Tumgik
#bu boyle surecek
kahirlarim · 1 month
Text
kendimi hic iyi hissetmiyorum, baligimin bazen öylece suda duruyor olması beni korkutuyor, parmagimla onu durtup lütfen hic olme demek istiyorum sanki bu mumkunmus gibi, bes saat kirk dakikalik dersin nasıl bu kadar ruh bunaltici oldugunu dusunurken coktan alti saati tamamladigimi fark ediyorum, gozlerimi kapattigim anlarda karanlıkta beliren yuzu gogsumdeki agriyi cekip alsa da gozlerimi actigim an kaybolan yuzu hickira hickira aglama istegimi koruklese de kollarimi vucuduma sarip herseyin gececegini kendi kendime sayikliyorum, terleyen boynumu ovustururken ictigim cayin bogazimda kisa saniyeli biraktigi sizi derin bir ic cekmeme sebep oluyor daha tamamlamam gereken konularin olusu icimi sikintidan patlayacak dereceye getiriyor ama dayanmaya çalışıyorum, bu hep boyle mi surecek, boyle olmamasini umuyorum.
3 notes · View notes
ayybenimgeceesenin · 4 months
Text
her vedası yeni bir kavuşma olan insanları sevin
boyle bir sey yazmisim taslaklarimda gordum hayir sevmeyin her vedasi yeni bir kavusma olan bir insani severseniz her saniyeniz karmasayla geciyor hicbir vedaya inanciniz hicbir kavusmaya hevesiniz kalmiyor her veda baslangicinda artik bu son olsun diyip her kavusmada bu sonsuza dek surecek dusuncesinden cikamiyorsunuz donguye giriyor donguye girdikce kendinize sayginiz kalmiyor hayat enerjiniz kalmiyor ne veda edebiliyor ne de kavusabiliyorsunuz bu yuzden yaptigim manifesti sikeyim
0 notes
harepare · 2 years
Text
bugun duvarimi duzenledim dolabimin bir kapagina butun cikartmalarimi yapistirdim calisma masamda ki dolabin kapaginin ic kismini taehyung posterleriyle kapladim ve dis tarafinda taehyungun golgesinin fotografi var her seyimde taehyungun olmasi iyi hissettiriyor birazdan ders programi yapicam yarin dershaneye basliyorum ve bikac hafta once ki hevesim yok bunu yansitmadigim icin olaylarin suclusuyum belki ama cocukluktan kalan ukteler gibi benimde uktelerim var
3 notes · View notes
shinydepressiondays · 3 years
Text
nasil devam edecek boyle? nereye kadar boyle surecek? ne zaman bitecek bu ic savasim? olmuyor...
9 notes · View notes
hiiamroj · 2 years
Text
bu ara gercekten cok berbat hissediyorum kendime yetemiyorum gulup gecmek kolay ama anlik olaylar sadece kendi basima kalinca her sey boktan oluyor durgun igrenc gercekten asiri kotu olay ne zamana kadar boyle surecek bilmiyorum ama yoruldum
1 note · View note
Text
Tabula rasa
Bos bir yuzeye bakmak her seferinde heyecan verici. Ayni zamanda sikintili bir yolculugun da baslangici. Bunu, buraya ilk hangi cumleyi yazsam acaba diye bir suru fikir arasinda yuzerken dusundum... #tabularasa Uretmek ve sanatla hasir nesir olmak insanin derinlerinde korudugu butun karanligi disavurmasina sebebiyet veriyor. Iste bu yuzden durmadan uretiyorum. (Sebebi bu mu gercekten? Gercek olan su: Hayatin butun pisligi ile bas edebilmek icin uretim metoduna fazla alistim bence ben. Dusunmememi, gecmise takilip kalmamami sagliyor. Ayni zamanda yasadigim an icinde de var olamiyorum bu icsel sancilar surerken...) Iste bu yuzden yalniz bir adam oldum ben. Bunu hem istemiyorum; hem de koru korune bagliyim. Haz veren bir yani var.
Bir sey, ugras ya da bir kisi haz, motivasyon, ilham ya da orgazm vermiyorsa yasamimda yeri yok. Buna benzer bir yaziya denk geldim Instagram’da bugun. Yine Instagram kullanmaya basladim. Bu sefer baska bir amaci var fakat. Artik biraz daha bu sekilde yaklasacagim olaylara ve seylere hayatimda.
Bir arkadasim var. Senelerdir ondan cok hoslaniyorum. Bana fazlasiyla cekici geliyor. Kurdugum bazi duslerim var onunla ilgili.
Yalnizligin bana iyi gelip gelmedigi hakkinda pek bir fikrim yok. Fakat sunu iyi biliyorum: Bir baska insanin hayatima girmesine izin verdigimde zihnimde yarattigim butun bu bir tuhaf dunyam alt ust oluyor. Yapamiyorum kolay kolay. Arkadaslik bile bir hayli yorucu iken duygusal bir iliski buyuk yuk benim icin. Iste bu nedenle gecenin bir saatinde oturmus bilgisayarimin karsisina bunlari yaziyorum buraya. Yazmiyorum; kendim ile bas basa kaldikca zihnimden kendiliginden dokuluyor butun bu satirlar ve dusunceler. Zaman gectikce fark ediyorum ki icimde muazzam bir evren var. Surekli kendimin bilmedigim baska baska yonlerini kesfediyorum -hala. Karanlik ve aydinlik butun taraflarim ile. Bir baska insani -bir kadini- kesfetmek de bu kadar keyifli ve deneysel. Fakat kendi bireysel islerime ve projelerime -ve uretime- o kadar kendimi kaptirmis durumdayim ki saniyorum bir suru durumu da iskaliyorum bu yaslarimda. Bir yandan cok sey de kazaniyorum elbette. Fakat bu yogun tempo ve surekli calisma hali hep boyle mi surecek?
Son iliskilerimi dusundukce icim sikisiyor. Hic mutlu degildim. Ozgur degildim.
1 note · View note
ozgemu · 2 years
Text
Deneyimledigimiz bu dunyada her hikaye mutlu bitmiyor, her sey her zaman yolunda gitmiyor ama bizim elimizde sevgimiz kaldi babacim, kendimi bunla basarili saymazsam baska neyle sayabilirim ki? Elimde olan tek sey seni sevmekti ve ben seni cok sevdim. Sen de beni. Tum sevgin icin tesekkur ederim sana. Sarilmak bedenen mumkun olmasa da ben sana surekli sariliyorum, basimi omzuna koyup seninle konusuyorum. Sirf kendi dertlerimi anlatmiyorum sana, seni de dinliyorum. Soyleyemediklerini biliyorum. Onlari dinliyorum senden. Yasamin bu formunu biz secmedik. Ben hayal edebildigim tum yasam formlarinda, hayallerimin ucu bucagi olmadigi her yerde seni cok seviyorum. Acimi hafifletmek ve nefeslenmek icin bu golgede dinleniyorum. Ne yazik ki bu cumleleri dogru siralamayla kurabildigim zamanlar pek nadir gerceklesiyor. Yoklugunun farkinda oldugum ve bunun beni madden ve manen yaktigi anlar ise cok daha fazla. Gunesli bir gunde mutlulugum beni uzuyor mesela, bu gunu sen de gor istiyorum. Ne guzel bir gun, babamla yan yana olmasam da keske bir telefon uzagimda olsa ve onun sesini duysam, bu gunu onun da deneyimledigini, gunesi teninde hissettigini bilsem, bu ne buyuk bir nimetmis diye dusunuyorum. Her zaman soyledigim sey su ki, zaman aciyi asla azaltmiyor, tam tersine katlanarak, artarak devam ediyor. Ama bu aciyi zaman gectikce daha buyuk bir alana yayiyorsun, boylece aci senin ustunde egemen olmuyor ve sen onu kismen de olsa kontrol edebiliyorsun. Hayir simdi aglamamalisin, cunku daha once agladin, hic durmadan, gozlerinin sisinin inmesine hic firsat vermeden agladin, hic birsey degismedi ki… Belki cok asiri uzgun oldugumu gorurse babam geri gelir diye bile dusundun. Gelmedi. Her gordugun guzel gunu kendine zehir edersen, tek yaptigin bu gunu kacirmak ve kalan sevdiklerinle daha az guzel sey paylasmak olacak diye dusunuyorsun. Ve deniyorsun. Sonucunda birden bire kabullenis yok. Benim icin hic kabullenmek diye bir sey olmadi. Secmedigim bu duzende, babamin benden boyle ayrilmasini kabul etmeyecegim. Ama bu duygunun bana zarar vermemesi icin de deniyorum. Benim yasim cok uzun surdu. Biten bir sey olmadigi icin olene dek de surecek. Bu yas benim arkadasim olacak. Pek sevmedigim ama alistigim bir arkadas. Bana iyi gelen her seyi deniyorum. Lavanta kokusunu icime cekiyorum. Kendime cok fazla zaman verdim, izole ettim, cok agladim. Oyle cok agladim ki senelerce. Ogrendim ki gozyasi hic dinmeyecek ama insanlar bir sure sonra gormeyecek bunu. Cunku icine akiyor olacak gozyaslarin.
Ebeveyn kaybi, kimsenin yasamamasini diledigim ama eninde sonunda karsilasacagimiz ve yasamadan da kitaplarca yazilsa anlatilsa bile asla anlasilamayacak bir kayip. İsin oyle cok boyutu var ki, her hucrenize sinen bir yokluk hissi sizi o varken oldugunuzdan bambaska bir insana donusturuyor. İyi bi insan olmaya devam ettiginizde kendinize olan inanciniz artiyor. Bu aci beni kotu biri yapmadi, kalbim daha da yumusak, bu ofkeye ve adaletsizlige ragmen kotu birine donusmedim. Cunku ben babamin kiziyim, diyorsun. Ne guzel. Ne kalacakti ki elimizde, bundan daha guzel. Di mi baba, ne korkunc ayriligimiz? Ama buna ragmen olmaya calistigim kisi eminim ki seni mutlu ediyordur. Ben de buna tutunuyorum.
Cingenelerden aldigin kizin seni cok seviyor. Beni gor, beni duy ve her gece ayni yerde duran, penceremden baktigim o yildiz lutfen sen ol.
Seni yildizlarda aramak zor, baba. Seni aramak zor. İcerde tv izliyor olsaydin keske.
Elimde kalan bu sevgiyle avunacagim.
Yolun o kacinilmaz sonu geldiginde, herkesin elinde boyle buyuk bir sevgi kalmasini umacagim.
0 notes
diariestoshare · 4 years
Text
Gunlerden oldu 27 Mayis
Dondugumuzde bir sekilde gecti iste diyecegimiz, belki hatirlamakta gucluk cekecegimiz su gunleri belirsizlik ve corona ekseninde hizlica bir toparlayayim istiyorum.
Sirt cantasiyla gezme plani uzunca bir sure kafamizda olan bir seydi. Bircok ulkede cok daha erken yaslarda cikilan bu seruven oncesinde yapmak istediklerimiz nedeniyle ertelene ertelene gezinin baslama tarihi Aralik 2019’a kismet oldu. Tabii cesitli sebeplerle ertlenen bu seyahat de baska seyleri erteleyen bir donem oldu haliyle. Ama neyse, o bir seyleri erteleme konusu, uzerine dusunulesi guzellikte, apayri bir mesele.
Basliyorum hizlica toparlamak istedigim surece. Aralik’ta geziye basladik, her sey gayet guzel. Cok kisa sure icinde gorduk ki yerlesik hayatla birlikte gelen seyleri birakip boyle bir seyahate cikmak ne dinlenmek demek, ne kafa dinlemek demek, ne kindle’daki cok sayida kitabi okuyabilmek demek, ne indirilen podcastleri istenen siklikta dinleyebilmek demek, ne de boylesi bir seruvende otomatik bir sekilde gelecegi dusunulen bireysel bir kesif, bireysel bir farkindalik sureci demekmis. Basli basina ilgilenilmesi gereken bir proje, basli basina bir ismis, zihnen ve bedenen yorulmak demekmis boyle gezmek. Ama sorun yok, eger buysa tercihimiz, yani surekli yer degistirmek ve bir yerde uzunca bir sure durmak yerine yeni yerler gormek istiyorsak, ne gerekiyorsa o yapilacak.
Hal boyle olunca gidecegimiz yerleri belirlemeyi, oralara gidisi ve kalinacak yerleri ayarlamayi, gittigimizde yapilacaklari arastirmayi barindiran bloklari da yerlestirmemiz gereken, bir yandan da gezdigimiz gordugumuz, dolu dolu gunler yasamaya basladik. Biz kaba bir plan haricinde bir plan yapmadan cikmistik yola, sadece ilk varacagimiz sehri ve orada ilk uc gun kalacagimiz yeri biliyoruz. Her seye yolda karar verecegiz. Tahminimce, onden ne kadar plan yapilmis olunursa olunsun, aylar surecek bir yolculuksa eger soz konusu olan, yolda istekler motivasyonlar heyecanlar degisecektir ve yine bu detayli plan program isine girmek gerekecektir, tabii eger her seyi dusunmus bir turla gidilmemisse -ki bu da bazi durumlarda kesinlikle tercih edilmesi gereken bir secenek bence ve bizce.
Eh, biz de dinlenmek ne kelime, bazen her gecen gun daha fazla yorularak yolculugumuza devam ettik.
Ilk durak Hindistan.. Neredeyse her seye karsi tahammulumuzu, esik degerlerimizi arttiran ulke Hindistan. Kalabaliga, sokaktaki kaosa, islerin yurumemesine, insanlarla anlasamamaya, beklemeye, farkliliga, belirsizlige, pis ortamlara, sokaktaki hayvanlara, onlarin ortada oylece birakilan boklarina, kotu kokulara, her seye. Kocaman ulke, her yeri birbirinden farkli diyorlar, hicbir suphen yok. Biz toplamda 23 gun kaldik, hep kuzeydeydik. Bizim daha kuzeyimizde de gidilesi gorulesi yerler oldugu gibi guneyde de cok guzel yerleri var, duyuyoruz okuyoruz. Merak da ediyoruz ama ulke degistirmek, ilerlemek istiyoruz, bir sonraki sefere artik diyoruz. Gordugumuz yerleri gormekten de cok memnunuz, cok degisik, bircok acidan cok zengin ve cok vizyon acici, ama gercekten tum o tahammul edilmesi gerekenler nedeniyle cok yoruluyoruz.
Yeni yila Hindistan’da giriyoruz, 3 Ocak’ta Myanmar’a geciyoruz. Bu gecisler de guzel hikayeler barindiriyor, onlari da bir ara yaziya dokecegim. Ilkine Ispanya’da gittigimiz vipassana kursunun ikincisine Myanmar’da Yangon’da gidecegiz, kurs boyunca derslerini videolardan izledigimiz, audiolardan sesini duydugumuz rahmetli S.N. Goenka’nin memleketi ayni zamanda burasi, heyecanliyiz. Gulen suratlariyla, samimi insanlariyla kalbimizi caliyor Myanmar. Eh bir de ilk ilk kurulan vipassana merkezlerinin birinde agirliyor bizi, kalbimizde yeri ayri.
Ilk trekkingimizi de bu ulkede yapiyoruz, ilk defa cesitli ulkeden insanlarla birkac gun geciriyoruz boylece. Bizim grupta Cin’de cesitli okullarda calisan expatlar var, Guney Afrikali, Japon, Guney Koreli. Bir sure once tatil icin Cin’den cikmislar, is yerlerinden aranip Cin’de yayilan virus nedeniyle tatillerini uzatmalari, geri donmemeleri soyleniyor. Bizim sosyal mesafeye dikkat ettigimiz filan yok, zaten o ara tedbir olarak pek konusulan bir sey de degil daha. O gune kadar gunde bir iki kere haberlerden takip ettigimiz, cok da ustune dusmedigimiz corona, uc gunluk trekkingin son oglen yemeginde gundemimize oturuyor. Herkes neler yasiyor konusuyoruz, panik yapan yok, korkan yok, Cin’de yasayip geri donmemeleri istenenlerde bir suru soru isareti var sadece.
Myanmar’dan sonra Tayland’a gececegiz. Bir ulkeye gecerkenki kafa karisikliklarini ve belirsizlikleri Tayland’a gecmeden onceki kafa mesguliyetimiz uzerinden anlatabilirim. Sunlari dusunuyoruz, dusunmeye calisiyoruz: Acaba buradan Tayland’a kuzeyden kara yoluyla mi gecsek, yoksa guneyden gecebilir miyiz, biz Tayland’in neresine gitmek istiyoruz, Tayland’i nasil gezmek mantikli, kuzeyden guneye mi guneyden kuzeye mi, once Bangkok sonra asagi ya da yukari ve sonra yukari ya da asagi mi, acaba kuzey ya da guneyin birinden vazgecsek mi, Tayland’da bir yerden baska yere nasil hareket ediliyor, ucmak mi mantikli tren var mi otobus mu daha iyi, vb. vb. Oku arastir sor sorustur, sonuc olarak Yangon’dan Bangkok’a ucuyoruz.
Tabii daha ilk gunlerden baslayarak surekli tekrar ettigimiz klasik seyleri bu surecte de tekrar ediyoruz:
- Her seyi yapamaz, her yeri goremeyiz zaten. Secim yapmamiz lazim, bir seylerden vazgececegiz.
- Baska zaman yine geliriz, belki de gelemeyiz tabii, ne yapalim.
- Bir karar verecegiz ve olan olacak. Ne yapmak istiyoruz onu iyice dusunelim de, pisman olacaksak da pisman olacagiz.
- Tek derdimiz/en buyuk derdimiz bu olsun.
Bu arada Yangon havaalaninda (gunlerden 31 Ocak) ilk maske alisverisimizi de yapiyoruz.
Virus yola ciktigimizdan beri gundemde, biz bu yoldayken o da Asya’da dolaniyor, yayiliyor.
Tayland ici icin kararlarimizi verdik, Bangkok’ta iki gunu doldurup trenle kuzeye dogru yol aliyoruz. Tayland’a bayildim, her ama her seyiyle cok guzel. Bir yandan Tayland ici planlari konusurken ve organize olmaya calisirken bir yandan da “Acaba buradayken bi Kambocya’ya gecsek mi?” sorusu yaniyor zihnimizde. Belli ki hareket etmeye alismisiz, Kambocya’ya gitme fikri ‘bi Kambocya’ya gecmek’ seklinde beliriyor. Ara ara da “Oraya gitmek ‘hemen bi gitmek’ demek de degil, bunu unutmayalim” diyor, vazgecsek mi diye dusunuyoruz. Cunku oraya gecmek demek yine yeni yeniden yolu planlamak demek, yeni bir ulkeye alismak demek, kisa kalmak istedigimiz icin cesitli zahmetlere kisa sureligine girmek demek. Bunu istiyor muyuz, bilmiyoruz. Bazen simdi gitmeyelim sonra ayrica geliriz diyoruz, hemen ardindan ne zaman gelecegiz kim bilir diyor, gitmemek icin kendimizi mi kandiriyoruz acaba bakislari atiyoruz. Gidenlerden guzel yorumlar duymuyoruz, kimse orayi tercih etmiyor, herkes baska yerlerle ilgili konusmayi durduramazken Kambocya’ya burun kiviriyor, oranin insanlarindan haz etmedigini soyluyor, orada turist olarak var olmanin zorlugundan, turist gorunce insanlarin gozlerinde resmen dolar isaretleri dondugunden, hatta peslerinden gelerek bi rahat birakmadiklarindan bahsediyor, diger Guneydogu Asya ulkelerine gore daha pahali oldugunu ekliyorlar. Bir an geliyor, garip gorunebilecek bir sebep sonuc iliskisi kurarak “E o zaman simdi gitmek en mantiklisi galiba” diyoruz, cunku daha sonra bu bahsedilen sartlar icerisinde var olmak daha zor. Bir yandan da oradaki bir numarali aktivite olan Angkor Wat’la ilgili bilgilenmeye calisiyoruz ve bilgilendikce heyecanlaniyoruz. “Hadi gidelim ya, ne gerekiyorsa yapalim, arastiralim, gidelim neler olacagini nasil gececegini gorelim”. Tamam, peki, gidelim ama nasil gidelim, vize icin ne yapmak lazimmis, orada nereleri gormek istiyoruz, acaba once nereye gidelim, ulke icinde ucak mi otobus mu tren mi daha iyi, sil bastan ayni sorular. En sonunda karadan gitmenin bircok sebepten daha uygun oldugu sonucuna variyor, Bangkok’tan trene atliyoruz. Gidisimiz korktugumuz, korkutuldugumuz kadar cetrefilli gecmiyor (sinirda dolandirmaya calisanlar olacak, sahte vize vermeye calisacaklar gibi hikayeler okuyoruz cunku). Toplamda bir hafta kaliyoruz, Siem Reap ve Phnom Penh’i goruyor, oradan ucakla Tayland’a geri donuyoruz, bu sefer guneyindeyiz.
Kambocya’ya gittigimiz icin de mutluyuz, oradan kisa sure icinde ayrildigimiz icin de. Tabii her sey hep goreceli, belki de Myanmar ve Tayland’dan sonra gittigimiz icin uzun sure gecirmeyi tercih ettigimiz bir yer olmuyor, yoksa Angkor Wat gorulmeye, ulkenin tarihi ogrenmeye deger.
Kambocya’da virusten buyuk korku var. Bizi gorenler korkmuyor musunuz diyorlar, planlarimizi duyunca sasiriyorlar. Korkmuyoruz, durumun su gun geldigi noktaya gelecegini asla tahmin etmiyoruz -muhtemelen buna ihtimal vermek istemiyoruz. Tedbirlerimizi aliyoruz ve kimseyle temasta olmamaya dikkat ediyoruz, o kadar.
Guney Tayland’da Puket’e iniyoruz. Pasaport kuyrugundayiz, yaklasik iki saat bekliyoruz. Gezmeye kizgin gozlerle bakilmaya baslanan o donemde alanda asiri bir kalabalik var. Coluklu cocuklular da var, yaslisi da var genci de var. Hepimiz maskeliyiz ama dip dibeyiz. Tayland’da Kambocya’daki gibi bir korku gormuyoruz, tam aksine, durumun haberlerde soylendigi kadar korkutucu olmadigini belirten yazilar goruyoruz.
Puket’e indik ancak orada kalmak gibi bir niyetimiz yok, Krabi’ye gitmemiz gerek, orada kalacagimiz yeri ayarladik fakat nasil gidecegimizi o an hala bilmiyoruz. Alandaki kisilere sordugumuzda bizi herkes taksiye yonlendiriyor, internetten bakinca bu yolculugun taksiyle olabilecegi gibi tekneyle ya da otobusle de olabildigini okuyoruz. Hatta internetten birinin hikayesinden ogreniyoruz ki, otobuse binmek icin alandan Puket merkeze kadar gitmesek de olurmus, eger havaalaninin birkac km otesindeki anayola cikarsak ve kendisini gordugumuz anda gerekli el kol hareketlerini yaparsak yoldan gecen Krabi otobusu bizi alabilirmis. Pek olasi gelmese de, daha dogrusu garip gelse de bu secenek ilgimizi cekiyor.
Bizi anayola goturecek otobuse atliyoruz, trafigin yogun oldugu bir yerde iniyor ve ne yapacagimizi cozmeye calisiyoruz. Karsi kaldirima geciyor, kalabaligin oldugu bir otobus duragina ilerliyoruz. Tam cantamdan kagit kalem cikartip buyuk harflerle KRABI yazmaya basliyorum ki bir yolcu otobusu geliyor, durakta ne yapacagimizi cozmeye calistigimizi fark eden biri nereye gitmek istedigimizi soruyor, soyluyoruz, o otobusu isaret ediyor, Cagsun el yapinca otobus gercekten duruyor, trafik de bize yardimci oluyor, Cagsun kosuyor soruyor, bana gel gel yapiyor, ben de daha K harfinin icini karalamaya basladigim kagidi da alip kosuyorum, otobuse atliyorum hareket ediyoruz. Operasyon tamam. Aceleden bizi otobuse yonlendiren kisiye donup tesekkur etmiyorum, o an aklima bile gelmiyor, otobuste bir sure buna uzuluyorum.
Guney Tayland’i da bir sekilde organize ediyoruz. Adalardan ve sahillerden hangilerini gormek istediklerimizi dusunuyoruz, bizi neyin heyecanlandirdigini tartmaya calisiyoruz, ona gore de bir plan yapiyoruz. Ne guzel dertler..
Puket’e geldigimizde gunlerden 18 Subat, bundan sonrasina dair bildigimiz tek sey 6 Mart’ta Singapur’dan Tokyo’ya gececek oldugumuz. Karadan karadan, Malezya uzerinden Singapur’a gideriz bir sekilde diye dusunuyoruz. Tayland’dan Malezya’ya gece treniyle geciyoruz, bayagi konforlu bir yolculuk oluyor, ancak Singapur’a cok uygun bilet bulduk, Penang’dan oraya kara degil havadan gececegiz. Malezya’da sadece uc gun kalacak, sadece Penang’i gorecegiz. Bu karari vermemizde de Tayland’da ayak ustu muhabbet ederken Malezya’da uzun sure kaldigini soyleyen bir gezginin “Malezya’da tek yer gorecek olsan nereye giderdin?” sorusuna verdigi Penang cevabi onemli rol oynuyor. Malezya’ya giris, sinirdaki tren duragindan Penang’a gidisimiz puruzsuz geciyor.
Bu sirada, Penang’a gecisimizde, gunlerden 29 Subat oldu, dunya ufak ufak iyice panige kapiliyor. Biz haberleri takip ederek ama pek bir sey dusunmeden yolumuza devam ediyoruz.
Penang muhtesem, orada olmaktan, orayi gormekten cok memnunuz. Hava inanilmaz derecede sicak, tek derdimiz o, oglen saatlerinde odadayiz. Sadece bir sehir gorerek ulke hakkinda karar verilmez ama yine de kafamdaki Malezya algisi tamamen degisiyor. Geri kalmis, medeniyetsiz bir ortam bekliyordum, cok yaniliyormusum. Detaylara burada girmiyorum, kisaca, ortamlar cok guzel, yemekler bir harika, insanlar cok tatli, bazi semtlerde adim basi sanat var.
Singapur’a ucus gunu geliyor, 3 Mart. Sakin sakin havaalanina gidiyoruz, cunku ne de olsa biletimiz var, herhangi bir belirsizlik yok, zaten virus nedeniyle ortam cok sakin, ucan insan sayisi her gecen gun azaliyor. Alana gidiyoruz, online checkin yapilamadigi icin bankoya checkin yapmaya gidiyoruz. Olacaklardan habersiz pasaportlarimizi veriyoruz, kiz kayit bulunamiyor diyor, bir yanlislik var herhalde diyor pnr kodumuzu veriyoruz, kiz bu sefer biletimizin iptal edildigini, odemenin de karta geri yuklendigini soyluyor. Bu kadar. Bir sey soyleyemeden bakakaliyoruz once, butun ilgili mailleri ve mesajlari gosteriyoruz sonra, karta iadeyi kontrol ediyor ve yapilmadigini goruyoruz, ona da gosteriyoruz. Konuyu sormaya bir yere gidiyor, bir sure bekliyoruz. Geri geliyor, biletin iptal edildigini tekrar ediyor ve maalesef bu ucusa alamayiz sizi diyor, sanki iptal olan sey bir sinema biletiymis gibi, bu olan cok da onemli bir sey degilmis gibi. Hic ama hicbir sey yapmayip, diger musteriyle ilgilenmek isteyince ve ama biz basindan ayrilmayip yardim etmesini isteyince bir biletimizin olmadigini, kendisinin sadece havaalani calisani oldugunu, (Scoot’la ucacaktik) Scoot personeli olmadigini, sorunla ilgili bilgisi olmadigini, hicbir sey yapamayacagini, eger istersek musteri hizmetlerini arayabilecegimizi soyluyor. Bu esnada ucus saati de yaklasiyor. Musteri hizmetlerini aramak ve birine ulasmak, uzerine bir de sorunu cozmek ucagi kacirmak demek olabilir. Ben bu esnada internetten baska ucus bakmaya basliyorum. Scoot musteri hizmetlerine ulasiyoruz, Cagsun sinirlerini kontrol edemiyor “ANLAMIYORSUNUZ GALIBA, BILETIMIZ VAR, AYRICA BU UCUSA BINMEMIZ GEREK!!” diye bagiriyor. Biraz daha ugrasiyor ancak hicbir sey bir ise yaramiyor, olan onun sesine oluyor, kisilmis. Hizmet cok kotu, telefonun ucundakiler de alanda calisanlar da hafizamizda hic guzel iz birakmiyorlar. Iki saat sonraya uygun bir ucus buluyorum (bu sefer AirAsia’dan), bilet aliyoruz ve bagajlari verip ucaga yoneliyoruz. Ucaga giderken son 14 gun icinde Cin ya da Guney Kore’ye girip girmedigimizi soruyorlar, simdilik tedbirler bu kadarla sinirli. Girmedik.
Daha vakit var ama ucagin kapisina gidiyoruz, orada beklemeye basliyoruz. Olayin ve gordugumuz tavrin etkisinden siyrilmamiz biraz zaman aliyor. Goruyoruz ki belirli ve kesin oldugu dusunulen seyler de gerceklesmeyebiliyor.
Singapur da hizli bir durak, iki gece uc gun oradayiz. Ikinci gunun sonunda goruyoruz ki uc gun gayet yeterli. Bu surecte corona her gecen gun biraz daha gundemde, bizim de gundemimizde, her gun takipteyiz. 6 Mart’ta buradan Japonya’ya gececegiz, sonra da 30 Mart’ta Seul’den Bogota’ya biletimiz var. Tum seyahatimiz icerisinde bayagi buyuk etaplar bunlar, bunlar belli oldugundan beri diger kucuk kararlar icin referans noktamiz oluyorlar, cok rahatlatici. Planlarda bir degisiklik dusunmuyoruz, kita degistirmek istiyoruz, Guney Amerika’yi cok merak ediyoruz, hala umudumuzu koruyoruz.
Aralik’ta yola cikarken planimizda Japonya yoktu. Konusmustuk ama bu seyahate sikistirmamaya, daha sonra adam akilli gelmeye karar vermistik. Cagsun’un hayallerinde olan, benim de gordukten sonra “daha once buraya gelmeyi nasil hic hayal etmemisim, nasil burayi hic merak etmemisim” dedigim bir yer. Myanmar’daki trekking’de Japonya konusu acildiginda gidenlerden duyduklarimiz uzerine tekrar degerlendiriyor ve guzergaha eklemeye o sekilde karar veriyoruz. Hakkindaki her sey o kadar guzel ki buralara kadar gelmisken gitmemek icin kalan tek sebep pahali olmasi. Diyoruz ki su anda her turlu setupta kalabiliriz, yani cubicle denen sadece bir kisinin sigdigi yataklarda, ya da hostellerde birkac kisiyle birlikte ayni odada uyuyabiliriz. Konfor arayisimiz yok, standartlarimiz dusuk, sikintiya gelebiliyoruz, marketten beslenmek konusunda bir sikintimiz yok, vs. Gitmek ve hesapli yasamak icin cok uygun bir zaman, daha sonra muhtemelen minimum standardimiz bugunkulerin ustunde olacak.
Ve bu yaziyi bitirdigim gun, 6 Mart’ta girip 20 gun kalmayi planladigimiz Japonya’da 82nci gunumuzun icindeyiz! :)
Ilk uc gunu Tokyo’da geciriyoruz, muzeler kapali, 16 Mart itibariyle acilacagi soyleniyor. Iki hafta boyunca ulke icinde sinirsiz kullanabilecegimiz tren biletimiz var, onu ne zaman baslatsak diye dusunuyoruz. Muzeler kapali oldugu icin 14 gunun sonunda tekrar gelmek uzere daha fazla kalmadan Tokyo’dan ayrilmaya karar veriyoruz.
12 Mart’ta pandemi ilan ediliyor. Virus Asya’yla sinirli degil artik, tum dunyada. O gunden bir hafta sonra Osaka’dayken Kolombiya’nin sinirlari kapattigi haberi cikiyor. E bizim Seul’den Bogota’ya ucusumuz vardi 30 Mart’ta... Ne guzel inkar da ediyorduk olan biteni.. Japonya’dan Kore’ye de gecis icin de bilet bakip bakip, gununu belirleyemedigimiz ve uygun bilet bekleyisinde oldugumuz icin almamistik, iyi ki almamisiz.
Bundan sonra ulkelerdeki kisitlamalar corap sokugu gibi geliyor. Disari cikma yasaklari, yurtdisindan gelenlere karantina uygulamasi, ucus iptalleri.. Biz bu sirada tren biletinin hakkini vermek istedigimiz icin surekli hareket halindeyiz. Trenler sorunsuz calisiyor, cok boslar ama birkac hat haric normal frekansta calisiyorlar. Gittigimiz yerlerde kalabalik sekilde bir arada bulunulan bircok yer kapali. Cok guzel oldugunu duydugumuz bircok muzeye gidemiyoruz bu nedenle.
O ara baska bir ulkeye gitmek imkansizlasiyor. Bir sure duralim, sonra ne olacagina bakariz diyoruz, zaten her gun yeni kararlar aliniyor, bir seyler degisiyor.
Tren biletimizin son gunu, 22 Mart’ta, tekrar Tokyo’dayiz. Ilk etapta bir haftalik tuttugumuz airbnb’yi iki kere birer hafta daha uzatiyoruz. Acilen, bir sekilde Turkiye’ye donmek aklimizin ucundan bile gecmiyor. Zira Mart ortasi ilk vakalar goruluyor orada da ve hizla yayilmaya basliyor. Japonya’da nispeten durum kontrol altinda gozukuyor. Fark ediyoruz ki su anda Japonya haric nerede olursak olalim dort duvar arasida olacak, disari cikamayacaktik. Bir sene oncesine kadar bir ayagimiz Ispanya’da, bir ayagimiz Fransa’daydi. Oralarin durumu malum. Turkiye de yavas yavas eve kapaniyor. Oraya donmek demek eve kapanmaya gitmek demek. E orada bir evimiz de yok. Zaten dondugumuz gibi yeni duzen arayislarina girecegiz, cunku kurulmus olan ve bizi bekleyen bir duzenimiz yok, o arayis da biraz daha bekleyebilir. Ayrica bu olaylar bizi orijinal planimizin ortasinda yakaladigi icin de maddi manevi bir sikinti cekmiyoruz cok sukur. Kisacasi donmeme luksumuz oldugu icin cok sansliyiz. Fakat tabii durumun vahameri nedeniyle kaygiliyiz, cikan haberlere uzuluyoruz, Turkiye icin endiseleniyoruz. Uzaktan takip etmek disinda da hicbir sey yapamiyoruz.
Japonya’da hicbir zaman sokaga cikma yasagi olmadi, istedigimiz zaman cikabildik hep. Tokyo’ya geri geldigimizde ilk gunler yorgunluktan bayagi bir vakti dinlenerek gecirdik, yine de sakura merakiyla birkac yere ciktigimiz oldu. Ulkeye ilk girdigimizde sakuralarin acisini yakalayacak miyiz acaba diye konusurken (cunku her bolgesinde baska tarihte aciyor) agaclarin cicek acisini, her yerin her gecen gun daha pembe olusunu, sonra o ciceklerin dokulusunu ve agaclarin yesillenmesini, hepsini gormus olduk. Muzeler hala kapali, parklar da kapaniyor teker teker, sokak, semt ve magaza geziyoruz. Onlar da turistik aktivite kategorisine girecek kadar renkli ve cesitli.
Belli ki bir sure daha Japonya’dayiz. Okinawa adasi guzel oldugunu duydugumuz yerlerden, ana karada olmaktansa orada olmak daha iyi olur, orayi da gormus oluruz diye dusunerek, 15 Nisan’a bilet aliyoruz. Daha erkene de alabiliriz ama Tokyo’da gormek istediklerimizi gorelim oyle gidelim istiyoruz. Hazir buradayiz, bir daha Tokyo’ya birkac gun vermeye gerek kalmasin.
6 Nisan’da bazi bolgelerde ohal ilan ediliyor. Biz 7 Nisan sabahinda Tokyo’ya cok yakin olan Hakone’ye gidip bir gece cadirda kalmali, iki gunluk bir plan yapiyoruz. Zaten Hakone’ye gitmek coktandir istiyoruz ama hem havanin biraz duzelmesini bekliyoruz (orasi yuksekte, genelde hep soguk ve yagmurlu) hem de internetten cadir alisverisini yapmamiz gerekiyor, onu secmemiz siparisini vermemiz biraz zaman aliyor. Neyse ki siparis iki gun icinde elimize ulasiyor.
Bu erteledigimiz Hakone planini da iyi ki o tarihte yapiyoruz cunku ohal nedeniyle 10 Nisan itibariyle orada kullanilan bircok aracin bir sonraki emre kadar duracagini ogreniyoruz.
Tokyo’da da neyse ki o gune kadar birkac magazaya girmis, gormek istedigimiz bircok yere gitmisiz. 8 Nisan itibariyle orada da neredeyse ilgi cekici her yer kapaniyor, disari cikmak icin pek bir neden kalmiyor. Bu kararlari verirken hukumetin plani da tam olarak bu olsa gerek.
Bu sirada Tokyo-Okinawa seferimizin iptal oldugu haberini aliyoruz: ohal nedeniyle sefer sayisini azaltmislar, bizim sefer iptal. Neyse, sorunsuz bir sekilde onu ayni gun yapilan diger sefere degistiriyoruz. Komik ama ucak kalkana kadar ucabilecek miyiz kaygimdan kurtulamiyorum.
15 Nisan’da Okinawa’dayiz. Tr’ye donus belirsizligi iyice bas gostermeye basliyor. Oradaki durum ic acici degil, sayilar yukseliyor. Japonya’da olmak oraya donmekten hala daha guvenli. Zaten istesek de donemeyiz, ucus yok. 90 gun vizemiz oldugu icin, vize uzatma derdimiz olmayacagi icin seviniyoruz. Bilmiyoruz ki vizenin son tarihi olan 4 Haziran’da hala ucamiyor olacagiz. Uzatmak kolay is, o sorun degil de, 90 gunden fazla mi kalmis mi olacagiz yani?
Bu arada, baska bir ulkeye gecmenin mantiksiz oldugunu bile bile, ara ara internetten ucus kisitlamalarini kontrol ediyoruz hala.
Mayis ayina da girince artik bundan sonraki destinasyonun Turkiye olacagini kabulleniyoruz. Buradan baska bir yere gecmeden donecegiz. Her guzel seyin bir sonu oldugu gibi bu seyahat de bitecek. Hatta ha bitti ha bitecek denebilecek gune de geldik.
Uc ay Asya, uc ay Guney Amerika olan planimiz uc ay Asya, uc ay Japonya seklini aldi. Alti ay boyunca hareketli ve gocebe olacagi dusunulen seyahat uc bucuk ay oldukca hareketli ve gocebe, iki bucuk ay oldukca duragan ve nispeten yerlesik sekilde gecti. Hepsinin artilari ve eksileri var ve insan bir sure sonra hep bir oteki hali ozluyor.
Turkiye diyordum.. Buradayken konsolosluga durumumuzu yazdik, bizi haber verecekleri kisiler listesine aldilar, iki kefe fahis fiyatta ucus bilgisi vermek disinda bir iletisimimiz olmadi, baska hicbir destek gormedik. Japonya’da burada mahsur kalan turistlere Japonya’nin yaptigi herhangi bir yardim var mi acaba diye arastirdik sorduk, o da yok. Kendi yagimizda kavruluyoruz. Cok sukur bir sikintimiz yok, hallediyoruz fakat ya hallolmasaydi?
28 Mayis’ta ucuslarin baslayacagi soylenmisti, vizemizin son tarihi olan 4 Haziran’a bilet almayi planliyorduk. Sonra 28 Mayis tarihinin 10 Haziran’a ertelendigini acikladilar. Biz de dusunup dusunup, dusunmenin hicbir ise yaramadigini fark edince, 10 Haziran’a biletimizi aldik. Ucuslarin baslayip baslamayacagi kesin olmadigi icin bu netlik durumumuza dair hicbir sey degistirmese de psikolojik olarak cok rahatlatti. Aslinda hala hicbir sey net degil ama dusunulecek kocaman bir konu rafa kalkti sanki. Sayili gun var gibi olunca da daha net dusunebilir oldum. Biletimiz yokken ucu acik bir seyde gibiydik, ne zaman ana karaya donelim nerede ne kadar kalalim gibi sorulara karar vermek kolay olmuyordu. Simdi en azindan bi referans noktamiz var. Tabii o referans noktasi da su donemde sabun kopugu aslinda.
Belirsizlikte yasamaya her gecen gun daha fazla alissak da, onun icinde daha bi rahat edebilmeye baslasak da, bir seylerin belirli olmasiyla gelen konforu ve o konforun cekiciligini her defasinda bir kere daha anladim bu birkac aylik surecte ve bazen sirf bir seyler belirli olsun diye karar verdigimi, bu nedenle de cesitli erken ya da yanlis adimlar attigimi gordum. Tabii, bunu hangimiz yapmiyoruzdur ki... Belirliligin psikolojiye katkisi buyuk.
Mesela, su gunlerde duyuyoruz ki 10 Haziran tarihi de ertlenecekmis buyuk ihtimalle. Buna ragmen, o karari vermis ve o bileti almis olmamizin getirdigi buyuk bir hafiflik var ustumde hala, ya da omzumdan aldigi buyuk bir yuk diyelim ona. Belki de birkac hafta daha donemeyecegiz ama olsun, biletimiz var!
Son bir nokta olarak, dun, yani kayitlara gecsin diye tam tarih olarak 26 Mayis’ta, saclarimi kestim. Ilk makas darbesinde dusundugumden cok daha fazla kestim, dolayisiyla diger tarafi da o boyda kesmek zorunda kaldim. Iki tarafi esitleyecek ucuncu makas darbesinden sonra rotuslar yaparken iyice kisaltma korkusuna kapilarak makasi elimden biraktim. Su anda toplanmayan saclarim var. Nasil yorumlamak lazim bu hareketi acaba a dostlar?!?
Ciao ciao !
0 notes
uyanikinsanim · 3 years
Text
Of kendime kafamdan bir kombin yapmistim bir gun her parcayi alir toplar giyerim diye cidden parasizlik sucks ya..
Bir tane tul bluz ustune yelek altina yelekle ayni renk ve kumasta pantolon ustune de ayni ve renk kumasta ceket, bir tane de capraz omuz cantasi.. Ya bu kombini yapmak kim.bilir kac ay surecek yaa ben alana kadar bitti gari ya bitti stock out olcak hepsi gg... Niyetlenip alirken de zaten son iki urun yazmasa ben o tül bluzu almicaktim zaten valla bak, keske de almasaydim moralim bozulmazdi boyle oylece kafamda bir hayal olarak kalirdi simdi kombinimin tek parcasi ile yasiyorum onu da giyemiyorum cunku tül :D icine ayni renk atlet almam gerek :D hayy boyle isin ya.. Biktim.borclarimdan yaaa salmak istiyorum artik gelen uc bes kurusum ailede bir kac seye gitti birazida yine benim aptalliklarima tabiki.. Al iste kaldim yine ortada :( trendyoldan aldigim ceketi iade edicem mecbur kart ekstresi icin.. Alisveris azgini gibi ara ara gidip geliyo bana bu kafa ya :( neyseki iade suresi on bes gun hadi yine iyiyim hadi yine parayi geri alma sansim var :( bye bye ekru renk gabardin kumaş fermuarli gomlek yaka ceket seninle baska bir evrende gorusuruz :S
#####aat riB
1 note · View note
bertha-h · 7 years
Text
Not not not
Yazmaliyim kendime not. Kaciyorum suan ama yazmaliyim. Hep kactigim icin boyle oluyor zaten. Konumuz kredi Evet bu 48 ay surecek iskenceye dur deme vakti Kararli ol Net konus Az cumle kur Bu durumun sana ne hissettirdigini nasil bir suruma soktugunu soyle Tavrini koru Baska hic bir konudan bahsetme Hep ayni sekilde davranırsan ayni sonucla karsilasirsin, davranisini değiştirmeden farkli bir sonuc alamazsin Bu senin cekmen gereken bir sey değil Ben ve sen diyerek konus Bu yardim isteginin sonuclarina katlanmali Iliskini de bu temele kurmussun Kandirilmak mi istiyorsun? Bu varken saglikli bir iliski kuramazsin Bu konuyu halletmeden duygusal konulara girme 48 ay!!!!!
0 notes
mybluecrow-blog · 8 years
Text
Austin
Benim basima gelen en guzel “sey”lerden biri Austin. Amerika’ya ilk gelisimde cole geldigimi dusunurken, karsimda Turkiye’nin bozkirindan daha yesil bir yer bulunca gozlerime inanamadim. Kucucuk bir sehir merkezi, sehrin ortasindan akip giden nehri, insanlarinin mutlu ve sicak olusu, sehrin canliligi, muzikleri, beni Austin’e hayran birakti. Hele ki ogrenim icin yurtdisina cikarken buyuk beklentilerim olmadi. Gidecegim, 3-4, ya da kac sene surerse surecek, sonra donecegim diye yola dustum, muhtemelen bircok meslektasim gibi. Hayat bana plan yapmamayi biraz gec ve guc de olsa ogretti, ya da oyle saniyor.
Austin’de cok fotograf cektim bos ya da dolu zamanlarimda. Olmadik zamanlarda karsimda beliriveren guzellikler, gariplikler, belki de kimsenin ilgisini cekmeyecek detaylar... Birkacini bloguma koymak istedim.
Tumblr media
Austin'in kendine has kafesi: Mozart’in yeri. Acik havada, gol kenarinda kafa dinlemek icin mukemmel bir ortam. Burada gecirdigim zaman omrumun bir yilina tekabul etmistir diye dusunuyorum.
Tumblr media
Burasi yuksek lisans/doktora ogrencilerinin konakladigi lojmanlardan birinin bahcesi.
Tumblr media
Duvardaki kahramanlar icinde benim de bir kahramanim var. Hemen soyluyorum, sag ust kosedeki: BATMAN :) 
Tumblr media
Okulun (UT Austin) cok sevdigim camdan kosesi. Maalesef benim bolumum degil. Benim bolumumde disari bakabilecegim bir pencere bulmak bile zor.
Kendi basima yapmayi sevdigim “garip seyler” var. Yurumeye bayilirim. Saatlerce tek basima yuruyebilirim. Yeryuzunde kac insan Whole Foods’a gitmeye bayilir ki! Gidip cikolata dekorasyonlarini, pasta reyonlarini, cicek bolumunu gezmeye, istesem de arkadas bulamam. Spesifik objelerin fotograflarini cekmeye bayilirim: heykeller, pencereler, cicekler, filler, binalar... Hayattan buyuk beklentileri olmamali insanin. Kucuk mutluluklarin keyfine varmak lazim.
Tumblr media
Araliga dolusmus yapraklar... Kimbilir o kucucuk dunyada neler fisildaniyor. Kimsenin dikkatini cekmeden neler biriktiriyor bu kucuk araliklar.
Tumblr media
“Evim gol kenarinda (Lake Austin)” demis miydim? Cep telefonuyla cikip harika manzara fotograflari cekmek an meselesi. Guzel bir sonbahar sabahinda karsima cikan bu guzellik de kendine hayran biraktirmisti. 
Tumblr media
Cok sevdigim baska bir kafe. Kendisi ev gibi ve kucucuk bir balkonu var. Austin’in en guzel ekspresosunu burada ictim. Star(f)ucks’tan artan zamanlarimi burada gecirmeye calisiyorum.  Not: Bu fotografla reklam yaparlarsa musterileri katlanarak artar! Telif hakki sakli degildir.
Tumblr media
Karsima cikan bu kucucuk detaylar hayati(mi) guzellestiriyor.
Tumblr media
Burasi da orumcek ev. Bu sehrin isiklarini da kendisi kadar sevdigim dogrudur.
Tumblr media
Mozart’in yerinden gole bakarken...
Tumblr media
Bukulen kantin koridoru. Fotografin bulanik olmasi kamera ayarlarini cok iyi bilemememden.
Tumblr media
“Bazen dolayli anlatmaya calisirim, kimse anlamaz derdimi...” demis sair. Boyle bir sey yok tabii ki.
Bu sehre yolum dusmeseydi, bu cok sevdigim ortami, cok sevdigim okulumu, cok sevdigim insanlari acaba nasil karsima cikaracakti hayat? Hayati cok sorgulamadan yasamak lazim. 
0 notes