Tumgik
#kapalı ifade
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
"Konuşurken, sövme, yerme gibi fuhuş bildiren sözlerden kaçınmalıdır. Eğer fahiş olan, ayıp olan birşeyi söylemeye mecbûr ve muhtaç olursa, kinâye ve kapalı ifâdelerle anlatmaya çalışmalıdır. Mürüvveti gideren, kişiyi aşağılayan, kin ve düşmanlığı celb eden sözlerden ve huylardan kaçınmayı vâcib bilmelidir."
Celâleddîn Devâni (rahmetullâhi aleyh)
24 notes · View notes
cninzihni · 1 year
Text
Uzunumsu soru postu
Klasik sorularla başlayalım ama birbirinize sorarken aynı kısır döngüdeki soruları sorup durmayın lütfen, birazcık farklı bakalıım. Eski soruları da tuttum. Yeni-eski artık hangisini isterseniz onu sorarsınız. Sevgileer.
Adını paylaşır mısın?
Kaç yaşındasın?
Bugün nasıl hissediyorsun? Bu hissinin sebebini de paylaşır mısın?
En büyük hayalin nedir?
En büyük korkun nedir?
Tüm evreni bir duygudan arındırma şansın olsa bu hangi duygu olurdu?
Gözün kapalı önerebileceğin bir kitap paylaşır mısın?
"Bunu da beğenmeyen zevksizdir." dediğin bir film var mı?
Tekrar tekrar dönüp izlediğin bir dizi var mı?
Şiir okumayı sever misin? Eğer seviyorsan en beğendiğin şiirlerden birini paylaşabilir misin?
Günlük tutan biri misin? Bunu düzenli mi yapıyorsun?
En sevdiğin müzik türü ve parçayı paylaşabilir misin? (Çorba dinleyici olsan da baskın olan bir tür vardır djfgfjd)
Astroloji hakkında ne düşünüyorsun? İnanıyor musun?
İçedönük biri misin yoksa dışadönük biri mi?
Partnerinle gerçekleştirmeyi en çok istediğin aktivite nedir? (Karavanla gezmek, sahilde yürümek, sessizce oturmak vb.)
Kendinde en sevdiğin özellik nedir?
Kendinle ilgili en sevmediğin şey nedir?
Geniş bir arkadaş çevresi mi tercihin yoksa daha dar bir çevre mi?
Doğum günün ne zaman? Kutlanmasını sever misin?
Mucizelere inanan biri misin?
Eğer inanıyorsan en büyük mucizen neydi?
Bir mevsim seçmen gerekse bu hangisi olurdu ve neden o mevsim?
Çiçek yetiştirmeyi başarabiliyor musun?
En sevdiğin çiçek hangisi, neden o çiçek?
Okuduğun kitaplardaki kahramanlardan hangisinin yerinde olmak isterdin, neden?
Bir süper gücün olsa bu ne olurdu?
En sevdiğin yemek nedir?
Dünya üzerinde en çok görmek istediğin yeri paylaşır mısın?
Aklına geldikçe pozitif bir his besleyen bir anını bizimle paylaşabilir misin?
Evcil hayvanın var mı?
Hayalindeki evi anlatır mısın?
Nazar, büyü gibi kavramlara inanır mısın?
10 yıl önceki kendine bir tavsiye verebilecek olsan bu ne olurdu?
10 yıl sonraki kendine ufak bir mektup yazabilir misin? (Bunu paylaşmak zorunda değilsin tabi ki ama bir kağıda yazıp saklamanın güzel bir deney olacağını düşündüüm)
İstediğin herhangi bir konuda bir üniversite dersi verebilirsen, bu ders ne hakkında olurdu?
Mitolojiye ilgin var mı?
Herhangi bir mitolojiden herhangi bir karakter olsan kim olurdun, neden?
Yağmurlu havalarda yapılan yürüyüşler hakkında ne düşünüyorsun?
Bize bir şiir ya da metin seslendirir misin?
Aldığın (biri tarafından ya da kendine) en güzel hediye neydi?
Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filminde olduğu gibi bir günü sürekli yeni baştan yaşamak zorunda kalsan ama bu günü seçebilsen, hangi günü seçerdin?
En son hangi filmde ağladın?
Rüya görebilen biri misin? Eğer öyleyse ağırlığı güzel rüyalar mı yoksa kabuslardan mı oluşuyor?
Aynada, ön kamerada gördüğün bireye tüm dürüstlüğünle bir şey söylesen bu ne olurdu?
Fotoğraf çekmeyi, çekilmeyi seven biri misin? Bizimle en sevdiğin fotoğraflardan birkaç tanesini paylaşır mısın?
Issız bir adaya düşsen "kesin yanımda bunlar olurdu hiç ayırmam" dediğin beş şeyi söyler misin? (bu klişeyi sormazsak olmaz çünkü)
Hayat temponu nasıl tanımlardın?
Bize bir gününü kısaca anlatır mısın?
Yazdığın şeylerden bazılarını kimse bulamasın diye anonim bir blog açıp orada paylaşmayı hiç düşündün mü, yaptın mı?
İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?
Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler?
Hangi dizide, hangi karakterin yerine geçmek isterdin, neden?
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sen olsaydın ve istediğini yapabilecek bir konumda olsaydın yapacağın ilk şey ne olurdu?
Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu?
Hala izlerim dediğin bir çizgi film var mı?
Uzay senin için ne anlam ifade ediyor?
Aşk senin için ne anlam ifade ediyor?
Geçmişe gidip değiştirebileceğin bir olay olsa, hangi tarih değiştiren olayı değiştirirdin ve neden?
Paralel evrenler hakkında ne düşünüyorsun?
Ömrünün sonuna kadar sadece bir oyun oynayabilecek olsaydın bu hangi oyun olurdu?
Seni en çok etkileyen kitaptan bize biraz bahsedebilir misin?
İnsanlık tarihine kalıcı bir eser bırakma şansın olsa bu ne olurdu?
Kullanıcı adının bir hikayesi, anlamı var mı? Paylaşır mısın?
Tüm yorgunluğunu alan aktivite nedir?
Son zamanlarda en çok güldüğün meme(miim)lerden birini paylaşır mısıın?
Aklında yer etmiş bir alıntıyı bizimle paylaşır mısın?
Sağlıklı bir ilişkinin temelinde ne olmalı?
Filmleri seçerken konularına göre mi, oyuncularına göre mi, yönetmenlerine göre mi seçer izlersin? Neden?
Hayatın bir kitap olsa tanıtım/özet kısmında ne yazardı?
Hayatın bir kitap olsa, nasıl bir tema baskın olurdu?
Bir günlüğüne görünmez olsan, ilk yapacağın şey ne olurdu?
Ölümsüz olmayı ister miydin? Neden?
Hayatına yeniden başlamak için bir şehir seçebilsen bu hangi şehir olurdu? Neden?
Şu sıralar sürekli diline takılan, mırıldandığın parça hangisi?
Takip ettiğin ve önerebileceğin podcastler neler?
Tvye ya da Youtube'a bir program oluşturman için sınırsız bütçe verseler nasıl bir program yapardın?
5 yıl geriye gitsen neleri farklı yapardın? (bitcoin zenginliği hariç djdfgjdfg)
Fotoğrafın sesi var dediğin bir fotoğrafı paylaşır mısın?
Alaaddin'in cinine sen rastlasaydın üç dilek hakkını nasıl kullanırdın? (Sınırsız ya da daha fazla dilek dilemek kural dışı jdfgjfdj)
Yapacağın bir sonraki eylem ne olursa olsun sana bir sorumluluk ya da olumsuz bir dönüt oluşturmayacak. Bu ne olurdu?
Hayatın bir film olsa başrolünde kim oynardı?
Hayatın bir dizi olsa kaçıncı sezona kadar giderdi?
Hayatını anlatmak için üç renk seçecek olsan bunlar hangi renkler olurdu ve neden?
Ölüm şeklini ve zamanını öğrenebilecek olsan öğrenir miydin?(sonucu değiştiremeyeceksin)
Sonsuz servetin olsaydı, alacağın ilk şey ne olurdu?
Sence bir insanın çevresine bırakabileceği en büyük miras nedir?
Tanrı ile konuşma fırsatın olsa soracağın ilk soru ne olurdu?
Evrenin oluştuğu tarihten bu yana istediğin herhangi bir tarihte yaşama imkanın olsa hangisi olurdu?
Durup dururken söylediğin bir replik, söz, alıntı var mı? Eğer varsa nedir?
Düzenli bir programa mı inanırsın yoksa gerçek düzenin kaostan ibaret olduğuna mı?
Bir kitabın okur ile bağ kurabilmesinin en önemli sebebi sence nedir?
İkisi arasında seçim yapabilecek olsan mental yorgunluğu mu seçerdin yoksa fiziksel yorgunluğu mu?
Hangi sosyal medya platformlarını kullanıyorsun? (stalkerlar için amme hizmeti soru gibi oldu bu jfdgkfdg)
İdeal bir ev neleri barındırmalı, ne gibi özellikleri olmalı?
Yaşam kaliteni etkileyen olumsuz durumların üstesinden gelmek için neler yapıyorsun?
Seni etkileyebilecek romantik bir jest ne olurdu?
Evrenin oluşumu esnasında insanlar için habitatı başka bir gezegende kurma şansın olsa bunu yapar mıydın?
Kültürlü bir bireyi nasıl tanımlarsın?
Sevgi nedir? Birine karşı beslediğimiz hissin sevgi ya da hoşlantı olduğunu nasıl ayrıştırabiliriz?
Kahve mi, çay mı?
Beypazarı mı, Kızılay mı?
Film mi, dizi mi?
Basılı dergi/kitap mı, dijital mi?
Kitap mı, film/dizi mi?
Yemek mi, uyku mu?
Bir sezonu tek oturuşta bitirmek mi yoksa her hafta yeni bölümü beklemek mi?
Şiir mi, deneme mi?
Nazım Hikmet mi, Necip Fazıl mı?
Evrim Ağacı mı, Bebar Bilim mi?
George Orwell mi, Aldous Huxley mi? (Bu soru biraz daha hangisi daha isabetli bir distopyayı anlattı olarak da sorulabilir, cevaplayana kalmış)
Kamp mı, otel mi?
TV mi, radyo mu?
Spotify mı, Youtube Music mi?
Netflix mi, Disney+ mı?
Bilgisayar mı, telefon mu?
Oyun mu, kitap mı?
Marvel mı, DC mi?
Nolan mı, Kubrick mi?
HIMYM mi, Friends mi?
Birbirinize güzel güzel sorun, fikirlerinize de saygı gösterin, kalp kırın diye değil köprü görevi görsün diye bu sorular. Sevgileer.
1K notes · View notes
yasamsallik · 5 months
Text
Tumblr media
DENİZLER BU GECE İDAM EDİLECEK!...
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
5 Mayıs 1972 Cuma
Sabah şimdiye kadar hiç görmediğiniz bir yüzbaşı geliyor koğuşa ve hepinizin görebileceği bir yerde duruyor. Ona baktığınıza ve onu dinlediğinize emin olduğu an konuşmaya başlıyor:
“Buraya kadar beyler! Hakkınızdaki karar bu sabah Resmi Gazete’de yayınlandı. Öbür dünyada görüşürüz!” diyor. Size özel ulak olarak ölüm tebliğ etmeye gelmiş yüzbaşı sanki. Dede’nin Yusuf’tan ödünç aldığı sözler bir tokat gibi patlıyor yüzünde adamın:
“Sen ve efendilerin bilmelisiniz ki biz halkımızın kurtuluşu ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi uğruna şerefimizle bir defa öleceğiz. Bizi asanlar ise her gün öleceklerdir!
Sizin yüreklerinize korku salmak için görevlendirilen yüzbaşı kendisi korku içinde arkasına dahi bakmadan hızla terk ediyor koğuşu.
Dede sizlere dönüp sözlerine devam ediyor. “Adamın verdiği haberin doğru olma ihtimali çok yüksek. Karar bugün Resmi Gazete’de gerçekten de yayınlanmış olabilir. Son anımızı, son yürüyüşümüzü planlamalıyız. Orda infaz anında birbirimizi göremeyeceğiz. Birbirimizin yanında olamayacağız. O nedenle orada o anda neler yapacağımızı, neler söyleyeceğimizi, nasıl davranacağımızı burada birlikte bir konuşalım” diyor.
Yeni bir eyleme gider gibi, yeni bir THKO eylemi planlar gibi düşüneceksiniz son anınızı.
Yusuf “benim mektubum hazır, asıl siz düşünün” diye espri yaparak havayı yumuşatıyor.
Sen “burada yapmıyorlar bu işi, mutlaka Ulucanlar Kapalı Cezaevine götüreceklerdir. Bir yıl önceki ilk misafirhanemize. İmam falan çağrıyorlarmış. Nazikçe göndeririz adamı. Verirlerse bir çay isteriz, bir de sigara. Yazarız son mektubumuzu. Bu mücadelenin bizimle başlamadığı gibi bizimle de bitmeyeceğini, asla pişmanlık duymadığımızı söyleriz. Parkamızla, postallarımızla çıkarız sehpa-ya. Kendi ilmiğimizi kendimiz geçiririz boynumuza. Son sözümüzü söyleriz. Ve cellata bırakmadan kendimiz tekmeleriz ayağımızın altındaki sehpayı!” diyorsun.
Yusuf “son sözümüz ne olacak” diye soruyor ortaya.
Hüseyin “en fazla birkaç cümle söyleme şansımız olacaktır. Onlar da bizi en iyi ifade eden sloganlarımız olmalıdır. Senin mektup-ta yazdığın gibi. Şöyle sözler söylemek geçiyor içimden. Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımızın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştık. Bu bayrağı bu ana kadar şerefimizle taşıdık. Bundan sonra da bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyoruz. Yaşasın işçiler köylüler! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun faşizm. gibi” diyor.
Yusuf söze giriyor “her eylemimiz nasıl yüreklerine korku saldı ise son anımız da öyle olmalı. Sözgelimi kellelerimizi almak için büyük gayret gösteren General Elverdi de orda olacaktır. Onun şahsında düzenin tüm hizmetkarlarına da bir çift söz söylemeliyiz. Onlara sermayenin ve Amerikan emperyalizminin hizmetkarları olduklarını hatırlatmalı, bizim ise gözümüzü kırpmadan kendimizi halkımıza adadığımızı göstermeliyiz” diyor.
Derin bir sessizlik oluyor. Yarını düşünüyorsunuz.
Yarın 6 Mayıs.
Yarın Hıdırellez!
Yarın bayram.
*Deniz Gezmiş'in Günlüğü / belgesel anlatı kitabından alıntı..
PAYLAŞAN : DENIZ@TC_TOPRAK_
23 notes · View notes
Note
Anlatır mısınız anlamını
”aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci” diye başlıyor şiir. "yüz kiloluk bir zenci" ifadesi ile tezat yapılmıştır. bilindiği üzere tarihte zenciler köle olarak çalıştırılmışlardır ve bir zencinin yüz kilo olması mümkün değildir. "aman" ifadesi ile durum sıradanlaştırılmıştır ve şiire umursamazlık havası verilmiştir. yani bu trajik olay onun için bu bölümde komik gibi gösterilmektedir. bunun yanında toplumun genelinde “zenci" dışlanmışlığı ifade eder. "kendini asmış" ifadesi önce söylenerek, eyleme vurgu yapılmış ve aslında bir zencinin intihar etmeye dahi hakkı olmayacağı vurgulanmıştır. ”üstelik gece inmiş ses gelmiyor kümesten” diye devam ediyor şiir. bu dizede "üstelik" ifadesi esasen bağdaşıklık unsurudur. zenci zaten karanlıkta görünmeyecektir ve üstelik kendini gece asmıştır. burada gece-zenci ifadesi ile tenasüp yapılmıştır. kümesten ses dahi gelmemesi kör geceyi ifade eder. tavuklar dahi uyumaktadır. dizeye bir başka perspektiften bakmak gerekirse şayet; kümeste sesin kesildiği tek zaman dilimi ya bütün tavukların aynı anda uykuya daldığı an ya da kümese tilki gibi yırtıcıların dalıp ortalığı silip süpürdüğü andır. şairin burada kümesten kastı kendi yaşadığı evidir. şair burada evini bir kafes olarak görüyor ve gece indiği için herkes uyuyor ve ebeveynleri oğullarını(şairi) ölü halde henüz bulmadıklarını vurguluyor. ”ben olsam utanırım bu ne biçim öğrenci / hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten” öğrencinin görevi ders çalışmak, bilmek, öğrenmektir. ama dersini bilmiyor yani görevlerini yerine getirmiyor. sen zencisin senin görevin çalışmak, kendini asamazsın, bu senin için lüks demektir diyor. ardından “iyi nişan alırdı kendini asan zenci” şeklinde devam ediyor şiir. şair burada sistemin bireyleri yeteneklerinden ziyade alakasız işlere yönlendirmesine atıfta bulunuyor. bir başka deyişle; zencinin iyi nişan almasına rağmen kendini silahla değil de asarak intihar etmeye çalışmasından dem vurmuş. “bu ne biçim öğrenci?” derken, şikayetlerini üstü kapalı belirtmiş. ”bira içmez ağlardı babası değirmenci” bundan sonrasında şiirde duygu değişiyor. geçmiş zaman ifadeleri ile tıpkı sevdiğimiz bir cenazenin arkasından iyi özelliklerini söylediğimiz gibi o zencinin güzel özelliklerini anıyor. mesela iyi nişan alırdı, diyor. içmeden de ağlardı, duygulanırdı, duygularını ifade edebilirdi. babası değirmenci olmasına rağmen içmezdi çünkü ihtiyacı yoktu, hisli birisiydi demek istiyor. “sizden iyi olmasın boşanmada birinci” bireyin samimi ilişkilerinin bulunmasının mümkün olmadığını, yaşadığı ilişkilerin menfaat çevresinde geliştiğinden, kısa süreli olduğunu belirtiyor. “sizden iyi olmasın” ifadesi ile o dönem artan boşanma davalarına bir iğneleme yapıyor. “çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen” derken ise tüm bu hengame ortasında canı sıkılan şair, “iyi nişan alan zenci"nin intiharından arta kalan boşluğun verdiği hevesle istekleniyor ve intihar eden zenciye olan özlemiyle, son pişmanlığın fayda etmeyeceğini bile bile, kuş vuralım istersen diyerek, kendine ve zenciye yıkıcı bir teklifte bulunuyor. ve şairin, şiirdeki zenci imgesinin aslında bizzat şairin kendisi olduğunu, bu ne biçim öğrenci derken ait olamamayı, şişmanlık ile toplumdaki dışlanmışlığı, zenci imgesi ile hayata uyum sağlamamayı anlatmak amacıyla kullanmış olduğu bir motif olduğunu son dize ile rahatlıkla anlamış oluyoruz. buraya kadar okuduysanız müteşekkir olurum, eksik olmayınız. :))
77 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 10 months
Text
Tumblr media
Yaşanmış En Güzel Aşk Hikayesi-Hz.Muhammed s.a.v Hz.Hatice r.a hikayesi öyküleri ve masalları
Ne Leyla .ne . Mecnun, ne Ferhat, ne Romeo vs. vs.
En güzel aşk hikayesi
Efendimiz s.a.v. ile
Hatice Validemiz’in hikayesidir..
Sanır mısınız ki Leyla ile Mecnun evlenseydi,
ya da digerleri. .
Aşklar dillere destan olur, günümüze kadar ulaşırdı?
Hayır tabii ki! Belki bir kaç sene sonra bitecekti..
Yaşanmadığından, kavuşulmadığından hep bunlar
Ama siz bir bakın efendimizle,
Hatice Validemiz’in aşkına ALLAH .için!
Bu, yaşanmış hem de uzun yıllar boyu yaşanmış bir aşk..
Şimdi gönül penceresinden, Efendimizden sonra insanlığın en yücesi, mübarek annemizi seyretmeye çalışalım:
Efendimiz 24 yaşında idi.
Hatice annemiz ise, 39 yaşında dul, nâzenin bir hanımefendi idi.
Aynı zamanda Efendimizin akrabası idi. Merhamet dolu kalbi kadar derin bir güzelliğe sahipti. Fizik çizgileri ardında bakışlarındaki mânâ dolu güzellik hemen fark edilirdi. Yüzlerce evlenme teklifini:
— Evlenmeyi kesinlikle düşünmüyorum, beyanı ile reddediyordu.
Herkes ona hayrandı.
Fakat kimse onun gönül kalesi önünde hayranlıktan öte geçemiyordu.
Efendimiz, kısa bir sürede Hatice annemizin itimad ve takdirini kazandı.
Hatice annemizin tüm dünya güzelliklerine kapalı olan gönlünü Efendimizin aşkı ile dolduruverdi.
Fahr-i Kâinat Efendimiz, Şam’a kervanları götürünce,
Hatice annemiz dama çıkar, o gelene kadar hasret şarkıları okurdu.
Mânâ ilimlerinde Allah’ın çok sevdiği üç beste nakledilir.
Bunlardan biri, Şeyma annemizin Efendimize bestelediği
Muhammed kasidesi, ikincisi Hicret’te Efendimiz beklenirken, Medineliler’in söylediği ünlü Hicret şarkısıdır.
Bu besteler, yüzyıllar sonra mânâ ehlinin zaman perdesinden yakalayıp bize naklettiği ve öğrettiği şarkılardır.
Üçüncü beste ise, Hatice annemizin Efendimize sunduğu hasret şarkısıdır ki, Allah’ın gayp âleminde gözlenmiş, Efendimizden başkası onu dinleyip duymamıştır.
Ve birgün Hatice annemizin yüreği bu sevdaya dayanamadı. Efendimizi, Hz. Ebû Talib’den istemeye karar verdi. Hz. Hatice annemiz, arkadaşı Münye kızı Nefise’ye durumu açınca, Nefise:
— Aman ya Hatice, bu tarz bir evlenme teklifi ne Arap âleminde, ne de dünyada görülmüş olay değildir, elâlem bize ne der? diye mani olmak istedi.
Fakat güzeller güzeli, nazlılar nazlısı Hatice annemiz:
— Herkes ne derse desin, benim bu aşka tahammülüm kalmadı, buyurdu.
Tüm mânâ ilmine altın çivilerle bir yeni mânevi yasa böylece yazılmış oldu. Mânâ ilimlerinin temeline geçen bu kural aynen şöyle ifade edilmektedir:
«Allah ve O’nun sevgilisi Fahr-i Kâinat adına yapılacak fedakârlıklarda sınır yoktur. Hele çevrenin yargılarından çekinmek kesinlikle yasaktır.
Formül: elâlem ne derse desin, yasasıdır.»
Allah, Hz. Hatice’nin sevgisine uygun bu davranışını öyle sevdi ki, yeryüzünün en mutlu ve muhteşem yuvasını takdir edip kurdu. Böylece Kâinatın Fahr-i Ebedîsi, Hatice annemizle evlendi.
Bu olay İslâm Dîni’nin temel dayanaklarının en önemli temelini teşkil etti. Yeryüzünün en şerefli siyasi ve sosyal hareketi olan İslâmiyet böylece bir yandan büyük bir maddi dayanağa sahip olurken, daha önemlisi Hatice annemizin
Efendimiz üzerindeki akıl almaz ihtimam ve şefkati ile güçlendi.
Hatice annemiz Efendimize karşı öylesine sevda dolu bir duygu beslerdi ki: Fahr-i Kâinat Efendimiz dîni telkin için Mekke sokaklarına çıktığı zaman, Hatice annemiz de:
— O güneşte dolaşırken ben gölgede oturamam, diyerek evin avlusuna çıkardı.
Efendimizin her soluduğu nefesi izleyerek âdeta
o nefeste var olmak isterdi.
Eliyle hazırladığı yemeklerde büyük îtina gösterir,
her şeyin en güzelini ona sunmak için çırpınır dururdu.
Fakat daha önemlisi Efendimizin kalbi ile olan âhengi idi.
Hatice annemiz,
Fahr-i Kâinat Efendimizin en ufak bir üzüntüsünü anında hisseder,
bir yandan onu gidermek için çaba sarf ederken, bir yandan da
gönül güzelliği ile o üzüntüyü yok ederdi. ..
Yine ilk vahiy geldiğinde
O’na nasıl destek olduğuna, yüreğini,malını,canını nasıl
serdiğine bakın..
Ve Efendimiz’in yüreğindeki Hatice Validemizin yerini düşünün,
cok hadislerde geçer
Fahr-i Kâinat Efendimiz, Kur’ân’ın gelişine mukaddem günlerde
Nur Mağarası’nda murakabeye çekildiği zaman;
Hatice Validemiz’e bakın; Her gün O en sevgili’ye yiyecek taşıyor!
Her gün gidiyor ve O’nunla biraz oturuyor..
sonra dönüp gidiyormuş gibi uzaklaşırdı.
Kısa bir süre sonra dönüp bir taşın ardına gizlenerek saatlerce Efendimizi beklerdi. Buradaki incelik,
Efendimizi, hiç rahatsız etmeden, onun muhteşem
huzurunu bozmadan Efendimizi koruma zevki idi.
Ve Yaşı 55 civarı idi
Hira Magarasını bilir misiniz siz?
Ne kadar yüksektir çıkması ne kadar zordur?
heleki o zamanın şartlarında
Bugün gençler bile çıkarken ter içinde kalırlar, çok yorulurlar..
Mekkefethinin ilk günü, o karışıklık, o heyecan esnasında
Efendimiz yaslı bir hanımla karşılasıyor,
O’nun yanına gelmesini önlemek isteyenlere
“Bırakın” diyor gelsin..
Sırtından abayasını çıkarıp, hanımın altına seriyor ve birlikte oturup
1 saat kadar sohbet ediyorlar.
Aise Validemiz merak ediyor ve sonrasında;
“Kimdi o? Neler konuştunuz?” soruyor
Cevaba bakar mısınız;
” O, Hatice’nin arkadaşı idi, eski günleri yad ettik”
Hatice Validemiz vefat etmiş, aradan yıllar geçmiş,
vefayı, sevgiyi, özlemi görüyor musunuz?
Ve o hengamede. Yine bakınız ki o asil hanıma,
Efendimiz’den daha yaşlı oldugu için
O’na üstüne evlenmesini teklif ediyor!
Düşünebiliyor musunuz?
O’nu öylesine seviyor ki, sadece
O’nu mutlu edeceğini düşündüğü için
“Evlen” diyor!Ama O, reddediyor, asla O’nu incitmek istemiyor.Hanım’a bakın!
Vesevgisine..
Yine Validemiz’in vefatından çok uzun yıllar sonra
kız kardesi Hale Efendimiz’in evine gelir ve kapıyı çalar..
Öylesine heyecanlanır ki O, kapıya koşar, eli ayağı dolaşır
“Neden” derler..“Hatice’nin calışı bu” buyururlar.
.Ve “Sanırım Hale’dir gelen”derler..
Hz. Hatice annemizden söze başladıktan sonra
satırların sınırına bağlı kalmak gerçekten çok zor .
Ne çare ki,
Hatice annemizin Efendimiz üzerindeki şefkat ve ihtim***** örnekler vermemize sayfamız sınırlı
kelimeler kifayetsiz kaldı
inşallah sizlerinde bu konuda araştırma yapmanıza vesile olur En güzel Aşk hikayesi
budur!
Yasanmış ama eskimemis,
yepyenidir..
Bizlerin muhterem Validemiz’den alacağı cok dersler var..
Tumblr media
O’na, ve Onlar’a benzeyenlere selam olsun..
31 notes · View notes
doriangray1789 · 1 month
Text
Toplum içinde zaman zaman çok sayıda insanın “Değerlerimizi kaybediyoruz” şeklinde şikâyetlerine tanıklık edersiniz. Nedir değer, nedir değerler? Ahlak mı ? Onur mu? Kültür mü? Dini değerler mi? Kentleşmek mi ? Modernite mi ? Aile mi ? Vicdan mı ? İnsanlık mı ?
Size göre hangisi, yada burada yazmayı atladım hangi değer ve değerler ?
Friedrich Nietzsche’nin “Değerleri yeniden değerlendirmek” sözü üzerinde bira durup düşünmemiz gerekir…
Mesela ahlak, Nietzsche’ye göre ahlak, iyinin ve kötünün ötesindedir. Ona göre erdem, erek, iyi, kötü gibi ahlaksal kavramlar ahlakın belirleyicisi değildir. Bu kavramlar yoktur, üzerine konuşulması gereksizdir. Yaşamı düzene sokmak, dingin ve mutlu bir hayat yaşamak yaşamın özünde olan düzensizliği bir düzene Döndüremezler
AHLAK KAVRAMI GÜNÜMÜZDE ÜSTÜNLERİN AHLAKINA DÖNÜŞMÜŞTÜR
KİŞİLİK, KARAKTER, ONUR = MEVKİ, PARA İLE ÖLÇÜLÜR HALDEDİR
Kültür, tarihten, çağdaştan ve coğrafyadan edinilse de korunması zor bir sürümdür zira toplumlar etkileşim halindedir (kapalı toplum mu?)
Yukarıda değer olarak saydığım kavramların hemen her biri üzerinde zamanında sayfalarca yazmış biri olarak şunu söylemeliyimki mesele; zamansaldır
Bundan 100 sene önce sayılan değer, ondan yüz sene öncenin değeriyle de pekala çelişebilir
Mesele “nerede o bayramlar” meselesinden farklıdır…
Kırsaldan kentli yaşama dönen insanın eski değerlerini kaybetme korkusu nedir? savaşlar pedofili tecavüzler o zamanın toplumunda yokmuydu ? Günümüzde yaygınlaştı dediğimiz bu sapkınlıkların iletişim çağından kaynaklı daha fazla duyulup bilinmesi olabilir mi? Kadın KUŞAĞI programlarına katılanlar ve anlattıkları yeni yaşanılan durumlar mı?
yoksa BATICILIK mı?
Batı karşıtlığı kalelerinin yurtlarında yaşananlar?
Çocuk gelin örfümüz müydü ? Hayvanla seks yapan köy delikanlıları ?
Ya yanlış şeylere değer veriliyordu ise; yine de iyiydi be abi mi diyecektik ya da tersten soralım doğru şeylere değer veriyordu ama atalarımızın geleneklerine veya dine aykırıydı bu nedenle de kötüdür mü diyeceğiz
değerlerini kaybetmek her zaman için kötü değildir. duruma göre değişkenlik gösterebilen bir durumdur. sırf kültürel mirastır diye saçma değerlere tutunmamak onları kaybetmek, yerine daha mantıklı değerler koymak gerekebilir
gerçeğe saygı, kişisel bütünlük, hakkaniyet, insan onuruna yaşamına düşüncesine saygı, hizmet ve sevgi evrenseldir.
Unesco'nun yaşayan değerler eğitimi programında yer verilen evrensel değerler olarak kabul edilen işbirliği, mutluluk, dürüstlük, alçakgönüllülük/tevazu, sevgi, barış, saygı, sorumluluk, sadelik, hoşgörü/tolerans, özgürlük ve birlik/dayanışmadır
Zaman ne kadar hızlı geçerse geçsin, içinde bulunduğumuz çağı “Bilgi Çağı”, “Bilgi Toplumu”, “Enformasyon Çağı”, “İletişim Çağı” ve daha birçok adla isimlendirirsek isimlendirelim, bazı kavramlar değerini hiç kaybetmez.
👉 İNSANİ DEĞERLER
varoluşun toplumun temelidir
BENDENSE DEĞERLİDİR BENDENSEN DEĞERLİSİNDİR bir değerler bütünü müdür?
Peki bundan kurtulmamın yolu nedir ? Muhafazakarlık mı ?
değişime direnen her ideoloji sonunda yok olmaya mahkûmdur… Peki muhafazakarlık nedir ?
İnsanlar bazen kendilerinin veya başkasının dünya görüşünü belirtmek,bazen bir tutumu övmek veya yermek, bazen iktidarı bazen de muhalefeti tanımlamak için bu kavrama sürekli başvururlar.
Muhafazakar, Muhafazakarlığı bir tutum anlamında kullananların kastettiği şeydir.
Bu anlamda muhafazakarlık, değişime duyulan bir tepkiyi ifade etmek için de kullanılabilir. Ancak burada değişim karşıtlığını ifade etmek için bu kavramın kullanılması doğru değildir. Çünkü bunun sözlüklerdeki karşılığı “tutuculuk”tur - ki bu tutum, liberalinden ,muhafazakarından sosyal demokratına kadar pek çok insanda varolabilir
DEĞİŞİME KAPALILIK
muhafazakarlığın en çok ifade edildiği durumdur..
bir fikirin veya bir ideolojinin, içinde sahip olduğu değişmezlik değiştirilemezlik kapalılık anlamdır. DOGMARİZMİN BESLENDİĞİ VERİMLİ TOPRAKLARDIR
Bu anlamda muhafazakarlık, insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanan, bir toplumun tarihsel olarak sahip olduğu aile, gelenek ve din gibi değer ve kurumlarını temel alan, radikal değişimleri ifade eden sağ ve sol siyasi projeleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan ve siyaseti, bu değer ve kurumları sarsmayacak bir çerçeve içinde sınırlı bir etkinlik alanı olarak gören bir düşünce stili, bir fikir geleneği ve bir siyasi ideolojidir.
Neden kaybediyoruz onları?
şimdi konunun bak telini oluşturan -tam ortasından - başlayalım: muhafazakarlık
tuhaftır muhafaza etmek üzeredir ama en hızlı değişimci odur. Değerlerimizi kaybediyoruz? İlk insandan beri en büyük sorundur. Sıraladıklarını değer olarak alırsak onlar sürekli değişmek zorundadır. İnsanın kendinden başka olußturabildiği değer olmamasına rağmen, "değercidir". Bu değer konusu aslında bugün siyasal islamcıların dilinden düşmeyen "dava" ile aynı içeriğe sahiptir. Bu eski değerlerimizi kaybettik diye söyleyenlere o değerlerden üç tane say bakalım deyin susar.
Bizde değer oluşturabilecek "sınıf" da yoktur. Yani aristokrasimiz, burjuvamız yoktur. Yönetende marabadır, yönetilende marabadır. Marabanın değeri, ağanın sözüdür. Hele ki demografisi aşure bir coğrafyada değer hiçbir anlam içermez. Boştur içi. O yüzden niceliksel toplumda "değer" anlamsızdır. Bunu İngiliz Aristokrasisi veya Japon eliti için söyleyemeyiz. Hatta İran entelektüel veya Ayetullah sınıfı için söyleyemeyiz. Burada değer "Etik ve Estetik"tir. Yunanlıların Sokratesle beraber konu ettiği Erdem bunların konusudur, Adalet bunların konusudur. Yoksa klasik Ahlak, kültür vs. genel geçer dönemseldir. Değer evrenselleri kapsayabilir. Genel geçerlerde ayar kullanılır (altındaki gibi veya gümüsteki gibi.)
9 notes · View notes
sebperest · 3 months
Text
Kuşlar Bediüzzaman'ı neden heyecanlandırıyor?
Tumblr media
"Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir surette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması (...) hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki bir beşaret-i gaybiye olmasın?" Emirdağ Lahikası'ndan.
Nakış bağlantıları görmekle görülebilen birşeydir. Çünkü nakışta kumaşın tekdüzeliğinden başını çıkarmış ipler/ilgiler vardır. Hikmet okumaları nakışları görünür kılar. Detayları bağlayabilirseniz nakış sahibi olursunuz. Yoksa nakışlar gizlenir. Olmadıklarından değil. Göremediğinizden. Mehirleri dikkattir.
Allah onu nihayetsiz rahmetiyle sarsın sarmalasın. Mürşidim Bediüzzaman Hazretleri kuşlardan çok ümitleniyor. Hatta heyecanlanıyor. Evet. Aynen öyle. Abartmıyorum. Onları birtür uğur sayıyor. Birnevi müjdeci görüyor. Bununla ilgili Emirdağ Lahikası'nda çok misaller var. Mesela birisinde diyor ki:
"Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için işaret ettik, gitmedi. Mecbur oldum, Ceylan'a dedim: 'Pencereyi aç; o ne diyecek?' Girdi, durdu, tâ bu sabaha kadar... Sonra odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım, yarım dakikada döndüm. Baktım, 'Kuddüs, Kuddüs' zikrini yapan bir kuş odamda gördüm. Gülerek dedim: 'Bu misafir niçin geldi?' Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım, yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim, o misafir kayboldu."
Başka birisinde de söylüyor:
"Ben, Berat gecesinden az evvel Asâ-yı Mûsâ tashihiyle meşgulken, bir güvercin pencereye geldi, bana baktı. Ben dedim: 'Müjde mi getirdin?' İçeriye girdi, güya eskiden dost idik gibi, hiç ürkmedi. Asâ-yı Mûsâ üstüne çıktı, üç saat oturdu. Ekmek, pirinç verdim, yemedi. Tâ akşama kaldı, sonra gitti, tekrar geldi. Berât gecesinde, tâ sabaha kadar yanımda kaldı. Ben yatarken başıma geldi, Allahaısmarladık nevinden başımı okşadı, sonra çıktı gitti. İkinci gün, ben teessüf ederken, yine geldi, bir gece daha kaldı. Demek bu mübarek kuş, hem Asâ-yı Mûsâ'yı, hem Berâtımızı tebrik etmek istedi." Üçüncü birisi ise şöyle:
"O mübarek hediyeler odama geldiği zamandan on dakika evvel, serçe kuşuna benzer bir kuş yatağımın ayağı altında gördüm. Halbuki pencereler ve kapı kapalı, hiçbir delik yok ki, o kuş girebilsin. Baktım, benden kaçmıyor. Bir parça ekmek verdim; yemedi. Kalben dedim: Üç dört sene evvel aynı burada kuşların müjde vermesi gibi, bu da müjde veriyor."
Ömrü esarette, sürgünlerde, zindanlarda geçmiş bir ihtiyar âlimin yalnızlığının şiddetinden dolayı kuşlarla bile arkadaşlık etmesi mi dersiniz buna? Alaya mı alırsınız? 'Cık, cık, cık...' mı çekersiniz? Acır mısınız? Fakat sanki fazlası da var. Hatta, ilginçtir, verdiği gıdaları yememelerinden de (önemli bir detaymış gibi) mükerrer bahsediyor. Neden? Niçin? Niye buna ehemmiyet veriyor? Mesela birincide diyor: "Ekmek bıraktım, yemedi." İkincide ekliyor: "Ekmek, pirinç verdim, yemedi." Üçüncü de tekrar altını çiziyor: "Bir parça ekmek verdim; yemedi." Bu mevzuu talebelerine her defada yazmakta acaba ne mana var? Kuşların ekmeği-pirinci yememesi bizler için ne gibi bir hikmet ifade edebilir ki?
Soruları yazdım ama cevabı bende de yoktu arkadaşlar. Ta ki 'İbrahim aleyhisselamla misafir melekleri' kıssasını bu mektuplarla bağlayana kadar. Evet. Kur'an'da Hicr ve Hûd sûrelerinde aktarılan bu kıssada ilginç detaylar var. Mesela: İbrahim aleyhisselam, ziyaretine gelmiş bu mübarek misafirlerin melek olduklarını bilmiyor, en azından başlarda bilmiyor. Ve, o yüce cömertliğine yakışır şekilde, onlara ikramda bulunmaya niyet ediyor. Hâdiseyi ilgili ayetlerin kısacık bir meali üzerinden takip edelim:
“Andolsun ki elçilerimiz İbrahim’e bir müjde ile geldiler ve 'Selam!' dediler. O da 'Selam' dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi. Fakat ellerinin o buzağıya uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku hissetti. Onlar da: ‘Korkma’ dediler! 'Biz Lût kavmine gönderildik.' O sırada İbrahim’in hanımı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshâk’ı ve İshâk’ın arkasından da Ya’kub’u müjdeledik.” (Hud, 11/69-71)
İşte burada benim dikkatimi çeken incelik: İbrahim aleyhisselamın yaptığı 'kızartılmış buzağı' ikramına meleklerin ellerini uzatmaması. Gerçi İbrahim aleyhisselam bu hareketsizlik karşısında önce endişeleniyor. Zira misafirlerinin dost olmama ihtimali de var. Bir insanın ikramını reddetmek ona karşı duyulan husumetten kaynaklanabilir. Nitekim, enteresandır, bugün de müslümanlar ikramlarının reddedilmesini tuhaf karşılarlar. Hele İbrahim aleyhisselamın hemşehrileri (yani Urfalılar) daha tuhaf karşılar. Redd-i ikramdan hakaret manası çıkaranlar bile vardır. Osmanlı'da ihsan-ı şahaneyi (yani padişahın hediyesini) reddetmek suçtur. Yine mesela: Seferîlikte namazın kasredilmemesi Cenab-ı Hakkın ihsanını reddetmek sayıldığından hoşgörülmez. Hülasa: Nakış gibidir ahlakımız. Her yere uzanır.
Yalnız burada, Allahu a'lem kaydıyla, şöyle bir hikmet okuması da yapılabilir: Firavunlar çağında bakarperestlik o coğrafyada yaygın olduğundan, İbrahim aleyhisselam, ellerini uzatmamalarını muhataplarının 'buzağı ikramını hoşgörmeyecek itikatta olduklarına' yormuş olabilir. (Belki de onlar bakarperesttirler?) Bugün de Hindistan coğrafyasındaki müslümanlar, sırf kurbanda sığır kestiklerinden dolayı, zulümlere maruz kalmaktadırlar. İbrahim aleyhisselamı da endişelendiren belki buna benzerdir.
Mürşidim, 20. Söz'ünde, hayvanlara tapma hastalığının İsrailoğullarına da tesir ettiğini, bunun delillerinden birisinin de 'icl hâdisesi' olduğunu söyler. Yani, Sâmirî'nin, Musa aleyhisselamın yokluğunda, İsrailoğullarından bir kısmını buzağı heykeline taptırabilmesi, onların seciyelerine kadar işlemiş işte bu HAYvanlara TAPma (büyük harfler klavye hatası değil) teolojisinden kaynaklanmaktadır:
"Mısır kıt'ası, kumistan olan Sahrâ-yı Kebirin bir parçası olduğundan, Nil-i mübarekin feyziyle gayet mahsuldar bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahrâ komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felâhat ve ziraati, ahalisinde pek mergup bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki, ziraati kudsiye ve vasıta-i ziraat olan bakarı ve sevri mukaddes, belki mâbud derecesine çıkarmış. Hattâ, o zamandaki Mısır milleti, sevre, bakara, ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte, o zamanda Benî İsrail dahi o kıt'ada neş'et ediyordu; ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, 'icl' meselesinden anlaşılıyor. İşte, Kur'ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidatlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhiyle ifham ediyor. İşte şu hadise-i cüz'iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olduğunu, ulvî bir i'câz ile beyan eder. Buna kıyasen bil ki, Kur'ân-ı Hakîmde bazı hâdisât-ı tarihiye suretinde zikredilen cüz'î hadiseler, küllî düsturların uçlarıdır."
Konuyu dağıttık. Geri dönelim. Ve hemen soralım: Kur'an bize İbrahim aleyhisselamın kıssası üzerinden de başka düsturlar/sırlar öğretiyor olabilir mi? Mesela? Mesela: Melekler başka canlıların, örneğin insanların, sûretlerine girebilirler. Ancak insanlar gibi yeme-içmeleri olmadıklarından ikramları bizim gibi tüketemezler. Peki sadece insanların sûretlerine mi girer melekler? Hayır. Fazlası da var elbette. Mesela: Mürşidim, 15. Söz'ünde, kuşların da meleklerin binekleri olabileceklerini söylüyor:
"Bazı rivâyâtın işârâtıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı seyyare, seyyarattan tut, ta katarâta kadar, bir kısım melâikenin merâkibidirler. Onlar bunlara izn-i İlâhî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler. Hem denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı hayvaniye, hadiste 'tuyûrun hudrun' tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, ta sineklere kadar, bir cins ervâhın tayyareleridirler. Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismâniyâtı seyran edip o cesetlerdeki hasselerin pencereleriyle cismânî mucizât-ı fıtratı temâşâ ederler." Eh, evet, toparlayalım: İbrahim aleyhisselamın ikramına dokunmayan misafirleri akabinde ona müjdeler getirmişlerdi. İşte bu dersten hareketle diyorum ki: Bediüzzaman da umulmadık şekillerde misafiri olmuş kuşları ikramlarıyla sınıyordu belki. İkramını reddettiklerindeyse umutlanıyordu. Çünkü hayvanlığın seciyesinde ikramı reddetmek yoktur. Melekliğin seciyesinde vardır. Onlar bir haneye teşrif ettiklerinde arkası müjdedir. Mürşidimin böylesi küçük heyecanları bile ne güzeldir. Arkasını tefekkür etmek Kur'an'a götürür. Elhamdülillah. Cenab-ı Hüda ona gökteki kuşlar adedince rahmet eylesin. Kabrinde kıyamete kadar müjdelerle meşgul kılsın. Bizi de şefaatine kabul buyursun. Âmin. Âmin. Âmin.
5 notes · View notes
ziyapasa-01 · 6 months
Text
Fakat buda geçecekti;
"elbette bunada alışırım," diyordu.
"İnsan nelere alışmaz ki...
"Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu ALIŞMAK değil miydi.?
.....diye ifade etmişti
Ahmet Hamdi Tanpınar
.....YOKSULLUĞU Allah YAPTIRIYOR fikrine alıştırmaya çalışanların YOLSUZLUĞU kimin yaptığını söyleyeceği zamanı bekliyoruz.!!!
Tumblr media
11 notes · View notes
uyumadan · 11 months
Text
Tumblr media
Şimdi size bu oldukça enteresan işlem sonucu hakkında bir şeyler anlatacağım. Sabırla okursanız bunun 10 parmaklı bir canlı olmamızla dahi bir ilgisi olduğunu göreceksiniz.
Bir programlama dili geliştirilirken genellikle ona ilk olarak aritmetik işlem yapabilme desteği eklenir. Bu işlemin yapıldığı yer de bir internet tarayıcısı olan Chrome'un, web sayfası üzerinde JavaScript dilini çalıştıran konsolu.
Tumblr media
Burada göreceğiniz üzere çeşitli işlemler beklediğimiz sonuçları vermekte. Ancak 0.1 + 0.2 işlemi bize 0.30000000000000004 gibi tuhaf bir sonuç döndürüyor. Aslında bu durum yalnızca o örnek özelinde gerçekleşmiyor, aşağıda görebileceğiniz üzere sayısız kombinasyon mevcut
Tumblr media
Bunun nedeni aslında bir tık karmaşık, fakat açıklamaya çalışacağım. Açıkladıktan sonra da bunun öngörülemez bir sonuç olmasının sonuçlarından birkaç örnek vereceğim. Yazılımcılar elbette program yazarken böyle bir durumla karşılaşmayı beklemez. Bunun nedeni biraz da evrimsel ve kendi geliştirdiğimiz bilişim devrimi ile alakalı aslında.
Biz sayıları yazıp okurken, aktarırken onluk tabanlı kullanırız. Bunun tek bir nedeni var, bizler 10 adet parmağa sahibiz ve bizim için saymanın sınırı 10'dur. Tüm el parmakları bittiğinde ayakkabılarımızı çıkarıp ayak parmaklarımızla 20'ye kadar saymamız, belki de yalnızca bir cinsiyet için bu sayının 21'e çıkması sıodjkgwelg neyse, bu çok makul bir seçenek olmadığı için sayı sistemlerimizi 10'a ve onun katlarına dayandırdık. Sayarken 9'u geçtiğimizde solda bir basamak daha türetiyoruz, soldaki basamak artık sınıra ulaştığında onun da solunda bir basamak türetiyoruz. Böylece onlar, yüzler, binler şeklinde basamak sistemlerimiz var oluyor.
Başka bir konuyu daha araya sıkıştırayım. Asker bir millet olan Türkler daha Orta Asya'dayken asker gruplarını 10'lu sisteme göre belirlerdi. Bundan dolayı onbaşı, yüzbaşı, binbaşı gibi rütbelerimiz çok uzun zamandır var. Hatta diğer dillerde pek karşılaşamayacağımız bir durum da var, Türklerde 10000 (on bin) sayısı için de bir isim var, "tümen" şeklinde ifade ediliyor.
Ben konuyu uzatmayı severim, bilirsiniz. Bu konuyla ilgili de aklıma gelen her alakalı konuyu araya sıkıştıracağım. Romen rakamları beşlik sisteme göre yazılır. V şeklinde yazılan 5 sayısından sonra 6'yı VI, 7'yi VII şeklinde ifade ederiz. Bugün kullandığımız saat ise 60'lık sisteme göre ifade edilir. Çünkü taban olarak 60'ı seçmenin avantajı 10'da olmayan kadar fazla tam bölene sahip olmasıdır. Sümerler de 60'lık sistemi benimsemiştir bu yönünden dolayı.
Hadi konumuza dönmeyi deneyelim. Evreni anlamak için dahi kullandığımız matematiğimizde 10'luk sistemi kullanıyor olsak da bilgisayarları icat ederken 2'lik sistemi tercih ettik. Bunun çok temel bir nedeni var; elektronik bileşenler aracılığıyla iki tane durumu çok rahat kullanabiliyorduk. Bir bileşende yani komponentte elektrik varsa buna 1, yoksa 0 diyebilirdik. Bir lambanın açık veya kapalı olması gibi. Bugün kullandığımız tüm dijital sistemler, tüm işletim sistemleri, bu postu okumanızı sağlayan internetin her şeyi taşıdığı her veriyi 0 ve 1 şeklinde iletir, o şekilde barındırır. Sonsuz ihtimal ifade edebilen kuantum bilgisayarların veri birimi olan qbit'lerde bu durum değişecek.
0.1 ve 0.2 sayıları bizim 10'luk sistemde yazdığımız, 10⁻¹ basamağında 1 ve 2 rakamlarını barındıran sayılar. Asal sayıları bilirsiniz, temel olarak bölemediğimiz sayılar, bir bütünün en küçük parçaları diyebiliriz onlara. Tüm sayılar asal sayıların birbirleriyle çarpılması sonucu oluşur. Hatta bu durumu bugün WhatsApp gibi yazılımların da kullandığı uçtan uca şifreleme yöntemlerinde kullanıyoruz. Aşırı büyük iki asal sayının üzerinde yapılan işlemler sonucu şifreleme ve şifre çözme anahtarları elde ediyoruz. Bu şifrelerin çözülebilmesi için tahmin edilmesi, elde edilmesi çok zor olan bu çok büyük asal sayıları kullanıyoruz. Bu tarz asal sayıları üretip satan firmalar mevcut. Şifreleme uygulamaları için bu sayılar şart.
10 ise 2 ve 5 şeklinde iki asal çarpana sahip. 1/2, 1/4, 1/5 ve 1/8 gibi sayılar bu yüzden 10'luk sistemde adamakıllı bir şekilde ifade edilebiliyor. Ancak 1/3, 1/6, 1/7, 1/9 gibi sayılar ise sonsuza kadar devam edecek ondalık bir yapıya sahip. İlk ve orta öğretimde devirli ondalık sayılar şeklinde öğrendiğimiz durumu sergiliyorlar. Bu sayıların asal çarpanları 10'luk sistemin aksine 3 ve 7 sayıları.
Tumblr media
İkili sayı sisteminin ise tek asal çarpanı 2'dir, bu nedenle temiz bir bölüm ancak 1/2, 1/4, 1/8 gibi sayılarda gerçekleşebilir. 0.1 yani 1/10 ve 0.2 yani 1/5 gibi sayılar 10'luk sistemde güzelce ifade edilebilirken 2'lik sistemde tıpkı deminki sayıların 10'luk sistemde yaptığı gibi 2'lik sistemde başımıza bela olacaktır.
Burada problem bizim ikilik sistemde devirli bir hale gelen 0.1 ve 0.2 gibi sayıları onluk sistemde yazıp, bilgisayarın ikilik sistemde üzerinde işlem yapmasına izin verip tekrar onluk sisteme çeviriyor olmamız. Sonucunda devirli bir sayı elde ediyoruz ve bunun nedeni bizim o göremediğimiz, arada gerçekleşen ikilik sistemde yapılan işlem.
Ta en başta söylediğim gibi, bir insan bunu tahmin edemez. E bunun da çeşitli sonuçları oluyor elbette. Örneğin bir alışveriş sitesi kodlandığınızı düşünün. Bu sistemde 0.1 ve 0.2 gibi çeşitli vergi oranları olabilir, boyutlar olabilir, fiyatlar olabilir, bunların toplanması gerekebilir. Örneğin bir ürünün fiyatı döviz kuru neticesinde 323.1, diğerinin 535.2 şeklinde otomatik olarak hesaplanmış ve toplanmış olabilir. Ancak biz şimdi en temel halinde Google'da çeşitli aramalar yaparak bunu gözlemleyelim. inurl ifadesi Google araması yaparken sayfa adresinde bu ifade geçsin anlamına geliyor. inurl:products diye aratırsanız çıkan sonuçların hepsinde adres çubuğunda products ifadesi yer alacaktır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu yazıyı yazmayı sabah planlamıştım, o yüzden aramayı iş yerinde yapıp ekranı telefonla çektim. Ondan dolayı fotoğraflar sik gibi görünüyor.
Başka bir şeye bakalım. 0.2 ile 0.4'ün toplamı olan 0.6000000000000001 ifadesiyle benzer bir arama yaptığımda da şu sonuç çıkıyor:
Tumblr media
İşte böyle. Hadi ben gidiyorum.
Düzenleme: Lan şeyi söylemeyi unutmuşum, neredeyse tüm programlama dillerinde bu durum var. https://0.30000000000000004.com/ adresinde örnekler verilmiş.
Hadi şimdi gittim
11 notes · View notes
matmazel9876 · 10 months
Text
gözlerimi kapalı yürüyeceğim bir yer bulamadım
bana cevap verebilecek bir dost bulamadım
beni uzaklara götürebilecek bir dalga bulamadım
endişelerimi ifade edebilecek söz bulamadım
insandaki nefreti söküp atacak tek bir ezgi bulamadım
Emel Mathlouthi
8 notes · View notes
maaveraa · 11 months
Text
Az evvel terapi görüşmem vardı. Yeni bitti. Terapistim depresyon ölçeği göndereceğini söyledi. Twitter'ı silmemi istedi üstü kapalı bir biçimde. Twitter hesabımı devre dışı bıraktım. İnşallah yeniden açmama gerek olmaz. Terapistime " sanki ben bakmazsam daha kötü olacak " gibi hissettiğimi söyledim. Bu yüzden kapatamıyorum dedim. Bir de vicdan azabı çekiyorum, duyarsız ve kötü biriymişim gibi hissediyorum dedim. Ama bunlardan önce dünyaya dair umutlarımın tükendiğinden bahsettiğim için, takip edip bakmamın bana zarar verdiğini ifade etti dolaylı olarak... Her şeyin anlamını sorguladığımı söyledim." Neden su içiyorum? Neden işe gidiyorum? Neden kahvaltı ediyorum? Bunların ne anlamı var. 5 dk sonra ölebilirim. Hayal kurmak haddim değil. O insanların hayalleri yok muydu? Ben kimim ki? Benim ne özelliğim var? İğrenç biriyim. " gibi şeyler düşündüğümü söyledim. Bilmiyorum. Allah'ım vereceğin tüm iyiliklere, güzelliklere, mucizelere, sevinçlere hepimizin çok ihtiyacı var. Gazabından rahmetine sığınıyoruz, bizi lutfundan ve merhametinden mahrum bırakma. Amin.
16 notes · View notes
cninzihni · 1 year
Text
Kısa soru postu
Klasik sorularla başlayalım ama birbirinize sorarken aynı kısır döngüdeki soruları sorup durmayın lütfen, birazcık farklı bakalıım.
Adını paylaşır mısın?
Kaç yaşındasın?
Bugün nasıl hissediyorsun? Bu hissinin sebebini de paylaşır mısın?
En büyük hayalin nedir?
En büyük korkun nedir?
Tüm evreni bir duygudan arındırma şansın olsa bu hangi duygu olurdu?
Gözün kapalı önerebileceğin bir kitap paylaşır mısın?
"Bunu da beğenmeyen zevksizdir." dediğin bir film var mı?
Tekrar tekrar dönüp izlediğin bir dizi var mı?
Şiir okumayı sever misin? Eğer seviyorsan en beğendiğin şiirlerden birini paylaşabilir misin?
Günlük tutan biri misin? Bunu düzenli mi yapıyorsun?
En sevdiğin müzik türü ve parçayı paylaşabilir misin? (Çorba dinleyici olsan da baskın olan bir tür vardır djfgfjd)
Astroloji hakkında ne düşünüyorsun? İnanıyor musun?
İçedönük biri misin yoksa dışadönük biri mi?
Partnerinle gerçekleştirmeyi en çok istediğin aktivite nedir? (Karavanla gezmek, sahilde yürümek, sessizce oturmak vb.)
Kendinde en sevdiğin özellik nedir?
Kendinle ilgili en sevmediğin şey nedir?
Geniş bir arkadaş çevresi mi tercihin yoksa daha dar bir çevre mi?
Doğum günün ne zaman? Kutlanmasını sever misin?
Mucizelere inanan biri misin?
Eğer inanıyorsan en büyük mucizen neydi?
Bir mevsim seçmen gerekse bu hangisi olurdu ve neden o mevsim?
Çiçek yetiştirmeyi başarabiliyor musun?
En sevdiğin çiçek hangisi, neden o çiçek?
Okuduğun kitaplardaki kahramanlardan hangisinin yerinde olmak isterdin, neden?
Bir süper gücün olsa bu ne olurdu?
En sevdiğin yemek nedir?
Dünya üzerinde en çok görmek istediğin yeri paylaşır mısın?
Aklına geldikçe pozitif bir his besleyen bir anını bizimle paylaşabilir misin?
Evcil hayvanın var mı?
Hayalindeki evi anlatır mısın?
Nazar, büyü gibi kavramlara inanır mısın?
10 yıl önceki kendine bir tavsiye verebilecek olsan bu ne olurdu?
10 yıl sonraki kendine ufak bir mektup yazabilir misin? (Bunu paylaşmak zorunda değilsin tabi ki ama bir kağıda yazıp saklamanın güzel bir deney olacağını düşündüüm)
İstediğin herhangi bir konuda bir üniversite dersi verebilirsen, bu ders ne hakkında olurdu?
Mitolojiye ilgin var mı?
Herhangi bir mitolojiden herhangi bir karakter olsan kim olurdun, neden?
Yağmurlu havalarda yapılan yürüyüşler hakkında ne düşünüyorsun?
Bize bir şiir ya da metin seslendirir misin?
Aldığın (biri tarafından ya da kendine) en güzel hediye neydi?
Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filminde olduğu gibi bir günü sürekli yeni baştan yaşamak zorunda kalsan ama bu günü seçebilsen, hangi günü seçerdin?
En son hangi filmde ağladın?
Rüya görebilen biri misin? Eğer öyleyse ağırlığı güzel rüyalar mı yoksa kabuslardan mı oluşuyor?
Aynada, ön kamerada gördüğün bireye tüm dürüstlüğünle bir şey söylesen bu ne olurdu?
Fotoğraf çekmeyi, çekilmeyi seven biri misin? Bizimle en sevdiğin fotoğraflardan birkaç tanesini paylaşır mısın?
Issız bir adaya düşsen "kesin yanımda bunlar olurdu hiç ayırmam" dediğin beş şeyi söyler misin? (bu klişeyi sormazsak olmaz çünkü)
Hayat temponu nasıl tanımlardın?
Bize bir gününü kısaca anlatır mısın?
Yazdığın şeylerden bazılarını kimse bulamasın diye anonim bir blog açıp orada paylaşmayı hiç düşündün mü, yaptın mı?
İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?
Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler?
Hangi dizide, hangi karakterin yerine geçmek isterdin, neden?
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sen olsaydın ve istediğini yapabilecek bir konumda olsaydın yapacağın ilk şey ne olurdu?
Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu?
Hala izlerim dediğin bir çizgi film var mı?
Uzay senin için ne anlam ifade ediyor?
Aşk senin için ne anlam ifade ediyor?
Geçmişe gidip değiştirebileceğin bir olay olsa, hangi tarih değiştiren olayı değiştirirdin ve neden?
Paralel evrenler hakkında ne düşünüyorsun?
530 notes · View notes
sezginer35 · 11 months
Note
Arkadaşlık sizin için ne ifade ediyor? sen dışarıdaki ya da içindeki güzelliğe odaklan, teşekkürler
Arkadaşlığın ifadesi ...
Şöyle anlatayım..
Çok önemli değil
Düşünün betonun üzerinde gözleriniz kapalı ellerini bağlı duruyorsunuz...
Ve hiç düşünmeden kendinizi arka tarafa atıyorsunuz..
Arkadaşa güveniniz bu kadar olmalı..
Beni tutacak kesin yere düşmem diyebilmelisiniz..
Yani çok fazla değil 😉
18 notes · View notes
timurkaraca · 1 year
Text
timur diyor aç kapıyı. kulaklarımda bir müzik. kapıyı aralarsam diyorum ben kendi kendime , ne olacak? beni avlayacağını düşünüyor ve böylesi daha kötü. daha önce deneyimlenen maskelerle birlikte çakılıyor aynalar. bir sırrım var diyor sana söylemem gereken. parmaklar ile işaret ediyorlar beni. bu it ve bu piç ve bu bilmem neler. duyduklarıma göre çok kötü biriyim. empati yoksunusun diyorlar bana. ben o sırada katledilen çocukları sayıyorum. içimden. nasıl diyor nasıl yaptın bunu? kendine? kendime değil diyorum ben. ayaklarıma kapanıyor birileri. yalvaranlar ve kendini yok edenler. yok yere. bazen bir yılanım ve bazen zift. parmak beni işaret ediyor ve bu hayatta tanıdığım en lanetli insan sensin diyor. gözleri kapalı. yürüdükçe yürüyorum. buralarda bir yerlerde bir şey arıyor gibiyim. boğazımla oynuyorum sıkmak istercesine. binlerce yalan ve yakarış. önümde önünü ilikleyenler. ılık ılık konuşurlarken. ne saygı istiyorum ne sevgi. timur diyor aç kapıyı, sen kötü biri değilsin. biliyorum diyorum içimden. kendini kandırmak istiyor, kötülükleriyle. hayır diyorum ben besleyemem seni ve yok edemezsin beni. uyuşturdukça uyuşturuyor bana olan nefretini. senelerdir. delirmekten korkuyor. sözde benim yüzümden. benim kurallarım ve benim çizgilerim diyor dans ederken. hızlandıkça hızlanıyorsun diyor altımdaki. daha önce hiç böyle sevişmedim diyor. bu kaçıncı mide bulantısı? içinizdeki zehri emmekten bıktım! bütün duyguları tattığımı düşünüyor. çok karanlıksın fakat çekicisin diyor asyalı. seni çok iyi anlıyorum diyor bir başkası. iğrenç bir orospu çocuğunun tekisin diyor, deliler gibi dans ederken ben. bu kaçıncı karambol ve bu kaçıncı yalan? timur diyor aç kapıyı. sanki kilitliymiş gibi. hep bir beklenti ve kendinden emin olamama. başkalarının kötülüklerini yok etmek mi görevim? vicdan muhakemesi yapacakları anlarda ortaya fırlattıkları bir boomerang mıyım yoksa? kendi kendime soruyorum ve kendi kendime gülüyorum içimden. nefret ve kin duygumu yok edeli seneler oldu. timur diyor yalvarırım aç kapıyı. sanki beni anlayacakmış gibi. Timur Karaca diyor ciddiyetle biri, kapalı ve griftli bir kutudur. imkansızdır. hep vardır ve aslında hiç olmamıştır. ne kadar iyiyse o kadar kötüdür diyor.  onu anlamadan önce kendinizi anlamalısınız. kendinizi anlamazsanız diyor timur size anlatır. o size anlattıkça ondan nefret edersiniz diyor, kendinizden edemeyece��iniz için. bir sikten haberi yok. gelişi güzel söylentiler ve uydurmaca masallar. timur diyor aç kapıyı senin hiçbir suçun yok. sakallarım uzamış. canım yanıyor ve canım yandığında gözlerim kızarır, kusarım. geçen sene diyorum bir konteyner tükürük kustum. pencereden beni işaret ediyor ve bu o çocuk mu? diyor. hakkımda hep bir şeyler söyleniyor birileri tarafından. birilerinin birileri. öfkeliyim ancak en çok kendime. dişlerimle dudaklarımı yiyorum. sağıma ve soluma bakıyorum hızlıca. suratımda iğrenç mi iğrenç bir ifade. timur! diyor aç kapıyı. sinirleniyorum diyor. film başlıyor. zamanı geldi. intikam duygumu yok ettiğimde asfaltta çene parçaladım. kimse bana yalan söyleyemez ve oyun oynayamaz diye dağın tepesine çıktım ve başıboş bir aptal gibi durdum. durdum. her yerde bir parmak. söylentiler. şöyle böyle. deliler gibi eğleniyorum fakat kimse bunu bilmiyor. çok ceset var içimde. mışıl mışıl uyuyor gibiler sanki. öldüklerinden emin olamamak yüreğimi söküyor. ağlarken kusuyorum, kusarken ağlıyorum. ışıklar kapalı. yine de köpeklerin beni anlayabileceğini düşünüyorum. en azından? timur! diye haykırıyor. aç kapıyı! ellerimle yüzümü ovalıyorum. bu insanları ve parmakları toplasak, bu parmaklardan yine o insanlardan yaratsak ve tüm bunları bilmem kaç ile çarpsak diyorum. yüzde kaçım edebilirler? egomu yontmayı deniyorum parmağım ile kalbimi işaret ederken. timur diyor gene birileri ve egoist bir orospu çocuğunun tekidir diyor. muazzam bir aurası vardır diyor beni arzularken. timur! diyor aç kapıyı. sen hayatımda tanıdığım en günahkar insansın. gene söylentiler ve uçlar. hakkımda birileri hep bir şeyler söyleyip duruyor. durmadıklarında kırmızı çizgiyi aşarsan diyorum. gerisini söylemeyeceğim. bu da benim sırrım. ansızın bir boşluğun içine düşüyorum ancak bu sallantı bana garip hissettiriyor. sıfır stres. dişlerimi sıktığımda çenem belirginleşir ve gözlerdeki ifadeler değişir. ancak ve ancak bu benim melek gibi bir çocuk olduğum gerçeğini değiştirebilir mi? timur diyor aç kapıyı! sen şeytandan bile daha tehlikelisin! yeter diyorum içimden. bu kadarı yeterli. geçmişi ile barışık olmayan insanların yakarışları olarak adlandırmak mıdır yapmak istenilen? hayır. sadece hiçbir insanın içimdeki iyiliği öldürmesine izin vermedim ve aslında hepsi buydu. timur diyor aç kapıyı! sen hayatımda tanıdığım en kötü insansın. odada biri yok.
7 notes · View notes
mormezarlik · 11 months
Text
Kırılsamda belli başlı şeylerle belli etmeye çalışırım ama "bana bunu yapma,yada gitme biraz daha kal"demem,anlaşılmak istiyorum ben anlatmak değil..insan hiç değilse gözlerimden anlasın isterim kırıldığımı,çünkü kırılınca gözlerim dolar haflften,sesim azda olsa titrer..anlasınlar beni de bende istiyorum benimde buna ihtiyacım var..benim kalbim taştan değil ki..benimde duygularım var ve ben bazı şeyleri hiç değilse üstü kapalı ifade etmeye çalışırım.Çünkü anlatınca"fazla abartıyosun;çocuklaşma"diyorlar bazen bu yüzden anlasınlar beni benimde kırıldığımı,ağlayabildiğimi.Belki şu an bunu yazarken ki göz yaşlarım görülmez,yada silinemez ama hissedilebilir.Kırıldığım yazdığım şeylerden anlaşılabilir..anlayabilene..
5 notes · View notes
golge-kiz · 1 year
Text
Sus,konuşma.
Zehrini tüküreceğin zaman ağzını kapalı tut,bundan nefret ediyorum.
Tıslayıp öğüt verdiğinde,yeni kurtarıcın hakkında -çünki teorilerin yanıyor-
Şu ümit ışıklarını bulamıyorum.
Niyetim yargılamak değil,ama sen konuşmanı okurken bu eziyet hâline geliyor.
Yeter artık!
Bir çocuk gibi kulaklarımı kapatıyorum.
Lafların bir anlam ifade etmediğinde;
'La La La' diyorum.
Konuştuğun zaman sesini kısıyorum.
Çünki kalbim onu durduramıyorsa onu engellemenin bir yolunu bulurum ve derim ki;
'La La La'
2 notes · View notes