Tumgik
#kafdağı
mormezarlik · 8 months
Text
Eskiden hep Kaf Dağı'nı gerçek sanırdım..hatta bir kitap vardı Kaf Dağı'nın ardındaki mutluluk okulu..diye bişidi sanırım..
16 notes · View notes
Text
Bülbül yine mey’ustu; vatan virandı gülüm
Uğrunda hayallerim bile yıprandı gülüm
Mecnun dahi Leyla’yı anmaz oldu yürekten
Güzeller güzeliydi; hani sultandı gülüm
Yaşamak, sonsuzluğu tattı avuçlarından
Ölüm tomurcuklandı; kabir uyandı gülüm
Bir kafdağı kalmıştı varlığından bihaber
Seni görünce, o da tutuşup yandı gülüm
14 notes · View notes
ciceksinur · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
minicik gövdeme yüklü kafdağı,🦋
3 notes · View notes
mnsrykt · 1 year
Text
"Dünyanın bütün şiirleri sizi söyler, bütün şarkıları size söylenmiştir. Çocuk kalbiniz gövdenizde çiçek açmaya başlamıştır. İçinizde binlerce karınca dünyayı size, sizi dünyaya taşıyıp durmaktadır. Baktığınız her şey büyülü aynanızdır. Sesiniz billur gibi açar ağzınızda. Parmaklarınız saçlarınızdan değil gökyüzünden taşar. Bütün sesler bir uzaklık hevesi, bir arzu atlasıdır. Bütün masallar siz olursunuz. Kafdağı her gün gidip geldiğiniz bir murat yoludur. Leyla sizden ayrılır, Mecnun'a çöller kurarsınız. Evler her gün biraz daha küçülür. Bütün kızlar o küçük odalarda güzelleşir. Pencereler siz baktıkça kapanır. Kimse acınızı duymuyordur! Her şey bir incinme yumağına dönmüştür. Sokaklar yalnızlığınızın ıslığı olur. Bir avuç mahallelerde bir şarkı boyu gider gelirsiniz. Sonsuzluğun elifi başlamıştır. Sizi insan içinden çekip alan aşk, götürüp insan içine katmaktadır yine. Okuduğunuz her şiir, her hikâye içinizdeki nar ocağına düşer. Bütün kitaplar sizi söylemektedir. Yeni bir büyümedir bu, acının bile yaşama gücüne, dünya bağışına dönüştüğü."
16 notes · View notes
klndrmsrp · 2 years
Text
Tumblr media
bülbül yine mey’ustu; vatan virandı gülüm
uğrunda hayallerim bile yıprandı gülüm
Mecnun dahi Leyla’yı anmaz oldu yürekten
güzeller güzeliydi; hani sultandı gülüm
yaşamak, sonsuzluğu tattı avuçlarından
ölüm tomurcuklandı; kabir uyandı gülüm
bir kafdağı kalmıştı varlığından bihaber
seni görünce, o da tutuşup yandı gülüm..
#NurullahGenç
21 notes · View notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Enver Karagöz Şiir Yarışması
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/enver-karagoz-siir-yarismasi/
12 Eylül’le birlikte Artvin Öğretmen Okulu işkence hane haline getirildi ve çok sayıda insan orada işkence gördü. İşkence görenlerden biri de Enver Karagöz’dü. Karagöz şairdi, edebiyat öğretmeniydi. Bir daha güzel şiirler okumasın, yaptığı konuşmalarla insanların yüreğini havalandırmasın diye boğazına kaynar su dökülerek sesini aldılar işkence sırasında.
O haliyle bir süre Almanya’da mülteci olarak yaşadı. 2007’de kaybettik onu. Bir Direnç Gülü olarak kaldı belleklerde Enver Karagöz.
Onun adına Almanya’nın Köln şehrinde uzun zamandan beri edebiyat etkinlikleri düzenlenmektedir. Bu şiir yarışması onun adına düzenlenen etkinlikleri desteklemek, Direnç Gülü Enver Karagöz’ü ve ona yapılanları unutturmamak amacı taşımaktadır.
Seçici kurul (jüri); Neşe Yaşın, Emel İrtem, Sezai Sarıoğlu, Hayrettin Geçkin ve Şeref Bilsel’den oluşmaktadır.
Yarışmaya katılmak isteyenler, herhangi bir yerde yayınlanmamış birer şiirini 1 Ekim 2024 tarihine kadar [email protected] adresine gönderebilirler.
Yarışma sonuçları 12 Ekim’de yapılacak Enver Karagöz Edebiyat Dostları Etkinliği sırasında açıklanacak ve yarışmaya katılacak şiirlerin tamamından bir şiir sergisi oluşturulacaktır. Ayrıca yarışma sonucunda ilk üçe giren eserlere çeşitli ödüller verilecektir.
***
< 1x
“Direnç Gülü” Enver Karagöz Üzerine…
Enver Karagöz, bu toprakların direngen ruhunu taşıyan, geleceği umut ve sevgiyle dokuyan bir insandı. Onun varlığı, bir güneş gibi penceremizde beliren ve odalarımıza sıcaklık katan bir ışık gibiydi. Kendi adımlarıyla, sessizce ama kararlı bir şekilde ilerleyen, kimseye duyurmadan ama herkese dokunan bir yürekti. Kitaplar, sanat ve edebiyat onun mücadelesinin ana yollarıydı; bu yollarda ilerlerken insanları barışa, aşka ve daha güzel bir dünyaya inandırdı.
“Bizi sesimizden vurdular
dilsiz kuşlar evreninde
adressiz bir mektuptuk
postacı kendisi yazdı adresimizi
bu yüzden
ne biz bir yerlere ulaştık
ne bir yerler bize (b)ulaştı
gel demek kolay
bir bağırtı nefes
bir çırpı kanat
kaç okyanus tükettim içimde
bu kaçıncı Kafdağı
Bizi düşlerimizden vurdular
masallarımız kanadı
üç elma düşmedi gökten
ağzımız küçüldü
bundandır çıkamadığımız kerevetine
dön demek kolay
Kimse var mı orda
sessizliğimizi duyacak biri
yorgun değiliz
uzun kalmayacağız
hatta
girmesek de olur içeriye
bir merhaba yeter
masal sürsün diye”
Enver Karagöz, sadece bir öğretmen ya da şair değildi. O, insanlığın en temiz yüzlerinden biriydi; dilsiz bir evrenin içinde bile sesini duyurabilen, yüreklerde yankı bulan bir sestir. Onunla ilgili her anı, her sözcük, onun insanlığın oğluyduğunu gösterir. Kavgalarını sanat ve edebiyatla yürütmüş, düşünceleriyle kalplere dokunmuş bir rehberdi. Karşısına çıkan her türlü zorlukta, insanlığa dair umutları yeşertmiş ve bu umutları kalemiyle bizlere aktarmıştır.
“Ayak sesleri
kısa adımlı
kendinden emin
sirensiz
düdüksüz
postalsız
bir ses
bir güneş penceremde
ya gülüşüm olsun
kapının aralığında
ya duruşun dolsun odama
sıcaklığınla
eylülsüz gel ne olur”
Enver ağabeyin mücadele dolu hayatında, sadece idealleri değil, aynı zamanda insanlara olan sevgisi de onu farklı kılmıştır. Köyünde, büyük bir ciddiyetle genç bir öğrenciyi (beni) karşılayıp, ona yaşamın ve bilginin değerini anlatarak beyinleri yıkamaya değil, aydınlatmaya çalışmıştır. Onun bir sözcüğü, ateşten ve sudan yorgun düşmüş bir dünya için umut olmuş, tomurcuklara, tohumlara dönüşerek aşk ve devrim olarak patlamıştır.
“Böylece
yolcu etti beni bir kitap
başka bir kitaba
öyle öyle ulaştım
kendime, sana, dünyaya
yazardan aldım sözü
biraz da ben yürüdüm
yaklaştım güzelliğine
kendimin, senin, dünyanın…”
Enver Karagöz, o büyülü ses tonuyla yalnızca şiirler okumaz, o şiirleri yaşar, adeta onlarla nefes alırdı. İnsanların yüreklerine kazınan sözleri, onun yaşamının bir yansımasıydı. Onun dünyasında, aşk ve devrim iç içe geçer, insanı insan yapan değerlerin peşinde bir arayışla harmanlanırdı. Yaşadığımız karanlık zamanlarda bile, onun ışığıyla aydınlanan yollarda ilerlememizi sağlar.
“Ne güzeldir yaşamak
Bir ırmak gibi coşkunca
Dağların üzerinde yürümek
Bulutlara değdirmek başımızı
Sıcak ak bir somun
Koltuğumuzun altında
Kırlara çıkmak
Karışmak insanların arasına
Milyonların arasına…”
Enver ağabey, hayata sadece mutlu olma amacıyla bakmayan, aynı zamanda yararlı olmayı, bir fark yaratmayı ve şefkatle dünyaya dokunmayı bilen bir insandı. Onun varlığı, bugün bizlere hala bir yol gösterici, bir direniş sembolü olarak ilham vermektedir. Gerçek bir insanlık dersi veren, vicdan sahibi bir kale olarak yaşadı. Ve o, bizlerin hayatında bir Direnç Gülü olarak hep var olacak, asla unutulmayacak. O unutulmadığı sürece, dünyanın daha güzel bir yer olması için satırları ve sesi en güzel yarınlara ulaştıracak.
“Diren! Ey kalbim
Diren! Hayasızlığa
Namussuzluğa
Diren! Kötüye
Çirkine, yanlışa
Diren! Yenilme”
Enver Karagöz’ü anlatmak, onun yaşamını sadece bir anı olarak hatırlamak değil, aynı zamanda onunla birlikte var olan değerleri yaşatmak anlamına gelir. Onun adımları, onun sesi, bizim için hala bir umut kaynağıdır. Bu umutla, onun anısını ve mirasını yaşatmaya devam edeceğiz ve o, içine düşürülmek istendiğimiz karanlık, umutsuzluk ve geleceksizleştirme politikaları karşısında bizlerin önünde duran bir çoban ateşi ve bir gemici feneridir. İçimizde hiç sönmeyecek olan adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir dünya arzusudur. Böyle bir dünyanın mümkün olduğuna dair inançtır. Böyle bir dünyayı yaratmak için baş başa, düş düşe verdiğimizde şiirin bize katacağı güçtür.
“Böylece
yolcu etti beni bir kitap
başka bir kitaba
öyle öyle ulaştım
kendime, sana, dünyaya
yazardan aldım sözü
biraz da ben yürüdüm
yaklaştım güzelliğine
kendimin, senin, dünyanın…”
Hayatın amacı sanırım yalnızca mutlu olmaya indirgenemez. Yararlı ve şefkatli olmak; en önemlisi fark yaratmak; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek ve yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmek olmalı hayatın amacı… İzin verirseniz, tam da bu tanıma uygun yaşamış Enver ağabey için yazdığım ve ona ithaf ettiğim bir şiirimi paylaşmak istiyorum şimdi de:
bir sözcük olsa
bir sözcük ki
ateşten ve sudan yorgun
düşmüş yollara bir başına
üşümüş belki
aç susuz yaralı
yüzü dağların rengi
teni toprak kokusunda
gelip bir delik bulsa kalbimde
dünyanın bütün acılarının dolduğu
ordan içeri girse
bir çiçek hızıyla yürüse
yürüse
yurdum ol diye bağırdığını duymamış olabilirim
benim suçum
avazı yırtılmışsa
gördüğüm düş
kutsal kitapların hiçbirinde yok
sözcük dilencisiyim aslında
bu yüzden diyorum
bir sözcük olsa
bir sözcük ki
ateşten ve sudan yorgun
tomurcuğa mı dönüşür
tohuma mı
hiç bilmem
aşk ve devrim olarak patlasa içimde
dağılsa yeryüzüne
Hayrettin Geçkin
1 note · View note
jotem · 11 months
Text
Tumblr media
Kapısı kilit nedir bilmeyen o eski evlere girdim bugün
Hala eski büyüsüyle
Taze ekmek sıcaklığı sinmiş kalmış bir yerlerden süzülür gelir
Çocuk yanımı sobeler ansızın
Duvardaki gaz lambasıyla aydınlatır gözbebeğimi
Etamin işlemeli örtülerden ses verir sevdasına mani dizen ablaların iplikleri
İğne ucunda biriken nakışlarla
Odun sobasında unutulmuş portakal kokusuyla
İncir reçeli akar yanık ekmek üstüne
Mavi demlikten süzülen çayın buharı çoktan bulut olmuş
Deminde tatlar bırakmış ince belli bardaklarda
Zeytinle ekmek çoktan doyurmuş kara önlüklü çocukları
Okul yoluna dizilmiş her biri
Nine masalları ezberinde
Kafdağı arkasında düşlenen yarınların hevesiyle
Berrak dereler gibi akıp giderler okul bahçesine
Öğle yemeğinin nevalesi sebzeler toplanmış mutfak masasına çoktan
Komşu hakkı da ayrılmış alüminyum tencerede pişmeden
Sabun kokulu çamaşırlar rüzgârla dansa durmuş askılarda
Hiç gitmemiş gibi dururlar eski komşular
Hiç eksilmemiş gibi duvarlara dizilen kalın çerçeveli siyah beyaz anılarda
Kilit tutmaz heveslerle
Eski plaktan seslenen Zeki Mürenle:
"Uçan kuşlar martılar
Yeşil tatlı bir bahar
Gülen şen sevdalılar vardı" o eskimeyen evlerde
Eksilmeyen çocuk hevesiyle
Hayırlı Akşamlar güzel insanlar☕💙🌸
0 notes
musabhamzacelik · 3 years
Photo
Tumblr media
"Bulsam Kafdağı'nın eteklerini, Başımı çevirip gitsem mi bilmem." Nurullah Genç #selametle #nurullahgenç #nurullahgenc #şiir #şiirler #şiirsokakta #şiirheryerde #şiirhayattır #siir #şiirdefteri #şiirduvarda #kartopu #kafdağı #kızım #canımkızım #babakız #bozüyük #bilecik #bozuyuk #bozüyüklife #tekkemahallesi #hatıra #bozüyükhaber https://www.instagram.com/p/CM-bdt0n6nA/?igshid=1px478pj2zejd
4 notes · View notes
mormezarlik · 1 year
Text
Bir gül gibi soluyor olabilirim ama
bir anka kuşu gibi tekrar küllerimden doğacağım
/Lucia Veronica
Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
ufakbiroda · 4 years
Text
"... Belki masal diyarında kaf dağının ardındasın..."
Böylesine inanarak seviyorum seni. Herkesin dilindeki o dağda kavuşacağımıza inanarak. O dağın gerçek olmadığını bildiğim halde "gönüldekini yukarıdaki görür," sözüne inanarak. Görecek. Biliyorum. Seni bilmiyorum, tanımıyorum sadece kavuşmak istiyorum. Bu yıllarımı asla görmediğim, tanımadığım birini bekleyerek geçiriyorum. Belki yıllar, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, saniyeler, saliseler sonra ilk defa kalbimi durduracak ama tek bir seferde kemiklerimi kırdıracak kadar sert attıracaksın kalbimi. Kimsin? Necisin? Kaç yaşındasın? Boyun bosun nasıl? Bilmiyorum. Ama bekliyorum. Gel.
~yazı şahsıma aittir!~
8 notes · View notes
bosgemidenizcisii · 4 years
Text
Tumblr media
Şimdi buradan çok uzakta, rüzgarların tahtındasın...belki masal diyarlarda, kaf dağının ardındasın.
4 notes · View notes
ssselenophileeee · 5 years
Text
@kapatgozlerinibulusalim
Şimdi burdan çok uzakta rüzgârların tahtındasın.
Belki masal diyarlarda kaf dağının ardındasın...
19 notes · View notes
seherhatun · 6 years
Photo
Tumblr media
39 notes · View notes
Text
“Kafdağı’nın ardından bir ses geldi: ‘Aşk, gizemli sokaklar, geniş caddeler ve çiçekli yollarla dolu bir ülkenin hükümdarıdır.’ ”
20 notes · View notes
gundemarsivi · 1 year
Text
Tumblr media
Direnç Gülü Enver Karagöz
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/direnc-gulu-enver-karagoz/?amp=1
Ayak sesleri
kısa adımlı
kendinden emin
sirensiz
düdüksüz
postalsız
bir ses
bir güneş penceremde
ya gülüşüm olsun
kapının aralığında
ya duruşun dolsun odama
sıcaklığınla
eylülsüz gel ne olur
Enver Karagöz
Eğer kitaba, edebiyata ve sanata yönelebilirse, silahların arkasına sığınmış cesaretinden ve sürmekte olan ilkel iletişimlerinden kurtulup, barış ve aşk yüzlü bir dünya kurabilir insanlık. Yeryüzü her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasına dönüşebilir.
Bir kuşa kaptırdım kalbimin bir ucunu
Kuş uçtu gitti, ta uzaklara
Üstüne bomba yağan şehirlere
Tuhaf şey, kalbimin ben de kalan ucuyla
Bir gökkuşağı kuruldu aramızda
Ordaki çocuklarla
Enver Karagöz bu toprakların soyundandı. Geleceğin beklenen değil, yapılan ve yaratılan bir şey olduğunu bilen yeryüzülü en iyi hemşerilerimizden biriydi o. Tutarlı bir düşçüydü. Binip Kafdağı’ndan atına / yarın daha güzel olacaklar satardı /düş fiyatına… Dil, din, inanç farkı gözetmezdi… Mümkün bir hayata ve mümkün insan ilişkilerine âşık olarak yaşadı hep. Öyle bir mücadelenin içinde ve önünde oldu her daim. Kavgasını; sanatın, edebiyatın ve belli bir estetiğin içinden yürüttü.
Şilili öğretmen Victor Jara’nın; gitar çalıyor, söylediği parçalarla kitleleri devrimci saflara kazandırıyor diye kırılan parmaklarını, kesilen bileğini, stadyuma doldurup gözdağı vermek istedikleri insanlara sergileyen, bu yolla onlarda korku, panik ve yılgınlık yaratmak isteyen, onları başka türlü bir dünya inancından ve özleminden koparmayı amaçlayan mantık, ülkemizde de okuduğu şiirlerle yürek hoplatan, yaptığı konuşmalarla kitleleri havalandıran Öğretmen Şair Enver Karagöz’ü aynı amaçla ve benzer bir şekilde cezalandırdı. Onu bizden ve hayattan erken koparmak istediler. Artvin Öğretmen Okulu 12 Eylül’le birlikte yaman bir işkencehaneye dönüştürülmüştü. Enver Karagöz’ün sesini, baygın olduğu bir sırada boğazına kaynar su dökerek orada aldılar.
Benim büyüğümdü o… Kendimi bildim bileli, ana ayrı baba ayrı ağabeyim olarak hissettim onu hep. Öğretmenim olmadı ama hiçbir öğretmenim onun kadar da etkileyemedi beni. Aynı köylüydük. Artvin’in Şavşat ilçesinin Çoraklı köyü… Arada bir de olsa köyüme gitmek istediğimde, beni öğretmen, Enver ağabeyi ise sesinden eden o binanın önünden geçmek zorunda kalıyorum. Ama dönüp bakamıyorum bir türlü. Yüzüm avuçlarıma gömülüyor kendiliğinden.
Ondan bir şiir daha okumak istiyorum:
Bizi sesimizden vurdular
dilsiz kuşlar evreninde
adressiz bir mektuptuk
postacı kendisi yazdı adresimizi
bu yüzden
ne biz bir yerlere ulaştık
ne bir yerler bize (b)ulaştı
gel demek kolay
bir bağırtı nefes
bir çırpı kanat
kaç okyanus tükettim içimde
bu kaçıncı Kafdağı
Bizi düşlerimizden vurdular
masallarımız kanadı
üç elma düşmedi gökten
ağzımız küçüldü
bundandır çıkamadığımız kerevetine
dön demek kolay
Kimse var mı orda
sessizliğimizi duyacak biri
yorgun değiliz
uzun kalmayacağız
hatta
girmesek de olur içeriye
bir merhaba yeter
masal sürsün diye
Türkiye’nin neresinde olursa olsun, faşizme, ırkçılığa, gericiliğe karşı bir ses yükselmiş, bir yürek çarpmışsa ve bir isyan ateşi yanmışsa Enver ağabeyin en az bir iki öğrencisi ve onun etkilediği birkaç kişi orada olmuştur. Bu özelliği onun insanlığın oğlu olmasından geliyordu. Geleceğe sağlam halkalar atmaktı bütün derdi çünkü. O yüreğini ileri bir insanlığın laboratuarına dönüştürmüştü. Yaşadığı kadar da vicdandan bir kale olarak yaşadı.
Madem buradayım ve Enver ağabeyden söz ediyorum, onunla ilgili bir iki anıya yer vermeden edemem. Yaz tatiliydi. 13-14 yaşlarındaydım. Daha öğretmenliğinin ilk yıllarında düşünsel faaliyetlerinden ötürü açığa alınmıştı. Sonradan onun gibi düşünmeye başlayan bir öğretmen ağabeyin, “gitme beynini yıkar, seni allahsız kitapsız yapar, o azılı komünisttir, zehirler seni ” uyarısına aldırmadan kararlaştırdığımız bir gün onun köydeki evine konuk oldum. Beni evin dışında, büyük bir ciddiyetle karşılayarak odalardan birine aldı. Hal hatır sorma işi henüz bitmemişti ki birden kapı açıldı, annesi elinde yeni pişirdiği sıcak ekmek ve yöresel peynir bulunan bir tepsi ile içeri girdi. O sırada Enver ağabeyin yüzünde bir heyecan, bir tedirginlik hissettim. Annesi bizi baş başa bırakıp çıktıktan sonra ekmeği peynire bandırıp yemeye başladık. Söz sırası doğal olarak ondaydı: “Biliyor musun Hayrettin ben fakültede öğrenciyken babam ölmüş. Erzurum’dan köye yol parası hesabı yapıldığından babamın cenazesine çağrılmamışım. Bu yüzden olmalı ne zaman bu eve gelsem ve odanın kapısı aniden açılsa babamın içeri gireceğini sanırım” dedi. Biraz önceki heyecanını ve tedirginliğini böylelikle anlamış oldum. O bunları söylerken bu denli yumuşak, bu denli sıcak, sevgi dolu ve duyarlı birisinin kimseye kötülük edemeyeceğini, acımasız biri olamayacağını geçiriyordum kafamdan.
Konuşmamız devam ederken divanın üzerinde rastgele duran birkaç kitap ilişti gözüme. Kapital, Türkiye’nin Düzeni, Kurtuluş Savaşı Destanı ve kalın olmayan birkaç kitap daha… Onlardan birini ödünç olarak bana verip veremeyeceğini sordum. Roman, öykü veya şiir türünde kitaplar okuyup okumadığımı sordu. Pek değil dedim. “O zaman anlayamasın, senin için bu kitapları okumak şimdilik erken olur” dedi. Okur ezberlerim dediğimde ise “o, öğrenme olmaz, kitap okuyan kişi yazar kadar olmasa da okurken bir çabaya girecek, eleştirel yaklaşmayı bilecek, gerekirse okuma sırasında yazarın düşüncelerinden ayrılmayı göze alabilecek, bu da ister istemez bir anlama eşiği gerektirir” dedi. Zehirlendiğim an o an olmalı. Demek ki “beyninin yıkanması” için önce okur düzeyine geleceksin. Zor iş!
Kitap vermese de okumam gerektiği üstüne birkaç şey daha söylemeyi esirgemedi benden. Düş ve düşünce gücü olmayan insanlar verili olanlara kolayca teslim olur. Soru bile soramaz, basit olan şeyler onlara doğru gelir şeklinde birkaç şey daha… Demek ki bir alt yapı gerekiyormuş her şeyden önce. Anlayacağınız bu halimle beynimi yıkamaya tenezzül etmemişti. Şaka bir yana bugün bir kova okuyup bir damla yazan biriysem, bu özelliğim biraz da onun eseri.
Böylece
yolcu etti beni bir kitap
başka bir kitaba
öyle öyle ulaştım
kendime, sana, dünyaya
yazardan aldım sözü
biraz da ben yürüdüm
yaklaştım güzelliğine
kendimin, senin, dünyanın…
Lise yıllarımda bir hayli etkisinde kaldığım Enver ağabeyin, şiir yolculuğuma katkısını da asla yadsıyamam. 16-17 yaşlarımdayken köydeki bir voleybol maçından sonra üç beş ağabeyle birlikte soğuk bir pınarın başına gidilmişti. Ben de yanlarına ilişmiştim. Jean Jaures’ten, Henrich Böll’den ve Asım Bezirci’den öylelikle haberdar olmuştum. Orada Enver ağabey, o gür, coşkulu ve sıcak sesiyle Nazım’dan, Pablo Neruda’dan ve daha birkaç şairden şiirler okumuştu. Daha doğrusu okumamış, adeta o şiirleri yaşamıştı.
“Diren!Ey kalbim
Diren!Hayasızlığa
Namussuzluğa
Diren! Kötüye
Çirkine, yanlışa
Diren! Yenilme”
Dizeleriyle başlayan ve
“Ne güzeldir yaşamak
Bir ırmak gibi coşkunca
Dağların üzerinde yürümek
Bulutlara değdirmek başımızı
Sıcak ak bir somun
Koltuğumuzun altında
Kırlara çıkmak
Karışmak insanların arasına
Milyonların arasına…”
Dizeleriyle devam eden o muhteşem kavga şiirinin sahibi, Dünyalı Şair Özkan Mert‘i ilk kez bu şiirle orada duymuş, heyecanımı hiçbir yerime sığdıramaz olmuştum. Yüreğimi “kuracağız her şeyi yeniden” şiarının içine daldırmamın tam da o günlere rastladığını rahatlıkla söyleyebilirim sizlere…
Onunla yaşanan anılar kuşkusuz her birimizde ayrı ayrı bir değerdir. Ama hepimizin anıları biraraya geldiğinde çok daha büyük bir toplam oluşmakta ve daha büyük bir değer ortaya çıkmaktadır. O, içine düşürülmek istendiğimiz karanlık, umutsuzluk ve geleceksizleştirme politikaları karşısında bizlerin önünde duran bir çoban ateşi ve bir gemici feneridir. İçimizde hiç sönmeyecek olan adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir dünya arzusudur. Böyle bir dünyanın mümkün olduğuna dair inançtır. Böyle bir dünyayı yaratmak için baş başa, düş düşe verdiğimizde şiirin bize katacağı güçtür.
Hayatın amacı sanırım yalnızca mutlu olmaya indirgenemez. Yararlı ve şefkatli olmak; en önemlisi fark yaratmak; katkıda bulunmak, bir şeyi temsil etmek ve yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmek olmalı hayatın amacı… İzin verirseniz, tam da bu tanıma uygun yaşamış Enver ağabey için yazdığım ve ona ithaf ettiğim bir şiirimi paylaşmak istiyorum şimdi de:
bir sözcük olsa
bir sözcük ki
ateşten ve sudan yorgun
düşmüş yollara bir başına
üşümüş belki
aç susuz yaralı
yüzü dağların rengi
teni toprak kokusunda
gelip bir delik bulsa kalbimde
dünyanın bütün acılarının dolduğu
ordan içeri girse
bir çiçek hızıyla yürüse
yürüse
yurdum ol diye bağırdığını duymamış olabilirim
benim suçum
avazı yırtılmışsa
gördüğüm düş
kutsal kitapların hiçbirinde yok
sözcük dilencisiyim aslında
bu yüzden diyorum
bir sözcük olsa
bir sözcük ki
ateşten ve sudan yorgun
tomurcuğa mı dönüşür
tohuma mı
hiç bilmem
aşk ve devrim olarak patlasa içimde
dağılsa yeryüzüne
Kocaeli’nde yaşadığım sırada uzunca bir dönem özel eğitim kurumlarının birinde yöneticilik yapmıştım. Kurumun kütüphanesinin duvarında şu iki söz öğrencilerimin hep dikkatini çekerdi. Bu sözler üzerinden hayatı da konuşurduk onlarla. Birincisi, Che Guvera’nın “gençler mantıklı olun imkânsızı isteyin” sözüydü. İkincisi ise; “Rüyamda bir kitap dile geldi. Bana şöyle diyordu. Ben okundukça kitap, sen okudukça insan olursun.” İkinci söz, bir aşk gerillası ve bir barış militanı olarak yaşamış, anılarımızda ise daima bir Direnç Gülü olarak yaşayacak olan Enver ağabeyin… Bu söz onun sizlere selamı olsun.
13.09.2015
Hayrettin Geçkin
1 note · View note
iklimdora · 3 years
Photo
Tumblr media
☆*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ ☆*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ #beyninikullan #kişiselgelişim #ömür #kafdağı #dedikoduyapma #nergaltürkiye #kooplog #boşkonuşma #iklimdora #sevgi #edebiyat #kendinol #psikoloji #boşsözler #huzur #insan #zaman #hayat #keşfet #ağzıkulaklarında ☆*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ ☆.•:*´ `*:•.☆ https://www.instagram.com/p/CTnYAR2InH1/?utm_medium=tumblr
0 notes