şimdi sen sinemaya gider film de izlersin onunla. ışıkları da kapatırlar ve ışığa olanın aynısı, bilincime olur. ayıptan ve utançtan konu açılır herhangi bir sahnede, zihnimin herhangi bir yerinde bir yara soyunmaya başlar, utanırım. terbiyem müsade eder bu kez. filmin sonunda sana olanın aynısı, hayatıma olur. neyse işte öyle deyip elini tuttum. ucundan tuttum yanmakta olan ne kadar madde varsa, sesimi tuttum, sesimi yuttum, yutkundum. zor olsa da söyledim, abi piçsin..
iki kardeştik, babam evin tek orospu çocuğuydu.
neyse işte öyle. tetiği çek lütfen. bana olanın aynısı, benim olmayana olur. tetiği çek, lütfen. çok uykum var ve sadece düş görmek istiyorum. ağzımın arasında bir pankartın ipleri. git gide tükeniyorsun. üzülüyorum, çok üzülüyorum. artık bitsin. hayvanların nesli tükenmemeli.
eve ekmek parası götürürken sokakta, yakışıklı görünüyordu orospular. güzeldi piç, seksiydi hayat. hey. hat. bahar gelmiş akıl hastanesinin bahçelerine ve montumu verin diyip, alıp giyip dışarı çıkmışım. bir adım sonra ayrılmışız. bir sesi, gürültüden ayırmak gibi ışıklar kapanmış bilincimde. üstümde mont sandığım deli gömleğiyle. neyse işte öyle. annesi öldüğünde selasını kendi verenler gibi, yüksek bir minareden, adını duymak istemiyorum sadece. ölüm kabul edilir illa ki. sen öldüğünde selamı ben veririm, kabullenirim selanı. gözyaşları birikir, sel anı yaklaşır, adın okunur. neyse işte öyle, onunla sinemaya gitme.
Belki de haklıydın. Düş dünyamdan sana bahsettiğimde, bana "oradan çıkma, hep orada kal." demiştin. Hatırlıyor musun? Bana deli diyeceğini veya ne dediğimi anlamayacağını sanmıştım oysa ki. Sen bana orada kalmamı söyledin. Maalesef ben burada sıkıştım. Artık sadece orada mutlu oluyorum. Yıllardır düşlerini kurduğum kişiyle tanışıyor, 19. yüzyılın aşk filmlerinden fırlamış gibi olaylar yaşıyordum. Asla gerçekte olmayacak maceralar yaşıyor, kendimi o hayalin kahramanı ilan ediyordum.
Bazen seninle yeniden tanışıyorum. O gün yanına geliyorum ve o kolyeyi ince boynuma takıyorum. Neler değişiyor bir bilsen. Sen de düşünüyor musun? Senin de beni düşündüğün hayallerin var mı?
Uçsuz bucaksız.
Bazen başka hayallerde birlikte tütün yakıyor, zehirli dumanı içimize çekip kendimizi zehirliyorduk. Düşler yeterince zehirlemiyormuş gibi kendimizi zehirliyorduk. Birbirimize kırgın olsak da yan yanaydık ve sigara içiyorduk. Bu sadece acı-tatlı bir küslüktü.
Tüm bu düşlerde bir şekilde sonumuz birlikte oluyordu. Ben hayal evrenim dışında mutlu oluyordum. Kimin kandırıyorum değil mi? -kesinlikle seni değil-. bunların hepsi bir hayaldi zaten. Bazen o kadar düş kurarım ki gerçek gibi gelir. Onlara kendimi inandırır gerçekten yaşanmış gibi davranırım.
Evet. " O hayal dünyasında kal." dediğinde çok klişe gelmişti. Oysaki haklıymışsın. Düşler, cezbedici zehirini tüm beynimin nöronlarıma kadar doldursa da ben burayı seviyordum. Çocukluğumdan beri burada yaşıyordum.
Bana ihanet etmeyen, adil arkadaşlar yaratıyor, onlara çay yapıp evime davet ediyordum. Fincan setlerinin detaylarına kadar hatırlıyorum oysa ki. En sevdiğim arkadaşımın ismi Rüya idi.
Bana her açıdan uyan bir erkek çiziyordum kafamda. Altın sarısı saçları, zümrüt yeşil gözleri olan bir çocuk olurdu. Bazen kömür gibi siyah saçlarıyla keskin gözleri olan bir çocuk.
Onunla dünyayı gezer, Paris'te Eyfel'e çıkar ve birbirimize aşk ile bakardık. Arkasından bir demet kan kırmızısı gül çıkarırdı. O zamanlar da gülü çok severdim çünkü Annem'in en sevdiği çicekti.
Ve küçükken bu hayal dünyasını hayatımın fragmanı sanırdım. Oysaki sadece dolandırıcı bir şirket tarafından yapılan bir ton süslü reklamlarmış.
İşin ironik tarafı ise hala bu reklamları esas şovdan daha çok izlememdi. Dediğim gibi ben burada sıkışıp kalmıştım ve hayatımın sonuna kadar çıkamayacaktım. Çıksam dahi hayatın zalimliğinden kaçıp korkacak, yine o sadece kaf dağının arkasında bulabiliceğiniz özel ışık alan koğuşlarda saklanırken bulacağım kendimi. Saklanacağım ve hayal kuracağım. Hepinizden, her birinizden uzakta.
Sadece o ıslak mide bulandırıcı zihniyetlerde ve vücutlarda kaybolmak için beni bırakıp gidenden uzak,
Bana kendi "hayal dünyamdan" çıkmamamı söylemesine rağmen o dünyaya dahi girip beni incitenden uzak,
Kendi egosunu beslemek için arkadaşını zorbalayarak belki de ona kalıcı travma bırakandan uzak,
Hayal kuracağım, sonsuza dek. Küçükken uyumak için parmaklarımla oynarken bir dünya tasarlayıp bunun hayalinde kendimi eğlendirdiğim gibi yine hayal kuracağım. Bu sefer ömür boyu beni eğlendirmesi için.
Biri, takvimin ilk yaprağını koparıyor.
Biri, ‘hoş geldin yeni yıl’ diyor.
Biri, çayını yudumluyor.
Biri, sınır ötesinde,
Biri, sınır berisinde, sinir harbinde.
Biri, bombalıyor.
Biri, savaş diyor başka bir şey demiyor.
Biri, Barış diyor, sesine ses arıyor.
Biri, denemiş ve yanılmış.
Biri, yalan söylüyor.
Biri, zembereği kırık bir saat gibi.
Biri, bir sevda şarkısı gibi direniyor.
Biri, çok üşüyor.
Biri, fazla terliyor.
Biri, mengenede can.
Biri, işkencede dişlerini sıkıyor.
Biri, açlık grevinde yatıyor.
Biri, zindan duvarına bir çizgi daha çekiyor.
Biri, çok kırgın, öfkelenmiş, dertlidir.
Biri, çiçekleri suluyor, kuşlara yem veriyor.
Biri, yeni yılda sana bir armağan vermek istiyor.
Biri, zaten senin bir armağan olduğunu düşünüyor.
Biri, uçmak istiyor, konmak istiyor.
Biri, kanat istiyor senden.
Biri, bir yangının korlarını söndürmeye çalışıyor.
Biri, çığlığına yanıt bekliyor.
Biri, ateşe ve rüzgara dair olmak istiyor.
Biri, hiç yürünmemiş yol oluyor.
Biri, iş arıyor, ekmek derdinde.
Biri, taksit ödüyor.
Biri, film izliyor, kazak örüyor.
Biri, zile basıyor.
Biri, kapıyı açıyor, gülümsüyor.
Biri, treni kaçırıyor, çok dalgın.
Biri, birini anıyor.
Biri, kanamalı bir hasta, kötüye gidiyor.
Biri, seni seviyor, çok seviyor.
Biri, şükrediyor.
Biri, küfrediyor.
Biri, gidiyor ve dönmüyor.
Biri, ağlıyor, ağıt yakıyor.
Biri, sevdanın deli ırmağı.
Biri, yağmur sesi ve şarap.
Biri, düş ufkunun ötelerinde.
Biri, hesap soruyor, yanıt arıyor..
Biri, uzun bir cümleye başlıyor.
Biri, birine sımsıkı sarılıyor.
Biri, öpüldükçe güzelleşiyor.
Biri, şarkı dinliyor, şiir okuyor.
Biri, ‘öteki’ne bozuluyor.
Biri, gazete okuyor.
Biri, hayatı sorguluyor.
Biri, aç, eli boş, boynu bükük.
Biri, kimliksiz.
Biri, görmeyen göz, duymayan kulak.
Biri, söylemeyen dil.
Biri, dardadır şimdi.
Biri, yorgun bedeninde bir yangın.
Biri, kapılarını zorluyor umudun.
Biri, kendi dar anlamını aşan bir yoğunluk içinde.
Biri, hani şu ayrılık diye bilinen yara.
Biri, ölüyor ‘Hoşça kal hayat’ diyor
Biri, doğuyor, dünyaya ‘merhaba’ diyor.
Biri, ‘bu ne biçim yazı’ diyor.
Biri, size yeni yılda güzellikler diliyor.
Hayat devam ediyor…
Ne var ki bu tür sevgiler doğaları gereği bitimsiz değildir. İki insan birbirlerini daha iyi tanıdıkça yakınlaşmalarındaki o mucizevi nitelik, düş kırıklıkları, çelişkiler, bıkkınlıklarla ilk heyecanlarından arta kalan ne varsa tümünü silip süpürürken kendisi de yavaş yavaş yiter. Başlangıçta bunun farkına varmazlar. Aslında birbirleri için o yanıp tutuşmalar, deli divane olmalar, daha önceki yalnızlıklarının derecesini gösteren bir kanıtken, sevgilerinin şiddetinin ölçüsüymüş gibi kabul ederler.
Şimdi aşka seni unutmayı çiziyorum, resmi berbat biri olduğumu kabul ediyorum; saltanatının ucube sevişmelerinde ahenk zevkleri alırken sen, ben; fildişi yalnızlığımda dahi seni bekledim. Kim için, niçin? Sanata soyunur gibi çıplak sevdim seni; yalanın figüran oyunculuğunda yönetmenin "kestik!" demesine gerek kalmadan kestim, seni sevmemeyi. Sevmekte başarılı, sevilmekte fahişeydi çünkü satırlarım.
İşportaya kurbanda en ön sıradaydı; "gel vatandaş, gel!" derken ben, seni çağırıyor oluşumu bir tek sen duymazdın. Seni sevmekten kendimi azlediyorum. Can yakar bekleyişler, bu hayatı yakar; sen, kuş yuvasının cikciklerinde öten bir aşkken bir başkasına; ben, bekleyiş krizlerimde plasebo ihtiyacı güttüm.
Ağır aksak ve yabaniydi sana ulaşmalarım, düğmenin birini yanlış iliklemişken diğerlerinin de yanlış gitmesi gibiydi. Lağımda aşk güftesine tımarhane gerçeğini anlatmaktı. Kavruldum, söylesene, bir kavurma mıydım ben? En çok en az hisseden insanlar tarafından sevilen bir brokoli miydim, sözlükteki imlâ hatası mıydım seni severken de; hep kalbim yaralı döndüm senden?
İnsan, bunu kendine yapmamalı. Hayat, paydos düdüğünün sersem sevişmelerine okul zillerini karıştırmayacak kadar şeffaf çünkü. Ben buradayım, peki sen neredesin? Onun kucağının şükür demetlerinde bir demet maydonoza evladiyelik aşk teslimiyeti çabalarında şimdi hangi çocuğu yapmaktasın? Sensizliği doğurmam artık ben. Dokuz ay, on gün çile çeker kadınlar; ben, kaç ay, kaç günde sensizliği doğurmaktan doğurganlığımın soğuyan ve bebeklerin her anne deyişlerinde kendini anne sanan bir yanılgı oldum, biliyor musun?
Sevişmem artık sensizlikle, ondan sen çıkar diye beklemem. Aşka duş aldırıp gusül abdestine bu seçimli yazgıyı ortak etmem. Sen, bana gelmemek için yaratılmışsın benim için. Varın yokun bana gelmemek üzere. Harflerimi öpsen bekaretlerini kaybederler, paragraflarıma dönüp baksan seni aşk zannederler. Çünkü onların her biri deli. Akıllı olsalardı gelmeyen bir adamın kabrini sular gibi her an, her gün sularlar mıydı gözyaşlarımda seni?
Aşkla sevilmek üzere gidiyorum. Dokuzun sağından solundan yamacından tutuyor umutlar, faladdin öyle söyledi. Yaşı, arabasının plakası, ya da varlığının her ceddi; dokuza çıkan bir adam, kalbimin pusulasını bulacakmış. Sendeki kaygan zeminlerde düşüp hep yaralanırken aşk, tövbe! Seni, sensizlikten istemem. Herkes kendi yolunun emperyalist gücünde tükenir gibi tükenir aşkta ve Cumhuriyetin kuruluşu gibi köklenir hayaller, sanırsın kalbi güzelin cennet firarı senin içindir. Yalan, daha da sanmam. Sanmak hakkımı karaya vuran balıklara yem diye attım, meğer onlar da ölmüşler.
Dudağının törensel öpücükleri son harfimin sol gözünde kalmış, sildim. Dudaklarının izinde mühürlenen acabalarım, pembe yanaklarında sensizliği fondöten misali sürmüş, üzgünüm.
Öpmeden önce, acabalara kesinlikle sormalıydın.
Onunla ve onun sana verdikleriyle mutluluklar dilerim sana.
Yolumuzun ayrı cehaletinde, kültürün optimist sesinde pesimist bir hece kaldın. Ne yana baksam, düş yakasından aşkın replikleri kötücül kadere bizim için yazılır.
Şimdi mi, sonra mı, ya da her gece mi?
Gittiğin yerlerin altını üstüne getirsen beni bir daha böyle âşık ve aptal bulamazsın.
Çırılçıplak kalırken ona ve "eveet" derken aşkla; bana hayır demiş oldun. Ben seni delilikle terbiye eder akıllıca unuturum bundan sonra.
Eveeet! Sonsuzun cebinde kalan sonsuzluğa kadar evet...
İmzam, mührü ceylandır; gözleri güzel olur bilirsin.
Tuvale yapışan kirpik gibi kalır fırçada sen darbelerim; o vakit, "yazar beni ilk defa çizerek öldürdü" dersin...
Dün yolda yürürken insanların yağmura karşılık Bir çatı altında öylece durduklarını gördüm ve aklıma yağmurun güzelliğini hissetmekten kendimizi mahrum bırakmamız düşüncesi geldi. Çok anlamsiz.Sağanak yağmurun ortasında yürümeyi denemek yerine yağmurun dinmesini o kadar çok bekliyoruz ki ama işin kötüsü kuru kıyafetler bizi yolun karşısına geçirmiyor bile,ama hayat birazcıkta deli olmaktan ibaret değil mi? Çıkmaz sokağa ev yapmakta yanlışa doğru demekten belki. Hiç düsmeyecegimizi bilsek belki daha hızlı koşardık,ama bu kadar güzel olurmuydu ki? Güneş bile günün sonunda battığı için güzel belki bilmiyorum ki. Yarım bıraktığımız kitaplar, içemediğimiz kahveler, Bir iki sohbet, üç dört arkadaş ve yeni denemeler ve hep geleceğini sandığımız ertesi günler. Yarın bana belki bir sürü şans getirecek ya da gözyaşı ne getirir bilmiyorum ama yazın gün batımıni izlerken tenine değen ılık rüzgar ya da hiç sokaklarına girmediğin,tanımadığın bilmediğin yeni şehirler. Bildiğim bir şey varsa,yanındakilerin olacağı, çabaladığın için sana her zaman çabalamanı hatırlatanlar,senin için her zaman orda olduğunu bildiklerin, seni yargılamadan kendin gibi kabul edenleri ve sana inananlar sen kendine inanmadığın da bile. Yarın havanın nasıl olacağını bile bilmiyoruz, bir kitabın içini,hasta olcagimizi bilmeden yazın içtiğimiz soğuk suları, ya da ne bilim ağlayacağıni bilmeden yaptığın makyajı Ama başlamak için hep güneşli günler yoktur ki zaten,ne anlamı kalırdı o zaman dört mevsimin. Fırtınaya karşı bitirmiş olmak bazı yarışları,seni daha birinci yapmaz,ama bir savaşçı yapabilir. Kendi hikayemi yazarken düşersem o kadar da acımaz gibi ama yeniden kalkmak için sabırsızlanıyorum. Heyecanlıyım kaçamayışlar,yeni kurtuluşlar için, gec kararan hava, yaz yağmuru, Mart'ta açan güneş sen bunları okuyorken ben çoktan deniyo olucam. Hata yap, düş, düştüğün kadar kalktığın bir yol çiz 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐨̈𝐳𝐞𝐥 çünkü bunun için doğuyor güneş, neredeyse eminim biz deneyelim diye..:)