Bütün işlerini namaza göre ayarla, en güzel vaktinde Kur’an oku. İyiye çağır, yanlışa dur de. Müslüman kardeşine öfkeni değil, merhametini göster. Kötü olan dünya değil, dünyevileşmektir. Konuşurken de yürürken de hep halk içinde hak ile ol..
Evet deprem imtihandır. Zor,çetin,acılı,ağır bir imtihandır bolca hüzünlü tarafı vardır hepimizin yüreği yandı elbet ancak şöyle bir baktığımda bazı güzel şeylere sebebiyet verdiğini farkettim. Misal namazlarda boş olan camilerde şu iki haftadır yer bulamadıklarından bahsediyorlar,enkazdan çıkan bir çok kardeşimiz "Allahın her zaman yanımızda olduğunu anladım,namaza başladım,tövbe ettim,bir daha aynı hatalara düşmemeye çalışacağım, bol bol af dileyeceğim." Cümlelerini sarf ediyor çoğu kişi farketti hepimizin ortak olduğu bu hataları. En önemlisi buydu zaten evet canlar kaybettik,ağladık heder olduk ancak nefsimizi yendik dur dedik bizi yaratan Rabbimizi unutturamazsın bize dedik kendimize geldik birbirimize sarıldık bir olduk. İmtihan bu değil midir zaten? Kimisi bu imtihanın farkına vardı tövbe etti ve kazandı ancak hala Rabbinin farkına varmayıp tövbe etmeyenler ona dönmeyenler varya onların vay haline!
Şimdi size bişi anlatcam kurstayım taam mı hepimiz safa toplanmışız namaza durcaz ama hoca bi kaç duyuru yapıyo işte bi kızın akrabası hasta mı olmuş ne bişiler işte onun için yasin topluyo yanındaki arkadaşım da bi anda kalktı ay bende dedeme toplıyım dur dedi bizde aa neyi var noldu dedik doğal olarak çok nazar değiyo dedeme ya dedi sonra gitti hocaya dedi bunu hepimizi fatiha okutturdu kral torun gibi torun işte bazı kahramanlar pelerin takmaz aga
Şahane bir Pazar sabahından günaydın lar dilerim sizlere.
Dün akşam malumunuz Cumartesi akşamında dostlarla Rakılar içildi güzel mezeler eşliğinde.
Tabi benim için Rakının Cumartesi,Pazar ı olmaz,Alkol sınırı aşmamak kaydıyla Haftanın her günü az miktarda alınmasında faydasının bile olduğunu düşünen insanlardanım.
Lakin benim eski Alkol tutkum kalmadı.
En fazla 3 duble rakı içebiliyorum oda eğlence felan mevzubahisse.
Evde bu oran 1 veya 2 duble.
Kâfimi?
Bence kararında.Fazlası bünyeye gelmiyor ki belirli bir yaşa gelmişseniz dikkat etmeniz gerekir.
Çünkü Tanrı size bir vücut vermiş.
Kendimize iyi bakmalıyız.
Beslenmemize dikkat etmeliyiz,mümkün olduğu kadar temiz olmalıyız.
Ben şahsen hergün duş alınması taraftarıyım.
Sağlıklı beslenen ve sağlıklı nefes alabilen vücut her türlü şekilde yaşantınızda avantaj sağlayacaktır.
40 lı yaşlardan sonra yediklerimi ze dikkat etmeli ve tıka basa yemekten kaçınmalısınız.
Tamiri zor olan hastalıklar insan vücudunda 40 li yaşlardan sonra dengesiz beslenme sonrası baş göstermektedir.
Fazla yemeyin !
Hem Mustafa'nın da sünnetlerinden bir tanesi az yemek.
Az yemek sağlıklı düşünmenizinde yolunu açar.
Fazla yemek yediğinizde ise vücut bir yerde sos verir ve ağrılarınızla başbaşa kalır gününüzün stresli geçmesine yol açar.
Temiz olmak gerekir.
Günde 1 defa duş almalı insan.
Benim öyle yalandan alınan abdest'e karnım tok.
Adam günde 5 vakit abdest alıyor 1 haftalık donla,çorapla namaza duruyor ,ondan sonra ben 1 numaralı Müslümanım deyip caka satıyor.
Bakın o zamanın şartları,abdest almayı gerektirmekteydi vücudun temiz kalma açısından ve 1400 sene önce Arap yarımadasında her evde 7/24 duş,sıcak su,şampuan yoktu.O zamanın şartları böyle bir abdest alma ritüeli getirdi.
Ve inanırmısınız çölde insanların 40-50 vakit namaza durduğu rivayet edilir.
Gerekçe;Çölde yapacak bir şey olmaması ve arapların ibadet haricinde kötü yola saptıkları gözetlenmişdir.Yani "boş zaman şeytanın arka bahçesidir"
Bunun üzerine teyemmüm abdesti ile ibadet ettikleri yazar.
Sorarım size lütfen mantık yürütün.
Toprakla alınan abdest ne kadar sağlıklıdır,bana kafir diyebilirsiniz serbest.
Günümüzde her evde Banyo var !
Duş jellerimiz,Şampuanlarımız,saç bakım kremlerimiz,diş macunlarımız,gargaralarımız duş sonrası losyonlarımız,jellerimiz,parfümlerimiz varda var anlayacağınız.
Evet sene 2023 hepsi emrinizde.
Evet Müslüman kardeşim abdest al fakat en azından her gün duşunu al ve o iç çamaşırlarınıda her gün değiştir öyle namaza dur.
Bizi kandırabilirsin.
Sanmam ama Tanrımıda kandırdığını var sayalım.
E be güzel Müslüman Tanrının nazarında kendi ni kandırmayı nasıl başarıyorsun.
Bu senin kendi benliğine bir şekilde ihanetin olmuyormu?
Güzel,güneşli bir pazarınız olsun Alilelerinizle,ciğerparelerinizle.
Artık Bu Köpek Terörüne Dur Demek Lazım Sabah Namazına Camiye Giderken En Az Olan Grup Yirmi Yirmibeş Sıkıyorsa Namaza Yürüyerek Gidinde Görelim Devlet'in Bu Canlar İçin ACİL Tedbir Almaları Lazım Ayrıca Gündüz Bu Aynı Köpekler Gayet Sakin Uslu Uslu Uslu Yatıyorlar https://www.instagram.com/p/CfkjEd4ImIhS0j9pIYnLmreSgLvqatJQL91vM80/?igshid=NGJjMDIxMWI=
Ben hep namaz kılmak kuran-ı kerim okumak istiyorum bazen çok düzenli devam ediyorum bazen soğukluk giriyor inanın bir türlü sürekli yapamıyorum... Ama acılar içinde cehennem yaşıyorum hayatımda... ben nasıl alabilirim bu durumu.. Neler mümkün bu durumdan kurtulmam için bana yardımcı olabilirmisiniz? ☹️☹️☹️
Selâmünaleyküm 🕊
Şimdi evvelâ dur.. Ellerine bak.. Sonra parmaklarındaki nizam ve intizama.. Sonra parmak uçlarındaki gelmiş geçmiş milyarlarca insan içinde yanlızca sende bulunan ince ince işlenmiş izlere.. Sonra aynadan kendine şöyle bir bak. Güzel bir yaratılışla yaratılıp ve her an yaratılmaya devam edip sana emanet edilen bedene. Gözlerindeki fere, dizlerindeki dermana, kulağına çalınan seslere, ciğerini dolduran rahatlıkla alıp alıp verdiğin nefese. Neden bu kadar güzelsin. Neden böylesi biricik ve özelsin. Neden bunca nimetle her an ve her an rızıklandırılmaktasın. Neden milyarlarca gen kombinasyonundan sen seçilmişsin. Ne demek bunlar ve daha sayamadığım nicesi. Bunları bir düşünmeli.. Düşünüp farketmeli. Farkedip şükretmeli..
Bir saatlik tefekkürün bazen bin senelik ibadetten hayırlı olduğu buyruluyor. Gaflete meyilli bir fıtratımız var. Ve Alışmak gibi bir huyumuz. Bir tabir vardır; Alışkanlığın perdeleri. Bazen alışkanlığın perdeleri gözlerimizi örter de örter. Örtüldükçe biz ruhsuzlaşırız, gönlümüz neşe duymaz. Şaşkınlığımızı hayretimizi kaybederiz. Basiretimiz ileriyi görmez. İşte bunun için bol bol tefekkür etmeli. Farketmeli. Anı, kendini, benliğini, nerden gelip nereye gittiğini. Dünyayı ve ukbayı.. Kendimizi gaflete emanet etmemeliyiz.
O başlayıp bir süre sonra devam ettirememe hali alışkanlığın perdeleriyle alakalı. Tefekkürle kalp evini havalandırıp şükürle zikirle içini süsle ki gaflet perdeleri örtülüp karanlıkta bırakmasın seni. Tefekkürle uyandır kalbini. Tefekkürün sonunda farkettiğin nizam, intizam, biriciklik, güzellik ve hayret seni şükre götürsün. Namaz ki şükrün en güzel hali.. Lütfen dene. Uyandır kalbini 💫
(Blogda namaz yazıp aratırsanız daha evvel ki namazla ilgili cevapladığım sorulardan da faydalanabilirsiniz. Çünkü bu işin bir de nefs ve şeytan boyutu var. Ama her ne olursa olsun ille namaz, kendinize bu konuda asla taviz vermemelisiniz. Gerekirse kendinize bir namaz arkadaşı seçin ve bu arkadaş her namaz vakti sizi namaza çağırsın. Daha sonraki etaplarda da siz bunu dert edinip namaz kılmayan kardeşlerinizin namaza başlamasına vesile olmaya çalışın. Önce namaz dostumuz olsun sonra da namazlı dostlarımız :)
"Çünkü anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa, manasız bir kağıttan ibaret kalır." 11. Söz'den...
Arkadaşım, sen de biliyorsun, müstakim bir araştırmacının birkaç çalışmasını birden okumak, hatta eserlerinin bütününe hâkim olmak, ‘hakikatte ne söylediğine’ daha çok aşina kılar bizi. Daha hâkim bir noktaya getirir. Beyanını daha iyi kuşatmış oluruz böylece. Bütünün resmini daha iyi çekeriz. Birbirini açan yerleri yakalarız. Birinden anlamadığımızı ötekinden anlarız. Hatta çoğu zaman onlar tavsiye ederler bunu. “Bu konuyu şu eserimde daha detaylı işledim!” diye gönderme yaparlar. Böylece farkındalığımızı açarlar. Biz de ardınca okumalarımızı sürdürürüz. Bütünü kuşatmanın hakikate yaklaştırdığını biliriz. Fıkradaki Bektaşî’dir ancak metinlerin ‘işine gelecek kadarıyla’ muhataplık isteyen. ‘İçkiliyken...’i okumayıp ‘... namaza yaklaşmayın’ ile amel eden.
Buradan şuraya geleceğim. Mürşidimin eserlerine aşina olanlar da bilirler ki: En çok dikkatimizi çektiği şeylerden birisi de Kur'an-kainat ilişkisidir. Nasıl bir ilişkidir bu peki? Sanki ‘aynı müellifin iki kitabı’ olmaktan daha fazlası vardır aralarında. Bir kere konumları kesinlikle eşit değildir. "Kâinat mescid-i kebirinde Kur'ân kâinatı okuyor..." diyen Bediüzzaman benzeri bir cümleyi tersi şekilde kurmaz. Hatta metinleri içinde yolculuğa çıktığınızda şöyle ifadelere rastlarsınız:
"Kur'ân-ı Hakîm, şu Kur'ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır. Evet, o Furkandır ki, şu kâinatın sahifelerinde ve zamanların yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekvîniyeyi cin ve inse ders verir. Hem herbiri birer harf-i mânidar olan mevcudata 'mânâ-yı harfî' nazarıyla, yani onlara Sâni hesabına bakar. 'Ne kadar güzel yapılmış; ne kadar güzel bir surette Sâniinin cemâline delâlet ediyor...' der. Ve bununla kâinatın hakikî güzelliğini gösteriyor."
Bu hiyerarşi vahyin hem 'olmazsa olmazlığını' hem de 'hikmetini' anlatır bize bence. Evet. Elhamdülillah. Öyledir: Kainatın da tefsire ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın kaynağı da muhataplarının aczleridir. Ayetlerini kavramaktaki müşkülleridir. Kesretten vahdete dönmekteki zorluklarıdır. Yani Kur'an-ı Hakîm bize bir tefsir olarak da lütfedilmiştir. Onun rehberliği sayesinde beşer varlığa hangi perspektiften bakması gerektiğini öğrenir. Mevcudatın herbir parçasının Cenab-ı Hakkın isimlerine nasıl delalet ettiğini bilir. Arkadaşım pahabiçilmez bir ikramdır şu. Biraz da bu yüzden belki Kur'an ilk emri 'Oku!'dur. Yani herşey artık uyandırdığı açıdan okunmaya başlayacaktır: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”
Eh, bu eşikte artık ‘müfessirliğin meşruiyetini’ tartışmak da anlamsız oluyor arkadaşım, değil mi? Sünnetin fonksiyonunu sorgulamaksa hepten saçmalaşıyor. Çünkü; nasıl ki insan aklının kainat ayetleri karşısındaki şaşkınlığını Kur'an tefsiriyle gideriyor; aynen öyle de; Kur'an ayetleri karşısındaki şaşkınlığımızı da sünnet gideriyor. 'Üç küllî muarrif' analizi içinde Aleyhissalatuvesselamı, 'dört küllî burhan' analizinde ise vicdanı bu bütünlüğe dahil eden Bediüzzaman aslında Allah'ın hiçbir kitabının yalnız okunmaması gerektiğini de öğretiyor bizlere sanki. Kitap kitapla tamamlanıyor yani. Kitap kitapla tam irşad ediyor. Allah’ın kitaplarına aşina olundukça, bütünü nazara alındıkça, marziyatı daha net anlaşılıyor. Elhamdülillah:
“Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç Lem'a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü'l-Enbiyâ aleyhissalâtü vesselâmdır. Birisi de Kur'ân-ı Azîmüşşandır.”
Hakikat de istikamet de bütünün dengesinden çıkar arkadaşım. Parçalar yanılgıya açıktır. Hem Mevlana Celaleddin Hazretlerinin ‘körlerin fili tarifi’ misali hem Bediüzzaman Hazretlerinin ‘gavvasların hazineyi tarifi’ örneği bize ‘parçadan yapılacak yorumların eksikliğini’ anlatır. Bu açıdan diyebiliriz ki: Kainat Allah'ın delilidir ama ona Kur'an'la bakmasını bilirsen. Kur'an-ı Hakîm sana ayetleri görmesini öğretir ama sünnet-i seniyye ile okumasını bilirsen. Sünnet sana Kur'an'ı doğru
okumayı öğretir selef-i salihinden sana miras istikametli ilme/usûle güvenirsen. Bunların inşa ettiği tutarlı içeriğe sahip olursan ancak aklın selim olur. Nazarın keskin olur. Ferasetin tam olur.
Yani arkadaşım ‘kitapların birbirini gölgelemesi’ diye birşey yok. Çünkü aralarında çatışma yok. Zıtlaşma yok. Tenakuz yok. Aksine birbirini tamamlıyor onlar. Tersini savunanlara da istihza ile sormak gerekir: Sünnete kulak vermenin Kur'an'ı anlamaya engel olduğunu düşünenler Kur'an'a kulak vermenin de kainatı anlamaya engel olduğu düşünüyorlar mı? Düşünmüyorlarsa neden? Aynı gerekçe sünnete neden delil olamıyor? Fonksiyonunu anlatmıyor?
Güya Kur’an sevdası/müslümanlığı ile başlayıp en nihayet atlarını deizm uçurumuna sürenler gidişatı açık ettiler aslında. Tefsirleri teker teker düşürecekler. İslam’ın parçalarını teker teker eleyecekler. Evet. Bir tefsirden rahatsız olan her tefsirden rahatsız olur. Kaçınılmazdır şu. Bugün sünnetten rahatsız olan yarın kesinlikle Kur'an'dan da rahatsız olacaktır. Onu da elemeye bakacaktır. Deneyecektir en azından. Ve Kur’an-ı Hakîmimiz bize asırlar öncesinden haber veriyor ki: "Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır." Çünkü fâsık sapmaya meyyaldir. Aklı seyyiesine doğru bükülmüştür. Günahından vazgeçmektense meşrulaştırmayı ister. İnandığı gibi yaşamayı başaramayanlar, gün gelir, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Yaşadıklarının yasallaşmasını engelleyen her açıklamayı da karalarlar. Çıkarırlar. Saklarlar. Bektaşî gibi okumazdan gelirler. Allah öylelerden olmaktan korusun bizi arkadaşım. Âmin.
Sonu olan bir hayat için yıllarca okuyup çalışıyorsun. Peki sonsuz bir hayat için ne yaptın? Haydi kalk bir tövbe et, dur namaza. Ben daha gencim deme çünkü herkes ölecek yaşta...
İki arkadaş; İstanbul Beylikdüzü'nde oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. O gün oraya yaklaşılmaz. Tüm Türkiye'den binlerce bahtiyar Müslüman oraya doğru akacak. Trafik kilitlenecek. Yollar tıkanacak. Namaza yetişmek bile mümkün olmayacak. Çok erken gitsen nerede abdest alacaksın. WC ciddi problem. Benim zaten prostatım var. Ayrıca Corona virüs kapma ihtimali yüksek. Geri dönüş hakeza daha berbat olacak. Biz bu gitme işini erteleyelim. Biraz zaman geçsin, tenhalaşsın. Nasıl olsa İstanbul'dayız. Ayasofya da kaçmıyor ya! Bir vakit namazına veya bir cuma namazına rahat vakitte gideriz. sevapsa aynı sevap, görmekse zaten daha önce çok gördük. Hem o gün tam temmuz sıcağı. Güneş altında kalırsak, bir gölge altı bulamazsak kesin başımıza güneş geçer. Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
İki arkadaş; Ankara'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Baba ve delikanlı oğlu; Konya'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Şu ve bu; .... şurada, burada oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
24 TEMMUZ 2020 CUMA.
Cuma namazı vakti. Cami dolmuş. Zaten sosyal mesafe tedbirleri sebebiyle iki kişi arasında 1,5-2 metre var. Yarı yarıya boş sayılır. Dışarda biraz cemaat var.
Sultanahmet'e doğru 5-10 metre taşmış.
O sırada Fatih Sultan Hz., yanında Akşemseddin Hz... İstanbul'un fethindeki gibi beyaz atıyla yavaş yavaş, cemaati süze süze, neredeyse sanki saya saya geliyor. Heyhaat diyor. Ey Ayasofya diyor, seni kapatanlar, ezanını susturanlar demek haklıymışlar. Demek senin açık olmanla kapalı olman arasında ekser müslümanın nazarında bir fark yokmuş ki 86 seneden sonra lütfedip sana kavuşmaya, sana sarılmaya gelmediler. Aşkları yalanmış, hamiyetleri sahteymiş.
O sırada Üstad Bediüzzaman geliyor. Külliyatında yazdıkları geliyor aklına. Menderes'e :
"Üzerine büyük bir bela geliyor sadaka belayı def eder. Şahısların sadakası olduğu gibi devletlerin ve milletlerin de sadakası olur. Bu milletin sadakası Ayasofya'dır. Ayasofya'yı aç. Telafisi zor olan bu beladan kendini ve bu milleti kurtar"...
dediği aklına geliyor. En mutlu olması gereken günde "86 senedir hasret çekenler nerede, nerede benim talebelerim?" derken gözyaşlarını tutamıyor.
O sırada Necip Fazıl geliyor. Nerede konferanslarımda Ayasofya dediğimde heyecanlanan, beni alkışlayan gençler. Gençler neredesiniz ? derken gözyaşlarına boğuluyor. Ben duvarlara mı anlatmışım Ayasofya'yı....
O sırada Osman Yüksel Serdengeçti geliyor. Senelerce senin hasretinle yandığını söyleyenler neredeler diyor Ayasofya'ya bakıp. Ey Ayasofya! seni kapatanlara söylendiğim için, sadece senin açılman gerektiğini söylediğim için beni idamla yargıladılar. Şimdi beni yalnız bırakanlar, mazeret uydurup gelmeyenler, beni mahkum etmeye çalışanları tasdik ediyorlar.
O hakim sanki bana diyor: Ey Serdengeçti! sen Ayasofya için serden geçtin ama senin adamların rahatlarından vaz geçip gelemediler. Ben sana demedim mi vaz geç bu işten diye. Hamiyetinden, kahramanlığından dolayı hiç bir dinsize eyvallah etmeyen Serdengeçti adeta bitiyor o anda.
O sırada ... geliyor. Geliyor da geliyor... Ne kadar ehl i hamiyet kahraman varsa Ayasofya için kalbi ağlamış. Şimdi gözleri de ağlıyor. Mutluluk gözyaşlarının sel olacağı yerde hüzün ve sitem gözyaşları sel oluyor hepsinin.
O sırada Recep Tayyip Erdoğan geliyor. Önünde Cumhurbaşkanlığı forsu olan o koca araba, boş caddelerden rahatlıkla geçip Ayasofya önüne kadar geliyor. Arabadan inip güneş gözlüklerini çıkarıyor. Etrafa şöyle bir bakıyor. Fatih gibi adeta sayıyor cemaati. Kaba bir tahmin yapıyor. 2-3 bin kişi.
Çevreden bir kaç cılız ses duyuluyor. "Cumhurbaşkanım Allah razı olsun".. İşte sukut-u hayalden yıkılan bir Erdoğan. Derin bir iç çekiyor.
"Ben bu hamiyetsiz Müslümanlar için mi bu kadar eziyete, tazyike dayanmaya çalışıyorum. Bunlar için mi kendimi, ailemi, milletimi tehlikeye atıyorum. Bu, desteğe en fazla ihtiyacım olduğu anda beni terk edenlere mi hizmet etmeye uğraşıyorum. Bu kadar düşmanla uğraşırken bir de bunun sırası değilmiş demek ki. Bir hata etmişim ama dur bakalım. Dış tazyikler çok artarsa bir bahane bulup yine müzeye çeviririz."
Başı önde, derin bir üzüntü içinde kapıda kayboluyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Yanında vükelası, yalakası, içki sofrasından arkadaşları... Sevinçten gözleri parlıyor. "ben zaten işte bunun için kapattım burayı. Buranın kıymetini bilmediler. Hâlâ da bilmiyorlar. Bilenler işte! bir avuç cahil cühela" şöyle bir üstten bakıyor. Pür tebessüm ayrılıyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Papalık mührü ve asası elinde. "iki hafta önceki pazar ayininde Vatikan'da halka hitap ederken aklıma Ayasofya geldi de içim acımıştı. Meğer boşuna üzülmüşüm."
Yanındaki Ermeni ve Rum Patriklerine dönerek diyor; "bu kadar az cemaatle burası yine kapanır. Hiç tasalanmayın. Kapatacak bir hevesli daha buluruz. İlk kapandığında ne oldu ki? Kim önüne gelip protesto etti ki? İşte şimdi açtılar yine kimse yok. Yarın tekrar kapanır, yine bir şey olmaz. Bu Türklerden bir iş çıkmaz." Patriklerin de bir anda yüzlerinde güller açıyor.
O sırada ne kadar vatan haini, kefere, fecere, zaleme, süfeha varsa geliyor. Seccadeleri üzerinde, temmuz sıcağından uyuşmuş, bunalmış, üfleyip püfleyen, "bir an önce bitse şu eziyet de gitsek" diye lisan ı halleri söyleyen cemaate kibirle, tebessümle bakıp birer ikişer uzaklaşıyorlar.
Böyle bir manzaranın gerçekleşmesini istemiyorsan, 24 Temmuz Cuma günü Ayasofya'nın içini ve dışını 1 Milyon kişilik bir Cemaat ile doldurun.. !
Umumi bir imtihan ve musibet olarak gördüğümüz bu salgın hastalık döneminde kimse evlerinden dışarı çıkmıyor. Kimisini ölüm korkusu sarmış durumda, kimisi ise şakalaşmanın hadsizliği içerisinde. Sosyal medyada çok karşılaştığımız oyun ve güldürü haline getirilen acınacak halimiz.
Müslümanlar olarak şükürsüzlüğümüz, vurdumduymazlığımız, zalimin zulmüne dur diyemeyişimizin sancısını çekiyoruz şu an. Fakat sağlıklı iken yerine getiremediğimiz şükür ibadetini,
maalesef hastalıkda da, imtihan içerisindeyken de yerine getiremiyoruz.
Güzelim evlerimizde iken, evinin bir çatısı dahi olmayan milyonlarca insanı unutarak "sıkıldım" diyebiliyor, hâlimizden şikayetçi olabiliyoruz. "elimizi yıkayacak suyumuz yok!" diyerek serzenişte bulunan Afrikalı kardeşlerimizin çaresizliklerini kulaklarımız yine duymuyor, yine duymuyor, yine duymuyor.
Evi olmayan, bir küçük rüzgarda deprem yaşayan, çadırda ki kardeşlerimizin hâlini tefekkür etmiyoruz.
Kuran-ı Kerim'in çoğu yerinde geçen: "Akıllanmayacak mısınız?" sorusuna tam zıttı ile cevap veriyoruz.
Camiilerimiz kapalı, dünyanın kalbi Kâbemize insan kabul edilmez iken
sergilediğimiz bu davranışlarımızın ne gibi bir açıklaması olabilir?
Her gün beş vakit "Haydi Namaza, haydi Câmii'ye!" çağrıları yerine;
"Câmii'ye gelmeyin!" sedâları göğüs kafesimizi nasıl çatlatmıyor?
Her yıl heyecan ile yola çıkan hâcılarımızın bu yıl olmaması, "günahlarınızdan, suskunluklarınızdan arının öyle gelin!" mesajını vermiyor mu bizlere?
Firavun küçük, fakat gözle görülebilir bir sinek ile ölmüştü. Biz ise gözle görülmeyecek kadar minicik bir mikrop ile imtihan ediliyoruz. Günahlarımız, hadsizliğimiz Firavun'un zulmünü aşmış mıdır dersiniz?
Hz. Ali'ye sordular: "Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır? Yoksa ceza mı?"
İlmin Kapısı cevap verdi: "Eğer bizi Allah'a yaklaştırıyorsa imtihandır. Uzaklaştırıyorsa cezadır.''
Rabbim İmanımızı kuvvetlendirmeyi, Ve Bu İmtihanı Hayırlı Bir Şekilde Kazananlardan Eylesin Bizleri İnşaallah...
Merhaba ben bişey danışmak istiyorum size ben sürekli kendimle çelişiyorum okuyorum öğreniyorum ama bildiğimle amel edemiyorum namaza baslamak istiyorum ama bir türlü yıllardır secdeye gidemiyorum ne yapmam nasıl yapmam lazım kalbimin üstündeki bu dengesiz ruh halini nasıl kaldırmam lazım
Merhaba kardeşim. Rabbim bu ve diğer tüm konularda nefsimizi yenmeyi nasip etsin. Namazsızlıktan bizleri muhafaza buyursun.
Öncelikle Allah’a çok dua etmek, samimi dua etmek lazım. Ya Rabbi gönlüme namaz aşkı koy diye. Şunu hiçbir zaman unutma kardeşim şeytan bize hiçbir şeyi zorla yaptıramaz. Ne yapıyorsak biz kendimiz yapıyoruz. Öncelikle bunu idrak edip, bunu kendi içimizde sık sık tekrar edip namazı kendimizin kılmadığını, önemsiz gördüğümüzü, umursamadığımızı kabul edeceğiz. Namaz kılmıyoruz çünkü gündemimizde namaz yok. Ertesi günden program yapıyoruz; şu vakitte şuraya giderim, şunu şu vakitte yaparım sonra şu vakitte de evde olurum, yemek yerim, biraz sosyal medya, televizyon, dizi derken uykum gelir uyurum. Namaz nerde kaldı? Namaz gündemimizde yok, kılmak nasıl nasip olsun?
Namazsız olmaz kardeşim, kabre girince imandan sonra namazı soracaklar. O dar, karanlık kabire namazsız girmiş isek o kabir daha darlaşır daha karanlıklaşır. Allah muhafaza etsin. Bir an önce kılmaya başlamak lazım. Namaz alışkanlığını bir anda kazanamayabiliriz ama yavaş yavaş olur, kıldıkça olur. Namaz kılan arkadaşların sana ilk zamanlarında çok yardımcı olur, hatırlatır, cemaat halinde şeytanı, nefsi daha kolay olur yenmek. Namaz kılanlar ile otur kalk. Seni namazdan uzaklaştıracak kişilerden ortamlardan uzak dur. Sihirli bir değnek beklemeyeceğiz namaz kılmak konusundaki gayretimizin, savaşımızın sonucuna verilecek mükafat, hayırlar, sevaplar. Yani az kendimizi zorlayacağız, az gayret edeceğiz sonrasında Allah’ın yardımı yetişiyor.
Rabbim yardımcın olsun. Şimdi kalk yatsıyı kıl. Hemen başla inşaAllah. Bugün sabahı kaçırdım ya da ikindiyi kılmadım yarın hepsini tam kılarım deyip hepsini terk etme. Bu şeytanın hilesidir. Bir vakit namazın kılınmamasının ahiretteki cezası 80sene. Buranın senesi gibi de değil üstelik. Bu dünyadaki bütün ömrümüz bir vakitin cezasını karşılamıyor. Bir vakit namaz daha kaçırmak olur mu? O yüzden hemen namaza başlamak lazım. Allah’a yalvarmak, aff dilemek, tövbe üzere olmak ve rahmetine sığınmak lazım. Haydi bismillah de başla inşaAllah...