Tumgik
#feraiz
nefismuhasebesi · 1 year
Text
Tumblr media
Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz. Sözler
154 notes · View notes
mantikutayr · 1 year
Photo
Tumblr media
sudur teorisi, dehr, ibn-ül vakt, kenz-i mahfi, cami-ül ezdat, kavn-i cami, velilik - nebilik,  ehli- zevk, miftahu-l gayb, ayan-ı sabite, ahad, vahdet, rabb-i has,  allah’ın ahlakı, umur-ı amme, kurb-u feraiz, kurb-u nevafil, kimya-ı saadet, misak,  vech-i has, nasut, lahut,  varlık - vücud,  zorunlu ve mümkün varlık, kötülük, sembolik anlatım, varlık mertebeleri, varlığın gayesi olarak insan, miratü-l alem, vech-i hak, aynü-l hak.. islam metafiziğinde tanrı ve insan. 
ibnü’l arabi ve vahdet-i vücut geleneği üzerine okunabilecek güzel metinlerden biri. üçüncü kez okudum, bu okumamda daha çok belli başlı başlı kavramlar üzerinde yoğunlaştım. 
bu arada arabi okumaya bu kitapla başlanabileceğini düşünüyorum, hocanın dili ( #ekremdemirli hocam böyle bir kitabı yazdığınız/hazırladığınız için çok teşekkür ederim.) o kadar güzel ki arabi’yi bizim için anlaşılır* kılıyor. 
5 notes · View notes
karagozkuyumculuk · 5 months
Text
*♦️BUGÜN, YAŞADIĞIM İKİ ANEKDOTU SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM*
*♦️1976-1977 Yıllarında İstanbul-Ümraniye’de Okurken Yaşamış Olduğum Bir Olay: Konya Meram’dan Beş Arkadaştık. Çarşı İzninden Döndüğümüzde, Grubumuzdan Bir Arkadaş Kendi Kendine Konuşuyordu. Rıdvan Hoca’ya Durumu İlettik. Rıdvan Hoca, Kursta Boş Odanın Birinde, Çocuğun Yanından Ayrılmamamı Söyledi ve “Ben Lütfi Abi’ye Haber Vereyim” Dedi. Çocuğun Yanında Beklemeye Başladım, Benimle Değil Gözüne Görünenlerle Konuşuyordu. Aradan 2-3 Saat Geçti. Lütfi DAVRAN Ağabey Geldi. “Hani, Nerede?” Dedi.. Ben Okuyacak Zannediyordum. Lütfi Ağabey, Sesi Odada Yankılanarak ve Ortalığı Çınlatarak ‘’Defolun, Çocuktan Ne İstiyorsunuz!” Diye Bağırdı. Baktım, Çocuk Kalktı, Lütfi Davran Ağabeyin Elini Öptü. Çocuk İyi Olmuştu.*
*♦️Süleyman Efendi Hazretleri’nin, Lütfi Davran Ağabey’e Müfti-üs Sekaleyn (İNSANLARIN VE CİNLERİN MÜFTÜSÜ) dediği rivayet edilir.*
*♦️Süleyman Efendi Hazretleri, Amele Pazarından Seçtiği İşçi ve Ustalara, Hem Paralarını Verir Hem de Okuturdu. Adeta Yitiğini Arar Gibi Öğrenci Arardı. Öğrenci Bulduğu Zaman Mesrur ve Müreffeh Olurdu. Bir Gün Mahzun ve Mükedderdi. Hafize Sultan Annemiz, Efendi Hazretlerinin Neden Üzgün Olduğunu Anlamıştı. O Gün Öğrenci Gelmemişti. Annemiz, “Lütfi’yi Okut” Dedi. O Dönem Sıvacı Ustası Olan Lütfi Davran Ağabey, Kısıklıdaki Ziyarethane’yi Yapıyordu, 50 Yaşında, 5 Çocuk Sahibiydi. O Günden Sonra Efendi Hazretleri, Lütfi Ağabeyi İş Sonraları, Akşamları Okutmaya Başlar. Lütfi Ağabey, Bu Şekilde Başlayan Eğitimi ile Çatalca’ya Müftü Olur.*
*♦️LÜTFİ AĞABEY, ÜMRANİYE’DE BİZE FERAİZ (MİRAS HUKUKU) DERSİNİ OKUTTU.*
*♦️Ders Aralarında, Dinlenme Babında Önemli Notlar Anlatırdı. Bir Gün, “Evlatlarım, Allah-u Tealadan Bir İlticanız, Duanız, İsteğiniz Olursa Teheccüdde Kalkın, Teheccüt Namazını Kılın, Akabinde Tevazu ve Rabıta Halinde 500 Defa Salâvat Okuyun. Yani Hazreti Allah’a Duanız, İlticanız, Habibinin Referansıyla Gitsin. İnşallah Allahım Kabul Buyurur.” Dedi.*
*♦️Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve Ala Ali Seyyidina Muhammed. أَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ*
*♦️ALLAHIM KİMİN DERDİ VARSA DERMANINI VERSİN. RABBİM TALEP VE İSTEKLERİMİZİ KABUL BUYURSUN
0 notes
ilmiyyat1453 · 3 years
Text
Muhammed bin Ahmed Yünûni anlatıyor:
“Bir defasında Harran'a, ferâiz (miras taksimi) ilmini çok iyi bilen bir âlimin yanına gitmeye, ondan ferâiz ilmini iyice öğrenmeye niyetlenmiştim. Yolculuğa çıkacağım gecenin sabahında, Hocam Şeyh Abdullah Yünûni'den bir mektup geldi. Benden, Kudüs-ü Şerife gitmemi istiyordu. Mektubu okuyunca, bende bir memnuniyetsizlik hali ortaya çıktı. Çünkü Harran'a gidip ferâiz ilmini öğrenmeyi çok istiyordum. Bunun üzerine Kur'an-ı Kerim'i açtım. Birden karşıma, Yasin sûresinin 21. ayeti çıktı meâli: "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun ki, onlar hidayet üzeredirler ve insanları da hidayete ulaştırırlar." buyuruluyordu.
Hocamın emrine uymam gerektiğini anladım. Derhal Kudüs-ü Şerife doğru yola çıktım. Oraya varınca, bir de ne göreyim: Harran'a ferâiz ilmini öğrenmek için gideceğim zat, Kudüs'te bulunuyordu. Ondan ferâiz ilmini tam öğrendim. Ayrıca, kendi temâyülatımı terk edip hocamın emrine uymakla, ne derece isabetli hareket ettiğimi de anlamış oldum.”
Tumblr media
12 notes · View notes
vertreuenundtreu · 3 years
Text
6 notes · View notes
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
"Hayat nasıl da geçiyor, zaman hiç geçmezken" demiş Zarifoğlu.
Ne manidar tespit değil mi...
Zamanın bir an evvel geçmesini istiyoruz ama , avuçlarımızda,
sol yanımızda solan hayat çiçeğinin idrakinde olamıyoruz çoğu zaman.
Zaman geçmiş biz kalmışız,
herkes göç etmiş biz adım attıkça daha çok uzaklaşmışız sanki...
Tuhaf.
Yarım yamalak kulluklar, yamalı feraiz ve biraz da samimiyet yüklü gönül heybemizde.
Ötesi mi
bilmiyoruz...
Geçen ibadetler özürlü eski günahlar dipdiri....
Bir ümitle yine de yöneliyoruz zarif kelamlar ile Dergah-ı izzete :
"ismimizin baş harflerinde kimliğimiz bağışlanmayi diliyoruz."
Sevdiklerinizle birlikte muhabbet dolu haftasonu diliyorum...🌺
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
7 notes · View notes
ilahiyatuzmani · 4 years
Text
DİNİ TERİMLER-1
SORU: İrhas nedir?
CEVAP: Peygamberlik görevi verilmeden önce onlarda görülen olağanüstü hallerdir. Kundakta Hz.İsa’nın konuşması buna örnektir.
SORU: Keramet nedir?
CEVAP: Salih müminlerde ortaya çıkan olağanüstü hallerdir.
SORU: istidrac nedir?
CEVAP: Küfrü ve günahı sabit kimselerde kendi isteklerine uygun olağanüstü hallerin zuhur etmesidir. Allah Teala böylece onları daha fazla küfre düçar kılar.
SORU: ihanet nedir?
CEVAP: Ehli istidracın bazı isteklerinin aksine dönmesi olağanüstü hallerin meydana gelmesidir. Buna Hızlan da denir. Müseylemet-ül Kezzab’ın tek gözü kör olan çocuğun gözünü açmak için tükürüğünü sürünce öbür gözünün kör olması buna örnek gösterilebilir.
SORU: Berzah hayatı nedir?
CEVAP: Kabir hayatı demektir.
SORU: Haşr nedir?
CEVAP: Mahşer yerinde insanların toplanmasıdır.
SORU: Ba’s nedir?
CEVAP: Öldükten sonra dirilmektir.
SORU: Teharri nedir?
CEVAP: Kıbleyi bilmeyen kişinin kıbleyi araştırmasıdır.
SORU: Tesmi nedir?
CEVAP: Semiallahülimenhamideh demektir.
SORU: Tahmid nedir?
CEVAP: Rabbena lekel hamd demektir.
SORU: Teverruk nedir?
CEVAP: Kadınların teşehhüd oturuş halidir.
SORU: Sütre nedir?
CEVAP: Namaz kılanın önünden geçene engel olması için önüne koyduğu şeylerdir. Sütrenin hükmü sünnettir.
SORU: Büyük abdest temizliği dediğimiz kan meni sidik ve gaita (büyük pislik) gibi pisliklerin çıkmış oldukları yerleri temizlemeye verilen isim nedir?
CEVAP: İstinca.
SORU: İnsanların ve evcil hayvanların yiyecek ve içecekleri olan maddeleri ucuz olan yerlerden alıp kıymetinin artması için 40 gün bekletmeye ne ad verilir?
CEVAP: İhtikâr denir.
SORU: İslam hukukunda miras taksimini kendisine konu alan ilmin adı nedir?
Feraiz ilmi.
SORU: 6 vakit namaz üst üste kazaya kalmayan kişiye ne ad verilir?
CEVAP: Sahib-i Tertip.
SORU: Fıkıh ilminin dört büyük kısımlarından biri olan cezalarla ilgili bölümüne ne isim verilir?
CEVAP: Ukubat.
SORU: Mucize ve Keramet ne demektir?
CEVAP: Mucize: Peygamberlerin peygamber olduklarını isbat etmek için Allah'ın yardımı ile gösterdikleri olağan üstü olaylardır.
Keramet: 'ın veli kulları tarafından meydana getirilen olağan üstü haller dır.
SORU: Câiz Nedir?
CEVAP: Yapılması dinen yasak olmayan şeydir.
SORU: Amin Ne Demektir?
CEVAP: Yapılan duâ için, “Ya Rabbi Kabul buyur” demektir.
SORU: Bid’at nedir?
CEVAP: Dinin aslından olmadığı halde dindenmiş gibi algılanan şeylerdir.
SORU: Adak Nedir?
CEVAP: Kişinin dinen yükümlü olmadığı halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacağına dair Allah’a söz vermesidir.
SORU: Şecaat ne demektir?
CEVAP: Yiğitlik, kahramanlık, kalp metinliği, gerektiğinde tehlikelere atılabilme özelliğidir.
SORU: Sıla-i Rahim ne demektir?
CEVAP: Akrabayı arayıp sormak, kusurlarını bağışlamak, ihtiyaçlarında yardım etmek, onlarla
SORU: “İnşaallah” ne demektir?
CEVAP: “İnşallah” (Eğer Rabbim dilerse) demektir.
SORU: Tefsir yapan alime ne ad verilir?
CEVAP: Müfessir adı verilir.
SORU: Tasavvuf nedir?
CEVAP: “Tasavvuf, Allah Teala’nın insana “şah damarından daha yakın olan” yakınlığını ve “Attığın zaman sen atmadın” ayetindeki inceliği tattırmak ve ihsan derecesinde ibadet etmeyi hissettirmektir.” Tasavvuf kişinin nefsini ve Rabbini bilmesi, nefisteki kötü hasletleri mücadele ile yenip, güzel ahlaka kavuşturan bir terbiye sistemidir.
SORU: Ganimet ne demektir?
CEVAP: Harpte düşmanlardan alınan mal demektir.
SORU: Yeni doğan çocuklar için kesilen kurbanın adı nedir?
CEVAP: Akikadır
SORU: Söz bakımından Peygamberimiz (s.a.v.)’e anlam bakımından Allah (c.c.)’e ait olan hadislere ne ad verilir?
CEVAP: Kutsi Hadis denir.
SORU: hadiste müttefekun Aleyh ne demektir?
CEVAP: Buhari ve Müslim’in bir hadis üzerindeki ittifakıdır.(Görüş birliğidir).
SORU: Mevzu hadis ne demektir?
CEVAP: Peygamber Efendimiz(s.a.v.)!in ağzındanmış gibi uydurulan gerçek olmayan sözlerdir.
SORU: Senet nedir?
CEVAP: Hadis-i Şerif’i rivayet eden kişiler zinciridir.
SORU: Ravi kimdir?
CEVAP: Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in söz ve fiillerini rivayet eden her kişiye ravi denir.
SORU: İsyanda haddi aşan, zalim ve Allah (c.c.)’dan başka ibadet edilen put ve ilahı olan sistemlere ne ad verilir?
CEVAP: Tağut.
SORU: Müellefe-i Kulüp kimlerdir?
CEVAP: Müslüman olmayıp, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenlerdir.
SORU: Karzı hasen ne demektir?
CEVAP: Çıkar gözetmeksizin Allah (c.c.)’ın rızası için ödünç para vermektir.
SORU: Rab” kelimesinin manası nedir?
CEVAP: Terbiye eden, yöneten, mülkün sahibi, koruyan.
SORU: “İlah” kelimesinin manası nedir?
CEVAP: Kendisine sığınılan, güvenilen, sevilen, tapılan.
SORU: Celse nedir?
CEVAP: Namazda iki secde arası kısa oturuştur.
SORU: Fecir nedir?
CEVAP: Tan yerinin ağarmasıdır.
SORU: Hurûc-i Bi sun’ıhi ne demektir?
CEVAP: Namazdan kişinin kendi iradesiyle ayrılması demektir.
SORU: İstinşak ne demektir?
CEVAP: Burna su çekmektir.
SORU: Kade-i ûlâ ne demektir?
CEVAP: Namazda ilk oturuştur. (vaciptir)
SORU: Kade-i ahire ne demektir?
CEVAP: Namazda son oturuştur (Farzdır)
SORU: Kavme ne demektir?
CEVAP: Rükûdan doğrulduktan sonra secdeye gitmeden önce ayakta ayakta beleyiştir.
SORU: Muhtazar kelimesinin anlamını söyleyiniz.
CEVAP: Ölmek üzere olan kimsedir.
SORU: Sekerat halinde olana ne telkin edilir?
CEVAP: Kelime-i tevhid
SORU: Sahib-i tertip ne d emektir?
CEVAP: 6 vakit veya daha fazla namazı kalmamış kimsedir.
SORU: Eyyam-ı Bîd orucu nedir?
CEVAP: Her kameri ayın 13-14-15. günleri oruç tutmaktır.
SORU: İstiska namazı nedir?
CEVAP: Yağmur duası namazıdır
SORU: Zelletü’l Kari nin anlamını söyleyin
CEVAP: Okuyucunun yanılması
SORU: “Zebh” kelime anlamı nedir?
CEVAP: Boğazlamak demektir.
SORU: “Talak” kelime anlamı nedir?
CEVAP: Boşamak demektir.
SORU: “Adavet” ne demektir?
CEVAP: Düşmanlık demektir
SORU: “Arasat Meydanı” ne demektir?
CEVAP: Kıyamet günü toplanılacak mekândır.
SORU: “Ashab-ı Suffe” ne demektir?
CEVAP: Rasul-i Ekrem (s.a.v)’in mescidinde devamlı oturanlar.
SORU: “aynel yakin” ne demektir?
CEVAP: Gözle görür derecede müşahede ederek bilmek.
SORU: “Bâtın”ne demektir?
CEVAP: Gizli demektir.
SORU: “Bühtan” ne demektir?
CEVAP: İftira demektir
SORU: “Fetanet”ne demektir?
CEVAP: Zihin açıklığı, anlayışlık
SORU: “Feyz”ne demektir?
CEVAP: Bereket, ilim, irfan, ihsan anlamındadır
SORU: “Gassal”ne demektir?
CEVAP: Ölü yıkayıcısıdır
SORU: “Güruh” ne demektir?
CEVAP: Topluluk, bölük anlamındadır.
SORU: “Haşyet” ne demektir?
CEVAP: Korku demektir
SORU: “Hüccet” ne demektir?
CEVAP: Delil demektir
SORU: “Hulle” ne demektir?
CEVAP: Cennet elbisesidir.
SORU: “Kerahat” ne demektir?
CEVAP: Dinimizde iyi sayılmayan şey
SORU: “Cezbe”ne demektir?
CEVAP: Ruhun ve kalbin Allah’a yükselmesi, Allah tarafından çekilişi, demektir.
SORU: “Cihanşümul” ne demektir?
CEVAP: Dünyayı kaplayan, demektir.
SORU: “İhsan” ne demektir?
CEVAP: Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.
SORU: “İnkişaf” ne demektir?
CEVAP: Meydana çıkmakdır
SORU: “İstiaze” ne demektir?
CEVAP: “Euzübesmele” okuyarak Allah’a sığınmaktır.
SORU: “Kubbe-i Hadra ne demektir?
CEVAP: Yeşil kubbedir
SORU: “Marifetullah” ne demektir
CEVAP: Allah’ı bilmektir
SORU: “Mukedderat” ne demektir?
CEVAP: Kaderimizde yazılı olan şeyler
SORU: “Müsebbibü’l esbab” ne demektir?
CEVAP: Bütün sebeplere sahip olan hakiki müsebbip Cenab-ı Hak.
SORU: “Neş’et etmek” ne demektir?
CEVAP: Meydana çıkmak demektir
SORU: “Ucup” ne demektir?
CEVAP: Kibir demektir
SORU: Ulema-i izam” ne demektir?
CEVAP: Büyük âlimler demektir.
SORU: “Fırka-i Naciye”ne demektir?
CEVAP: Ehl-i sünnet vel cemaat yolundan ayrılmayan Müslümanlar
SORU: “Fırka-i dâlle”ne demektir?
CEVAP: Sapık inançta olanlardır.
17 notes · View notes
etbanur · 4 years
Text
Nur'un mesleği, hakikat ve sünnet-i seniye ve feraize dikkat ve büyük günahlardan çekinmek esastır;
• Risâle-i Nur - Emirdağ
14 notes · View notes
musstuffsworld · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BOŞANMA (TALAK-İFTİDA) [KUR ’AN ’A GÖRE]
Boşanma (Talak- الطلاق / İftida- افتداء) [Kur’an’a Göre]
Boşanma, sadece sözlerle meydana gelen ve ânında gerçekleşecek olan bir olay değil, bir süreçtir. Süreç sonlanmadan talak sonlanmış olmaz! Allah’ın boşanma konusunda ölçüsü/standardı vardır (Hududullah). Dolayısıyla birazdan okuyacağımız ölçülere uymayan bir boşanma geçerli değildir.
Boşanma İle İlgili Kavramlar:
Hayız: Kadının regl gördüğü dönem.
İddet: Kadının regl görmediği dönem.
•Regl gören kadın için üç kere iddet görüp temizlenme süresi (yaklaşık 3 ay) (Bakara [2] 223).
•Reglden kesilen (menopoz) ve göremeyenler (amenore) 3 ay
•Hamile olanlar doğuma kadar (Talak [65] 4).
Zifaf: Gerdek.
Gerdeğe Girmeden Önceki Boşanma:
Kur’an, nikâh akdini (sözleşmesini) yerine getirdikleri halde henüz zifafa (gerdeğe) girmemiş bulunan eşlerin birbirinden ayrılması ile ilgili şunu söyler: ‘‘Ey Mü’min erkekler! Mü’min kadınlarla evlenip zifafa girmeden önce onları boşadığınız takdirde, onların iddet beklemelerini isteme hakkınız yoktur. Bu durumda onlara boşanma tazminatlarını ödeyin ve onları güzellikle serbest bırakın.’’ (Ahzab[33] 49; Bakara [2] 236-237. Ahzab45’i, Bakara 236-237 açıklıyor).
Boşanmadan Önceki Nüşuz Hâli
Nisa 34-35’e göre ailenin kendi içinde çözebileceği sorunların (nüşuz) iki aşaması:
1-) Öğüt vermek,
1-) Yatakta ilgiyi kesmek,
1-) Kadın veya erkeğin kısa süre evden ayrılması (darabe),
2-) Aralarını bulmak için kadın ve erkeğin ailesinden birer hakem belirleyip göndermek.
Bu iki aşama, bir önlem niteliği taşımakta, yıkılmasından korkulan aile kurumunu kurtarmak için uygulanacak işlemleri ortaya koymaktadır. Bu işlemlerden sağlıklı bir sonuç elde edilmezse, o takdirde boşanma sürecine geçilir.
Erkeğin Boşama Süreci: Talak
Erkek, kadına verdiği herhangi bir şeyi geri almamak veya vermemişse vermek şartıyla boşayabilir (Bakara [2] 229; Nisa [4] 20). Erkek boşanmaya karar verdiği zaman
[1] eşinin regl olmadığı (hayz),
[2] ilişkiye girmedikleri bir temizlik döneminde (iddet),
[3] iki şahide (arayı düzeltmek için gelen o hakemler de olabilir) baştan haber vererek
[4] üç temizlik süresini kapsayan bu süreci başlatacak.
Üç ay iddet beklemenin sebebi, sadece hamileliğin tespiti için değildir. Erkek boşanmayı kesin olarak düşünüyor olmasına rağmen Allah yine de bir çıkış yolu oluşabilmesi için temas kurdurtur. Yani bu süre içinde eşlerin iyice düşünüp bir anlaşma zemini bulmalarına, aradaki kırgınlığı gidererek tekrar birbirlerine dönmelerine imkân doğabilir (Bakara [2] 228; Talak [65] 1, 6).
Bu süreç işlediği için erkek “Çık git evimden!” diyemez. Dolayısıyla kadın evden kovulmayacak veya evi terk etmeyecek. Aynı çatı altında yaşamaya devam edeceklerdir. Bu, kadın evde hapis olduğu anlamına gelmez. Kadın kendi ailesinin evine, markete vs. gidebilir. Gerçi kadın evi terk ederse bu durum, boşanma sürecine bir zarar vermez (Talak [65] 1). Ama kadın açıkça zina suçu işlemişse o zaman evde kalmasının zaten bir anlamı yoktur.
Kadının evde kalmasının bir hikmeti de kadın çalışmıyor, işi gücü veya gideceği yeri de yoksa, en azından bu üç ay süre içinde başının çaresine bakması için zamanı olur. Yoksa kadın bir anda evden ayrılmak zorunda bırakılsaydı, çok zor durumda kalabilirdi.
Erkek, üç aylık iddet dönemi bitmeden sözünden vazgeçip eşine döner(Bakara [2] 228) veya bir cinsel ilişki yaşanırsa, bir talak hakkı kullanılmış olur. Eşler, yeni bir nikâha gerek kalmadan evliliklerine kaldığı yerden devam edebileceklerdir. Bu durum ve boşanmanın her safhası da şahitlere de haber verilecek (Bakara [2] 231).
Fakat erkek, üç aylık süre sonunda ayrılmak isterse, eşine mehrini vererek boşanmış olur. Koca daha sonra tekrar eşine dönmek isterse, artık yeni bir nikâh ve mehir gerekecek. Hatta, boşandıkları için artık kadın başka birisiyle de evlenebilir (Bakara [2] 232). Bunun da tek şartı, önceki kocasından hamile olup olmadığının tespitidir.
Boşanma iki defadır (Bakara [2] 229). İki boşanma da 6 ay sürer. Yani öyle erkeğin iki dudağı arasında olan, üç defa “boş ol” demesiyle olmaz! Erkek üçüncü kez eşini boşarsa, yani 9 aylık süre sonunda artık o kadın ona helal olmaz. Bunun geri dönüş imkânı neredeyse yok! (Bakara [2] 230).
Çiftin tekrar evlenebilmelerinin tek şartı şudur: Kadın, üçüncü kez boşandığı kocasından ayrıldıktan sonra bir başkasıyla normal bir evlilik yapması (Amaç, eski kocasına dönmek değildir. Çünkü artık ondan ümidini kesmiş ve başkasıyla evlenmiştir). O ikinci evlendiği kocası onu boşarsa, Allah’ın koyduğu sınırlarda duracaklarına kanaat getirirlerse, birbirlerine dönmeleri konusunda bir günah yoktur. Ama böyle bir şey zaten kolay kolay olacak bir durum değildir!
Hülle
Mezheplere göre erkek eşini üç talakla, şaka veya kızgınlıktan dolayı da olsa boşasa, kadın, göstermelik yani ‘hile-i şeriye’ olarak bir başka erkekle nikâhlanmalıdır. Nikâhlandıktan sonra o erkek onu boşayacak ve böylece kadın da üç kez boşandığı kocasına geri dönecek (Gerdek gerçekleşmeyen boşanmada iddetbekleme zorunluluğu da zaten yoktur. Bkz. Ahzab[33] 49; Bakara [2] 236-237. Ahzab45’i, Bakara 236-237 açıklıyor).
Kur’an’ın Üç Boşanmadaki Amacı
Kur’an’ın boşanmayı üçle sınırlandırmasının asıl amacı, kadının özgürlüğünü ve hakkını korumaktır. Çünkü eskiden bir kişi eşini boşuyor, bir süre sonra vazgeçiyor, yine boşuyor, yine vazgeçiyordu. Bu durumda kadın ortada kalıyordu. İşte kadını bu durumdan kurtarmak için üç boşanmadan sonra artık erkeğin ona dönme, boşanmadan vazgeçme hakkını kaldırmış, kadını koruma altına almıştır.
Üç Defa Boşanma Nasıl Ortaya Çıktı?
Hz. Ömer, insanların talak konusunda ciddiyetsiz davranmaya başladıklarını görünce şöyle demiş: “İnsanlar sakınmaları gereken konuda gayet lakayt bir şekilde davranıyorlar. O zaman biz bunların aynı anda birden fazla verdiği üç talakı da kabul edelim!” (Müslim, Talak; Ebu Davud, Talak; Nesai). Ayetlere göre erkek “Üçten dokuza kadar!” değil, bin kere de boşadım dese, o boşama sayılmaz! Şartlar oluşunca da zaten hepsi, ancak bir talak sayılırlar.
Kadının Boşaması: İftida (Bakara 229)
Kadın, hangi sebeple olursa olsun, fidye (mehir) vererek evliliği sonlandırabilir (‘Fe la cünahe aleyhima fima iftedet bihi’ (Bakara [2] 229. İftida’nın örneği için bkz. Mümtehane 10-11. Bu ayetlere göre, kadın boşama hakkı olduğu için, kocasından ayrılmak için geliyor). Nasıl ki erkek tek taraflı boşanma yetkisine sahipse, kadın da aynı şekilde boşanma hakkına sahiptir. Sadece ortada mehir söz konusu olduğu için bir hakeme müracaat şarttır.
Günümüzdeboşama yetkisi, hâkimindir. Ne yazık ki taraflar haklı çıkabilmek için birbirlerinin ‘kirliçamaşırlarını’ortaya döküyorlar, yalancışahide bile ihtiyaç duyabiliyorlar! Oysaki Kur’an’a göre, kocasısuçlu olsun veya olmasın, son karar hâkimin değil, kadınındır.
Erkek sırf mehrigeri alabilmekveya başkasıyla evlenmek içineşini canından bezdirmiş olabilir. Erkeğin amacı, kadınının bu kötü durumdan kurtulmak için boşanma talebinde bulunması ve aldıklarını da geri vermesidir.
Ayrıca, kadınlar boşanmak istedikleri zaman kocalarından aldıklarını geri verme mecburiyetleri olmasalardı, güzel kadınlar erkekleri soyup soğana çevirebilirlerdi. Böyle birisi evlenip, bir süre sonra, erkeği yollayıp mülkün üstüne konabilirdi. Böyle yöntemlerle bir yılda 3 daire sahibi olan kadınlarbile varmış!
İşte böyle istismarları ortadan kaldırmak için yetkililer devreye girerler(Bakara [2] 229; Nisa [4] 35).Yetkilileringörevi sadece kadının niçin boşandığını, kadının niyetini öğrenip kadın veya erkeğin haklarının yenilmesine veya istismara engel olmaktır. Kadın, erkek tarafından zorlanmışsa, kocaya çok cüzi bir miktar da olsa verilerek evlilik sonlandırılabilir.
Kadının boşanması konusunda onun regl görüp görmemesi, ilişkiye girilmemiş temizlik dönemi olması vs. hiçbir şart yoktur! Kadın, kocasıyla birlikte yaşayamayacağı bir safhaya geldiği an durumu yetkililere açar ve boşanma talep eder! Erkeğin boşanması üç ile sınırlıdır, ama kadının boşanmasında bir sınır yoktur.
İftida’nın Örnekleri
Hz. Muhammed (kamu otoritesi), bir gün sabah namazına çıkarken Habibe bint Sehl yanına geldi ve kocasından ayrılmak istediğini söyledi. Rasulullah Habibe’nin kocasını da dinledi. Kocası eşini seviyordu. Rasulullah, “Sana mehir olarak vermiş olduğu o bahçeyi geri vereceğini biliyorsun değil mi?” diye sordu. Kadın da “Ya Rasulallah, daha fazlasını bile veririm!” deyince (kocaya hiç sormadan bile) bahçeyi kocaya geri verdi ve bu eşleri ayırdı. Kadın da ailesine döndü (Buhari, Talak 12; Nesai, Talak 34; İbn Mace, Talak 22; Malik ibn Enes, Muvatta, 349 (Talak 29, 11/31); İbn Hanbel, Musned, IV, 3; Ebu Davud, Talak, 18/2227).
Berire eskiden cariye idi ve Muğis ibn Cahş adında bir siyahi ile evliydi. Berire, hürriyetine kavuştuktan sonra evliliğini sürdürüp sürdürmeme konusunda dini bakımdan tamamen serbest olduğunu öğrenince kocasından ayrılmayı tercih etti. Bu ayrılığa çok üzülen Muğis Medine sokaklarında ağlayarak dolaştı ve Rasulullah’a kendilerini yeniden birleştirmesi için yalvardı. Bunun üzerine Allah Elçisi, Berire’yi evliliğinin devamı konusunda ikna etmeye çalıştı. Fakat Berire, Rasulullah’ın bu arzusunun bir emir olup olmadığını öğrenmek istedi. Onun kendisini buna zorlamadığını, sadece arabuluculuk yaptığını anlayınca da kararında ısrar ederek kocasından ayrıldı (Buhari, Talak 14-15 (26-28), Itk 10, Etime 31, Feraiz 20, 22; Müslim, Itk 9-14; Ebu Davud, Talak 9/2231; İbn Mace, Talak 29; Emin Aşıkkutlu, “Berire,” Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 5, s. 503).
Mezhepler Dinin Özünü Bozmuşlar!
Hiçbir mezhep sistemini Kur’an’daki ayetleri dikkate alarak kurmamıştır. Hanefiler ana kitapları olan el-Hidaye’nin Kitabut-Talak’ta iki ayeti alıp, onların da başını sonunu kırpıp işlerine geldiği gibi kullanmışlardır.
Kur’an kadınlara boşama hakkını vermiş, bunu örneklendirmiş, Rasulullahda bunları uygulamıştır. Ama Emeviler-Abbasiler devrinden itibaren kadının boşama hakkı ortadan kaldırılmış; hatta son karar, kocaya verilmiştir! Mezheplerin hiçbirisi kadınlara boşama hakkını tanımaz: ‘‘Talak hakkı sadece kocaya aittir. Boşama, kocanın yetkisinde olduğuna göre bu yetkiyi kullanma hususunda eşini veya başkasını kendisine vekil tayin edebilir.’’ (Abdurrahman Cezeri, Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, çev. Mehmet Keskin, VI, 3. bsk., Çağrı yay., İstanbul 1992, s. 2525-2526).
Soru: Mahkeme Tarafından Gerçekleştirilen Boşanmalar Dinen Geçerli Midir?
Erkek mahkemeye verdiği için, hem hâkim, hem kâtip gibi kişiler şahittir. Boşanma davası 3 aydan fazla sürdüğü için verilen karar, dinen de hem erkek hem de kadın için geçerlidir (Prof.Dr. Abdülaziz Bayındır, 28.08.2018).
Kaynakça
Abdülaziz Bayındır,”Kadının Boşanması (İftidâ),” http://www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/kadinin-bosanmasi-iftid.html
Hamza Aktan,‘’ Kur’an’a Göre Boşanma Prosedürü,’’ Dini Araştırmalar Derg., 2002, V, sayı 14, s. 5-16.
Hüseyin Hatemi, İlahi Hikmette Kadın, İşaret Yay., 3. Bsk., İstanbul Mart 1995.
M. Selim Arık,”Boşanma (Talak) Konusunda Bazı Yanlış Algılamalar,”Diyanet İlmi Dergi, 2004, cilt XL, sayı 1, s. 101-112.
Nihat Dalgın,‘‘Boşanma ile İlgili Dini Hükümlere Yeni Yaklaşım ve Yorumlar,’’Kutlu Doğum 2009: Küreselleşen Dünyada Aile, 2010, s. 289-305.
Selahaddin Eroğlu,“Talak Hakkında Kur’an-ı Kerim’in Genel Tutumu,”Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Derg., XXVIII, 1986, s. 159-165.
Servet Bayındır,“Talak-İftida,”Yükselen Sözler, TV8, 27.07.2014.
Talip Türcan,“İslam Hukukunda Boşanmada (Talak) Şahit Bulundurma Zorunluluğu,”Süleyman Demirel Üniv. İlahiyat Fak. Derg., I, 1994, s. 257-276.
1 note · View note
nurunkalemi · 3 years
Text
"...helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir.
Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Feraiz-i İlahiye ise hafiftir, azdır.
Allah'a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki tarif edilmez. "
Sözler - Risale-i Nur Külliyatı
0 notes
almanyadayasamaks · 5 years
Text
Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu: Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi*
Türkiye’de şiir mecmuaları üzerinde çalışan araştırmacılardan biri de Murat Ali Karavelioğlu’dur. Bu konuda çok sayıda makale yazan, bildiri sunan ve kitap hazırlayan Karavelioğlu’nun, mecmuaların önemine dair anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Ülkemizde ve dünyanın çeşitli kütüphanelerinde kayıtlı olduğunu bildiğimiz binlerce şiir/nazire mecmuası, hem genel vasıfları hem de kendilerine has özellikleriyle ilginç, önemli, zevkli ve hatta eğlenceli kaynak eserlerimizdendir. Mecmua, bir araya getirilmiş demektir. Buradan hareketle bir edebiyat terimi olarak mecmua, çeşitli şairlerin şiirlerinden örneklerin bir defterde toplandığı eserlerin genel adı olarak karşımıza çıkar. Ancak bu kısa tanımı açmak gerekir. Mecmualar, sadece bir şairin eserlerinden örnekleri ihtiva edebildiği gibi belirli bir zaman diliminde yaşamış yahut belirli bir meslek grubuna ait şairlerin şiir örneklerini de içeriyor olabilir.
Hatta sadece belli bir nazım şekli ya da türünde şiir örneklerinin toplandığı mecmualar vardır. Mesela kaside mecmuaları, lugaz mecmuaları, naat mecmuaları böyledir. Üstelik bilindiği gibi mecmualar sadece şiir örneklerini muhtevi değildir. Fetva mecmualarından münşeat mecmualarına, hadis mecmualarından feraiz mecmualarına kadar hemen her konuyu ilgilendiren mecmualar derlenmiştir. Uzun yıllar içinde derlenen, bazen derleyeni/müstensihi öldükten sonra başkalarının eklemeleriyle genişleyen bu eserler; adeta takvim yaprakları veya not defterleri gibi birbiriyle ilgisiz pek çok konuda kayıtların yer aldığı zengin muhtevalı eserler hâline gelirler.
Tumblr media
O günün insanlarının faydalı saydığı her türlü bilgi genellikle mecmualara kaydedilir ki bu, kelimenin lugat anlamıyla bağdaşır. Muhtemelen böyle seçkiler yapılmaya başlanmadan evvel dua metinleri, ilaç terkipleri, doğum ve ölüm tarihleri, önemli görülen tarihler, önemli hadiseler gibi kayıtlar defterlere yazılıyordu ve bu, çok eski bir alışkanlıktı. Zaman içerisinde edebî mecmuaların derlenmeye başlamasıyla bu türden kayıtların, çoğu zaman “fevaid” adı altında mecmualara kaydedildiğini kestirmek güç değildir.
Murat A. Karavelioğlu: Mecmuaların Derlenmesine Dair
Mecmualar derlenirken belirli kurallara uyulur. Rastladığımız birkaç mecmua hariç mecmualarda; alfabetik sıralama, kronolojik sıralama, konu bütünlüğüne riayet gibi kıstaslara uyulmadığı görülse de örneğin nazım şekillerine göre bir tertibin sıkça yapıldığına tesadüf olunur. Böylece gazel mecmuaları, kaside mecmuaları, musammat şekillerin toplandığı mecmualar gibi tertip özelliği olan eserler ortaya çıkar. Bu türden mecmuaların belki de en bilinen örneği Budinli Hisalî’nin, çeşitli şairlerin matla beyitlerini bir araya getirdiği Metâliʻü’n-nezâir’idir.
Mecmualar tek bir dilde yazılmamış olabilir. Bir şiir mecmuasının dili Türkçe olsa da içinde çok sayıda Arapça, Farsça şiir örneklerine rastlamak mümkündür. Hatta bazen Rumca, Sırpça, Ermenice gibi şiir numunelerine dahi tesadüf edilir. Dolayısıyla böyle eserler bir yönüyle geniş bir zamanı kuşatırken diğer bir yönüyle de ait olunan medeniyet havzasını kucaklar niteliktedir. Osmanlı devri Türk şiirine bakıldığında Arapça, Farsça ve diğer milletlerin dillerinin Türkçe çatısı altında bir edebiyatı meydana getirdiği görülür. Yani Hafız’ı okumamış, okuyamıyorsa dinlememiş; İmreü’l-kays’dan haberi olmayan bir Osmanlı şairi düşünülemez. Hâl böyle olunca Türkçe şiir mecmualarındaki diğer bir zenginlik de ortaya çıkar.
Dr. Murat Karavelioğlu: Mecmuaların Kaynak Eser Değeri
Kaynak eserler olmaları bakımından mecmuaları ayrıca değerlendirmek gerekir. Nitekim edebiyat tarihinin yazılmasında bu eserlerin çok önemli bir yeri vardır. Çeşitli sebeplerle divana girmemiş şiirlere mecmualarda rastlamak mümkündür. Mesela şair, divanını tertip ettikten sonra da şiir yazmış olabilir ve bunlar, meraklılarınca kaydedilmiş ve genellikle mecmualara alınmışlardır. Hatta divanı bulunmayan bir şairin belki bütün şiirleri veya şiirlerinden bazıları mecmualarda karşımıza çıkmaktadır. Şiir/nazire mecmuaları, hangi şairlerin hangi şiirlerinin beğenildiğini, döneminde ve sonraki devirlerde popüler olduğunu gösterir. Hele nazire mecmualarında bu husus daha sağlam belirir. Hangi şairler üstat kabul edilmiş, onların hangi şiirlerine nazire yazılmış, etkisi ne kadar sürmüş bütün bunlar mecmualardan elde edilen bilgilerdendir. Böylece mecmualar, uzun devirlerin edebî zevk ve beğenilerini, tercihlerini ortaya koyar.
Murat Karavelioğlu’nun vurguladığı bir diğer husus şudur: Mecmualar çoğu zaman çok dikkatli, özenli, şiir ve edebiyat bilgisi olan ve zevk sahibi kimseler tarafından derlendikleri için içlerindeki şiirler; zaman zaman şairin divan nüshalarını düzeltir mahiyettedir. Böyle örneklere, divan çalışmalarında kullanılan mecmualar göz önüne alındığında sıkça rastlanmaktadır. Başta tezkireler olmak üzere edebî kaynaklarda çeşitli sebeplerle yer bulamamış birçok şaire ve şiirine mecmualarda rastlanır ve bu sayede onları edebiyat dünyasına tanıtmak mümkün olur. Şairlerin bilinmeyen yönleri de mecmualardan kısmî bilgiler hâlinde bile olsa çıkarılabilir. Mesela aynı mahlası kullanan ve aynı dönemde yaşayan iki şair, bazen tezkire yazarları tarafından karıştırılsa bile mecmualarda küçük bir bilgi kırıntısıyla gerçek ortaya çıkarılabilir.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
* Murat Karavelioğlu’nun kendi makalesinden alıntıdır.
0 notes
mantikutayr · 1 year
Photo
Tumblr media
subut, ayan-ı sabite, kurb-ı feraiz, kurb-ı nevafil, umuru amme, mariftül nefs, kevn-i camii, nübüvvet, bilfiil - bilkuvve, tenzih - teşbih, suver-i ilmiyye, ilah-ı mutekad, vech-i has, ilah - meluh, ferdiyet-i selase, feyz-i akdes, feyz-i mukaddes, ferdiyet-i selase, cevamiü’l-kelim ..
‘’fususu’l-hikem bir rüyanın kitabıdır: hz. peygamber elindeki bir kitabı ibnü’l-arabi’ye uzatır ve ‘bu fususu’l-hikem kitabıdır, onu al, insanlara ulaştır’ der.‘’
muhyiddin İbnü'l-arabi’nin velayetin son temsilcisi olarak kabul edildiğinden şeyhü'l ekber ünvanını aldığını düşünüyorum, o böyle bir iddiada açık açık bulunmamaıştır ama işaretleri bu yönde. bütün fikirlerinin özeti sayılan eserin tam adı ise fuṣûṣü’l-ḥikem ve ḫuṣûṣü’l-kilem’dir. fususu’l-hikem tamlaması yüzük kaşı (yuvası), göz bebeği gibi manalara geliyor ve fassın çoğulu olan fusus ile hikmetin çoğulu hikem kelimelerinden meydana gelmiştir.
adem fassı ve yaradılış: varlığın maksadı olarak insan
şit fassı: istidat ve hibeler
nuh fass’ında tenzih ve teşbih
idris fassı: yüksekliğin anlamı, bir ve çok
ibrahim fassı’nda ilahi sevgi
ishak fassı: misal alemi, hayal alemi
ismail fassı: bir allah tasavvuru olarak ilah-ı mutekad
yakup fassı ruhanilik hikmeti
yusuf fassı: arabi’ye göre dinin kaynağı ve anlamı
hud fassı: mümkünlerin hakikati ve ilahi isim olarak a’yan-ı sabite
salih fassı: yaratmanın ilkesi: üçün birliği
şuayb fassı: kalp hikmeti
lut fassı’ında güç: himmet gücüyle etki
üzeyr fass’nda kader
isa fassı: isevilik
sülayman fass’nda rahmet
davud fass’ında varlık
yusuf fassı: insan: esşref-i mahlukat
eyyub fass’ında bilinmezlik
yahya fass’ında celal
zakeriya fass’ında sahiplik / yanıklılık
ilyas fass’ında ünsiyet
lokman fass’ında ihsan
harun fassı: önderlik hikmeti
musa fass’ında yücelik
halid fassı: temenni ödülü
muhammed fass’ında teklik / varlığın gayesi olarak insan: birlik, tümellik ve kuşatıcılık
5 notes · View notes
Text
Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu: Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi*
Türkiye’de şiir mecmuaları üzerinde çalışan araştırmacılardan biri de Murat Ali Karavelioğlu’dur. Bu konuda çok sayıda makale yazan, bildiri sunan ve kitap hazırlayan Karavelioğlu’nun, mecmuaların önemine dair anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Ülkemizde ve dünyanın çeşitli kütüphanelerinde kayıtlı olduğunu bildiğimiz binlerce şiir/nazire mecmuası, hem genel vasıfları hem de kendilerine has özellikleriyle ilginç, önemli, zevkli ve hatta eğlenceli kaynak eserlerimizdendir. Mecmua, bir araya getirilmiş demektir. Buradan hareketle bir edebiyat terimi olarak mecmua, çeşitli şairlerin şiirlerinden örneklerin bir defterde toplandığı eserlerin genel adı olarak karşımıza çıkar. Ancak bu kısa tanımı açmak gerekir. Mecmualar, sadece bir şairin eserlerinden örnekleri ihtiva edebildiği gibi belirli bir zaman diliminde yaşamış yahut belirli bir meslek grubuna ait şairlerin şiir örneklerini de içeriyor olabilir.
Hatta sadece belli bir nazım şekli ya da türünde şiir örneklerinin toplandığı mecmualar vardır. Mesela kaside mecmuaları, lugaz mecmuaları, naat mecmuaları böyledir. Üstelik bilindiği gibi mecmualar sadece şiir örneklerini muhtevi değildir. Fetva mecmualarından münşeat mecmualarına, hadis mecmualarından feraiz mecmualarına kadar hemen her konuyu ilgilendiren mecmualar derlenmiştir. Uzun yıllar içinde derlenen, bazen derleyeni/müstensihi öldükten sonra başkalarının eklemeleriyle genişleyen bu eserler; adeta takvim yaprakları veya not defterleri gibi birbiriyle ilgisiz pek çok konuda kayıtların yer aldığı zengin muhtevalı eserler hâline gelirler.
Tumblr media
O günün insanlarının faydalı saydığı her türlü bilgi genellikle mecmualara kaydedilir ki bu, kelimenin lugat anlamıyla bağdaşır. Muhtemelen böyle seçkiler yapılmaya başlanmadan evvel dua metinleri, ilaç terkipleri, doğum ve ölüm tarihleri, önemli görülen tarihler, önemli hadiseler gibi kayıtlar defterlere yazılıyordu ve bu, çok eski bir alışkanlıktı. Zaman içerisinde edebî mecmuaların derlenmeye başlamasıyla bu türden kayıtların, çoğu zaman “fevaid” adı altında mecmualara kaydedildiğini kestirmek güç değildir.
Murat A. Karavelioğlu: Mecmuaların Derlenmesine Dair
Mecmualar derlenirken belirli kurallara uyulur. Rastladığımız birkaç mecmua hariç mecmualarda; alfabetik sıralama, kronolojik sıralama, konu bütünlüğüne riayet gibi kıstaslara uyulmadığı görülse de örneğin nazım şekillerine göre bir tertibin sıkça yapıldığına tesadüf olunur. Böylece gazel mecmuaları, kaside mecmuaları, musammat şekillerin toplandığı mecmualar gibi tertip özelliği olan eserler ortaya çıkar. Bu türden mecmuaların belki de en bilinen örneği Budinli Hisalî’nin, çeşitli şairlerin matla beyitlerini bir araya getirdiği Metâliʻü’n-nezâir’idir.
Mecmualar tek bir dilde yazılmamış olabilir. Bir şiir mecmuasının dili Türkçe olsa da içinde çok sayıda Arapça, Farsça şiir örneklerine rastlamak mümkündür. Hatta bazen Rumca, Sırpça, Ermenice gibi şiir numunelerine dahi tesadüf edilir. Dolayısıyla böyle eserler bir yönüyle geniş bir zamanı kuşatırken diğer bir yönüyle de ait olunan medeniyet havzasını kucaklar niteliktedir. Osmanlı devri Türk şiirine bakıldığında Arapça, Farsça ve diğer milletlerin dillerinin Türkçe çatısı altında bir edebiyatı meydana getirdiği görülür. Yani Hafız’ı okumamış, okuyamıyorsa dinlememiş; İmreü’l-kays’dan haberi olmayan bir Osmanlı şairi düşünülemez. Hâl böyle olunca Türkçe şiir mecmualarındaki diğer bir zenginlik de ortaya çıkar.
Dr. Murat Karavelioğlu: Mecmuaların Kaynak Eser Değeri
Kaynak eserler olmaları bakımından mecmuaları ayrıca değerlendirmek gerekir. Nitekim edebiyat tarihinin yazılmasında bu eserlerin çok önemli bir yeri vardır. Çeşitli sebeplerle divana girmemiş şiirlere mecmualarda rastlamak mümkündür. Mesela şair, divanını tertip ettikten sonra da şiir yazmış olabilir ve bunlar, meraklılarınca kaydedilmiş ve genellikle mecmualara alınmışlardır. Hatta divanı bulunmayan bir şairin belki bütün şiirleri veya şiirlerinden bazıları mecmualarda karşımıza çıkmaktadır. Şiir/nazire mecmuaları, hangi şairlerin hangi şiirlerinin beğenildiğini, döneminde ve sonraki devirlerde popüler olduğunu gösterir. Hele nazire mecmualarında bu husus daha sağlam belirir. Hangi şairler üstat kabul edilmiş, onların hangi şiirlerine nazire yazılmış, etkisi ne kadar sürmüş bütün bunlar mecmualardan elde edilen bilgilerdendir. Böylece mecmualar, uzun devirlerin edebî zevk ve beğenilerini, tercihlerini ortaya koyar.
Murat Karavelioğlu’nun vurguladığı bir diğer husus şudur: Mecmualar çoğu zaman çok dikkatli, özenli, şiir ve edebiyat bilgisi olan ve zevk sahibi kimseler tarafından derlendikleri için içlerindeki şiirler; zaman zaman şairin divan nüshalarını düzeltir mahiyettedir. Böyle örneklere, divan çalışmalarında kullanılan mecmualar göz önüne alındığında sıkça rastlanmaktadır. Başta tezkireler olmak üzere edebî kaynaklarda çeşitli sebeplerle yer bulamamış birçok şaire ve şiirine mecmualarda rastlanır ve bu sayede onları edebiyat dünyasına tanıtmak mümkün olur. Şairlerin bilinmeyen yönleri de mecmualardan kısmî bilgiler hâlinde bile olsa çıkarılabilir. Mesela aynı mahlası kullanan ve aynı dönemde yaşayan iki şair, bazen tezkire yazarları tarafından karıştırılsa bile mecmualarda küçük bir bilgi kırıntısıyla gerçek ortaya çıkarılabilir.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
* Murat Karavelioğlu’nun kendi makalesinden alıntıdır.
0 notes
akademikyazilimlar · 5 years
Text
Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu: Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi*
Türkiye’de şiir mecmuaları üzerinde çalışan araştırmacılardan biri de Murat Ali Karavelioğlu’dur. Bu konuda çok sayıda makale yazan, bildiri sunan ve kitap hazırlayan Karavelioğlu’nun, mecmuaların önemine dair anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Ülkemizde ve dünyanın çeşitli kütüphanelerinde kayıtlı olduğunu bildiğimiz binlerce şiir/nazire mecmuası, hem genel vasıfları hem de kendilerine has özellikleriyle ilginç, önemli, zevkli ve hatta eğlenceli kaynak eserlerimizdendir. Mecmua, bir araya getirilmiş demektir. Buradan hareketle bir edebiyat terimi olarak mecmua, çeşitli şairlerin şiirlerinden örneklerin bir defterde toplandığı eserlerin genel adı olarak karşımıza çıkar. Ancak bu kısa tanımı açmak gerekir. Mecmualar, sadece bir şairin eserlerinden örnekleri ihtiva edebildiği gibi belirli bir zaman diliminde yaşamış yahut belirli bir meslek grubuna ait şairlerin şiir örneklerini de içeriyor olabilir.
Hatta sadece belli bir nazım şekli ya da türünde şiir örneklerinin toplandığı mecmualar vardır. Mesela kaside mecmuaları, lugaz mecmuaları, naat mecmuaları böyledir. Üstelik bilindiği gibi mecmualar sadece şiir örneklerini muhtevi değildir. Fetva mecmualarından münşeat mecmualarına, hadis mecmualarından feraiz mecmualarına kadar hemen her konuyu ilgilendiren mecmualar derlenmiştir. Uzun yıllar içinde derlenen, bazen derleyeni/müstensihi öldükten sonra başkalarının eklemeleriyle genişleyen bu eserler; adeta takvim yaprakları veya not defterleri gibi birbiriyle ilgisiz pek çok konuda kayıtların yer aldığı zengin muhtevalı eserler hâline gelirler.
Tumblr media
O günün insanlarının faydalı saydığı her türlü bilgi genellikle mecmualara kaydedilir ki bu, kelimenin lugat anlamıyla bağdaşır. Muhtemelen böyle seçkiler yapılmaya başlanmadan evvel dua metinleri, ilaç terkipleri, doğum ve ölüm tarihleri, önemli görülen tarihler, önemli hadiseler gibi kayıtlar defterlere yazılıyordu ve bu, çok eski bir alışkanlıktı. Zaman içerisinde edebî mecmuaların derlenmeye başlamasıyla bu türden kayıtların, çoğu zaman “fevaid” adı altında mecmualara kaydedildiğini kestirmek güç değildir.
Murat A. Karavelioğlu: Mecmuaların Derlenmesine Dair
Mecmualar derlenirken belirli kurallara uyulur. Rastladığımız birkaç mecmua hariç mecmualarda; alfabetik sıralama, kronolojik sıralama, konu bütünlüğüne riayet gibi kıstaslara uyulmadığı görülse de örneğin nazım şekillerine göre bir tertibin sıkça yapıldığına tesadüf olunur. Böylece gazel mecmuaları, kaside mecmuaları, musammat şekillerin toplandığı mecmualar gibi tertip özelliği olan eserler ortaya çıkar. Bu türden mecmuaların belki de en bilinen örneği Budinli Hisalî’nin, çeşitli şairlerin matla beyitlerini bir araya getirdiği Metâliʻü’n-nezâir’idir.
Mecmualar tek bir dilde yazılmamış olabilir. Bir şiir mecmuasının dili Türkçe olsa da içinde çok sayıda Arapça, Farsça şiir örneklerine rastlamak mümkündür. Hatta bazen Rumca, Sırpça, Ermenice gibi şiir numunelerine dahi tesadüf edilir. Dolayısıyla böyle eserler bir yönüyle geniş bir zamanı kuşatırken diğer bir yönüyle de ait olunan medeniyet havzasını kucaklar niteliktedir. Osmanlı devri Türk şiirine bakıldığında Arapça, Farsça ve diğer milletlerin dillerinin Türkçe çatısı altında bir edebiyatı meydana getirdiği görülür. Yani Hafız’ı okumamış, okuyamıyorsa dinlememiş; İmreü’l-kays’dan haberi olmayan bir Osmanlı şairi düşünülemez. Hâl böyle olunca Türkçe şiir mecmualarındaki diğer bir zenginlik de ortaya çıkar.
Dr. Murat Karavelioğlu: Mecmuaların Kaynak Eser Değeri
Kaynak eserler olmaları bakımından mecmuaları ayrıca değerlendirmek gerekir. Nitekim edebiyat tarihinin yazılmasında bu eserlerin çok önemli bir yeri vardır. Çeşitli sebeplerle divana girmemiş şiirlere mecmualarda rastlamak mümkündür. Mesela şair, divanını tertip ettikten sonra da şiir yazmış olabilir ve bunlar, meraklılarınca kaydedilmiş ve genellikle mecmualara alınmışlardır. Hatta divanı bulunmayan bir şairin belki bütün şiirleri veya şiirlerinden bazıları mecmualarda karşımıza çıkmaktadır. Şiir/nazire mecmuaları, hangi şairlerin hangi şiirlerinin beğenildiğini, döneminde ve sonraki devirlerde popüler olduğunu gösterir. Hele nazire mecmualarında bu husus daha sağlam belirir. Hangi şairler üstat kabul edilmiş, onların hangi şiirlerine nazire yazılmış, etkisi ne kadar sürmüş bütün bunlar mecmualardan elde edilen bilgilerdendir. Böylece mecmualar, uzun devirlerin edebî zevk ve beğenilerini, tercihlerini ortaya koyar.
Murat Karavelioğlu’nun vurguladığı bir diğer husus şudur: Mecmualar çoğu zaman çok dikkatli, özenli, şiir ve edebiyat bilgisi olan ve zevk sahibi kimseler tarafından derlendikleri için içlerindeki şiirler; zaman zaman şairin divan nüshalarını düzeltir mahiyettedir. Böyle örneklere, divan çalışmalarında kullanılan mecmualar göz önüne alındığında sıkça rastlanmaktadır. Başta tezkireler olmak üzere edebî kaynaklarda çeşitli sebeplerle yer bulamamış birçok şaire ve şiirine mecmualarda rastlanır ve bu sayede onları edebiyat dünyasına tanıtmak mümkün olur. Şairlerin bilinmeyen yönleri de mecmualardan kısmî bilgiler hâlinde bile olsa çıkarılabilir. Mesela aynı mahlası kullanan ve aynı dönemde yaşayan iki şair, bazen tezkire yazarları tarafından karıştırılsa bile mecmualarda küçük bir bilgi kırıntısıyla gerçek ortaya çıkarılabilir.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
* Murat Karavelioğlu’nun kendi makalesinden alıntıdır.
0 notes
thebagstyle · 5 years
Text
Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu: Türk Edebiyatında Şiir/Nazire Mecmualarının Önemi*
Türkiye’de şiir mecmuaları üzerinde çalışan araştırmacılardan biri de Murat Ali Karavelioğlu’dur. Bu konuda çok sayıda makale yazan, bildiri sunan ve kitap hazırlayan Karavelioğlu’nun, mecmuaların önemine dair anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Ülkemizde ve dünyanın çeşitli kütüphanelerinde kayıtlı olduğunu bildiğimiz binlerce şiir/nazire mecmuası, hem genel vasıfları hem de kendilerine has özellikleriyle ilginç, önemli, zevkli ve hatta eğlenceli kaynak eserlerimizdendir. Mecmua, bir araya getirilmiş demektir. Buradan hareketle bir edebiyat terimi olarak mecmua, çeşitli şairlerin şiirlerinden örneklerin bir defterde toplandığı eserlerin genel adı olarak karşımıza çıkar. Ancak bu kısa tanımı açmak gerekir. Mecmualar, sadece bir şairin eserlerinden örnekleri ihtiva edebildiği gibi belirli bir zaman diliminde yaşamış yahut belirli bir meslek grubuna ait şairlerin şiir örneklerini de içeriyor olabilir.
Hatta sadece belli bir nazım şekli ya da türünde şiir örneklerinin toplandığı mecmualar vardır. Mesela kaside mecmuaları, lugaz mecmuaları, naat mecmuaları böyledir. Üstelik bilindiği gibi mecmualar sadece şiir örneklerini muhtevi değildir. Fetva mecmualarından münşeat mecmualarına, hadis mecmualarından feraiz mecmualarına kadar hemen her konuyu ilgilendiren mecmualar derlenmiştir. Uzun yıllar içinde derlenen, bazen derleyeni/müstensihi öldükten sonra başkalarının eklemeleriyle genişleyen bu eserler; adeta takvim yaprakları veya not defterleri gibi birbiriyle ilgisiz pek çok konuda kayıtların yer aldığı zengin muhtevalı eserler hâline gelirler.
O günün insanlarının faydalı saydığı her türlü bilgi genellikle mecmualara kaydedilir ki bu, kelimenin lugat anlamıyla bağdaşır. Muhtemelen böyle seçkiler yapılmaya başlanmadan evvel dua metinleri, ilaç terkipleri, doğum ve ölüm tarihleri, önemli görülen tarihler, önemli hadiseler gibi kayıtlar defterlere yazılıyordu ve bu, çok eski bir alışkanlıktı. Zaman içerisinde edebî mecmuaların derlenmeye başlamasıyla bu türden kayıtların, çoğu zaman “fevaid” adı altında mecmualara kaydedildiğini kestirmek güç değildir.
Murat A. Karavelioğlu: Mecmuaların Derlenmesine Dair
Mecmualar derlenirken belirli kurallara uyulur. Rastladığımız birkaç mecmua hariç mecmualarda; alfabetik sıralama, kronolojik sıralama, konu bütünlüğüne riayet gibi kıstaslara uyulmadığı görülse de örneğin nazım şekillerine göre bir tertibin sıkça yapıldığına tesadüf olunur. Böylece gazel mecmuaları, kaside mecmuaları, musammat şekillerin toplandığı mecmualar gibi tertip özelliği olan eserler ortaya çıkar. Bu türden mecmuaların belki de en bilinen örneği Budinli Hisalî’nin, çeşitli şairlerin matla beyitlerini bir araya getirdiği Metâliʻü’n-nezâir’idir.
Mecmualar tek bir dilde yazılmamış olabilir. Bir şiir mecmuasının dili Türkçe olsa da içinde çok sayıda Arapça, Farsça şiir örneklerine rastlamak mümkündür. Hatta bazen Rumca, Sırpça, Ermenice gibi şiir numunelerine dahi tesadüf edilir. Dolayısıyla böyle eserler bir yönüyle geniş bir zamanı kuşatırken diğer bir yönüyle de ait olunan medeniyet havzasını kucaklar niteliktedir. Osmanlı devri Türk şiirine bakıldığında Arapça, Farsça ve diğer milletlerin dillerinin Türkçe çatısı altında bir edebiyatı meydana getirdiği görülür. Yani Hafız’ı okumamış, okuyamıyorsa dinlememiş; İmreü’l-kays’dan haberi olmayan bir Osmanlı şairi düşünülemez. Hâl böyle olunca Türkçe şiir mecmualarındaki diğer bir zenginlik de ortaya çıkar.
Dr. Murat Karavelioğlu: Mecmuaların Kaynak Eser Değeri
Kaynak eserler olmaları bakımından mecmuaları ayrıca değerlendirmek gerekir. Nitekim edebiyat tarihinin yazılmasında bu eserlerin çok önemli bir yeri vardır. Çeşitli sebeplerle divana girmemiş şiirlere mecmualarda rastlamak mümkündür. Mesela şair, divanını tertip ettikten sonra da şiir yazmış olabilir ve bunlar, meraklılarınca kaydedilmiş ve genellikle mecmualara alınmışlardır. Hatta divanı bulunmayan bir şairin belki bütün şiirleri veya şiirlerinden bazıları mecmualarda karşımıza çıkmaktadır. Şiir/nazire mecmuaları, hangi şairlerin hangi şiirlerinin beğenildiğini, döneminde ve sonraki devirlerde popüler olduğunu gösterir. Hele nazire mecmualarında bu husus daha sağlam belirir. Hangi şairler üstat kabul edilmiş, onların hangi şiirlerine nazire yazılmış, etkisi ne kadar sürmüş bütün bunlar mecmualardan elde edilen bilgilerdendir. Böylece mecmualar, uzun devirlerin edebî zevk ve beğenilerini, tercihlerini ortaya koyar.
Tumblr media
Murat Karavelioğlu’nun vurguladığı bir diğer husus şudur: Mecmualar çoğu zaman çok dikkatli, özenli, şiir ve edebiyat bilgisi olan ve zevk sahibi kimseler tarafından derlendikleri için içlerindeki şiirler; zaman zaman şairin divan nüshalarını düzeltir mahiyettedir. Böyle örneklere, divan çalışmalarında kullanılan mecmualar göz önüne alındığında sıkça rastlanmaktadır. Başta tezkireler olmak üzere edebî kaynaklarda çeşitli sebeplerle yer bulamamış birçok şaire ve şiirine mecmualarda rastlanır ve bu sayede onları edebiyat dünyasına tanıtmak mümkün olur. Şairlerin bilinmeyen yönleri de mecmualardan kısmî bilgiler hâlinde bile olsa çıkarılabilir. Mesela aynı mahlası kullanan ve aynı dönemde yaşayan iki şair, bazen tezkire yazarları tarafından karıştırılsa bile mecmualarda küçük bir bilgi kırıntısıyla gerçek ortaya çıkarılabilir.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
* Murat Karavelioğlu’nun kendi makalesinden alıntıdır.
0 notes
Photo
Tumblr media
N a m a z #Birinci #hasaret: O kadar sevdiğin mal ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve heva ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi' olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler. #İkinci #hasaret: Emanette hıyanet cezasını çekeceksin. Çünki en kıymetdar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin. #Üçüncü #hasaret: Bütün o kıymetdar cihazat-ı insaniyeyi, hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp hikmet-i İlahiyeye iftira ve zulmettin. #Dördüncü #hasaret: Acz ve fakrın ile beraber, o pek ağır hayat yükünü, zaîf beline yükleyip zeval ve firak sillesi altında daim vaveylâ edeceksin. #Beşinci #hasaret: Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi, Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir. Şimdi satmağa bakacağız. Acaba o kadar ağır bir şey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar. Yok, kat'â ve aslâ! Hiç öyle ağırlığı yoktur. Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Feraiz-i İlahiye ise hafiftir, azdır. Allah'a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise: Yalnız bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse, istiğfar etmeli. Yâ Rab! Kusurumuzu afvet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmîn demeli ve ona yalvarmalı... •••Said Nursî ••• 📕-Sözler/28-29 https://www.instagram.com/p/BtN96oxAZal1E0GwhuyLbFMg3cqGP0tZ9rbmDY0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1xntfm1aep4bn
0 notes