Tumgik
#filinta
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Filinta 10. Bölüm
52 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Whumptober day 22 - Toxic
18 notes · View notes
awkward-sultana · 1 year
Text
Blog PSA
I have moved some things around on my blog because it was getting a little crowded. If you’re looking for TV show edits that used to be in my sidebar and don’t see it anymore, it’s under the “My Other Edits” tab in my sidebar. 
3 notes · View notes
filintasy · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
A historical proof of Ertugrul's life are the coins minted by Osman which identify Ertugrul as the name of his father, but historians are thus forced to rely upon stories written about him by the Ottomans more than a century later, which are of questionable accuracy.
3 notes · View notes
boomerangootan · 2 years
Photo
Tumblr media
Damla Aslanalp (b. Jun14, 1990 in De; Turkish/Circassian) do you think she’s the most beautiful of Turkish actresses or whose your fave & why? #damla_aslanalp #filinta in 2014 ES Film tv series “Filinta” (not all 149E) as Lara Zaharyas insta: https://www.instagram.com/damla_aslanalp goo: https://bit.ly/2vw9etY fb: https://www.facebook.com/AslanalpDamla FamousFix: https://www.famousfix.com/topic/damla-aslanalp/wiki imdb: https://www.imdb.com/name/nm7041200 https://www.instagram.com/p/CkPYptVolMB/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Tumblr media
pov its 1am and we r watching the turkish high-budget propaganda serials on youtube 2gether
16 notes · View notes
kabukluvoyvoda · 2 years
Text
Tumblr media
Yazacak birşey bulamıyor musunuz? Haydi o zaman bu gönderi tam sizin için. Nasıl yeni birşeyler yazabileceğinizi açıklıyoruz.
Ben de bulamadım ama en azından de yi ayrı yazdım. Belki birilerini bu gönderiyi okuyup ta.... aaa ta yı bile ayrı yazdım. Noluyor ponçiktoşlar? Aaaaa bi an şaştım kaldım. Ta bikide boyle şeyler olur ara da de ğil mi a do stlar. Hay daaaaa aaaaa. Herşey ayrı ayrı olmaya başla dı. Neyse konumuza geri dö nelim. Geri dö nelim* aaaaaaaaa!!!! Geri dö n Geriiiii dö nnnnn. Ne olur geri dö nnnnn. Uzanıp tutuver eli mi Aaaaaaa mi ler de ayrıl ma ya başla dı. Neyse bu yazıya bura da bir son verelim yoksa ayrıl ma yan şey kal ma yacak. Siz siz olun ayrıl ma yın. Ayrıca ayrıl ma k üzere olan çiftler için da nış ma nlık hiz me ti veren bir ofisi mi z var. Ücretler baya uygun. Danış ma nlarımız da n des te k al ma k için bize mesaj ile ulaşabilirsiniz. A dı nız, soy a dı nız, telefon nu ma ranız, ma il adresiniz, kredi kartı nu ma ranız ve arkasın da ki üç haneli numarayı bize mesaj olarak gön de rin. Biz sizi arayalım. Bugünlük te bu ka dar ol sun sev gi li pon çi ki cicilitoş lar ım. Ha di kib bye.
0 notes
azad30altug · 9 days
Text
CELAL BAŞLANGIÇ'IN KALEMİNDEN: YEŞİLYURT'TAKİ DIŞKI YEDİRME HABERİNİN HİKAYESİ
68 yaşında vefat eden gazeteci Celal Başlangıç, Cizre'nin Yeşilyurt Köyü’nde köylülere dışkı yedirilmesini ortaya çıkardığı haberinin hikayesini şu sözlerle anlatmıştı: "İnanamıyordum. Üstüne basa basa sordum: Size insan pisliği mi yedirildi?'"
Artı Gerçek - Kürtlerin hedef alındığı hak ihlallerini ifşa eden haberleriyle hatırlanan gazeteci Celal Başlangıç, uzun süredir tedavi gördüğü Almanya'da vefat etti. Artı TV ve Artı Gerçek'in kurucu yayın yönetmeni olan Başlangıç, Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde köylülere dışkı yedirilmesini ortaya çıkaran isimdi. 1989 yılında yaşanan olay bir ilk değildi ama Başlangıç'ın haberiyle, sorumlusunun mahkum edildiği ilk olaydı.
Başlangıç, o gün Yeşilyurt köyünde yaşananları ve haberin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasına giden süreci Bianet için kaleme aldığı yazıda şöyle anlatmıştı:
Play Video
"Buluşma saati gelmişti.
Dışarıda yağmur, karanlık, bir de soğuk var.
Elektrikler biraz önce kesildi. Otuz kişilik yer sofrasından geriye tabaklardaki artık kalmıştı. Sıyrılmış kuzu kemikleri ve pirinç tanelerine, solgun mum ışığı vuruyordu.
Günlerdir yaşananlar, derin çizgilere dönüşüp sofranın çevresindeki herkesin yüzüne yapışmıştı gölge gölge. Suskunluğu sesi egemendi; iç çekme, öksürük, tesbih şakırtısı, çakan çakmak, sönen çakmak...
Yeşilyurt köylüleri bekliyordu. Soğuk bir karanlıktaydılar mutlaka.
Kalkmam gerekiyor.
"Ben gidiyorum."
Sanki boşluğa düşmüştü bu ses. Gözler gizliden gizliye birbirine değdi.
Gözlerin birleştiği noktada Cizre'nin Sosyaldemokrat Halkçı Partili (SHP) Belediye Başkanı Tahir Vesek vardı. Belli ki gecenin bu saatinde evinden bir kişinin tek başına çıkması onu tedirgin ediyordu.
Yemek boyunca ayakta dikilip duran ince uzun gence parmağının ucuyla belli belirsiz bir işaret yaptı. Fırlayıp çıktı dışarı, işareti görünce.
Dışarıda yağmur, soğuk, bir de karanlık vardı. Tahir Vesek cama doğru uzattı elini:
"Şimdi gidebilirsin. İşin bitince çocuklar seni geri getirir. Sakın sokaklarda yalnız gezme."
Oda geniş bir avluya açılıyor, avlunun çevresi kale gibi yüksek duvarlarla çevrili. Amansız bir kan davasının ürünü bu duvarlar. Avludan dış kapıya kadar uzun bir koridor var. Her girintide filinta boylu gençler bekliyor.
Dış kapı açıldı. Çevredekiler kartal bakışlı, elleri kabzaya bir solukta uzanacak tetiklikte.
Hala bekliyordur Yeşilyurt köylüleri.
İki koldan iki insan kümesi, elektrik direklerinin diplerinden karanlığa doğru daldı. Bir "U" biçiminde sarmışlardı çevremi. Ceketlerinin yırtmacı, bir kabza kalınlığında açılmıştı. Soğuğa ve yağmura, bir de karanlık eklenince ortalık olduğundan da fazla ürkünçleşiyordu.
Bölgede yaşanan işkence olaylarını incelemek için yola çıkan SHP heyetiyle birlikte Batman üzerinden İdil'e, oradan Cizre'ye gelmiştik. Yol boyunca korkunç işkence öyküleri dinlemiş, büyük bir gözaltı dalgasının yarattığı tedirginliğe tanık olmuştuk.
Her yerde karşımıza işkence yaralarını hala üzerinde taşıyan, gözaltına alınan yakınlarının akıbetini merak eden insanlar çıkıyordu.
İdil'den Cizre'ye geçerken SHP Merkez Disiplin Kurulu Üyesi olan İdilli avukat Hasip Kaplan kalabalıktan sıyrılıp yanımıza gelmişti. İşkence ve gözaltı belgeleri vardı Kaplan'ın elindeki dosyalarda. Bunlardan biri de elle yazılmış iki sayfalık dilekçeydi ve işte bu dilekçe beni Cizre'nin karanlık sokaklarından Yeşilyurt köylülerine doğru götürüyordu.
Günlerdir süren bir kabus yaşanıyordu Cizre'de.
İdil Caddesi'nden gelen polis aracı, yolun soluna yanaşmış. Kapıları açan resmi giysili iki polis tam araçtan inerken çapraz ateşe tutulmuşlar.
Günün tam ortası. Tarih 13 Ocak 1989... Saat 13.25...
İki kişiymiş ateş edenler. Cizre'de bir yıldır süren "kaldırımüstü cinayetleri"nin bir benzeriymiş yaşanan. İki tetikçi 14'lü tabanca, yakın mesafeden çapraz ateş... Ancak bir farkla ki, bu kez öldürülenler ihbarcılar değil, polisti!
İşte bu olay, bir dönüm noktası olmuştu Cizre'de. İki polisin öldürülmesiyle ilçede büyük bir operasyon ve gözaltı dalgası başladı.
Mahalleler tutuldu, girişler çıkışlar yasaklandı. Çarşıya ancak "ekmek alabilecek kadar küçük çocuklar" gidebildi. Büyük bir gerginlik yaşanıyordu Cizre'de. Bir yandan operasyon sürüyor, evlerin kapıları kırılıyor, içerdekiler dövülüyor, kimi gözaltına alınıyor, diğer yandan da halkın tepkisi giderek artıyordu. Geceleri "ilan edilmemiş bir sokağa çıkma yasağı" uygulanıyordu. Anlatılanlara göre, gözaltına alınanların sayısı 300'ü aşmıştı.
celal-baslangic-001.jpgCelal Başlangıç milletvekilleri Cüneyt Canver, Fuat Atalay ve Yeşilyurt Köyü Muhtarı Abdurrahman Müştak ile birlikte Yeşilyurt köyünde. (Fotoğraf: Cengiz Mumay)
İşte böyle bir Cizre'de, gecenin karanlığında, Yeşilyurt köylüleriyle sözleştiğim dükkanı arıyordum. Tahir Vesek'in evinden birlikte çıktığım gençler de bir bir bakıyorlardı kararlığın gölgesindeki tabelalara. Biri, "Tamam, buldum" dedi , "Kent Gıda Pazarı..."
Dükkanın aralık kapısından içeri girdim.
İçerde sekiz kişi oturuyordu. Sekizi de Yeşilyurtlu. Hasip Kaplan'ın bana İdil'de verdiği dilekçenin fotokopisini uzattılar:
"Okun mu bunu?"
Okumuştum ama, inanılır gibi değildi. Dilekçe önümde duruyordu. Mumun titrek ışığında gördükleri daha bir inanılmaz geliyordu insana.
"Cumhuriyet Savcılığı'na,
Sanıklar: 14-15 Ocak 1989 günü Yeşilyurt köyüne gelen güvenlik kuvvetleri.
Suç: Efrada suimuamele, işkence
Olay: 1) 14-15 Ocak 1989 gece saat 02.00'de Cizre'ye bağlı Yeşilyurt köyümüz, jandarma, komando, özel tim ve diğer güvenlik güçlerince sarılmıştır. Sabaha doğru köy yakınında bir eşek ve iki sıpa karaltı olarak görülmüştür, açılan ateş üzerine eşek yaralanmıştır.
2) Köye giren güvenlik görevlileri ise köyden üç kişinin kaçtığını söyleyerek tüm köylüleri kadın erkek bir araya toplamışlardır. Evler aranmış, hiçbir suç unsuru bulunamamıştır. Kadınların tek tek ağızları açılarak bakılmış, üstleri aranmış, tüm erkekler yüzükoyun yere yatırılmıştır. Burada sürekli olarak "Siz PKK besliyorsunuz, düşmansınız, bu köyü yıkacağız" denilerek her türlü küfür edilmiştir. Köy muhtarına 'Sen devletin değil, PKK'nin muhtarısın' denilmiş, yere yatırılan köylülerin sırtında, karda kışta saatlerce güvenlik güçleri gezmiş, kaba dayak atılmıştır.
3) Muhtar Abdurrahman Müştak, amcası Kamil Müştak, Abdullah Gündoğan ve Bahattin Müştak soruşturmaya alınmış, saatlerce dayak atılarak yaralanmışlardır.
4) Çevreden insan pisliği toplatılarak, muhtarın amcası Kamil Müştak'a, zorla, tek tek, yaşlı genç demeden pislik ağızlarına verilmiştir. Daha sonra bu insan pisliği, Kali Müştak'ın oğlu olan Bahattin Müştak'a zorla babasının ağzına verdirilmiştir. Yaşlı olan Kamil Müştak yaralanmıştır. Abdurrahman Müştak yaralanmış, Abdullah Gündoğan yaralanmıştır.
5) 15 Ocak günü köylü bırakılmamış, şikayet etmeleri önlenmiş, Kamil Müştak ve Ahmet Kaya yalınayak karda yedi kilometre ötedeki Cizre ilçesine götürülmüştür.
6) Köyde hiçbir suç unsuru bulunmadığı halde, her türlü aşağılık, yakışıksız ve yaslara aykırı olarak bize suimuamelerde bulunulmuş, işkence yapılmıştır."
Karanlıkta bir daha yüzlerine baktım. Okuduklarıma inanamıyordum. Üstüne basa basa sordum:
"Size insan pisliği mi yedirildi?"
Sekizi birden kafasını salladı:
"Evet, hepimize birden insan pisliği yedirilmiştir."
ARKA BACAĞI YARALI TERÖRİST!
Yeşilyurt köylülerinin başına gelenler pek öyle inanılır cinsten değildi. Aslında 12 Eylül'den bu yana yaşadıkları sözün dar gelmeyeceği bir öyküydü. Ama onlar sadece 14-15 ocak gecesi başlarına gelenleri bir dilekçeye yazıp önce Cizre Cumhuriyet Savcılığı'na, ardından Cumhurbaşkanlığına [Kenan Evren], Anavatan Partisi (ANAP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Doğru Yol Partisi (DYP) genel merkezlerine, İçişleri Bakanlığı'na [Mustafa Kalemli], Genelkurmay Başkanlığı'na [Necip Torumtay], İnsan Hakları Derneği'ne göndermişler, bu baskı belki bir gün biter diye.
12 Eylül'den bu yana hiç boş bırakılmamış Yeşilyurt köylüleri. "Korucu ol" baskısı, "Bize silah teslim etmezseniz..." tehdidi, gece baskınları, gündüz baskınları... 12 Eylül 1980'de 120 ev ve yedi mezrasıyla Cizre'nin en büyük köyü olan Yeşilyurt'ta ev sayısı 80'e inmiş. Onlar yıllardır yaşadıklarını değil, sadece bir gece başlarına gelen utanç verici öykülerini son bir umutla duyurabileceklerine inandıkları her yere dilekçe yazıp göndermişler.
Aslında resmi makamlara verilen bu dilekçede anlatılanların çok daha ötesindedir Yeşilyurtluların yaşadıkları.
13 Ocak'ta iki polisin öldürülmesinden sonra ilçe merkezinde başlatılan operasyonlar, bir gece sonra köylere kaydırılmış. Cizre'ye yedi kilometre uzaklıkta olan Yeşilyurt köyünün çevresi, komando, özel tim, jandarma ve yörede görev yapan "sivil zevat" tarafından sarılmış.
15 Ocak başlayalı daha birkaç saat olmuştur. Saat 02.00'de kuşatma tamamlanmıştır. Köye birkaç yüz metre uzaklıktaki mezrada üç karaltı hareket eder. Askerler yaylım ateşine başlarlar. Karaltılar kaybolur. Köyün dört bir yanından ateş edilmektedir. Sıcak yataklarındaki Yeşilyurtlular neye uğradıklarını anlayamazlar. O anda anons duyarlar:
"Başını çıkartan öldürülür. Herkes evine gitsin. Pencerelerin kepekleri kapatılsın."
Köyü bir sessizlik basar. Köy halkı evlerine çekilmiş, ne olacak diye beklemektedir.
Bir süre sonra görevli binbaşı, herkesin evlerinden çıkmasını ister. Kadın erkek, çoluk çocuk... Hatta çocukların beşikleriyle kapının önüne konulması emredilir. Bütün köy halkı alanda toplanmıştır. Komutan, kadınlarla erkeklerin ayrılmasını ister. Sonra, erkeklere döner, yaşlılara gençlerin iki ayrı grup oluşturmasını söyler. Yörede yaşlılık ölçüsü altmış ve sonrasıdır. Komutan genç gruba döner, "Yere yat" emri verir. Sonra köyden üç teröristin kaçtığını söyleyerek bunların bir an önce bulunmasını ister. Muhtar Abdurrahman Müştak ile amcası Kamil Müştak, köyde terörist olmadığını anlatmaya çalışırlar. Bunun üzerine muhtarla amcası "sorguya" alınır. Yörede "sorgu", aslında kaba dayaktır. Ardından komutan, askerlere emir verir ve onlar da yere yatmış gençlerin üzerinde dolaşırlar bir süre.
Köydeki tüm evler aranır. Hiçbir suç unsuru bulunmaz. Ama jandarma, köylülerin ilçeye inip şikayet etmesini önlemek amacıyla köyden ayrılmaz. Bu arada köyün çevresindeki göçebeler, muhtara bir haber salarlar. İş anlaşılmıştır. Köyden sabaha karşı çıktığı sanılan üç terörist, köyün eşeğiyle onun sıpalarıdır. Muhtar, açılan ateş sonucu arka ayakları parçalanan eşekle başında bekleyen sıpalarını alır, ahıra kapatır.
Ertesi gün binbaşı gelir, "Teröristleri buldun mu?" diye sorar muhtara. "Evet" der muhtar, "Buldum". Komutan duyduklarına inanamaz. Nerede olduklarını merak etmektedir. Muhtar ahırı gösteri; "İşte orada". "Ne işleri var orada?" diye bağırır komutan. Muhtar sakindir, yanıtlar:
"Eşekle sıpalarıdır. Dün terörist diye onları vurmuşsunuz."
Sonu dışkı yedirmeye kadar varacak olan baskı ve işkenceler işte bu olaydan sonra bir dilekçeye dönüşür ve ilgili olduğuna inandıkları her kişiye, kuruma başvururlar. Bir de raporları vardır ellerinde işkence gördüklerine dair.
'GİTMEYİN SİZİ VURACAKLAR'
"Bir kazaya kurban gitmemek" için yazıyı bölgeden ayrıldığım gün yazdım.
Ancak, 1989'un Ocak ayında "Yeşilyurt köylülerine asker dışkı yedirdi" diye bir haber girebilir miydi?
Bu soruya "Evet" demek pek kolay değildi.
Bu yüzden haber olarak değil de izlenim olarak yazdım. Dışkı yedirme olayını yazının sondan bir önceki paragrafına deyim yerindeyse "gizledim". Başlığını da "Münferit bir işkence öyküsü" diye attım.
22 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet'te, birinci sayfadan tek sütuna anonslanarak yayınlandı yazı.
Ancak korktuğum başına gelmişti.
Sondan bir önceki paragrafa gizlediğim "dışkı yedirme" olayı, köylülerin bu konuyla ilgili anlatımları tümüyle çıkartılmıştı yazıdan.
O zamanlar böyle durumlarda akla ilk gelen soru "Bu mesleği bırakmalı mı artık?" oluyordu.
Değişik duyguların git-gelinde yaşarken telefon çaldı. Arayan Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal'di.
"Yazın çok güzel olmuş eline sağlık" diyordu.
Durumu anlattım, atılan bölümü aktardım ve artık gazetecilik yapmanın pek anlamlı olmadığını, bu yüzden istifa etmeyi düşündüğümü söyledim.
O da şaşırmıştı.
"Köye bir daha girer misin?" dedi. Hiç tereddüt etmeden "Evet" deyince, "Sen köye git, ben de manşet yapacağım" diye söz verdi.
Cumhuriyet'in Adana'daki bürosunda yeniden Yeşilyurt'a gideceğimi duyan herkes aynı görüşte birleşiyordu:
"Gitme, senin vururlar."
Bu tartışma sırasında, bürodan içeri SHP Adana Milletvekili Cüneyt Canver girdi. "Gitmeli mi, gitmemeli mi" tartışmasına o da karıştı. sonunda Canver kararını açıkladı:
"Gidersen ben de seninle gelirim Yeşilyurt'a."
Bu kimsenin görüşünü değiştirmemişti:
"Gitmeyin, bu sefer ikinizi de vururlar."
'DEMEK Kİ DAHA KALABALIK GİTMEK GEREKİYORDU'
Demek ki, daha da kalabalık gitmek gerekiyordu.
SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay'ı aradım. "Tamam" dedi Atalay, "Ben de gelirim."
Sonunda bir plan yapıldı. Canver'le ben Adana'dan Cizre'ye gidecektik. Atalay da ilk uçakla Ankara'dan Diyarbakır'a gelecek, orada Siirt muhabirimiz Cengiz Mumay'la buluşacaktı. Birlikte Cizre'ye geçeceklerdi. Buluşma yerimiz de Cizre Belediye Başkanı Tahir Vesek'in makamıydı.
Hemen Tahir Vesek'i aradım "Biz geliyoruz" diye.
Daha bu telefonun üzerinden yarım saat geçmemişti ki Vesek, Cizre'den soluk soluğa arıyordu.
"Senin telefonun ardından bana 'faili meçhul' bir telefon geldi. 'Gelmesin, vurulacak' diye."
Belli ki telefonlar çok sıkı dinleniyordu. Hatta dinlemeye kalmayıp tehdit etmeye de sıvanmışlardı.
Tumblr media
8 notes · View notes
turkmenogluavm · 4 months
Text
Tumblr media
Vestel x Aslı Filinta Retro NFK37201 Bej Çini Buzdolabı
Taze Hava Teknolojisi
Akıllı Sensör Teknolojisi
Şişe Rafı (Tel Yatay Şişelikler)
Çok Yönlü Soğutma Sistemi
0°C Bölmesi
134.799 TL
Vade farksız 9 taksit ile ayda 14.978 TL
7 notes · View notes
lancelotsir · 2 years
Text
Ayıptır söylemesi sabah kahvaltısından sonra bi miktar ayva göbeğim kemerin dışına çıkmış. "Hocam sen de salmışsın göbeği bizdensin artık" dediler. DEĞİLİM KARDEŞİM, ŞÜŞKO OLMAYACAĞIM, HEP FİLİNTA KALACAĞIM.
30 notes · View notes
yantekerlek · 11 months
Note
Yante ya böyle Instagram a bakıyorum liseden tanıdığım insanlar ne kadar da asmışlar diyorum ve gerçekten de ki hala öyle mi bilmiyorum çok çok kötü insanlardı. Nolur şey deme her insanda iyilik de var kötülük de. Kötü insanlar gerçekten var onları suçlamak da değil tam olarak niyetim. Akran baskısı yüzünden okulda her gün laf sokup ağlatana kadar aşağılamaları o dönem depresyona sokmuştu. Ne bileyim bana hissettirdiklerini biri onlara hissettirdi isterdim belki de. Makam, güzellik, Arkadaş es yönünden dünyada iyi durumdalar.
Allah mühlet veriyor hepimize. ben şahsen günahlarımın, hatalarımın karşılığını hemen şu anda görecek olsam benim aciz hesap kitabıma göre şu an ters dönüp kafa üstü sürtünerek yürümem gerekirdi. her hatamın karşılığını şimdi şu anda bir bela ile, acı ile, azap ile alsam belim doğrulmazdı. bu sizin için de böyle mi bilmiyorum. benim için böyle durum. iyi ki telafi ve tevbe zamanı içeren bir ömür tayin edilmiş bize. olayları çok yüzeysel değerlendiriyoruz. biri ev, araba, fıstık/filinta gibi bir eş, mükemmel bir işe sahipse ve biz onu Allah'ın en sevgili kulu, imtihandan münezzeh bir kişi olarak düşünüyorsak kafamızın içinde bir şeyleri yanlış hesaplıyoruzdur, kuran ve sünnetin verdiği bilgilerle değil kendi algılarımızla ve yüzeysel bir değerlendirme düşünme biçimiyle malûlüzdür. bu bakış açısıyla jilet gibi giyinmiş, güzel kokan, yüzünde tebessüm olan bir korkuluğun da Allah'ın seçilmiş kulu olduğunu düşünebiliriz. bu bakış açısı bizi şeye de yönlendirir başımıza iyi bir şey geldiğinde ooh cennetliğim demeye, başımıza kötü bir şey geldiğinde Allah belamı verdi bittim ben demeye de yönlendirir. ifrat ve tefrit. bize itidal gerekiyor. orta/dengeli yol. ölçü.
bu arada anonim insanda iyilik de kötülük işleme potansiyeli var evet ama bunun konumuzla ilgisi yok. şu an maddi olarak iyi durumda olmaları işledikleri günahlardan sorumlu tutulmayacakları anlamına gelmiyor. yaptıkları zorbalıkların hesabını verecek herkes. evlenen, iş sahibi olan, iyi efektli harika ve mutlu insan storyleri atanlar için de hesap günü mizan var.
Allah tefekkürümüze şuur versin. düşünmeyi gözlerimizle gördüklerimizle sınırlandırmak afettir bence. dikkat etmek lazım.
bir de el-Halim isminin anlamına bakarsanız güzel olur. tefekkürünüzde esma-ül hüsna her daim olsun. daha doğru düşünmeyi sağlıyor.
2 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Filinta 46. Bölüm
41 notes · View notes
keemlenyekun · 1 year
Text
Hogwarts'tan merhabalar
Sevgili defter, sana bu yazıyı yağmurlu bir havada Hogwarts kütüphanesinden yazıyorum diye başlamak isterdim açıkçası. ahahahah.
Ama ne mümkün? Sana bu yazıyı bir avukatlık bürosundan, her şeyden kaçmak için arkada şunu açarak yazıyorum.
youtube
Evet rüyam gerçekleşiyor adım adım. Adam kazandı. Kazanması değil ama onca şeye rağmen bu kadar sevilmesi ne yalan söyleyeyim hayal kırıklığı oldu. Öngörüm adamın kazanmasına rağmen sevilerek değil de eleştirerek kazanmasıydı. Ülkemizin engin ve sert bir kamplaşma içinde nihayete erdiği kanaatindeyim. Artık kimseyi kampından ayırmak ve iki tane milli maç için birlikte olması dışında birlikte tutmak hiç olmadığı kadar zor olacak. En büyük örneği ise görülen oy oranları sonrası depremzedelere karşı oluşan tepki.
Biz duygusal bir milletiz tüm doğu toplumu gibi. Aklımızla karar vermeyiz. Ve bu duyguya da vatan sevgisi gibi ideoloji katmaya çabalarız ne yazık ki. İnandığım din ve peygamber milliyetçiliği yasaklamışken bu kadar müslümanım diyen insan milliyetçilik rüzgarına kapıldı gitti. Dünya tarihinde ne kadar savaş varsa ekserisi milliyetçilik sebebiyle çıkmamış gibi! Dünya konjonktürü böyle deyip mevzuyu kapatalım. Her devlet milliyetçi olurken biz de olmayalım mı yani? Onu da olalım elhamdülillah.
Daha önce dediğim gibi kimin kazandığının hiç önemi yoktu benim açımdan. Biz halk olarak kaybettik çünkü. Kim kazanırsa kazansın kaybetmiştik. İfrat ve tefrit arasında düşünmeyen bir toplum kaybetmeye mahkumdur. Kaybettik. Aksini iddia eden var mı ki? Siyaset bilimciler tartışabilir bu konuyu anlayan varsa tabi? Aslında seçimle dayatılan bu sistem bir demokrasi midir? Parti ayırt etmeyelim. Hepsi için geçerli bir soru: Aklıyla oy veren kaç kişi var? Duygularını bu işe alet etmeden. Milliyetçilik bir duygu olmuşken hele de.
Ne diyorduk? Toplum olarak kaybettik. Yargıda birlik derneği -ki mevcut hakim savcılarda oldukça fazla üyesi olan dernek- başkanı bir yargıtay üyesi seçim öncesi tercihini açıkça propaganda yaparak paylaştı. Siyasi görüşü olmalı bir yargıcın ama bunu kabullenemiyorum işte.
Dur. Amaaaann boşver.. Bundan sonra böyle anam babam. Umurumda değil. Ekmeğime bakarım. Siyasallaşan yargıda avukat olmama çok az kaldı. Sus oğlum serco.
Hogwarts da bu sene çok soğuk yaptı biliyor musun?
Yine yeni yeniden diyete başladım. 2009 yılından itibaren diyetteyim ama 134 kiloyum. Nasıl oluyor yahu bu? ahahahaha. Bir de sen beni ağustosta gör. Adli yıla filinta gibi giriyorum.
Samsunspor şampiyon oldu. Kombinemi alıyorum. Her maçta stattayız ailemizin erkekleri olarak. Oğlumu da götürürüm. Stat raconunu öğrensin.
Galatasaray şampiyon olmak üzere. Onu kaçak yayından devam. ahahahah.
Ruhsatımı Bakanlık bir ay beklettikten sonra nihayet onaylamış. Bir iki haftaya avukatım.
Yani hogwarts'ta durumlar iyi.
Millet mi? aahahhaah.
Umurumda mı?
Bu müzikle yazı yazdıktan sonra gidip dilekçe yazacağım. Kanser ilacının parasını devletten almak için. İş mahkemesi bakıyordu diye açtık meğer emekli sandığı saçmalığı devam ediyormuş. Hukuk devleti budur işte: usul içinde boğulmak. İdare mahkemesine bir dilekçe yazayım da görsünler onlar.
Bu müzik bitmeden bir de makale yazmam gerekiyor. İdari yargıda hukuka aykırı delil meselesi diye. Konuya bakar mısın? İdari yargının da çok umurunda ........ diye küfür etmek istiyorum. Ediyorum da.
Neyse.
Sayın defter,
Hogwarts'tan selamlar.
vesselam.
3 notes · View notes
cosmicanger · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Dirty Laundry
Curated by Torre Alain, Gözde Filinta and Marian Luft
At KEIV, Athens
4 notes · View notes
filintasy · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Muhammad ibn Husayn al-Rawadi was the founder of the 𝗥𝗮𝘄𝗮𝗱𝗶𝗱 𝗗𝘆𝗻𝗮𝘀𝘁𝘆, ruling parts of Armenia and Azarbaijan in the mid 10th-century. He was succeeded by his son Abu'l-Hayja Husayn I between 953–956.
0 notes
boomerangootan · 2 years
Photo
Tumblr media
Damla Aslanalp (b. Jun14, 1990 in De; Turkish/Circassian) do you think she’s the most beautiful of Turkish actresses or whose your fave & why? #damla_aslanalp #filinta in 2014 ES Film tv series “Filinta” (not all 149E) as Lara Zaharyas insta: https://www.instagram.com/damla_aslanalp goo: https://bit.ly/2vw9etY fb: https://www.facebook.com/AslanalpDamla FamousFix: https://www.famousfix.com/topic/damla-aslanalp/wiki imdb: https://www.imdb.com/name/nm7041200 https://www.instagram.com/p/CgTWKXGD6zb/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes