Allah rızası için çocuk eğitimi konusunda aile bilinci konusunda bilgi sahibi olmadan lütfen evlenmeyin ve anne-baba olmayın. Yazık oluyor çocuklara. Çocuklar israf oluyor annelik babalık bilmeyen insanlar elinde ...
Olaylar 528 yılında başlıyor. Galata Kulesi tüm heybetiyle yavaş yavaş İstanbul'un en güzel kızı olan Kız Kulesi karşısında yükselmeye başlamış. Günümüze gelen bu büyük aşk da daha bu sırada başlamış.
Tabi bu büyük aşk, sanılandan da imkansızmış. Aradaki mesafe kavuşmalarını adeta yasak kılmış. Bir gün Galata Kulesi Hezarfen ile mektuplarını yollamak istemiş bu güzeller güzeli kıza.
Hezarfen kabul etmiş etmesine ancak aksilik bu ya rüzgar denizin yakın arkadaşıymış, alıp kaçırmış bütün mektupları denizin derin ceplerine. Kız Kulesi görmüş elbet Rüzgar ile Deniz'in oyununu, kuşlar ile şarkılar söylemiş Galata Kulesi'ne.
Bir akşam vakti, etrafta kimse yokken ansızın kaybolmuş iki kule, tek gecelik bir kaçamak, bir çocuğun doğuşuna sebep olur.
Ancak minareler baskın gelir ve çocuğu uzaklara, Lizbon'a kaçırırlar. Kimse anlamasın, bulmasın diye de adını değiştirip Belem Kulesi yaparlar. Yazıktır ki kaderi değişmez, tıpkı anne ve babası gibi bir hapishane olarak kullanılır bir dönem Belem Kulesi ve sayısız ruhu hapseder içine.
Bu aşkı reddedenler için ise en büyük kanıtı Sunay Akın şu cümlelerle sunar:
Belem Kulesi görünüş olarak aynı babası olan Galata Kulesi'ne benzer ve kayalıklar üzerinde kuruludur, tıpkı annesi Kız Kulesi gibi.
"İşte buradasın, uzun zaman sonra tekrar karşımdasın. Madem ki karşımdasın, silahlarını masaya bırakır mısın? En azından bu seferlik. Çünkü bu konuşmanın bir daha tekrarı olmayacak. Ben silahsızım, bak. Bu beyaz odada karşıma geçtiysen şayet, silahlarını bırakacak kadar bana güvenebilir misin sen de? Sen oldum olası iğnelerden korkardın, bilirim. Seni korkutmayacağım artık daha fazla. Bu sefer iğneleri ben yutacağım. Sözlerimde samimiyim, bilirsin."
Ben insanları beni ne kadar aradıklarıyla değil hayatımın dönüm noktalarında nerede durduklarıyla anımsıyorum. her şey yolundayken ve bir şeyler ters giderken ne yaptıklarıyla. Benim vefâ anlayışım budur.
Geliyorsan gel, gidiyorsan git, söyleyeceksen söyle, söylemeyeceksen sus lafını bile etme. Var mısın yok musun, ikilemde bırakmaya hakkın yok. Başkalarımı var? Tamam olsun ama vurma yüzüme. En iyisi değilim ama senin başına gelen iyi bir şeyim farkına varamıyosun. Diğeri senin için daha önemli ama zor gününde ‘herşeyim’ diyip savundukların yanında olmayacak bunu kestiremiyosun. Kontrol ettirme kendini, atar gider yapma çünkü içini biliyorum, o atarı niye yaptığını da biliyorum ama içimi parçalıyorsun. Yaşadıklarımı bile bile devam ediyorsun yapmaya, yaşatmaya. Seni tanıyorum, yaptıklarının sebebini biliyorum ancak seni bu denle bilen birine izin vermiyorsun yanında olmasına. Ve sadece iyi, güzel, mutlu, boş günümde yanımda olma. Mutsuz, kötü, karışık zamanımda tut elimden. Çünkü ben senin her zaman gölgen olmak istiyorum.