Tumgik
#klinik felsefe
maltepepsikolog · 17 days
Text
Trikotillomani Nedir ?
Trikotillomani, DSM-5’e göre, kişinin saçını çekme dürtüsüne karşı koyamaması ile karakterize edilen bir bozukluktur.
Bu davranış, kişinin saç tellerini sürekli olarak çekmesi ve bu eylemi kontrol edememesi ile tanımlanır. Saç çekme, genellikle stres, anksiyete ile tetiklenir ve hafif, kısa süreli bir rahatlama sağlasa da saç dökülmesine, saçlı deride yaralara veya diğer fiziksel sorunlara yol açabilir.
Bu durum, kişinin sosyal, mesleki veya diğer işlevsellik alanlarında belirgin şekilde olumsuz etkiler yaratabilir. Kişi, saç çekme davranışının neden olduğu problemleri fark edebilir, ancak bu davranışı durdurmakta zorluk çeker.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Tumblr media
0 notes
mantikutayr · 2 years
Link
podcast  I klinik felsefe b.2: ‘’zihinsel bir tasarım / kendilik problemi’’
‘‘gerçekleşmiş, bifiil halimizle biz neyiz?’‘
..
ilaveten okunabilecek metinler ve kullandığım kaynaklar:
kitaplar: kendini bilmek I m. foucault, kara kitap I orhan pamuk,  kendiliğin yeniden yapılanması I h. kohut, kendiliğin çözümlenmesi I h.kohut
filmler: gizli yüz I ömer kavur (senaryo: orhan pamuk)
..
podcast’te akışı bozmamak için şiirsel ifadelerin kaynaklarını burada paylaşıyorum, diğerleri zaten akış içinde yer alıyor. 
‘’ruh, benzerine, aynadaki yansımasına bakmadan kendisini bilemez.’’ - kendini bilmek I m. foucault 
‘’aynalama, idalize etme, bütünleştirme.’’ kavramlarının açıklamaları oğuz tarhan’ın kendilik psikolojisi isimli yazısından. (istanbulbogazicienstitu.com)
..
‘’Bir süre sonra her şey birbiriyle bağlantılı görünmeye başlar.’’ - kara kitap I orhan pamuk 
‘’çok şey bildiğimizi sanıyor, ama hiçbir şey bilmiyorduk.’’ - kara kitap I orhan pamuk 
‘’aynalama, idalize etme, bütünleştirme.’’ kavramlarının açıklamaları oğuz tarhan’ın kendilik psikolojisi isimli yazısından. (istanbulbogazicienstitu.com) 
bio’da 
#podcast #klinikdelsefe #zihin #kendinibilmek #foucault #oehanpamuk #gizliyüz #karakitap #ömerkavur #kohut
5 notes · View notes
dengesizim · 9 months
Note
ne okuyorsun bu aralar?
enigmayı tekrar okuyom ondan sonra klinik felsefe fragmanlarına geçicem
1 note · View note
renklerinanlami · 3 years
Text
Renklerin Anlamı ve Renklerin Duygular Üzerindeki Etkisi
Tumblr media
Renkler Neyi Simgeliyor?
Renkler dünyadaki insanlar için önem taşır. Renkler sadece duyguyu etkilemekle kalmaz, aynı zamanda dinde ve çeşitli kültürlerde anlam taşırlar. Bu sayfada "Kırmızı renk neyi simgeliyor?" gibi sorulara yanıt bulacaksınız. Bu soru, dünyanın neresinde bulunduğunuza bağlı olarak farklı şekilde yanıtlanır. Bu sayfada aradığınızı göremiyorsanız, lütfen sorularınızı bu sayfanın altındaki yorumlar bölümüne yazın.
Batı dünyası:
Trafik ışıkları: Kırmızı dur, sarı dikkat ve yeşil git anlamına gelir. Sarı işaretler ayrıca sürücüleri yaklaşan virajlar, yaya geçitleri ve hayvan geçitleri konusunda uyarır.
vatanseverlik:
Çoğu ülkenin bayrağı olmasa da çoğu. Her bayrağın renkleri genellikle vatansever olarak görülür. Kırmızı, beyaz ve mavi ABD'de vatanseverliği simgeliyor
Bayram:
Kırmızı ve yeşil en sevilen Noel renkleridir. Turuncu, kahverengi, sarı ve kırmızı gibi Sonbaharın renkleri Şükran Günü ile ilişkilendirilirken, siyah ve turuncu Cadılar Bayramı ile ilişkilendirilir. Paskalya için pastel renkler kullanılır. Çiçekler Anneler Günü için ortak bir hediye olduğu için sarı, pembe ve kırmızı gibi renkler sıklıkla kullanılır.
Tumblr media
Renk Sembolizm Tablosu
Kırmızı: heyecan, enerji, tutku, sevgi, arzu, hız, güç, güç, ısı, saldırganlık, tehlike, ateş, kan, savaş, şiddet, her şey yoğun ve tutkulu, samimiyet, mutluluk (sadece Japonya'da)
Pembe simgeler aşk ve romantizm, şefkat, şefkat, kabul ve sakin.
Bej ve fildişi birleşmeyi sembolize eder. Fildişi sessizliği ve hoşluğu sembolize eder. Bej sakinliği ve sadeliği sembolize eder.
Sarı, sevinç, mutluluk, ihanet, iyimserlik, idealizm, hayal gücü, umut, güneş ışığı, yaz, altın, felsefe, sahtekarlık, korkaklık, kıskançlık, açgözlülük, aldatma, hastalık, tehlike ve dostluğu ifade eder.
Koyu mavi: bütünlüğü, bilgiyi, gücü ve ciddiyeti sembolize eder.
Mavi: barış, huzur, soğuk, sakinlik, istikrar, uyum, birlik, güven, hakikat, güven, muhafazakarlık, güvenlik, temizlik, düzen, sadakat, gökyüzü, su, teknoloji, depresyon, iştah bastırıcı.
Turkuaz sakinliği sembolize eder. Teal gelişmişliği simgeliyor. Akuamarin suyu sembolize eder. Daha açık turkuaz kadınsı bir çekiciliğe sahiptir.
Mor: Kraliyet, asalet, maneviyat, tören, gizemli, dönüşüm, bilgelik, aydınlanma, zulüm, onur, kibir, yas, mizaç.
Lavanta kadınlık, zarafet ve zarafeti sembolize eder.
Turuncu: enerji, denge, coşku, sıcaklık, canlı, geniş, gösterişli, dikkat gerektiren.
Yeşil: Doğa, çevre, sağlıklı, iyi şanslar, yenilenme, gençlik, bahar, cömertlik, doğurganlık, kıskançlık, hizmet, deneyimsizlik, kıskançlık, talihsizlik, canlılık.
Kahverengi: toprak, istikrar, Ocak, ev, dış mekan, güvenilirlik, konfor, dayanıklılık, sadelik ve konfor.
Gri: güvenlik, güvenilirlik, zeka, kararlı, alçakgönüllülük, haysiyet, olgunluk, sağlam, muhafazakar, pratik, yaşlılık, üzüntü, sıkıcı. Gümüş sakinliği sembolize eder.
Beyaz: saygı, saflık, doğum, sadelik, temizlik, barış, alçakgönüllülük, hassasiyet, masumiyet, gençlik, kış, kar, iyilik, kısırlık, evlilik (Batı kültürleri), ölüm (Doğu kültürleri), soğuk, klinik.
Siyah: güç, cinsellik, sofistike, formalite, zarafet, zenginlik, Gizem, Korku, kötülük, mutsuzluk, derinlik, stil, üzüntü, pişmanlık, öfke, anonimlik, yeraltı, iyi teknik renk, yas, ölüm (Batı kültürleri), kemer sıkma, ayrılma.
Tumblr media
Renk Sembolizmi
Doğu Dünyası: Evlilik: beyaz ve pembe, Batı dünyasında olduğu gibi favoridir. Yeşil: Sonsuzluk, aile, uyum, sağlık, barış, gelecek kuşaklar Mutluluk: Kırmızı Faydalı: Gri Servet: Mavi, altın ve mor Beyaz: çocuklar, yardımsever insanlar, evlilik, yas, barış, saflık, Seyahat Altın: güç, zenginlik Kötülük ya da üzüntü-tıpkı Batı dünyasında olduğu gibi-siyah.
Duygular:
Mavi muhafazakar olarak görülüyor. Kırmızı güç ve saldırganlıktır. Sarı ve turuncu gibi daha parlak renkler sadece duygularla değil aynı zamanda sıcaklıkla da sıcaklığı temsil eder. Soğuk renkler mavi, yeşil, siyah veya koyu gölgeli herhangi bir renktir. Birisi depresyonda veya depresyonda hissettiğinde, "mavi" hissettiği söylenir."Biri sinirlendiğinde kırmızıyı görür."Birinin korktuğu veya "tavuk" olduğu görüldüğünde onlara "sarı" denir."
Ekoloji:
Açıkçası yeşil, ekolojiyi simgeleyen ana renktir. Elektriği, yakıtı veya çevreye zarar veren şeyleri azaltmanın yollarını bulan insanlar veya şirketler için yeni ifade "yeşile dönüyor."
İfadeler:
Bir şey zıt, aşırı veya sağlam bir pozisyon olarak görüldüğünde, "siyah veya beyaz" olduğu söylenir."Bir şey net olmadığında veya sağlam bir konumda olmadığında," gri bir alan " olduğu söylenir."Blues bir müzik biçimini tanımlar.
Din:
Renkler dini törenlerde de kullanılır veya dinin yönlerini temsil eder. Yerli Amerikalılar dini törenlerde renkleri içerir. Navajo milleti dört rengin önemli olduğunu düşünüyor: Turkuaz, beyaz, sarı ve siyah. Bu renkler dört kutsal Dağı temsil ediyor. Apaçi ulusu da dört rengin önemli olduğunu düşünüyor: Yeşil, Beyaz, Sarı ve siyah. Bunlar beyaz dağ'ın kutsal renkleridir ve hükümette de kullanılırlar. Iowa ülkesi ayrıca dört rengi kutsal olarak görüyor: siyah, sarı, kırmızı ve beyaz. Yönü, bayrağını ve dört insan ırkı olduğunu düşündüklerini temsil ediyorlar. [1]
Tibet Budizminde mavi, görüntüsü gök mavisinin enginliği olan Göksel bir Buda olan Vairochana'nın rengidir. [2] Budist rahipler öncelikle gelenek nedeniyle turuncu (özellikle safran rengi) elbiseler giyerler. O zamanlar en ucuz renk boyasıydı ve giymeye devam ettikleri şey buydu. Elbiselerin kendileri "materyalizmin sadeliğini ve ayrılmasını" sembolize ediyor." [3]
Yeşil, İslam'ın geleneksel rengidir. İslam bayrağı yeşildir. Yeşil, Kuran'da cennetteki giysilerin, yastıkların ve halıların rengi olarak da geçmektedir. [4]
Hinduizm'de safran onların en kutsal rengidir. Safran, safsızlıklarımızı yakan ateşi temsil eder. Sarı, bilgi ve öğrenmeyi temsil eder. Maharashtra'nın yeşil rengi yaşamı ve mutluluğu temsil eder. Mavi renk, okyanusların ve gökyüzünün enginliği gibi sonsuzluk gibidir. [5]
Hıristiyanlıkta kırmızı renk, İsa Mesih'in ve fedakarlığın kanını sembolize eder. Beyaz, Mesih'in bedenini temsil eder. Siyah, Katolik ayininde günahı temsil eder. Gri kül rengidir ve bu Katoliklikte tövbeyi temsil eder. Mor, Advent ve Lent mevsimleri için ayin rengidir. Cennet, binalarda ve sokaklarda çok fazla altın olduğu şeklinde tanımlanıyor. Noel ve Paskalya'da ayinlerde beyaz ve gümüş kullanılır. [6]
İncil, Orta Doğu ve Roma'daki birçok kişinin renkli mücevherlere ve mücevherlere değer verdiğini söylüyor. Boncuk ve süs eşyaları için kırmızı ve beyaz mercan kullanılmıştır. Kırmızı yakut ve açık mavi turkuaz hediye olarak verildi. (Hezekiel 27: 16)
Tıpta ve tedavide kullanım:
Renkler bazen tedavide kullanılır (renk terapisi olarak da adlandırılır). Renklerin beyin bozukluğu olan veya duygusal olarak sorunlu insanlar üzerinde büyük etkisi vardır. Mavi renk birçok insan üzerinde sakinleştirici bir etkiye sahiptir ve solunum ve kan basıncını düşürür. Kırmızının tam tersi bir etkisi vardır. Bazı terapistler anksiyete veya depresyondan muzdarip duygusal olarak rahatsız olan insanları yatıştırmak ve rahatlatmak için yeşil kullanırlar. Bazıları menekşe renginin migren için iyi olduğunu ve "yedikten sonra zayıf bir eliminasyon, ağırlık veya halsizliğin, dalak, mesane ve böbrek bozukluklarının neden olduğu selülit vakalarında" olduğunu iddia ediyor."[7] Sarı, insanlara enerji vermeye yardımcı olur ve depresyonu hafifletir.
Tumblr media
Dünya kültüründe renk
Renk, farklı insanlar ve kültürler için çok farklı şeyler ifade eder. Hepimizin kendi favori renkleri var. İnsanlar farklı renkleri sever, farklı yiyecekleri sever. Renk aynı zamanda duyguları, insanları, ülkeleri, kültürleri ve renk sembolizmini temsil eder. Batı dünyasında kırmızı rengin öfke veya saldırganlığı simgelediği sıklıkla görülür. Bazı otomobil sigorta şirketleri kırmızı otomobiller için daha fazla ücret alır, çünkü kırmızı otomobil sahiplerinin bazıları daha agresiftir veya daha fazla risk alır.
Renk hakkında kitaplar
Siyah: her zaman güçlü karşıt fikirleri için durdu: yetki ve tevazu, günah ve kutsallık, isyan ve uygunluk, zenginlik ve fakirlik, iyi ve kötü rahipler ve tövbekarlar, sanatçılar ve zahitleri, moda tasarımcıları ve faşist bir Rengin Tarihi - Siyah-- en sevdiğiniz renk. Bu resimli kitapta, "Mavi" nin ünlü yazarı şimdi Avrupa'daki siyah rengin büyüleyici sosyal tarihini anlatıyor.
Renk ve anlam: sanat, bilim ve Sembolizm-rengin duygularımız üzerinde bir etkisi var mı? John Gage'in son kitabında renk olgusu yeni yollarla inceleniyor. Çalışması, rengin, dil gibi anlamı, deneyimlendiği ve yorumlandığı belirli bağlamlarda yatan koşullu, tarihsel bir olay olduğu inancıyla bilgilendirilir.
Örtülü Parlaklık: antik Maya tarihi renkli örtülü Parlaklık, Meksika ve Orta Amerika'nın Yucatan Yarımadası ve çevresinde gelişen bir dizi bağlantılı halk ve toplum olan eski Maya için rengin ne anlama geldiğini yeniden yapılandırır. Arkeoloji, dilbilim, Sanat Tarihi ve koruma anlayışlarını kullanarak, kitap estetik inceliği ve yüksek derecede işçiliği ile ünlü bir bölgede iki bin yıldan fazla renk kullanımını çiziyor.
Pantone renkle iletişim Rehberi-bu yetkili kılavuz, etkili tasarımlar oluşturmak için gereken yüzlerce renk kombinasyonunu ve renk ilkelerini sunar. Her ders, her uzmanlık ve deneyim düzeyindeki tasarımcıların her tasarım türü için en iyi renk seçimlerini yapmalarını sağlayan örneklerle gösterilmiştir.
Daha Fazlası İçin: https://technogezgin.com/renklerin-anlami-ve-duygular-uzerinde-etkisi/
3 notes · View notes
nejj999 · 4 years
Text
iyi ki ölüm var
evet sevgili olmayan bir o kadarda sevimsiz yapmacık okurlarım buraya geldiğiniz için sizlere teşekkür etmek isterim ama lanet küstahlığım buna izin vermiyor :) buraya bazı konular hakkında düşünceler falan paylaşırım belki tumblr denen mecrayı öğrenmek için yaparım ulan sizde az bir şeyler okuyun tüketmekten başka bir işe yaramıyorusunuz zaten şaka şaka neyse bugün tartışacak olduğum konu psikoloji ve türkiyedeki psikoloji sistemi hani sizin o motivasyon alıp alıp bi sikim başaramadığınız yerler varya işte oranın arka planı hakkında konuşacağım.kişisel gelişim tripleri yani gelişim iyidir ama sonradan görme gelişime karşıyım her yer kişilik arayan insancıklarla doldu elimizi attığımız yeri bok etmekte üstümüze yok şu koskoca mekanda evrende insandan daha leş bi canlı varsa helal olsun onu tebrik ediyorum.neyse konumuza dönelim öncelikle psikoloji şundan ibarettir aksini idda eden psikoloji okumak isteyen uzun saçlı liseli hayalci kızdır.sen 4 yıl psikoloji oku bölümü 90 kişi alsa 90 kişinin 10 u okuduğu okula hoca olsa 50 si devlete atansa geri kalan 30 kişide özel klinik açsa youtube video atsa 30un 5 kliniği tutsa 25 i de ekmek parası vazıfsız işçi olsa ... işte sizin motivasyon için dinlediğiniz insanlar para denen lanet kutsal şeye ihtiyaçlarından o 30 dan özel klinik açan insanlar pozitiffik saçıyorlar etraflarına tam kusmalık yapmacık yapmacık işler demek istediğim şu ki modern imamlar anlayın artık aq göz boyamaktan başka bir şey değildir.tonla kitap önerisi tonla hayat felsefesi hepsinin tek bir amacı var okuduğu okul boşa gitmesin :D psikolojiye karşı olduğumdan değil olayımız felsefe zaten de ne bileyim acınası geliyor bana kamera karşısına geçip öğütler vermek (HALUK TATAR HARİÇ :D )ama bir şeyin farkında olmayan insanlardansa bunları tercih etmek gerekiyor. ben ne anlatıyordum amk neyse...
1 note · View note
kedisizasla · 5 years
Text
Klinik felsefe sohbetleri... Normalin Sınırları..Her bölümü ayrı güzel ve çok öğretici 👍 @bulentusta ve Alper Hasanoğlu
5 notes · View notes
pdrneokur · 5 years
Photo
Tumblr media
PDR NE OKUR? | Gary Small & Gigi Vorgan - Bir Psikiyatristin Gizli Defteri ° °🍋Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small . . . 🌿Bir Psikiyatrist olan Gary Small’ın kariyeri boyunca yaşadığı ilginç vakaları anlattığı bir kitaptır. Bu vakaların birkaçından kısaca bahsedelim. . . . 🍃Bayılan Kız Öğrenciler Vakası : Ortada hiçbir neden yokken kızların bayılması haberi Doktor’un ilgisini çekiyor ve bu olayı araştırmak için yola koyuluyor. Sonunda Kitle Histerisi konusunda önemli bilgilere ulaşıyor. . . . 🍃Delicesine Endişeli : Oğlunun tıp öğrencisi olmasından sonra ona daha yakın olabilmek için tıp kitapları okuyan ve onu kollamaya çalışan bir annenin hikâyesi anlatılıyor. Oğluna yardım etmek isterken çok fazla tıp kitabı okuması sonrası tıp hastalığına yakalanıyor. . . . 🍃Gözleri Tamamen Kapalı : Hikâyede Doktor babasının baskısı ile avukat olmakla kendi arzusu olan felsefe okumak arasında kalan bir gencin hikâyesini anlatıyor. Babasına felsefe okumak istediğini söylediğinde tartışıyorlar ve aniden kör oluyor. . . . 🌿Bunlar gibi nice ilginç vakalarında anlatıldığı bu kitapta Dr. Small gizlilik ilkesini ihlal etmeden danışanlarının kimliklerini ifşa etmeyecek şekilde değişiklikler yaparak gerçek vakalarını biz meslektaşlarına açmıştır.🙏 . . . #okudumbitti #birpsikiyatristingizlidefteri #garysmall #psikiyatrist #ilgincvakalar #psikoloji #psikolog #oku #gelis #gelistir #hayatboyuogrenme #klinik #supervizyon #egitim #behappy #hayat #roman #sonpost #22temmuz #2019 #pazartesi - #regrann https://www.instagram.com/p/B3fB_iHgSJN/?igshid=1vmg5cxk41ea6
2 notes · View notes
hariomyogamerkezi · 5 years
Text
YOGA VE DOWN SENDROMU / ÇİĞDEM ŞENAY
* Bir tahtaya çivi çakarken çekici kazara parmağınıza vurduğunuzda, parmağınıza hemen gerekli bakımı uygulamaya başlarsınız. Sağ eliniz sol elinize hiçbir zaman, 'Senin için iyi bir iş yapıyorum' demez. Yardım için ne gerekiyorsa onu yapar, sadece ilk yardımda bulunur, merhamet ve ilgi gösterir. Başkalarına, kendimizi kurtarıcı, onları da kurtarılan olarak görmeden yardım etmek için elimizden geleni yaparız. Bu, benliksizliğin ruhudur.
Thich Nhat Hanh
1)    Hikayemiz;
Neden Down Sendromu ve Yoga?
 2)    Giriş;
 3)    Down Sendromu Hakkında
 4)    Uygulanan Yöntemler, Genel Bilgiler.
 a)    Pranayama
 b)    Asanalar
 c)     Mantralar
 d)    Göz Alıştırmaları
 e)     Derin Gevşeme
 f)      Meditasyon (Meditatif  Yürüyüş)
 5)    Deneyimler;
    1)    HİKAYEMİZ;
 ·       Neden Down Sendromu ve Yoga?
 Doğduğum an itibariyle dünyada çok insanın sahip olamayacağı bir şansa sahiptim. Çünkü bir kromozom artısıyla çok özel bir insan vardı hep yanımda, yakınımda... Down sendromlu muhteşem bir abi. Onunla büyümek, böylesine güzel ruhun hayatı benimle paylaşması, hayatımın içinde olması, karşıma çıkması kelimelerle ifade edilemeyecek kadar güzeldi. Çocukluğumda, gençliğimde, yetişkinliğimde, onunla olduğum her anı çok sevdim. Yanımda ki küçük ama bir o kadar kocaman bir dünya ya sahip bu özel ruh’un farkında olarak büyüdüm.
O hep andaydı, hep kendisiydi, hep birlikti, hep teklikti, hep olduğu gibiydi, hep korkusuzdu. İnsanın içinden çıkamadığı, korktuğu, çok üzüldüğü anlar olur bazen. İşte o; en doğal, saf,  sade haliyle kocaman bir güç ve neşe kaynağıydı o anlarda. Sevindiğinde yaşadığı coşkusu, üzüldüğünde kim ne der acaba? Diye düşünmeden ağlaması, kırılıp alındığında ilk aklına geleni direkt söylemesi, müzik duyduğunda nerede olduğunu umursamadan dans etmesi, bağıra bağıra şarkı söylemesi, her ortamda kahkahalarla gülmesi, bir minibüste yanında oturan herhangi birine tanımıyorum, ne der? diye düşünmeden, ‘’Merhaba, benim adım Mehmet. Senin ki ne?’’ diye sorup, sohbete başlamasıyla, bizleri zaman zaman zorlasa da aklına koyduğundan vazgeçmemesiyle…
Sevinci de, üzüntüyü de, kırgınlığı da, alınganlığı da uzun uzun yaşamadan bırakıp, rutinine devam edebilmesiyle, O hep kendi, o hep yargısız, o hep merhametli, o hep duygulu, o hep eğlenceli, o hep dost canlısı, koruyucu, kollayıcı, o hep sevgi dolu ve her şeye rağmen mutluJ.
‘’Ve her daim özünde, anda ve daima gerçekte, gerçeklikte’’
Çocukluktan gençliğe örnekti benim yaşamımda… Ta ki işe başlayıp, evlenip çocuk sahibi olarak dış dünya ya çıkıp şehir, iş, insan kargaşasının içine karışana, tabir doğruysa kendimi kaybedene kadar.  
Annem ve babam bizi büyütürken ağabeyimin farklılığına vurgu yapmadı. Memo benim gibi sokağa çıkabildi, arkadaşları oldu, bisiklete bindi. Evin dışında ki dünya zaman zaman onun için acımasız olsa da insanlara, sokağa, çevresine yabancı kalmamasına özen gösterildi. İnsanlarla iletişimi aile tarafından desteklendi. Bunu özelikle belirtiyorum, çünkü Türkiye’de bu çocukları saklayan, farklı sebeplerle (Utanç – Kaygı – Korku – Koruma gibi) dış dünya ile bağlarını koparan çok fazla aile var.  
Okul zamanı geldiğinde, o dönem özel ihtiyacı olan çocukların eğitim alabileceği okulların yok denecek kadar az olması ya da ulaşılabilir olmaması sebebiyle normal çocukların gittiği bir ilkokula devam etmek zorunda kaldı. Doğal olarak uyum sağlayamadı ama bu arada okumayı öğrendi:J Zaman akıp biz büyümeye başladıkça ben kendi başıma ne kadar çok şey yapabiliyorsam, onun yapabildikleri azaldı. Yaşıtları büyüdüğü için oyun arkadaşları ondan uzaklaştı. O yıllarda bu çocukların eğitim görebileceği okullar olmadığı gibi gelişimine katkı sağlayabilecek kurum ve oluşumlarda yoktu. Varsa da bilinmiyordu. O büyüdükçe alanı daralıyordu. Bu durumun farkındaydım ve çocuk halimle abimin bu durumu bana üzüntü veriyordu.  ‘’Onun için ne yapabilirim?’’.  Sorusu ilk defa o yıllarda oluşmaya başlamıştı. Sanıyorum o yıllarda zihnimde farkında olmadan bugün ki  Sankalpa’m, ilk tohumları atılmıştı. Yoga uzmanlık programı sürecinde ise zihnimde tekrar canlandı.   Sankalpa, Sanskrit dilinde niyet etmek anlamına geliyor. Zaman içinde zihin, ruh ve bedenin bütünleşebilmesi için en derinlerde yatan arzunun ortaya çıkması hali.
Günümüzde yeterli sayıda olmamakla birlikte, 0 – 18 yaş aralığındaki çocuklar için okul ve farklı aktivite, etkinliklerin olduğu okul, kurum ve oluşumlar artmış durumda. Fakat 18 yaş üzeri downlular için hala benzer imkansızlıklar devam ediyor.
Yaklaşık 3 yıl önce babamı kaybettikten sonra abim ile tekrar birebir ilgilenmeye ve daha fazla zaman geçirmeye başladım. Düşünme yetisi vardı, fakat babamın kaybından kaynaklanan üzüntüsünü bizler gibi ortaya koyamıyor, dillendiremiyor, tam olarak ifade edemiyordu. Yaşı zaten bir down sendromlu için oldukça yüksekti. Bu zaman diliminde sağlık sorunları da artmaya başladı. Bütün bu değişiklikler doğal olarak gündelik hayatındaki rutinleri de değiştirmeye başladı. Yıllardır var olan alışkanlıklarının dışındaki yaşam şekli ve bu kısıtlılık ona ciddi sıkıntı veriyordu. Bu süreç çocukluğumdaki o soruyu tekrar getirdi karşıma. Onu rahatlamak, daha kaliteli yaşamasını sağlamak için ne yapabilirim, sorusu sürekli aklımdaydı artık.
Günlük hayatın içinde baş etmekte güçlük çektiğim bir çok sorunun olduğu o dönemde tamamen kendim için yoga ve meditasyon yapmaya başladım. Başladığımda, yoganın ne olduğu, bu felsefesinin derinliği hakkında hiç fikrim yoktu. İlk önce sadece rahatlatıyor sözcüğüydü beni harekete geçiren. Her girdiğim seanstan sonra iyi hissediyordum kendimi.  kendime, düşüncelerime, İnsana, hayata, dünyaya, doğaya, kendime, düşüncelerime bakışım değişiyordu sanki. O yıl Hariom Yoga Merkezinde sevgili Bora Ercan danışmanlığında Meditasyon Uzmanlık Programına, bir sonraki yılda Yoga Uzmanlık Programına katıldım. Düşüncelere takılıp kaldığım, otomatikte olduğum her an hayatı hızla kaçırdığımı fark ettim önce. Uzmanlık programında her buluşmadan sonra hayatın içinde ve an’da bilinçle var olabilmekteki gücü deneyimledikçe yoga ve meditasyon hayatımın önemli bir parçası haline geldi. Çocukluğumda abimle birlikte olmak gibiydi biraz. Yaşanan ve olan her şeye rağmen huzur vardı, neşe vardı, kabul vardı Yoga’da.  İçimdeki sesi dinlemeyi öğrenip, ona kulak verdikçe, kendimdeki değişimi, dönüşümü görmeye başladım.  Yoga Uzmanlık Programı süreci harika bir inziva ile tamamlandığında, benim için bu yolun ve yolculuğun bitmeyeceğini biliyordum artık. Yaklaşık 3.000 Yıllık bu kadim felsefe kopmak, uzaklaşmak isteyebileceğim en son şeydi artık. Zamanla matın üzerinde hissettiklerim, daha önce anlamadığım ama şimdi ne demek olduğunu net olarak bildiğim beden, zihin, ruh birliğinin işleyişi inanılmazdı. Eğitim sürecinde Yoga ve Siz (B.K.S. İyengar) kitabında okuduğum ‘’Yoganın hedefi bireyin olgunlaşması, bedensel, zihinsel, akli ve manevi kusurların giderilmesidir. O istikrarsızlığın ve ıstırabın, acının ve kederin ortadan kaldırılmasını amaçlar’’ sözleri uygulayan herkese bir şekilde iyi gelen bu kadim bilginin abimin durumuna da katkı sağlayabileceğini düşündürdü. Yoga Uzmanlık Programı kapsamında hazırlamamız gereken tez olduğunu duyunca konu başlığının  ‘’Yoga ve Down Sendromu’’ olmasına karar verdim. Bu tez ilk defa çocukluğum da kendime sorduğum ‘’Abim için ne yapabilirim?’’ sorusunun net cevabı oldu.
Hazırlık sürecinde önce kaynak bulmakta güçlük çekmekle birlikte önce Türkçe’ye çevirisi yapılmış olan, Anat Baniel’in ‘’Sınırlarını Aşan Çocuklar’’ kitabına ulaştım. Uzun yıllar Dr. Moshe Feldenkrais ile çalışma fırsatı bulan klinik psikolog Anat Baniel, metodu geliştirip, bilimsel bakış açısıyla destekleyerek kendi adını verdiği Anat Baniel Metodunu oluşturmuş. Beynin öğrenme ve algılama potansiyelini arttırmayı amaçlayan bir farkındalık çalışması.  Beynin kendini değiştirebilme gücünden yola çıkarak yapılan çalışmalarda amaç, yeni nöral bağlantılar kurarak, fiziksel, bilişsel, ruhsal ve yaratıcı yetkinlikleri yavaş, yumuşak ve farkındalıkla yapılan hareket ile yeni deneyimler kazandırarak geliştirmek. Bu sayede bedeni doğru kullanmayı öğreterek, yeni hareket kalıpları oluşturup, dayanıklılık, esneklik, canlılık arttırılabiliyor. Ağrılar azaltılabiliyor,  beyine yeni fonksiyonlar kazandırılabiliyor. Dolayısı ile bu metod özel ihtiyacı olan birey ve çocuklar için oldukça etkili. Bu metoda göre önce beyine öğretmek gerekiyor. Beyin öğrendikten sonra öğrenmek ve tekrarlar kolaylaşıyor ve daha kaliteli yaşama götürecek yolda gelişip, becerileri geliştirilebiliyor. Ayrıca yine araştırırken Türkiye’de down sendromlu ve özel ihtiyacı olan bireylerle çalışan 2-3 kişiden biri olan Etel Avayu ile tanıştım. Bu süreçte verdiği destek, bilgi ve tüm paylaşımları benim için çok değerliydi.  Beni, İZEV’de Down’lu gençlere düzenli olarak verdiği Yoga dersine davet etti. O ders, derse katılan gençler, tavırları, pozlarda ki içsellikleri çok etkileyiciydi. Bu derste doğallıklarıyla yaydıkları saf sevginin varlığını, coşkuyu, mutluluğu, bir kuşun hafifliğini ve rahatlama duygusunu ruhumun ve bedenimin her zerresinde hissettim. Şöyle ifade edebilirim belki; Maskesi olmayan güzel insanların arasındaydım. Maskesizliğin ötesinde, çıplaklık vardı ortamda. Onların arasında senin de maskelerin kendiliğinden ortadan kalkıyordu. Ne maskeye ne de kostümlere ihtiyacın yoktu ve sadece orada onlarlaydın. Onlar oluyordun bir anda, onlarda sen. Ve bu çıplaklıkta utanç, sıkılmak, yargı, sakınmak değil, saf olan, öz olandı gördüğüm… Hemen sonrasında ‘’Özel İhtiyacı Olan Çocuklar için Yoga’’ eğitimine katılmaya karar verdim ve bu eğitimi Etel Avayu’dan aldım.
 Çevreme, hayatıma, insanlara ve yaşanan her şeye bakışımda büyük dönüşüm yaşamamı sağlayan Yoga, abim ve onun gibi özel ihtiyacı olan çocuk ve bireylerin hayatlarında da, rahatlamak, farklılaşmalarını sağlamak için çok özel bir çözüm. Çok erken yaşlarda,  özün ne demek olduğunu fark etmemi sağlayan güzel adam ‘’Sevgili abim Memo’’ için (özellikle yaşam kalitesinin düştüğü bu dönemde) ne yapabileceğimi de biliyorum artık.  Abim’den yola çıkarak başladığım bu tez konusu ise yolumda ayrı bir ışık oldu. Normal insanlarla çalışmaya devam ederken, abim ve onun gibi olan diğerlerine de dokunabilmek, özel ihtiyacı olan çocuk ve gençlerin hayatlarına da katkı sağlayabilmek, buna kanal olabilmek düşüncesi dahi büyük mutluluk sebebi benim için.
Iyengar, Karar almak, aldığın kararı bilinçli olarak, belli bir zamanda ve disiplin içinde uygulamak şeklinde tanımlamış  Yoga’da ki Sadhana kavramını. Bora Hocam da Yoga Uzmanlık Programı’ndaki derslerimizden birinde Sadhana’yı amaca yönelik yoğun eğitim ve bir şeyi tamamlamanın yolu şeklinde tanımlamıştı. Bu nokta da benim Sadhana’m da belirlenmiş oldu.
‘’Gideceğin yoldan eminsen, engeller dinlenme noktan olmaktan öteye gidemez’’
Paulo Coehlo
 2)    GİRİŞ;
 Yoga kökleri asırlar önceye dayanan bir felsefe sistemi ve geleneksel olarak sekiz basamağıyla bedeni ve duyuları terbiye eden, zihni dinginleştiren, aklı eğiten ve varlığın özü olan ruhta huzur bulan yol. Bu tanımı çok sevmekle birlikte deneyimlerimden yola çıkarak, Yoga, ‘’Var oluştaki yokluk, yokluğun içindeki  varoluş’’, ‘’tam olmak, bir olmak her şeyle’’. ‘’Çokluğun içinde ki birlik, birliğin içindeki çokluk’’… Düşündükçe derinleştiren, derinleştikçe düşündüren özel bir sistem.    
İki yıl önce başlamaya karar verdiğimde daha önce de belirttiğim gibi Yoga’nın neredeyse sadece adını biliyordum. Ne olduğunu anlamamakla birlikte ilk seanstan çıktığımda kendimi çok iyi hissettiğimi net hatırlıyorum. Başlarken, hiç bitmeyecek bir öğrencilik sürecine de adım attığımın hiç farkında değildim. Çok uzun yıllardır kurumsal hayatın içindeydim. Uzun mesai saatleri, yoğun bir iş temposu, baskıcı ağır bir yapı vardı. Mutsuzdum, insanlarla büyük ölçüde iletişimim kopmuştu, değersiz hissediyordum. Günlük hayatın içinde aynı anda birçok şeye yetişmeye çalışıyor, yetişemediğim gibi her şey yarım kalıyordu. Kendimden uzaklaşıyordum sanki. Babamı yeni kaybettiğimiz için Abim’le yeterince ilgilenememekse en büyük sıkıntımdı. Ben kendimden uzaklaştıkça, insanlar da benden uzaklaşıyordu. Bu düşünce ve duyguların ağırlığı ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirdi zamanla.
Tam bu dönemde başladığım Yoga’ya devam ettikçe, yoganın hayatımda ki yeri farklılaşmaya başladı. Kaybettiğim bana dokunuyordum sanki o anlarda. Bu arada instagram’da Meditasyon Uzmanlık Programı duyurusunu gördüm. Bu programa kaydımı yaptırdım. Meditasyon buluşmalar sonrasında kendimde ki farklılığı fark ediyordum. Bir şeyler değişiyordu içimde. Bu süreçte ciddi sağlık sorunları ve önemli bir ameliyat söz konusu oldu. Ameliyat ve iyileşme süreci, nedeniyle Meditasyon’un son iki buluşmasına katılamadım ama inziva’ya yetiştim. Hemen ardından sonbahar’da başlayan Yoga Uzmanlık Programına katıldım. Başladıktan bir ay sonra işten ayrıldım. Uzun yıllar çalıştığım iş yerinden ayrılmak önemli bir hareketti benim için. Bir yıl önce bunu aklımdan bile geçiremezken büyük bir hafiflik ve mutlulukla o kapıdan çıkmamı sağlayan yoga ve meditasyondu. Her geçen gün daha iyi hissetmek ise harika.  
Kısa bir süre sonra Abime kalp yetmezliği ile ilgili sorunlarının yanı sıra Alzheimer teşhisi kondu. Teşhis sonrası artık dışarıya yalnız çıkamıyor, rutininde alışık olduğu hiçbir şeyi yapamıyor. Bu durum doğal olarak ona sıkıntı veriyordu. Bu süreçte beni mutlu edense zaman kaygısı olmadan onun her şeyi ile ilgilenebilmek oldu.  Tutkum haline gelen ve benim hayatımda büyük değişime, sebep olan Yoga’nın abimin de bu durumuna katkısı olacağını, daha huzurlu mutlu konforlu ve bir yaşam sağlayabileceğini düşünmeye başladım.  Bunun yanı sıra diğer özel ihtiyacı olan birey ve çocuklara da dokunabileceğim düşüncesi tez konusu seçimim de etkili oldu…    
Konumuz Yoga ve Down sendromu olduğu için öncelikle Down sendromuyla ilgili bazı bilgileri aktaracağım.
3)    DOWN SENDROMU HAKKINDA;;
 a)    Down Sendromu Nedir?
Down sendromu, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisidir. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken Down sendromlu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80'i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Türkiye'de tam bir veri Olmamakla birlikte yaklaşık 70.000 Down sendromlu kişi olduğu tahmin ediliyor. Down Sendromu, hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur.
 b)    
47 Kromozom Nasıl Olur?
İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden, 23 tanesi ise babadan gelmektedir. Down sendromunda  21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (Bu sebepten dolayı Down sendromu Trisomy 21 diye de bilinmektedir). Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır.
 c)     Değişik Tipleri Var mı?
 Üç tip Down Sendromlu vardır.
1-Trisomy 21: Down sendromlu nüfusunun %90-%95'ini oluşturan standart tiptir. Bu tipte fazladan bir adet 21.kromozom yumurta veya sperm hücresinden gelmekte veya döllenmenin daha ilk aşamalarındaki bir noktada yanlış bölünme nedeniyle (yani kromozomlar bölünürken birbirine yapışık kalması ve bu yapışıklığın bir taraftan 2 diğer taraftan da 1 kromozom gelmesine yol açması nedeniyle) yeni hücreler 3'er adet kromozom ile toplam 47 kromozom olarak oluşurlar. 2-Translokasyon: Down sendromlu nüfusunun %3-%5'ini oluşturan tiptir. Bu tipte 21.kromozomun bir parçası koparak başka bir kromozoma (örn. 14.kromozom gibi) yapışmaktadır. Birey adet olarak 46 kromozoma sahiptir ama genetik bilgi olarak 47 kromozom bilgisi vardır. Burada da 21.kromozom 3 adet olduğundan birey standart tipteki aynı özellikleri gösterir. Down sendromunun diğer tipleri kalıtımsal değildir. Yalnız translokasyon tipte ebeveynlerden bir tanesinin taşıyıcı olması durumunda Down sendromu kalıtımsal olmaktadır. Bu oran %33'dür. Eğer taşıyıcı anne ise translokasyon Down sendromlu çocuk doğurma olasılığı %20, taşıyıcı baba ise %5-%2 arasındadır. Translokasyon tipte ileriki doğumlardaki risklerin
Bilinmesi açısından genetik danışmanlık daha önemli olmaktadır. 3- Mozaik: Down sendromlu nüfusunun %2-%5'ini oluşturan tiptir: Bu tipte bazı hücreler 46 kromozom taşırken bazıları 47 kromozom taşımaktadır. Yanlış bölünme döllenmenin ileri aşamalarında gerçekleştiğinde bir hat 46 kromozom diğer hat ise 47 kromozom olarak devam eder ve mozaik bir yapı oluşturur.
 d)    
Özellikleri Nelerdir?
Down sendromlularda görülen bazı fiziksel özellikler çekik küçük gözler, basık burun, kısa parmaklar, kıvrık serçe parmak, kalın ense, avuç içindeki tek çizgi, ayak başparmağının diğer parmaklardan daha açık olmasıdır. Bu özelliklerin hepsi veya birkaçı görülebilir.
 Down sendromlu bebekler istisnalar olmakla beraber yaşıtlarından daha yavaş büyürler. Zihinsel gelişimleri geriden gelmektedir. Bu gerilik yaş büyüdükçe daha belirgin olarak gözükmekte, ancak uygun eğitim programları ile Down sendromlu çocuklar pek çok başarıya imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedirler. Burada düzenli ve disiplinli bir eğitim programı ve bol tekrar en önemli faktördür.
Down sendromlu bireyler genel olarak yaşıtlarından daha kısa boylu olurlar ve metabolizmalarının yavaş çalışması nedeni ile doğru beslenme alışkanlığı edinmezlerse ileri yaşlarda kilo problemi yaşayabilirler.
Farklı derecelerde olmak üzere kas gevşekliği (Hipotoni) nedeni ile fizyoterapi desteğine ihtiyaç duyarlar. Bebeğiniz doğar doğmaz biz fizyoterapist ile görüşerek bilgi almanız ve ileriye dönük bir destek programı hazırlaması çok önemlidir. Hipotoninin az veya fazla olmasına göre bazı bebekler uzun süre başlarını bile tutmakta zorlanabilirler ancak fizyoterapi desteği ile gelişim basamaklarını kendi hızlarında tamamlar.
Down sendromlu bireyler bazı rahatsızlıklara daha yatkın olabilmektedirler. Bu yüzden sağlık kontrollerinin aksatılmadan ve zamanında yapılması, doğru sağlık danışmanlığının alınması hayati önem taşımaktadır.
 e)    
Zihinsel geriliğin dereceleri Var mıdır?
Her çocuk gibi Down sendromlu çocuklarda farklı zeka seviyesine, yetenek ve kişiliğe sahiptirler. Burada kilit nokta çocuğunuzun kapasitesini maksimum düzeyde kullanabilmesi için zamanında ve doğru desteği alabilmesidir. Erken eğitim programları, fizyoterapi, dil terapisi, alternatif terapiler, oyun grupları gibi seçenekler aileler tarafından iyice değerlendirilmeli ve doğru kaynaklara ulaşılarak karar verilmelidir.
 f)     
Her Zaman Mutlu Oldukları Doğru mu?
Zihinsel engelli olmak duygusal engelli olmak demek değildir. Down sendromlu bebekler her şeyden önce bebeklerdir. Beslenme, temizlenme, sevilme ihtiyacı duyan, acıkınca, sıkılınca ağlayan, kızan, küsen, gülen, geceleri sizi uyutmayan bebekler olacak. Down sendromlu gençler de cinsel kimlikleri bulunan, ergenlik bunalımı yaşayan, aşık olan, kalbi kırılan, kardeşi ile kavga eden, kapıları vurup bangır bangır müzik dinleyen, gülen, dans eden gençlerdir. Bizler gibi onlar da tüm duyguları yaşarlar.
g)    
Down sendromlunun Yaşam Süresi Nedir?
Down sendromlu insanların yaşam süresi eskiden tıbbi müdahale imkanlarının kısıtlı olması nedeni ile daha kısaydı (Ortalama 30 -35), o nedenle bazen bu yönde algılar olduğunu görebiliyoruz. Günümüzde Down sendromlu bireylerin yaşam beklentileri ortalama 50-55 yıldır ama bazı rahatsızlıklara daha yatkın olabilmektedirler. Bu yüzden sağlık kontrollerinin aksatılmadan ve zamanında yapılması, doğru sağlık danışmanlığının alınması hayati önem taşımaktadır. Sağlık kontrol listesi ihmal edilmemelidir.
Kaynak; Down sendromu Derneği
  4)    UYGULADIĞIMIZ YÖNTEMLER VE GENEL BİLGİLER;
 Yoga’nın Down Sendromlu ve özel ihtiyacı olan çocuklarda ki etkilerini kendi uygulamalarımızı, genel uygulamalarda ki ayrıntıları ve bizim deneyimlerimizi aktarmaya çalışacağım.  
 Öncelikle abimin genel durumu ile ilgili kısa bir bilgi vererek başlamak istiyorum. Memo, şu an 56 yaşında. Down sendromlu bireylerin ortalama yaşama süresi 30 – 35 yaş olmakla birlikte bu süre iyi bir bakım ve düzenli sağlık kontrolleri ile günümüzde ortalama 50- 55 yaşa kadar uzadı. Dolayısıyla yaşı Memo’yu biraz daha özel kılıyor. Genellikle tüm Down’lularda olduğu gibi ağabeyimin de kronik kalp yetmezliği sorunu var. Geçtiğimiz yıl alzheimer başlangıcı teşhisi kondu ancak bu ilaçları kalp krizini tetiklediği ve yaşamsal riskini arttıracağı için doktorları şu an kullanmasını önermiyor. Sadece B Vitamini kompleksiyle desteklemeye çalışıyoruz.  Son bir yıldır denge problemi nedeniyle yalnız başına dışarı çıkamıyor. Dolayısı ile yıllardır alışkanlığı haline gelen günlük rutinleri büyük oranda değişmiş durumda. Bu durum da onu mutsuz ediyor ve büyük sıkıntı yaşamasına neden oluyor. İnsanlarla iletişim kurmak, sohbet etmek, espriler yapıp gülmek ve güldürmeyi çok severken, şu an sadece yapmak isteyip yapamadıklarına odaklanıyor olması ve bunları tam anlamıyla ifade edememesi zihinsel olarak yorulmasına sebep oluyor. Artan uykusuzluk problemi ise hem bedensel, hem de fiziksel olarak onu yoruyor. Zihninin daha da karışmasına neden oluyor. Bütün bu etkenlere bağlı olarak yaşam kalitesi her geçen yıl daha hızlı bir ivmeyle negatif yönde etkileniyor.
Tez konusuna karar verdikten bir süre sonra onu çok yormamaya özen göstererek birlikte yoga yapmaya başladık.
Daha önce de bahsettiğim gibi down sendromlular rutini sever, alışkanlıkları onlar için önemlidir ve günlük hayatın içindeki değişiklikler ve farklılıklar onlar için ilk etapta çok rahatsız edici olabilir. Bu nedenle ilk birkaç gün hatta ilk hafta onunla birlikte yoga yapmak pek kolay olmadı. İlgisini çekmek ve Yoga’yı onun için keyifli bir hale getirmek gerekiyordu. Minik denemelerle başladık ve önce bu minik denemeleri onun rutini haline getirdik. Bu rutini oluşturmak yaklaşık bir ay sürdü. Sonra oyunlar kurguladık, bazen masallaştırmalar yaptık, evdeki kedinin davranışlarını birlikte izledik, kedi nasıl geriniyordu, patisini nasıl uzatıyordu, sırtını nasıl kaşıyordu, bedenini nasıl sağa sola döndürüyordu gibi. Biz kedi gibi olabiliyor muyduk?. Gitmeyi en sevdiği yerleri, birlikte olmaktan en çok hoşlandığı insanlarla olduğumuzu hayal ettik. Bir süre sonra alıştı ve kendisi ne zaman yapacağız? Diye sormaya başladı.
Bu tez’i hazırlarken en önemli kaynağım olan, Etel Avayu’nun, ‘’Özel İhtiyaçlar Olan Çocuklarla Yoga’’ eğitiminde öncelikle üstünde durduğu bazı konuların kısaca içeriklerini aşağıda paylaşıyorum.
·       En önemli çalışmamız kendimiz ve etrafımızda olanlar için farkındalıkla an’da kalabilmektir. Kendimiz bunu uygulamayı öğrenip hayata geçirdiğimiz zaman çocuklar için an’da hazır olup, onların ihtiyaçlarına cevap verebiliriz. Zorlayıcı durumların şefkat ve beceriyle üstesinden gelebilecek anlayışa sahip olabiliriz.
·       Bu bireylerle çalışmaya başlamadan önce aileleri ile konuşarak, öncelikle sağlık durumları, rahatsızlıkları, genel özellikleri, becerileri, yapmaktan, gitmekten hoşlandıkları şeyler, sevdikleri, insanlar ve hoşlanmadıkları şeyler gibi bilgileri almak önemli. Bu bireylerle çalışırken içlerinde ki doğal merak duygusuna temas etmek güzel bir başlangıç olur. Onları duyularını kullanarak şu anda ve burada olmaya davet ediyoruz
·       ‘’Buradayım, seninleyim, seni duyuyorum, şu anda sen her şeyden önemlisin ‘’ hissini yaratarak, neyse onu olma imkanını onlara veriyoruz. Orası, o an onları kendilerinin yaşama alanı olduğunu hissettirmeliyiz.
 Abimle birlikte Yoga yaparken uyguladığımız yöntemler sırasıyla, Pranayama, Mantralar, Asanalar, Göz Alıştırmaları, biraz meditasyon ve derin gevşeme (Savasana).
a)Pranayama;
Prana hayat enerjisi, Yama ise kontrol etmek anlamına gelir. Faydaları kanı temizler, hücrelere giden oksijenin artmasını sağlayarak toksik maddelerden arındırır, enerjiyi arttırır, sakinleştirir, konsantrayonu ve odaklanmayı sağlar, beyin ve sinir sistemini canlandırır. Düzenli uygulandığında nefesin normale dönmesini sağlayarak hastalıkların iyileşmesine de büyük katkıda bulunur.
Önemli noktalar, doğru olan nefesin burundan alınıp verilmesidir ancak kronik burun tıkanıklığı veya alerjisi olan, down sendromlu birey ya da çocuk için bu nokta da ısrarcı olmamak gerekiyor.  Ayrıca onlar için ağızdan verdikleri nefesi uzatmak burundan verdikleri nefesi uzatmaktan daha kolay olabiliyor.  Sabun köpüğü baloncukları üflemek, kamışla pamuk üflemek, ince kağıt mendil üflemek, ince kağıt mendili nefesle üflemek eğlenceli hale getiriyor.  Bu aktiviteler ağzın etrafındaki kasları, diyaframı ve karın bölgesini güçlendirip nefes verme süresini uzatıyor.
Nefes farkındalığını geliştirerek, gevşemesine de yardımcı olması için biz bu süreçte abimle birlikte ayrı birkaç pranayama uygulaması yaptık;.
Tam Yogik Nefes; Önce bir elini benim göğsüme diğer elini karnıma koydu. Ona nefesle birlikte karnımın ve göğsümün nasıl yükselip indiğini gösterdim. Sonra, bir elini kendi karnına, diğerini kalbinin üstüne göğsüne koyduk. Ben arkasına bacaklarımı V şekinde açarak oturdum sırtını bana dayamasını, böylece arkasından destek olarak dik oturmasını sağladım. Minik ovmalarla omuzlarını rahatlattım. Bir elini kendi göğsüne, diğerini karnına koyduk. Sonra tıp oyunu oynar gibi ağzımızı iyice kapayacağımızı ve ve nefeslerimizi burnumuzdan alacağımızı söylüyorum. 3’e kadar sayıp tıp dedikten sonra çok hafif bir sesle burun deliklerinden giren havanın neler yaptığını anlatarak (nefes al ve burnunun içine giren serinliği hisset gibi…) nefesi hissetmesini sağlamaya çalışıyorum. Sonra, karnında ve göğsünde bir balonun olduğunu hayal etmesini söylüyorum.. Önce göğsüne nefes alıyoruz birkaç kez, göğsünde ki balonun şiştiğini hayal ederek ve inmesini izliyoruz birlikte. Birkaç tekrardan sonra karnında ki balonu nefes alarak şişiriyoruz ve nefesi verirken yavaşça indiriyoruz. Ardından önce karnındaki balon, karnında ki balonu hiç bırakmadan  nefesi göğüse taşıyarak göğsündeki balon şişiriyor ve iniyor. Birkaç nefesten sonra ben artık konuşmuyorum. Birlikte nefes alıp vermeye devam ediyoruz. Tam yoga nefesinde biraz zorlanıyor ama birlikte nefes alıp vermek onun için çok rahatlatıcı oluyor ve bu uygulamayı seviyor.
Nefes Sayma; Nefes alırken 3’e kadar say, Nefes verirken 3’e kadar say. Kendi saydığında zorlandığı ve karıştırdığı için ben arkasına oturarak, elimi hafifçe göğsüne ve karnına koyarak ‘’Nefes alıyoruz. 1- 2 - 3 – ‘’Nefes veriyoruz. 1- 2- 3’’ şeklinde yaptık. Sonra kendi elini yavaşça karnına yerleştirip, bedeninde ki hareketi hissetmesini sağlamaya çalıştım. Nefes alırken karnı, göğsü, omurga, omuzların yükselişi ve verirken inişi.
Haaa Nefesi;  Yorgunluk, gerginlik, enerji düşüklüğü olduğunda faydalı olan ‘’HAAAA’’ nefesi yorulduğunda uyguladığımız nefeslerden biri. Otururken veya ayaktayken nefes alıyoruz , omuzları kulaklara doğru yükseltip, yüksek sesle ve haaaa sesiyle bırakıyoruz nefesi. Ya da Nefes alırken eller göğsün üzerinde duruyor. Nefes verirken haaaaa diye yüksek sesle nefesi bırakırken kollarımızı hızla öne uzatıyoruz.
Mantra İle Nefes; Nefes alırken SO, verirken HAM. En rahat ve keyifli yaptığı nefes uygulamalarından biri.
Anuloma Viloma; Zihni sakinleştiren çok etkili bir çalışma. Bütün sinir sitemini düzenler, sağ ve sol beyni dengeler. Bu alıştırmaya başlamadan önce parmaklarını nasıl tutacağını gösterdim. Birlikte, işaret ve ortanca parmaklarını avucun içine doğru büktük. Baş parmak, yüzük parmağı ve küçük parmak uzun kaldı. Birlikte nefes alıp önce baş parmakla sağ burun deliğini kapattık. Sol burun deliğinden nefesi verdik. Sol burun deliğinden nefes aldık, sol burun deliğini yüzük parmağı ile kapatarak, sağ burun deliğinden parmağı çekerek nefes verdik. Böylelikle 1 turu bitirmiş olduk. Bu şekilde şu an yardımla 7-8 tura kadar bu uygulamayı yapabiliyoruz.  
Sırt Sırta Nefes ; Sırt sırta rahat oturma pozisyonuna geliyoruz. Sırtlarımız birbirine yaslandığı için destekli ve rahat bir oturuşa geçiyoruz. Memo’ya burnundan normal nefes alıp vermesini  söylüyorum ve onun nefesini izleyip, nefesine uyumlanıyorum. Bir süre sessizlik içinde birlikte nefes alıp veriyoruz. .
Bastrika, Arınma Nefesi, Kapalabhati uygulanabilen diğer nefes türleri ancak biz kalp ile ilgili rahatsızlığı nedeniyle bu nefes çalışmalarını uygulamadık.
b)    Asanalar;
Patanjali’nin Yoga Sutralarında asana kavramı ard arda gelen üç  sutrada (2.46 - 2.47 - 2.48’nci sutralar) geçiyor. Bora Ercan yazdığı ‘’Surya’dan Patanjali’ye Yoga’’ Kitabının bir bölümünde bu üç sutranın açıklamasına yer veriyor. Patanjali’nin sutraları sırasıyla;
·       Asana hareketsiz rahat duruştur (oturuştur).
·       Duruşta mükemmellik gevşemeyle oluşur; burada sonsuzluk üzerine meditasyon yapılır.
·       Duruşta ki mükemmellik, duygusal zıtlıkların oluşturduğu sıkıntılar ortadan kalkar.
 Bora Ercan kitabında hemen bu üç sutranın ardından ‘’Öncelikle duruş önemli değildir. Rahat duruş önemlidir. Bu nedenle bir eğitmen olarak pratik esnasında uygulayıcının bedenine değil, yüzüne bakarım. İfadesi rahat değilse eğer, duruşta ki yanlışların düzeltmelerine geçerim.’’  ve ‘’Asana her şeyden önce yolda olmaktır; amaç değil, araçtır. Asananın kendisinin amaç haline getirilmesi orada sıkışıp kalmak olacak ve hiçbir işe yaramayacak’’ diyor kitabında. Bu cümleler, kafamda ki  ‘’biz yapabilir miyiz?’’ sorusunu yok ederken, niyet ettiğim bu yolculuğa gönül rahatlığıyla çıkmama sebep olan önemli bir etkendi.
‘’Onunla olduğu yerde buluş’’
‘’hiçbir zaman terk etme, ümidini yitirme’’
 Abim’le çalışmalarımıza yerde yatarak ve mümkün olduğunca burundan alıp verdiğimiz nefeslerle başlıyoruz. Pawanmuktasana serisine geçtiğimizde merkezlenmiş, rahatlamış oluyor. Komutları anladığı için bu seriyi minik yardım ve yönlendirmelerle oldukça rahat yapıyor. Zorlandığı noktalarda minik dokunuşlar, masaj, cesaretlendirici sözler ve yönlendirmelerle müdahale ederek yardımcı oluyorum. Down’luların genelinde beden oldukça esnek. Özellikle öne eğildiğimiz pozlarda neredeyse hiç zorlanmıyor. Hatta keyif aldığını gözlemliyorum.
 Ayrıca down sendromlu ve diğer özel ihtiyacı olan bireylerin  yoga’ya düzenli devam ettiklerinde birçok pozu rahatlıkla yapabildiklerini tez ile ilgili çalışırken katıldığım yoga çalışmalarında gördüm. Abimle yaptığımız yoga çalışmaları için yaşı ve sağlık durumunu da göz önünde bulundurarak onu çok yormayacak asanaları seçtim. Yaşı nedeniyle bedensel hareketleri ve adımlarının ağırlaşmaya başladığı bir dönem yaşıyoruz.
 Bizim çalışmalarımızda abim için uyguladığımız asana ve yöntemleri anlatmaya çalışacağım.
 1)    Ayak Rotasyonu; ayağın soldan sağa, sağdan sola çevrilmesi. Karşısına oturuyorum. Baş parmağımla bilek eklemini, diğer dört parmağımla bileğin diğer tarafını ve topuğu sarmalıyorum. Diğer elimle parmaklarından tutarak ayağın üst kısmıyla saat yönünde ve saat yönünün ters yönünde dairesel hareketler yaptırıyorum. Birkaç kez ben yardımcı olup yaptırdıktan sonra kendisinin yapmasını söylüyorum.
Not; Çocuğun ayağının içe veya dışa dönme eğilimi varsa, aynı yöne yapılan baskı yapan dairesel hareket bu eğilimi artırır. Hareket diğer yöne yaptırılırsa sorun hafiflemiş olur.
2)    Bileğin bükülmesi (fleksiyon) ve rotasyonu; Ayaklarından birini bileğin hemen yukarısından tutuyorum. Parmaklarını diğer elimle tuttuktan sonra önce ayağı  yukarıya doğru iterken nefeslerle (sana doğru), sonra aşağıya doğru (senden uzağa)yönlendirmeleriyle hareketi anlamasını sağlıyorum. Birkaç kez yardımla yaptıktan sonra bırakıyorum ve aynı yönlendirmeyle devam etmesini istiyorum.
3)    Diz bükmeler; Sol elimi uyluğuna koyarken sağ elimle diz altından tutuyorum. Yavaşça bacağı yukarı kaldırırken dizin bükülmesine izin veriyorum. Sol elimle bedenin sabitlenmesine yardımcı oluyorum. Sağ bacağın yerde düz olmasına, sağ ayağı flex olmasına özen gösteriyorum. Bacağı nazikçe iterek sol dizi benden uzaklaştırıyorum. Direnç hissettiğim nokta da duruyorum. Bacağı yavaşça başlangıç noktasına getiriyorum. Bir – iki kez tekrar edip minik yardımla kendisinin yapmasını sağlıyorum. Sonra diğer bacakla yaptıktan sonra aynı alıştırmayı iki bacakla yaparak bitiriyoruz.
Not; Kalça ve diz eklemlerinde esnekliğini ve hareket kabiliyetini  arttırdığı gibi alt beli rahatlatır. Karında bulunan organlara masaj yaparak uyarır gaz ve kabızlığa iyi gelir.
4)    Pedal Çevirme; Ayak ucuna oturuyorum. Sağ elimle sol ayağını, sol elimle sağ ayağını tutuyorum. Bu haldeyken bacaklarını yerden biraz kaldırmasını söylüyorum. Sağ ayağını benden uzaklaştırırken dizin bükülmesine ve uyluğun dikey olmasına izin veriyorum. Sağ ayak geri gelince aynı hareketi sol ayakla yapıyoruz. Sanki bisiklette pedal çevirir gibi bacakların ileri geri hareket ettirmeye devam ediyoruz. Birkaç tekrardan sonra desteği bırakarak kendisinin devam etmesini söylüyorum. Abim devam ederken iki kalçanın yerde olup olmadığına dikkat ediyorum.  
Not; Bu alıştırma bacağın tüm kas sistemini, diz, kalça eklemlerini çalıştırarak bacaktaki dolaşımın ve motor koordinasyonun artmasına yardımcı oluyor. Gaz ve kabızlık sorununa iyi geliyor.
5)    Bacak Kaldırma; Sağ elimle sol baldırının dışından tutuyorum. Parmaklarım baldırın üzerindeyken başparmağımla baldırın alt kısmından tutuyorum. Bacağını yerden kaldırmaya başlıyorum. Yerdeki dizin bükülmemesine dikkat ederek bacağını kaldırmaya başlıyorum. Bacağı 45 derece açıya geldiğinde sol elimle diğer bacağın yerde kalmasını sağlıyorum. Hareketi bir süre böyle yaptıktan sonra yavaş yavaş 90 dereceye kadar kaldırıyoruz. Eğer beden izin veriyorsa kalçaların üzerinden göğse doğru devam ediyoruz. Bu şekilde 2 – 4 tekrar yapıyoruz. Diğer bacakla da aynı hareketi tekrar ettikten sonra iki bacakla aynı anda yaparak bitiriyoruz.
İleri seviye de; Bacağı kaldırdıktan sonra iki eliyle uzanıp bacağın baldırını veya uyluğunu tutmasını istiyorum. Önce yardım etmiyorum. Duruma göre sonrasında hareketi yapabilmesi için ihtiyacı olduğu kadar yardım ediyorum. Bir sonraki aşamada başını yukarıdaki bacağına doğru kaldırmasını istiyorum. Omuzların kulaklardan uzak olmasına boynu sıkıştırmamasına özen gösteriyorum. Pozda ortalama 2 saniye kadar tuttuktan sonra önce başını sonra kollar ve bacakları olmak üzere ters sırayla düzeltmesine yardımcı olarak pozdan çıkarıyorum. Bedenin hizada olmasına özen gösteriyorum
Not; Karın ve uyluk kaslarını güçlendirir. Diz kirişlerini ve arka bacak kaslarını uzatmaya yardım eder. İleri seviye varyasyonu kol, göğüs ve boyun kaslarını çalıştıran güçlü bir öne bükülmedir.
6)    Dört Ayak / Masa Pozu; Oturma pozundayken dört ayak üzerine gelmesini söylüyorum. Ellerin omuzların, dizlerin kalçaların altına gelecek şekilde yerleş derken önüne oturup ellerini yavaşça ileri yürütüp omuzlarının altına gelmesine yardımcı oluyorum. El parmaklarının arasını açıp yere yaymasını ve parmakları ile yeri itmesini öğretiyorum.
  7)    Kedi – İnek; Masa’dayken, nefes almasın ve göğsünü açarak ileri bakmasını, nefes verirken elleriyle yeri itmesini, sırtını yukarı doğru yuvarlayıp yere ya da göbeğine bakmasını, boynunu iyice rahatlatmasını söylüyorum. Burada bazen bir elimi sırtına, diğerini göbek deliğinin üzerine koyarak göbek deliğini omurgaya yaklaştırması için yönlendirme yapıyorum. Bazen masadayken elimi kürek kemiklerinin arasındaki boşluğa yerleştirerek kürek kemiklerinin nefesle yaklaşıp uzaklaşmasını anlatarak, nefes alıp verdiriyorum.
Not; Karın ağrısı, gaz ve diğer bağırsak problemlerinin giderilmesini sağlar. Karın kaslarını güçlendirir, sırt ve boyun kaslarını esnetir. Kalça ve diz eklemlerinde hareket kabiliyetini arttırır.
8) Sırtüstü Omurga Twisti; Abim yerde sırt üstü yatarken ayakucunda duruyorum. İki kolunu  yanlara doğru açmasını söylüyorum. Sonra iki dizini bükerek bacaklarını kendine doğru çekmesini söylüyorum. Bunu yaparken minik de olsa yardımcı oluyorum. Dizleri büküp uylukları göğse doğru yaklaştırıyoruz. Dizlerini nazikçe sola doğru yatırırken, başını da sağa doğru çeviriyoruz. Dizleri yandayken alttan yastıkla destek vererek yaptık. Birkaç saniye pozda kaldıktan sonra başı ve bacakları merkeze döndürerek pozdan yavaşça çıkıyoruz. Bu pozu ilk çalışmalarımızda yaptırmadım. Yogaya başladıktan bir süre sonra uygulamaya başladık.  
Not; Sırtüstü omurga twisti boyun omurunu rotasyona soktuğu için, atlanto-axiel instability (başı taşıyan birinci omur olan atlas ile boynun ikinci omuru olan axis omurlarının arasındaki eklemin aşırı hareketliliğinden oluşan dengesizlik) olan çocuklar yapmamalı. Bu durum down sendromlu çocukların %10-20’sini etkiler.
Omurga twisti sinir sistemi bozukluğu olan çocuklar için en yararlı alıştırmalardan biridir, çünkü bütün omurgayı sağlıklı ve esnek tutmak için çalıştırır. Omurun bükülme hareketi bağ dokuları esnetir. Disk kompresyonunu azaltır,çevresindeki sinir düğümlerini uyarır ve sırtta, belde ve kalçada olan kas gerginliğini rahatlatır. İç organlara, salgı  bezlerine masaj yapıp karaciğer, pankreas, dalak, böbrekler ve böbrek üstü bezlerin fayda sağlamasına yardımcı olur.
8) Kolları yandan kaldırma; Sırtüstü yerde yatarken, başının arkasına oturuyorum. Kollarını iki yana açmasını söylüyorum. Omuzları ile hizada olması için düzeltmesine yardımcı oluyorum. Avuçlar gökyüzüne bakıyor. Kolları yerde açıkken derin bir nefesi almasını söylüyorum. Sonra nefes verirken kolları yukarı kaldırıp yukarıdayken bir kez el çırpmasını istiyorum. Kollar aşağı inerken tekrar nefes almasını söylüyorum. Dirseklerini bükmemesi için yardımcı oluyorum. 3-4 kez tekrar ediyoruz.
Not; Kol hareketleri göğsü genişlettiği için nefesin kolaylaşmasına yardımcı olur.
9) Kolları Paralel Kaldırma; Sırtüstü yerde yatarken, başının arkasına oturuyorum. Sol kolunu bükmeden dümdüz havay kaldırıp başının üstünden yere indirmesine yardımcı oluyorum. Omuz hareketinin doğal hareketini izliyorum. Direndiği nokta yı fark ettiğimde hafif masajla olabildiğince esneterek yere bırakıyorum. 2-4 kez tekrarladıktan sonra diğer kolla hareketi yapıyoruz. Son olarak iki kolla yaparak bitiriyoruz. Abimin özellikle sağ omzunda düşme sonucu çatlak durumu olduğu için tutukluk var. Bu çalışma ile bir miktarda olsa açmayı başardık. Yine de o anki sınırları içinde çalışmalarımızı yapmaya özen gösterdik.
 10) Kayık pozu; O oturma pozisyonundayken ben tam arkasında ayakta duruyorum. Sırtını hafifçe    bacaklarıma yaslamasını istiyorum. Göğsünü öne doğru aç uyarını yapıyorum. Dizlerini büküp ayaklarını yukarı doğru kaldırmasını söyledikten sonra onun başının üstünden öne doğru eğilerek alt baldırlarından tutuyorum. Bu destekle poza girmesini sağladıktan sonra kendi ellerini ileri uzatarak bacaklarının arkasından tutmasını sağlayarak sırtındaki desteği çekmeden bacaklarını bırakıyorum. Sonra sırtından daha minik bir destekle pozda kalmasını sağlayarak birkaç saniye pozda tutuyorum. Pozdan çıkarken yine sırtından destek vererek ellerini bırakmasını ayaklarını yere indirmesini söylüyorum. Yada Önünde durup ellerinden tutarak bacaklarını uzatmasını ve ayaklarını benim bacaklarımın üzerine koymasını istiyorum
 Not; Kayık pozu, denge ve karın, göğüs, omuz, boyun ve uyluk kaslarını güçlendirir. Aynı zamanda omurgayı uzatmaya ve karın organlarını daha sağlıklı hale getirmeye yardım eder.
 11) Köprü (Setu Bandhasana) ; Ayak ucunda ayakta duruyorum. Dizlerini bükük ayaklarını kalçanın önünde yere yerleştirmesine yardımcı oluyorum. Kollar bedenin yerinde avuçlar yere dönük. Poza girerken dizlerinin yanlara açılmasını engellemek için bacaklarını dizlerimin arasına alarak. İki ayağını sıkıca yere bas, kalça ve göbeğini havaya kaldır, ellerinden destek al komutu verirken, öne doğru eğilerek hafifçe belinden destek vererek yukarı omurgayı yukarı doğru kaldırmasına yardımcı oluyorum. Bu nokta da belinden verdiğim desteği bırakıyorum. Bu pozda 3-5 saniye tuttuktan sonra pozdan çıkmasına yardımcı olmak için sırtını ve bacaklarını yavaşça yere bırak derken de yine hafifçe belinden tutarak yere inmesine yardım ediyorum. Pratiklere devam ettikçe bu poza destek almadan sadece komutla girebilmeye başladı.
Not; Bu poz kalça eklemlerini ve belin lumbar bölgesini esnetir. Aynı zamanda alt bel, uyluk ve kaba etleri kaslarını güçlendirir.
12) Happy Baby (Ananda Balasana) ; Sırt üstü yatarken bacakları yukarı kaldırmasını, sonra bacakları havadayken dizleri büküp, kulaklarına doğru yaklaştırmasını söylüyorum. Hemen ardından elleriyle ayaklarının dışından tutmasına yardımcı oluyorum. Bazen ayaklarından tutarak dizlerini bükmesine de yardımcı olmaya çalışıyorum.
13) Kelebek (Baddha Konasana); Oturuyoruz. Dizleri büküp ayaklarını yere basarak başlıyoruz. Sonra yardım ederek dizleri bükülü iken bacakları iki yana deviriyoruz. Ayak tabanlarını ortada buluşturup ellerle ayak parmaklarının biraz gerisinden tutmasını ve nefess alıp vermesini söylüyorum. Nefes alıp omurgayı yükselttikten sonra bedenin izin verdiği kadar öne doğru eğileceğimizi anlatıyorum. Öne doğru eğilirken arkasında durarak omurganın düz olmasına dikkat ediyorum. Downlular oldukça esnek oldukları için öne eğilmelerde sıkıntı yaşamıyoruz.
Not; Kelebek Pozu ayaklar kasıklara yakın ise addüktör kasları, uzak ise hamstrin kasları esnetir. Karın içi organları, yumurtalıkları, prostat bezlerini, mesane ve böbrekleri canlandırır. İç bacakları, kasıkları ve dizleri esnetir. Kaygı, bitkinlik ve depresyon tedavisinde etkilidir. İdrar yolları sorunu olan kişiler için faydalıdır.
 14)Yatarak Kelebek (Supta Baddha Konasana); Yerde yatarken bacaklarını büküp dizlerini yanlara doğru açmasını söylüyorum. Dizler iki yana açıldıktan sonra anlatarak  ayak tabanlarını ortada birleştirmesine yardımcı oluyorum. Nefes alıp vererek biraz burada kalıyoruz. Bazen bir elini kalbine diğer elini karnına koyarak nefesleri fark etmesini sağlıyorum. Sonra ayak ucuna geçerek iki dizinin dışından hafifçe tutarak, nefes verirken dizleri birleştirip, nefes alırken yanlara açıyoruz.Nefesle birleştirerek hareketi bir süre tekrarlamasını istiyorum.
Not; Yatarak Kelebek Pozu Kalça ve kasıkları açar aynı zamanda geri bükülme nedeniyle beli ve sırtı rahatlatır, esnetir.
 15) Kuğu Pozu ; Önce yerde karnının üzerine yatmasını söylüyorum. Dizlerim onun bacaklarının dışına gelecek şekilde çömeliyorum. Uzanıp ellerini tutarak kollarını iki yana açtırıyorum. Ellerimi bileklerime kadar kol altlarından geçirdikten sonra pelvisin yerde olmasına dikkat ederek kendime doğru hafifçe çekerek baş, boyun, göğüs ve karnının yerden kalkmasını sağlıyorum. Bedeni zorlamadan 3-6 saniye kadar pozda kalmasına yardımcı oluyorum. Sonra yavaşça yere indiriyorum.
Not; Kuğu Pozu,  alt beldeki gerginliği giderir, üst sırt ve boyun kaslarını güçlendirir, göğüs kafesini genişletir. Kabızlık ve gaz sorunları için de iyidir. Kamburlaşmaya karşı omurga, göğüs ve omuzların dengelenmesini sağlar.
 16) Kobra; Yüz üstü yerde yatarak başlıyoruz. Dizlerim onun bacaklarının dışına gelecek şekilde çömeliyorum. Dirseklerini büktürerek ellerini avuçlar yere gelecek şekilde omuzlarının hemen yanına yerleştiriyoruz. Dirsekler bedenin iki yanındayken nefes almasını ve elleriyle yavaşça kendini yukarı doğru itmesini, baş, omuz ve göğsü yerden kaldırmasını söylüyorum. Yukarı doğru kalkarken hafifçe omuzlarından tutarak pozda doğru kalması için yardımcı oluyorum. Birkaç saniye pozda kaldıktan sonra, yavaşça yere iniyoruz.
Not; Kobra Poz bedenin ön kaslarını uzatıyor, karın boşluğu(solar plexus) ve alt beldeki gerginliğin gevşemesine yardım ediyor. Göğüs kafesini genişletiyor. Kalp, ciğer ve kafa sinirlerini daha sağlıklı hale getirir, üst sırt ve boyun kaslarını güçlendirir. Omurgadaki yer değişimlerini onarır. Kabızlık ve gaz sorunlarını rahatlatır.
 17)Sopa (Plank) ; Eklemlerin birbirinin üzerinde olmasına dikkat ederek, masa pozisyonuna getiriyorum. Ayak parmaklarını mata takmasını sağladıktan sonra dizlerini düzeltmesi söylüyorum. 4-5 nefes pozda kalmasını sağladıktan sonra tekrar dizlerini büküp yere koymasını istiyorum. Plank’i bu şekilde çok rahat yapıyor.
Not; Plank Poz, kol , boyun, omuz, sırt ve karın kaslarını güçlendiriyor.
 18) Baş Dize (Janu Sirsasana) ; Bağdaşta otururken bende Bir bacağını ileriye doğru uzatmasını istiyorum. Diğer bacağının dizi yerdeyken ayak tabanını uzanmış bacağın iç uyluğuna dokunacak ve topuğu kasığa doğru düzeltiyorum. Gövdesini uzun olan bacağa doğru döndürmesini, nefes almasını verirken uzanarak iki eliyle bacağını veya ayak bileğini veya ayağını kavramasını istiyorum. Daha sonra nefes alırken yükselmesini, nefes verirken öne eğilmesini söylüyorum. Bu şekilde biraz daha esnemesini sağladıktan sonra burada rahat hissediyorsa alnını bacağının üzerine değdirmesini söylüyorum. Pozda 5-10 saniye tutuyorum. Sonra nefesle yükselip diğer taraf için aynı şeyi yapıyoruz.
Not; Bu poz düzenli yapılırsa alt bedendeki gerginliği rahatlatıp kabızlığın önlenmesine yardımcı olur. Ayrıca tam öne eğilme için iyi bir çalışmadır.  
 19) Öne Katlanma ( Paschimottanasana); Karşısına oturuyorum. Yerde otururken bacaklarını bir araya getirerek oturmasını sağlıyorum. Topuklar yerde, ayak parmakları tavana bakacak şekilde yerleştiriyorum. Bu pozisyonda 2-3 kez nefes alıp vermesini söylüyorum. Son kez nefes aldıktan sonra neterek nefesi verirken bacaklarının üzerine uzanarak ayak bileklerini yada ayaklarını kavramasını istiyorum. Buradayken nefes almasını söylüyorum. Nefes verirken öne katlanmasını,rahatsa alnını bacaklarının üstüne indirmesini söylüyorum. Bu asanada, oturma kemiklerinin yerde olmasına ve bacaklarının olabildiğince düz olmasına dikkat ediyorum. Pozda 5 – 10 saniye tutuyorum.
Not; Öne katlanma, omurlara bağlı kasları ve bağları esneterek omurganın uzamasına yardımcı olur. Bütün arka kasları esnetir. Bu pozda bütün beden ve özellikle merkezi sinir sistemi çok fayda görür. Karın bölgesindeki organlar için faydalıdır.
 20) Dağ Duruşu (Tadasana); Ayaklarının arasını bir ayak daha girecek şekilde ayarlayarak ayakta rahat durmasını sağlıyorum. Köklenmeyi ağaçtan örnekleme yaparak hikayeleştirerek kısaca anlatıyorum. Ayak parmaklarını yukarı doğru kaldırıp aralarını iyice açmasını ve en küçük parmağından başlayarak tek tek yavaşça yere koymasını istiyorum. Bunu yaparken yanında durarak ben de kendi ayaklarımla aynı şeyi yapıyorum. Bacakların düz ve güçlü hatırlatmasından sonra elimle kalçasına yavaşça dokunarak popsunu içeri doğru toplamasını söylüyorum. Yavaşça sırtına dokunarak, nefes alarak omurgasını yükseltmesini, omuzlarını iki yana doğru açmasın söyledikten omuzlarına dokunarak kollarını ve ellerini aşağıya salmasını hatırlatarak doğru hizayı verebilmesi için yardımcı oluyorum. Dağ duruşundayken farklı çalışmalar yaptırmaya devam ediyorum. Örneğin; Kolları güçlendirmek için arkasına geçip kollarının üst kısmını dışarı çevirerek kollarını öne doğru uzatıyoruz, Kollar önde yere paralel ve uzunken dirseklerinin içini biraz daha yavaşça açıyoruz. Kolları aşağıya indirip omuzları önden arkaya çevirip yerine taktıktan sonra kulları öne uzatıp elleri birbirine örerek önde ters çevirip, yukarı, aşağı kaldırıp, indiriyoruz. Birkaç kez yardımla yaptıktan sonra kendisi devam ediyor.
 21) Ağaç Pozu (Vraksasana); Ayaktayken arkasına geçiyorum. Desteklemek için sol kolumla onun göğsünü sarmalıyorum. Sağ elimle sağ bacağının baldırını tutarak dizini bükmesini ve bacağını azıcık kaldırmasını söylüyorum. Bunu yaparken kalçasını döndürmesini dizinin dışa dönmesine yardımcı oluyorum. Ayak tabanını yerde duran ayağın hemen üzerine yerleştirmesini sağlıyorum. Önünde sabit duran bir şeye bakmasını söylüyorum. Arkasından tutmaya devam ederek,ellerini kalbin önünde birleştirmesini söylüyorum.Burada rahatsa ellerini bir ağacın dalları gibi yukarı doğru açtırıyorum. Pozdan çıkarken önce ayağını yere koyuyor. Sonra kollarını indiriyor. Diğer tarafla devam ediyoruz.  
 22) İkinci Savaşçı (Virabhadrasana 2); Ayaktayken bacaklarını arasını açmasını söylüyorum. Önce ayaklar öne doğru ve birbirine paralel duruyor. Kollarını bir kuşun kanatları gibi iki yana açmasını istiyorum. Bunu yaparken göğsün ve kalçaların öne bakmasına dikkat ediyorum. Bu nokta da Sağ ayağı tamamen dışa, sol ayağı hafifçe içeri doğru döndürmesine yardımcı oluyorum. Burada nefes almasını söylüyorum.  Nefes verirken sağ bacağı büküp dizi ayak bileğinin üzerine getiriyoruz. Başı öndek sağ kola doğru çevirip, sağ elinin parmaklarına bakmasını söylüyorum. Tekrar nefes al dedikten sonra, dizi düzeltip, başı ortaya getirip, kolları indirerek   pozdan çıkıyoruz. Diğer tarafla tekrar ediyoruz.
 23) Birinci Savaşçı (Virabhadrasana 1); Ayakta dururken ayakları kalça hizasında açıyoruz.  Büyük adımla sol ayağını geriye almasını, söylüyorum. Burada dengeyi sağladıktan sonra öndeki bacağını bükerek dizini ayak bileğinin üzerine getirmesini ve ellerini beline koyarak nefes alıp vermesini söylüyorum. Eğer burada iyiyse nefe alıp ellerini gökyüzüne uzatmasını istiyorum Pozdan çıkarken nefes vererek kollarını indiriyor, beline koyuyor Öndeki dizini düzeltirken, arkadaki ayağını öndeki ayağın yanına alıyoruz. Diğer tarafla devam ediyoruz.
 24) Sandalye Pozu (Utkatasana); Dağ duruşundan başlıyoruz. Nefes al, nefesi verirken dizlerini hafifçe bük, arkada bir sandalye var gibi kalçalarını arakaya uzatarak oturuyormuş gibi yap diyorum. Tekrar nefes alırken kollarını öne doğru uzamasını, kalça kemiklerinden el parmaklarına kadar uzarken göğsünü açmasını söylüyorum. Bu asana ya girerken yardıma ihtiyacı oluyor. Nefesi ver, kollarını indir, dizlerini düzelt diyerek pozdan çıkarıyorum.
Not; Sandalye pozu bacakları ve bşlekleri güçlendirir, göğüs ve omuzları esnetir, karın içi organları ve kalbi uyarır.
 24) Aşağı Bakan Köpek (Adho Mukho Svanasana); Dört ayakta dururken ellerin zeminle olan ilişkisini anlatıyorum. Ellerle yeri iterken kalçalarını da havaya kaldırmasını söylüyorum. Boynu sıkmamasını, başı sarkıtarak rahat bırakmasını hatırlatıyorum. Kolların olabildiğince düz olmasına dikkat ediyor. Pozda en doğru şekilde durması için hafif dokunuşlarla yardımcı oluyorum. Pozda birkaç nefes kalıyoruz. Nefes verirken dizleri bük yere koy diyerek pozdan çıkarıyorum.
Not; Aşağı bakan Köpek pozu, sırtı ve kalçaları esnetir. Bacakları, omuzları, kolları ve el bileklerini güçlendirir.
 25) Destekli Ters Duruş (Viparita Karani); Duvarın hemen yanına yan oturtarak, bedeni duvara doğru döndürüyorum. Bacakları duvara uzatıp yavaşça sırt üstü yere yerleşmesine yardımcı oluyorum. Duvara iyice yanaşmasını sağlıyorum. Bacaklarını iki yana V şeklinde açmasını istiyorum. Bu pozda bir süre nefes alıp vermesini söylüyorum. Bir süre pozda kaldıktan sonra bacaklarını toplayıp yana doğru yatırarak oturmasına yardımcı oluyorum.
 c)     Mantralar - Chantingler;
                   Mantraları dinlerken dili dönmese de genellikle birlikte söylüyoruz.. Şarkı dinlerken eşlik etmeyi sevdiği için çok keyif alıyor. Zaman zaman el çırparak enerjiyi yükseltiyoruz. Down sendromlu bireyler ve çocuklar da mantralar,  dikkatlerini artırıyor, ses ve konuşma becerilerini geliştiriyor, yüz kaslarına ve motor koordinasyona yardımcı oluyo , dikkatlerini arttırıyor ve daha mutlu olmasını sağlıyor.
d)    Göz Alıştırmaları;
  Göz hareketlerinin, göz sinirleri ve gözü çevreleyen kaslara faydası vardır. Abimin tek gözünde şaşılık olduğu için göz alıştırmalarını uygulamak önemliydi.
Trataka; Göz hizasında yaktığımız bir muma gözlerimizi kırpmadan bir süre birlikte bakacağımızı anlatıyorum ve dikkatini mumda tutabilmek için sonunda birbirimize orada gördüklerini anlatmasını isteyeceğimi söylüyorum.  O süre içinde gözlerini kırptığında veya kaçırdığında bakmaya devam etmesini söyleyerek geri getiriyorum. 20 – 30 saniye kadar devam edebiliyor.
 e) Göz Hareketleri; Karşılıklı oturuyoruz. Başparmağımı uzatıyorum ve başını çevirmeden gözleriyle izlemesini söylüyorum. Sağa – Sola, Yukarı- Aşağıya, Sağdan sola çapraz – soldan sağa çapraz. Büyük küçük daireler – sağdan sola – soldan sağa başlangıç noktasına giden büyük küçük daireler çiziyoruz.
Hepsini tamamladıktan sonra, ellerini ovalayıp avuçlarını gözlerinin üzerine koyuyoruz. Kapadığında, gözleri önce açık oluyor, sonra kapatıp biraz dinlendiriyor. Gözlerimizi kapadığımızda nefes alıp veriyoruz.
  e)     Derin Gevşeme (Savasana) ;
Güvende hissettiği, sakin, rahat, kendini bırakabileceği bir ortam sunmaya çalışıyorum Önce sırtüstü uzanıyor. Başının altına ince bir battaniye koyuyoruz. Eller bedenin iki yanında, ayaklar mat genişliğinde açılıyor. Bedenin en rahat olduğu pozisyonu buluyoruz. Onu sakinleştirecek bir mantra açıyoruz. Gözleri kapatmasını söylüyorum ama zorlandığı için göz yastığı kullanıyoruz. Üstünü örtüyoruz. Bazen tabanlarına, bazen alnına şakaklarına, bazen omuzlarına hafif hafif masaj yaparken yumuşacık beyaz bulutları, en sevdiği yerleri, denizde ki bir kayığı, güneşin pırıl pırıl ışıklarını anlatıyorum. Sonra nefes alıp vermesini hatırlatarak beden taraması yapıyoruz. Yeterince rahatladığını gördükten sonra susup 5 -10 dakika kendi kendine kalmasını sağlıyorum. Sonunda yumuşak bir ses tonuyla  verdiğim komutlarla bedeni uyandırıyorum. Kalkıp bağdaşa oturduktan sonra 3 kez nefes alıp veriyoruz ve aum’la dersi bitiriyoruz.
Not; Derin gevşeme bedenin dinlenmesi için mükemmel bir çalışmadır. Bedenin saki ve rahat olduğu durumda zihin de sakinleşir. Bedeni rahatlatırken, bedene farkındalık getirirken bütün hücrelerimize sevgi gönderiyoruz. Derin gevşemede, kaslar ve sinirler biriktirmiş oldukları gerginlikleri bırakmaya başladığından beden dağılmış olan enerjileri yeniden düzenleyip dengeleme şansına sahip olur. Giderek daha çok gevşediği için derinlerde olan ruhsal-fiziksel enerji düğümleri yavaş yavaş çözülür, tıkanık enerjiler serbest kalır. Sinir sitemi düzelir, genel sağlık durumunun düzelmesine katkısı olur. Bu sebeple derin gevşeme, yoga seansının olması gereken önemli bir parçasıdır.
f)      Meditasyon – Meditatif  Yürüyüş;
Meditasyon yaparken farklı birkaç yöntem kullandık. En kolay ve severek yaptıkları ‘’SO-HAM’ mantrası ve sayarak yaptıklarımız oldu.
Meditatif yürüyüşleri genellikle dışarıda yaptık. Önce ne yapacağımızı ona anlattım. Ayaklarında ki hareketi izlemeye davet ettim. Ayayğı yere basmak nasıl hissettiriyor. Başta topuğu basıp yavaşça parmakları yere indirmek. Diğer adım için ayağın yerde kalkmasını izlemek. Kolların vücudun yanında nasıl durduğu. Attığı her adımın farkına varmasını sağlamaya çalıştım. Çevremizde ki yeşili, ağacı, denizi, kuşların sesini ve dikkatini çeken her şeyi sessizce izlemesini istedim. Yaklaşık yarım saat bu şekilde birlikte yürüdük. Onu içinde benim içinde farklı bir deneyimdi.  
 5)    DENEYİMLERİMİZ VE SONUÇLAR;
Ağabeyimin yaşı yüksek olduğu ve alzheimer başlangıcı gibi ciddi bir sorunumuz olduğu için çok büyük beklentim olmamakla birlikte, yoga yaptığımız bu kısa süreçte ona iyi geleceğini düşünerek başladım bu çalışmaya. Tez için araştırıp, canlı örneklerini gördükten sonra ise onun yoga’ya başlamasının doğru bir karar olduğundan emin oldum.  Sadece yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle çekincelerim olmasına rağmen neyi nasıl yapmamız gerektiğini danışarak yol aldık bazen. Çok yorulduğunda kendi ritminde aldığı nefeslerle dinlendik.
Yaptığımız çalışmalarda nefes alırken biraz oyun (Pranayama’da eli karnına ve göğse koyarak içinde ki balonun şişip inmesini izlemek), minik asanalar (Pashimottasana da ayak yakalamak, Aşağı bakan köpekte göbeğe bakmak, Kelebek’te ayakları birleştirip uçmaya çalışmak), Meditasyon (en sevdiğimiz yerler, insanlarla ilgili masal anlatmak gibi) çalışmalar farklılaşmasını, zihninde aynı anda kendi kendine konuşan seslerin azalmasını sağladı. Zihni rahatladıkça o da kendini daha iyi hissetti. Tekrar geçmişteki abim olmaya başladı. Hayatında ilgisini çeken, keyif aldığı yeni bir uğraşı, rutini haline geldi Yoga. Yogayı sevdi. Şu an’’ Yoga yapalım mı?’’ dediğimde ellerini kalbinde birleştirip dili tam dönmediği için ‘’Namatte’’ diyerek, benden önce matın başına gidiyor. Beni en mutlu eden şeylerden biri ise minik bir burgudan sonra ya da Savasana’dan kalkıp çalışmayı bitirdiğimizde çok içten söylediği ‘’OHHH RAHATLADIM.’’ cümlesi.
Yoga yapmaya başladıktan sonra daha rahat yürümeye, tekrar eskiden olduğu gibi gülmeye, gülümsemeye ve konuşmaya başladı. Yüzünde ki soluk renk gitti. Daha sağlıklı görünmeye başladı. Uyku problemi büyük ölçüde çözüldü. Denge sorunu tamamıyla bitmemekle birlikte azaldı. Bu gelişmelerin her biri 56 yaşında bir Down sendromlu için çok çok önemli ve değerli. Bu süreçte ben birliği hissettim. Kendimle, abimle ve yoluma çıkan herkes’le.  Mükemmel bir deneyimdi.
Son olarak Etel Avayu’nun eğitmen için söylediği beni etkileyen bir sözü paylaşmak istiyorum. ‘’Başkalarına şefkatle ilgi gösterebilmek için önce kendimize şefkat göstermeliyiz. Özel ihtiyacı olan çocuklarla çalışırken kendimizde çıkan duyguları fark edip, o duygulara şefkatle sarılabilmek bizim için önemli bir farkındalık çalışması olacaktır.
Yola, yolda olmaya ve yolculuğa devam…  
 *Birini sevdiğinizde, o kişiyi rahatlatabilmeli ve acısını dindirebilmelisiniz. Bu bir sanattır. Eğer o kişinin acılarının kökünü anlayamazsanız, yardımcı olamazsınız, tıpkı bir doktorun sebebini bilmeden hastalığınızı iyileştiremeyeceği gibi. Daha çok anladıkça, daha çok seversiniz, daha çok sevdikçe, daha çok anlarsınız. Bu, bir gerçekliğin iki yüzüdür.
Thich Nhat Hanh
  Kaynaklar;
ü  Surya’dan Patanjali’ye Yoga – Bora Ercan (Sf-141)
ü  Etel Ayavu – Özel İhtiyaçları Olan Çocuklarla Yoga
ü  Anap Baniel – Sınırlarını Aşan Çocuklar
2 notes · View notes
nesepalamudu · 5 years
Note
Merhaba yardimin lazim. Biliyorsun sonuclar aciklandi ve ben senden psikoloji hakkinda gorusunu dusuncelerini almak istiyorum. Hukuk ve psikoloji arasindayim kafan cok fazla karisik ve yani napacagimi bilmiyorum o yuzden en azindan etrafimda ki dusunceleri vs duyarsan kafamda bir seyler sekillendirebilirim?
merhaba. psikoloji de hukuk da güzel bölümler. ikisini okuyabilecek insanlar farklı ama bence. hukuk tutturabiliyordum ama hiç aklımdan geçmedi benim, çünkü bütün o kanunlar yasalar hoşuma giden bir alan değil. her iki meslekte de insanlığa yararlı olabilmen mümkün. hukuk konusunda da mesela serra'cımın dayısı Cihad Gökdemir var, Cihad amcaya hep hayran olmuşumdur yaptıkları karşısında. ama ben yapabilir miydim, hayır. sanırım hukuk biraz daha girişkenlik isteyen bir alan. ve çok sabır. bütün o eğitim dönemi sahiden ağır, yoğun ve emek isteyen bir dönem. ben yapamazdım. psikoloji hukuktan çok farklı bir alan. eğer ilgin de varsa, keyifle okuyabileceğin bir bölüm. hayatla çok içiçe. şöyle söyleyeyim, bir film izlerken ben psikolojide gördüğüm şeylerle bağlantılar kurabiliyorum, hukuk okuyan arkadaşım da tmk m. 15'le bağlantı kuruyor. hukuk okuduğun dönemde çok ezber içeriyor. psikoloji ezberden çok okumaya öğrenmeye dayalı. gözleme dayalı. ve hukuk konusunda altdal olarak çok bilgim yok ama psikolojide onlarca alt alan var. sosyal, bilişsel, deneysel, gelişim, örgüt, adli, klinik, ve hatta spor psikolojisi bile var bunun. hepsi ilgimi elbette çekmiyor, ama okul döneminde hangisinin sana daha uygun olduğunu görme fırsatın oluyor ve seçmeli derslerde ilgilerine yöneliyorsun. araştırma alanı çok geniş. iş alanı olarak, insan olan her yerde bize ihtiyaç var. yüksek lisans yapmak artık şart gibi bir şey, ama zaten kendi adıma konuşacak olursam, imkânım olsa on yıl onbeş yıl daha bu bölümde okurum. felsefe de aklımı çelmiyor değil tabii. hukuk konusunda hukuk okuyan birine danışırsan daha doğru bilgiler alabilirsin. ben psikoloji hususunda yardımcı olmaya çalıştım. aklına takılan bir şey olursa yeniden cevaplarım
1 note · View note
maltepepsikolog · 20 days
Text
Piromani Nedir ?
Piromani, yangın çıkarma dürtüsünü kontrol edememe ile karakterize edilen bir dürtü kontrol bozukluğudur. Bu bozuklukta, kişi yangın çıkarmadan önce yoğun bir gerilim veya uyarılma hissi yaşar ve yangın çıkarma eyleminden sonra rahatlama, haz veya tatmin duygusu hisseder.
Piromani, yangın çıkarma eyleminin ardında belirgin bir dış motivasyon olmaksızın, içsel bir dürtüye dayalı olarak gerçekleştirilir. Nedenlerine gelince, piromani karmaşık ve çok faktörlü bir bozukluktur.
Genetik yatkınlık, beynin işleyişindeki anormallikler ve çevresel etkiler bir araya gelerek bu bozukluğun ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin, çocukluk döneminde yaşanan travmalar, duygusal ihmal veya istismar, piromani gelişiminde risk faktörleri olarak kabul edilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Tumblr media
0 notes
mantikutayr · 2 years
Link
klinik felsefe podcast b.3: ‘’analitik psikoloji / insan ruhuna yöneliş ve ruh teorileri’‘  
''beden ruhtadır, ruh bedende değil.''
"sol eli başımın altında olsun, sağ da beni kucaklasın"  
filibeli ahmed hilmi   amak-ı hayal’i takdim ederken:‘‘bu kitabı, gerçeği bulabilme kaygısına arkadaş olmuş vicdanlar, zirve konuları seven insanlar zevkle okuyabilirler. bir asırdır, bu çevre ve bu millet hayli raciler yetiştirdi; ve daha birçoklarını yetiştirecek.’’ der.
bu bölüm için böyle bir takdim yazasım gelmedi değil.
ilaveten okunabilecek metinler ve kullandığım kaynaklar:
kitaplar: insan ruhuna yöneliş I carl gustav jung, ruh teorileri insan ruhu ve kişiliği I henri bergson, mısır ölüler kitabı, mısır’da ruh ve ölüm ötesi I manly p. hall, ruh sorusu I ahmet soysal, ruh I carl gustav jung, insan olmanın psikolojisi I abraham maslow, zen ve motosiklet bakım sanatı I robert m. pirsig, doğuş ve yeniden doğuş I mircea eliade, göz ve tin I maurice merleau - ponty, kendini bulmak I ihsan fazluıoğlu
filmler: kosmos I reha erdem, sex ve felsefe I muhsin mahmelbaf  
girişte şule gürbüz’ün kendi sesinden dinlediğimiz coşkuyla ölmek kitabından bir bölüm.
bio’da.
2 notes · View notes
eskisehirpsikolog · 3 years
Conversation
Eskişehir'de bir psikolog İlker KÜÇÜK
PSİKOLOG
Psikolog Ne Demek?
Psikolog, kelime anlamı itibariyle ruh bilimci demektir. Psikologlar, bir grup ya da bireyin davranışlarını ya da hareket etme biçimlerini inceler; öğrendiği bilgi ve beceriler ile nedenleri açıklayıp çözüm üretmeye çalışır. Psikologlar; cezaevi, klinik, hastane, adliye, adli tıp, okul ya da fabrika gibi farklı alanlarda çalışabilir.
Psikolog Ne İş Yapar? Görev ve Sorumlulukları Nelerdir?
Genel kanının aksine psikologlar sadece danışanları dinleyen kişiler değildir. Uygulayıcı ya da araştırmacı psikologlar, farklı alanlarda ve danışanlar olmaksızın çalışabilir. Farklı alanlarda çalışmalarına rağmen psikologların genel bir görev tanımı bulunur ve şöyle sıralanır; Eğitimini ve sertifikasını aldığı testleri uygulamak, Test sonuçlarını uzman psikolog, psikiyatr, hekim ya da testi talep eden kurumlarla paylaşmak, Görevlendirildiği alanda psikolojik destek vermek, Psikolojik değerlendirmeler yapmak, Neden ve sonuç ilişkisi kurmak, Dürtüleri, davranışları ve güdüleri incelemek.
Psikolog Olmak İçin Hangi Eğitimi Almak Gerekir?
Psikolog olmak için üniversitelerin Psikoloji bölümünden mezun olmak gerekir. Psikolojinin herhangi bir anabilim dalında yüksek lisans yapan psikologlar ise uzman psikolog olmaya hak kazanır. Psikologlar uzmanlık alanlarına göre adliye, okul, hastane, klinik ya da ordu gibi farklı alanlarda çalışabilir.
Psikologda Olması Gereken Özellikler
Yüksek gözlem kabiliyetine sahip olmak ve olayların farklı yönlerini görmek, Bireyleri yargılamamak ya da küçük düşürmemek, Bireyler ile iş ilişkisi dışına çıkmamak, Sürekli kendini geliştirme ve psikoloji ile ilgili yayınları takip etmek, Bireylerin diline uyum sağlayabilmek ve anlattıklarını anlayabilmek, Yüksek konsantrasyon sahibi olmak, Psikoloji dışında felsefe, antropoloji ve sosyoloji gibi alanlara da ilgi duymak, Yeni geliştirilen test ve teknikleri takip etmek.
0 notes
Text
MARTİN SELİGMAN
Tumblr media
Martin Elias Pete Seligman (d.12 Ağustos 1942), New York'ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Bir devlet okulunda ve Albany Akademisi'ndeeğitim gördü. O 1964 yılında Princeton Üniversitesi'nde felsefe lisans derecesi, summa cum laudemezun oldu.Oxford Üniversitesi'nde analitik felsefe ve Pennsylvania Üniversitesi'nde hayvan deneysel psikolojisi okumak için burs vermeyi geri çevirdi ve Pennsylvania Üniversitesi'nde psikoloji okumak için bir teklifi kabul etti.1967 yılında Pennsylvania Üniversitesi'nde psikoloji doktorası yaptı.1974 yılında yapmış olduğu deneylerle “Öğrenilmiş Çaresizlik” teorisini psikoloji literatürüne kazandıran kişidir.Öğrenilmiş çaresizlik teorisi ile adından sıkça söz ettiren Seligman, zihinlerin dumura uğramasını engellemek için “Öğrenilmiş İyimserlik” öğretisini kavramsallaştırdı ve bu isimle şaheser bir de kitap yazdı.
2 Haziran 1989'da İsveç'teki Uppsala ÜniversitesiSosyal Bilimler Fakültesi'nden fahri doktora unvanı aldı.
ABD'li psikolog,eğitimci ve kendi kendine yardım kitaplarınınyazarıdır.Seligman pozitif psikoloji ve refahteorileri bilimsel topluluk içinde güçlü bir organizatördür.
Seligman, Pennsylvania ÜniversitesiPsikoloji Bölümü'nde Zellerbach Aile Psikolojisi Profesörüdür. Daha önce bölümde Klinik Eğitim Programı Direktörü oldu ve daha önce Cornell Üniversitesi'ndeöğretti. Üniversitenin Pozitif Psikoloji Merkezi'nin direktörüdür.Seligman 1998 yılında Amerikan Psikoloji Derneği Başkanı seçildi.Önleme ve Tedavi (APA elektronik dergi) kurucu yazı işleri müdürü ve Parents dergisinin danışmanları kurulunda yer almaktadır.
Seligman İyimser Çocuk, Çocuk Oyun ,Öğrenilen İyimserlik, Otantik Mutluluk ve Gelişme gibi kitaplarda olumlu psikoloji konuları hakkında yazmıştır. Son kitabı Umut Devresi: Çaresizlikten İyimserliğe Bir Psikoloğun Yolculuğu2018 yılında yayımlandı.
Martin Seligman, bilişsel psikolojiyi benimsemiş bir psikologdur. Dolayısıyla tutum ve davranışlarımızın temelinde algılarımızın yattığını savunur. İşte bu varsayımdan yola çıkarak, “yaşam, başarı ve mutluluk” gibi kavramları yeniden tanımlar ve bu kavramların temelinde yattığı “Pozitif Psikoloji”akımını disipline eder.
Pozitif psikoloji,    insanların gelişen olay ve dolaşan enformasyonlara olumlu anlamlar    yükleyerek; yaşam doyumu, minnet, öz-şefkat, kişisel gelişim, özgüven ve    umut gibi dinamikler ile yaşamının pozitif özelliklerini artırıp    güçlendirmesini sağlayan bir akımdır.
Tumblr media
Pozitif psikoloji, insanların gelişen olay ve dolaşan enformasyonlara olumlu anlamlar yükleyerek; yaşam doyumu, minnet, öz-şefkat, kişisel gelişim, özgüven ve umut gibi dinamikler ile yaşamının pozitif özelliklerini artırıp güçlendirmesini sağlayan bir akımdır.
İşte ömrünü insanların yaşam doyumuna adayan MartinSeligman ile yapılan söyleşiyi:
Psikolojiye farklı yaklaşımınız nasıl oluştu?
Uzun bir süre depresyon ve melankoli üzerinde çalıştım. Bir hasta bana “Mutlu olmak istiyorum” dediğinde, “Artık depresif olmamak istiyorsunuz” diye yanıtlıyordum onu. Sadece acının yok olması fikrine doğru gitmek gerektiğini düşünüyordum. Bir akşam eşim bana “Mutlu musun?” diye sordu. “Ne gereksiz bir soru! Kötü değilim ki” dedim. Eşim Mandy ise “Bir gün anlayacaksın” dedi.-Sonrasında ise, kızlarınızdan Nicky sayesinde, bir “aydınlanma” yaşadınız.
Evet. Nicky o zaman sadece 6 yaşında olmasına rağmen bende bir farkındalık oluşmasını sağladı. Bahçede dans ediyor, şarkı söylüyor, gülleri kokluyordu. Bir anda “Nicky, git ders çalış!” diye bağırıverdim. Kızım içeri girdi ve bana, “Hatırlıyor musun, baba ben 5 yaşından önce sürekli ağlayıp mızmızlanıyordum? O zamandan beri artık bunu yapmıyorum, fark ettin mi?” diye sordu. “Evet, bu çok güzel!” diye yanıtladım. Nicky ise bunun üstüne bana, “Biliyor musun, ben 5 yaşına basınca, ağlamayı bırakmaya karar verdim. Hayatım boyunca yaptığım en zor şey bu oldu. Ben mızmızlanmayı bırakabildiysem, sen de sürekli söylenmeyi bırakabilirsin!” dedi.
O an üç şey gözümde canlandı:
İlki, çocuk eğitiminde yanılıyordum. Ebeveyn olarak görevim Nicky’yi düzeltmek değil, ona yeteneklerinin neler olduğunu göstermek ve cesaretlendirmekti. İkincisi, Nicky haklıydı, ben sürekli söyleniyordum. Üstelik bir de bununla gurur duyuyordum! Tüm başarılarım yolunda gitmeyen şeyleri görebilmeme dayanıyordu. Belki bunu tersine çevirip yolunda gidenleri görmeyi başarmalıydım. Üçüncüsü, Amerikan Psikoloji Derneği’nin (APA) başkanı seçilmiştim. Bütün psikoloji biliminin, hataları düzeltmek üzerine kurulmuş olduğunu fark ettim. Bu bizi güzel bir hayata doğru değil, felçli bir hayata doğru götürüyordu.
Pozitif psikoloji üzerine düşünmeye o zaman mı başladınız?
Freud üzerine çalışmıştım, ancak çıkarımlarının fazla aceleci ve yeterli temele sahip olmadığını düşünüyordum. Ardından üniversitede, AaronBeck’in derslerini takip ettim ve onun bilişsel terapiye yaklaşımı bende tutku uyandırdı.
Bilişsel terapiler, depresyonlar hakkında üç teori önerir: Depresif kişi dünyanın kötü bir yer olduğuna inanır, depresif kişi ne gücünün ne de yeteneğinin olduğunu düşünür ve depresif kişi gelecekten umutsuzdur. Pozitif psikoloji ise olaylara şöyle yaklaşır: “Gelecek umutsuz görünebilir, ancak bana sizin onda neyi değiştirmek istediğinizi söyleyin.” Ardından hastanın hayal ettiklerini temel alarak yola çıkılır. Her şey bu yaklaşım etrafında şekillendi.
Pozitif psikolojinin temellerinden biri de deneysellik…
Benim için pozitif psikoloji bir bilimdir. Tüm teoriler önce deney aşamasından geçer. Bu anlamda gerçekten sorumluluk alan bir terapi olduğuna inanıyorum. Ve sadece test sonuçları memnun ediciyse uygulamaya geçirilir.
Bazıları için hayata yönelik bu pozitif bakışa sahip olmak zor mudur?
Tıp doktorluğu pratisyenliğimin ilk yıllarını en kötüyle yüzleşerek geçirdim: Uyuşturucu, depresyon, intihar. Benim psikolojideki rolüm şunu söylemek: “Daha ilerisinde ve ötesinde ne var, görelim.” Bugün gelişmiş ülkelerde herkes iyi tedavi ediliyor, herkes temiz suya ulaşabiliyor. Bunlar büyük ilerlemeler. Ama ya sonrası? Umutlarımız neler? Bana göre, zamanını yolunda gitmeyen şeyleri parmakla göstermeye harcamak, bizi geleceğe götürmüyor, sıfıra doğru götürüyor. Sıfırın ötesinde ne var? Nasıl anlam katabiliriz? Bunu bulmamız gerekiyor.
Peki, size göre yaşama anlam katmak nedir?
Çocukluğum İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrasına denk geldi, dünyanın çok çalkantılı olduğu bir dönemdi. Tabii ki bugün de problemler ve zorluklarla karşılıyoruz ama bunlar hayati veya çözümü imkânsız zorluklar değil. Benim yanıtım, insanın iyi olma halinde bulunuyor. Her şey bundan geçiyor. Pozitif psikolojinin ilgilendiği şey de bu. Huzur içinde yaşamayı, mutlu olmayı, düşündüğünü söylemeyi, diğerleriyle iyi ilişkilere sahip olmayı, hayatımıza bir anlam vermeyi seçebiliriz. Benim bakış açıma göre sıfırın arkasında bu var. Zorlukların ve dramların çözümlenmesi gerçekleştikten sonra insanlar böyle bir yaşamı hak ediyor.
Pozitif psikoloji ve nörobilim arasında günümüzde nasıl bir ilişki var?
Psikolojinin nörobilimcilere hangi konu üzerinde çalışması gerektiğini söylediğine inanıyorum! Şu sıralar, beyinde “olağan durum ağı” üzerinde çalışıyorum; yani beynin uyanık haldeyken dinlenme anında ne yaptığı üzerinde. Çünkü beyin devreleri, siz hiçbir şey yapmıyorken bile etkinlik halindedir. Burada söz konusu olan içgörü, hatıralar ve gelecek tahayyülleriyle bağlantılı ağdır. Bu, siz bir hastaya hayallere dalıp gitmesini söylediğinizde veya ondan geleceğini hayal etmesini istediğinizde, beyinde olan bitendir. Bu da bize, pozitif psikolojinin önemli bir kısmı olan yaratıcılık hakkında çok şey öğretiyor.
Uygulamaya geçirilmesi gereken üç yaklaşıma vurgu yapıyorsunuz: Güzel duygular yaratmak, tatmin edici etkinliklere dahil olmak ve kendini daha yüce bir sebebe adayarak aşmak.
Kesinlikle evet, çünkü pozitif psikolojinin bir kısmı da diğerleriyle ilişkileri içerir.
Pozitif psikoloji sosyal bağları nasıl dönüştürüyor?
Size bir örnek vereyim; eşim Mandy çok güzel fotoğraf çeker ve Black and White dergisinin birincilik ödülünü kazandı. Sizce Mandy’ye ne demeliydim?
“Tebrikler” mi denmeli?
Eskiden olsa böyle derdim. Bu pasif-yapıcı ilişkinin klasik bir örneğidir. Ancak bu sözlerimin bizim ilişkimiz üzerinde hiçbir etkisi olmazdı. Askeriyede genç astsubayları eğitirken onlara da aynı soruyu sordum. Onların cevabı aktif-yıkıcı ilişkinin bir örneğiydi: “Bu ödülle beraber daha çok vergi ödeyeceğimizi biliyorsun, değil mi?” Bu tarz bir cevap aramızdaki tüm paylaşımı öldürür. Bir de pasif-yıkıcı tepki vardır: “Yemekte ne var?” diye cevap vermek gibi. Tüm bunların dışında sağlıklı işleyen ise aktif-yapıcı ilişki. Mandy, derginin genel yayın yönetmeniyle telefonda görüştükten sonra ona şunları sordum: “Fotoğrafların hakkında ne söyledi? Profesyonellerle yarışıyordun. Demek ki özel bir yeteneğin var. Bu yeteneğini çocuklarımızla da paylaşmak ve onların da faydalanmasını ister misin?” Böylece sıradan tebrik sohbetinin yerine uzun ve gerçek bir sohbet gerçekleştirdik. Bu şekilde hareket etmek bize kendimizi daha iyi hissettirir. Bu kabiliyetleri geliştirmemizi sağlayan ise ilaçlar ya da psikanaliz değildir. Örneğin bu yaklaşımı eşinizle deneyebilirsiniz. Bunun kişisel gelişimden çok daha fazlası olduğunu göreceksiniz.
Bilinçli farkındalık meditasyonunun yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
20 senedir meditasyon yapıyorum. Ruhsal sağlık için faydalı bir uygulama; ama küçük bir nokta var. Meditasyon enerjiyi düşürdüğü için, depresyondan mustarip olanlara değil, endişe ve yüksek tansiyondan şikâyetçi olanlara öneriyorum.
Depresyondaki kişilere neler önerirsiniz?
Sanırım üç etkili tedavi var: Bilişsel terapiler, kişilerarası terapiler ve ilaçlar. Pozitif psikolojinin oldukça yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Hastanın sahip olduğu iyi şeylere tutunmasını ve geleceği tasarlamasını sağlıyor.
-HÜLYA
KAYNAKÇA
Söyleyişinin kaynağı: https://www.matematiksel.org/hayata-anlam-vermek-pozitif-psikoloji-uzerine-martin-seligman-ile-soylesi/
Martin Seligman’nın hayatı için kaynakça:
·         https://www.matematiksel.org/hayata-anlam-vermek-pozitif-psikoloji-uzerine-martin-seligman-ile-soylesi/
·         https://en.wikipedia.org/wiki/Martin_Seligman
Fotoğraf için kaynakça: https://roomtothink.net/wp-content/uploads/2017/02/Blog-on-Positive-Psychology-Martin_Seligman-1.jpeg
0 notes
Photo
Tumblr media
Psikolog Kimdir? Psikolog, kelime anlamı itibariyle ruh bilimci demektir. Psikologlar, bir grup ya da bireyin davranışlarını ya da hareket etme biçimlerini inceler; öğrendiği bilgi ve beceriler ile nedenleri açıklayıp çözüm üretmeye çalışır. Psikologlar; cezaevi, klinik, hastane, adliye, adli tıp, okul ya da fabrika gibi farklı alanlarda çalışabilir. Psikoloğun Görev Tanımı Nedir? Genel kanının aksine psikologlar sadece danışanları dinleyen kişiler değildir. Uygulayıcı ya da araştırmacı psikologlar, farklı alanlarda ve danışanlar olmaksızın çalışabilir. Farklı alanlarda çalışmalarına rağmen psikologların genel bir görev tanımı bulunur ve şöyle sıralanır; Eğitimini ve sertifikasını aldığı testleri uygulamak, Test sonuçlarını uzman psikolog, psikiyatr, hekim ya da testi talep eden kurumlarla paylaşmak, Görevlendirildiği alanda psikolojik destek vermek, Psikolojik değerlendirmeler yapmak, Neden ve sonuç ilişkisi kurmak, Dürtüleri, davranışları ve güdüleri incelemek. Psikologdan Beklenen Nitelikler Nelerdir? Yüksek gözlem kabiliyetine sahip olmak ve olayların farklı yönlerini görmek, Bireyleri yargılamamak ya da küçük düşürmemek, Bireyler ile iş ilişkisi dışına çıkmamak, Sürekli kendini geliştirme ve psikoloji ile ilgili yayınları takip etmek, Bireylerin diline uyum sağlayabilmek ve anlattıklarını anlayabilmek, Yüksek konsantrasyon sahibi olmak, Psikoloji dışında felsefe, antropoloji ve sosyoloji gibi alanlara da ilgi duymak, Yeni geliştirilen test ve teknikleri takip etmek. ESKİŞEHİR PSİKOLOG İLKER KÜÇÜK PSİKOLOJİ PEDAGOJİ PSİKOTERAPİ AİLE DANIŞMANLIĞI #psikolog #psikoloji #psikoterapi #ailedanışmanlığı #aileterapisi #eskisehirpsikolog #eskisehirpedagog #eskişehir #eskisehir #psikiyatri #yoga #tango #sınavkaygısı #bosanma #cocukpsikologu #eskisehirdiyetisyen #eskisehiranneleri #pedagog #pedagoji #osmangaziüniversitesi #anadoluüniversitesi #kadınerkekiliskileri #iliskiterapisi #hipnoz #psikologilkerkucuk #depresyon #anksiyete #takıntı #panikatak #eskisehirpsikologlar (Uzman Psikolog İlker KÜÇÜK) https://www.instagram.com/p/B87BqKzhWff/?igshid=17l6aebyrjbcd
0 notes
psikologilkerkucuk · 5 years
Text
Psikolog Kimdir? Psikologlar Ne İş Yapar? ESKİŞEHİR PSİKOLOG İLKER KÜÇÜK
Psikolog, kelime anlamı itibariyle ruh bilimci demektir. Psikologlar, bir grup ya da bireyin davranışlarını ya da hareket etme biçimlerini inceler; öğrendiği bilgi ve beceriler ile nedenleri açıklayıp çözüm üretmeye çalışır. Psikologlar; cezaevi, klinik, hastane, adliye, adli tıp, okul ya da fabrika gibi farklı alanlarda çalışabilir.
Psikoloğun Görev Tanımı Nedir?
Genel kanının aksine psikologlar sadece danışanları dinleyen kişiler değildir. Uygulayıcı ya da araştırmacı psikologlar, farklı alanlarda ve danışanlar olmaksızın çalışabilir. Farklı alanlarda çalışmalarına rağmen psikologların genel bir görev tanımı bulunur ve şöyle sıralanır;
Eğitimini ve sertifikasını aldığı testleri uygulamak,
Test sonuçlarını uzman psikolog, psikiyatr, hekim ya da testi talep eden kurumlarla paylaşmak,
Görevlendirildiği alanda psikolojik destek vermek,
Psikolojik değerlendirmeler yapmak,
Neden ve sonuç ilişkisi kurmak,
Dürtüleri, davranışları ve güdüleri incelemek.
Kimler Psikolog Olabilir?
Üniversitelerin Psikoloji bölümünden mezun olanlar psikolog unvanına kavuşur. Devlet kurumlarında çalışmak isteyen psikologlar, Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) girmek ve yeterli puanı almak zorundadır.
Psikolojinin herhangi bir anabilim dalında yüksek lisans yapan psikologlar ise uzman psikolog olmaya hak kazanır. Psikologlar uzmanlık alanlarına göre adliye, okul, hastane, klinik ya da ordu gibi farklı alanlarda çalışabilir.
Psikologdan Beklenen Nitelikler Nelerdir?
Yüksek gözlem kabiliyetine sahip olmak ve olayların farklı yönlerini görmek,
Bireyleri yargılamamak ya da küçük düşürmemek,
Bireyler ile iş ilişkisi dışına çıkmamak,
Sürekli kendini geliştirme ve psikoloji ile ilgili yayınları takip etmek,
Bireylerin diline uyum sağlayabilmek ve anlattıklarını anlayabilmek,
Yüksek konsantrasyon sahibi olmak,
Psikoloji dışında felsefe, antropoloji ve sosyoloji gibi alanlara da ilgi duymak,
Yeni geliştirilen test ve teknikleri takip etmek.
ESKİŞEHİR PSİKOLOG İLKER KÜÇÜK PSİKOLOJİ PEDAGOJİ PSİKOTERAPİ AİLE DANIŞMANLIĞI
#psikolog #mindfulness #psikoloji #psikoterapi #ailedanışmanlığı #aileterapisi #eskisehirpsikolog #eskisehirpedagog #eskişehir #eskisehir #psikiyatri #yoga #tango #sınavkaygısı #bosanma #cocukpsikologu #eskisehirdiyetisyen #eskisehiranneleri #pedagog #pedagoji #osmangaziüniversitesi #anadoluüniversitesi #kadınerkekiliskileri #iliskiterapisi #hipnoz #psikologilkerkucuk #depresyon #anksiyete #takıntı #panikatak #felsefe #eskisehirpsikologlar
Tumblr media
0 notes
mustafacay · 5 years
Photo
Tumblr media
Yine, Yeni, Yeniden... Kadim Hawaii Bilgelik Öğretisi: Ho’oponopono Dört basit cümle... Gizem dolu bir öğreti... Ve bilgeliğe açılan muazzam bir kapı... Sizi sınırlayan olumsuz kalıplarla vedalaşmak, arınmak ve yaşamınızdaki pek çok alanı şifalandırmak için eşsiz bir felsefe... Ho’oponopono tekniğinin inceliklerini öğrendiğinizde, yaşamınızdaki kısır döngülerin mucizevi bir biçimde dönüşmeye başladığını fark edeceksiniz. Özel yaşamınızdan iş yaşamına, ruhsal durumunuzdan sosyal ilişkilerinize kadar, hayatınızın hemen her alanını şifalandırmaya başlayabilirsiniz... Bu iki günlük yoğun programda; Yaşam değiştiren Ho’oponopono tekniğini her yönüyle ele alıyor ve nasıl kullanacağınıza dair detayları paylaşıyoruz. Bu seminerdeki bazı konu başlıkları: ✅Bağımlılıklardan Arınma, ✅İlişkilerdeki Sorunları Şifalandırma, ✅Duygusal Blokajların Çözülmesi, ✅Olumsuz Çekirdek İnançları Dönüştürme, ✅Kendi Kendine Ho’oponopono Uygulamak, ✅Bütünsel Bir Arınma Programı 🎒 Zengin Bir Teknik Donanım 🎧 MP3 Formatında Meditasyon Paylaşımı 🎭 Keyifli Bir Sunum 🇹🇷 Bizim Kültürümüze Uygun Örnekler 🎓 Seminer Sonunda Katılım Belgesi 📆 13-14 Nisan 2019 📍 Kırlangıç Akademi, Ümit Mah. 2480.Sok No: 52 Çankaya/Ankara 👨‍🏫Eğitmen: Mustafa Çay, Klinik Psikoloji Bilim Uzmanı, MSc. ⏰ 12.30 - 18.30 ☎️ 0312 235 1881 (Kırlangıç Akademi) https://www.instagram.com/p/Bv_begWA5Uy/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=18j5ixpxqm6s7
0 notes