Tumgik
#kısa ilahi
murat-o41 · 11 days
Text
Kocam Boynuzlanmayı Hak Etti!
Merhaba arkadaşlar. Adım Nurhayat, 38 yaşındayım. Düsseldorf'ta yaşıyorum. Görücü usulü evlendim. Ben Karadeniz bölgesinde yaşayan, fakir bir ailenin en küçük kızı idim. Hali vakti yerinde diye beni şu anki kocama verdiler. Kocam kısa boylu, göbekli, saçı baya dökülmüş biri. Ben ise nerdeyse ondan uzun boylu, güzel bir vücut sahibi bir bayanım. Evlenene kadar hiç kimse ile ilişkiye girmedim. Uzaktan beğendiğim erkekler olmuştur ama, öyle konuşmadan fazla hiç asla ileri gitmedi. Elimden bile tutturmadım. Sex konusunda hiç tecrübem yoktu yani.
Almanya'da düğün yaptık ve gerdek gecesi kocamla ilk yatmamız çok kötü geçti. Kocam, şimdi anladım ki, hem Penisi küçük, hem de kadının zevkini hiç düşünmez bir insanmış. Doğru dürüst sarılıp öpmeden direk içime girdi ve kızlığımı bozup, 3 dakika sürmeden içime boşaldı. İnanın ne olduğunu bittiğini anlamadım bile. Sadece kendi kendime, (Hepsi bu mu? Yani kız arkadaşlarımın ballandıra ballandıra anlattıkları bu mu?) diye düşündüm. Günlerim ve gecelerim iyice ızdırap olmuştu. Sonra ilk çocuğumu dünyaya getirdim ve aradan pek fazla geçmeden ikinci çocuğumu. Çocuklar büyüdü, ama ben halen ne kocamdan ne de hayatımdan hiç zevk almadım. 
Kocamın kendine ait iş yeri açması onu çok değiştirdi. Bencilliği yetmezmiş gibi, bir de kendini çok yükseklerde görmeye başladı ve bu hali daha da çekilmez etti onu. Sex hayatımız 2 haftada nerdeyse 1' e düştü. Kocamın dışarılara gittiğini biliyordum, ama inanın tek benden uzak dursun da, ne yaparsa yapsın diyordum.
Bir ara kadın arkadaşlarla gün yapmaya başladık. Benim için bir değişiklik oluyordu. Kadınlar bana hep imrenirdi. Arabam vardı, param vardı, ama mutlu olmadığımı kimse bilmiyordu. Konu bazen Sex'ten açılınca, kadınlar öyle şeyler anlatırdı ki, inanın tabiri caizse öküzün trene baktığı gibi bakardım. Günlerimizi, gece Türk restoranlarında yaptığımızdan arabayla gidiyordum. Bir gün gece eve dönerken arabamın tekeri patladı. Kocamı aradım, ama maalesef telefonu kapalıydı. Şaştım kaldım. Gece yarısı yol ortasında kaldım. Derken yanıma bir araba durdu. İçerisindeki adama bakınca öyle sevindim ki anlatamam. Kocamın arkadaşı, Hakan.
"Hayırdır yenge hanım, bir sorun mu var?" dedi. Ben de, "Tekerim patladı, kocama ulaşamıyorum, şaşırdım kaldım!" dedim. Hakan kahkaha atarak güldü, "İlahi yenge, bu mu sorunun?" dedi. Hemen indi arabadan, bagajdan yedek tekeri çıkardı ve 10 dakika sürmeden tekeri değiştirdi. Ona, "Hakan bey çok zahmet oldu, eliniz çok kirlendi, ilerde bir Cafe var, orada elinizi yıkayın, bir de soğuk bir şey ısmarlayım!" dedim, ama zor kabul ettirdim. O önden, ben arkadan Cafeye vardık. Elini yıkadı, masaya geldi. Soğuk birşeyler sipariş verdik. Öyle karizmatik, öyle yakışıklı bir insandı ki, bir de Türk erkeklerinde, kusura bakmayın ama pek bulunmayan efendi ve naziklik vardı ki, resmen mest olmuştum. Cafede çalışan garson kız bile resmen yanımda Hakan'a asıldı. 10-15 dakika oturup sohbet ettikten sonra müsade istedi ve kalktık. Giderken bana kartını bıraktı, "Olur da kocana ulaşamaz, bir derdin olursa ara, elimden geldiği kadar yardım ederim!" dedi. O gece elimde olmadan onu hayal ederek uyudum. Kocam denen insan müsvettesi ise sabah sormadı bile, gece neden aradın diye.
Aradan iki gün geçmeden, kocam bir gece beni aradı ve "Ben şu an Türkiye'deyim, haberin olsun!" dedi. Son zamanlarda sürekli birşeyler bahane eder ve Türkiye'ye uçardı. Çocuklarım da 3 günlüğüne gitmişlerdi. Kaldım yine yalnız. Çantamı karıştırırken Hakan'ın kartı elime geçti. Çok düşündüm ve en sonunda, "Selam!" diye mesaj attım. 5 Dakika sonra, Hakan da, "İyi akşamlar, kimsiniz?" diye cevap yazdı. "Nurhayat ben, umarım rahatsız etmedim?" dedim. İnanın heycandan tir tir titriyordum. Ne yaptığımın bile farkında değildim. "Hayırdır, yolda mı kaldınız yine?" diye geri yazdı ve arkasından beni aradı. Laf lafıı açtı, nerdeyse 1 saat sohbet ettik telefonda. Kendimi çok kötü ve yalnız hissettiğimi söyleyince, "İsterseniz birazdan uğrayayım size?" dedi. Ben de biraz çekinmeme rağmen kabul ettim. 
Aradan 20 dakika geçmedi, kapımın zili çaldı. Hakan gelmişti. Kapıyı açtığımda ayaklarım titredi. İçeri buyur edip, çay demledim. Oturduk sohbet etmeye başladık. Nerdeyse tüm hayat hikayemi anlattım. Hakan 1.80 boyunda, çok sportif bir vücuda sahip ve mükemmel konuşmasını bilen bir insan. O konuştukça ben kendimden geçiyordum. Bir ara Lavobaya kalktı ve dönünce direkt yanıma oturdu. Sohbete devam ederken, bir ara elini dizime dokundurdu. Ben tepki vermeyince saçlarımı okşamaya başladı. Ben genç kız gibi utanıp kızarırken, Hakan beni kendisine çekip, önce yanaklarımdan, sonra boynumdan öperken, ürkek kedi gibi titremeye başladım. Vücudum resmen yanıyordu. Hakan sağ eli ile eteğimin altına girdi ve bacak aramı okşamaya başladı. Sonra birden dudaklarımı öpmeye başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum, dilini ağzımın içine sokup öpüyordu beni. Alt dudağımı emip, elini külotumun içine sokunca, titreyerek amımdan sular aktı. Utancımdan yerin dibine geçecektim, ama Hakan normalmiş gibi devam etti amımı ellemeye.
15-20 dakikaya yakın öpüştükten sonra beni kucaklayıp bir kat yukarı, yatak odama götürdü. Beni bir yandan öperek, bir yandan da çırılçıplak soydu. Göğüslerimin arasına kafasını sokup, göğüslerimi ve uçlarını öyle ustaca öpüp emiyordu ki, bir kez daha titreyerek amımdan sular aktı. Bu yaşımda ilk bu gece ve şu an ikinci kez orgazm dedikleri şeyi tatmıştım. Göğsümden yalayarak göbeğime, ordan da bacak arama indi. Aman Tanrım, ne yapıyor bu demeye kalmadan, kafasını bacak arama sokup, amımı yalamaya başladı. Amımın ıslak olması umrunda değildi. Öyle yalıyordu ki, resmen uçuyorum sandım. Bir yandan yalıyor, bir yandan da parmaklarını amıma öyle ustaca sokup çıkarıyordu ki, inanın art arda orgazm oldum.
Bir saat am yalanır m? İnanın yaladı! Perişan oldum iyice. Sonra birden sırtüstü yattı, geriye doğru çekilip sırtını karyolanın baş kısmına yaslayıp, "Sıra sende birtanem!" dedi. Gözüne aval aval bakakaldım. Gülmeye başladı, "Ne o? Hiç yalamadın mı sen?" diye sordu. Kafamı yere eğip, "Hayır, ne yaladım, ne de bu yaşıma kadar amım yalandı!" dedim. Hakan birden, "O kocanın aklını sikeyim, seni hiç sikmemiş desene!" diye argo konuşunca, daha da bir etkilendim. Bu sefer ben onu soymaya başladım. Pantolon, gömlek, atlet derken külotunu bir indirdim... Öyle iri bir yarağı vardı ki, gözüm fal taşı gibi açıldı. Sikinin başını öpüp kenarlarını yalamaya başladım. Öyle tatlı bir tadı ve öyle temiz bir siki vardı ki, bir tane kıl yoktu. "Bebeğim başını ağzına al, dondurma yalarmış gibi!" dese de, başı ağzıma zor giriyordu.
10 dakika kadar yaladım ve beni yukarı çekti, "Gel sana ata binmeyi öğreteyim!" diye gülerek üzerine aldı ve, "Aşkım ağzına almada zorlandığına göre, amına da zorlanırsın. Sana bırakıyorum, alışa alışa al!" dedi. Amım zaten seller sular gibi akmış, yarağını amıma denkleyip üzerine oturayım dedim, ama nerde. Başı bile girmiyor. Ama Hakan öyle sabırlı, öyle tatlıydı ki, mecburdum onu almaya. Kendimi rahat bırakıp sürekli denedim. En sonunda kafası biraz girdi, ama gözümden de yaş aktı. Ben zorlayıp almaya uğraşırken, Hakan, "Aşkım zorla deneme, bırak o kendiliğinden girer!" dedi ve beni öpmeye başladı. Boynumu, göğüslerimi ve dudaklarımı öpüyordu. Yarağının kafasına resmen akıyordum. Dediği gibi, kendiliğinden yavaş yavaş girmeye başladı. Sanki kızlığımı bozuyordu, resmen içim yırtılıyor sandım. İnanın, baya sürdü, ama en sonunda içime alınca, kocaman bir 'Ohhh!' çekip boynuna sarıldım. Hakan ise, "Bak aşkım, aldın sonunda! Şimdi işi akışına bırak, kendin in kalk!" dedi. O koca yarak içimi doldurmuş, ben ardı ardına orgazm olurken, dayanamadım başladım inip kalkmaya...
Ya bir erkek bu kadar kendine sahip olabilir mi? Kocam 3 dakikada biterdi. Hakan beni 1 saate yakın, her pozisyonda, kanırta kanırta sikti, perişan etti. Son sözü, "Korunuyor musun aşkım?" idi. Ben de, "Korunuyorum canım, korunmasam bile doldur içimi döllerinle, kurban olsun Nurhayat bu yarağa!" dememle, sanki hortumdan su akar gibi içime sıcak sıcak döllerini fışkırttı. O boşalırken, ben de son kez gelip dudaklarına yapıştım. Sonra o koca yarağından inip göğsüne yattım. Dünyalar benim olmuştu. "Hakan, yalvarırım, beni kötü bir kadın sanma, kocamdan sonra ilk defa seninle böyle birşey yaşadım, ama inan ki pişman da değilim!" dedim ve sikini bir daha ağzıma alıp, o kol gibi yarağın içinde bir damla döl bırakmadım...
Sonra beraber kalkıp duşa girdik. Ama inanın yürüyüşüm değişmiş, bacaklarım birbirinden ayrık yürüyordum. Hakan ise gülerek, "Merak etme aşkım, sabaha bir şeyin kalmaz!" dedi ve götümü okşayarak, "Sen daha benim bu yarağı götüne bile alacaksın zamanı gelince!" diyerek gülüyordu. Sabaha kadar Hakan amımı iki kez daha o koca yarağına doyurdu. 
Sabah beraber kahvaltı yaptık ve Hakan da evine döndü. O da evli ve çok şanslı bir karısı var. Ben onun evliliğine göz dikmiş bir bayan değilim. Tanrı yuvasını bozmasın, ama beni de yaraksız bırakmasın. O günden beri Hakan'la sürekli buluşup sevişiyor ve sikişiyoruz, ilerde onun o koca yarağınıgötümden de alacağım. Bu yaptığımdan pişman değilim, kocam bunu hak etti! 
Kendinize iyi bakın! (Beyler hanımlarınızı ihmal etmeyin!) 
[Nurhayat]
58 notes · View notes
Text
Kocam Boynuzlanmayı Hak Etti! (Nurhayat 38 Y., Düsseldorf / Almanya)
Merhaba arkadaşlar, 31Seks Hikayeleri sitesini uzun zamandır beğenerek okuyorum. Adım Nurhayat, 38 yaşındayım. Düsseldorf'ta yaşıyorum. Görücü usulü evlendim. Ben Karadeniz bölgesinde yaşayan, fakir bir ailenin en küçük kızı idim. Hali vakti yerinde diye beni şuanki kocama verdiler. Kocam kısa boylu, göbekli, saçı baya dökülmüş biri. Ben ise nerdeyse ondan uzun boylu, güzel bir vücut sahibi bir bayanım. Evlenene kadar hiç kimse ile ilişkiye girmedim. Uzaktan beğendiğim erkekler olmuştur ama, öyle konuşmadan fazla hiç asla ileri gitmedi. Elimden bile tutturmadım. Sex konusunda hiç tecrübem yoktu yani.
Almanya'da düğün yaptık ve gerdek gecesi kocamla ilk yatmamız çok kötü geçti. Kocam, şimdi anladım ki, hem Penisi küçük, hem de kadının zevkini hiç düşünmez bir insanmış. Doğru dürüst sarılıp öpmeden direk içime girdi ve kızlığımı bozup, 3 dakika sürmeden içime boşaldı. İnanın ne olduğunu bittiğini anlamadım bile. Sadece kendi kendime, (Hepsi bu mu? Yani kız arkadaşlarımın ballandıra ballandıra anlattıkları bu mu?) diye düşündüm. Günlerim ve gecelerim iyice ızdırap olmuştu. Sonra ilk çocuğumu dünyaya getirdim ve aradan pek fazla geçmeden ikinci çocuğumu. Çocuklar büyüdü, ama ben halen ne kocamdan nede hayatımdan hiç zevk almadım.
Kocamın kendine ait işyeri açması onu çok değiştirdi. Bencilliği yetmezmiş gibi, birde kendini çok yükseklerde görmeye başladı ve bu hali dahada çekilmez etti onu. Sex hayatımız 2 haftada nerdeyse 1' e düştü. Kocamın dışarılara gittiğini biliyordum, ama inanın tek benden uzak dursun da, ne yaparsa yapsın diyordum.
Bir ara kadın arkadaşlarla gün yapmaya başladık. Benim için bir değişiklik oluyordu. Kadınlar bana hep imrenirdi. Arabam vardı, param vardı, ama mutlu olmadığımı kimse bilmiyordu. Konu bazen Sex'ten açılınca, kadınlar öyle şeyler anlatırdı ki, inanın tabiri caizse öküzün trene baktığı gibi bakardım. Günlerimizi, gece Türk restoranlarında yaptığımızdan arabayla gidiyordum. Bir gün gece eve dönerken arabamın tekeri patladı. Kocamı aradım, ama maalesef telefonu kapalıydı. Şaştım kaldım. Gece yarısı yol ortasında kaldım. Derken yanıma bir araba durdu. İçerisindeki adama bakınca öyle sevindim ki anlatamam. Kocamın arkadaşı, Hakan.
"Hayırdır yenge hanım, bir sorun mu var?" dedi. Ben de, "Tekerim patladı, kocama ulaşamıyorum, şaşırdım kaldım!" dedim. Hakan kahkaha atarak güldü, "İlahi yenge, bu mu sorunun?" dedi. Hemen indi arabadan, bagajdan yedek tekeri çıkardı ve 10 dakika sürmeden tekeri değiştirdi. Ona, "Hakan bey çok zahmet oldu, eliniz çok kirlendi, ilerde bir Cafe var, orada elinizi yıkayın, bir de soğuk bir şey ısmarlayım!" dedim, ama zor kabul ettirdim. O önden, ben arkadan Cafeye vardık. Elini yıkadı, masaya geldi. Soğuk birşeyler sipariş verdik. Öyle karizmatik, öyle yakışıklı bir insandı ki, bir de Türk erkeklerinde, kusura bakmayın ama pek bulunmayan efendi ve naziklik vardı ki, resmen mest olmuştum. Cafede çalışan garson kız bile resmen yanımda Hakana asıldı. 10-15 dakika oturup sohbet ettikten sonra müsade istedi ve kalktık. Giderken bana kartını bıraktı, "Olur da kocana ulaşamaz, bir derdin olursa ara, elimden geldiği kadar yardım ederim!" dedi. O gece elimde olmadan onu hayal ederek uyudum. Kocam denen insan müsvettesi ise sabah sormadı bile, gece neden aradın diye.
Aradan iki gün geçmeden, kocam bir gece beni aradı ve "Ben şu an Türkiye'deyim, haberin olsun! dedi. Son zamanlarda sürekli birşeyler bahane eder ve Türkiye'ye uçardı. Çocuklarım da 3 günlüğüne gitmişlerdi. Kaldım yine yalnız. Çantamı karıştırırken Hakanın kartı elime geçti. Çok düşündüm ve en sonunda, "Selam!" diye mesaj attım. 5 Dakika sonra, Hakan da, "İyi akşamlar, kimsiniz?" diye cevap yazdı. "Nurhayat ben, umarım rahatsız etmedim?" dedim. İnanın heycandan tir tir titriyordum. Ne yaptığımın bile farkında değildim. "Hayırdır, yolda mı kaldınız yine?" diye geri yazdı ve arkasından beni aradı. Laf lafıı açtı, nerdeyse 1 saat sohbet ettik telefonda. Kendimi çok kötü ve yalnız hissettiğimi söyleyince, "İsterseniz birazdan uğrayayım size?" dedi. Ben de biraz çekinmeme rağmen kabul ettim.
Aradan 20 dakika geçmedi, kapımın zili çaldı. Hakan gelmişti. Kapıyı açtığımda ayaklarım titredi. İçeri buyur edip, çay demledim. Oturduk sohbet etmeye başladık. Nerdeyse tüm hayat hikayemi anlattım. Hakan 1.80 boyunda, çok sportif bir vücuda sahip ve mükemmel konuşmasını bilen bir insan. O konuştukça ben kendimden geçiyordum. Bir ara Lavobaya kalktı ve dönünce direkt yanıma oturdu. Sohbete devam ederken, bir ara elini dizime dokundurdu. Ben tepki vermeyince saçlarımı okşamaya başladı. Ben genç kız gibi utanıp kızarırken, Hakan beni kendisine çekip, önce yanaklarımdan, sonra boynumdan öperken, ürkek kedi gibi titremeye başladım. Vücudum resmen yanıyordu. Hakan sağ eli ile eteğimin altına girdi ve bacak aramı okşamaya başladı. Sonra birden dudaklarımı öpmeye başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum, dilini ağzımın içine sokup öpüyordu beni. Alt dudağımı emip, elini külotumun içine sokunca, titreyerek amımdan sular aktı. Utancımdan yerin dibine geçecektim, ama Hakan normalmiş gibi devam etti amımı ellemeye.
15-20 dakikaya yakın öpüştükten sonra beni kucaklayıp bir kat yukarı, yatak odama götürdü. Beni biryandan öperek, bir yandan da çırılçıplak soydu. Göğüslerimin arasına kafasını sokup, göğüslerimi ve uçlarını öyle ustaca öpüp emiyordu ki, bir kez daha titreyerek amımdan sular aktı. Bu yaşımda ilk bu gece ve şu an ikinci kez boşalmış ve Orgazm dedikleri şeyi tatmıştım. Göğsümden yalayarak göbeğime, ordan da bacak arama indi. Aman Tanrım, ne yapıyor bu demeye kalmadan, kafasını bacak arama sokup, amımı yalamaya başladı. Amımın ıslak olması umrunda değildi. Öyle yalıyordu ki, resmen uçuyorum sandım. Bir yandan yalıyor, bir yandan da parmaklarını amıma öyle ustaca sokup çıkarıyordu ki, inanın hatırlamıyorum kaç kez boşaldım.
Bir saat am yalanır m? İnanın yaladı! Perişan oldum iyice. Sonra birden sırtüstü yattı, geriye doğru çekilip sırtını karyolanın baş kısmına yaslayıp, "Sıra sende birtanem!" dedi. Gözüne aval aval bakakaldım. Gülmeye başladı, "Ne o? Hiç yalamadın mı sen?" diye sordu. Kafamı yere eğip, "Hayır, ne yaladım, ne de bu yaşıma kadar amım yalandı!" dedim. Hakan birden, "O kocayın aklını sikeyim, seni hiç sikmemiş desene!" diye argo konuşunca, daha da bir etkilendim. Bu sefer ben onu soymaya başladım. Pantolon, gömlek, atlet derken külotunu bir indirdim... Öyle bir kocaman yarağı vardı ki, kocamınkinin en az 2, bilemediniz 3 katı uzun ve bileğim kadar kalın! Gözüm fal taşı gibi açıldı. Sikinin başını öpüp kenarlarını yalamaya başladım. Öyle tatlı bir tadı ve öyle temiz bir siki vardı ki, bir tane kıl yoktu. "Bebeğim başını ağzına al, dondurma yalarmış gibi!" dese de, başı ağzıma zor giriyordu.
10 dakika kadar yaladım ve beni yukarı çekti, "Gel sana ata binmeyi öğreteyim!" diye gülerek üzerine aldı ve, "Aşkım ağzına almada zorlandığına göre, amına da zorlanırsın. Sana bırakıyorum, alışa alışa al!" dedi. Amım zaten seller sular gibi akmış, yarağını amıma denkleyip üzerine oturayım dedim, ama nerde. Başı bile girmiyor. Ama Hakan öyle sabırlı, öyle tatlıydı ki, mecburdum onu almaya. Kendimi rahat bırakıp sürekli denedim. En sonunda kafası biraz girdi, ama gözümden de yaş aktı. Ben zorlayıp almaya uğraşırken, Hakan, "Aşkım zorla deneme, bırak o kendiliğinden girer!" dedi ve beni öpmeye başladı. Boynumu, göğüslerimi ve dudaklarımı öpüyordu. Yarağının kafasına resmen akıyordum. Dediği gibi, kendiliğinden yavaş yavaş girmeye başladı. Sanki kızlığımı bozuyordu, resmen içim yırtılıyor sandım. İnanın, baya sürdü, ama en sonunda içime alınca, kocaman bir 'Ohhh!' çekip boynuna sarıldım. Hakan ise, "Bak aşkım, aldın sonunda! Şimdi işi akışına bırak, kendin in kalk!" dedi. O koca yarak içimi doldurmuş, ben ardı ardına Orgazm olurken, dayanamadım başladım inip kalkmaya...
Ya bir erkek bu kadar kendine sahip olabilir mi? Kocam 3 dakikada biterdi. Hakan beni 1 saate yakın, her pozisyonda, kanırta kanırta sikti, perişan etti. Son sözü, "Korunuyor musun aşkım?" idi. Ben de, "Korunuyorum canım, korunmasam bile doldur içimi döllerinle, kurban olsun Nurhayat bu yarağa!" dememle, sanki hortumdan su akar gibi içime sıcak sıcak döllerini fışkırttı. O boşalırken, ben de son kez gelip dudaklarına yapıştım. Sonra o koca yarağından inip göğsüne yattım. Dünyalar benim olmuştu. "Hakan, yalvarırım, beni kötü bir kadın sanma, kocamdan sonra ilk defa seninle böyle birşey yaşadım, ama inan ki pişman da değilim!" dedim ve sikini bir daha ağzıma alıp, o kol gibi yarağın içinde bir damla döl bırakmadım...
Sonra beraber kalkıp duşa girdik. Ama inanın yürüyüşüm değişmiş, bacaklarım birbirinden ayrık yürüyordum. Hakan ise gülerek, "Merak etme aşkım, sabaha bir şeyin kalmaz!" dedi ve götümü okşayarak, "Sen daha benim bu yarağı arkana bile alacaksın zamanı gelince!" diyerek gülüyordu. Sabaha kadar Hakan amımı 2 kez daha o koca yarağına doyurdu. Sabah beraber kahvaltı yaptık ve Hakan da evine döndü. O da evli ve çok şanslı bir karısı var. Ben onun evliliğine göz dikmiş bir bayan değilim. Tanrı yuvasını bozmasın, ama beni de yaraksız bırakmasın. O günden beri Hakan'la sürekli buluşup sevişiyor ve sikişiyoruz, ilerde onun o koca yarağını arkamdan da alacağım. Bu yaptığımdan pişman değilim, kocam bunu hak etti...
Kendinize iyi bakın! (Beyler hanımlarınızı ihmal etmeyin!)
[Nurhayat]
323 notes · View notes
yalnzardc · 2 months
Text
Eyyüb Aleyhisselam
* Eyyüb b. Müs' b. Ra'vil veya Razıh veya Rizah veya Zirah b. Ays b. İshak b. İbrahim aleyhisselamdır.
Eyyüb aleyhisselamın annesi, Lût aleyhisselamın kızı idi.
Eyyüb aleyhisselamın babası Mus ; Nemrud'un, İbrahim aleyhisselâmı ateşe atıp yakmak istediği gün, İbrahim aleyhisselama iman edenlerdendi."
Eyyüb aleyhisselâm, Ya'kub aleyhisselamın zamanında idi ve onun Leyyt adındaki kızı ile de evlenmişti
* Tefsircilere göre Eyyub Aleyhisselam rumlardan'dır.
* Bize göre, Eyyüb'un (a.s.) soy kütüğü şöyledir. İys oğlu Zirah, oğlu Mus, onun oğlu da Eyyüb'dur. Eşi de Rahime Hatun'dur.
Hazreti Eyyûb'una yeri ve yurdu Şam ilinde Saniye kasabasındaydı. Dimaşk'la Remle arasındadır.
Yedi yıl oranın halkını dine çağırdı. O kadar halktan ancak 3 kişi ona uydular.
* Hazreti Eyyüb'un yedi oğlu ve üç kızı vardı.
Büyük oğlunu yerine vasi kıldı ki onun adına; "Kifl" derlerdi.
* Eyyüb aleyhisselamın yurdu: Şam'ın Dımaşk ile Cabiye arasındaki Ürdün beldelerinden olan Beseniye nahiyesi idi."
Kendisine peygamberlik verilişi, Ya'kub aleyhisselamın zamanında idi. Eyyüb aleyhisselamın dini, İbrahim aleyhisselamın tevhid dini idi.
* Eyüb Aleyhisselam, İshak Aleyhisselâm'in oğlu İysin evladındandır. Hz. İsa'nın doğumundan sekiz asır evvel yaşamış olduğu zannediliyor. Annesi de Lut Aleyhisselâm'ın evladından imiş.
Dımışk tarafında birçok serveti ve evladı var idi.
Eşi de Yusuf Aleyhisselâm'ın oğlu Efrayim'in kızı Rahime bulunuyordu. Kendisi peygamber olduğu gibi kendisinden sonra "Bişr" adındaki oğlu da peygamberliğe nail olmuştur.
* Hz. Eyüb, bir ilahi imtihan olmak üzere üzüntülere maruz kaldı, deniliyor ki: Evi yıkılıp on kadar çocuğu altında kalarak vefat etti. Mallan elinden çıktı, onsekiz veya onüç sene kadar hasta oldu. Bununla beraber hastalığı insanların nefretini çekecek bir vaziyette değildi. Öyle hastalıklardan Peygamberler bir hikmet gereği korunmuşlardır. Bu muhterem zat, bütün bu musibetlere karşı sabrediyordu. Hattâ deniliyor ki: Eşi birgün kendisine demiş ki: Cenab-ı Hakka dua etsen olmaz mı ki, bu dertleri senden gideriversin. O da demiş ki: Benim bolluk ile, geçim genişliği ile yaşadığım müddet seksen senedir, bu darlık, hastalık müddetim ise o genişlik müddetine kavuşmuş değildir. Artık ben Allah Teâla'dan utanırım ki, ona dua ederek bu halin giderilmesini temenni edeyim. Maamafih bir takım dinsizler, eğer o Peygamber olsa idi böyle musibetlere maruz kalmazdı, demişler ve kendisi de pek perişan bir halde bulunmuş olduğu için secdeye kapanmış, "Yarabbi!. Beni zarar kapladı, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin, diye duada bulunmuş, hemen kendisine bir nida gelerek denilmiş ki: Başını kaldır, duan kabul olundu, ayağını yere vur, o da vurmuş, yerden bir su kaynayıp çıkmış, onunla yıkanmakla bedeninin dışındaki hastalıktan bir eser kalmamış. ayağını tekrar yer vurmuş, diğer bir göze meydana gelmiş, ondan içince de içerisinde de hastalık adına bir şey kalmamış, tamamen sıhhat bulup kendisine gençlik ve güzelliği yeniden gelivermiştir. Ve daha sonra evladı da dünyaya gelmiş, vefat eden çocuklarının iki misli çocuklara nail olmuştur.
* Hz. Eyüb, pek yüce bir şahıs idi, fakirlere çok merhametli bulunurdu, misafirlere, yetimlere pek ziyade bakardı. Kendisine kavminden yedi kişinin iman etmiş olduğu rivayet olunuyor.
* Yüzkırk sene kadar yaşamış olduğu tahmin ediliyor, doksan üç sene kadar yaşamış olduğu rivayet edilmiştir.
* Eyyüb aleyhisselâmın ibtilası, on sekiz yıl sürdü.
Eyyab aleyhisselâm; ibtiladan kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha İbrahim aleyhisselamın hanif olan tevhid dini üzere yaşayıp vefat etti. Beseniye'de bulunmaktadır
* Eyyüb Aleyhisselâmın Şemaili
Eyyüb aleyhisselâm; uzun boylu, kıvırcık saçlı, güzel, büyük gözlü, büyük başlı, geniş göğüslü, kalın kollu, kalın bacaklı, kısa boyunlu idi.
11 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
BÜYÜK TUFAN
genellikle bir deitenin veya deitelerin, ilahi bir intikam biçimi olarak insanoğlunu temizlemek ve günahlardan arındırmak için medeniyetleri yıkmak için kullandığı iddia edilen bir araçtır. çoğumuzun bildiği en yaygın hali nuh tufanıdır, semavi dinlerinin üçünün de kabul ettiği bir olaydır. mezopotamya'da bir çok farklı kültürde rastlanılsa da mezopotamya dışındaki uygarlıkların kültürlerinde de yer alması sebebiyle bu tufan felaketinin ortadoğuda gerçekleşmiş yerel bir olaydan ziyade bütün dünyayı etkilemiş olarak küresel bir felaket olabileceği ihtimali söz konusu. ancak günümüzdeki bilim bütün dünyayı etkileyebilecek küresel bir tufan felatinin çok da mümkün olmadığı görüşünde. bu yüzden bu tufan hikayelerinin küresel tek bir tufandan ziyade görece yerel tufanlardan esinlenilmiş olması daha güçlü bir ihtimal.
nuh'un yaradılış tufanı dışında yunan mitolojisinde deucalion ve pyrrha, hinduizm'de manu, çin mitolojisinde gun-yu, iskandinav mitolojisinde bergelmir, maya mitolojisinde k'iche', kuzey amerika'da lac courte oreilles ojibwa kabilesinde, yine güney amerika'da muisca ve canari kabilelerinde ve son olarak avustralya'nın aborjinlerinde bile yer alan bir motiftir. nuh, manu, gun-yu, bergelmir ve diğerleri de hikayenin kahramanları oluyor, tufandan sağ çıkıp insanlığı devam ettirmekle görevli tanrıların seçtiği elçiler olarak düşünülüyor. bizim aşina olduğumuz nuh tufanının ise nuh öncesi üç farklı versiyonu mevcut, bunlar sümer mitolojisinden ziusundra destanı ve babil dönemlerinden kalma gılmamış destanı ile atrahasis destanı olarak geçiyor. içlerinden en eskisi olan ziusundra destanının bilinen en eski yazıtı milattan önce 1600'lü yıllara dayanıyor.
sümer tarihinde tufan öncesi kralların çok uzun yaşadıkları görülüyor, tufan sonrası krallar ise çok daha kısa ömürlere sahip olmuşlar. ki burada çok uzundan kastım 20 ile 45 bin yıl arası bir zamana tekabul ediyor. nuh peygamber için de tufandan sonra 350 yıl civarı, toplamda 950 yıl civarı yaşadığı öne sürülüyor. tufan sonrası sümer kralları çok nadiren bin yıl yaşayabilmiş, çoğunluğu 100 yılın altında bir ömre sahip olabilmiş. adem 900 yıl, ibrahim 175 yıl, musa 120 yıl yaşamış deniliyor. tufandan önce neden insanların bu kadar uzun yaşadığının söylenildiğiyle alakalı çok bir fikre sahip değilim, dinlerin yazılış tarihlerindeki insanların hesaplarıyla alakalı olabilir veya kullanılan takvim sistemleriyle. ne yazık ki bu konuda araştırma yaparken tanrıdan bağımsız bir cevap bulamadığım için işin bu kısmını detaylıca açıklayamıyorum. çünkü "tanrı öyle istemiş" benim gibi biri için pek tatmin edici bir cevap sayılmaz. ama günümüzde insanın biyolojik ömrünü düşününce bu sayıların büyük ihtimalle uydurma veya mantıksız bir hesaba dayandığını söyleyebiliriz. çünkü sırf tufan sonrası yaşamış sümer krallarının hüküm sürdükleri süreleri topladığın zaman milattan sonra 10,000 küsürlü yıllara karşılık geliyor. tufan öncesinde hüküm sürmüş olan 8 kralın toplam 240 bin yıl kadar bir süre hükmetmiş olduğu söyleniyor ki insanlığın tarım devrimi ve yerleşik hayata geçişi yaklaşık 10 bin yıl önce gerçekleştiğinden bu sürelerin mantıksız olduğu görülebiliyor.
destanın sümer halinde ziusundra tanrıların insanlığı yok etme planlarını duyar ve bir gemi inşa eder. yahudi incilinden gelen yaradılış destanında ise yehova nuh'a gemi yapmasını emreder ve tufandan sonra insanlığı bir daha asla bir tufan ile yargılamayacağını buyurur. nuh destanına içerik olarak en yakın bilinen tufan destanı m.ö. 700'lere dayanan, gılgamış destanının babilli bir kopyasında yer alıyor. gılgamış destanında bahsi geçen gılgamış döneminin sümerlere bağlı şehir devleti olan uruk'un kralıdır bu arada, gılgamış destanında tanrı ea tarafından gemi yapmakla yükümlendirilen kişi utnapishtim'dir.
bu kadar genel kültür yeterlidir herhalde, tanrıları ve 45 bin yıl yaşayan kralları bir kenara bırakıp bütün bu destanların arkasında yatan olaya bakmak istiyorum. çünkü amerika'dan avustralya'ya, iskandinavya'dan çin'e kadar uzanan geniş bir coğrafyada yer alan bu destanların nasıl bir felaket sonucu ortaya çıkmış olabileceği işin literatür kısmından daha çok ilgimi çekiyor. ilk olarak bu tufanlara neyin yol açtığını düşünmek gerekiyor. ortada bir çok senaryo söz konusu. sümer tufanı veya nuh tufanı olarak bildiğimiz olayın aynı olaya karşılık geldikleri düşünülünce, eski sümer şehirlerinin kalıntılarından bir tufanın gerçekleşmiş olduğu kesinlikle gözlenebiliyor.
ilk olarak sümer uygarlığının şehirlerinin ve basra körfezinin bir kısmının mevcut olduğu haritayı eklemek isterdim
eğer ki sümer uygarlığı bu tufanı yaşadılarsa, tufan çok büyük ihtimal ile bu bölgede gerçekleşti. haritada fırat ve dicle nehirleri de mevcut.
peki ama bu kadar su nereden geldi, bu sorunun birkaç farklı cevabı var ortada. ilk ve belki de en basit olan cevabı, m.ö. 3000'li yıllarda hint okyanusuna düşen yaklaşık 30 kilometre çapa sahip bir meteor olabileceği düşünülüyor. meteorun yarattığı kratere bugün burckle krateri deniliyor, görselden de bakıldığında bu meteorun sümer, çin ve avustralya'da gerçekleşebilecek bir tufanı açıklayabileceği aşikar. ama çin tufanının sümer tufanıyla alakasız oluşu ve aborjinlerin tufanı hakkında pek bilgi sahibi olmamamız bu meteorun sadece sümer tufanına yol açmış olabileceğini gösteriyor. zaten amerikan tufanları düşünülünce bu meteorun küresel bir tufana yol açmış olması ihtimali düşük gözüküyor. ama sümerler dönemindeki nuh'un gemisinin güneydoğu ırak'tan ağrı dağı'na ulaşmasını mantıklı bir şekilde açıklayabiliyor. görselde ağrı dağıyla fırat ve dicle nehirleri de mevcut. günümüzden 5 bin yıl önce gerçekleşmiş ve meteordan kaynaklı bir tufan deniz seviyelerindeki yükselmelere ihtiyaç duymadan gerçekleşebilir, çünkü 5 bin yıl önce deniz seviyeleri günümüzdekinden çok daha farklı değildi. ki sümerlerin geç neolitik çağdan bronz çağının ortalarına kadar yaşadıkları, tufan felaketinin de neolitik çağdan bronz çağına geçiş esnasında gerçekleşmiş olabileceği de düşünülünce mantıklı bir teori gibi geliyor. sümerlerin m.ö. 4500'den m.ö. 1900'lere kadar yaşamış olduklarını da düşününce bu meteorun yaratabileceği bir tufana maruz kalmış olma ihtimalleri çok güçlü. keza sümerlerin yaşadıkları dönemlerde de deniz seviyelerinde ciddi bir yükselme mevcut değil.  yine sümer/nuh tufanı için bir başka fikir de tufanın Basra körfezinin
dolumundan kaynaklı olabileceği görüşü. daha sonra detaylarına gireceğim, ancak son buzul döneminin sona erişiyle yükselen su seviyelerinin hürmüz boğazını aşmasıyla bölgeye tufan etkisi yaratacak bir tsunamiye sebep olmuş olabilir. bunu bir barajın yarılmasıyla barajın tuttuğu bütün suyun bir vadiye boşalması gibi düşünebilirsiniz. su seviyeleri hürmüz boğazını aşamıyorken boğaz, doğal bir baraj görevi görmüş olabilir. ki benzer bir olayın aden körfeziyle kızıldenizde olmasının hz. musa'yı kovalayan firavunun su altında kalmasını da açıklayabileceği düşünülüyor. her ne kadar kızıldeniz bu olaydan çok daha eski bir deniz olsa da su seviyesindeki ani bir yükselme böyle bir efsaneyi destekleyebilir.
hint denizine düşen meteorun tektonik levhalarda ve fay hatlarında yaratacağı stres ile oluşan bir deprem, hürmüz boğazında bir yarılmaya ve dolayısıyla basra körfezine ciddi bir su akışı olmasına sebep olabilir. basra köfezinin oluşumu 15 bin yıl öncesine dayandırılıyor. avrasya ile arabistan tektonik levhalarının çarpışması sonucu oluştuğu düşünülüyor, ki bölgedeki zagros dağları da bu teoriyi destekler nitelikte. kızıldenizin sürekli açılmasıyla (yatay olarak genişliyor) arap levhası afrika levhasından her yıl kuzey ile kuzey-doğu arası bir istikamette 1.2cm civarı uzaklaşıyor. bu ayrılma ile arap levhası iran'da bulunan fayları sıkıştırıyor ve bu etki kuzey anadolu fay hatlarında meydana gelen depremlere dahi yol açabiliyor. meteor teorisinin böyle bir yanı da mevcut, özellikle meteorun yarattığı bir tsunami dalgasından ziyade yol açabileceği bir deprem de tufana sebep olmuş olabilir.
9 notes · View notes
elfin-blogg · 2 months
Text
İftardan yarım saat sonra uyku çöktü üzerime..
Sevdiğime yazdım şekerleme yapıcam diye..
Derken azıcık sesini duysam da öyle uyusam diyince..
Anında aradı hemen, konuştuk öylece..
Bi taraftan kapatmak gelmese de içimden... Uyumam için erkenden vedalaşıyorduk derken, teli kapatmaya çalıştım bir türlü kapandı, sanki ayrılmamızı istemeyen melekler varmı sarmış gibi hissettik bi an için..
Derken son denemeden sonra kapandı yüzüne sevdiğimin ❣️
Ve kapanır kapanmaz geri aradı aniden... Şaşırmıştım ve hiç beklemiyordum açıkçası..
Meğersem onun teli kendi kendine aramış beni 🤭
İkimizde şaşırmıştık ve gülüşüyorduk yaşadıklarımıza 🤭😅
Mahcup gibi.. Ben yapmadım balım demesi de yok mu 😘😘🤩
Aslında benimde hiç kapatasım yoktu sevgilim.. Biz kısa sürede de olsa, vedalaşsak bile..
Kaderimiz ayrılmamızı hiç istemiyormuş gibi ilginç ve nadir olaylar yaşamaya devam edeceğiz sanki 😂
TAKİ İLAHİ ADALET VE KADERİMİZİN SAHİBİ YÜCE ALLAH BIZİ KAVUŞTURANA DEK SEVDİĞIM 🫂💍
Herşey hayrımıza oldu. Ve hayrımıza olmaya da kolaylıklarla devam ediyor çok şükür 😊💚😇
Ey İmkansızlıkları mümkün kılan Allah'ım !
Bizi beraber 🫂 Hayırlı eşler diye yaz Ömrümüze, Gönlümüze, Ruhumuza, kaderimize, , Alnımıza 🫶🏻🫶🏻💍💍💍💍 amin
4 notes · View notes
mistikyol · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
TAROT KARTLARINDAN BİRİNİ SEÇ! BİRİNCİ TAROT KARTI: HAYATINDA SENİ ZORLAYAN TÜM ZITLIKLARLA VE ÇELİŞKİLERLE BARIŞ YAPABİLİRSİN İçinden geçen bir isteğe uygun olmayan dışsal koşullar veya bazen kendi kendinle çelişkiye düştüğün zorlayıcı durumlarla barış sağlama zamanın geldi. Kendini yargılama ve çelişkilerinle bir bütün olduğunu düşün. Sana uygun olmayan dışsal koşullar ancak kendi içinde barış sağladığın zaman düzelecek. Kendini ait hissedemediğin bir arkadaş çevresi, bir iş ortamı veya aile bireyleri sendeki içsel değişimden etkilenip daha uyumlu olacaklar. Hayır demeyi bilmek ama bunu uygun bir dille ifade etmek büyük adımlar atmana yardımcı olacaktır.
İKİNCİ TAROT KARTI: RUHUNUN GÜCÜNÜ KEŞFETMEK İÇİN SEZGİLERİNİN SESİNİ DİNLEYEBİLİRSİN Ruhunun sana iletmeye çalıştığı mesajları duymak için sessizliğe ve içsel meditasyona zaman ayırmak hayatında değişimler yapmana neden olacak. Şu aralar ruhsal mesajlar sana her yerden gelebilir çünkü ilahi güçle hiç olmadığı kadar bağlantı halindesin. Mesaj veren rüyalar görebilir ve özellikle dolunay zamanlarında artan sezgilerinle niyetlerini kendine çekebilirsin. Bunun için özellikle geceleri el ayak çekildiğinde meditasyon yap ve ulaşmak istediğin her şey o anda gerçek olmuş gibi gözünün önünde canlandır. İçsel gözünle gördüğün şey gerçek olacaktır.
ÜÇÜNCÜ TAROT KARTI: ÇAMURDAN ÇIKAN LOTUS ÇİÇEĞİ GİBİ BAŞARI VE MUTLULUKLA BÜYÜYEBİLİRSİN Lotus çiçeği yaşamın zorluklarına rağmen çamurun içinde büyüyerek açar, ve bu yönüyle içsel güzellik ve huzur simgesidir. Pek çok zorluğun üstesinden başarıyla geldin ve şu ana kadar gösterdiğin çabaların artık karşılığını almaya başlayacaksın. Zorluklar seni ruhsal olarak büyüttü ve olgunlaştırdı. Bu bir süreçti ve senin gelişimin için gerekliydi. Şimdi artık ruhsal olarak daha da parlamak için zorluklara ihtiyacın yok çünkü bilincindeki farkındalığın gücü sana yetiyor. El attığın her şeyden başarıyla ve zaferle çıkacaksın. Şimdiden bunun mutluluğunu yaşamaya bak.
DÖRDÜNCÜ TAROT KARTI: MELEKLERİN VE YÜKSELMİŞ ÜSTAT VARLIKLARIN REHBERLİĞİNDE KORUNUYORSUN Tekrarlayan sayılar, karşına çıkan beyaz tüyler, içinde melek kelimesi geçen şarkılar ve yazılar gördüğün bir dönemden geçebilirsin. Bunlar çevreni saran ilahi rehberliğin mucizevi işaretleri. Sabahları uyandığında ve gece uykuya geçmeden hemen önce bu güzel varlıkların rehberliği için teşekkür etmeyi ihmal etme. Attığın her adımda özel bir korunma altında olduğunu hisset ve bu hisle daha cesur atılımlar yap. İsteklerinin kısa sürede olumlu sonuçlar getireceği çok şanslı bir dönem senin için başlıyor.
BEŞİNCİ TAROT KARTI: KALP ZİHİN BAĞLANTISINI HEP GÜÇLÜ TUTARAK NİYETLERİNE HIZLA ULAŞACAĞINI BİL Kalpten istediğin her şey hızla gerçek oluyor ama ilk önce kalp çakranda geçmişin getirdiği küslüklerden ve hayal kırıklıklarından arınmalısın. Kalbinin kırıldığı o dönemlerden bugüne üzüntülerini taşımamalısın. Zihninde tekrar tekrar canlandırdığın olumsuz senaryolardan kurtulmalısın. Kalp zihin bağlantısı çok güçlü ve hassas bir insansın. Mantığının duygularınla uyumlu çalışması şu anda sana sıkıntı veren her şeyin kendiliğinden çözülmesini sağlayacak. Kalbinin güzelliğine güven.
ALTINCI TAROT KARTI: KADERİNDE HENÜZ KEŞFETMEDİĞİN HEDİYELERİN SANA AÇILMA ZAMANI GELDİ Böyle gelmiş böyle gider kök inancının seni engellediğinin farkında mısın? Oysa henüz kapısını açmadığın muhteşem fırsatlar seni bekliyor. Çevrende tekrarlanan negatif inançlardan etkilenmemek için olumlamalar yapmalısın. Bu olumlamaların etkisini o kadar kısa bir zamanda göreceksin ki belki de çok şaşıracaksın. Oysa kaderinde henüz keşfedemediğin ama senin gerçek doğanı yaşamanı sağlayacak açılımlar olmak üzere. Yaşadığın yerin ve görüştüğün insanların değişimine hazır ol. Bu değişim sana çok iyi gelecek.
tarot #tarotkartları #tarotokuması #tarotseansı #tarotkartlarındanbiriniseç #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #mistikyol #mistikyolyoutube #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #didemçiloğlu #cemçiloğlu #olumlama #meditasyon #çekimyasası #melek #meleklerlebağlantı #meleklerdenmesaj #tekrarlayansayılar #düşüncegücü #bilinçaltıprogramlama #kökinançlar #kalpzihinbağlantısı
2 notes · View notes
yakazakalb · 1 year
Text
Bir kişi sanat müzesini ziyaretinde gözlüğünü düşürür. Kısa bir süre sonra diğer ziyaretçiler, yerdeki gözlüğü sanat eseri zanneder ve fotoğrafını çekmeye başlarlar. Yıl 2016
Evet nice sıradan gördüğüm şeyler nice sanatlar barındıyor aslında. Ama alışık olduğumuz için ülfet perdesi iniyor gözlerimize. Sonra işte imtihanlar musibetler bize bunların sıradan ve basit şeyler olmadığını öğretiyor. Kainattaki ilahi nizamın muazzam bir şekilde biz farkedip tefekkür edip teşekkür etmesek de nasıl tıkır tıkır işlediği bize farkettirmek için Rabbimiz arada böyle imtihanlar âfetler yaşatıyor.
Tumblr media
#sanat #sanatçı #ev #iş #hayat #dersler #dertler
8 notes · View notes
teneres · 1 year
Text
Tumblr media
ŞERİAT İSLAM'DA YOK DİYEN KAFİRLERE
Casiye Suresi 18. Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma.
Maide Suresi 44-50. Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onun içinde hidayet ve nur vardır. (Allah’a hakkıyla) teslim olmuş olan nebiler o Kitap’la Yahudi olan kimselere hükmeder. Rabbaniler ve din bilginleri Kitab’ı korumakla görevli olduklarından ve Kitab’ın şahitleri olduklarından (insanlar arasında Kitap’la) hükmederler. (Öyleyse) insanlardan korkmayın. (Yalnızca) benden korkun! Ayetlerimi az bir paha karşılığında satmayın. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendileridir. (Tevrat’ta) onlara şöyle farz kıldık: Nefse karşılık nefis, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamalarda kısas vardır. Kim de (kısas hakkını) sadaka olarak bağışlarsa (günahları) için kefaret olur. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse (onlar) zalimlerin ta kendileridir. Onların ardından, kendinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayan Meryem oğlu İsa’yı yolladık. Ona; içinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önce gelen Tevrat’ı tasdik eden, muttakiler için hidayet ve öğüt olan İncil’i verdik. İncil ehli, Allah’ın (İncil’de) indirdikleriyle hükmetsin. Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse (onlar) fasıkların ta kendileridir. Sana, kendinden önceki Kitab’ı doğrulayan ve onun üzerinde denetleyici olan (bu) Kitab’ı hak olarak indirdik. Onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen haktan (seni saptıracak olan) hevalarına/arzularına uyma. Sizden her bir (ümmet) için bir şeriat ve yol kıldık. Şayet Allah dileseydi sizi (şeriatı ve yolu aynı olan) tek bir ümmet yapardı. Lakin size verdiklerinde sizleri denemek için (şeriat ve yollarınızı farklı kıldı. Öyleyse) hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İhtilaf ettiğiniz şeylerde (kimin haklı olduğunu) size haber verecektir. Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların heva/arzularına uyma! Allah’ın sana indirdiği bazı (hükümlerde) seni fitneye düşürmelerinden sakın. Şayet yüz çevirirlerse bil ki Allah, onları bazı günahları nedeniyle cezalandırmak istiyor. Şüphesiz ki insanlardan birçoğu fasıktır. Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir?
4 notes · View notes
ah-val · 1 year
Text
BİR TESTİ SU İLE GELEN İLAHİ YARDIM!
(Kaşıkçı Dede Ks.ve Ladikli Ahmed Ağa Ks.)
Çanakkale gâzilerinden merhum Lâdikli Ahmed Ağa’nın şâhid olduğu şu hâdise, o sıkıntılı günlerdeki ilâhî yardımın bir tezâhürüdür. İşte mataradaki bir testi su ile gelen ilahi yardım…Cehennemî bir ateş altında askerlerin damarlarını kurutacak derecede bir susuzluk yaşanıyordu. Tam bu esnâda nur yüzlü bir zât, elinde bir testi su olduğu hâlde siperlerin arasında peydâ oluverdi. Bütün askere buz gibi su dağıttı; yine de testisindeki su bitmedi. Lâdikli Hacı Ahmed Ağa da, bu zâtın testisinden su almıştı. O zât, Ahmed Ağa’ya:
“–Evlâdım! Yaralanırsan, matarana aldığın sudan sürüver!” dedi. Nitekim bir iki defa yaralanan Ahmed Ağa, yaralarına bu sudan sürdü ve kısa zamanda şifâ buldu. İsminin Kaşıkçı Dede olduğunu söyleyen bu zât ise, Kilitbahir’de medfun, yıllar önce vefât etmiş bir Allah dostu idi. Bu hâdise gösteriyor ki, Allâh’ın izniyle Evliyâullâhın Çanakkale harbinde büyük yardımının olduğu muhakkaktır. (Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları, 2013)
5 notes · View notes
hbedebiyatsanat · 2 years
Photo
Tumblr media
Lübnan'daki Balamand Üniversitesi'nde Bilgiye giden adımlar. Bu 21 kitap alttan yukarıya kronolojik sırayla şu şekilde: Gılgamış Destanı; Platon Cumhuriyeti; Divan Ebu el-Kayyib el-Mutanbi; Gufran Peygamberi / Abi Al-Allah Al-Maarri; İlahi Komedya (Dante Alighieri); Muqaddimah İbni Khaldun; Prens ve Discourses (Niccol ò Machiavelli); Yöntem üzerine danışma (René Descartes); Saf Mantığın Eleştirisi (Immanuel Kant); FAUST (Goethe); Türlerin Kökeni (Charles Darwin); Karamazov Kardeşler (Fyodor Dostoyevski); Zerathustra'yı Böyle Konuştu (Friedrich Nietzsche); Göreliliğin Anlamı (Albert Einstein); Hz. Peygamber (Halil Gebran); Günler / Kaha Husayn; Tarih Çalışması (Arnold Toynbee); Kozmos (Carl Sagan); Zamanın Kısa Tarihi (Stephen Hawking); Kafası karışık (Amin Maalouf); Önümüzde Yol (Bill Gates)
(Alıntı)
19 notes · View notes
lavinya-cyp · 2 years
Text
SABAH ERKEN UYANIYOR MUSUNUZ?
Birkaç haftadır Uyanışta OL AN HERKES ve onun evrimine odaklanan insanlar uyumakta zorlanıyor, doğru dürüst dinlenemiyoruz.
Bazen sabah 2 ile 4 arasında uyanırız, gecenin bu kısa periyodunda Evren açılır ve birçoğu dua edebilmek, İlahi enerjilerle veya Işık Rehberleri ile bağlantı kurabilmek için uyanır.
Zamanın daha hızlı geçtiğini de deneyimliyoruz ve bunun nedeni Güneş'in hiç olmadığı kadar aktif olmasıdır.
Diğer belirtiler yoğun bir enerji hissetmektir, çünkü maddenizi ve tüm enerji alanlarınızı daha yüksek bir titreşime ayarlıyorsunuz.
Eğer şaşırmış hissediyorsan ,bunun nedeni 4.boyutu beklemek için fiziksel ve dünyevi üçüncü boyutta yaşamayı yavaş yavaş bıraktığın içindir. Aşk, Algı ve Sezgilerin 4B nin önüne geçmek,dengelemek için.
Vücudun farklı bölgelerinde olağandışı ağrılar ve acılar, kendinizi arındırmanız ve 3.B'nin enerjisini serbest bırakmanız gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Kısa süreli hafıza kaybı, aynı anda birden fazla boyutta olmamızdan kaynaklanmaktadır. Ve ileri geri gitmek, geçişin bir parçasıdır.
Şimdi'de olmak, MUTLULUKTUR. Tek gerçek zamansızlıktır..
Arkadaşların, ilişkilerin, faaliyetlerin, alışkanlıkların aniden ortadan kaybolması, bunun nedeni, alıştığınızın ötesinde evrimleşmenizdir; çünkü Ruh, genişlemesine devam etmek için başka enerjilere ve ortamlara ihtiyaç duyar. Değişim daha iyi ve daha olumlu olacaktır.
Aşırı yorgunluk günleri, vücudun yoğunluğu kaybediyor ve yoğun bir şekilde yenileme geçiriyor. Dolayısıyla bazen uyku ve yemek titreşimi yükseltmek için önemli görevler haline gelir.
Daha sık yemek yeme ihtiyacı, şekerde azalma belirtileri hissetmenizden kaynaklanır. Ne yaparsan yap, kilo alma yetersizliği ile artış; tipik deneyimlerden biri. Vücudunun ne yaptığını bildiğine güvenin.
En yaygın belirtileri diğerleri duygusal bir yükleme ve düşüş yaşamak, çoğu zaman gülmek, ağlamak, sinirlenmek.
Bu süreç biraz daha sürecek.Farkındalığınız yükselecek..Kimseyle tartışmayın,tepki vermeyin.Kızmayın,öfkelenmeyin.Üç kez derin nefes al,tut,yavaş yavaş ver.Öfke geçecektir.
AN da kal,SEVGİ de kal.
AŞK OL.❤️
🙏🌹🐢
Tumblr media
6 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
اِنّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ (١) وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ (۲) لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ (۳) تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ (٤) سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ (٥)
Kadr sr.
Safvetüt Tefasir: Kadr sûresi Mekke'de inmiş olup Kur'ân-ı Kerim'in inmeye başlamasından ve Kadir gecesinin diğer gün ve aylardan daha üstün olduğundan bahseder. Kadir gecesi, içinde ilahi nur, tecelliler ve Yüce Yaratıcının mü'min kullarına bol bol indirdiği ilahi lütuf ve esintiler bulunduğu için diğer gecelerden üstündür. Kadir gecesindeki bu ilahî tecelliler Kur'ân'ın inmesine verilen değerden dolayıdır.
Aynı zamanda bu sûre, Kadir gecesinde itaatkâr meleklerin sabaha kadar indiklerinden bahseder. O, ne kadri yüce bir gece! Bu gece, Allah katında bin aydan daha hayırlıdır!
1.Biz bu mucize Kur'ani, kadri ve şerefi yüce bir gecede indirdik. Tefsirciler der ki: Şerefi, yüceliği ve kadrinden dolayı bu geceye "Kadir gecesi" denilmiştir. Kur'ân'ın indirilmesinden maksat, Levhi Mahfuz'dan dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra Cebrail (a.s.) onu yirmi üç senede yeryüzüne indirmiştir. Nitekim Ibn Abbas şöyle der: Yüce Allah Kur'ân'ı toptan Levh-i Mahfuz'dan, dünya semasındaki "Beytu'l-izze"ye indirdi. Sonra olayların vukûuna göre yirmiüç senede Rasulullah (s.a.v.)'a parça parça indi."
2.Ey Peygamber! Kadir ve şeref gecesini sana ne bildirdi? Bu, Kadir gecesinin şanının yücelik ve büyüklüğünü ifade eder: Hâzin şöyle der: Bu, o gecenin büyüklüğünü gösterme ve onun haberini dinlemeye teşvik yollu bir ifadedir. Sanki Yüce Allah şöyle buyurur: Onun kıymetini ve üstünlük derecesini sana bildiren, bilgine ulaştıran nedir?
Bundan sonra Yüce Allah, Kadir gecesinin üç yönden üstünlüğünü anlattı:
3.Kadir gecesi, şeref ve üstünlük bakımından bin aydan daha üstündür. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in indirilme şerefi sadece ona verilmiştir. Tefsirciler şöyle der: Kadir gecesinde yapılan iyi iş, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ay içinde yapılan işten daha hayırlıdır. Rivayete göre bir adam silah kuşanıp bin ay Allah yolunda cihad etmişti. Rasululah (s.a.v.) ve müslümanlar buna hayret ettiler. Rasulullah (s.a.v.) bunu ümmeti için de temenni ederek şöyle dedi: Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetlerin en kısa ömürlüsü, amel bakımından da ümmetlerin en azı kıldın. Bunun üzerine Yüce Allah ona Kadir gecesini verdi ve şöyle buyurdu: Kadir gecesi, sen ve ümmetin için, o adamın cihâd ettiği bin aydan daha hayırlıdır." Mücahid şöyle der: O gün ve gecede yapılan amel, tutulan oruç bin aydan daha hayırlıdır. İşte bu, Kadir gecesinin üstünlüğünün anlatıldığı birinci yöndür.
4.Yüce Allah'ın, o seneden bir sonraki seneye kadar takdir ve hükmettiği her türlü iş için, melekler ve Cebrail (a.s.) Rablerinin emriyle o gece yeryüzüne iner. İşte bu da, Kadir gecesinin üstünlüğünün anlatıldığı ikinci yöndür. Üçüncü yön ise şudur:
5.Kadir gecesi, gününün başlangiandan tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir. O gece melekler mü'minleri selâmlar. Yüce Allah, o gece insanoğlu için hayır ve selâmetten başka bir şey takdir etmez.
Celaleyn T : Mekke devrinde nâzil olup, 5 Âyet-i kerîmedir.
1-Hakikat biz onu Kur’ân’ı, Levh-ı Mahfûz’dan dünya semâsına topyekûn olarak Kadir şeref ve büyüklük gecesinde indirdik.
2-Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren şey nedir? Ya MuhammedBu gecenin şanına tazim ve ona karşı (muhatap) hayrete sevk etme ifadesidir.
3-Kadir gecesi, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Dolayısıyla bu gece içinde sâlih amel işlemek de, içinde bu gece olmayan diğer gecelerde işlenen sâlih amelden daha hayırlıdır.
4-Onda, o gece melekler ve Ruh, Cibrîl Rablerinin izniyle emriyle; Allah'ın o sene için, gelecek seneye kadar, o gece içinde hükme bağladığı her iş içinpeyderpey inerler.
Âyet-i kerîme’de geçen “ Tenezzelü “ lâfzında, siganın aslında bulunan iki Ta'dan biri hazfedilmiştir. Ayrıca âyetin devamındaki “ min“sebebiyye olup ”Bâ “mânâsındadır.
5-O gece, tâ fecrin doğuşuna doğma zamanına kadar selâmdır. Bu gece, melekler tarafından içinde çokça selâm verildiği için selâm kılınmıştır. Zira melekler bu gece içinde erkek-kadın uğradıkları her mü'min kimseye selâm verirler.
Âyet-i kerîme’de geçen “selamün hiye ”lâfızlar, mukaddem haber ve muahher mübtedadırlar. Âyet-i kerîme’de geçen “ matla” lâfzı; lâm'ın fethası ile de, kesresi ile de okunmuştur
Taberi T : Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir. Söze Kur'an-ı Kerim'in Kadir gecesinde indirildiğinden bahsederek başlar. Kur'an-ı Kerim'in bu gecede inmeye başlamasından ve Kadir gecesinin: içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı oldugundan bahseder. Aynı zamanda bu süre, Kadir gecesinde itaatkâr meleklerin sabaha kadar indiklerini anlatır. Bu gecenin fecrinin tuluuna kadar selametten bahsederek sona erer.
Doğrusu Biz onu kadir gecesinde indirdik: Doğrusu Biz şu Kur'an'ı toplu olarak bir defada hüküm gecesinde dünya semasına indirdik. O hüküm gecesi ki Cenab-ı Allah müteakip sene ile ilgili işleri o gecede karara bağlar."
Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin sen?: Ey Muhammed! Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır: Kadir gecesinde işlenen sâlih bir amel, içinde kadir gecesi bulunmayan bin ayın amelinden daha hayırlıdır.
Melekler ve rûh o gece Rablerinin izniyle her iş için iner de iner: Beraberlerinde Cebrâil olmak üzere melekler; rızık, ecel ve benzeri o senede yapılmasını Allah'ın hükme bağladığı her iş için o gece Rablerinin izniyle inerler.
O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir: Başından fecrin doğuşuna kadar, kadir gecesi bütün kötülüklere karşı bir selamettir.
Beydavi T : Mekke'de yahut Medîne'de inmiştir. 5 âyettir.
1- (Gerçekten biz onu Kâdir gecesinde indirdik) hu zamiri Kur'ân'a râcidir; zikri geçmediği hâlde onu zamirle ifade etmesi açıklama ihtiyacı olmayacak kadar meşhur olduğunu bildirmek içindir, nitekim indirmesini kendisine isnat etmekle de onu büyütmüştür. İndirdiği vakti de:
2/3- Kâdir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
"Kâdir gecesinin ne olduğunu sana ne bildirdi? Kâdir gecesi bin aydan daha hayırlıdır” diyerek onu da büyütmüştür. Onda indirmesi de indirmesini onda başlatmasıdır ya da onu Levh-i Mahfûz'dan dünya göğündeki kâtip meleklere toptan indirmiştir. Sonra da Cebrâîl aleyhisselâm onu Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e yirmi üç senede parça parça indirmiştir.
Mana şöyledir de denilmiştir: Onu (Kur'ân'ı) onun fazileti hakkında indirdik. O da Ramazan’ın son on gününün tek günlerindedir, belki de yirmi yedisindedir. Onun gizlenmesine sebep de onu ihya etmek isteyenin birçok geceyi ibâdetle geçirmesidir. Ona böyle Kâdir denilmesi şerefinden yahut işlerin onda takdir edilmesindendir. Çünkü kusurdan uzak Allahü teâlâ: "Onda her hikmetii iş takdir edilir” (Duhan: 4) buyurmuştur.
Bin rakamının zikredilmesi ya çokluk içindir ya da şu
rivâyete göredir: Peygamber aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz bir İsrâîlli'den bahsetti, bu Allah yolunda bin ay silâh (zırh) giydi, savaştı. Mü'minler buna şaşakaldılar ve ömürlerini kısa gördüler. Onlara da o gazinin ömründen daha hayırlı olan Kâdir gecesi verildi.
4- "Melekler ve Rûh onda Rablerinin izni ile inerler". Bu da bin aydan niçin üstün kılındığının açıklamasıdır. İnmeleri de yeredir ya da dünya göğünedir veyahut mü'minlere yaklaşmalatrıdır.
"Her işten” o yılda takdir edilecek her iş için.
"Min küllimriin” de okunmuştur ki, her insan için demektir.
5- "O selâmdır” o selametten başka bir şey değildir yani Allah onda selametten başka bir şey takdir etmez; başkasında ise selameti (esenliği) de başkasını da takdir eder.
Ya da o selâmdan başka bir şey değildir demektir, çünkü onda mü'minlere selâm verenler gayet çoktur.
"Şafağın doğmasına kadar” sökme vaktine kadar demektir. Kisâî kesr ile (matli') okumuştur, o da merci' gibi mastardır ya da kıyas dışı maşrık gibi ism-i zamandır.
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Kâdir sûresini okursa, ona Ramazan orucunu tutmuş ve Kâdir gecesini ihya etmiş gibi sevap verilir.
Ömer Nasuhi Bilmen T : Bu süre-i celile "Abese" sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Beş ayet-i kerimeyi içermektedir. Kadr gecenin faziletini ve Kur'an-ı Kerim'in bu gecede inmeye başladığını bildirdiği için kendisine böyle "Kadr Sûresi" ve "İnna Enzelna" sûresi adı verilmiştir. Bundan evvelki "Alak" sûresinde Resûl-i Ekrem, okumakla emrolunmuştu, bu Kadr sûresinde de asıl olkunacak olan Kur'an-ı Kerim'in nasıl bir mübarek gecede indirilmiş olduğu bildirildiği için bu iki sûre arasında güzel bir münasebet vardır.
1. Bu mübarek sûre, Kur'an-ı Kerim'in Allah tarafından indirilmiş olduğu pek yüce bir gecenin şeref ve şânını bildiriyor. O feyiz dolu gecede bir takım semavi zatların birer vazife ile yer yüzüne şeref vereceklerini ve o gecenin sabaha kadar bir selamet ve emniyet mahiyetinde bulunacağını şöylece beyan buyuruyor. (Muhakkak ki, biz) yâni: Yüce zatım, kudret ve azametimle (onu) o Hakikatleri beyan eden Kur'an-ı (Kadr gecesinde) öyle şeref ve şanı pek yüksek olan bir zamanda (indirdik.) yani: Onu levh-i mahfuzdan dünya semasına birden inzâl ettik, sonra da onun âyetleri yirmi üç sene içinde Cibril-i Emin vastasile Son Peygamber Hz. Muhammed'e parça parça bir şekilde indirilerek tebliğ edilmiştir. Kadir gecesi, Ramazan-ı Şerif'in gecelerinden biridir. Çünki: Kur'an-ı Kerim'in Ramazan-ı Şerif'te inmeye başlamış olduğunu Bakara sûresindeki: Ramazan ayı, Kur'an'ın indirildiği aydır. [Bakara 2/185]) ayet-i kerimesi açıkça gösteriyor. Bu Kadir gecesi sûresi de Kur'an-ı Kerim'in Kadr gecesinde indirilmiş olduğunu bildiriyor. Binaenaleyh bu gecenin Ramazan'a mahsus olduğu ortaya çıkmaktadır. Şu kadar var ki: Bu gecenin Ramazan-ı Şerif ayının hangi gecesine ait olduğundan ihtilaf vardır. Meşhur olan ve ekseryetçe kabul edilen, bu Kadr gecesi, Ramazan-ı Şerif'in yirmiyedinci gününün gecesidir.
Bu mübarek gecenin kat'i surette tayin buyrulmamış olması, bir nice hikmetlere dayalıdır. Kısacası: Müslümanların Ramazan-ı Şerif'te daha ziyade ibadet ve itaatte bulunmaları, onun herhangi bir gecesinin Kadir gecesi olması ihtimalini dikkate alarak, her gecesinde fazlaca ruhani bir zevk ile zikre ve düşünmeye devam etmeleri içindir.
2. Ey Peygamber!. (Kadr gecesinin ne olduğunu) nasıl büyük bir şeref ve fazilete, bir yüksek mertebeye, manevi bir büyüklüğe sahip bulunduğunu (sana ne şey bildirdi?.) o öyle mübarek bir vakittir ki, onun değerinin yüceliğini, Allah-ü Teâlâ'dan başkası bilip kuşatamaz. İnsanlar, o pek feyzli gecenin pek büyük kıymeti, kudsiyetini, ancak Cenab-ı Hakkın bildirmesi sayesinde anlayabilirler.
3. (Kadr gecesi, bin aydan hayırlıdır.) O, öyle seçkin, nurlu bir mübarek gecedir, Kur'an-ı Kerim, o kutsal geceden itibaren yeryüzünü aydınlatmaya başlamıştır. Ve İslâm dinini, dinlerin sonuncusu olarak kurulmaya başlamış, insanlığın ufuklanı, manevi nûrlar içinde kalmıştır.
Kadir gecesinin böyle bin aydan hayırlı olması, şu bakımdan da müslümanlar hakkında hususi bir lütuftur ki: Bu ümmetin ömürleri eski ümmetlerin ömürlerine kıyasla kısa bulunmaktadır. Fakat bunlara verilen böyle pek feyizli bir gece, bin aydan hayırlı olunca bu ümmetin ömrü manen uzatılmış demektir. Çünkü, böyle bir gecede yapacakları ibadet ve itaat, bin gecede yapılmış gibi sayılarak o derece çok sevaba vesile olacaktır.
4. O gecenin ne kadar ehemmiyet ve azamete sahip olduğunu düşününüz ki: (Onda) O Kadr gecesinde (melekler ve rûh) Cibril-i Emin (Rabbi'lerinin izni ile her bir emrden) Allah-ü Teala'nın o seneye ait takdir ve kazası ne ise onlar hakkındaki vazifelerinden dolayı yeryüzüne (iniverir) o vazifelerini yerine getirirler.
Yahut Kabe-i Muazzam'a gibi, Revza-i Mutahhara gibi yüce makamları ziyarette bulunurlar. Müminlerle karşılaşarak onlara selâm verirler, haklarında iyilik sever olarak selametlerine dua ediverirler.
5. O mübarek Kadr gecesi (Tan yeri ağarıncaya değin) sabah vaktine, gündüz olup güneşin doğmaya yaklaştığı zamana kadar (bir selâmettir.) bir güven ve emniyetttir. Bütün o gece bir hayr ve bereketten ibarettir. Çünkü, asıl hakikat güneşi, insanlık âlemini manevi, ruhani ışıklar içinde bırakan Kur'an-ı Kerim, o geceden itibaren doğmaya başlamıştır. Kabiliyetini, temiz yaratılışını muhafaza etmekte olanlar, o sayede aydınlanarak cehalettin karanlığından kurtulmaktadırlar. Artık o mübarek gecenin yüce değerini Cenab-ı Hak'tan başka kim tamamile takdir edebilir?. Kerim, Rahim mâbâdumuz, o gibi mukaddes vakitlerin feyizlerinden İslâm alemini daima faydalandırsın. Hz. Peygamber hürmetine amin.
(LEYLE-İ KADR)
Yine berk urmadadır Leyle-i Kadr'in nûri.
Andırıp durmada her saha mukaddes tuvri.
Parlıyor işte bu mes'ut sebi fevz-ü felah.
Gıptalar etmede envarına binlerce sabah.
Ne hayırlı gecedir bu, ne muazzam bir an.
Bu gece başladı izzetle tulûa Kur'an.
Beşerin ruhuna bir feyz-i meâli kattı.
Açtı zulmetleri, dünyaları aydınlattı.
Devr-i fetret ne idi?. Ah ne meş'um andı.
Gafil insan, ne fena şeyleri haalık sandı...
Sanki, olmuştu birer matla's şer leyl-ü nehar.
Zulmet-i küfr-ü cehaletle geçerler asar.
Hakkın en şaşaal: lütfu tecelli etti.
Doğdu îman güneşi, Leyle-i fetret bitti.
Etti şu pür Lemean sayede ba revnak-u nûr.
Nam-ı İslam ile bir ümmet-i merhume zuhur.
Ne şereftir ki, semü paye melekler bilikram.
Sana vermektedir ey ümmet-i merhume!.
Selam. Sen de ey şanlı, şerafetli, muazzam ümmet.
Eyle mabûdunu bir vecdile zikre gayret.
Pertevi zikrile şu mabed-i akdes dolsun.
En mukaddes emelin, Hz. Allah olsun.
İbn Kesîr T : Kadir gecesinden söz ettiği için bu adı almıştır. Abese sûresinden sonra Mekke'de inmiştir. 5 (beş) âyettir. Sûrede, Kadir gecesinden, onun faziletin den, o gecede meleklerin yeryüzüne inişinden bahsedilir.
Allah (Celle Celalühü) bu sûrede, Kur'ân'ı kadir gecesinde indirdiğini bildirmektedir. Bu gece Allah'ın hakkında Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik buyurduğu bir gecedir. Bu gece Ramazan ayında bulunmaktadır. Nitekim bir ayette Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır buyrulmaktadır. İbn Abbas şöyle demiştir: "Allah (Celle Celalühü) Kur'ân'ı toplu olarak Levh-i Mahfuz'dan dünya semasındaki Beyt-i Izze'ye indirmiştir. Sonra da yirmi üç sene zarfında olayların akışına göre tafsilatlı olarak Resûlullah'a inmiştir." Daha sonraki ayette Allah (Celle Celalühü) içerisinde Kur'ân'ı indirdiği kadir gecesinin şerefini yüceltmek için Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır buyurmuştur. İbn Ebi Hâtim'in Mücahid'den rivayet ettiğine göre Peygamber (a.s), İsrailoğullarından, bin ay süresince Allah yolunda silah taşıyan bir adamı zikretmiş ve bu müslümanların hayretini celbetmiştir. Bunun ardına da Biz onu (Kur'an') Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır ayeti nazil olmuştur. Yani kadir gecesi, bu adamın Allah yolunda bin ay silah taşımasından daha hayırlıdır.
İbn Cerir, Mücahid'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İsrailoğullarından bir adam gece kalkıp, sabahlayana kadar ibadet eder sonra da gündüzleyin akşam oluncaya kadar düşmanla çarpışırdı. Bu işini bin ay boyunca sürdürdü. Allah (Celle Celalühü) da Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır ayetini inzal buyurdu. Yani kadir gecesini ihya etmek o adamın yaptığı amelden daha hayırlıdır. Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir: "Mücahid'in 'Kadir gecesini amel ederek, oruç tutup gecesini ihya ederek geçirmek bin aydan daha hayırlıdır' dediği bana ulaştı." Yine Micahid'in 'Içerisinde kadir geceleri olmayan bin aydan daha hayırlıdır' dediği rivâyet edilmiştir. Amr b. Kays da 'O gecede yapılan bir amel, bin aydan daha hayırlıdır' demiştir. İçerisinde kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır görüşü, İbn Cerir'in de tercihidir. Doğru olan görüş, Peygamber'in (a.s) dediği şu hadisdeki gibidir: "Allah yolunda sınır nöbetinde bulunmak, içerisinde bu amelin dışında bulunan diğer makamların olduğu bin geceden daha hayırlıdır." Ramazan'ın faziletine dair varit olan Sahih bir hadiste şöyle geçmektedir: "Onda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. O geceden mahrum olan, gerçekten büyük bir mahrumiyete uğramıştır." Kadir gecesinde ibadet bin yıllık ibadete denk olduğuna dair Sahîhayn'da Ebû Hureyre'den rivâyet edilen bir hadiste Peygamber'in (a.s) şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Kim kadir gecesini, inanarak ve sevabını Allah'tan umarak ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır." O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. Bu gecenin bereketinin çokluğundan dolayı meleklerinde inişi çoğalır. Melekler bereket ve rahmetin inmesiyle inerler. Nitekim Kur'ân tilavet edildiğinde de inip, zikir halkalarını kuşatırlar ve ilim talebelerini tazim etmek için kanatlarını onların altlarına koyarlar. Ruh'a gelirsek; onun hakkında Cibril (as) olduğu söylenmiştir. Ayette de meleklerin içerisinde özel olmasından dolayı, genel melek topluluğuna özel atfedilerek zikredilmiştir. Bir başka görüş ise; Nebe sûresinde geçtiği gibi Rûh melek sınıfları içerisinde bir sınıftır. Doğrusunu Allah bilir. Ayette geçen her türlü iş içn Mücahid 'Her işte esenlik vardır' demiştir. Said b. Mansur, Mücahid'in O gece, esenlik doludur ayeti hakkında şöyle dediğini nakletmiştir: "Bu öyle bir esenliktir ki, Şeytan o gecede kötülük ya da eziyet verecek bir iş yapmaya güç yetiremez." Katåde ise O gecede işler takdir edilir, rızıklar ve eceller de takdir edilir' demiştir. Nitekim Allah (Celle Celalühü) Her hikmetli işe o gecede hükmedilir buyurmuştur. Ebû Dâvûd et-Tayâlisî'nin, kadir gecesiyle ilgili olarak Ebú Hureyre'den rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "O gece yirmi yedinci ya da yirmi dokuzuncu gecedir. O gece yeryüzünde bulunan meleklerin sayısı, çakıl taşları sayısınca çoktur." Katâde ve İbn Zeyd ise bu ayet hakkında 'O gece tümüyle hayırdır ve içerisinde şafak atıncaya kadar hiçbir şer yoktur' demiştir. Bu gecenin alameti ise; saf ve saydam olmasıdır. Sanki o gecede parlak bir ay vardır, sakin ve parlak. O gece ne soğuk ne de sıcaktır. Sabahında güneş düzgün bir şekilde olup, dolunay gecesindeki ay gibi işığı olmadan doğar.
İbn Abbas'tan rivâyet edilen bir hadiste Peygamber (a.s) kadir gecesiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "O gece durgun olup ne soğuk ne de sıcaklık olur. Sabahında güneş, işığı zayıf ve kızıl bir şekilde doğar."
Cabir b. Abdillah'tan rivâyet edilen bir hadiste Peygamber (a.s) şöyle bu- yurmuştur: "Kadir gecesi bana gösterildi ve sonra unutturuldu. O son on gün içerisindedir. O gece durgun, soğuk ve sıcak olmayan bir gecedir. Şafağı sökünceye kadar o gecede Şeytan çıkmaz."
Kadir gecesinin önceki ümmetlerde olup olmaması konusu:
Alimler, kadir gecesinin eski ümmetlerde de var mıydı yoksa bu ümmetin mi özelliklerindendi şeklinde ihtilaf etmişlerdir. Zührî, Mâlik'in kendisine; Peygamber'e (a.s) kendisinden önceki ümmetlerin ömürlerinin gösterildiğini, sanki Peygamber'in kendi ümmetinin ömrünü biraz kısa bulduğunu ve uzun ömürleri sayesinde eski ümmetlerin ulaştığı amellere kendi ümmetinin ulaşamayacağından endişe ettiğini, bu nedenle Allah'ın (Celle Celalühü) ona bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini verdiğini nakletmiştir. Malik'in söylemiş olduğu bu görüşe göre; kadir gecesinin yalnız bu ümmete has olması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili olarak bir diğer görüş ise; kadir gecesinin bu ümmette olduğu gibi geçmiş ümmetlerde de olduğu şeklindedir ve bu gece kıyamete kadar devam edecektir. Bu gece özellikle Ramazan'dadır. Yoksa İbn Mesûd ve onun gibi düşünen Küfe alimlerinin dedikleri gibi senenin tüm günlerinde bulunup, senenin tüm aylarında aranmakta değildir. Ebû Dâvúd bu konuyla ilgili olarak Sünen adlı kitabında şöyle bir konu başlığı atmıştır: "Kadir gecesinin, Ramazanın tüm günlerinde olabileceği konusu". Sonra da Abdullah b. Mesûd'dan yapmış olduğu şu hadisi nakletmiştir: "Peygamber'e (as) kadir gecesinden soruldu ve ben de dinliyordum. Peygamber (a.s) 'O Ramazanın her günündedir' dedi." Ebû Hanife'den nakledilen bir görüşte de Kadir gecesi Ramazan ayının tamamında aranmalıdır. Gazzali'de bu görüşü nakletmiştir.
Kadir gecesinin Ramazanın hangi gününde olduğuyla ilgili bir konu:
Kadir gecesinin Ramazan ayının ilk gecesinde olduğu söylenmiştir. Bir diğer görüş olarak da Ramazan'ın on yedinci gecesindedir. Bu İmam Şâfii'nin görüşüdür. Bu görüş Hasan-ı Basri'den de nakledilmiştir. Bu görüşlerini şöyle gerekçelendirmişlerdir: Bu gece Bedir gecesidir ve Cuma gecesidir. Ramazan ayının on yedinci gecesinin sabahında Bedir savaşı olmuştur. Bu gece hakkında Allah (Celle Celalühü) yevm-i furkân demiştir. Bir diğer görüşe göre ise Kadir gecesi Ramazan'ın on dokuzuncu gecesidir. Bu görüş de Hz. Ali ve İbn Mesûd'dan nakledilmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî'nin naklettiği hadisten dolayı Kadir gecesinin Ramazan'ın yirmi birinci gecesi de olduğu söylenmiştir. Hadis şöyledir: "Peygamber (a.s) Ramazan'ın ilk on gününde itikafa girdi ve biz de onunla itikaf yaptık. Cibril ona gelip 'Aradığın önündeki günlerdedir' dedi. Bunun üzerine Peygamber (a.s) ayın ortasındaki on günde de itikafa girdi. Biz de onunla itikafa girdik. Yine Cibril gelip 'Aradığın önündeki günlerdedir' dedi. Bunun üzerine Peygamber (a.s) Ramazanın yirminci gününün sabahında hutbe vermek için ayağı kalktı ve 'Benimle itikafa girmiş olanlar geri dönsünler. Zira ben Kadir gecesini gördüm ancak bana hangi gün olduğu unutturuldu. Kadir gecesi Ramazan'ın son on gününde ve tek gecelerdedir. Ben rüyamda o günde çamur ve su üzerinde secde ediyordum' dedi. Mescidin tavanı hurma dallarındandı. O gün gökyüzünde yağmura alamet olacak şey görmedik. Derken bir yağmur bulutu geldi ve yağmurla rızıklandırıldık. Peygamber (a.s) de bize namaz kıldırdı. Ben çamurun ve suyun izlerini Peygamber'in (a.s) alnında, onun rüyasının tasdiki olarak yirmi birinci gecenin sabahında gördüm, " Imam Şâfii bu hadis için 'Bu konudaki rivâyetlerin en sağlam olanıdır' demiştir. Yine bir başka görüş olarak Kadir gecesinin, yirmi üçüncü gece olduğu söylenmiştir. Yirmi beşinci gece olduğu da söylenmiştir. Buhârî'nin, İbn Abbas'tan rivâyet etmiş olduğu bir hadiste Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kadir gecesini son on günde arayın! Ramazanın çıkmasına dokuz gün kaldığında, yedi gün kaldığında ya da beş gün kaldığında..." Alimlerin çoğu bu hadisi tek geceler şeklinde tefsir etmişlerdir. En doğru olan ve meşhur olan görüş de budur. Diğer bazı alimler ise bu hadisi çift geceler olarak yorumlamışlardır. Kadir gecesiyle ilgili olarak bir diğer görüş de yirmi yedinci gece olmasıdır. Bu görüşün dayanağı da Müslim'in Sahih'inde Übeyy b. Kab'dan yapmış olduğu bir hadiste Peygamber'in (a.s) Kadir gecesiyle ilgili olarak yirmi yedinci gece olarak bahsetmesidir. İmam Ahmed de Zir'den şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Übeyy b. Kab'a 'Ey Ebû Münzir! Kardeşin İbn Mesûd tüm seneyi ihya edenin Kadir gecesine isabet edeceğini söylüyor ne dersin?' dedim. O da 'Allah ona merhamet etsin! Kadir gecesinin Ramazan'da olduğunu ve onun yirmi yedinci gece olduğunu yemin olsun ki biliyor' dedi ve yemin etti. Ben 'Bu geceyi nasıl biliyorsunuz' dedim. O da 'Bize bildirilen alametler sebebiyle biliyoruz. O gecenin sabahında güneş ışığı olmadığı halde doğar' dedi." Bu görüş seleften bir grup alimin görüşüdür. İmam Ahmed b. Hanbel'in görüşü ise Ebû Hanîfe'den yapılan görüşün aynısıdır. Kadir gecesinin yirmi dokuzuncu gece olduğu da söylenmiştir. İmam Ahmed'in Ubâde b. Sâmit'ten yaptığı bir rivâyette Ubade Peygamber'e Kadir gecesini sormuş, Peygamber (a.s) de 'Onu Ramazan'da son on günde arayın. Zira o, tek geceler olan; yirmi üçüncü, yirmi beşinci, yirmi yedinci, yirmi dokuzuncu ya da son gecededir demiştir. Ebû Hureyre'den yapılan bir rivayette Peygamber (a.s) Kadir gecesiyle ilgili olarak şöyle demiştir: "O, yirmi yedinci ya da yirmi dokuzuncu gecededir. Bu gecede yeryüzünde bulunan meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından fazladır." Kadir gecesinin son günde olduğuyla ilgili görüşü zikretmiştik. Bu görüş de az önce geçen hadise dayanmaktadır. Tirmizî'nin ve Nesâî'nin, Hz. Ebû Bekir'den yapmı oldukları bir diğer rivayette ise Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur. "Kadir gecesini dokuz gün kaldığında, ya da yedi gün kaldığında yada beş gün kaldığında ya da üç gün kaldığında ya da son gecede arayın
İmam Şâfii bu rivâyetler hakkında şöyle demiştir: "Bu rivayetler Peygamber'e (a.s) yöneltilen sorulan neticesinde söylenmiştir. Peygamber'e (a.s) 'Şu günde Kadir gecesini arayayım mı?' denmiş, o da 'Ara!' demiştir. Kadir gecesi, belirlenmiş bir gecedir ve başka gecelerde bulunmaz, intikal etmez." Ebú Kalâbe'nin ise şöyle dediği nakledilmiştir: "Kadir gecesi son on günde farklı gecelerde bulunabilir, intikal eder." Ebû Kalâbe'den yapılan bu görüş doğruya daha yakındır. En doğrusunu Allah bilir. Bu görüşü, Sahihayn'da İbn Ömer'den yapılan şu rivâyet desteklemektedir: "Peygamber'in (a.s) ashabından bazılarına Kadir gecesinin Ramazan'ın son yedi gecesi olduğu gösterildi. Peygamber (a.s) de 'Rüyanızın son yedi gecede olduğunu görüyorum. Kim Kadir gecesini talep edecekse son yedi gecede talep etsin buyurdu." Yine Sahihayn'da Aişe annemizden yapılan bir rivâyette Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kadir gecesini Ramazanın son on gecesinde ve tek gecelerde arayın! Kadir gecesinin intikal etmeyip, belirli bir gecede olduğuyla ilgili olarak İmam Şâfii ise, Buhârî'nin Sahîh'inde Ubade b. Sâmit'ten yaptığı şu hadisle delillendirmektedir: "Peygamber (a.s) bize Kadir gecesini bildirmek için evinden çıktı. Derken müslümanlardan iki adam aralarında kavga yaptı. Bunun üzerine Peygamber (a.s) 'Size Kadir gecesini haber vermek için çıkmıştım ancak falanca ile filancı kavga yapınca bu bilgi kaldırıldı. Bu da sizin için hayırlı olur umarım. Onu yirmi dokuzuncu, yirmi yedinci ya da yirmi beşinci günlerde arayın' dedi." Bu hadisteki delil noktası şöyledir: Kadir gecesi muayyen, devamlı aynı gecede devam edecek bir gece olmasaydı, Peygamber'in (as) vereceği bilgi ile her sene yetinilemeyecekti. Çünkü Kadir gecesi her sene intikal edecekti. Böyle olunca da sadece o sene için Kadir gecesini bileceklerdi. Kadir gecesinin intikal ettiğini söylersek, Peygamber'in (a.s) ashabına bu geceyi yalnızca o sene için bildirmek istediğini söylemiş oluruz. Hadiste iki kimsenin tertışmasının ardından bu bilginin kaldırılmasında; tartışmanın ilim ve faydalı şeylere engel olduğuna da ayrıca delil vardır. Nitekim bir hadiste Kul, yapmış olduğu günahı sebebiyle bir takım rızıklardan mahrum bırakılır geçmektedir. Kadir gecesiyle ilgili hadiste geçen kaldınlma olayı; bu gecenin tayin edilerek söylenmesi bilgisinin kaldırılmasıdır. Yoksa bazı cahil şiilerin dediği gibi külli olarak Kadir gecesinin kaldırılması değildir. Zira hadisin devamında belli günler söylenerek bu gecenin aranması söylenmektedir. Yine hadiste; kadir gecesinin tam olarak bilinmemesinin hayırlı olmasının umulduğu geçmektedir. Çünkü bu gece mübhem kalmasıyla, onu talep edenlerin gayretleri artmaktadır. Tam gününü bildikleri zamanda yapacakları amellerden çok daha fazla amel yapmaktadırlar. Tüm Ramazan ayında ibadetler artsın, son on günde de çabanın en fazla hale gelsin diye hikmet, bu gecenin gizli kalmasını gerektirdi. Bu nedenle Peygamber (a.s) Ramazanın son on günü itikafa girerdi. Ölünceye kadar da buna devam etti. Vefatından sonra bu sünneti eşleri devam ettirdiler. İbn Ömer'den nakledildiğine göre Peygamber (a.s) Ramazanın son on gününde itikafa girerdi. Aişe annemiz şöyle demiştir: "Resulullah (a.s) Ramazan'ın son on günü girdiğinde geceleri ihya eder, eşlerini ve ailesini kaldırır ve kemerini sıkardı." Müslim'in rivâyetinde de şöyle geçmektedir: " Resûlullah (a.s) son on günde diğer günlerdekinden fazla çaba sarf ederek ibadet ederdi." Bu 'kemerini sıkardı' tabirini tefsir etmektedir. Bir görüşe göre se kemer sıkmaktan maksat; eşlerinden uzak durmasıdır. Bu tabir her ikisinden de kinaye yapılmış olabilir. Nitekim İmam Ahmed'in Aişe annemizden yapmış olduğu bir rivâyette şöyle geçmektedir: "Resûlullah (a.s) Ramazanın son on günü kaldığında kemerini sıkar, eşlerinden uzaklaşırdı." İmam Mâlik'in, Ramazanın tüm gecelerinde Kadir gecesi aynı çabayla aranması gerektiği nakledilmiştir. Hiçbir gecesi diğerinden ayrılmamalıdır ona göre. Müstehab olan tüm zamanlarda duayı çok yapmak, Ramazan da ise daha fazla yapmaktır. Son on günde, tek gecelerde ise daha da fazla yapmaktır.
Ruhul Beyan T : Mekke devrinde nazil olmuştur, 5 âyettir.
1-Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Âyetteki ”nûn", azamet ifadesi yahut da sıfatlar ve isimlerle birlikte zâta delâlet etmesi içindir. Âyette söz konusu edilen ”o", Kur'an'dır. Şöhreti, isminin açıkça söylenmesi yerini tuttuğu için zamirle yetinilmiş, ismi açıkça anılmamıştır. Sanki o, tüm zihinlerde hazırdır. Allahü teâlâ, onu indirme işini kendi zâtına isnad etmek suretiyle onu yüceltmiştir. Oysa onun inişi, Cebrail (aleyhisselâm) vasıtası ile olmuştur. ”Onu Kadir gecesinde indirmeye Biz hükmettik. Onu ezelde Biz takdir ettik" anlamındadır.
Eğer Kur'an bir seferde inmemiştir. Yirmi üç sene zarfında peyderpey inmiştir. O halde nasıl ”Biz onu Kadir gecesinde indirdik" buyurdu? denilirse cevabımız şu olur: Cebrail onu Kadir gecesinde Levh-i Mahfûz'dan dünya semasındaki Beyt-i İzzet'e bir defada indirdi. Gökteki yazıcı meleklere yazdırdı. Sonra da maslahatlara göre parça parça Rasûlüllah'a indirmiştir. Bu indirme de Kadir gecesinde başladı.
Kur'an'ın peyderpey indirilişi, Hazret-i Muhammed'i tazime işarettir. Bu, hediye edilen kişiyi tazim için hediyelerin hizmetçiler eliyle bölüm bölüm verilişi gibidir. Kur'an'ın peyderpey indirilişinin başka bir hikmeti de öğrenmeyi kolaylaştırmak ve Hazret-i Peygamberin gönlüne iyice yerleşmesini sağlamaktır. Nitekim Allahü teâlâ  bir âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: ”Kâfirler: 'Kuran ona topluca bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane okuduk." (Furkân:32)
Allah'ın kelâmı iki çeşittir. Bunlar; Kur'an ve kudsî hadistir. Cebrail, Kur'anı indirdiği gibi sünneti de indirdi. Cebrail sünneti mana olarak getirdiği için onun mana olarak rivayeti caizdir. Kur'an'ın mana olarak okunması ise, caiz değildir. Çünkü Cebrail onu lafzıyla indirmiştir. Bundaki sır, lâfzı ile ibadet ve Kur'an'la Müslüman olmayanları âciz bırakmaktır. Çünkü hiç kimse onun içerdiği lafzî icazı ve manasındaki sırları içeren benzeri bir kitap getiremez. Öyleyse başka bir şeyin lâfzı ve manası Kur'an'ın lâfzı ve manasının yerini tutabilir mi? Şüphesiz hayır.
Levh-i Mahfuz, bu kitabın kalbidir. Onun için Hazret-i Rasûl'ün kalbine inmiştir. Kur'an Allah'ın kelâmı kadîmidir. Onu Ramazan ayında indirmiştir. Bir âyette: ”Ramazan ayı, içerisinde Kur'an'ın indirildiği aydır..." (Bakara: 185) buyurulmuştur. Bu, ilk açıklamadır. Biz bu âyetten onun gece mi, yoksa gündüz mü indirildiğini anlayamıyoruz. Allahü teâlâ : ”Biz onu, mübarek bir gecede indirdik" (Duhân: 2) buyurarak bu konuya açıklık getirmiştir. Bu da ikinci beyandır. Bu âyete bakarak o gecenin hangi gece olduğunu anlayamıyoruz. Bu konuyu da: ”Şüphesiz Biz onu Kadir gecesinde indirdik" âyetiyle anlıyoruz. Bu da üçüncü beyandır ki bu, beyanın son noktasıdır.
Sahih olan şu ki, o gecede her hikmetli iş ayrılır. Sene boyu olacak tüm işler ve hükümlerin idaresi yazılır. İşte o gece, Kadir gecesidir. İşler o gecede takdir edildiği için adına Kadir gecesi denilmiştir. Kur'an-ı Kerim bu dediklerimize şahitlik etmektedir. Âyetin başında: ”Biz onu mübarek bir gecede indirdik" (Duhân: 2) buyurulmuşken, sonra o gece şöyle nitelenmiştir: ”Her hikmetli iş o gecede ayrılır..." (Duhân: 3) Kur'an, Kadir gecesinde indi. Öyleyse bu Duhân süresindeki âyetler, bu nitelikle: ”Biz onu Kadir gecesinde indirdik" âyetine hazırlıktır. Kûtu'l-Kulûb adındaki eserde de böyle denilmiştir.
"Kur'ân'ın gece indirilişindeki hikmet nedir?" diye bir sual sorulursa, cevabımız şu olur: ”Kerametlerin çoğu, lütuf ve bağışların inişi, semalara yolculuk geceleri olur. Gece cennettendir. Çünkü istirahat vaktidir. Gündüz ise, cehennemdendir, zira kazanç temini ve yorgunluk ondadır. Gecenin ibadeti gündüzünkinden daha efdaldir. Çünkü insan kalbi geceleyin daha toplu olur. Zaten ibadette gözetilen kalp huzurudur."
2-Kadir gecesinin ne olduğunu sana ne bildirdi? Ey Rasûlüm Muhammed! Onun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? Yani sen onun hakikatini bilemezsin. Çünkü onun kadrinin yüceliği, yaratıkların bilgi sınırının dışındadır. Onu, gaybleri bilen Allah'tan başkası bilemez. Bu ifade, Kur'an'ın indiği vakti yüceltmedir.
3-Kadir gecesi yani o gecede ibadet bin aydan yani bin ayın orucundan ve namazından daha hayırlıdır. Daha efdaldir, kadri daha yücedir, ecri bu süredeki ecirden daha fazladır. Bin ay, seksen sene dört aydır. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: ”Kim Kadir gecesini, inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ihya ederse geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır. Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek Ramazan ayında oruç tutarsa geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır."
Hadisteki ”îmânen ve ihtisâben" kelimelerini Hattâbî, niyetle ve azimetle diye açıklamıştır. Bundan maksat, gönül hoşluğu ile yüksünmeden, orucunu ağır, günlerini uzun bulmadan aksine günlerin uzunluğu, sevabın çokluğunu gerektireceği için bunu fırsat bilerek, tasdik ederek oruç tutmak ve sevabını ummaktır. Beğavî'nin izahına göre ”ihtisâben", ”Allah'ın rızasını ve sevabını umarak" anlamındadır. Hadisteki ”namaz" dan murat, teravih namazıdır. Âlimler arasında bunun, içerisinde gece namazı da bulunan mutlak anlamda olduğunu söyleyenler de vardır. ”Gelecek günahlar" sözü, o andan sonraki büyük günahlardan korumaktan kinayedir. et-Terğîb ve't-Terhîh şerhinde söylendiği gibi bu sözün, günahların bağışlanması anlamında olması da caizdir.
Saîd b. el-Müseyyeb şöyle der: ”Kim akşam ve yatsı namazlarını cemaatle kılarsa o, Kadir gecesinden nasibini almış demektir." Kadir gecesinin gündüzü de hayır açısından aynen gecesi gibidir. "Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır" âyeti işaret ediyor ki, arifler için Kadir gecesi, âbidlerin bin ayından daha hayırlıdır. Bilginler, Kadir gecesinin vaktinde ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluğun görüşüne göre Ramazan ayının son on günü içerisinde ve tek olan günlerdedir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Onu Ramazanın son onunda ve her tek olan günde arayınız" buyurmuştur.
Kadir gecesinin Ramazanın son on gününde oluş hikmeti şudur: O dönem, oruçlunun zayıf düşeceği, ibadette gevşeklik göstereceği zannedilen dönemdir. Kadir gecesinin o dönemde oluşu, kişiyi onu bulabilme umuduyla ibadete gayretlendirir. Tek günlerde oluşu da Allah'ın tek olup, teki sevmesinden dolayıdır. O, teklik zâtının gereği olduğu üzere tek olanda tecelli eder. Görüşlerin çoğuna göre o, yirmi yedinci gecedir. Çünkü işaret ve haberler buna delâlet etmektedirler. Kimileri de onun. Ramazanın son gecesi olduğunu söylerler. Onların dayanağı şudur: Bir hadiste varid olduğuna göre. Allahü teâlâ  Ramazanın her gecesi iftar vaktinde cehennemden azabı hakeden bir milyon kişiyi serbest bırakır. Ramazanın son gecesi olduğunda ise ayın başından sonuna kadar azad ettiği kişi sayısınca cehennemliği serbest bırakır.
Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Rasûlüllah'a onun vaktini bilirsem ne diyeyim?" dedim. ”Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afvefa'fu annf de, buyurdu." Ey Allah'ım! Senden af, afiyet, dinde, dünyada ve ahirette afiyet vermeni istiyoruz."
Herhalde o gecenin gizlenmesindeki sır, büyük sevap umanları, ona rastlayabilmeyı umarak birçok geceyi ihya etmeye teşviktir. Bunun benzerleri Cuma günkü duaların kabul edildiği vaktin, beş vakit arasındaki vustâ namazının, Allah'ın isimleri arasında ism-i âzamin, hepsine saygı göstersinler diye insanlar arasında veli kulunun, mükellefin her an ihtiyat üzere olması için ölüm vaktinin gizlenmesidir.
Bu geceye, Kadir gecesi denilmesi konusunda farklı görüşler vardır. Bunlar:
1- İşler o gece takdir edildiği içindir. ”Her hikmetli iş o gecede ayrılır." (Duhân: 3) âyeti buna işaret eder. Bundan maksat, takdirinin meleklere gösterilmesidir. Yoksa takdirin kendisi ezelîdir. Kadr, takdir anlamındadır. Takdir de bir şeyi hikmetinin gereğine göre özel bir şekil ve özel bir miktar üzere yapmaktır.
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Allahü teâlâ  sene boyu yani ertesi yılki Kadir gecesine kadar olacak olan her şeyi, yağmuru, rızkı, dünyaya getirmeyi, öldürmeyi ve benzerî şeyleri bu gece takdir eder. İşleri idare ile görevli olan meleklere teslim eder. Rızıkların, bitkilerin ve yağmurların bir nüshasını Mîkâil'e; savaşların, rüzgârların, zelzelelerin, yıldırımların, ay ve güneş tutulmalarının bir nüshasını Cebrail'e; amellerin bir nüshasını İsrafil'e, musibetlerin bir nüshasını da Azrail'e verir. İnsanlar ise bunun farkında değildirler.
Şâir ne güzel söylemiş:
Dünyaya veda et, çünkü sen bilmiyorsun,
Gecenin karanlığı çöktüğünde sabaha kadar yaşayacak mısın?
Emniyet içinde akşamı sabahı eden nice genç var,
Kefenleri dokunmuş ama haberleri yok.
Kocası için süslenen nice gelin var,
Oysa zifaf gecesinde kocalarının ruhları kabzedilmiştir.
2- Bu gece, diğer gecelerden daha şerefli ve değerli olduğu için Kadir gecesi denilmiştir. Kadr, makam ve şeref manasınadır. Buna göre, kim o gecede ibadet ve taatta bulunursa, kadr ve şeref sahibi olur.
Ebû Bekir el-Verrak şöyle demiştir: ”Bu gece, içerisinde kadr sahibi meleğin dili ile kadr sahibi ümmete kadr sahibi kitap indiği için, Kadir gecesi adını almıştır. Allahu â'lem Allahü teâlâ  ”kadr" kelimesini, bu sûrede bu sebepten dolayı üç defa zikretmiştir."
Rivayete göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrail oğullarından bir şahsın silâh kuşanıp Allah yolunda bin ay cihad ettiğini anlattı. Müminler buna şaştılar, kendi amellerini küçümsemediler. Bunun üzerine onlara bu gazinin cihad müddetinden daha hayırlı bir gece verildi. Eğer o geceyi ihya ederlerse, bu kullardan daha âbidler olmayı hakederler.
Bir de şöyle denilmiştir: ”Hazret-i Peygambere bu ümmetin tümünün ömürleri gösterildi. Efendimiz onları azımsadı. Uzun ömürlü olan diğerlerinin yapabildikleri amelleri yapamayacaklarından korktu. Bunun üzerine Allah ona Kadir gecesini verdi. Onu, diğer ümmetlerin bin ayından daha hayırlı kıldı."
Âyet-i kerime, Kadir gecesinin varlığına delildir. Onun, faziletinin Kur'an'ın inişinden dolayı olduğunu söyleyenler, o faziletinin bir defaya mahsus olup kesildiğini söylüyorlar. Cumhurun görüşüne göre o, bakîdir, her sene tekrarlanmaktadır. Bu, Allah'ın bir fazlı ve kullarına rahmetidir.
Bazı âlimlere göre Kadir gecesi, Ramazan ayına mahsus değildir. Ama çoğunluğa göre bu aya mahsustur. Ramazanın son on günü geldiğinde Hazret-i Peygamber, amellerini artırır, gecesini ihya eder ve aile efradını ibadet için kaldırırdı. Sâlih kullar, son on geceyi, tümüyle Kadir gecesini ihya etmek niyetiyle namazla geçirirlerdi."
Büyüklerden birisi şöyle demiştir: ”Kim bu niyetle her gece on âyet okursa, gecenin bereket ve sevabından mahrum olmaz. Bu, Allah'ın kadrini açıkladığı, Rasûlüllah'ın haber verdiği o geceye ait namazın faziletinin yerini tutar."
Nafile namazlar, insanların .birbirlerini çağırmadan yani ezansız ve kametsiz cemaatle kılınabilirler, bunda hiçbir kerâhat yoktur. Öyleyse sen manevî zevkten mahrum bazı kişilerin dediklerine kulak asma. Onlar iktidarsız kişi hükmündedirler. Münâcatın zevkini, tâatların tadını, vakitlerin faziletini bilmezler.
4-O gecede melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle, emriyle o senede takdir edilen hayır, şerherbir iş için inerler. Bu, ”Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler vardır..." (Ra'd: 11) âyet indeki ifadeye benzemektedir.
"Melekler" mutlak olarak anıldığı için, âyetin zahirine göre, tüm melekler murat edilmiştir. O gece melekler inerler, Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)'in ümmetinden oruç tutan erkekler ve kadınların bağışlanmalarını dilerler. Bir diğer görüşe göre, meleklerden bir gruptur. Diğer melekler onları sadece Kadir gecesinde görürler. Bu, bizim bayram günü dışında görmediğimiz zâhidlere benzer. Meleklerden murat ne olursa olsun melekler ve ruh (Cebrail), gökyüzünün tamamından yeryüzüne inerler. Bu, hiç de yadırganacak bir şey değildir. Başka günlerde zikir meclislerine indiklerine göre, bu şâm yüce gecede inmeleri daha evlâdır. Meleklerin dünya semasına inmeleri de muhtemeldir.
Âlimler, meleklerin grup grup indiklerini, kiminin inip kiminin yükseldiğini söylemişlerdir. Onların durumu, hacıların durumuna benzer. Hacılar çok olmalarına rağmen Kabe'ye ve diğer ibadet yerlerine peşpeşine girerler. Ama bazıları girerken, diğerleri çıkar. Bu yüzden onların inişleri fecir vaktine kadar uzamıştır. Âyetteki inerler anlamını veren kelimenin yapısı da bu tedrîcîliğe işaret eder. Bu gösteriyor ki, ”Melekler çok fazla oldukları için yer ve gök onları taşıyamazlar" tarzındaki iddia yerinde değildir. Ayrıca ruhların durumu, cisimlerin durumu gibi değildir. Meleklerin nurdan yaratılan lâtif cisimleri vardır.
Bazı bilginlerin dediklerine göre inenler, Sidretu’l-Müntehâ'da bulunan meleklerdir. Orada sayılarını Allah'tan başka kimsenin bilmediği çoklukta melek vardır. Cebrail'in makamı onların ortasındadır.
Yeryüzüne inen melekler kiliselere, puthanelere, içerisinde resim, köpek ve kötülükler bulunan evlere, şarap içenin veya şarap tiryakisi olanın, cünübün ve domuz eti yiyenin bulunduğu evlere girmezler.
Meleklerin yeryüzüne Allah'ın izni ile inmeleri, onların bizi arzu ettiklerine ve aşk duyduklarına, inmek için izin istediklerine ve kendilerine izin verildiğine işaret etmektedir.
Çirkini gizleyen, güzeli açığa çıkaran Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz.
5-O gece, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır. Yani o, selâmetten başka bir şey değildir. O gece hastalık olmaz. Rüzgâr ve yıldırım gibi serlerden ve âfetlerden bir şey bulunmaz. Aksine bu gece inen, sadece selâmet, fayda ve hayırdır. O gece şeytan kötülük yapamaz. Hiçbir sihirbazın sihiri etki etmez. Yahut da onun selâm oluşundan maksat, müminlere verdikleri selâmın çokluğudur. Hadiste varid olmuştur ki, Kadir gecesinde Cebrail ve meleklerden büyük bir grup inerler, ayakta veya oturarak ibadet etmekte olan her mü'min için duâ ederler, onlara selâm verirler.
Ayette belirtilen selâm, fecrin doğuşuna kadar sürer. Melekler o vakte kadar grup grup inerler. Kimi âlimlerin dediklerine göre, Kadir gecesinde güneşin batışından fecrin doğuşuna kadar ibadet edenlere selâm verirler. Sonra gökyüzüne çıkarlar.
Denildiğine göre, Kadir gecesinin alâmetleri şunlardır: ”Gece ne sıcaktır, ne soğuk. Sabahleyin güneş doğduğunda fazla ışığı olmaz. Çünkü melekler tam güneş doğarken gökyüzüne çıkarlar. Çok kalabalık oldukları için güneş ışınlarının yayılmasını engellerler. Yahut da güneş, bu gecenin sabahının nurudur.
5 notes · View notes
umutdogukanli · 2 years
Text
GİDEMEZZZSİN...!!!!
Bazen paslı bi balkondan atlarsın bazen binlerce kilometre bileklerinde ve bazen yutar kelebekleri midesiz bi ergen....sen buna intihar dersin ben yaşama sevinci...tam tersidir aslında anlatılanın bilinenin aksine...yaşamayı sevmediysen asla gitmek istemezsin bu dünyadan...Başlayalım mı?
Tek bağımlılığı hayat olan entel dantel narsist kişiliklerin yüzüne kusmak isterdim bileğimdeki dikişleri...kimsesizliği örnek göstermeden öyle improvisation bi çığlık susmak isterdim kulaklarına...
Yakıtı olduğuna inanırım bu aciz bedenlerin,adamına göre değiştiğine inanırım kimisine kurşunlu kimisine kurşunsuzzz...
Gerçekten bu işin kaşarı olmuş bi türlü kendi yarattığı cehenneminden gidemeyen fakat doğru kesiğin sağdan sola değilde yukardan aşağı olması gerektiğini bilen bu usta cerrah buna rağmen hala hayattayken,ilahi adaletin varlığına sırt çeviremez hale gelir...
GİDEMEZ!!!
Korku yoktur herşeyin en başında,o bitik herşeyini yitirmiş kaybedeceğim hiç bişey yok artık diyen adam bi süre sonra kopmaya başlayınca sahte gerçeklikten işte tam o anda pişman olur!!istisnasız herkes yaşar bunu...geri dönmek ister ...hani derler ya hayatım şerit gibi gçti diye heh işte o şerit tam o anda yapışır retinana...
O an artık ya çok geçtir yada çok başındasındır senin için okunan duaların seslerini duymak için...hmmm eee tabi bide şanslıysan...Kimi ulaştığını sanar yıllarca aradığı cennetinin bar taburesine.kimi hiç bişeysizliğe özenir o derin boşlukta...
Kimse yoktur sen planını yavaş yavaş kurduğunda...inadına hiç kimse olmaz yaşadığın lanet apartmanda,bu şu demek:;ÇALICAĞIN HİÇ BİR KAPI YOKTUR İÇERİ ADIM ATMAK İÇİN.....
Sonsuz boşlukta sallanıp duracağını bile bile tutuşturur bi melek eline intihar materyelini ve tüm koşullar uygundur atlamak yutmak yada kısa bi süre uçmak için....
Bunun bi sınav olduğunu düşünmek belki iyi gelebilir bi nevi şahısa görede değişebilir..."""Ama sonuç hep aynıdır,patlak kafa cam duvarda kanın kırmızı değilde siyah olduğunu anladığında ,işte tam o anda bi damla sadece gözlerimde...kaybettim!!!hayatımda kardeşim gibi sevdiğim tek adamı böyle kaybettim!!doğum günümden bi gün önce!!!"""""
O an bi sessizlik kulaklarımda o an sert bi balgam boğazımda,14 lüm belimde buz gibi,hiç orman yoktu hiç kuş görmedim parlement mavisi gökyüzünde ve hıçkırdım saatlerce...saatlerce saate baktım zamanın durmadığını kanıtlayabilmek için kendime...
Bir çelik ızgara...
Akan kana kirli yuva...
Tanrı olsa da olmasa da....
Artık çok yakınım kardeşim sana...
10.08.2022
11:20
U.Doğukanlı
2 notes · View notes
tarotika · 2 years
Text
Bir kalp kırıklığı getiren aşk üçgenine hapsolmuş yüreğin. İstesen tüm ilmekleri çözüp yeniden baslayabilirsin. Bu seninki gönüllü esaret! Hayat sana bir uyarıda bulunuyor. Her karar bir vazgeçiştir. Yeni başlangıçlar içinde bambaşka olasılıklar barındırır. İlahi sistem taze bir başlangıç için seni destekliyor fakat unutma bu cömert detsek ile iyi kötü tüm bakış açılarını yeniden gözden gecirmelisin. Saplantli bir aşk ucgeni için hayat çok kısa...
Güne not;
Bu senin için dostum....
Tumblr media
5 notes · View notes
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
RÜYA KAPANLARDAN İLK GÖZÜNE ÇARPANI SEÇ VE GÜNLÜK NİYET ÇALIŞMANI YAP!
1. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey biraz daha fazla çaba göstermek. Tam olarak hemen sonuca ulaşamadığın zaman hissettiğin bezginlik yoluna engel oluyor. İçindeki isteğin hemen uçup gitmesine izin verme. Yol herkese göre farklı inişler ve çıkışlar içerir. Niyetlerine ulaşanlar asla vazgeçmeyenlerdir. 777- DOĞRU YOLDA OLDUĞUMU BİLİYORUM. 444- HEDEFLERİME ULAŞACAK İÇSEL GÜCE SAHİBİM.
2. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey çevrenle iletişimlerinde niyetlerini kendine saklaman. Konuşarak enerjini dağıtmamaya özen göster. Dinleyenlerin düşüncelerinin seni bulandırmasına izin verme. Bazen gücünü gizlice biriktirmen gerekir. 666- KENDİ YOLUMDA SESSİZ BİR KARARLILIKLA YÜRÜYORUM. 222- ENERJİMİ NİYETLERİME ULAŞMAK İÇİN BİRİKTİRİYORUM.
3. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey her gün küçük de olsa bir adım atmak. Bu adım bazen tam istediğin verimlilikte olmayabilir ama önemli değil. İhtiyacın olan devamlılık ve istikrar. İlk 21 gün zorlanabilirsin ama sonrasında her şey çok daha kolay olacak. 555- BENİ ŞLERİ GÖTÜREN DEĞİŞİMLERE KENDİMİ AÇIYORUM. 888- BENİ HEDEFİME GÖTÜREN ADIMLARI HER GÜN ATIYORUM.
4. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey günlük koşturmacalara ve küçük detaylara takılarak enerjini düşürmemen. Zihnin kolay dağılıyor ve önemsiz noktalara takılı kalıyor. Kendine her gün niyetini hatırlatarak güne başlamalısın. Sabahları ya olumlama ya da kısa bir meditasyonla güne başlaman çok iyi olur. 333- İNANCIMI VE ENERJİMİ YÜKSEK TUTMAYI SEÇİYORUM. 777- ZİHNİMİ POZİTİF SONUÇLARA ODAKLIYORUM.
5. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey bilinçaltını doğru şekilde programlamak. Küçüklüğünden gelen ve yaşadığın bazı travmalardan kalan negatif kök inançlarını düzeltmen büyük önem taşıyor. Bunun için günlük olarak ve aksatmadan olumlama çalışmaları yapman çok iyi olacaktır. 999- GÜZELLİKLERİ VE MUTLU BİR HAYATI HAK ETTİĞİMİ BİLİYORUM. 333- UMUDUMU VE İÇ ENERJİMİ YÜKSEK TUTMAYI SEÇİYORUM.
6. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey üçüncü gözünle gördüğün bazı gerçeklere uygun yaşamak. Kiminle görüşmemen ve nereye gitmemen gerektiğini bildiğin halde bazen bu hislerinle çelişen davranışlarda bulunuyorsun. İç sesini ve sezgilerini bilgeliğini önemseyerek yolunu çizmen sana çok iyi gelecektir. 111- İLAHİ GÜCÜN BİLGELİĞİYLE HAYATIMA YÖN VERİYORUM. 555- RUHSAL PLANDAN GELEN İŞARETLERİ TAKİP EDİYORUM.
7. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey gerekli bilgilere ulaşmak için kendine fırsat ve zaman tanıman. Okuman gereken kitapları ertelemeden okumalı veya alman gereken eğitimleri tüm fırsatları değerlendirerek almalısın. Bunları yaparsan hayallerine ulaşman o kadar hızlanacak ve kolaylaşacak ki sen bile şaşıracaksın. 444- ZİHNİMİ DOĞRU BİLGİLERE AÇIYORUM. 888- KENDİ POTANSİYELİMİ GERÇEKLEŞTİRMEYİ SEÇİYORUM.
8. RÜYA KAPANI: Kalbinden geçenlere ulaşmak için en çok ihtiyacın olan şey geçmişe takılı kalarak hayal kırıklıklarıyla enerji alanını kapatmamak. Geçmişte olanların sürekli tekrarlanacağından endişe ederek istemeden de olsa negatif enerjiyi kendine çekiyorsun. Endişelerinden sıyrıldığın anda muhteşem fırsatlar kapını çalacak. Biraz daha sakinleşmeye ihtiyacın var. 222- ZİHNİMİ SAKİNLEŞTİREREK OLUMLU KALMAYI SEÇİYORUM. 999- MUTLU RASTLANTILARA VE GÜZEL FIRSATLARI KENDİMİ AÇIYORUM.
#mistikyolyoutube #mistikyol #rüyakapanı #niyetçalışması #çekimyasası #niyetlerineulaş #rüyakapanlarındanseç #olumlama #tekrarlayansayılar #meleksayıları #111 #222 #333 #444 #555 #666 #777 #888 #999 #kişiselgelişim #didemçiloğlu #cemçiloğlu
5 notes · View notes
benimpencerelerim · 1 month
Text
SERMAYENIN FALANJLARI
Ali Duran Topuz
Jandarmanın kalkanı kimi koruyor, copu kimi dövüyor?
Yayınlanma:18 Nisan 2024 Perşembe
“Milli işçi” olamayacağı gibi “milli ordu” diye bir şey de yok: Lezita işçilerinin üstüne yürüyen robotsu jandarma birliği, Lezita’nın patronu Abalıoğlu ve Buffet efendilerin ait olduğu milletin ordusunun falanjıdır.
Tumblr media
Yüzleri görülmüyor. Başlarında kask, ellerinde kalkan var. Kalkandan duvar örmüşler önlerine. Robotsu adımlarla yürüyorlar. Kalkanlara vuruyorlar, karşılarındaki düşmanı ürkütmek için. Savaşta düşman saflara yürüyorlar gibi. Safları çok sıkı. Kısa, kesik, robotsu adımlarla yürüyorlar. Kurulmuş gibi yürüyorlar. İnsan değil robot gibiler. Yüzleri bundan mı görülmüyor? Kararlı oldukları ayaklarından ve kalkanlarından belli. Fakat gerçekte kararları yok yazılımları var, yani emir almışlar. Emir eri. Emir kulu. Ne emri? İşçilerin eylemi/grevi sonlandırılacak. Aman vermek yok.
İşçiler, Lezita nam tavuk firmasının işten atılan işçileri. Atılan işçiler yerine hukuksuz biçimde işçi almış patron efendi, grev kırmak için. Hindistan’dan işçi de getirmişler.
İŞÇİ YERİNE İŞÇİ, İŞÇİYE KARŞI İŞÇİ
Hindistan’dan? Daha ucuz, daha maliyetsiz, daha dertsiz yani daha güvencesiz diye. Küresel emek arzı büyüdükçe emeğin payı da güvencesi de azalıyor ya, yeryüzündeki, işçi yerine daha ucuz işçi bulunup işçiye karşı işçi kullanmak yeni keşif değil zaten... Türkiye’dekileri daha da yoksullaştırmak için Hindistan’dan getirirler ya başka yerde de oradakileri yoksullaştırmak için Türkiye’den götürürler. Kim bunlar? Kapitalistler. “Küreselleşen dünya” adıyla takdis ettikleri dünya düzeninin efendileri. Örümcek ağı gibi ağlarla birbirine bağlılar. Safları çok sıkı. Kârlarını en üst seviyeye çıkarmak için iki temel şeye ihtiyaçları var: Üretim için mecbur oldukları işçilerin emek payını en aza indirmeye ve bunu sağlayabilmek için şiddete. Gerekli şiddet, devletin elindeki şiddet tekelinden sağlanıyor, “polisimiz, askerimiz, zabıtamız” denilen kümeler bu ağların sahiplerinin hizmetindeler, ülkelerin, işçilerin, işsizlerin, emekçilerin değil.
KAPİTALİZMİN ‘FITRAT’I
Savaş meydanı gibi dedik, gibisi fazla savaş bu, sınıf savaşı. Sermaye hem yerel/ülkesel hem de küresel yollar, yolaklar, ağlar üzerinden güçlendikçe güçlenirken işçiler yerlerinde, yurtlarında ya da yerlerinden yurtlarından olmuş halde, sınır boylarında, kamplarda, denizlerde iş yani hayat imkânı arıyor, yoksullaştıkça yoksullaşıyor. Bu sömürü düzenine olası her itiraz Lezita işçilerinin üzerine yürüyen jandarma birliğinde görüldüğü üzere savaş düzeniyle karşılanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen muhalefete çatarken şöyle dedi: “Güya hak, hukuk, adalet adına Van'a koşanlar Beşiktaş'ta göz göre göre can veren işçiler için tek bir adım dahi atmadılar.”
Adım? Göz göre göre can verdikten sonraki adım? Robotmuş gibi yürüyen jandarmanın attığı adımları atma emri veren iktidarın sahibi söylüyor bunu. İşçiler can vermeden önce mesela Soma’da, Karadon’da, İliç’te atılması gereken adımları atmayan iktidarın sahibi.
Beşiktaş’ta göz göre can veren işçiler, Soma’da, Karadon’da, İliç’te göz göre göre can veren işçilerle aynı işçiler, onlar için ne adım atılmıştı? “Fıtrat” denilmişti, sen öleceksin ki ben kazanayım, kapitalizmin fıtratı bu başka bir ilahi düzenin değil. Bir sonraki cinayete ya da katliama kadar “tazminatı neyse veririz”den ve göstermelik bir iki mahkûmiyet kararından başka adım görmeyiz hiçbir zaman.
HİNTLİ İŞÇİ DE İŞÇİ
Lezita’da, kimi ırkçı dangalakların özel olarak vurguladığı bir mesele de var, Hintli işçiler meselesi. “Hintli işçilere karşı Türk işçilerin hakkı”nı koruma lafları etmekten çekinmiyorlar. Oysa Hintli işçiler de Türkiyeli işçiler de aynı “atılması gereken adımlar”ı atmayan, atılmaması gereken adımları atan küresel şiddet şebekesinin idarecileri tarafından sömürülüyor, katlediliyor. Unutulup gitti belki ama işte örneğin Bangladeş’te Nisan 2012’de binden fazla işçinin can verdiği “iş kazası” yani iş katliamı aynı adımların sonucuydu. Cinayet, katliam, gaz, cop, kelepçe, işkence adımları. Bu sebeple direnişteki Lezita işçilerinin taşıdığı Türk bayrağı onları jandarmanın şiddetinden korumaya hiç mi hiç yardımcı olmadı, jandarma işçilerin taşıdığı bayrağa değil patronlarının biriktirmeye devam ettiği sermayeye bağlı çünkü; bayrak sadece işçiyle askerin aynı safta olduğu yanılsamasını yaratan bir işaretten ibaret.
AÇIK SÖZLÜ BİR KAPİTALİST: EVET, SAVAŞ VAR!
Savaş bu, başka başka isimler, örtüler, sembollerle gizlenmek istense de Türk, Hintli filan ayrıştırmalarıyla hedef şaşırtılmak istense de. Bu küresel çarkın efendilerinden Warren Buffet vaktiyle muzaffer bir edayla söylemişti zaten her şeyi: “Tamam sınıf savaşı var ama savaşı veren benim sınıfım, zenginler sınıfı ve biz kazanıyoruz!” Tabii ki sadece ABD için konuşmuyordu. Dünyanın en zengin sekiz kişisinden biri, bu sekiz kişinin serveti, 3.5 milyar kişinin toplam “servet”inden büyük. Bu Buffet efendi son bir yıl içinde servetine 27 milyar dolar ekledi ya işte bu fazla/artış Lezita’da işçilerin üzerine yürüyen jandarmada örneklendiği haliyle dünyanın her yerindeki askeri/polisiye güçlerin yardımıyla ekleniyor. “Milli işçi” olamayacağı gibi artık hiçbir anlamda “milli ordu” da yok, olamaz: Lezita işçilerinin üstüne yürüyen robotsu birlik Lezita’nın patronu Orhan Abalıoğlu ve Warren Buffet efendinin asıl ait oldukları milletin birliğidir; iki ailenin servetine servet katmasını sağlayan ordu. Abalıoğlu kim ki Buffet’ın yanında demeyin, devasa servetlerin hızla el, yer ve ülke değiştirdiği dünyanın her yerinde sermaye birikimi aynı mekanizmalarla sağlanıyor, ama az ama çok.
ANCAK BU BÖYLE GİTMEZ!
Dünya giderek iki ulusa doğru gidiyor, egemenlerin kanlı, paralı, semirmiş azınlık zengin ulusu ve o zenginliği yaratan köyünde, kasabasında, ülkesinde, sınır boylarında, denizlerde, başka başka ülkelerde karın tokluğuyla ölüm arasındaki sarkaçta hareket eden işçi ulusu. Kimi olduğu yere çakılarak köleleştiriliyor kimi yerinden yurdundan edilerek aday kölelik için perakende ediliyor. “Ulus devlet” denilen varlık da giderek bu “hiper ulus”un, sermaye ulusunun hizmetinde, adına hareket ettiğini öne sürdüğü uyruk ulusun işini (Lezita mesela), evini (depremler mesela), ekolojisini (Soma, Bergama, İliç mesela) tahrip etme rahipliğine dönüşüyor. Bayrak bir işe yaramıyor, sermayenin falanjları bayrak, din, iman tanımıyor, tanımadı hiç.
Bu günlerde rüzgar artık bir zamanlar olduğu, umulduğu gibi “işçiden işçiden” esmiyor belki ama kapitalistten yana esen rüzgâra hizmet etme alçaklığını da üstlenmek gerekmiyor. Hele şu “artık sınıf mı kaldım canım” yollu zevzekliklere yüz vermek hiç gerekmiyor, Lezita işçilerin üstüne yürüyen güç açık bir sınıf gücü işte.
Her durumda, “ancak bu böyle gitmez” demekten vaz geçmemek gerekiyor, Erdoğan muhalefete laf atarken biraz bunu bilerek konuşuyordu: Erdoğan yerine bu düzenin bekçisi olmaya aday olan partiler, aynı politikalar, yol yöntemler ve ilişki ağlarıyla oluşmuş partiler, en fazla aynı şeyleri yapmak üzere iktidara gelebilirler, gelene kadar demokrat geldikten sonra faşist olmaları da kaçınılmazdır. Gelene kadar mevcut iktidarın sahibi istediği gibi dalga geçebilir. “İşçi için adım atmak” da nutuk atmak da ürkütmez kimseyi, işçiye karşı atılan adımları durdurmak ve işçiyle beraber (için değil) sömürü çarklarını kıracak adımların peşine düşmek gerek.
Not: Yazı üzerine, Lezita tarafından bir açıklama gönderilmiştir. Aynen yayınlıyoruz:
Sayın Ali Duran Topuz,
Bilindiği gibi, gıda sektörünün sürdürülebilir şekilde üretime devam etmesi büyük önem taşımaktadır. Lezita olarak birinci amacımız; toplumun iyi ve sağlıklı beslenmesinin en erişilebilir yöntemi olan kanatlı et tedarikini devam ettirmek, bunu yaparken ülkemizin kaynaklarını kullanmaktır. Yaklaşık 3500 kişiye istihdam sağlayan bir şirket olarak en önemli değerimiz çalışanlarımız ve çalışanlarımızın haklarının gözetilmesidir. Bu çerçevede sektörümüzde çalışanlarına en iyi koşulları sağlayan kurumlar arasında ilk sıralarda yer almaktan gurur duyuyoruz.
İzmir Kemalpaşa’da bulunan üretim tesisimizde 7.3.2024 tarihinde Öz Gıda İş Sendikası tarafından çalışanlarımızın onayı olmaksızın başlatılan grev etkisiz olmuş, tesisimiz tam kapasite ile üretime devam ederken, tedarik zincirinde herhangi bir aksaklık yaşanmamış, kalitemizde ve işleyişte hiçbir değişiklik olmamıştır. Daha önce de çeşitli vesilelerle gündeme geldiği gibi; tek taraflı alınan grev kararından sonra yaklaşık 3.500 çalışanımızın sadece 168’i işbaşı yapmamış ve sürecin dışında kalmayı tercih etmiştir. Geride kalan 3.300 çalışanımız ise üreterek çalışmaya ve değer katmaya devam etmişlerdir.
Hukuka ve kanunlara uygun hareket eden şirketimiz, grev tarihinden itibaren, greve çıkan işçilerin bölümleri ve onların yaptıkları işleri yerine getirmesi için hiç kimseyi istihdam etmemiştir. Nitekim; 11.3.2024 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından grev kırıcılığı ve greve çıkan işçilerin yerine işçi alındığı iddiasıyla denetim yapılmış, ancak böyle bir durumun olmadığı Bakanlık müfettişleri tarafından da teyit edilmiştir. Mevcut durumda; greve çıkmamış olan ancak bir sebepten dolayı istifa eden, emeklilik, evlilik vb. haklı sebeplerle işten ayrılan veya iş akdi haklı nedenle sonlandırılan 69 çalışanımız yerine ise bugüne kadar 55 çalışan alınmıştır. Bu durum da resmi kayıtlara bakılarak teyit edilebilir.
Konuyu değerlendirmenize sunar, kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik desteğiniz için teşekkür ederiz.
Saygılarımızla
0 notes