunları bunu açıklamaya yeterlidir.
Aslında birçok insan bu geçişleri yaşıyor, farkında değil. Matrix filminde ilginç bir sahne vardı, hatırlayalım. Trinity ve Neo kaçıyorlardı. Merdivenlerden çıkarken Trinity bir kedinin geçişini gördü. Trinity, bu kedinin geçişini ikinciye gördüğünün farkına varıp; “Bir şeyleri değiştirdiler acele edelim” diye bağırıyordu. İşte o değişim dediği şey bir geçiştir… Geçiş sırasında üst üste bindirilemeyen bir yaşam karesi iki kez görülür. (Dejavu’ların bir kısmı budur) Filmde değişimi yapan Matrix’tir. Matrix denilen ana kaynak program; Özben’e denk bir yapıdır. (Bu arada Kurandaki Rab kelimesi ile Matrix kelimesi aynı anlamdadır.) Farkında olmadan yapılan geçişler; Özbenin (ana program) müdahalesi ile yapılan geçişlerdir.
Anlık hissedişler dışında uzun sürelerle tanımlanan Dejavu’lar vardır. Örnek olarak benim hem de bugün yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Üç gündür gözümün önüne gelip duran bir mekân görüyordum. Beyaz ve metalik gri tonlarında döşenmiş, beyaz jaluzi storları olan geniş bir salon ve bir çok odası olan bir işyeri idi gördüğüm yer. Bugün bir arkadaşımın bir işyeri açtığını bir diğer arkadaşımdan duyunca, gözümün önünde birkaç gündür duran manzarayı hatırlayıp kendisine tarif ettirdim, acaba gördüğüm yer orası mı diye. Tarifi sonunda yanıldığımı düşündüm çünkü benim gördüğüm işyeri değildi. Derken aynı gün diğer bir arkadaşımla iş görüşmesi yapmak için yola çıktım. Oradan da başka bir arkadaşımı yeni taşındığı başka bir işyerinde ziyaret etmek için uğradım. İşyeri yeni hazırlanmış ve döşenmişti. Ben de hayırlı olsun ziyaretine gitmiştim kendisine.
Kapıyı bana açtığında çığlık attım çünkü üç gündür sürekli gözümüm önüne gelip duran manzaranın tıpatıp aynısıydı. Bu yeni yer hakkında kendisiyle de tek bir kelime bile konuşmamıştık şimdiye kadar. Bu yaşadığımı bana bir bilim adamı hangi teoriyle açıklayacak merak ediyorum. Bu olay için, anlık hafızanın gecikmeli kaydı diyebilir mi acaba? Ya da şizofreni… Diyemez, çünkü bu olay anlık değil üç dört günde yaşanan bir deneyimdir. Hem de kanıtlarıyla, tanıklarıyla. Çünkü ben ilk konuştuğum arkadaşıma gördüğüm yeri ayrıntılarıyla anlatmıştım. Koltuklar beyaz, duvarda gri metalik tuğlalar, camda ise beyaz storları var, bir sürü de oda var demiştim. Bu deneyim bir anlık değil, uzun bir süre içeren bir Dejavu’dur ve bana kendi eş benimden hem de rüyada değil, güpegündüz uyanıkken gelen bir mesajdır bana göre…
Benim gibi bu tür olayları yaşayanlar, bilimin yetersiz eski açıklamalarının doğru olmadığını iyi biliyorlar. Çünkü yaşadıklarının daha kapsamlı gerçekleri içerdiğinin farkındalar. Ve bu gerçekler, yanı başımızda duran ama çoğunlukla göremediğimiz kendi gerçeklerimizdir.
Tıpkı Matrix’teki gibi;
Yaşam sizden size yansıyandır…
1 note · View note
sozbirikimi · 7 years
Quote
Asuman Teyze ve Ben Güzel olan şiirleri yollamak değil; En güzel şiirleri yazabilmek ümidiyle... Belki kısa bir dörtlük, Belki de bitmeyecek olan mısralar yüreğimin dehlizlerinden çıkıp size doğru koşacak. Biraz utangaç, biraz sessiz fakat en samimi harflerle... Yine ne yazıyorsun oğlum dedi Asuman teyze Göz ucuyla şöyle bir süzdü beni, kısa süreli bir göz temasından sonra neyse der gibi bakışını attı, kumandayı eline aldı kanalı değiştirdi. Televizyondan radyo dinlemek gibi bir takıntısı vardı, biraz çatlak olduğunun o da farkındaydı... Genelde Türk sanat müziği dinlerdi, ama bu sefer Sezen Aksu'dan "Kaybolan yıllar" çalıyordu. Bir iç çekti, örgüsüne devam etti, o üç saniyelik iç çekişinin anlamı tam otuzüç yıla bedeldi. Anlatsa sabaha kadar dinlerdim, dokunmadım. Yazmaya devam ettim... Ben meczup bir dilsiz, sen ise Âma Benim işim renklerle, senin işin seslerle İyi de gözleri görmeyen birisine, renkleri nasıl anlatabilirsin ki ? Kırmızı, mavi, mor, sarı hiçbirisi yok senin dünyanda O zaman ben siyah mı olmalıyım ? Karanlık dünyanda benim siyahımı diğerlerinden ayırt edebilir misin ? Araya girdi, birden arkamda bitiverdi... Peki ya duygular dedi Asuman Teyze Köşesinden kalkıp elinden örgüsünü bırakmış, gözündeki cam çerçeve gözlüğünü aşağıya indirmiş, gözlerini kısarak yazdıklarımı okuyordu. Duygular diyorum aslanım duygular!! Gözleri görmeyen birisine renkleri anlatmaktan daha zor değil mi duyguları anlatmaya çalışmak ? Rüya tabirlerinin bile kitabı varken neden duygu tabirleri kitabı yok ? Haklısın dedim sustum ve kaldığım yerden devam ettim. Belki de edemedim, hala bıraktığı yerdeyim... Asuman Teyze, nereden karıştırdı ki duyguları bu işin içine İki afilli cümle yazıp, bazen spot aforizmalarla kandırıyorduk kendimizi... Neyse, boşver al eline şu örgüyü sende dedi Asuman Teyze İyi de ben anlamam ki örgüden Öğrenirsin aslanım, hem strese de iyi geliyor rahatlıyor insan... O günden sonra biraz öğrendim zor değilmiş aslında Ama tek bildiğim örgü türü Kendi başıma ördüğüm çoraplar... Ben senin için yazdım. Hep başkaları okudu... Gözleri görmek zorunda değil insanın, Kalbi kör olmasın yeter !!!
Hakan Özerol
103 notes · View notes
medyumbesirhoca · 3 years
Text
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Edilen Dualar
Tumblr media
Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar oldukça fazladır. Eğer bunların neler olduğunu araştırma içine girdiyseniz yazımızı okumanızı tavsiye ederiz. Kocanız için edeceğiniz aşk ve bağlama duaları ile aranızdaki sıcaklığı tekrar yakalayabilirsiniz. Böylelikle mutlu ve uzun evliliğe sahip olabilir, birlikte bir ömür geçirebilirsiniz. Evlenmenizin üzerinden yıllar geçtiyse bazı duygular eskimiş ya da yıpranmış olabilir. Onları harekete geçirmek sizin çabalarınız sonucunda ortaya çıkacaktır. Uzun süreli evliliklerde aradaki aşk duygusu yavaş yavaş sevgiye dönüşmektedir. İnsan hayatı neticede tekdüze bir yaşam şekline sahiptir. Bu yaşantının içinde yer alan eş de belli alışkanlıklar içirişinde yer alabilir. Eğer bayanlar kocalarının tekrar eskisi gibi kendilerine aşık olmalarını istiyorlarsa dikkat etmeleri gereken bazı konular ortaya çıkmaktadır. Dua etmek manevi olarak bir rahatlama ve istenilenlerin Allah’tan gelmesini isteme durumudur. Duaların edilmesi gerekir. Bunun yanı sıra bayanlar neler yapmalıdır?
Kocanızın Size Aşık Olması İçin Bayanların Yapması Gerekenler
Evin düzeninin sağlanması ve belli bir standardın oluşturulması bayanlar tarafından sağlanmaktadır. Her ne kadar evin reisi erkek olarak bilinse de aslında bayanlardır. Bir bayanın evi kendine ait bir ticarethane gibidir. Orada günlerce sabah akşam çalışır ama isyan etmez. Kendine, eşine ve çocuklarına bakan bayanlardır. Bu durumdan zaman zaman sıkılıyor olsalar da yıllarca bu işleri kendilerine görev edinmişlerdir. İşte bu görevler bazen çok ağır gelir işte o zaman eşlerine olan ilgi de zamanla azalabilir. Kocanızın size tekrar aşık olması için neler yapmalısınız? - Öncelikle ona ilgi, alaka ve şefkat gösterin. - Kendinize özen gösterin. Kıyafetleriniz ve saçlarınız her zaman güzel ve hoş olsun. - Vücut bakımı ve temizliğinize özen göstermelisiniz. Hoş kokulu bayanlar eşleri için oldukça önemlidir. - Eşinizin sevdiği yemekleri yapmanız onun gönlünü fethetmenizi sağlayacaktır. - Toplum içinde onun sizin için önemli olduğunu başkalarına hissettirmelisiniz. O zaman size olan sevgisi de artacaktır. - Bol bol sohbet edin ve sıcak ortamlar yaratın. - Birlikte yapacağınız birçok aktivite bulun, birlikte vakit geçirin. - Evliliğinizde romantizme önem verin. Erkekler kadınlar gibi romantizmden hoşlanırlar. - Eşinizin anne, baba ve akrabalarına hürmet etmeniz sizi daha çok sevmesini sağlayacaktır. - Eşinizin yaptığı işe saygılı olmanız gerekmektedir. Küçümsemeniz ya da aldığı ücreti az görmeniz evliliğiniz açısından sıkıntılara yol açabilir.
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Hangi Duaları Etmelisiniz?
Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar evliliğiniz için oldukça önemlidir. Duayı etmeden önce niyette bulunmalısınız. Niyetiniz içerisinde “Allah’ım sen kocamın bana tekrar aşık olmasını nasip et. Beni sevsin ve benimle birlikte mutlu olsun. Sen bizim yuvamızı kötü gözlerden koru. Beni ona onu da bana hayırlı eş et. Aramızdaki sevgiyi ve sıcaklığı eksiltme. Yuvamızın üzerindeki kötü bulutları al. Aramıza tekrar sıcaklık ve sevgi ver. Yuvamın dağılmasından sana sığınıyorum. Sen benim okuyacağım duaları kabul et. Amin” Özellikle pazartesi ve perşembe sabah ve gece dua etmek oldukça makbuldür. Dua etmeden ve sureleri okumadan önce abdest almalı, sakin bir odaya geçmeli ve Allah’la baş başa kalmalısınız. Edilen duaların gönülden edilmesi oldukça önemlidir. Ayakta ve kıbleye dönük olarak 21 defa besmele çekmeniz ve aşk duaları okumanız gerekmektedir. Bu aşk duaları nelerdir? Hemen bahsedelim…
Tumblr media
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Edilen Dualar
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Duha Suresi
Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar arasında bazıları oldukça önemli yere sahiptir. Bunları her gün okursanız kocanız size tekrar aşık olabilir. Tabi ki bu niyetinizi Allah’a bildirmeniz en hayırlısıdır. Aşk için oldukça önemli olan Duha suresini günde 7 defa okumanız oldukça makbuldür. İçinizi ve gönlünüzü ferah tutmalı, kendinizi tamamen duaya vermelisiniz. Kocanızın size tekrar aşık olması için Duha suresi şu şekilde okunmaktadır: 1- Vedduha 2- Velleyli iza seca 3- Ma vedde’ake rabbüke ve ma kala 4- Ve lel’ahıretü hayrün leke minel’ula 5- Ve lesevfe yu’tıyke rabbüke feterda 6- Elem yecidke yetiymen feava 7- Ve vecedeke dallen feheda 8- Ve vecedeke ‘ailen feağna 9- Femmel yetiyme fela takher 10- Ve emmessaile fela tenher 11- Ve emma binı’meti rabbike fehaddis Türkçe Anlamı: “Allah’ım senden kalbimdeki sıkıntıların çözümünü ve yüreğimdeki ukdenin en güzel şekilde aydınlığa kavuşmasını talep ediyorum, mübarek isimlerinin ve mübarek surelerinin vesilesiyle kapına gelmiş bulunuyorum. Sana içtenlikle iltica eden hiçbir kulunu geri çevirmediğin gibi bana da merhametinin güzelliği ile ihsanlarda ve nimetlerde bulunacağını bilmenin ferahlığı ve sevinci ile dergahı merhametine yönelmiş bulunuyorum. Duha Suresi’nin mukaddes hatırına ve içindeki derin manaların yüzü suyu hürmetine aşk duasını kabule karin eyle. Amin.”
 Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Ya Vedüd Esması
Ya Vedud duası oldukça etkili dilek ve hacet duası olarak bilinmektedir. Kocanızın size tekrar aşık olması için 7 gün ve günde 7 defa okunması hayırlıdır. Sevdiğinize kavuşmak için, ailenizi dağılmaktan kurtarmak için maddi sorunlardan kurtulmak ve mutlu bir gelecek için edilen mucize dualar arasında yer almaktadır. Ayrıca Ya -Vedud esması, büyük din alimlerinin dualarında da en yaygın olarak geçen Esmalardan biri olmaktadır. Ya Vedud mucizeleri nelerdir? İnceleyelim… - Hayırlı kısmet isteyenler günde 7 defa okuyabilir. - Anneler ve babalar okursa aile içinde güzel geçim ve neşe olur. - Düşmanı ile barışmak isteyenler okuyabilir. - İşinizin ve kazancınızın artması için okuyabilirsiniz. - Kocaları ile arası kötü olan kadınlar okursa araları düzelir. - Dertleri ve sıkıntıları olanlar okursa dertlerinden kurtulur. Bu duada 4 farklı esmaya seslenilmektedir. Allah’tan yardım dilenmektedir. Duayı tesirli kılan Esmaların anlamları nedir inceleyelim… El-Vedud “kullarını seven ve sevilmeye layık” anlamındadır. El-Muid “varlıkları yeniden dirilten” demektir. El-Mübdi “kâinatı yoktan ve eşsiz bir şekilde yaratan” manasındadır. El-Muğis “zor durumda kalanlara yardım eden” anlamındadır.
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin 10 Esma
Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar arasında 10 Esma’nın oldukça büyük önemi bulunmaktadır. Öncelikle abdest almalısınız. 4 rekat namaz kılınması sünnettir. Zorunlu olmamakla birlikte kılınırsa iyi olur. Yatsı namazı sonrası duanın edilmesi makbuldür. Gece yapılan ibadetlerin daha iyi olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Okunması gereken 10 Esma sırasıyla şu şekildedir: 1- Ya -Nur ( Yeri ve göğü nuru ile nurlandıran demektir.) 2-Ya-Batın ( Allah’ın gizli olan her şeyden  haberdar olduğunu bildiren esmadır.) 3- Ya -Muktedir ( Gücü her şeye yeten demektir.) 4- Ya -Hamid ( Şükür etmeye layık varlığın Allah olduğunu bildiren esmadır.) 5- Ya -Vedud ( Sevilmeye layık anlamındadır.) 6- Ya -Mucib ( Duaları kabul eden demektir. ) 7- Ya -Azim ( Çok büyük ve çok güçlü demektir.) 8- Ya -Kuddüs ( Hiçbir noksanlığı olmayan demektir.) 9- Ya -Berr ( İyiliği çok olan demektir.) 10- Ya -Rahman ( Allah’ın her canlıya sonsuz rahmet ettiğini belirten esmadır.) Yapacağınız bütün dualarında amacınız kocanızın size tekrar aşık olmasını istemenizdir. Dualarda sadece Allah’a yakarılır. Olup olmaması onun dileği sonucundadır. Bizlere düşen duamızı etmek ve iyi niyetlerimizi belirtmektir. Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar canı gönülden yapılarak sonucu Allah’tan beklemek ve sabırlı olmak gerekir.
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Edilen Duaların Önemi
Dua etmek her zaman oldukça önemlidir. Bir nevi arınma ve manevi duygularımızın kuvvetlenmesi anlamını da taşımaktadır. Kişiler dua ettikçe rahatlar ve hafifler. Kocanızla aranızın düzelmesi ve tekrar aşk duygularının harekete geçmesi için hal ve hareketlerinizden ziyade hayatınızda duaya da yer vermelisiniz. Yukarıdaki dualardan hariç kendi bildiğiniz sureler de oldukça etkili olacaktır. Kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar ve sureler içinde evliliğinize nazar değmesin ve göze gelmeyin diye edilen dualar da bulunmaktadır. Özellikle Felak ve Nas surelerini okusanız kötü gözlerden evinizi arındırmış olacaksınız. Dua etmekten başka yoksula fakire verilecek olan sadakalar da bir nevi dua yerine geçmektedir. Başkalarının duasını almak, onların sizin için dua etmeleri oldukça hoş ve güzeldir. Verilen sadakaların birçok belayı önlediği bilinmektedir. O yüzden hayatınızdan sadakayı eksik etmemelisiniz. İhtiyacı olanlara yapılacak olan hayırların Allah katında önemi büyüktür. Evinizin bereketi artacağı gibi evinizde ve içinizde ayrı bir huzuru da sağlayacaktır.
Kocanızın Size Tekrar Aşık Olması İçin Edilen Bağlama Duaları
Aşkın haricinde eşlerin birbirine bağlı olmaları da oldukça önemlidir. Bağlılık evliliğin kurallarından birisidir. Eşini aldatmamak ve haram olana bakmamak evdeki muhabbetti artırır. Kocanızın size tekrar aşık olması için bağlama duaları da okuyabilirsiniz. Size bağlı kalan eş size aşk dolu bakacak ve gözü sizden başkasını da görmeyecektir. Öncelikle niyet etmeniz ve içinizdeki duyguları söylemeniz önemlidir. “Allah’ım eşimin sadece bana bağlı kalmasını ve başka kadınlara bakmasını istemiyorum. Sen bunu nasip etme. Sadece benimle ilgili ve beni seven bir eş olsun. Onun nefsini haram uzak tut. Bana yakınlaştır. Bizim aramızı sıcak tut. Amin” bağlama duaları nelerdir? Neleri okumalısınız? Aşağıdaki duayı 3 gün boyunca okursanız kocanızı kendinize bağlayabilir ve size tekrar aşık olmasını sağlayabilirsiniz. 3 Günde Kocanızı Bağlayan ve Size Aşık Eden Dua Feasallâhü en ye’tiye bil fethı ev emrin min ındihi. Felemmâ nesû mâ zükkirû bihi fetehnâ aleyhim ebvâbe külli şeyin. Ve ındehü mefâtihul ğaybi lâ ya’lemühâ illâ hüve ve ya’lemü mâ fîl berri vel bahr. Vestekberû anhâ lâ tüfettehu lehüm ebvâbes semâ’. Alallâhi tevekkelnâ rabbenafteh beynenâ ve beyne kavmenâ bil hakki ve ente hayrul fâtihîn. Ve lev enne ehlel kurâ âmenû vettekav elfetehnâ aleyhim berakâtin mines semâi vel ard. in testeftihû fekad câ ekümül fethu ve in tentehû fe hüve hayrun leküm. Velemmâ fetehû metâahüm vecedû bidâ atünâ ruddet ileyhim. Vesteftehû ve hâbe küllü cebbârin anîd. Ve lev fetehnâ aleyhim bâben mines semâi fezallû fûhi ya’ricûn. Hattâ izâ fetehnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hüm fîhi müblisûn. Ev mâ melektüm mefâtihahü ev sadîkıküm. Fefteh beynî ve beynehüm fethan ve neccinî ve men meıye minel mü’minîn. Görüldüğü üzere kocanızın size tekrar aşık olması için edilen dualar oldukça fazla çeşitliliğe sahiptir. Sizin yapmanız gereken iyi ve temiz niyetlerinizle birlikte dua etmeyi yaşantınız içinde eksik tutmamanızdır. Ancak o zaman eşler birbirlerine karşı sıcak ve samimi kalabilirler. Bu sıcaklık onların arasındaki aşk duygusunu tekrar harekete geçirebilir. Read the full article
0 notes
yirmibesmart · 7 years
Text
Asuman Teyze
Güzel olan şiirleri yollamak değil;
En güzel şiirleri yazabilmek ümidiyle...
Belki kısa bir dörtlük,
Belki de bitmeyecek olan mısralar yüreğimin dehlizlerinden çıkıp size doğru koşacak.
Biraz utangaç, biraz sessiz fakat en samimi harflerle...
Yine ne yazıyorsun oğlum dedi Asuman teyze
Göz ucuyla şöyle bir süzdü beni, kısa süreli bir göz temasından sonra neyse der gibi bakışını attı, kumandayı eline aldı kanalı değiştirdi.
Televizyondan radyo dinlemek gibi bir takıntısı vardı, biraz çatlak olduğunun o da farkındaydı...
Genelde Türk sanat müziği dinlerdi, ama bu sefer Sezen Aksu'dan "Kaybolan yıllar" çalıyordu.
Bir iç çekti, örgüsüne devam etti, o 3 saniyelik iç çekişlerin anlamı tam 33 yıla bedeldi.
Anlatsa sabaha kadar dinlerdim, dokunmadım.
Yazmaya devam ettim...
Ben meczup bir dilsiz, sen ise Âma
Benim işim renklerle, senin işin seslerle
İyi de gözleri görmeyen birisine, renkleri nasıl anlatabilirsin ki ?
Kırmızı, mavi, mor, sarı hiçbirisi yok senin dünyanda
O zaman ben siyah mı olmalıyım ?
Karanlık dünyanda benim siyahımı diğerlerinden ayırt edebilir misin ?
Araya girdi, birden arkamda bitiverdi...
Peki ya duygular dedi Asuman Teyze
Köşesinden kalkıp elinden örgüsünü bırakmış, gözünde cam çerçeve gözlüğünü aşağıya indirmiş,
Gözlerini kısarak yazdıklarımı okuyordu.
Duygular diyorum aslanım duygular
Gözleri görmeyen birisine renkleri anlatmaktan daha zor değil mi duyguları anlatmaya çalışmak ?
Rüya tabirlerinin bile kitabı varken neden duygu tabirleri kitabı yok ?
Haklısın dedim sustum ve kaldığım yerden devam ettim.
Belki de edemedim, hala bıraktığı yerdeyim...
Asuman Teyze, nereden karıştırdı ki bu duyguları işin içine
İki afilli cümle yazıp, bazen spot aforizmalarla kandırıyorduk kendimizi
Neyse, boşver al eline şu örgüyü sende dedi Asuman Teyze
İyi de ben anlamam ki örgüden
Öğrenirsin aslanım, hem strese de iyi geliyor rahatlıyor insan...
O günden sonra biraz öğrendim zor değilmiş aslında
Ama tek bildiğim örgü türü
Kendi başıma ördüğüm çoraplar...
Ben senin için yazdım.
Hep başkaları okudu...
Gözleri görmek zorunda değil insanın,
Kalbi kör olmasın yeter !!!
2 notes · View notes
blog40ambar · 5 years
Link
EMPATİK HASTALIKLAR: Başka İnsanların Hastalıklarını mı Çekiyorsunuz? Empatik hastalıklar kendinizin olmayan semptomları tezahür ettirdiğiniz hastalıklardır. Birçok hasta ilaçlara veya psikoterapiye kısmen yanıt veren panik atak, kronik depresyon, yorgunluk, ağrı veya gizemli hastalıklar ile etiketlenmiş olarak bana geldi. Bazıları neredeyse eve hapsolmuş veya yıllardır hastaydı. Hepsi de, “Kalabalıklarda bulunmaktan ödüm kopuyor. Başka insanların öfkesi, stres ve ağrısı beni güçsüzleştiriyor ve enerjimi toplamam için çok fazla zamana gereksinimim oluyor.” diyorlar.
Tüm bu hastaların yakın geçmişlerine baktığım zaman, onların “fiziksel empatlar” dediğim şey olduklarını gördüm: bu insanların bedenleri o kadar geçirgen ki, başkalarının semptomlarını emiyorlar. Ben de bunlardan biriyim. Fiziksel empatlar başkalarının şeyleri filtrelemek için sahip oldukları savunmalara sahip değiller. Bir psikiyatrist olarak bunu bilmek bu hastalara nasıl muamele ettiğimi değiştirdi. İşim onlara nasıl merkezleneceklerini, kendilerini koruyacaklarını, sağlıklı sınırlar çizeceklerini ve başkalarından topladıkları enerjileri salıvereceklerini öğretmek oldu. Fiziksel empat olup olmadığınızı belirlemek için aşağıdaki testi yapın. Test: Fiziksel Bir Empat mıyım? Kendinize sorun: * Aşırı hassas veya hastalık hastası olarak etiketlenmekte miyim? * İyi görünen birinin yanına oturduğumda aniden göz kapaklarım ağırlaşıp şekerleme yapıyor gibi hissettim mi? * Kalabalıklarda huzursuz, yorgun veya hasta hissedip onlardan kaçıyor muyum? * Başka birilerinin endişesini veya fiziksel ağrısını bedenimde hissediyor muyum? * Öfkeli veya saldırgan insanların yanında tükenmiş hissediyor muyum? * Tıbbi tahliller için doktordan doktora koşuyor, ama “İyisin” yanıtı alıyor muyum? * Kronik yorgunluğum var mı ya da bir çok açıklanamayan semptomlarım var mı? * Sık sık dünya tarafından bunalmış hissedip evde kalmayı istiyor muyum? Eğer 1 – 3 soruya “evet” yanıtı verdiyseniz, en azından kısmen empatsınız. 4 – 5 soruya “evet” dediyseniz, bu ılımlı derecede fiziksel empat olduğunuzu gösterir. 6 – 7 “evet” yüksek derecede empat olduğunuzu belirtir. 8 evet tamamen empat olduğunuzu belirtir. Fiziksel empat olduğunuzu keşfetmek bir ifşa olabilir. İçiniz rahat olsun: deli değilsiniz. Yalandan hasta ya da hastalık hastası değilsiniz. Bu şeyleri hayal etmiyorsunuz, yine de doktorunuz size baş belası gibi davranıyor olabilir. Siz geliştirmeniz ve başarılı şekilde yönetmeniz gereken bir armağana sahip hassas bir insansınız. Toksik Enerjiyi Bırakmak İçin Stratejiler Fiziksel empatinin sizi bunaltması gerekmez. Şimdi kendimi merkezleyebildiğim ve başkalarının ağrılarını almaktan kaçındığım için, empati hayatımı daha şefkatli, içgörülü ve daha zengin hale getirdi. Başarılı bir fiziksel empat olarak gelişmenin bazı sırları aşağıda. Empatlar İçin Hayatta Kalma Rehberi: Başka İnsanların Hastalığını ve Ağrısını Çekmeyi Durdurmanın 9 Stratejisi 1. Değerlendirin. Önce, kendinize sorun: Bu semptom veya duygu benim mi yoksa başkasının mı? Her ikisi de olabilir. Eğer öfke veya korku gibi duygular sizin ise, kendi kendinize veya profesyonel yardım alarak buna neyin neden olduğu ile yüzleşin. Eğer size ait değilse, onu üreten kişiyi belirlemeye çalışın. 2. Uzaklaşın. Mümkün olduğunda, şüpheli kaynaktan en azından 6 metre uzağa gidin. Rahatlayıp rahatlamadığınıza bakın. Yabancıları gücendireceğinizi düşünmeyin. Halka açık bir yerde “rahatsızlık” duygusunun size empoze edildiğini hissederseniz, oturduğunuz yeri değiştirmekte tereddüt etmeyin. Reklam
3. Hassas, incinebilir noktalarınızı bilin. Her birimiz başkalarının stresini çekmeye daha hassas olan beden kısımlarına sahibiz. Benimki bağırsağım. Kendinizinkini belirlemek için bedeninizi tarayın. Boynunuz mu? Boğaz ağrınız var mı? Baş ağrıları? Mesane enfeksiyonu? Semptomlar başladığında, avucunuzu oraya koyun ve rahatlatmak için o bölgeye sevgi dolu nezaket göndermeye devam edin. uzun süreli depresyon veya ağrıda, kendinizi kuvvetlendirmek için bu yöntemi her gün kullanın. Bu rahatlatıcıdır ve güvenlik ve iyimserlik duygusu oluşturur. 4. Nefesinize Teslim Olun. Eğer başka birilerinin semptomlarını topladığınızdan şüpheleniyorsanız, bir kaç dakika nefesinize yoğunlaşın. Bu merkezleyicidir ve sizi gücünüze bağlar. 5. Meditasyon Yapın. Duygusal veya fiziksel stres ile başa çıkmak için bir kaç dakika meditasyon yapın. Bunu evde, işyerinde, partilerde ya da konferanslarda yapın. Veya, banyoya sığının. Orada meditasyon yapın. Pozitifliğe ve sevgiye odaklanın. 6. Sağlıklı sınırlar koyun. Stresli insanları dinlemek için ne kadar zaman ayıracağınızı kontrol edin ve “hayır” demeyi öğrenin. Hatırlayın, “hayır” tam bir cümledir. 7. Etrafınızda koruma olduğunu gözünüzde canlandırın. Tüm bedeninizin etrafında beyaz ışık örtüsü olduğunu gözünüzde canlandırın. Veya son derece toksik insanlarla, davetsiz misafirlere karşı enerji alanınızı koruyan ve kontrol eden vahşi siyah bir jaguar hayal edin. 8. Röntgen vizyonu geliştirin. Belinizdeki omurların arasındaki boşluklar bedenden ağrıyı elimine etmeye olanak sağlar. Ağrının bedeninizi terk ettiğini gözünüzde canlandırarak bu boşluklardan ağrıyı dışarı yönlendirmeyi öğrenmek faydalıdır. Ağrı hayatın devasa enerji matriksi ile harmanlanırken ona elveda deyin. 9. Banyo yapın veya duş alın. Stresi çözmenin hızlı bir yolu kendinizi suya bırakmaktır. Banyo yapmak otobüs egzoslarından başkalarından alınan şeylere kadar her şeyi yıkayıp uzaklaştırır. Doğal mineral sulara girmek her şeyi arıtır. Bu stratejileri uygulamaya devam edin. Kendinizi ve alanınızı koruyarak etrafınızda sizi destekleyen sihirli güvenli bir baloncuk yaratabilirsiniz, aynı zamanda olumsuz insanları kendinizden uzaklaştırırsınız. Ara sıra ağrıları veya bazı diğer semptomları toplarsanız panik yapmayın. Bu olur. Bu stratejiler ile stresli durumlara hızlı yanıtlar verebilirsiniz. Bu sizi daha güvenli, sağlıklı yapar. Dr. Judith Orloff (Çeviri: Saffet Güler)
0 notes
ohitorissama · 7 years
Text
Yani, ne bileyim, olmuyor bazen. Gerçekten istiyorsun, gerçekten çabalıyorsun, gerçekten deniyorsun olsun diye ama; bütün bu gerçeklik, uyduruktan, kıçı boklu bir kader tarafından ti'ye alınıveriyor. Böyle, sanki sen bu kadar zaman boşuna içinde çıra yakmışsın gibi. Hani oluyor ya, solda hemen, bir ağrı oluyor. Iste o, bunca zaman aslında hiç acımamış gibi. Seni buna inandırıyorlar ya, komedi.
Sevdik sanıyoruz ya, seviliyoruz diyoruz hani bazen. Ne bileyim, içimdeki, içimizdeki duygular bile bize yalan söylerken, nasıl bir gerçeklik ki bu? Ben inanmıyorum. Var olmadığını bile bile, sanki elimi o taşın altında gezdirirsem bulacakmışım gibi hissediyorum. Bulamıyorum. Tamam, aşk denen şeyin anlık olduğunu ve kısa süreli olsada var olma gayreti gösterdiğini biliyorum ama, bitecek olan bir şeye kendimi bırakamıyorum.
Ben, ne kadar istesem de ait olamıyorum. Sahiplenemiyorum benim olmadığını bu kadar hissederken. Ne bileyim ben. Olmuyor işte, bu benim elimde değil. En başta kendime güvenemiyorum. Gitmelere engel olamıyorum. Güzel gidiyorum bazen, bazen çirkin. Kalamıyorum.
39 notes · View notes
yorgunb1radam · 7 years
Note
Abi sen psikoloji okuyorsun ya yani bir bilgi birkimin var ben bipolar olduğumu düşünüyorum emin değilim internette araştırdım ama tam anlamadım anlatır mısın?
Bipolar bozukluk bir hastalık; burada bir anlaşalım, hava atılacak bir şey değil.. Toplumda %1-2 civarında görülüyor, çoğunlukla genetik.. Manik Depresif bozukluk. Yani kişi birbirinden tamamen farklı iki ruh halinde olması. Bunlar bir anda da olabiliyor dönem dönem de.Mani dönemi: Aşırı bir mutluluk, abartı bir neşe, dünyalar kadar öz güven, hatta bunun ileri ki boyutlarında ben peygamberim, ben dünyanın lideriyim uleeen lere kadar gidebiliyor insan. (Ben gidersem buralardan Tumblr biter! En mükemmel benim. Ha ha ha! Her şey ne kadar güzel. Salsa yapalım, gülmeme challenge.. gerçi gülmeme olmaz manideyim) Depresyon dönemi: Aşırı bir keder, sürekli bir hüzün, kendini değersiz hissetme, hayattan zevk alamama, her şeyi anlamsız bulma. Adeta Nuri Bilge, almış seni baş rolü vermiş ya da Thomas Hardy’nin Oğuz Atay’ın Charles Bukowski’nin romanında baş karaktersin.. (dırırımmm dırırı dırırım dırı.. dırırım dırı dırırrııı)Ee bunlar bana da oluyor? Bir anda masaya çıkıp dans ediyorum, öbür gün depresyon hırkamla kahve içip cam buğusuna kalp yapıp fotoğrafını çekip instagrama atıyorum? Bunlar insanca duygular. Bipolar olabilmesi için bu dönemlerin kişinin işini, ilişkilerini hayatını ciddi anlamda etkiliyor olması lazım. Durduk yere olan sebepsiz hisler daha çok.. Tabii süreleri de uzun olması lazım. Mani döneminde hiç uyumadan süper enerjik takılabiliyor olmalı. Aşırı bir cinsel istek falan olmalı. Ya da depresyon dönemi çok ağır ve yine uzun süreli olmalı. Neyse böyle bir durumdan şüpheleniyorsan tabii ki doktora gitmelisin. Bipolar tedavisi olan bir hastalık. Ciddili durum. Ha bunu hava atmak için kullananlar yok mu? Var. "Abi ben de #bipolar var ya." "Kızım sabah çıktım gittim çünkü bipolar var bende." "Kurt Cobain hastalığı. Hemingway'de var, Frank Sinatra da var, Amy.. beethoven da var. Bir bunlarda bir de bende." Ee onların yaptıkları belli.. Sen napıyorsun? Buluşmalara bu bipolarım diyen insanlar yüzünden gitmiyorum.
8 notes · View notes
Text
Havalar biraz olsun serinlemeye başladı ve insanlar çılgınlar gibi evleniyor. Tüm sosyal medya; söz, kına, nişan, düğün gibi saçmalıkların fotoğraflarıyla dolup taşarken hayretler içerisinde izliyorum. Gerçekten bu kadar mısınız? Sizler, size mecbur kılınan hayatları nasıl bu kadar kolay seçebiliyor ve binlerce insanın yaptığı hatayı yeniden yaparken nasıl davullar zurnalar ile böylesi eğlenebiliyorsunuz? Hiç mi arzulamadınız başka hayatları, düşünmediniz mi bunu neden yaptığınızı? Görmediniz mi etrafınızdaki kutsalların saçmalığını? Sizler adına bir tek ben sorguluyor ve ben utanıyor gibiyim. Neyse bu evlilik konusunu biraz daha düşünerek kendimi boş yere üzmek istemiyorum. Yıllar sonra eşinizin sizi kimlerle aldattığının takibini yapıp, bir yandan da aptal çocuklarınızın okul masrafları ile boğuşurken karşılaştığımızda haklı olduğumu anlarsınız. 
Hayatta kalmak, hayatta kalabilmek için beslenmek ve üremek en temel içgüdülerimiz. Hadi üremenin yanındaki promosyon olan zevki ucuza ve zahmetsiz hale getirebilmek için evlendik. Beslenebilmek için çalışıyor adı altında kölelik yaparak, baştakilerin saraylarına altın kaplamalı bardaklar almalarını da sağlıyoruz. Buraya kadar tamam. Peki ya hayatta kalma içgüdüsünün ta kendisi? Şimdi biz bu güdüyü nasıl tetikliyor ve nasıl doyuruyoruz? İlkel çağlarda değiliz. Sonuçta her gece uyurken bir aslanın, kaplanın veya ayının avı olacağız derdimiz yok. Ertesi gün avlanıp yemek bulamazsak aç kalırız derdimiz de yok. Geçmişteki insanlara kıyasla öldürülme riskimiz çok çok düşük. Hele ki ortadoğu ülkelerinde yaşamıyorsanız. Hayatta kalma içgüdüsü o zaman nasıl besleniyor günümüz modern insanında?
Hemen hemen her kültürde “Aşk için ölmek” teması vardır. Hemen kanlı gül fotoğraflarını bir aklımıza getirelim. “Senin için ölürüm” “Sen gidersen ölürüm” “Sen benim yaşama sebebimsin” gibi bir çok cümle vardır kültürümüzde. Filmlere, dizilere, şarkılara ve şiirlere konu olmuş, onlara şekil vermiştir bu düşünce. Sevdiği kendisini terk edince intihar eden insanlar. Sevdiğinin dudağından zehir içerek ölmenin perdelendiği oyunlar. Bu neredeyse her kültürde rastlanılan bir durum. Biraz da kutsallaştırılmış bir düşünce. Peki... Sanırım bir yerlere varıyoruz. 
Günümüz minnoş prenses modern insanı, rahat bir yaşam yaşarken en temel içgüdüsünü beslemek için bir olanak bulamıyor. Lakin o güdünün bir yere kanalize olması gerekiyor, bir şekilde beslenmeli. Fakat nereden? Duygular! Tabi ya! Bir şekilde savunmasız kalabildiğimiz, nispeten zayıf bir yönümüz. Sonunda kendine bir kaynak bulan içgüdü sevilen kimseyi belki bir şekilde hayatın merkezi noktasına getiriyor. İşin kurnaz noktası ise şu: Sevilen kişiye asla tam güvenemeyiz, götüne zincirli dildo sokup bir yere bağlasan bile er yada geç gider. Daima bir noktada terk ediliriz. Sevilen kişinin ertesi gün hayatımızda olmama ihtimali, sürekli bir tetiklenme durumu yaratarak yaşama içgüdümüz için uzun süreli bir besin kaynağına dönüşmekte.
Yazıyı Robert B. Edgertan ‘ın “Hasta toplumlar” isimli kitabından hatırladığım bir bölüm ile devam ettireyim. Yağmur ormanlarında yaşayan ilkel bir kabileyi gözlemek üzere, onlarla yaşayan antropologların şahit olduğu bir olaydan bahsedilmekte. Kabile avlanmaya gider küçük bir hayvan avlar ve köye doğru geri dönerken avcılardan biri ormanda kaybolur. Köye gelip ateş yakar ve avlarını pişirmeye başlarlar, bu sürede hava kararmıştır. Kaybolan üyenin yardım sesleri köye ulaşmakta fakat kabile üyeleri sadece gülüp geçmektedir. Antropologlardan biri “onun için endişelenmiyor musunuz?” diye sorar. Ormanda kaybolmuş adamın kız kardeşi gülerek “hayır bu şekilde bağırmaya devam ederse jaguarlar onu daha çabuk bulur, bizim de yemeğimizi paylaşacak bir kişi azalmış olur” der. Tüm kabile buna katılarak güler. Adamın sesi bir süre sonra kesilir.
Yıllarca antropoloji bilimi, ilkel kabileleri barış içinde, rahat yaşayan, mutlu topluluklar olarak yansıttı. Oysa gerçek asla böyle değildi. Yaşama içgüdüsü bizlere göre daha çok tehdit edilen bu ilkel insanlar, bizlerden çok daha az sevgi ve bağlılık duygusuna sahiplerdi. Bunun yanı sıra yıllarca pedofili, yamyamlık, insan kurban etme gibi vakalar, antropolojinin prensiplerinden biri olan kültürel göreceliğin; etnikmerkezcilik uygulamama ilkesinden dolayı göz ardı edildiler.
Peki ya sevmeyelim de taşa mı dönelim? Konuyu zaten antropolojiye bandırdım, birde üstüne davranış biyolojisi ile süslemek istemiyorum. O yüzden gidin evlenin, her yere de düğün fotoğraflarınızı saçın. Takılan altınınız bol olsun.
*Sabah olunca adam köye ulaşıyor. Ağaç kovuğuna saklanmış gecenin geri kalanında.
0 notes
gezginkizlarim · 6 years
Text
Uzun bir aradan sonra yeniden yazabiliyorum. Bu araya çok fazla şey sığdırdık, gezgin kızlar konserlere çıktı, gösteriler yaptı, sınavlara girdi, başarılar kazandı, yeni umutları oldu, tabiki arada bol bol da gezdi ama anneleri yazı yazacak zaman bulamadı:(
Bugün kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum.
Yaptığımız günübirlik ve kısa süreli gezileri bir kenara bırakarak, ilk önce bizi bütün aile olarak en çok etkileyen geziden başlayacağım. Çanakkale Anıtlar ve Şehitlikler gezisi. Bu bölgeye uzun zamandır gelmek istiyorduk. Büyük kızım, okulda Çanakkale Savaşını ve Zaferi daha detaylı olarak öğrendikten sonra bize bu geziyi en kısa sürede yapmamız için yoğun bir baskı yaptı, çok da iyi oldu, Çanakkale bölge olarak pek çok farklı özelliğe sahip. Doğası, MÖ 3000 yıl öncesine dayanan tarihi, 7 büyük medeniyete yaptığı ev sahipliği ve bu nedenle geçirdiği iki büyük savaş (Truva ve Birinci Dünya Savaşı), denizi ve ormanı, yeşili ve mavisi, güler yüzlü insanları ve çok sevimli hayvanları (sincap, keçi, balık, eşek, inek hepsini gördük ve sevdik) gibi pek çok farklı yönü ile misafirlerini bekliyor, mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken bir zafer şehri. Ayrıca bugün ülkemizde başımız dik yürüyebilmemizi sağlayan zaferler, çocuklarımızın bu savaşların neden yapıldığını, neler olduğunu, nasıl kazanıldığını öğrenmesi gerekli, görerek öğrendikleri şeylerden daha çok etkileniyorlar ve unutmuyorlar.
Kızlar, bütün tatil boyunca 3 şeyi dillerinden düşürmedi, Çanakkale Türküsü, Dur Yolcu Bilmeden Gelip Bastığın Bu Toprak Bir Devrin Battığı Yerdir ve Atatürk’ün Yeni Zelandalı-Avusturalyalı Şehit annelerine hitaben söylediği bizim evlatlarımız sözü.
Bu ifadelerin hepsinin ne anlama geldiği, satır aralarında saklı mesajlar ve duygular, hepsini kendi aramızda konuştuk, açıkladık.
Atatürk’ün bu kadar korkunç bir savaş sonrasında, binlerce genç insan ölmüşken, herkes bir yakınını kaybetmişken, bu savaş yüzünden bu kadar yokluk çekmişken söylediği bu sözü her okuduğumda benim gözlerim doluyor. Bu vahşeti, bu kadar sevgi dolu, şefkat dolu bir duruma başka kim, nasıl dönüştürebilir? Bu nasıl bir zeka ve ifade yeteneği inanılır gibi değil.
Biz uzun tatilimizin ilk 3 gününü bu bölgede geçirdik. İstanbul’da cumartesi sabah kahvaltı ettikten sonra çıktık, ilk durağımız Tekirdağ’da köfte yemek için Yurdanurlar Köfte (Uçak Köfte) oldu, ama uçak sadece gezi için açıkmış, yemeği ön taraftaki restoranda yiyebiliyorsunuz ve ben lezzet olarak Özcanlar Köfte’yi tercih ederim. Ama siz de çocuklarınız ile birlikte uçağı gezmek için burada da mola verebilirsiniz. Fiyatlar ve menü Özcanlar Köfte ile birbirine benziyor.
Sonrasında biz Şarköy yolundan ilerledik, Şarköy’de ailecek hepimizin çok sevdiği arkadaşlarımıza uğradık, çok mutlu olduk. Şarköy’ün yolu çok güzel, otomobil reklamlarının çekildiği yerlere benzeyen, dar, tehlikesiz virajları olan, sağlı sollu ayçiçek tarlalarının ve üzüm bağlarının arasından ilerleyerek Şarköy’e varıyorsunuz.
  Şarköy küçük, samimi, sevimli ve huzurlu bir sahil kasabası. Yerleşim yerinin batı tarafında daha az katlı, müstakil yazlık evler ve siteler bulunuyor, doğu tarafında ise daha apartman tipi evler ve çarşı var. Yaz tatilinin huzurla geçirileceği, ailecek gidilecek küçük tatil-sahil kasabası. Deniz kenarında, akşamları trafiğe kapatılan bir yol var, bunun dışında da denize inen yolların bir kısmı trafiğe kapalı, çocuklarınızla plaja giderken tehlikesizce, huzurla yürüyebiliyorsunuz. Biz ilk defa geldiğimiz Şarköy’ü çok sevdik ve bu tatlı moladan sonra Eceabat’a doğru hareket ettik.
Biz Eceabat’ta konakladık ama bu bölgede belli bir standardı olan temiz düzgün otel bulmak mümkün değil. Eceabat ve Kilitbahir birbirine çok yakın ve şehitliklere de en yakın mesafedeki iki yerleşim yeri. Kilitbahir daha sevimli, Eceabat daha yol üzeri bir yerleşim yeri. Her ikisinden de, Çanakkale’ye feribot kalkıyor, bu nedenle sürekli bir transit trafik var ve sadece transit trafiğe hizmet vermek üzere gelişmiş iki yerleşim yeri.
Bu bölgede dediğim gibi konaklamak pek keyifli değil, aynı şekilde yemek yemek için de keyifli, düzgün alternatifler bulmak pek mümkün değil. Ama bu bölgeye gelip balık yemeden, sardalya yemeden sakın dönmeyin. Biz iki gün de akşam yemeklerimizi İskelenin hemen ilerisindeki İrfan Balıkçılık’ta yedik.
Buranın yanında bir de Bekir Baba Balık var, o da aynı kalitede ve servis seviyesinde bir restoran. Biz ikisini de beğendik, İstanbul’daki balık fiyatları ile karşılaştırmak mümkün değil, beyaz örtüler yok ama lezzet tamam. Salata, balık ve balığın her türlüsü var. Biz bu mevsim ve bu bölgede yenecek ideal balık olan sardalya hem ızgara, hem de tavada soslu yapılmış olarak yedik. Ayrıca bir de karagöz balığından tattık, hepsi çok lezzetli, muhteşemdi.
Ayrıca sahilde vapur için kuyruğa girilen cadde üzerinde pek çok restoran var, ama biz bunları denemedik, yolcu trafiği çok fazla olduğu için yemeklerin beklemeden tüketildiğini düşünüyorum, hep taze olmalı, döner, sulu yemek gibi alternatifleri ve kapıdan sizi çağıran garsonları burada bulabilirsiniz. Bu cadde üzerinde bir pastanede dondurma ve peynir tatlısı yedik, onlar da güzeldi. Sahilde pek çok seyyar mısır satıcısı var, iskelenin yan tarafında tam meydanda da bir çay bahçesi yer alıyor. Mısır ve çekirdeklerinizi alıp, burada çay ile birlikte deniz manzarasına karşı dinlenebilirsiniz. Bir de İskelenin hemen yanında Opet’in yaptırdığı ve savaşı anlatan, anıtlar ve kabartma harita olan bir park var. Burayı da mutlaka görmek gerekir. İki düşman siperinin sadece 8 metre aralık ile olduğu, tarafların birbirinin soluklarını dahi duyduğu, düşman ama bir o kadar dost olduğu bir savaş yaşanmış. Opet’in yaptırdığı bu parkta, 8 metre aralıklı siperler canlandırılmış, etkilenmemek elde değil.
Eceabat ile ilgili izlenimlerimiz genel olarak bu kadar.
Şarköy ya da (Tekirdağ/İstanbul) istikametinden gelirken Eceabat’a gelmeden önce ilk şehitlik karşınıza çıkıyor, hemen burada Akbaş Şehitliği’nde ilk molayı verebilir ve şehitlerimizi, mucizevi Çanakkale Zaferi’in kahramanlarını ziyarete buradan başlayabilirsiniz.
Ben Çanakkale ve Şehitliklere seneler önce gelmiştim, o zaman yabancı şehitliklerin düzeni ve temizliğine karşın bizim kendi ülkemizde, kendi atalarımızın, canlarını feda eden kahramanlara ait mezarlıkların bakımsız, pis, çöp içindeki haline hem çok üzülmüş, hem de çok utanmıştım. Bu gezide ilk ziyaret ettiğimiz Akbaş Şehitliği’ni görünce, hem bu değişime şaşırdım, hem de çok sevindim. Akbaş Şehitliği’ni Opet Tarihe Saygı Projesi kapsamında restore etmiş ve şehitliğe yakışır, büyük, ihtişamlı bir giriş takı yapmış ve şehitliğin bir cephesini de anısını yaşatmak üzere kabartma rölyef ile kaplamış.
Çocuklarımın burayı daha iyi anlaması, anlayarak gerekli saygıyı gösterebilmesi için böyle temiz, düzgün, tarihe yakışır yerler görmeleri adına da çok sevindim. Bu anlamda da Opet tarihe saygı duyarken, ben de Opet’te saygı duydum. Teşekkürler Opet.
Opet bu bölgede Tarihe Saygı Projesi kapsamında pek çok restorasyon, iyileştirme yapmış. Bunlardan bence en önemlisi de tuvalet projesi olmuş. Her şehitliğin, anıtın girişinde temiz, bakımlı, kapısı, musluğu, kilidi sağlam, herşeyi çalışan içinde sabun, kağıt gibi en temel malzemeler olan tuvaletler yer alıyor. Bazıları ücretli, bazıları ücretsiz. Ücret almaları bence hiç önemli değil, içeri girdiğinizde temiz, doğru yerden su akan bir tuvalet bulmak bile bu ülkede bazen bir lüks olabiliyor. Bu nedenle Opet’i bu projesinden dolayı tebrik ediyorum ve çok teşekkür ediyorum. İyiki ülkemizde böyle değerlerimize sahip çıkan kurumlar ve bu kurumların başında da bu değerleri koruyan, önemini bilen yöneticiler var. Hepsini kutluyorum. Projenin bir diğer önemli eseri de Eceabat Feribot İskelesinin yanındaki park. Bu park hem temiz, hem de içinde savaşlara ait eserler yer alıyor. Bölgenin kabartma yer haritası ile savaşın ana hatları ile nasıl gerçekleştiği anlatılıyor, ayrıca bir başka anıt da parkın girişindeki büyük heykel. Bu heykel de hikayesi ve sembolize ettiği anılar ile etkileyici bir anıt.
Anıtları ve Şehitlikleri gezmek için en az bir tam gün ayırmak lazım. Burada günü birlik turları her yerde bulabilirsiniz. Eceabat ve Kilitbahir Merkez’den hareket eden sabah 9:00 ile akşam 18:00 arasında sizi mümkün olduğunca fazla noktaya götüren, arada bir de öğlen yemeği veren turlar yer alıyor. Turlar yoğunluğa göre otobüs ya da minibüs ile yapılıyor. Bize verdikleri fiyat yetiştin 70 TL, çocuk 50 TL, rehber, ulaşım ve müze girişi dahil. Ya da siz kendi aracınız ile özel bir tur almak isterseniz size eşlik eden, Çanakkale Belediyesi’nden rehber ruhsatı almış rehberler de bulunuyor. Bunların da günlük ücreti 200 TL civarındaymış.
Biz daha önce kendimiz dersimize çalıştığımız için rehber almadan gezmeyi tercih ettik. Böyle olunca daha rahat hareket edebiliyoruz. Ama kısa zamanda bir bilenden dinleyerek gezerseniz, hem daha çok şey öğreniyorsunuz, hem zamanı daha verimli kullanabiliyorsunuz ve birisi pek çok şeyi sizin yerinize düşünmüş oluyor ve yorulmuyorsunuz.
Akbaş Şehitliği dışındaki yerleri ikinci gün kendimiz gezmeye başladık. Gittiğimiz yerler Çanakkale Şehitler Abide’si, 57. Tümen Şehitliği, Conkbayırı, Tabyalar, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, Kilitbahir Kalesi, Namazgah Tabyası, Rumeli Mecidiye Tabyası, Alçıtepe, İngiliz, Fransız ve Yeni Zelanda Şehitlikleri, Morto Koyu, Anzak Koyu, Çanakkale Destanı tanıtım Merkezi.
Her bir anıtın ayrı bir hikayesi, ayrı bir özelliği var. Her tabya, her siper her köşe bir destan.
 Öncelikle şunu mutlaka yazmalıyım, bu bölgeye gelin ve içinize sindire sindire gezin, üzerine çok çok zamanınız kalırsa Tanıtım Merkezi’ne de gidin. Ama filmleri bence seyretmeyin, 15 yaş altı çocuklarınıza ise kesinlikle seyrettirmeyin. Savaşı canlandırmak isterken bence bir vahşet -şiddet filmine dönüşmüş, bizim çocuklarımız günlerce etkisinden kurtulamadılar. Bekleme salonunda, duvarda 6 yaş altı çocuklar için uygun olmayabilir gibi bir not vardı, ama biletin üzerinde ya da gişede bilet alırken hiç bir bilgi vermediler ve 6 yaş ne kelime, 10 yaşındaki kızım günlerce uçak sesi duyduğunda irkildi, içeride seyrederken bize sarılmaktan kendini alamadı. Bizden sonra başka bir çocuk da içeriden annesi ile birlikte ağlayarak çıktı. Benim size tavsiyem, çocuklarınızı içeriye kesinlikle sokmayın, sizler de eğer biraz duygulu, biraz duyarlı insanlarsanız siz de girmeyin.
Ama savaşın gerçekten yaşandığı yerleri, anıtları, şehitlikleri mutlaka görün. İçiniz yeterince sızlayacak, başka vahşete gerek yok.
Son söz, mutlaka Çanakkale Merkez’de Çimenlik Kale ve içinde yer alan Müze’yi ziyaret edin.
Gezimizin o kısmını başka bir yazıda tekrar yazacağım.
Çanakkale Geçilmez Uzun bir aradan sonra yeniden yazabiliyorum. Bu araya çok fazla şey sığdırdık, gezgin kızlar konserlere çıktı, gösteriler yaptı, sınavlara girdi, başarılar kazandı, yeni umutları oldu, tabiki arada bol bol da gezdi ama anneleri yazı yazacak zaman bulamadı:(
1 note · View note
Text
Bipolar Bozukluk Tedavisi Antidepresan
Bipolar bozukluk veya manik depresif hastalık (daha da eski ismiyle manik depresyon), bütün dünyada her 50 kişiden birini etkileyen (yâni %2), dolayısıyla da nisbeten sık görülen bir bozukluktur. Bipolar bozukluğu olan kişi, sıklıkla duygudurumunda aşırı yükselmelerden (duygudurum yükselmesi veya mani) çöküşlere (depresyon) ve yine yükselmelere dönüşen ve çoğu zaman aralarda normâl duygudurum dönemleri bulunan dalgalanmalar yaşar. Burada anlatılan tipik bir tablo olmakla birlikte, farklı kişilerde belirtiler büyük farklılıklar gösterebilmektedir. KİMLER BİPOLAR BOZUKLUĞA YAKALANIR? Bipolar bozukluk genellikle ergenlik döneminde veya erişkinlik döneminin başında başlar ve hayat boyu sorun olmaya devam edebilir. Erkek ve kadınlarda bu bozukluk eşit oranda görülür ve ırk, eğitim, meslek veya gelir düzeyi sebebiyle farklılık göstermez. BİPOLAR BOZUKLUĞA NE SEBEP OLUR? Bipolar bozukluk, şeker veya kâlb hastalığı gibi tıbbî bir hastalıktır ve kişinin beynini, dolayısıyla da duygudurumunu etkilemektedir. Bu rahatsızlığa sâhip olmak kimsenin suçu veya hatası değildir. Unutulmamalıdır ki “kimse isteyerek hasta olmaz”. Bipolar bozukluğun sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak araştırmalar, beyinde duygudurumun normâl düzeyde kalmasını etkileyen bâzı anormâllikler olduğunu göstermiştir. Bipolar bozukluk âilelerde nesiller boyu görülme eğilimi göstermektedir ve bipolar bozukluğun birçok vak’ada katılım yoluyla geçtiği düşünülmektedir. Bipolar bozukluğu olan kişilerin üçte ikiden fazlasının bu bozukluğu veya depresyonu olan en az bir yakın akrabası vardır; alkol ve madde kullanım bozukluğu da tanı konmamış bir duygudurum bozukluğunun alâmeti olabilir. Bu da genetik faktörlerin önemli olduğunu düşündürmektedir. Fakat yine de, bu hastalığa sâhip bireylerin çocuklarında hangi oranda görüleceği bilinmemektedir. Sorumlu olan genler henüz tam olarak tesbit edilememiştir, ancak çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir ve hekimler bu çalışmaların sonuçta bipolar bozukluk için daha iyi ilâçların tasarlanmasına ve muhtemelen gen tedavisine (yâni, genetik bilgilerin vücut işlevlerini kontrol etme biçimini değiştiren tedavilere) yol açacağına ihtimâl verilmektedir (Oral 2005). BİPOLAR BOZUKLUĞUN BELİRTİLERİ NELERDİR? MANİ Mani, doktorların anormâl olarak yükselmiş veya “taşkın” duygudurumu târif etmek için kullandıkları terimdir. Mani belirtileri her bireyde farklı olabilir. Bir manik dönemin erken evrelerinde kişiler hipomani adı verilen küçük veya hafif duygudurum yükselmeleri yaşayabilir ve son derece aktif olmalarına yol açan enerji artışı hissedebilirler. Ayrıca “kendilerini çok iyi hissetme” duygularıyla dolar (msl. “En büyük benim”), fiziksel ve zihinsel verimlilikte artış gösterirler. Buna ek olarak, mani sırasında son derece konuşkan, daha girgin, girişken, atak ve fevrî olurlar ve çoğu zaman çok az uykuya ihtiyaç duyarlar. bipolar2-0013 Hipomanik dönemler kişiye eğlenceli ve verimli geldiğinden, hastalar bâzen davranışlarının olağandışı olduğunu fark etmezler. Çoğu zaman bir sorun olduğunu ilk fark eden dostları, âileleri veya iş arkadaşları olur. Maninin şiddeti arttıkça, kişinin muhakemesi çoğu zaman büyük ölçüde bozularak, âni itkisel (fevrîce) kararlar vermelerine ve pervasızca davranışlara kapılmalarına yol açar (msl. aşırı para harcama, gelişigüzel cinsel ilişkiye girme veya tehlikeli araba kullanma). Manik dönem sırasında öfke, aşırı şüpheci ve hâttâ saldırganca davranış görülmesi hiç de nâdir değildir. Çok şiddetli mani dönemlerinde, kişi hezeyanlar (sanrı: ikna yoluyla değiştirilemeyen ve sâdece kültürle izah edilemeyen yanlış inançlar) veyahallüsinasyonlar (varsanı: msl. sesler duyma veya görüntüler görme) gibi psikotik belirtiler yaşayabilir. Mani belirtileri her bireyde son derece farklı olabilmektedir. En sık görülen belirtilerden bâzıları şunlardır: . Çok enerjik olma, . Kolayca sinirlenme, . Çok az uykunun yeterli olması, . Her zamankinden ve herkesten daha önemli olduğunu hissetme, . Zihnin yeni ve heyecan verici fikirlerle dolu olması, . Daha konuşkan olma, . Aşırı para harcama, . Kişiliğine özgü olmayan davranışlarda bulunma. DEPRESYON Bipolar bozuklukta depresif duygudurum herkesin hemen her gün yaşayabileceği üzgün ve isteksiz olma hâlinden farklıdır. Bipolar depresyonda, depresif duygular olağan üzüntüden daha ağırdır; daha uzun süre devam eder ve kişinin günlük faâliyetlerini yerine getirmesini zorlaştırır. Depresyonu olan kişiler, çoğu zaman iştahta değişiklik, uyuyamama veya aşırı uyuma veya enerji azlığı gibi fiziksel belirtilerin eşlik ettiği hüzünlü bir duyguduruma sâhiptirler. Ayrıca, dikkatlerini toplamakta, karar vermekte güçlük yaşayabilir, kendilerini huzursuz hissedebilir veya sâkin biçimde oturamayabilirler. Umutsuzluk ve çâresizlik duyguları bipolar depresyon sırasında yaygındır ve hastalar geleceğe ilişkin son derecede olumsuz düşüncelere sâhip olabilirler. Ayrıca âile ve arkadaşlarından uzaklaşabilir ve yıkanmak ve hâttâ evden dışarı çıkmak gibi olağan günlük faâliyetlerini bile yerine getiremeyebilirler. Bipolar depresyon sırasında intihar ve ölüm düşünceleri de sık görülür; bipolar bozukluğu olan kişilerin yaklaşık %25-50’si en az bir kere intihar girişiminde bulunmaktadır. Özellikle “ultra hızlı döngülü” hastalarda, ayrıca alkol veya başka bir madde kullananlarda ve özellikle şeker hastalığı, aşırı şişmanlık gibi bedensel hastalığı olanlarda intihar riski yüksektir. Disforik hipomanide (öfkeli ve çökkün duygudurumla psikomotor hızlanmanın iç içe olması) de intihar riski yüksektir (Kemp ve ark. 2010). En sık görülen depresyon belirtilerinden bâzıları şunlardır: . Uyuyamama veya aşırı uyuma, . Suçluluk duygusu, . Enerji azalması, . Zevk alma veya ilgi kaybı, . Dikkatini toplamakta güçlük . Huzursuzluk veya ajitasyon, . İştahta artma veya azalma biçiminde değişiklik, . Ölüm veya intihar düşünceleri. KARMA DÖNEMLER NEDİR? Karma dönemler, bir kişide aynı zamanda ortaya çıkan mani ve depresyon belirtileri bileşimini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Örneğin, bir karma dönem çoğu zaman gerginlik ve huzursuzluk, kaygı, diken üstünde olmak, fikir uçuşmaları, itkisellikte (fevrîce davranışlarda) artış, çökkün veya isteksiz duygudurum ve intihar düşüncelerini içerir. Bir karma dönem sırasında bir manik dönemde olduğu gibi kendisini coşkulu veya huzursuz hissedebilir; ancak, aynı zamanda, kendisini gücü her şeye yeten biri gibi değil, aşırı hassas ve çökkün de hissedebilir. BU BOZUKLUK ZAMAN İÇİNDE NASIL GELİŞİR? Mani ve depresyon dönemlerinin süresi ve sayısı her kişide farklılık gösterebilmektedir. Mani ve depresyon dönemleri birkaç gün sürebileceği gibi, aylarca da devam edebilir. Zamanla dönemler sıklaşır; bu sebeple de, bozukluğun süresi uzadıkça dönemler arasındaki süre kısalmaktadır. Bipolar bozukluğu olan kişilerin çoğu hayatları boyunca yaklaşık 8-10 mani ve depresyon dönemi yaşamaktadır, ancak bâzı kişiler daha sık hastalık dönemi yaşayabilmektedir. On iki aylık bir dönem içinde dört veya daha fazla dönem yaşayan kişilerin “hızlı döngülü” bipolar bozukluğu söylenir. Bipolar bozukluğu olan kişilerin %15-20’sinde hızlı döngülü hastalık tablosu gelişebilir. Bunların az bir kısmında ise gün içerisinde dahi şiddetli duygudurum oynamalarının görüldüğü “ultra hızlı döngülü” tablo ortaya çıkabilir. BİPOLAR BOZUKLUK TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ? Diyabet ve kâlb hastalığı gibi, bipolar bozukluk da tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bipolar bozukluğun mani ve depresyon belirtilerini kontrol altına alabilen veya önleyebilen etkili tedaviler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, yeni araştırmalar tedavi seçeneklerini sürekli olarak arttırmaktadır (El-Mallakh ve ark. 2010). BİPOLAR BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR? Bipolar bozukluğun temel tedavisi ilâçlarla yapılır. Bu hastalığın niteliğinden dolayı, çoğu zaman hem manik hem depresif belirtileri kontrol altına almak için tek ilâç yeterli olmayabilir; bu sebeple hastalık dönemine belirtilerin şiddetine bağlı olarak birden fazla ilâç kullanılması gerekebilmektedir. İlâç tedavisinin temel hedefi manik ve depresif dönemlerin sayısını azaltmaktır. Hastanın dönem sayısı ne kadar fazla olursa, belirtilerin tedaviye dirençli hâle gelmesi ihtimâli de o kadar artacaktır (Stahl 2008, Sanches ve ark. 2010). Bu hastalıkla ilgili endofenotiplerin tam oturmamış olması, kişiselleştirilmiş farmakogenomik tedavilerin henüz yeterince gelişmemiş olmasını da dikkate alırsak, hâlâ hekimin becerisi ve bilgisi öne çıkmaktadır (Squassina ve ark. 2010). Hekiminiz tarafından tavsiye edilebilecek bir diğer tedavi de psikolojik tedavi, yâni psikoterapidir. Bunlar genel olarak “konuşma tedavileri” olarak adlandırılabilir ve bipolar bozukluğu olan kişilere büyük fayda sağlayabilir. Psikoterapi ilâç tedavisiyle birlikte uygulandığında, kişinin ve âilelerinin bu bozukluğu anlamalarına ve hayatlarını yeniden kurmalarına yardımcı olmaktadır. Doktorlar bipolar bozukluğun tedavisinde iki önemli evre olduğunu kabûl etmektedir: . Akut veya kısa süreli tedavi ve . İdâme tedavisi veya koruyucu tedavi Tedavinin akut evresinde amaç, manik, depresif veya karma dönem belirtilerinin tedavi edilmesidir. İdâme tedavisi, sonraki dönem veya nüksleri önlemek amacıyla tedavinin daha uzun süre devam ettirilmesi demektir. BİPOLAR BOZUKLUĞU TEDAVİ ETMEK İÇİN HANGİ İLÂÇLAR KULLANILIR? Bipolar bozukluğu tedavi etmek için başlıca üç tip ilâç kullanılmaktadır: Duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotikler. Uyku sorunlarında yardımcı olmak veya anksiyete ve panik nöbetleri gibi diğer sık karşılaşılan sorunları tedavi etmek amacıyla başka ilâçlar da yazılabilmektedir. Bipolar bozukluğun tüm evrelerinde, belirtileri kontrol altına almak amacıyla birden fazla ilâç kullanılması veya zaman içinde dozun değiştirilmesi de sık görülen bir durumdur. Bunun sebebi, belirtileri kontrol altına almak için tek ilâcın yeterli olmaması ve belirtilerin hastalığın evresine göre farklılık göstermesi olabilir. Mani / hipomani Antipsikotikler ve/veya benzodiyazepinler ve/veya lityum ve veya diğer duygudurum dengeleyicileri (çoğunlukla birden fazla ilâç gerekmektedir). Depresyon Antidepresanlar -çoğunlukla lityum veya diğer duygudurum dengeleyicilerle birlikte- eğer gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma varsa antipsikotikler eklenir (çoğunlukla birden fazla ilâç gerekmektedir). İdâme tedavisi Yalnızca lityum Lityum + antipsikotik Lityum + duygudurum dengeleyicileri Yalnız duygudurum dengeleyicileri Bipolar bozukluğu olan kişilerin çoğu iki veya daha fazla ilâca ihtiyaç duyduğundan, en uygun ilâçların en doğru dozlarını bulmak biraz zaman alabilmektedir. Bu, birkaç hafta ilâ birkaç ay sürebilir. Size herhangi bir ilâç verildiğinde, doktorunuzun size aşağıdaki bilgileri vermesi önemlidir: . Tedavinin etkileri ve amacı, . İlâcın ne kadar sürede etki göstereceği, . Tedavinin yan etkileri ve bunlar ortaya çıktığında ne yapmak gerektiği, . Bu ilâcı kullanırken kaçınılması gereken besinler, içecekler, diğer ilâçlar veya faâliyetler. Herhangi bir ilâç tipini kullanırken, bâzı kişiler istenmeyen etkiler yaşarlar, bâzıları da hiç yaşamayabilir. Yan etkiler genellikle tedavinin erken döneminde daha fazla görülmektedir ve ilâç kullanımı devam ettikçe azalmakta veya ortadan kalkmaktadır. Bunun yanı sıra, doktor dozu değiştirebilir veya yan etkilerden kaçınmak veya azaltmak amacıyla farklı bir ilâç deneyebilir. Kullanmakta olduğunuz ilâçların muhtemel yan etkileriyle ilgili daha fazla bilgi almak için, her yeni ilâç paketiyle gelen prospektüs bilgilerine bakınız ama bu prospektüslerin çoğu nâdir olan bütün yan etki ihtimâllerini sıraladığını da unutmayınız. Prospektüste ilginizi çeken her konuyu doktorunuza danışmaktan çekinmeyiniz. Eğer bir ilâca başladıktan sonra herhangi yeni belirti veya sorun yaşarsanız, bunu doktorunuza anlatmalısınız. DUYGUDURUM DENGELEYİCİSİ NEDİR? Duygudurum dengeleyicileri bipolar bozukluk tedavisinin temel unsurlarıdır. Bu ilâçlar mani, hipomani ve karma dönemlerin akut belirtilerini tedavi etmek için kullanılmaktadır ve bâzı vak’alarda aynı zamanda depresif belirtilerin şiddetini azaltabilmekte ve depresyondan mani veya hipomaniye “geçişi-kaymayı” önleyebilmektedir (buna İngilizce’de “switch” denir). Duygudurum dengeleyicileri ayrıca, uzun dönemli koruyucu tedavi sırasında hastalığın daha ileri dönemlerinin tekrarlanmasını önlemek için de kullanılmaktadır. En yaygın olarak kullanılan duygudurum dengeleyicilerinden biri lityum’dur. Hem manik hem depresif belirtilerin kontrolünde kullanılabilmektedir ve başka belirtilerin tekrar ortaya çıkmasını önlemeye yardımcı olmaktadır. Kandaki lityum düzeyinin, böbrek ve tiroid işlevlerinin kontrol edilmesi önemli olduğundan, lityum alan kişilerin düzenli kan testleri yaptırmaları gerekmektedir. Lityum tedavisinin en sık görülen istenmeyen etkileri arasında, aşırı su içme ve idrar yapma, kilo artışı, mide-bağırsak rahatsızlıkları, saç dökülmesi, baş ağrısı ve titreme sayılabilir. Bu yan etkiler çoğunlukla hafif olup, normâlde tedavinin ilk birkaç haftası içinde görülmekte ve daha sonra yatışmaktadır. Uzayan bütün belirtileri, özellikle eğer kusma, sendeleme veya bulanık görme varsa, derhâl doktorunuza bildirmeniz gerekmektedir. Lityum hastalık belirtilerini ortadan kaldırmakta yetersiz kaldığında veya ilâca bağlı yan etkilerin sürekli olması hâlinde, hekim, karbamazepin, okskarbazepin veya valproat/valproik asid (yâhut ikisinin bir arada olduğu ilâç) gibi alternatif bir duygudurum dengeleyicisi yazabilir. Her iki ilâç da aslında epilepside kullanılmak için geliştirilmiştir, ancak hem akut maninin tedavisinde hem de idâme tedavisinde yararlı seçenekler olarak kullanılmaktadır. Daha iyi bir etki sağlamak için çoğu zaman bu ilâçlar lityum ile birlikte de kullanılmaktadır. Eğer rahatsızlığın karma dönem veya hızlı döngü öyküsü varsa veya hasta lityum’un yan etkilerine tahammül edemiyorsa, valproat uygun bir birinci basamak tedavidir. Valproat ve karbamazepin’in muhtemel yan etkileri benzerdir. Bunlar arasında baş ağrısı, sersemlik, mide sorunları ve denge sorunları sayılabilir. Ayrıca, valproat ile saç dökülmesi ve kilo artışı görülebilirken, karbamazepin deri döküntüleri ve akyuvar sayısında azalmalara veya sıfırlanmasına (agranülositoz) sebep olabilmektedir. Valproat, karbamazepin ve lityum diğer ilâçlarla etkileşim gösterebilir. Eğer bu ilâçları alıyorsanız, başka herhangi bir reçeteli veya reçetesiz ilâç kullanmadan önce hekiminize danışmanız gerekmektedir. Lamotrijin, bipolar bozuklukta faydalı olduğu gösterilmiş bir diğer epilepsi ilâcıdır. Bâzı çalışmalarda bipolar depresyonun nüksetmesini önlemede etkili bulunmuşsa da, yeni araştırmalar bu bulguları desteklememektedir. İstenmeyen etkilerden bâzıları sakarlık, deri döküntüsü, baş dönmesi, sersemlik, baş ağrıları ve bulantı veya kusmadır. Lamotrijin ile deri döküntüleri hastaların %5-10’unda görülmekte ve kullanan 1000 kişiden birinde hayatı tehdit edici şiddette olabilmektedir. Özellikle valproat ile birlikte kullanımında ilâç etkileşimi açısından dikkatli olunmalıdır ve normâl dozun yarısı verilmelidir; karbamazepin ile beraber verilirken ise, tam aksine, lamotrijin dozu daha yüksek tutulmalıdır. Son senelerde lamotrijin’in etkililiği çok sorgulanır ve artık pek kullanılmaz olmuştur. AKUT MANİDE ve BİPOLAR BOZUKLUKTA ARAŞTIRILMAKTA OLAN YENİ İLÂÇLAR Valproat ve karbamazepin bipolar bozuklukta etkili olduğundan, araştırmacılar şu ân diğer yeni antiepileptik ilâçların duygudurum dengeleyici özelliklerini incelemektedir. Henüz bipolar bozukluk tedavisinde ruhsatlandırılmış olmamasına mukabil, deneysel olarak akut mani, depresyon ve hızlı döngülü bâzı kişilerde topiramat tedavisinin faydaları görülmüşse de, artık hemen hiç kullanılmamaktadır çünkü ciddi yan etkileri vardır. Antiepileptik ilâçlar: Gabapentin ve tiagabin de bipolar bozuklukta araştırılmaktadır. Gabapentin’in muhtemel yan etkileri letarji, baş dönmesi, yorgunluk ve kontrol edilemeyen göz hareketlerini içermektedir. Tiagabin alan kişilerde baş dönmesi, yorgunluk ve sinirlilik görülebilir. BİPOLAR BOZUKLUĞU TEDAVİ ETMEK İÇİN HANGİ ANTİDEPRESANLAR KULLANILIR? Antidepresanlar bipolar bozukluğun depresyon evresini tedavi etmek için duygudurum dengeleyiciler (msl. lityum, valproat veya karbamazepin) ile birlikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, antidepresanlar tek başına kullanıldığında duygudurumda depresyondan maniye ve hâttâ hızlı döngüye geçişe sebep olma bakımından bir miktar risk taşımaktadır. Bu sebeple, geçişe karşı koruma sağlamak üzere çoğunlukla bir antidepresanla birlikte bir duygudurum dengeleyicisi (msl. lityum veya bir antiepileptik ilâç) verilmektedir (Baldessarini ve ark. 2010, Fountoulakis 2010). Yıldız ve arkadaşlarının (2010) 10.800 hasta üzerinde yaptıkları bir meta-analizde, sâdece aripiprazol, asenapin, karbamazepin, kariprazin, haloperidol, lityum, olanzapin, paliperidon, ketiyapin, risperidon, tamoksifen, valproat ve ziprasidon plasebodan daha etkili bulunmuştur. Farklı biçimlerde çalışan birçok antidepresan bulunmaktadır. Antidepresan ilâç tedavilerinin etkisi hemen hemen eşittir ve uygun biçimde kullanan kişilerin %60-70’inde etkili olmaktadır. Eğer ilk ilâç depresyon belirtilerini kontrol altına almazsa, büyük ihtimâlle bir diğeri alır ve depresyonu olan kişiler %90’a varan oranda ilâca cevap verirler. Hastanın ilâcın faydasını hissetmesi en az 2-3 haftayı ve antidepresanın tam etkisini göstermesi 6 haftayı bulmaktadır. Farklı antidepresanlar farklı yan etkilere sebep olmaktadırlar ve genel olarak, bu yan etkilerin çoğu birkaç haftalık tedaviden sonra ortadan kalkmaktadır. Yeni ilâçlar daha güvenlidir ve çoğu hastada daha az yan etki göstermektedir ve bu konuda çok daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır (Sidor ve Macqueen 2010). En sık kullanılan antidepresan grupları şunlardır (Doksat 2008): . Trisiklik antidepresanlar (TSA) . Monoamin oksidaz inhibitörleri (MAOİ) . Seçici serotonin gerialım inhibitörleri (SSGİ) . Bupropion (Türkiye’de sigara bağımlılığı tedavisi için de kullanılan IR formu da, XL formu da bulunmaktadır). . Omega-3 yağ asidleri: Etkili olabilir, damar sertliğine de iyi gelir. . Modafinil (kokain bağımlığında da kullanılmaktadır ama muhtemelen kendisinin sûiistimâl riski vardır) (Kumar 2008, Castells ve ark. 2010). . SNGİler . NaSSA (serotonin regülatörleri) . NMDA antagonistleri . Diğer dopamin agonistleri, stimülanlar… . Dopamin parsiyel antagonistleri (msl. aripiprazol) . Antikonvülsanlar (bâzen lamotrijin) . Lityum (bâzen ünipolar depresyonda güçlendirme olarak) . Tiroid hormonları: T3, T4 . Opioidler . Dehidroepiandosteron, östrojen, androjen, kortikosteroid . folat . …… TRİSİKLİK ANTİDEPRESANLAR (TSA) Trisiklik antidepresanlar (msl. imipramin ve amitriptilin) depresyon tedavisinde kullanılan en eski ilâçlardır. Trisiklik antidepresanlar, bipolar hastalarında bir manik kaymaya veya hızlı döngüye sebep olma açısından en yüksek eğilime sâhiptir ve ancak eğer diğer ilâçlar etkili değillerse bipolar depresyonda kullanılırlar. Tam etki elde etmek için birkaç hafta süreyle düzenli olarak, kesintisiz kullanılmaları gerekmektedir. Trisiklik antidepresanlar sıklıkla ağız kuruluğu, bulanık görme, mide bağırsak sorunları, idrar tutukluğu ve kabızlık, kâlb sorunları, baş dönmesi ve kiloda değişikliğe sebep olabilmektedir. MONOAMİN OKSİDAZ İNHİBİTÖRLERİ (MAOİ) Monoamin oksidaz inhibitörleri (tranilsipromin, nialamid ve fenelzin) ülkemizde bulunmamaktadır. MAOİ alan kişiler belirli besinlerden (tiramin ihtiva eden gıdâ ve içkilerden) kaçınılan sıkı bir diyet izlemek zorundadır, zira bu ilâçlar bâzı besinlerle etkileşime girerek kan basıncında tehlikeli ölçüde yüksek artışlara neden olabilmektedir. MAOİ tedavisi sırasında kaçınılması gereken besinler arasında peynir, kırmızı şarap ve işlenmiş etler sayılabilir. MAOİ ile muhtemel yan etkiler baş dönmesi, bayılma, baş ağrısı, titremeler ve kas seğirmeleridir. Ülkemizde bu gruptan ancak besinlerle etkileşmeyen geri dönüşlü bir monoamin oksidaz inhibitörü türü olan moklobemid bulunmaktadır ama bipolar depresyonda pek bir yeri yoktur. SEÇİCİ SEROTONİN GERİ-ALIM İNHİBİTÖRLERİ (SSGİ) Seçici serotonin geri-alım inhibitörleri (fluoksetin, sitalopram, essitalopram, paroksetin, fluvoksamin ve sertralin) depresyon tedavisinde ilk seçenek olarak TSA ve MAOİlerinin yerini almıştır. SSGİlerin daha az yan etkileri vardır ve hastalar tarafından çok daha fazla kabûl görmektedir (Gonul ve ark. 2005). SSGİnin maniye kaymaya yol açma ihtimâlleri daha düşük görünmektedir, ancak etkililik açısından TSAlardan daha iyi değildirler. Bununla birlikte, daha hafif yan etkileri sebebiyle, özellikle aşağıdaki hastalarda ilk tercih edilecek antidepresanlar olarak kabûl edilmektedirler: . Yaşlı hastalar . Kâlb-damar hastalığı olan hastalar . İlâçla intihar riski olan hastalar . Sürücüler Genel olarak, SSGİ baş ağrısı, terleme artışı, bulantı, mide rahatsızlığı, ishâl, uyku güçlüğü, sersemlik ve titremelere neden olabilir. Kilo kaybı ve iştahsızlık kilo artışından daha sıktır. Bâzı kadın hastalarda orgazma ulaşamama, erkek hastalarda ise sertleşme güçlüğü, boşalmada gecikme gibi cinsel sorunlara sebep olabilirler. NORADRENALİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİ (NAGİ) Noradrenalin geri-alım inhibitörleri (NAGİ) yeni bir antidepresan grubudur. Reboksetin en iyi bilinen NAGİdir. Araştırmalar, reboksetin’in şiddetli depresyonda etkili olduğunu göstermiştir. Reboksetin’e TSAdan daha iyi tahammül edilir ve daha az yan etki çıkarır. SSGİlere kıyasla daha az cinsel soruna sebep olur. Reboksetin ile en sık bildirilen yan etkiler ağız kuruluğu, kabızlık, uykusuzluk, terlemede artış ve kâlb atım hızında artıştır. Bu gruba yakın olan köprülü trisiklik grubundan daha eski bir antidepresan olan maprotilin de ağırlıkla noradrenalin üzerinden etkilidir. SEROTONİN VE NORADRENALİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİ (SNGİ) Serotonin – noradrenalin gerialım inhibitörleri bir diğer antidepresan sınıfıdır. TSAa benzer etkililiktedir ama onlardan daha az yan etkilidir. En iyi bilinen örneği venlafaksin’dir. Ayrıca milnasipran ve duloksetin de bu gruptadır. Muhtemel yan etkileri arasında bulantı, baş dönmesi, terleme, sinirlilik, kabızlık, arteriyel tansiyon yükselmesi ve idrar tutukluğu sayılabilir. Bu ilâçlarda “tek molekülle polifarmasi” yâni tek molekülle birden fazla ilâç etkisi elde edilmektedir. NORADRENERJİK VE SPESİFİK SEROTONİNERJİK ANTİDEPRESAN (NASSA) Serotonin – noradrenalin geri-alım inhibitörlerine benzer, tetrasiklik özellikte bir antidepresan olan mirtazapin bu gruptadır. Bunlara serotonin regülatörleri de denmektedir. Bu etki mekanizmasının bâzı özelliklerini taşıyan daha eski bir antidepresan olan mianserin’e benzer. Uyku ve iştah artışı, kilo alma, baş dönmesi gibi yan etkiler görülebilir. Bupropion ABD’de yaygın olarak kullanılan bir antidepresandır. Türkiye’de IR formu sigara bağımlılığı tedavisi için onay almıştır; XL formu da majör depresyonda onay almış olup, bipolar depresyonda en fazla tavsiye edilen ajandır ve ülkemizde mevcuttur. Bupropion ile muhtemel yan etkiler arasında ajitasyon, ağız kuruluğu, aşırı terleme, baş dönmesi, iştahsızlık, titreme ve bulanık görme sayılabilir. Yüksek dozlarda (450 mg üstü) epilepsi nöbetlerini tetikleyebilir veya psikotik tabloları alevlendirebilir. NAGİ ve pro-dopaminerjik ilâçlarla birlikte kullanılmaları çok dikkatle uygulanmalarıdır. Şizofrenlerde ve muhtemelen psikotik bipolar hastaların depresyonlarında da verilebilir (Englisch ve ark. 2010). NMDA reseptör antagonisti ketamin’in akut ve kalıcı antidepresan etkisi (Maeng ve Zarate 2007, Mathew ve ark. 2008) gösterilmiş ama bipolar bozuklukta kullanımı teyit edilmemiştir. Skopolamin’in benzer etkisi de yeni ufukların önümüzde olduğunu gösteriyor (Janowsky 2007) ama bipolar bozuklukta kullanımı teyit edilmemiştir. Melatonin depresif olan hastalarda disforiyi arttırır (Carman ve ark. 1976). Melatonin molekülüne eklenmiş 5HT2C antagonizmasının hâricinde ayırt edici özelliği tarafımızdan tam olarak anlaşılamayan agomelatin hem M1 hem M2 reseptörlerine agonist olarak, hem de 5HT2B reseptörlerine antagonist olarak bağlanmakta (Stahl 2008, s. 658, 661); ayrıca, diğer antidepresanlara karşı belli bir üstünlüğü de gösterilmiş değil (Olié ve Kasper 2007, Howland 2007) ama bipolar bozuklukta kullanımı teyit edilmemiştir. Belli özel gruplarda antidepresan kullanılması için dikkate alınması icap eden hususlar bir tablo hâlinde özetlenmiştir (Pies 2005): APler ANTİPSİKOTİKLER NASIL YARDIMCI OLABİLİR? Antipsikotik (klâsik ismiyle nöroleptikler) ilâçlar, psikotik belirtiler olan hallüsinasyonları (hayâl görme, ses veya kokular, bütün duyularla ilgili duyumsamalar) ve hezeyanlar (aksi ispatlandığı hâlde değiştirilemeyen sâbit ve gerçek dışı inançlar), şiddetli taşkınlık yâhut saldırganlık gibi belirtileri kontrol altına almak amacıyla bipolar bozukluğun manik dönemi sırasında veya ağır depresyonda kullanılmaktadır. Bu ilâçlar tablet olarak veya bâzen de kalçadan iğne şeklinde alınabilmektedir. Ayrıca “depo” olarak adlandırılan, 2-4 haftada bir kalçadan uygulanan şekilleri de vardır. Antipsikotik ilâçlar iki tipe ayrılabilir: Birinci nesil veya tipik antipsikotikler ve ikinci nesil veya atipik (yeni) antipsikotikler; (hâttâaripiprazol gibi üçüncü nesil) de piyasaya çıkmıştır. TİPİK ANTİPSİKOTİKLER En yaygın tipik antipsikotik ilâçlar şunlardır: Klorpromazin, haloperidol, pimozid ve trifluoperazin. Nöropsikiyatrik yan etkilerinden dolayı “nöroleptikler” de denir. Tipik antipsikotikler akut mani epizodlarının kontrolünde son derece etkilidir. Ancak, bu ilâçlar bâzı hastaların ilâçlarını bırakmalarına yol açan bir takım istenmeyen yan etkilerle ilişkili bulunmaktadır. Bu gruptan bâzı ilâçların yan etkileri arasında ağız kuruluğu, kabızlık, bulanık görme ve zihin bulanıklığı sayılabilir. Ayrıca, bu grup genel olarak istenmeyen kas sertliği, kasılmalar, huzursuzluk, yerinde duramama, ellerde titreme veya uyku artışına sebep olabilir. ATİPİK veya YENİ NESİL ANTİPSİKOTİKLER Atipik antipsikotik ilâçların kullanıma sunulması bipolar bozukluk için tedavi seçeneklerini büyük ölçüde geliştirmiştir. Bu yeni ilâçlar daha geniş bir yelpazedeki belirtilere karşı etkilidir ve tipik antipsikotiklere kıyasla daha az yan etkiye sâhiptir. Bâzı örnekleri şunlardır: . Klozapin . Risperidon . Paliperidon . Olanzapin . Ketiyapin . Ziprasidon . Aripiprazol (üçüncü nesil dopamin dengeleyicisi) KLOZAPİN Klozapin manik ve psikotik belirtilere karşı iyi etki göstermektedir ve hızlı döngülü hastalarda özellikle etkili olabilir. Bununla birlikte, klozapinakyuvar sayısında azalmalara veya sıfırlanmaya (agranülositoz) neden olabilir, bu sebeple önce haftalık sonra aylık olarak düzenli biçimde kan testleri yapılması mecburîdir. RİSPERİDON Risperidon antimanik ve muhtemelen duygudurum dengeleyici etkilere sâhiptir ve tedaviye cevap vermeyen manide faydalı olduğu gösterilmiştir. Uzun etkili depo formu da mevcuttur (mikropellet kapsüller içinde muhafaza edilen ilâç haftalar zarfında kana geçer). Özellikle küçük dozlarda kas rahatsızlıklarına (msl. huzursuzluk, titremeler ve kasılmalara) sebep olmadan klinik faydalar sağlayabilir. Ayrıca eski ve yeni antipsikotiklere kıyasla daha az sedasyon ve kilo artışı söz konusudur. Hastaların bâzıları risperidon ile kaygı, anksiyete, uyku hâli, baş dönmesi ve döküntü gibi yan etkiler bildirmiştir. PALİPERİDON Risperidon’un majör metabolitidir. Etki mekanizması da muhtemelen çok farklı değildir (D2 ve 5-HT2A antagonizması). Paliperidon palmitat şeklinde depo enjeksiyonu da mevcuttur. Ana molekülü olan risperidon’dan farklı veya üstün bir etkililik, yan etki ve istenmeyen etki profiline sâhip olduğu düşünülmemektedir (Karamustafalıoğlu 2009, Dilbaz ve Enez 2009, Gönül ve ark. 2009, Richelson 2010). OLANZAPİN Antimanik ve muhtemelen duygudurum dengeleyici özelliklere sâhiptir. İdâme tedavisi olarak kullanıldığında, olanzapin ile kilo artışı ve gündüz uyku hâline neden olabilir. Klinik çalışmalarda, olanzapin’in en sık bildirilen yan etkileri sersemlik, ağız kuruluğu, baş dönmesi ve yorgunluk olmuştur. ZİPRASİDON İlk araştırmalar, ziprasidon’un akut manide iyi etki gösterdiğini, nispeten hafif yan etkileri, özellikle daha az kilo artışı olduğunu göstermiştir. En sık bildirilen yan etkileri uyku hâli, hazımsızlık, bulantı, kusma, ajitasyon, yerinde duramama, baş dönmesi, titreme olmuştur. KETİYAPİN Ketiyapin de bipolar bozuklukta kullanılmaktadır, antimanik ve muhtemelen duygudurum dengeleyici özelliklere sâhiptir. Veriler manik, depresif ve karışık belirtilerin tedavisinde etkililiği olduğunu düşündürmektedir. En sık bildirilen yan etkileri somnolans, baş dönmesi, ağız kuruluğu, kabızlık, âniden ayağa kalkınca tansiyon düşmesi olmuştur. Antidepresan etkisi çok tartışmalıdır; buna karşılık, sıkıntı giderici ve uyku getirici amaçlarla kullanılmaktadır. Bipolar depresyondaki etkisi ispatlanmamıştır. ARİPİPRAZOL Beyinde striatum, limbik bölgeler, frontal korteks gibi bölgelerde dopamin azalırsa çoğaltan, çoğalırsa azaltan (dopamin regülatörü) bir ilâç olup, Üçüncü Nesil Antipsikotik ismi verilmektedir. 10-15 mg dozlarında 2-4 mg klonazepam’la beraber verildiğinde antimanik, antipsikotik, 1-5 mg dozlarında diğer antidepresanlarla beraber verildiğinde antidepresan etkisi vardır. Monoterapide bipolar depresyonda etkisi nispeten zayıfken, yeni manik epizodları önleyici etkisi çok daha fazladır (Fountoulakis ve ark. 2010). Esasen bütün yeni nesil antipsikotiklerin etkililik, yan ve istenmeyen etkiler profilleri çok büyük fark göstermemektedir ve hastadan hastaya değişmektedir (Cascade ve ark. 2010). BİPOLAR BOZUKLUĞU TEDAVİ ETMEK İÇİN BAŞKA HANGİ İLÂÇLAR KULLANILABİLİR? ANTİ – ANKSİYETE İLÂÇLARI Minör trankilizanlar veya anksiyete gidericiler olarak da bilinen bu ilâçlar bâzen anksiyete veya ajitasyonu kontrol altına almak ve uyku sorunlarına yardımcı olmak amacıyla kullanılmaktadır. Bu ilâçlar hızlı etki göstermekte ve belirtilerin kısa süreli hafifletilmesinde etkili olabilmektedir. Ancak, bağımlılık veya alışkanlık riski önemli bir sorun oluşturmaktadır; alışkanlık yapan etkileri ve sebep olduğu yoksunluk belirtilerinden dolayı, bâzı kişiler bu ilâçları bırakmaya çalıştıklarında sorunlar yaşayabilmektedir. Bu sebeple, anti-anksiyete ilâçları yalnızca gerekli olduğunda kısa bir süre için yazılacaktır. Bipolar bozuklukta sık yazılan anti-anksiyete ilâçları klonazepam (bağımlılık riski çok düşük), diyazepam (tercih edilmemeli), alprazolam ve lorazepam’dır (bağımlılık riski en yüksek). TİROİD İLÂÇLARI Bâzı bipolar bozuklukları, tiroid bezi faâliyetinin azaldığı hipotiroidizm tablosu yaşayabilir. Ancak, levotiroksin gibi bir tiroid hormonu ile tedavi birçok yarar sağlayabilmektedir. Bâzı bipolar bozukluklar, depresif ve manik belirtilerin şiddetinde önemli azalmanın yanı sıra, hayat kalitesinde artış yaşamıştır. BİPOLAR BOZUKLUĞU TEDAVİ ETMEK İÇİN BAŞKA HANGİ YÖNTEMLER KULLANILABİLİR? İlâçlara ek olarak, bipolar belirtilerin kontrolünde kullanılabilecek diğer birçok tedavi bulunmaktadır. Bunlar: . Elektrokonvülsif terapi (EKT) . Transkraniyal manyetik sinir uyarımı (TMS) . Uyku yoksunluğu . Işık terapisi (fototerapi) . Vagal stimülasyon (VS) . Derin beyin uyarımı (DBS) . Neurofeedback (NF) . Nöroşirurji (beyin cerrahisi). ELEKTROKONVÜLSİF TERAPİ NEDİR? Geçmişte EKT hakkında çok fazla olumsuz yayın yapılmakla birlikte, birçok doktor bunu bipolar bozukluğun tedavisinde ilâçlara bir alternatif olarak görmektedir. EKT, fiziksel durumları nedeniyle herhangi bir ilâç tedavisi uygulanamayan (msl. kronik hastalıkları olan yaşlı kişiler), intihar düşünceleri olan ve dirençli tip hastalar için faydalı bir seçenektir. EKT sırasında, yaklaşık yarım saniye süreyle beyinden elektrik akımı geçirilmektedir. Günümüzde bu işlem anestezi altında ve bir adale gevşetici kullanılarak yapılmaktadır. EKT oldukça güvenlidir ve herhangi bir ilâç tedavisinden daha hızla etki göstermektedir. EKT çoğunlukla, ilâç tedavileriyle kontrol sağlanamayan şiddetli depresyon ve mani epizodları için faydalıdır (Loo ve ark. 2010). EKT yapılırken lityum kesilmeli, antiepileptikleri de mümkünse tamamen kesmelidir; karbamazepin bu açıdan en az sıkıntı yaratan antiepileptiktir. TRANSKRANİYAL MANYETİK SİNİR UYARIMI NEDİR? Tekrarlanan Transkraniyal Manyetik Sinir Uyarımı (rTMS) hâlen depresyon tedavisinde EKT’ye ve muhtemelen bâzı ilâçlara daha kabûl edilebilir bir seçenek olarak geliştirilmeye çalışılmaktadır. rTMS sırasında beyin işlevini etkilemek üzere titreşimli manyetik alanlar kullanılmaktadır; anestezi gerektirmemekte, dolayısıyla hasta ayık kalabilmektedir. Uzmanlar rTMS’nin bipolar bozukluk tedavisinde umut verici olduğunu düşünmektedirler ancak çalışmalar deneysel niteliklidir ve henüz bilimsel olarak onaylanmış ve kabûl edilmiş değildir. Maâlesef bâzı hastânelerde veya muayenehânelerde amacını aşacak şekilde kullanılmaktadır (Doksat ve Aslan 2006). En son yayınlarda dahi ya çok küçük serilerde geçici başarı bildirilmekte, ya da belirsizlik sürmektedir (Dell’Osso ve ark. 2009a, b, Dell’Osso ve ark. 2010). rTMS ile epilepsi nöbeti geçirilmesi tekniğinin ise EKT’ye hiçbir üstünlüğü gösterilememiştir. UYKU YOKSUNLUĞU NASIL YARDIMCI OLMAKTADIR? Uyku yoksunluğu bipolar bozukluk için bir başka olası tedavidir. Bir gece veya daha fazla uyanık kalmanın antidepresan etkileri olabilmektedir. Belirli merkezlerde uygulanmaktadır. Doktorunuz tarafından gerekçeleri açıklanıp tavsiye edilmedikçe, asla kendiliğinizden uyku yoksunluğuna kalkışmamalısınız. IŞIK TERAPİSİ (FOTOTERAPİ) NASIL YARDIMCI OLABİLİR? Birkaç saat yüksek yoğunlukta ışığa mâruz kalındıktan sonra depresyon belirtilerinde azalma görüldüğü düşünülmektedir. Sonbahar ve kışın kısa günleri ve dolayısıyla gün ışığı eksikliği, bâzı kişilerde mevsimsel affektif bozukluk (SAD) olarak bilinen depresyonu tetikleyebilmektedir. Bu, her gün kısa sürelerle parlak yapay ışığa mâruz kalınarak tedavi edilebilmektedir. Uzmanlar, ışık tedavisinin vücudu genellikle uzun ilkbahar ve yaz g��nlerinde yaşanan (günlük) ritme sokarak etki gösterdiği kanaâtindedir. Bu, depresyonun fizyopatolojisinde rol oynayan nörokimyasal değişikliklere bağlı olabilir. Bu yöntem de özel geliştirilmiş araçlarla uygulanmaktadır. Herhangi bir ışığa mâruz kalmak yeterli olmayacaktır. Kuzey Avrupa ülkeleri gibi bölgelerdeki hastalarda daha etkiliyken, ülkemizde bu sonuçlara ulaşılamamıştır. VAGAL STİMÜLASYONUN FAYDASI VAR MIDIR? Bu tedavi hakkında hiçbir yeterli delil yoktur, deneme aşamasındadır (Beekwilder ve Beems 2010). DERİN BEYİN UYARIMININ FAYDASI VAR MIDIR? Bu tedavi hakkında hiçbir yeterli delil yoktur, deneme aşamasındadır (Zyss ve ark. 2010). NEUROFEEDBACK TEDAVİSİNİN FAYDASI VAR MIDIR? Neurofeedback (NF) terapi uygulayıcıları, değişik klinik şartlarda NF’in kullanımının olduğunu, hâttâ sağlıklı bireylerde performans artımı için kullanılabileceğini ileri sürmüşlerdir. Yine de, NF terapisine ilişkin yayınlar güçlü kontroller içermediği ve metodolojik yetersizlikleri sebebiyle bilim ve araştırma çevrelerinin geniş bir kesimi tarafından ciddi biçimde eleştirilmiştir. NF uygulama alanı, hastalarda çoğunlukla yeterli eğitim almamış sıradan uygulayıcılar tarafından verilen yanlış veya uygunsuz tedavi sonucu ortaya çıkan anlamlı ters etkilere sebep olabilme potansiyelini taşımaktadır. Güvenilir bilimsel delil yoktur (Kose ve Semerci 2010). NÖROŞİRURJİK TEDAVİ NE ZAMAN UYGULANABİLİR? Ancak her türlü tedaviye tam cevapsızlık görülen ve çok şiddetli seyreden hastalarda en son alternatif olarak düşünülebilir (Lipsman ve ark. 2010). NE ZAMAN HASTÂNEYE YATIŞ GEREKİR? Hastânede tedavi normâl olarak bipolar bozukluğun şiddetli belirtilerini kontrol altına almak amacıyla kullanılmaktadır. Şiddetli mani sırasında, kişinin kendine veya başkalarına zarar vermesi ve pervâsızca saldırganlık davranışlarıyla başa çıkabilmek için profesyonel yardım şarttır. Depresyondaki bir hasta intihar eğilimi gösterdiğinde de hastâne tedavisi gerekebilir. PSİKOTERAPİ BELİRTİLERİN KONTROLÜNE NASIL YARDIMCI OLUR? Bipolar bozuklukla başa çıkabilmeyi başarmak tedavinin en önemli bölümüdür. Psikoterapi ilâç tedavileriyle birlikte uygulandığında, hastalara ve âilelerine destek, eğitim ve rehberlik sağlamaktadır. Örneğin hastaların manik ve depresif dönemleri tetikleyen stres etkenlerini fark etmelerine ve bunlardan kaçınmalarına yardımcı olabilir. Psikoterapi ayrıca, gelişmekte olan bir hastalık döneminin erken belirtilerini tesbit etmeye de yardımcı olabilir. Çoğu zaman, hızla başlatılan tedavi tam gelişmiş bir depresyon veya mani epizodu krizini önleyebilir. Psikoterapi bireysel olarak hasta üzerinde yoğunlaşabilir, hastanın âilesini de içerebilir veya benzer sorunları olan hastalara grup olarak uygulanabilir. Bipolar bozuklukta üç tip psikoterapi özellikle yararlıdır: Davranışçı, bilişsel ve kişiler-arası terapi. . Davranış terapisi, bipolar bozukluk belirtileriyle nasıl uğraşılacağı üzerinde yoğunlaşmakta ve kişilerde yeni hastalık dönemlerini ortaya çıkarabilecek streslerle başa çıkmasına yardımcı olabilmektedir. . Bilişsel terapi, kişilerin depresif ve yükselmiş duygudurumlar sırasında ortaya çıkan çarpık düşünceler ve inançları tanımlamalarına ve karşı koymalarına yardımcı olmaktadır. Örneğin, depresyon epizodlarına eşlik eden aşırı karamsar düşüncelerin üstesinden gelmek için kullanılabilir. . Kişilerarası terapi, bipolar bozukluğun ilişkiler üzerinde yaratabileceği gerilimin azaltılması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Eğer eşlik eden B kümesi kişilik bozukluğu mevcutsa, tercih edilmemelidir. BİPOLAR BOZUKLUĞUN SEVK ve İDÂRESİ BEN NE YAPABİLİRİM? Tedavinizin başarı şansını en üst düzeye çıkarmak için atabileceğiniz birkaç önemli adım bulunmaktadır: DURUMUNUZU ANLAMAK Bipolar bozukluk ve tedavisi hakkında öğrenebileceğiniz her şeyi öğrenin. Kitaplar ve broşürler okuyarak, doktorunuzla konuşarak veya bir hasta destek grubuna katılarak hastalığınız konusunda bir uzman olun. TEDAVİNİZDE FAÂL BİR ORTAK OLARAK YER ALIN Hastalığınızın başarılı tedavisi siz ve doktorunuz arasında iyi bir ilişki kurulmasına bağlıdır. Randevularınızdan sonuna kadar yararlanmak için, doktorunuza sormak isteyebileceğiniz tüm soruları randevuya gitmeden önce yazmanız çoğu zaman yardımcı olacaktır. Her şey hakkında soru sormaktan çekinmeyin; bu belirtiler bir yan etki veya ilâcınızı nasıl alacağınızla ilgili olabilir. Bu konular hakkında doktorunuzun size soru sormasını beklemeyin. Kafanızdaki her şeyi doktorunuza sorun. Bu şekilde tedavinizde etkin biçimde yer alarak, iyileşmenizin kontrolünü daha fazla ele geçirecek ve başarı şansınızı arttıracaksınız. Eğer herhangi bir yan etki yaşarsanız veya daha iyiye gitmediğinizi hissederseniz, doktorunuzla konuşmalısınız. Eğer doktorunuza karşı dürüst olmazsanız, size uygun biçimde yardımcı olamaz. Randevunuza bir âile üyesi veya arkadaşınızı dâvet etmeniz de, endişeleriniz hakkında konuşmanıza ve doktorun ilâçla ilgili söylediklerini hatırlamanıza yardımcı olacaktır. BİR DUYGUDURUM ÇİZELGESİ KULLANMAK Doktorunuzu ziyaretiniz sırasında, özellikle eğer hastaysanız, geçen birkaç hafta veya ay boyunca yaşadığınız belirtileri hatırlamanız zor olabilir. Duygudurumunuzu günlük olarak kaydederek, doktorunuzun hangi tedavinin hastalığınız için en iyi olduğuna karar vermesine yardımcı olacak çok daha güvenilir bilgiye sâhip olacaksınız. Duygudurumunuzun çizelgesini çıkarmanız, duygudurum evreniz, ilâç düzeyleri ve stresli olaylar gibi önemli bilgi parçalarını bir araya toplamanıza imkân verecektir. ERKEN İKAZ BELİRTİLERİNİ FARK ETMEK Bir duygudurum atağının erken belirtileri her kişide farklı olabilir. Kendi erken uyarı belirtilerinizi ne kadar iyi idrak ederseniz, tam bir epizodu önlemek için o kadar hızla yardım alabilirsiniz. Araştırmalar, bipolar bozukluğu olan hastaların %70-80’inin erken alâmet veya belirtilerini fark edebildiğini göstermiştir. Bir mani veya depresyon epizodunun erken belirtileri arasında en sık görülenler şunlardır: . Duygudurumda, uyku, enerji, benlik değeri, cinsel ilgi ve konsantrasyonda hafif değişiklikler, . Yeni projelere girme istekliliği, . Ölüm düşünceleri (veya âni iyimserlik), . Giysilerin rengi veya kozmetiklerde âni değişiklikler. BİR EPİZOD GELİŞME RİSKİNİ AZALTMAK Aşağıdaki ipuçları, bâzen daha şiddetli epizodlara yok açabilen küçük duygudurum dalgalanmaları ve stresleri azaltmanıza yardımcı olabilir: . Uyku düzeninizi koruyun – düzensiz uyku duygudurum belirtilerini tetikleyebilir, . Fazla alkol veya kafein tüketiminden ya da uyuşturucu maddeleri kullanmaktan kaçının – bunlar duygudurum dalgalanmalarını tetikleyebilir (McIntyre ve ark. 2008), . Stresli durumlardan kaçının ya da stresle nasıl daha iyi başa çıkacağınızı öğrenin – gevşeme ve rahatlamaya vakit ayırın, . Günlük alkol, kafein ve reçetesiz satılan bâzı nezle, allerji ve ağrı ilâçlarını kullanma konusunda dikkatli olun. Bu maddelerin küçük miktarları bile uyku, duygudurum veya ilâçlarınızı olumsuz etkileyebilir. . Düzenli egzersiz yapın. ÂİLE VE ARKADAŞLAR YARDIMCI OLABİLİR Kendinizi daha iyi hissetmeniz başkalarının yardımıyla daha kolaydır. Âileniz ve arkadaşlarınızın teşviki ve desteği hastalığınız sırasında son derece önemlidir. Meselâ, doktorunuzu ziyaretinizde size eşlik edebilir veya ilâçlarınızı doğru aldığınızı kontrol edebilirler. Ayrıca, iyi olduğunuzda bir eylem plânı hazırlamak da, daha sonra herhangi bir belirti geliştiğinde hem sizin hem âilenizin hazırlıklı olmasını ve ilgili bütün kişilerin ne yapılması gerektiğini bilmelerini sağlamaya yardımcı olacaktır. Hafif bir mani epizodu (hipomani) sırasında, hastalar davranışlarının olağan dışı olduğunun farkında olmayabilir veya hasta olduklarını yâhut tedaviye ihtiyaç duyduklarını inkâr edebilirler. Arkadaşlarınız ve âileniz, gelmekte olan bir epizodun gözden kaçabilecek erken ikaz belirtilerini fark edebilir ve sizi tedaviye ihtiyacınız olduğuna ikna edebilirler. BAŞARILI TEDAVİ SİZE DE BAĞLIDIR Belirtilerinizi kontrol altına almaya ve tekrarlamalarını önlemeye yardımcı olmak için, ilâçlarınızı tâlimatlara uygun olarak almanız çok önemlidir. Ne kadar işe yaradığından emin olmasanız veya sizi nasıl hissettirdiği konusunda endişeleriniz olsa bile, doktorunuzla konuşuncaya değin ilâçlarınızı almaya devam edin. Kendinizi daha iyi hissetmeye başladığınızda da, belirtileri kontrol altında tutmak için ilâcınızı her gün almaya devam edin. Bipolar bozukluk bu açıdan diyabet veya kâlb hastalığı gibi diğer uzun dönemli hastalıklara benzemektedir (zihinsel şeker hastası). Bu hastalıkları olan hastalar, kandaki şeker düzeylerini veya kan basınçlarını düşük tutmak için ilaçlarını her gün almalarının çok önemli olduğunu bilirler. Eğer ilâcınızı almayı unutursanız, o dozu atlayarak bir sonraki dozunuzu alın. Dozu iki katına çıkarmayın. Eğer ilâcınızı ne zaman alacağınızı hatırlamada güçlük çekiyorsanız, bir haftalık ilâçlarınızı koyabileceğiniz bir kutu, saat veya telefonunuzun alârmı veya cep takvimi gibi hatırlatıcıları kullanmayı deneyin. Ayrıca, ilâcınızı her gün aynı saatte yaptığınız bir işten önce veya sonra, örneğin yemeklerden sonra veya yatmadan önce almanız da yardımcı olabilir.
0 notes
tahad · 8 years
Text
Hedefe Ulaşmak
İnsanoğlu sürekli bir şeylere ulaşmayı arzular. Hepimizin belirli noktada hedefleri vardır ve bu hedefler asla bitmez. Sürekli yeni hedeflerle güncelleriz durumu. İsteklerimizin doğru ya da yanlış olduğunu bilmeyiz. Her durumda onun doğru olduğunu düşünürüz. En azından doğru olmasını isteriz. Onun aşırı bir istek olup olmadığını sorgulamayız. Sadece isteriz. O hedefe ulaştığımızda mutlu olacağımızı düşünürüz. Başarının verdiği o tatminkâr duyguyu hissetmek isteriz. Peki ya bu hedefimize ulaştığımızda bizi bir hüsran bekliyorsa? Onun aşırı olduğunu fark ettiğimizde artık çok geç olmuşsa? Yanlıştan dönebilir miyiz? Tahtadan çıkarılmış bir çivinin izi durmaya devam eder. Bu yanlışın neresinden dönülse kârdır. Sonuçta o tahta, deliğe rağmen işlevini yerine getirebilir. Ama o tahtaya yüzlerce çivi çakılmışsa sanırım o tahtadan pek bir hayır gelmez. İşte hedefe ulaşmak uğruna çivi çakmayı isteyip, zamanı gelip vazgeçildiğinde çok geç olmuş olabilir ve bu senaryo ile karşılaşılabilir. Başıma gelen tam olarak bunun 5 katı büyüklüğünde bir durum oldu. Biliyor musunuz bilmiyorum ama uzun zaman boyunca arzuladığım bir hedefim vardı. Duygulardan arınmak istiyordum. Bir insanı insan yapan özelliği tabi ki duygularıdır. Duygular; düşünceleri etkiler, kararlarınızı, yaşamınızı etkiler. Ama duygular bir insanın en açık noktasıdır. Yapılmayacak olanı yaptırır. Sizi zor durumlarda yanlış karar almanızı sağlar. Sadece duygularınızın isteği için hata yaparsınız. Benim hata yapmaya tahammülüm yok! Hata yapmaktan korunmanın yolu olarak duygularımdan kurtulmayı seçtim. Zira duygularım beni uzun süreli depresif bir havaya sürüklemiş ve geçen süreçte aldığım her oksijen molekülünden nefret ve acı duymama sebep olmuştu. Bu süreçte bana acı veren herşeyden kurtulmak istedim. Sebep olan mekanlardan, insanlardan ve tabi ki duygulardan. Böylelikle açığı olmayan bir insan olacaktım. Bir süper insan gibi düşün. Eksiği her şeyi mantık dahilinde çözebilen realist biri. Hayal dünyasında yaşamayan, gerçekleri ve sonuçları bilen biri. Zaman içerisinde bu hedeflerime ulaşmaya başladım. Yaşadığım ortamdan kurtuldum. Etrafımdaki insanlardan kurtuldum. Evimi, ailemi bile geride bıraktım. Sıfırdan başladım. Tüm bu süreçte duygularımdan kurtulmayı istedim. Süreçten haberim olmadı. Sadece istiyordum sonra bir gün ansızın duygularımın olmadığını fark ettim. Birşey hissedemiyordum. Bu başta havalı gelmişti, aynı zamanda eğlenceli. Bir bağlılığım yoktu. Ama gerçekler zaman içerisinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Hedefime ulaşmıştım. Ancak çok da neşeli bir insan olmadığımı fark ettim. Üzülemediğimi fark ettim. Korkmadığımı fark ettim. Hiçbir şeyi umutsamadığımı fark ettim. İnsanları sevemediğimi fark ettim. Açık konuşmak gerekirse en çok kurtulmak istediğim duygu buydu. Sevgi. Zaman içerisinde ne kadar önemli bir yer kapladığını anladım. Sevgi olmayınca empati yapamıyorsun. Sevgi olmayınca mutluluğu hissedemiyorsun. Mutluluğu paylaşamıyorsun. Suratında ayıp olmasın diye bir gülümsemeyle olanları seyrediyorsun. Sevgi olmayınca üzülemiyorsun. Üzüntüyüde paylaşamıyorsun çünkü üzüntüye ortak olamıyorsun. Onun neyş hissettirdiğini karşıdakine ne hissettirdiğini bilmiyorsun. Sadece durumu düzeltmek için mantıksal olarak doğru sözcükleri bulmaya çalışıyorsun. Sevgi olmayınca insanlara güvenemiyorsun. Sevgi olmayınca hayatını bağlayamıyorsun. Hayatta seni çeken bir noktanın olmadığını görüyorsun. Sevgi olmadığında kendini başı boş hissediyorsun. Sevgi yoksa amacında olmuyor. Hayatı kitabına göre yaşamaya çalışıyorsun. Neleri yapman gerektiğini biliyorsun ve onu yapıyorsun. Ancak onu neden yaptığını bilmiyorsun. Onu istediğinden bile emin olamıyorsun. Sadece mükemmeliyetçi bir yaklaşımla onu istiyorsun. Duygularımdan kurtulduğuma pişman olduğum nokta burada başladı. Geriye alamıyordum çabalıyordum ama olmuyordu. İnsanlara güvenmeye çalışıyordum ama boşunaydı çabalarım. Onları sevmeye çalışıyordum ama gerçekleşmiyordu. Hepsi birer boşa çabalamadan öteye geçemiyordu. Kendimin ne kadar haklı olduğunu görüyordum. Yaptığım şey tamamen doğruydu ama ben bunu istemiyordum. Yalanlar gözümü boyamaya devam etmek istiyordum. Dünya dayanılmaz bir hale geliyordu. Zerre kadar sevmemen ve güvenmemen gereken insan varsa hepsi etrafında ama eski sen olsa olaya çok farklı yaklaşıyor olacaktın. Haklıydım ama pişmandım. Bahsetmediğim birkaç duygu var dikkatini çekmiştir umarım. Nispeten karanlık duygular. Nefret gibi, kin gibi, öfke gibi. Fark etmemiştim aslında ama duygularım yok olmamıştı. Duygularım yukarıda saydıklarımın altına girmişlerdi. Nefreti beslemiştim. Kini beslemiştim. Öfkemi beslemiştim. Gün geçtikçe daha sinirli bir insan olmaya başladım. Herşeye kızan, tepki gösteren, karşı çıkan birisi oldum. Yanlış yapılan hareketlerde insanlardan nefret eder oldum. Gözlerimin içinde onlarca insanı yok ettim. Zaman içinde karanlık bir insana dönüştüm. Bunları fark edince daha çok pişman oldum. Ama bunun yanı sıra haksız olduğumu fark ettim. Bir hata yaptım. Birşeyler istedim. Bunun için beynimin içinde uğraştım. Yok ettim sanarken aslında başka şeyler inşa edip yönetimi onun eline verdim. Son 4 yıldır hayatım böyle devam ediyor. Son 2 yıldırda bu durumun pişmanlığını yaşıyorum. Emekli albay gibi bir adam oldum. İnsanları zekalarına göre filtre eden birisi oldum. Gereksiz insanlardan nefret eden, bana karşı hareket eden insanlara kin besleyen bir insan oldum. Bu süreç boyunca yaşadığım mutluluktan keyif alamadım. İçi dolu bir sevinç, hayır onu da yaşamadım. Üzücü olaylar karşısında ağlayamadım. Aşamsal duygularımı fiziksel olarak ifade edemedim. Tekrardan sevemedim. Pişmanım ve düzeltemiyorum. Düzeltebileceğime dair inancımsa zamanla azalıyor.
0 notes