Tumgik
#moleküller nasıl oluşur
aklingolgesi · 1 year
Text
ATOMLAR NEDEN BAĞ YAPAR? | ATOMLARIN ELEKTROMANYETİK DAVRANIŞLARI
Ortaokulda, lisede bizlere hep anlatılır atomların nasıl bağ yaptığı. İşte, elektron alıp verirlerse iyonik bağ olur, ortaklaşa kullanırlarsa kovalent bağ olur vesaire. İyi de bilinci olmayan bu atomlar birkaç pikosaniyede oturup hangi elektronları alıp vereceklerine dair pazarlık mı yapıyorlar? Tabii, ki hayır. O zaman atomlar arasındaki bu bağlar nasıl oluşuyor? Elektron paylaşımı yapan atomlar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dokumtek · 4 months
Text
Çelik Üretiminde Ergitme ve Rafinasyon Nasıl Olmalıdır?
Tumblr media
Çelik üretiminde ergitme ve rafinasyon metali arıtmak için uygulanır. Çünkü pirometalürjik süreçlerle cevherden metal üretilirken, metalde bir miktar safsızlıklar oluşur. Bu safsızlıklar; - Yan ürün şeklinde ortaya çıkan elementler - Tek başına bir etkisi olmayan ama metalin özelliklerine ve değerine olumsuz etki eden elementler - Tek başına  bir etkisi olmayan ama metalin özelliklerine ve değerine olumsuz etki etmeyen elementler - Arıtmanın sonraki adımlarında kullanılacak safsızlıklar şeklinde sınıflandırılabilir. ¹
Çelik üretimi genellikle iki aşamada gerçekleşir: ergitme ve rafinasyon
Kaynatmalı Ocak Ergitmesi İle Çelik Döküm İmali Prensipleri: Ergitme ve Rafinasyon Pek çok dökümhane iyi kalitede çelik üretmeyi sağlamak için ocakta madenin şiddetli kaynamasını oluştururlar. Bu kaynama hurdadan gelen pas ile (yani özellikle paslı hurda kullanılarak) ve HADDEHANE TUFALININ ocağa ilave edilmesiyle sağlanır. Bu ergitme yöntemine tam-oksidasyonlu (kaynatmalı ocak ergitmesi) denir. Kısmi-oksidasyon ergitme tekniği kullanıldığında; madende orta şiddette bir kaynama olur. Bu kaynama karbonun, şarjda normal olarak az miktarda var olan oksitler ve hurdadan gelen pas üzerine FeO ile reaksiyona girmesiyle oluşur. Bu yöntem hızlı üretim avantajı sağlar. Ancak zayıf mekanik özelliklere sebep olabilir ve darbe-çentik mukavemeti düşük, kırılgan parçaların üretilmelerine neden olabilir. Çelik Yapının Fiziksel Kimyası Çelik yapım süreci üç basamağa ayrılabilir ama ilk iki basamak arasında net bir ayırım yoktur. Bunlar; - Ergitme - Oksidasyon ve Rafinasyon (Kaynatmalı ocak metodu ile maden ergitme) - Deoksidasyon’ dur. Çeliğin ergitilme sıcaklığında Karbon, Silis ve Mangan oksitlenmeye hazır elementlerdir. (Eğer bazik cüruf yapılmış ve ergitme sırasında sağlanabiliyorsa Fosfor da oksitlenir ve P2O5 çözünür.) Demir gibi oksitlenen bu elementlerin nisbi miktarı; - Temel oksitlenme eğilimlerine - Oksitlenme eğilimi sıcaklıkla değiştiği için maden sıcaklığına - Var olan bu elementlerin nisbi miktarlarına ya da yoğunluklarına bağlıdır. Standart Serbest Enerji Temel oksitlenme eğilimi “oksit oluşumu o elementin standart serbest enerjisi” tarafından belirlenir. Bu termodinamik fonksiyonun negatif değeri büyüdükçe, elementin oksitlenme eğilimi de büyür. Buna göre 1600°C de Si + O2 < -----> SiO2 ( -126 kcal) 2Mn + O2 < -----> 2MnO ( -117 kcal) Bunun anlamı bir atom gram Silis ’in sabit olan bir miktar oksijenle iki molekül gram Mangan ’dan da daha kolay oksitlenebileceğidir. Bir reaksiyon için standart serbest enerji değişimi, sıcaklık  ile değişir ve bu nedenle “denge kat sayısı” da değişir. Sıcaklığın Etkisi: Çelik üretiminde eğer tüm oksidasyon reaksiyonları aynı yönde ve aynı derecede değişse, sıcaklığın etkisi bu kadar önemli olmazdı. Fakat durum böyle değildir. Standart serbest oluşum enerjisi değişimin negatif değeri sıcaklık yükseldikçe azalır. Konsantrasyonun Etkisi Sıralanan üçüncü faktöre göre her elementin nisbi yoğunlukları (konsantrasyonları)dikkate alınmalıdır. Çelik üretiminde reaksiyonlar gerçekte çelik içinde çözünmüş elementlerle, çelik içinde çözünmüş oksijen arasında olur ve meydana gelen oksidasyon ürünü cüruf ile birleşir. Ergitme Ergitme esnasında Demir, Mangan, Silis ve Karbon elementlerin oksitlenmesi olur. Maden içindeki Oksijen ’in bir kısmı atmosferden bir kısmı da paslı hurda ile şarj edilen pas gibi katı oksitlerden gelebilir. Cüruf oluşur oluşmaz içinde çözünmüş FeO ile metal içindeki metalikler arasında oksidasyonun başladığı düşünülür. Cüruftaki Oksijen ’in kaynağı da yine atmosferdir. FeO, SiO_2 ,MnO ürünleri cürufun bir parçasını oluştururlar. Ergitme sonunda elde edilen karbon miktarı şarjla ilave edilen ve ergitme esnasında reaksiyona girerek harcanmış karbon miktarı ise ocak ergitme operasyonuna bağlı, yaklaşık olarak bilinebilir. Rafinasyon Çelik rafine etme, saf olmayan bir metalin, bu durumda çeliğin, safsızlıkları gidermek ve özelliklerini iyileştirmek için saflaştırılması işlemidir. Rafinaj, Pota Metalurji Fırınında gerçekleştirilen çelik eritme işleminin son fakat en önemli aşamasıdır. Süreç, üretimini tamamlamak ve onu döküm ve şekillendirmeye hazırlamak için çeliğe alaşımların eklenmesini içerir. Rafinasyon işleminde karbonla ocak kaynatılmasına yetecek kadar karbon bulunması için önlem alınmalıdır. Nihai malzeme genellikle kimyasal olarak orijinaliyle aynıdır ancak geliştirilmiş özelliklere sahiptir. Rafinasyon aynı zamanda malzeme özellikleri üzerinde en büyük etkiye sahip alaşım elementi olan pik demirdeki karbonun kütle konsantrasyonunu azaltmak için de kullanılabilir. Ergitme sırasındaki düşük sıcaklık nedeniyle (belirli bir yoğunluk için) Mangan ve Silis oksitlenme eğilimi Karbon ‘dan da daha fazladır. Bu nedenle karbon bu elementler gibi harcanmaya hazır değildir. Diğer yönden bazik ocaklarda Silis genel olarak sıvı metal içinde düşük miktarlardadır. Mangan kaybı Silis kaybı kadar büyük değildir. İşlem, katı veya sıvı haldeki demire uygulanabilir ve karbon içeriğini azaltmak ve pik demirden diğer kirleticileri çıkarmak için oksijen kullanımı da dahil olmak üzere, çeliğin rafine edilmesi için çeşitli yöntemler vardır. Bu işlemler arasında dekarbonizasyon (karbonun azaltılması), deoksidasyon (oksijenin giderilmesi), desülfürizasyon (kükürtün azaltılması), deazotizasyon (azotun giderilmesi) gibi kimyasal ve termal işlemler bulunur. Bu aşamada, çelik üreticileri genellikle istenilen çelik özelliklerini elde etmek için farklı rafinasyon tekniklerini kullanırlar.
Çelik Üretiminde Ergitme ve Rafinasyon Neden Yapılır?
Çelik üretiminde ergitme ve rafinasyon işlemleri bir dizi önemli nedenle yapılır: - Ham malzemelerin dönüşümü: Ergitme işlemi, demir cevheri gibi ham malzemelerin eritilerek daha işlenebilir bir form olan erimiş demire dönüştürülmesini sağlar. Bu, çelik üretimi için temel bir adımdır. - Katı ve dökme demirin rafinasyonu: Ergitme işlemi aynı zamanda katı veya dökme demirin, istenmeyen katkı maddelerinden ve bileşenlerden arındırılması için bir fırsattır. Rafinasyon işlemi, demirin kalitesini artırarak son ürünün özelliklerini iyileştirir. Katı ve dökme demir, çelik üretimi sürecinde ergitme ve rafinasyon işlemlerine tabi tutulurlar, ancak bu iki malzeme arasında önemli farklar vardır. İşte bu farklar: - Fiziksel Durum: - Katı demir: Katı demir, genellikle demir cevherinin ergitilmesiyle elde edilen, sert ve kırılgan bir malzemedir. Dökme demirin öncülüğünü yapar ve çoğu zaman ergitme işlemi sırasında kullanılır. - Dökme demir: Dökme demir, ergitme işleminden sonra kalıplara dökülerek katılaştırılan bir malzemedir. Dökme demirin, daha sonra çelik üretimi için rafinasyon işlemine tabi tutulması gerekir. - Bileşim: - Katı demir: Katı demir, genellikle yüksek karbon içeriğine sahiptir (%2 ila %4 arasında) ve diğer katkı maddelerine sahip olabilir. Bu yüksek karbon içeriği, malzemenin kırılganlığını artırır. - Dökme demir: Dökme demir de yüksek karbon içeriğine sahiptir, ancak genellikle daha düşük bir karbon yüzdesine (%2.1 ila %4 arası) sahiptir. Ayrıca, dökme demirde tipik olarak silikon, manganez, kükürt ve fosfor gibi diğer elementler de bulunur. - Kullanım Alanları: - Katı demir: Katı demir, özellikle döküm endüstrisinde ve yapı malzemeleri üretiminde kullanılır. Genellikle kalıpların içine dökülerek şekillendirilir. - Dökme demir: Dökme demir, ağır sanayi, otomotiv ve makine imalatı gibi alanlarda kullanılır. Dayanıklı, basınç ve darbe dayanıklılığı gerektiren uygulamalarda yaygın olarak kullanılır. - Rafinasyon Gereksinimi: - Katı demir: Katı demirin rafinasyon gereksinimi yoktur, çünkü bu işlem için zaten ergitilmiş bir malzeme kullanılır. - Dökme demir: Dökme demirin rafinasyon gereksinimi vardır çünkü ergitme işlemi sırasında içerdiği istenmeyen katkı maddelerini ve kusurları gidermek için rafinasyon işlemine tabi tutulması gerekir. Bu farklılıklar göz önüne alındığında, çelik üretimi sürecinde katı ve dökme demir arasında rafinasyon işlemi için farklı stratejiler ve süreçler kullanılır. - Çelik özelliklerinin ayarlanması: Rafinasyon işlemi, erimiş demirin içeriğini kontrol ederek çelik ürünlerin özelliklerini ayarlamayı sağlar. Karbon, kükürt, fosfor gibi elementlerin miktarı, çelikteki mukavemet, sertlik, korozyon direnci gibi özellikleri belirler. - Kalite kontrolü: Ergitme ve rafinasyon işlemleri, çelik üretiminin her aşamasında kalite kontrolünü sağlar. Hammaddelerin kalitesi, ergitme sürecinin kontrolü, rafinasyon işlemleri ve son ürünün kalitesi sürekli olarak izlenir ve iyileştirilir. - Uygun maliyetli üretim: Ergitme ve rafinasyon işlemleri, çelik üretiminin verimliliğini artırmaya ve üretim maliyetlerini düşürmeye yardımcı olur. Daha iyi kalitede çelik üretmek için gerekli olan işlemlerle birlikte, atıkların azaltılması ve enerji verimliliğinin artırılması gibi iyileştirmeler de yapılır. Bu nedenlerden dolayı, çelik üretiminde ergitme ve rafinasyon işlemleri, kaliteli ve uygun maliyetli çelik üretimi için kritik öneme sahiptir. ¹Matal Arıtma (Rafinasyon)   Read the full article
0 notes
mafaweb · 6 months
Text
Strand kavramının anlamı nedir?Strand, DNA çift sarmalının her bir parçasıdır ve genetik bilgilerimizin taşınmasından sorumludur. Bu kelime, İskandinav dillerinden gelir ve ip anlamına gelir. Genellikle halk arasında da molekül olarak adlandırılır. Strandlar, nükleotidlerin zincirler halinde birleşmesiyle oluşur ve genetik kodun depolanmasını sağlar.Bir DNA molekülünde iki farklı strand bulunur: sense strand ve antisense strand. İlk strand, protein sentezi için kullanılırken, ikinci strand bu sürecin düzenlenmesine katkıda bulunur. Dolayısıyla, strandlar, genlerin ve genetik bilgilerin aktarılmasında hayati bir rol oynar.Bu kavram, genetik ve biyoloji alanlarında oldukça önemlidir ve canlı organizmaların evrimi, hastalıkların tanımlanması ve genetiğin anlaşılması gibi birçok alanda kullanılır. Strandların yapısı ve etkileşimleri üzerine yapılan araştırmalar, genetik bilimine katkıda bulunmaktadır.Genellikle DNA'nın çevresel faktörlerden etkilenme durumu, genetik hastalıkların oluşumu ve genetik müdahalelerin sonuçları gibi konularda strandlar üzerinde detaylı çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda, strand kavramının anlamı, tıp, biyoteknoloji, genetik ve biyoloji gibi disiplinler için büyük bir öneme sahiptir.Strand nasıl oluşur?Strand terimi, İngilizce strand kelimesinin bir çevirisi olarak genellikle DNA üzerinde kullanılan bir terimdir. Strand kelimesi, iplik ya da tel anlamına gelir ve DNA üzerindeki zincirleri tanımlamak için kullanılır.DNA molekülü, çift sarmallı bir yapıya sahiptir ve her sarmalda birbirine zıt iki strand bulunur. Bu strandlar, birbirlerine karşı ters yönde hareket eder ve birbirlerini tamamlayan nükleotid bazları taşırlar.Strand oluşumu, DNA replikasyonu ve transkripsiyon süreçlerinde gerçekleşir. Replikasyon sırasında, DNA iki zincirli yapıdan iki kopya oluşturmak için ayrılır ve her bir strand üzerine yeni bir strand sentezlenir. Transkripsiyon sırasında ise, DNA zinciri üzerindeki belli bir bölge çözülerek mRNA'nın sentezlenmesine izin verir.Strand oluşumu, DNA ve RNA moleküllerinin işlevlerini yerine getirebilmeleri için temel bir adımdır ve hücrelerin genetik bilgisini aktarmalarını sağlar.Strandlara hangi faktörler etki eder?Strand kavramı, birçok farklı faktörün etkisi altında oluşabilir. Bunların başında, deniz suyu sıcaklığı, tuzluluk oranı, ve dalga etkisi gelir. Deniz suyunun kimyasal bileşimi ve fiziksel özellikleri, strand oluşumunu belirleyen temel faktörler arasında yer almaktadır. Doğal etkenlerin yanı sıra insan etkisi de strand oluşumunu etkileyebilir. Özellikle kıyı bölgelerinde yapılan yapılaşma, deniz suyu kirliliği ve tarım faaliyetleri gibi aktiviteler, strand oluşumunda belirleyici olabilir.Strandlar, ayrıca rüzgar ve gel-git gibi doğal olaylardan da etkilenirler. Rüzgarın sürekli esmesi, sahil şeridini oluşturan kum ve toprağın şeklini değiştirebilir. Gel-git olayı ise, strandın sular altında kalıp yükseldiği zamanlarda, kıyı şeridinin şeklini belirleyen önemli bir faktördür.Genel olarak, strandlar üzerinde etkili olan faktörler, hem doğal hem de insan kaynaklı olabilir. Bu faktörlerin etkisi altında, sahil şeridinin şekli ve özellikleri değişebilir. Bu nedenle, strand oluşumunu anlamak ve yönetmek için, bu faktörlerin detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.Strandlar hangi alanlarda kullanılır?Strandlar, günümüzde birçok farklı alan ve sektörde yaygın olarak kullanılmaktadır. Biyoteknoloji, tıp, tarım, gıda endüstrisi, çevre bilimleri ve malzeme bilimi gibi birçok alanda strandlar büyük bir öneme sahiptir. Özellikle genetik araştırmalar, hastalık tanı ve tedavileri, bitki ve hayvan ıslahı, gıda üretimi, su ve hava kirliliği analizleri, malzeme sentezi gibi alanlarda strandlar kullanılmaktadır.Biyo-teknoloji alanında DNA strandları genetik mühendislik çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. DNA dizileri üzerinde yapılan değişiklikler ve genetik manipülasyonlar, yeni bitki ve hayvan türlerinin geliştirilmesi ve genetik hastalıkların teşhis ve tedavisi gibi alanlarda büyük bir etkiye sahiptir.
Ayrıca tıp alanında ise DNA dizileri ve RNA strandları hastalık teşhisi, tedavisi ve genetik hastalıkların araştırılmasında kullanılmaktadır.Bunun yanı sıra, tarım sektöründe genetik modifikasyon çalışmaları ve bitki ıslahı, gıda endüstrisinde yiyeceklerin genetik analizleri ve kalite kontrolü için strandlar kullanılmaktadır. Ayrıca, çevre bilimleri alanında su ve hava kirliliği analizleri, biyolojik çeşitlilik araştırmaları ve ekolojik denge çalışmaları için de strandlar önemli bir rol oynamaktadır.Yukarıda saydığımız alanlardan da anlaşılacağı üzere, strandlar günümüzde birçok farklı alanda yaygın olarak kullanılmakta ve bu kullanım alanları giderek genişlemektedir. Gelecekte de strandların daha farklı ve geniş kullanım alanları olabileceği düşünülmektedir.Strand üzerinde yapılan araştırmaların sonuçları Strand konsepti, genellikle genetik ve biyoloji araştırmalarında kullanılır. Son yıllarda bu alanda yapılan araştırmaların sonuçları, bilim dünyasında büyük bir ilgi uyandırmaktadır. Özellikle DNA yapısının anlaşılmasına yardımcı olmak, genetik hastalıkların tanı ve tedavisi konusunda büyük ölçüde etkili olabilmektedir. Strand üzerinde yapılan araştırmaların sonuçları, bilim insanlarına genetik kodun işleyişi, genler arasındaki etkileşimler ve nihayetinde genetik hastalıkların çözümü konusunda önemli ipuçları vermektedir. Bu sonuçlar, tıp dünyasında yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine de katkı sağlamaktadır. Genetik haritalama teknolojilerindeki gelişmeler, Strand araştırmalarının sonuçlarının daha hızlı ve etkili bir şekilde değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Bu durum, gelecekte genetik hastalıkların tarama yöntemlerinin daha kesin ve güvenilir hale getirilmesine olanak sağlayabilir. Strand üzerinde yapılan araştırmaların sonuçları, bilim dünyasında genetik ve biyoloji alanında önemli gelişmelerin yaşanmasına olanak tanımaktadır. Bu gelişmeler, gelecekte daha sağlıklı ve uzun bir yaşamın mümkün olabileceği umudunu artırmaktadır. Strandın geleceği ve potansiyel kullanım alanlarıStrand teknolojisinin geleceği oldukça parlak görünmektedir. Günümüzde Strandlar hücresel biyolojiden malzeme bilimine, elektronikten tıbbi uygulamalara kadar birçok alanda potansiyel kullanım alanına sahiptir. Yapılan araştırmalar, Strandların gelecekte nano boyutta veri depolama sistemleri, biyoteknoloji ve tıp alanında devrim niteliğinde gelişmelere yol açabileceğini göstermektedir.Özellikle Strandların tıbbi alanda kullanımı büyük bir potansiyele sahiptir. Gen tedavisi, ilaç taşıyıcı sistemler ve teşhis araçları gibi konularda Strandlar, gelecekte birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilecektir. Bu da tıp alanında devrim niteliğinde bir dönüşüm yaşanmasına olanak sağlayacaktır.Ayrıca Strand teknolojisinin malzeme biliminde de büyük bir etkisi olacak gibi görünmektedir. Nanoteknoloji alanında Strandların kullanımı, malzeme üretiminde yeni olanaklar sunacaktır. Bu da elektronik, iletken malzemeler ve güç depolama gibi alanlarda büyük bir gelişmeye yol açabilecektir.Genel olarak bakıldığında, Strand teknolojisinin geleceği oldukça parlak görünmektedir. Yapılan araştırmaların sonuçları, Strandların birçok alanda devrim niteliğinde gelişmelere yol açabileceğini göstermektedir. Bu da teknoloji dünyasında büyük bir heyecan yaratmaktadır.
0 notes
astrafizik · 8 months
Text
0 notes
okkimyacomtr · 1 year
Text
Sitrik Asit Anhidrat
Tumblr media
Sitrik Asit Anhidrat Moleküler formül: C6H8O7 Sitrik Asit Anhidrat Molekül ağırlığı: 210 g/mol Sitrik Asit Anhidrat Kimyasal yapı:
Tumblr media
Sitrik Asit Anhidrat Kimyasal yapı Sitrik Asit Anhidrat CAS number: 77-92-9 Sitrik Asit Anhidrat Kimyasal Adı: 2-hidroksi-1,2,3-propantrikarboksilik asit, trisodyum tuzu Sitrik Asit Anhidrat Eş anlamlılar: Trisodyum sitrat, Susuz sitrat, Susuz Sitrik Asit, Sitrik asit, trisodyum tuzu, Natrii citras, E331 (gıda katkı maddesi kodu), 2-Hidroksimetrikarbonik Asit, P-Hidroksitrikarbalilik Asit, Sodyum sitrat (III), Sitrik Asit, Sitrat İyon, Sitrat, Sitrik Asit Sitrik Asit Anhidrat Paket: 25 kg Sitrik Asit Anhidrat, 50 kg Sitrik Asit Anhidrat Sitrik Asit Anhidrat diğer isimleri : toptan Sitrik Asit Anhidrat, toz Sitrik Asit Anhidrat Sitrik Asit Anhidrat tanımı: Bir organik bileşiktir. Bu madde, sitrik asit tuzlarının üretiminde kullanılan bir ara ürün olarak yaygın olarak kullanılır. Sitrik asit anhidrat, suda çözünebilen, beyaz veya renksiz bir kristal tozdur ve yiyeceklerde, içeceklerde, kozmetiklerde ve ilaçlarda kullanılan bir gıda katkı maddesi olarak bilinir. Ayrıca, endüstride metal işleme, tekstil ve temizlik ürünleri gibi birçok alanda da kullanılır. Sitrik Asit Anhidrat üretimi nasıl yapılıyor : Sülfürik asitten sitrik asit anhidrat üretmek için genellikle şu adımlar izlenir: - Adım: Öncelikle, sülfürik asit, su ve trajik asit (sitrik asidin bir türevi) karıştırılır. Bu reaksiyon sonucunda, trajik asit sülfonasyona uğrar ve sitrik asit monohidrat oluşur. - Adım: Elde edilen sitrik asit monohidrat kristalleştirilir ve kurutulur. - Adım: Kurutulmuş sitrik asit monohidrat, ısıtma işlemine tabi tutulur ve su buharlaşarak sitrik asit anhidrat üretilir. - Adım: Son olarak, elde edilen sitrik asit anhidrat öğütülür ve paketlenir. Bu süreçte, dikkatli olunması gereken önemli bir nokta, sülfürik asitin güçlü bir asit olduğudur. Bunun yanı sıra, üretim aşamasında kullanılan ekipmanların ve prosesin de doğru seçilmesi, kaliteli ve verimli bir üretim için önemlidir. Sitrik Asit Anhidrat özellikleri : Sitrik asit anhidrat, beyaz renkte ve kristal şeklinde bir tozdur. - Suda çözünür ve asidik bir tat verir. - Yüksek sıcaklıklarda erir ve buharlaşır. - Sitrik asit monohidrata göre daha stabildir ve nemli ortamlarda bile bozulmaz. - Yiyecek ve içecek endüstrilerinde yaygın olarak kullanılır, özellikle de gıda koruyucusu, asit düzenleyici ve aromatizör olarak kullanılır. - Ayrıca ilaç, kozmetik ve temizlik ürünleri gibi birçok endüstride de kullanılır. - Sitrik asit anhidrat, gıda güvenliği standartlarına uygunluğu nedeniyle genellikle gıdalarda kullanılan bir asit düzenleyicidir. - Sitrik asit anhidrat, doğal olarak meyve ve sebzelerde bulunan sitrik aside benzer bir yapıya sahiptir ve bu nedenle birçok endüstride kullanımı oldukça yaygındır. Sitrik Asit Anhidrat  kulanım alanları nelerdir : Sitrik asit anhidrat, birçok endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır. Bazı kullanım alanları şunlardır: - Yiyecek ve içecek: Sitrik asit anhidrat, yiyeceklerde koruyucu, asit düzenleyici, tatlandırıcı ve aromatizör olarak kullanılır. Özellikle içecekler, şekerlemeler, atıştırmalıklar, unlu mamuller, soslara ve turşulara katılır. - İlaç: Sitrik asit anhidrat, ilaç endüstrisinde çeşitli ilaçların üretiminde kullanılır. Özellikle, tabletlerin asit düzenleyicisi olarak kullanılır. - Kozmetik: Sitrik asit anhidrat, kozmetik endüstrisinde şampuan, sabun, cilt bakım ürünleri ve diğer kişisel bakım ürünlerinin pH ayarlaması için kullanılır. - Temizlik Ürünleri: Sitrik asit anhidrat, temizlik ürünlerinde ve deterjanlarda çözücü olarak kullanılır. Ayrıca pas sökücülerde de kullanılabilir. - Diğer Endüstriler: Sitrik asit anhidrat, tekstil, boya, plastik, kağıt, petrokimya, metal işleme ve diğer birçok endüstride kullanılır. Bu nedenle, sitrik asit anhidratın çok yönlü kullanımı ve gıda güvenliği standartlarına uygunluğu, endüstrilerin birçoğunda yaygın olarak kullanılmasını sağlar. NUMARAMIZ: 0850 307 75 15 Read the full article
0 notes
aygultopal35 · 4 years
Text
ROBOTLARIN YÜKSELİŞİ -05- ''Martin FORD ''
SÜPER ZEKÂ ve TEKİLLİK
2014 Mayıs'ında Cambridge Üniversite’sinden fizikçi Stephen
Hawking, hızla gelişen yapay zekanın tehlikelerine karşı alarm zilini
çalmak üzere bir yazı kaleme aldı.
The Independent gazetesinde çıkan yazıda Hawking'in dışında
MIT'de fizikçi olan Max Tegmark, Nobel ödüllü Frank Wilczek ve
California Üniversite’sinden bilgisayar bilimci Stuart Russell gibi
isimlerin de imzası vardı.
Gerçek anlamda düşünme becerisine sahip bir bilgisayar
“insanlık tarihindeki en büyük olay olur”du. İnsandan daha zeki bir
bilgisayar “para piyasalarından zengin olabilir, keşifleri
araştırmacılardan daha hızlı yapabilir, insanları politikacılardan daha iyi
manipüle edebilir, nasıl çalıştığını bile anlamadığımız silahlar
geliştirebilir”di. Tüm bunları bilimkurgu diye göz ardı etmek
“tarihteki en büyük hatamız” olabilirdi.
Şu ana kadar bahsettiğim tüm teknolojiler ,kutu taşıyan,
hamburger yapan, müzik besteleyen, rapor yazan veya borsada işlem
yapan makineler özel veya "dar" olarak sınıflandırılan bir yapay
zekâ kullanırlar.
Makine zekasının bugüne kadarki en etkileyici gösterisi olarak
niteleyebileceğimiz IBM'in Watson'ı bile insanlardaki gibi bir genel
zekanın yanına dahi yaklaşamaz. Hatta bilim-kurgu dünyasının
dışındaki, gerçek hayatta herhangi bir kullanım alanı olan tüm yapay
zekalar dar yapay zekâdır.
Fakat gerçek dünyada kullanılan yapay zekâ uygulamalarının
dar alanlarda uzmanlaşmış olmaları, pek çok işin otomatize edilmesi
için bir engel teşkil etmez. Yapılan işlerin büyük bölümü rutin ve
öngörülebilir görevlerden oluşur. Robotların ve makinelerin
öğrenme algoritmalarının insanlar gibi düşünmesi gerekmiyor,
çünkü bir bilgisayarın işinizi elinizden alması için sizin zihinsel
kapasitenizi her yönüyle kopyalaması gerekmez. Tek yapması
gereken, size yapmanız için para verilen şeyleri yapabilmektir. Zaten
yapay zekâ araştırmaları ve bu konudaki tüm yatırımın da odak
noktası bu tür uzmanlaşmış uygulamalardır. Bu teknolojilerin
önümüzdeki yıllarda daha da esnek hale gelip güçleneceğineyse şüphe yok.
Gerçek anlamda düşünebilen bir makine yapma hayalinin
izlerini 1950'ye kadar geri sürebiliriz. O yıl Alan Turing zekâ
disiplinini başlatan makalesini yayımlamıştı.
Bu olayın ardından gelen dönemlerde yapay zekâ araştırmaları,
birbirini takip eden büyük beklentiler ve hayal kırıklıklarıyla geçti.
Hayaller dönemin teknik imkanlarını çok daha ilerisinde
olduğundan, hayal kırıklıkları da kaçınılmaz oldu. Yatırımlar ve
araştırmalar tökezledi. “Yapay zekâ kışı” denilen duraklama
dönemlerinden geçildi. Fakat bahar yine gelmesini bildi. Günümüz
bilgisayarlarının müthiş hızı, yapay zekâ araştırmalarının belli
alanlardaki ilerlemeler ve insan beynini daha iyi anlamamız
sayesinde, artık alanda yeni bir iyimserlik dalgası hâkim.
Gelişmiş yapay zekâ konusunda yeni bir kitap yazan James
Barrat, dar yapay zekâ yerine insanınkine benzer yapay zekâ üzerine
araştırma yapan yaklaşık 200 araştırmacıyla bir anket yapmış. Bu
alana “Yapay Genel Zekâ” deniyor.
Barrat bilgisayar bilimcilere yapay genel zekanın ne zamana
mümkün olacağı sorusunu sorarak dört şık sunmuş. Cevaplara göre
%42'si düşünen bir makinenin 2030'da mümkün olacağına inanıyor,
%25'ine göre bu tarih 2050, %20'sine göreyse 2100. İçlerinde bunun
asla olmayacağına inananların oranı %2. Hatta bazı katıltmcılar
daha bile erken bir tarihin, örneğin 2020'nin seçenekler arasına
alınmasının doğru olacağı yönünde yorum yazmışlar.
Bazı uzmanlarsa yeni bir balonun şişmekte olduğundan endişe
ediyor. Facebook'un New York'ta yeni inşa ettiği yapay zekâ
araştırma laboratuvarında çalışan Yann LeCun, 2013 Ekim'inde
yazdığı blog yazısında, aşırı beklentiler yüzünden yapay zekanın elli
yılda dört kez “öldüğü” konusunda uyardı. Bunun da nedeni
insanların genelde potansiyel yatırımcıları etkilemek için abartı
iddialarda bulunması ve bunları yerine getirememesiydi. O zaman da
haliyle tepkiler oluyordu. Bilişsel bilim uzmanı, New Yorker
dergisinde yazar ve New York üniversitesinde profesör olan Gary
Marcus da aynı görüşte. Derin öğrenme sinirsel ağları gibi alanlarda
son dönemde yaşanan gelişmelerin, hatta IBM Watson'a atfedilen
bazı becerilerin epey bir abartıldığını düşünüyor.
Fakat alanın müthiş bir momentum kazandığı da su götürmez.
Özellikle Google, Facebook ve Amazon gibi şirketlerin yükselişi, çok
önemli gelişmeleri tetikledi.
Yapay zekâ artık askeriye için, istihbarat teşkilatları için ve
otoriter devletlerde gözetim sistemleri için olmazsa olmaz bir unsur.
Hatta yakın gelecekte ülkeler yapay zekada üstünlüğü ele
geçirmek için birbirleriyle büyük bir yarışa girebilirler. Dolayısıyla
bana göre asıl soru, yeni bir yapay zekâ kışı yaşanıp yaşanmayacağı
değil: asıl soru gelişmelerin dar yapay zeka ile mi sınırlı kalacağı,
yoksa yapay genel zekaya da mı sıçrayacağı.
Yapay zekâ araştırmacıları yapay genel zekaya geçiş
yapabilirse, makinelerin tamı tamına insan zekâsında olması için bir
neden yok. Yapay genel zekâ bir kez başarıldıktan sonra, Moore
Yasası gereği bir süre sonra insandan daha zeki bilgisayarlar
yapılacaktır. Ve düşünebilen bir makine, bilgisayarların şu anda
sahip olduğu avantajların hepsine yine sahip olacak, bizim için idrak
edilemez hızlarda işlem yapıp bilgilere erişebilecektir. Bir de
bakmışız, gezegenimizi hiç ummadığımız, yabancı, hem de
bizimkinden daha üstün bir zekâ türüyle paylaşıyoruz.
Ve bu daha işin başlangıcı olur. Yapay zekâ uzmanları
arasındaki yaygın kanıya göre, böyle bir sistem bir süre sonra
kendini de geliştirmeye başlar, tasarımını geliştirir, yazılımını baştan
yazar, belki de evrimsel programlama tekniklerini kullanarak
kendinin daha üstün bir versiyonunu yaratır. Tabii aynı süreç bir
sonraki versiyonda da tekrarlanabilir. Böylece her revizyonda sistem
daha zeki, daha becerikli hale gelir. Döngü hızlandıkça yaşanacak
“zekâ patlaması”nın sonucunda öyle bir makine ortaya çıkar ki, en
zeki insandan bile binlerce, belki milyonlarca kat daha zeki olur.
Hawking ve arkadaşlarının deyişiyle, “bu tarihteki en büyük olay olur”.
Böyle bir zekâ patlaması yaşanırsa, sırf ekonomi için değil,
bütün uygarlığımız için yıkıcı sonuçları olabilir.
Fütürist ve mucit Ray Kurzweil'in sözleriyle, “tarihin kumaşını
yırtar” ve “Tekillik” olarak adlandırılan olayı veya çağı başlatabilir.
TEKİLLİK
“Tekillik” [singularity] terimini teknolojinin gelecekte yol
açacağı bir olay anlamıyla ilk kullanan kişinin bilgisayarın öncüsü
John von Neumann olduğu kabul edilir. 1950'lerde von Neumann
şöyle demiştir: “Gittikçe hızlanan gelişmeler, ırkımızın tarihinde benzeri
olmayan bir tekillik noktasına doğru ilerlediğimiz izlenimini veriyor. Bu
öyle bir nokta ki, sonrasında insan işleri bildiğimiz anlamıyla devam
edemeyecek.”
Benzer bir temayı 1993'te San Diego Üniversitesi matematikçisi
Vernor Vinge de “Yaklaşmakta Olan Teknolojik Tekillik” adlı
makalesinde dile getirmiştir. Temkinli bir dile gerek görmeyen
Vinge, makalesinin başında şöyle yazmıştır: “Otuz yıl içinde insanüstü
zekâ yaratmak için gerekli teknolojik imkanlara sahip olacağız. Bu
olaydan bir süre sonraysa insanlık çağı sona erecek.”
Astrofizikte tekillik, bir kara deliğin içindeki, fizik kurallarının
işlemez olduğu noktaya verilen isimdir. Kara deliğin sınırlarında, bir
başka deyişle “olayınn”da, kütle çekim kuvveti o kadar fazladır ki
ışık bile bu çekimden kurtulamaz. Vernor Vinge teknolojik tekilliği
de buna benzetiyordu: İnsanlığın geleceğinde sonrasında neler
olduğunu göremediğimiz bir kırılma noktası. Tekillikten sonrasını
görmeye çalışmak, gökbilimcinin kara deliğin içini görmeye
çalışmasından farksızdı.
Daha sonra meşaleyi Ray Kurzweil devraldı ve 2005’te konuyla
ilgili kitabını yayımladı: Tekillik Yakın: İnsanlar Biyolojinin Ötesine
Geçtiğinde. Günümüzde tekillik fikrinin baş vaizi haline gelen
Kurzweil, Vinge'den farklı olarak,geleceğin
ayrıntılı bir tasvirini yapmaktan çekinmiyor. Söylediğine göre ilk
gerçek anlamda zeki makine 2020’lerin sonunda inşa edilecek.
Tekillikse 2045 dolaylarında gerçekleşecek.
Gelgelelim, Kurzweil’in tekillik konusundaki çalışması tam bir
yamalı bohça. Fikirlerin bazıları sağlam temelli ve teknolojinin
gelişim hızı konusunda tutarlı bir senaryonun ürünü. Bir kısmıysa
saçmalığın sınırlarında gezinecek kadar tartışmalı. Örneğin
mezarından DNA örneği alarak babasını hayata döndürmek ve
fütürist nanoteknolojiyle bedenini yeniden oluşturmak istiyor.
Kurzweil'in ve fikirlerinin etrafında toplanmış son derece çoğu
renkli simalardan oluşan enerjik bir camia var. Bu “Tekillikçiler”
(Singüleryanlar) işi kendi eğitim enstitülerini kuracak kadar ileri
götürmüşler. Silikon Vadisi'ndeki Tekillik Üniversitesi teknolojinin
katlanarak gelişimi konusunda kredisiz lisansüstü programlar
sunuyor. Üniversite’nin sponsorları arasında Google, Genentech,
Cisco ve Autodesk gibi şirketler bulunuyor.
Kurzweil'in tahminlerine göre günün birinde hepimiz
makinelerle birleşeceğiz. İnsanlar zekâyı kat kat arttıran beyin
implantlarıyla kendilerini geliştirecekler. Dahası, tekillikten sonra
da teknolojiyi anlamak ve kontrol ermek istiyorsak, bu türden bir
zihinsel terfi adeta mecburi olacak.
İleri Düzey Nanoteknoloji
Moleküler imalat bir bakıma dijital ekonomiyi fiziksel dünyaya
taşıma umudu barındırıyor.
“Bilgi özgür olmak ister,” diye bir söz vardır.
Gelişmiş Nanoteknoloji de aynı şeyi maddi ürünler için
gerçekleştirmemizi sağlayabilir.
Drexler’in (Nanoteknoloji konusunda bayrağı Feynman’dan
devralan MIT’den bilim insanı) oda büyüklüğündeki fabrikası günün
birinde masaüstü bir ürün haline gelirse, televizyon dizisi Uzay
Yolu’ndaki “replikatör” gerçeğe dönüşür.
Kaptan Picard’ın sık verdiği “Çay, Early Grey, Sıcak” komutuyla
bir anda sıcak çayın peydahlanması gibi, belki moleküler fabrika da
günün birinde neredeyse istediğimiz her şeyi anında üretebilir.
Kimi tekno-iyimserler moleküler üretim mümkün olduğunda,
neredeyse tüm maddi ürünlerin bol ve adeta bedava olduğu bir
“kıtlık sonrası” ekonomisinin ortaya çıkacağını umut ediyorlar.
Hizmetlerin de benzer şekilde gelişmiş yapay zekâ tarafından
sağlanacağını kabul ediyorlar. Bu teknoloji ütopyasında moleküler
geri-dönüşüm ve bol temiz enerji sayesinde kaynak ve çevre-koruma
kısıtlamaları ortadan kalkacak. Pazar ekonomisi devri bitecek ve
Uzay Yolu’nda olduğu gibi artık paraya da gerek kalmayacak.
Fakat bu son derece cazip senaryoda bazı belirsizlikler var.
Örneğin arazi hâlâ kısıtlı bir kaynak olacak. İnsanların
sosyoekonomik statülerini değiştirmesini sağlayacak işlerin, paranın
ve fırsatların olmadığı bir dünyada yaşam alanlarının nasıl
paylaşılacağı belirsiz. Ayrıca pazar ekonomisinin yokluğunda,
gelişimin körükleyicisi olan motivasyonun nasıl sağlanacağı net değil.
Fizikçi (ve Uzay Yolu hayranı) Michio Kaku, nanoteknoloji
ütopyasının yüz yıl içinde gerçeğe dönüşebileceğini düşünüyor.
Gerçekten de moleküler imalat teknolojisi otoriter bir rejimin
ellerinde bir silaha dönüştürülürse, ütopyadan ziyade distopyada
bulabiliriz kendimizi. Amerika moleküler imalat konusunda
organize bir araştırma çabasında olmasa da Drexler diğer ülkeler için
aynı durumun illa geçerli olmadığı konusunda uyarıyor.
ABD, Avrupa ve Çin nanoteknoloji araştırmalarına kabaca eşit
seviyede yatırım yapıyorlar, fakat bu araştırmaların odaklandığı
yerler aynı olmak zorunda değil. Yapay zekada olduğu gibi ölümüne
bir üstünlük mücadelesi potansiyeli var. Ve moleküler imalatın
olamayacağına daha baştan ikna olmak, tek taraflı olarak silah
bırakmaya denk olabilir .
YENİ BİR EKONOMİK PARADİGMAYA DOĞRU
Pek çok kanıtın gösterdiği üzere, günümüzde pek çok
üniversite öğrencisi ekonomik açıdan üniversite seviyesindeki işlere
hazır değil, hatta bazı durumlarda işe yaramaz durumda. Bu
öğrencilerin büyük kısmı mezun olamayacak ve aldıkları öğrenci
borçları yüzünden sırtlarında büyük bir kamburla üniversiteden
ayrılacaklar. Mezun olanların yarısına yakını gerçekten üniversite
diploması gereken bir iş bulamayacak. Genel olarak ABD üniversite
mezunlarının yaklaşık %20’sinin şu an çalıştıkları iş için fazla
eğitimli oldukları düşünülüyor. Yeni üniversite mezunlarının
ortalama maaşları ise on yıldan uzun süredir düşüşte. Pek çok
ülkenin bedava veya neredeyse bedava üniversite eğitimi verdiği
Avrupa’daysa mezunların %30’unun şu an çalıştıkları iş için fazla
kalifiye olduğu düşünülüyor. Kanada’da bu oran %27. Çin’de ise
işgücünün %43’ü aşırı eğitimli.
İşin gerçeği, daha fazla kişiyi üniversiteden mezun etmek, çoğu
mezunun gönlündeki profesyonel, teknik ve idari işlerin işgücündeki
oranı arttırmıyor. Peki ne oluyor? Diploma enflasyonu. Eskiden lise
diploması gerektiren işler artık dört yıllık üniversite diploması
gerektiriyor. Yüksek lisans, eski lisansa denk geliyor. Seçkin olmayan
üniversitelerin diplomalarının değeri düşüyor
Fakat şurası gittikçe daha net belli oluyor: Robotlar, makine
öğrenme algoritmaları ve diğer otomasyon türleri iş piramidinin
altını yavaş yavaş yiyorlar. Ve yapay zeka uygulamalar gittikçe daha
yüksek vasıflı mesleklere göz diktiğinden, piramidin güvenli sayılan
en tepesi bile zamanla küçülecek. Geleneksel düşünceye göre,
eğitime gittikçe daha fazla yatırım yaparak herkesi o tepedeki
küçülen yere s1ğdıracağız.
Tarımın mekanizasyonu sırasında işten çıkarılan ırgatların
çoğunun traktör sürücüsü olacağına inanmak gibi bir şey bu.
Sayılar buna izin vermez.
Havacılık çok sıkı denetlemeye tabi. Havacılık sektörü kokpit
otomasyonu ve pilot becerilerinin körelmesi konusunun yıllardır
farkında ve eğitimlerde buna özellikle dikkat ediyor. Modern
havacılık sisteminin güvenlik sicilinin olağanüstü olduğu su götürmez.
Sebastian Thrun gibi kimi teknoloji uzmanları, uçak
pilotluğunun yakın gelecekte tarihe karışacağını iddia ediyor. Ben
şahsen üç yüz kişinin içinde pilot olmayan bir uçağa binmeye razı
olacağı günlerin o kadar yakında olduğunu sanmıyorum.
Düzenlemeler, potansiyel sorumluluklar ve toplumun kabulü
gibi unsurlar, kamu güvenliğini ilgilendiren işlerde otomasyonu
dizginleyecektir.
Otomasyonun asıl etkileyeceği insanlar, örneğin fast food
çalışanları veya sıradan ofis çalışanları olacaktır. Bu işlerde hem
potansiyel teknik hataların veya beceri körleşmesinin etkileri o denli
çarpıcı değildir, hem de otomasyonu dizginleyecek dış unsurlar yoktur.
Günümüzde makineler çok temel bir dönüşüm geçiriyorlar:
Tarihte hep araç rolündeyken, şimdi otonom işçiler haline geliyorlar.
Ancak işin gerçeği şu ki modern uygarlığımızda elde ettiğimiz
büyük refahı ve rahatlığı teknolojiye borçluyuz. Bu sürecin altındaki
en önemli faktörse insan emeğini kısmak amacıyla daha verimli
yöntemler bulma çabamız oldu. Teknolojiye karşı olmadığınızı ama
daha fazla otomasyona karşı olduğunuzu söylemek dile kolaydır. Ne
var ki uygulamada bu iki trend birbirine ayrılmaz şekilde bağlıdır .
2 notes · View notes
theislamictherapy · 4 years
Text
Renk, yalnızca optik bir yanılsamadan ibarettir !
             “Dünyada renk yoktur; renk sadece bakanın gözünde          ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını              yansıtırlar, ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.”                                                                                      Daniel C. Dennett.
Tumblr media
                  Fiziğin ve insan algısının temel konularından biridir bu... Neden bir portakal turuncudur? Veya bir domates neden kırmızıdır? Bu nesneler geçirgen olmadıkları için ışığı yansıtırlar. Onlarda gördüğümüz renk, yansıyan ışığın türüne göre değişir. Portakalın molekül yapısıyla domatesin molekül yapısı birbirinden farklı olduğu için farklı renkler yansıtırlar. Işık, portakala çarptığı zaman, molekül özelliği nedeniyle portakal turuncu dışındaki tüm renkleri emer, turuncuyu ise yansıtır. Domates ise kırmızı dışındaki tüm renkleri yutarak yalnızca kırmızıyı dışarı yansıtır. Öyleyse nesnenin gerçek renginin ışıktan emdiği dalga boyu, onda olmayan tek rengin ise yansıttığı renk olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani bu durumda belki de portakalın gerçek rengi mavidir. Aslında deniz mavi, çimen yeşil, ayva sarı, gül de kırmızı olmadığı için bize o renklerde görünürler ve kendi “gerçek” renklerini kendilerine saklarlar.                                                                                                                          [BEN GAVIE ] 
                     Bu yazıyı özellikle sizinle de paylaşmak istedim. Sebebi ise okurken yüzümde tuhaf bir gülümseme belirdi, özellikle şu cümle... ‘’...onda olmayan tek rengin ise yansıttığı renk olduğunu... ‘‘   Neysee...                       Gelelim asıl konumuza,  ırkçılık ve üstünlük  gibi kavramlar geçmişten günümüze kadar hep bir sorun olmuştur. Ve her zaman bu düşüncelere sahip toplumlar cahil insanlardan oluşmuştur. Ciddi anlamda cahil.                      Hadi diyelim ki renklerin üstünlüğü diye bir kavram kabul ettik. Kısaca parçada ne deniyordu,’’ ...onda olmayan rengi yansıttığı...’’. Madem öyle bu durumda; beyaz tenliler değil de, siyah tenliler üstün olmaz mı?                                        Bu kadar saçmalık yeter... Daha önce mutlaka denk geldiğiniz bir Hadisi Şerif hatırlatmak istiyorum.
Tumblr media
            “Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır.                 Arapın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü         yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur.        Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur,                beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur.                                            Üstünlük sadece takvâ iledir.”                                                       Hz. Muhammed (sav)
                     Aslında o kadar güzel özetlemiş ki, normalinde aklı başında bir insanın bunu anlamaması için başka hiç bir söze gerek yok. Bir insan bir dine mensup olmayabilir. Bize yalnızca, saygı duyup bildiklerimizi anlatmaya devam etmek düşer.                     Ama aklımın bir türlü almadığı bir şey var, tekrar ilk konuya dönelim, yani bilimsel açıklamalara...                      Renklerin oluşumu - Cisimleri ışık olmadan göremeyiz. Işık yokken ortam karanlık yani siyahtır. Işığın aşırı fazla olduğu ortam ise beyazdır. Gözümüzün algıladığı ışıklı ortamlarda renklerle tanışırız. Renk, cisimlerin üzerine gelen ışığın gözümüze yansımasıyla oluşan bir izlenimdir. Cisimler ışığı farklı oranda soğurur ve farklı oranda yansıtır. Bunun sonucunda renkler oluşur.
                     Anlatmaya çalıştığım şey şu, birinin [üzülerek söylüyorum]  dini bir inancı yoktur Kurana, Hadislere veya Peygamberle inanmıyordur. iyi peki ama bilime de mi kulaklarını gözlerini kapamış? Bunun yalnızca ışığın bir yansıması olduğunu, beyni nasıl olur da algılamaz!!!                         Eğer gerçekten ÜSTÜNLÜK istiyor isek..                            ’’...Üstünlük sadece takvâ iledir.’’
1 note · View note
goksoymedyacom · 2 years
Text
NASA, Ay'daki gizemli Gruithuisen Kubbelerinin ardındaki sırrı ortaya çıkartmak istiyor
Göksoy Medya
NASA, Ay'daki gizemli Gruithuisen Kubbelerinin ardındaki sırrı ortaya çıkartmak istiyor
Tumblr media
NASA, önümüzdeki on yıl içerisinde uzay araştırmalarını tekrar Ay’a taşıyarak Apollo periyodu gücünü yine oluşturmaya hayli kararlı gözüküyor. Kurumun, topluca Artemis planı olarak isimlendirilen ve Ay yer istasyonları, araçlar, güç kaynakları ve hatta “Lunanet” üzere çarpıcı bilimkurgu hayallerini gerçeğe dönüştürmeye hazır, tezli misyonlardan oluşan bir vakit çizelgesi bulunuyor.
NASA bu heyecan verici Ay projesi için Perşembe günü yeni bir güncelleme duyurdu: Gizemli Gruithuisen Kubbelerinin bilinmeyenleri çözülecek.
Gruithuisen Kubbeleri nedir?
Dünya’daki teleskoplar, Ay’da kendilerini çevreleyen yerden farklı olarak birkaç kubbe formunda yapı olduğunu gösteriyor. Yıllarca süren müşahedelerden sonra, birçok kişi Gruithuisen Kubbeleri olarak adlandırılanların bir tıp magmadan yahut tipik olarak volkanik aktiviteden kaynaklanan, silika açısından varlıklı ve granit bileşimine misal erimiş kayadan oluşmuş olması gerektiği sonucuna vardı.
Lakin bu teorinin değerli bir sorunu var. NASA’nın söylediği üzere Dünya’da, silisyumlu volkanlar tipik olarak iki bileşenin varlığında oluşur – su ve levha tektoniği. Fakat bunların ikisi de Ay’da mevcut değil. Bu nedenle, Gruithuisen Kubbelerinin nasıl oluştuğuna dair gizem hala sürüyor.
Bu yüzden NASA, Artemis misyonlarıyla ile birlikte Lunar Vulkan Görüntüleme ve Spektroskopi Gezgini yahut Lunar-VISE isimli yeni bir bilim aracıyla garip Ay gizemlerini ayrıntılı olarak incelemeye hazırlanıyor.
Teknik olarak, Lunar-VISE, ikisi sabit bir ay iniş aracına monte edilecek ve üçü bir taşınabilir geziciye takılacak olan beş başka bileşenin birleşimi. Lunar-VISE, garip kubbelerin doruğundaki, bu yapıların en yüksek noktalarındaki gevşek kaya ve toz örtüsü olarak tanımlanan Ay regolitini tahlil edecek.
NASA, bu çalışmaların kubbelerin kompozisyonunun gerçekte ne olduğunu çözmeye yardımcı olacağına ve Gruithuisen gizeminin geri kalanını ortaya çıkaracağına inanıyor. Daha genel olarak bakıldığında ise bu çalışmalar, uzun müddettir devam eden bir Ay bulmacasını nihayet sonlandırmanın ötesinde, astronotları yahut robotları gelecekte Ay’a gönderilecek vazifeler için çeşitli Ay iniş yüzeyleri hakkında bilgi toplayarak yarar sağlayabilir.
Ayrıyeten, NASA’nın ek olarak belirttiğine nazaran, uzay biyolojisi uygulamaları için Lunar Explorer Enstrümanı yahut LEIA isimli bir bilim paketini kullanarak ay yüzeyine makul bir tıp maya gönderilmesi de planlanıyor. Daha sonra takım, bekleyerek bu organizmaya mikro yerçekimi ve uzay kaynaklı radyasyona maruz kalma sonucunda neler olacağını takip edecek.
Gönderilen Saccharomyces cerevisiae isimli maya, bilhassa genetik, hücresel ve moleküler replikasyon ve bölünme süreçleri ve radyasyon üzere çevresel faktörlere DNA hasarı yansısı alanlarında insan biyolojisinin değerli bir model olarak öne çıkıyor.
Öteki bir deyişle, Artemis maya deneyinden elde edilen bilgiler, bir gün Dünya üzerindeki biyolojik çalışmalara yardımcı olabilir ve uzayın insan bedenini nasıl etkilediğinin tam olarak çözülmesini sağlayabilir.
0 notes
fenrees · 3 years
Text
Kolajen Nedir? Kolajen Takviyesi Nasıl Kullanılır?
Vücuttaki proteinlerin yaklaşık %30’unu oluşturan, sert ve güçlü yapısı ile kemik, tendon ve bağdoku yapısı ve onarımında görev alan kolajen son yılların en popüler takviye besinlerinden biri haline gelmiştir. Peki kollajen ne yapar ve hangi durumlarda kolajen takviyesi almak gerekir? Gelin hep beraber inceleyelim.
    Kolajen Nedir
Vücudunuzdaki protein bileşiminin yaklaşık üçte birini oluşturması ile insan vücudunda en çok bulunan protein olan kolajen; kemiklerin, cildin, kasların, tendonların ve bağdokuların ana yapı taşlarından biridir.
Kollajen ayrıca kan damarları, kornealar ve dişler de dahil olmak üzere vücudun diğer birçok bölümünde de bulunur. Kolajeni basitçe tüm dokuları bir arada tutan bir çeşit tutkal gibi düşünebilirsiniz, ki etimolojik olarak kollajen, Yunanca ’da yapıştırıcı anlamındaki “kólla” kelimesinden gelmektedir.
Çoğu kollajende, moleküller uzun ve ince küçük lifli yapılar oluşturmak üzere bir araya paketlenir. Bu lifçikler destekleyici yapılar olarak hareket eder ve hücreleri birbirine bağlarlar. Bu sayede cilde güç ve elastikiyet verirler.
Kolajen takviyesi aldıysanız veya araştırdıysanız, ürünler üzerinde tip1, 2 ve 3 gibi ifadeler görmüşsünüzdür ancak aslında günümüzde bilinen en az 16 farklı kollajen türü mevcuttur. Fakat bunların %80 ila 90’ı insan vücudunda da bulunan tip 1, 2 ve 3’e aittir.
Tüm bu kollajen tiplerinin farklı yapıları ve işlevleri vardır. İnsan vücudunda bulunan kolajenler genellikle güçlü ve esnektir. Özellikle tip 1 kollajen fibrilleri gerilebilir yapıya sahiptir ve aynı ağırlıkta kıyaslandıklarında çelikten bile daha güçlüdürler.
    Kolajen Ne İşe Yarar?
Gelin dört ana kolajen tipine ve vücudumuzdaki rollerine daha yakından bir bakalım;
Tip I: Bu tip, vücudunuzdaki tüm kollajenin yaklaşık %90’ını oluşturur ve yoğun şekilde paketlenmiş liflerden oluşur. Deri, kemik, tendon, lifli kıkırdak, bağ dokusu ve dişlerin yapısında görev alır.
Tip II: Bu tip daha gevşek bir şekilde paketlenmiş liflerden oluşur ve eklemlerinizde tampon görevi gören elastik kıkırdakta bulunur.
Tip III: Bu tip kasların, organların ve arterlerin yapısını destekler.
Tip IV: Bu tip filtrasyona yardımcı olur ve cildinizin katmanlarında bulunur.
Piyasada bulunan kollajen takviyelerinin çoğu eklem hastalıkları ve cilt güzelliği amacıyla kullanıldığından çoğunlukla tip I ve II kollajen içerirler.
    Kolajen Eksikliğinde Neler Olur?
Vücudumuz yaşadığımız süre boyunca kendi başına kollajen üretmeye devam eder. Ancak 25’li yaşlardan itibaren bu üretim yavaşlamaya başlar ve 35’li yaşlardan sonra da hızla yavaşlamaya devam eder.
Aynı zamanda sigara, hava kirliliği, güneş ışınları ve şekerli besinler tüketmek gibi hatalı beslenme alışkanlıkları da zamanla vücudun kollajen üretme kabiliyetini olumsuz etkiler.
Kolajen eksikliğinin belirtileri en çok cildimizde görülür; cilt sıkılığını kaybederek sarkmaya başlar, matlaşır ve kırışıklar belirginleşmeye başlar. Ayrıca kıkırdak doku da yaşla ve azalan kolajen üretimi ile birlikte zayıflar.
Kollajen eksikliğinin diğer belirtileri saç dökülmesi, aşırı yorgunluk, selülit oluşumu, eklem ağrıları, yüz ve gözde çukur görünümdür.
    Vücutta Kolajen Üretimi Nasıl Arttırılır?
Vücudunuz kollajen üretirken öncelikle glisin ve prolin adında iki amino asidi, C vitamini kullanarak birleştirerek prokollajen oluşturur. Bu işlemi destekleyerek doğal yollarla kollajen üretimini arttırmak için aşağıdaki besin maddelerini bol miktarda aldığınızdan emin olun:
C vitamini: Narenciye, dolmalık biber ve çilekte yüksek miktarlarda bulunur.
Prolin: Yumurta akı, buğday tohumu, süt ürünleri, lahana, kuşkonmaz ve mantarlarda yüksek miktarda bulunur.
Glisin: Tavuk derisi, jelatin ve protein içeren çeşitli takviye gıdalarda yüksek miktarlarda bulunur.
Bakır: Sakatatlarda, susam tohumunda, kakao tozunda, kaju fıstığında ve mercimekte büyük miktarlarda bulunur.
Ek olarak, vücudunuzun yeni proteinler yapmak için gerekli olan tüm amino asitleri içeren yüksek kaliteli proteinlere ihtiyacı vardır. Et, kümes hayvanları, yumurta, deniz ürünleri, süt ürünleri, baklagiller ve tofu herkes için mükemmel amino asit kaynaklarıdır.
    Kolajen Üretimini Olumsuz Etkileyen Faktörler Nelerdir?
Vücuttaki pek çok dokunun temelini oluşturan kolajeni yok eden veya üretimini olumsuz etkileyen davranışlardan kaçınmak gerekir.
Çok fazla rafine şeker ve karbonhidrat tüketmek: Rafine şeker, kollajenin kendini onarma yeteneğine doğrudan olumsuz etkiler, dolayısı ile rafine şeker ve rafine karbonhidrat tüketiminizi en aza indirmek sağlığınız için önemlidir.
Çok fazla güneş ışığına maruz kalmak: Ultraviyole radyasyonun kollajen üretimini azaltabilir etkileri mevcuttur, bu sebeple aşırı güneşe maruz kalmaktan kaçınmak gerekir.
Sigara içmek: Sigara kullanmak kollajen üretimini azaltır, dolayısıyla yara iyileşmesini bozabilir ve kırışıklıklara neden olabilir.
Otoimmün hastalıklar: Lupus gibi bazı otoimmün bozukluklar da kollajen üretiminin azalmasına sebep olabilir.
    Kolajen Kaynakları Nelerdir?
Kolajen, hayvansal gıdaların bağ dokularında bulunur. Örneğin, tavuk ve domuz derisinde büyük miktarlarda bulunur.
Bir diğer zengin kollajen kaynağı ise tavuk veya diğer hayvanların kemiklerinin kaynatılmasıyla elde edilen kemik sularıdır.
Genellikle tatlılarda kullanılan jelatin ise esasında pişmiş kolajendir, dolayısıyla yüksek miktarda aminoasit içerir.
    Kolajen Takviyesi Kullanmanın Faydaları Nelerdir?
Son yıllarda kollajen takviyeleri oldukça popüler hale geldi. Piyasada bulunan çoğu takviye emilimi kolaylaştırmak için hidrolize formdadır.
Kollajen, cildinize yapı kazandırmak ve kemiklerinizi güçlendirmek gibi birçok önemli işleve sahiptir. Kollajen takviyesi tüketmek, eklem ağrısını hafifletmekten cilt sağlığını iyileştirmeye kadar pek çok fayda sağlayabilir.
  1) Cilt Sağlığınızı İyileştirebilir
Cildinizin önemli bir bileşeni olan kollajen, cildi güçlendirmede rol oynamakla beraber elastikiyet ve hidrasyon sağlayabilir.
Yaşlandıkça, vücudunuz daha az kolajen üretir ve bu da cildin kurumasına ve kırışıklıkların oluşmasına neden olur. Bazı bilimsel çalışmalar kollajen içeren takviyelerin yaşlanma ile oluşan kırışıklıkları ve kuruluğu azaltarak cildinizin yaşlanmasını yavaşlatmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir. Aynı zamanda kollajen takviyelerinin kırışık azaltıcı etkilerini, vücudunuzu kendi başına kolajen üretmeye teşvik etmelerine borçlu oldukları gözlenmiştir.
Ek olarak, kollajen takviyeleri almak, elastin ve fibrillin de dahil olmak üzere cildinizin yapılandırılmasına yardımcı olan diğer proteinlerin üretimini de teşvik edebilir.
Henüz bilimsel çalışmalarla desteklenmemiş de olsa, kollajen takviyelerinin akne ve diğer cilt rahatsızlıklarını önlemeye yardımcı olduğuna dair birçok rapor da mevcuttur.
  2) Eklem Ağrılarını Gidermeye Yardımcı Olur
Kollajen, eklemlerinizi koruyan kıkırdaklarınızın bütünlüğünü korumaya yardımcı olur. Araştırmacılar, ek kollajenin kıkırdakta birikebileceğini ve dokularınızı kolajen yapmaya teşvik edebileceğini kanıtladı.
Yaşlandıkça vücudunuzdaki kolajen miktarı azaldıkça, osteoartrit gibi dejeneratif eklem rahatsızlıkları geliştirme riskiniz artar. Bazı çalışmalar, kolajen takviyesi almanın osteoartrit semptomlarını iyileştirmeye ve genel olarak eklem ağrısını azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir.
Potansiyel ağrı giderici etkileri için bir kolajen takviyesi almayı düşünüyorsanız, araştırmalar günlük 8-12 gramlık bir dozla başlamanızı önermektedir.
  3) Kemik Kaybını Önleyebilir
Yaşlandıkça tıpkı vücudunuzdaki kollajen gibi, sahip olduğunuz kemik kütlesi de bozulur. Bu durum düşük kemik yoğunluğu ile karakterize edilen ve daha yüksek kemik kırığı riskine bağlı olan osteoporoz gibi rahatsızlıklara yol açabilir.
Çalışmalar, kolajen takviyesi almanın vücutta osteoporoza yol açan kemik yıkımını engellemeye yardımcı olan belirli etkileri olabileceğini göstermiştir.
  4) Kas Kütlesini Artırabilir
Vücudumuzdaki kas dokusunun %1 ila 10’u kollajenden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu protein, kaslarınızı güçlü tutmak ve düzgün çalışması için oldukça önemlidir.
Araştırmalar, kolajen takviyelerinin, yaşla birlikte meydana gelen kas kütlesi kaybı olan kişilerde kas kütlesini artırmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.
Ayrıca araştırmacılar, kollajen almanın kreatin gibi kas proteinlerinin sentezini destekleyebileceğini ve egzersiz sonrası kas büyümesini teşvik edebileceğini öne sürdüler.
  5) Kalp Sağlığını Destekler
Son yıllarda yapılan pek çok araştırma, kollajen takviyesi almanın kalp ve damar hastalıkları riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir.
Kollajen, kanı kalbinizden vücudunuzun geri kalanına taşıyan kan damarları olan atardamarlarınızın yapı taşlarını oluşturur. Yeterli kolajen olmadan arterler zayıf ve kırılgan hale gelebilir. Bu, arterlerin daralması ile karakterize bir hastalık olan ateroskleroza yol açabilir. Ateroskleroz, kalp krizi ve felce yol açma potansiyeline sahiptir.
  6) Saç ve Tırnak Problemlerini İyileştirebilir
Kollajen almak, kırılganlığı önleyerek tırnaklarınızın gücünü artırabilir, bu sayede daha hızlı ve sağlıklı uzamalarını da sağlamış olur.
Benzer şekilde saç kalitenizi de arttırır ve saç köklerinizi daha hızlı uzaması için uyarabilir.
  7) Bağırsak Sağlığını İyileştirebilir
Henüz bu iddiayı destekleyecek bilimsel çalışma ve kanıt olmamasına rağmen, bazı sağlık uzmanları bağırsak geçirgenliğini veya sızdıran bağırsak sendromunu tedavi etmek için kollajen takviyelerinin kullanımını önermektedir.
  8) Beyin Sağlığına Olumlu Etkiler Sağlayabilir
Kollajenin beyin sağlığındaki rolünü inceleyen bir çalışma bulunmasa da, takviye kullanan insanların büyük bir kısmı, genel ruh hallerinin iyileştiğiniz ve kaygı semptomlarının azaldığını iddia ediyor.
  9) Kilo Kaybını Destekleyebilir
Bazı uzmanlar ve kullanıcılar, kollajen takviyesi almanın metabolizmayı hızlandırarak kilo kaybını teşvik edebileceğine inanıyor. Ancak henüz bu iddiaları kesin olarak destekleyecek herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
    Kolajen Takviyeleri Nasıl Kullanılır?
Kollajen peptitler, gıdalara kolayca dahil edilebilen bir toz halinde piyasaya sunulmaktadır.
Genellikle toz halde olan peptit formu başka bir içerik ile karıştırıldığında jelleşmez, dolayısıyla toz peptit formundaki takviyeleri smoothielere, çorbalara veya unlu mamullere karıştırarak da tüketebilirsiniz.
Takviye kullanmaya bir alternatif olarak çeşitli yemek ve tatlılarda hayvansal jelatin kullanabilirsiniz.
    Kolajen Kullanmanın Olası Yan Etkileri Nelerdir?
Her ne kadar bilimsel çalışmalar umut verici görünse de, kollajen takviyelerinin güvenliği ve etkinliği hakkında sınırlı güvenilir bilgi bulunmaktadır. Şimdilik kolajen takviyesi almakla ilişkili bilinen ciddi riskler yoktur.
Jelatin ve kolajen takviyeleri kullanım esnasında ağızda kalıcı ve hoş olmayan bir tat bırakabilir, ağırlık, yoğun tokluk hissi veya mide ekşimesi hissine sebep olabilir.
Bununla birlikte, bazı takviyeler balık, kabuklu deniz ürünleri ve yumurta gibi yaygın gıda alerjenlerinden yapılır. Bu gıdalara alerjisi olan kişiler, alerjik reaksiyonları önlemek için bu bileşenlerden elde edilen kollajen takviyelerinden kaçınmalıdır.
from WordPress https://www.zovovo.com/kolajen-nedir/
0 notes
bilcodweb · 3 years
Text
Hdpe Boru
Hdpe boru, diğer boru hammaddelerine göre daha dayanıklı ve sağlam bir boru türüdür. Farklı yoğunluktaki hammaddelerin birleştirilmesiyle polietilen boru üretilmektedir. Yüksek basınca dayanıklı güçlü bir yapıya sahiptir. Yüksek basınca dayanıklı üretimleri nedeniyle dış kuvvetlerden etkilenme oranı çok düşüktür.
Petrol ürünlerinden üretilen borular genellikle altyapı alanlarında kullanılmaktadır. Diğer boru türlerine göre daha dayanıklı ve yüksek basınçlı olan hdpe boru, malzemelerin yoğunluğu arttıkça mekanik değerini de eşit oranda artıracaktır. Elastikiyet oranı yüksek olan PE bu nedenle montajda kolaylık sağlar. Herhangi bir dış kuvvetten etkilenmek mümkün değildir. Kimyasal maddelere karşı dayanıklıdırlar. PE boruların rengi mavi ve siyahtır. PE 100 borular suyun tadını ve kokusunu değiştirmez.
Hdpe Boru Kullanım Alanları
Hdpe boru, mukavemeti ve sağlamlığı nedeniyle birçok alanda kullanılmaktadır. Yeraltı hareketlerinden etkilenmezler ve kimyasal maddelere karşı hassastırlar. Sürtünme ve aşınmaya karşı dayanıklıdır. Olası bir yüksek basınç durumunda çatlama yapmazlar. Kolay esneme avantajından dolayı montajda kolaylık sağlarlar. Suya kimyasal bulaşma riski taşımadığı için sağlık açısından yüksek garantili bir boru türüdür.
Polietilen, poliolefinler grubundan bir termoplastiktir. Başlangıç ​​malzemesi, ham petrol veya doğal gazdan elde edilen etilendir. Farklı polimerizasyon işlemleri, farklı özelliklere sahip PE türleri sağlar. Yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE; HD = Yüksek Yoğunluk), hdpe boru hattı inşaatı için önemlidir. LD-PE (LD = Düşük Yoğunluk) için kullanılır.
Kullanılan Kablo Koruma Boruları
Hdpe boru, PE100-RC malzemesi giderek daha önemli hale geliyor ve basınçlı boru hattı inşaatı artık onsuz hayal edilemez. RC, çatlamaya karşı direnç anlamına gelir, malzeme, basınçlı borular için çok önemli bir özellik olan yavaş çatlak ilerlemesine karşı optimize edilmiştir. Polietilen, uzun molekül zincirlerinden oluşur - temizlik ipleri, keçe veya vatka ile bir karşılaştırma, giriş için iyidir. Önemli bir malzeme özelliği, uzun bir hizmet ömrü ve deformasyon için büyük bir emme kapasitesi garanti eden visko-elastik davranıştır. HD-PE türleri arasında uzun süreli dayanımlarına göre bir ayrım yapılır, burada karakteristik boyut MRS, gereken minimum güçtür, malzemenin zaman içinde strese nasıl dayanabileceğini gösterir. PE 80, ağırlıklı olarak kanalizasyon için kullanılır. Daha sert ve basınca daha dayanıklı PE 100 ise daha çok basınçlı borular için kullanılmaktadır.
0 notes
campplay · 3 years
Text
Uzayda İlk Defa, Yaşama Dair Halkalı Karbon Molekülleri Bulundu
Uzayda İlk Defa, Yaşama Dair Halkalı Karbon Molekülleri Bulundu
Uzayda İlk Defa, Yaşama Dair Halkalı Karbon Molekülleri Bulundu Yaşamın nasıl başladığını açıklamaya yardımcı olabilecek karmaşık karbon içeren moleküller ilk kez uzayda tanımlandı. Polisiklik aromatik hidrokarbonlar veya PAH’lar olarak adlandırılan bu moleküller, kenarlarında hidrojen atomları olan birkaç bağlı altıgen karbon halkasından oluşur. Gök bilimciler on yıllardır bu moleküllerin uzayda…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
miato · 3 years
Text
Su Döngüsü Nedir? Su döngüsü Nasıl Gerçekleşir?
Doğadaki yaşamın ana kaynağı su sürekli olarak bir devinim içerisindedir. Katıdan sıvıya, sıvıdan gaza gibi maddenin farklı hallerinde doğaya hayat verir.
Peki su döngüsü nedir? Su döngüsü kısaca suyun, yoğunlaşma, buharlaşma, yağış ve akış şeklinde bir döngü içerisinde olması durumudur.
Su ihtiyacımızı giderdiğimiz tatlı suyun oluşmasını da su döngüsüne borçluyuz. Canlı yaşamının devamlılığındaki en büyük etmen olan su döngüsü, aynı zamanda hidrolojik döngü olarak da bilinir.
Hava koşullarındaki değişmenin en büyük etkenlerinden biri olmasından dolayı su döngüsü iklimsel olayları belirlemede de önemli rol oynar.
Yerküre, su küre, atmosfer arasında devinim yaparak maddenin üç farklı halini alabilen su, katı, sıvı ve gaz hallerinde bulunur.
Herhangi bir başlangıç noktası olmamakla beraber, su döngüsünü en basit anlamda şu şekilde ele alabiliriz:
Yeryüzünde sıvı halde bulunan su, buharlaşarak atmosferde gaz haline ulaşır. Gaz halindeki su yoğunlaşarak yağış oluşturur ve sıvı hale geri döner. Benzer şekilde yeryüzünde katı halde bulunan su, örneğin buzullar, eriyerek sıvı hale geçer. Aynı döngü sürekli olarak tekrarlanır.
Yeraltı suları, okyanuslar, nehirler gibi su kaynaklarının yanı sıra bitkiler de su döngüsüne katkı sağlar. Depoladıkları suyu terleme yoluyla gaz hale çeviren bitkiler su döngüsünde yer edinirler.
Su Döngüsü Kaynağı: Dünya Su Rezervleri
Tumblr media
Gelelim su döngüsünün kaynağına… Dünyadaki su miktarının %96.5’ini okyanuslar, %2.5’ini ise tatlı su oluşturmaktadır. Bununla birlikte, tatlı su kaynaklarının yalnızca %1.2’si yeryüzünde bulunurken %30.1’ini yer altı suları ve %68.7’sini ise buzullar ve buz tabakaları oluşturur.
Yüzeydeki tatlı suların büyük çoğunluğu toprak buzu ve don tabakadır (%69.0). Bir diğer tatlı su kaynağı ise yüzey tatlı suyu kaynağının %20.9’unu oluşturan göllerdir. Bu yüzdenin kalan dilimini karşılayan kaynaklar ise bataklıklar, nehirler, canlılar ve atmosferdir.
Yüzeydeki tatlı suyun yalnızca çok küçük bir bölümünü (%0.49) oluşturan nehirler aslında su ihtiyacımızın büyük çoğunluğunu karşılayan su kaynaklarıdır.
Sabit Su Miktarı
Tumblr media
Suyun bu devamlı döngüsü sizi yanıltmasın. Ne kadar buharlaşsa da dünyadaki su miktarı sabit kalır. Yani su miktarında herhangi bir azalma veya eksilme olmaz. Dünya okyanuslardan atmosfere, oradan yeryüzüne ve yer altına, sonrasında tekrar atmosfere şeklinde aynı miktarda suyla su döngüsünü devam ettirir.
Su Döngüsü Nasıl Oluşur?
Su döngüsü üzerindeki başlıca etmen mevsim ve sıcaklık değişiklikleridir.
Yaz mevsiminde yükselen sıcaklıkların etkisiyle yeryüzündeki sular daha fazla buharlaşır ve su seviyelerinde azalma gözlemlenir. Kış aylarında ise yoğuşma artışı ile yağış, kar, yağmur, dolu gibi farklı şekillerde gözlemlenir.
İlkbaharın gelişiyle sıcaklıklar yeniden artmaya başlar ve kışın buz, kar gibi katı hallere bürünen su eriyerek yeniden sıvı hale geçer. Eriyen kar ve buz suları toprak yüzeyinden yer altına sızarak yer altı su kaynaklarını oluşturur. Yeryüzünde kalan sular ise akarsular gibi su kaynaklarını besler veya oluşturur. Bu şekilde su döngüsü oluşmuş olur.
Su Döngüsü Nasıl Gerçekleşir?
Tumblr media
Doğadaki su döngüsü için gerekli iki ana etken şunlardır
Yer çekimi
Güneş enerjisi
Okyanuslarda bulunan tuzlu su, sıcaklığın yani güneş enerjisinin etkisiyle buharlaşarak atmosfere karışır. Atmosfere karışan bu su, buharlaşırken tuzu okyanusta bırakır. Gaz haline geçen su, sonrasında soğuk hava nedeniyle yoğunlaşır ve yerçekiminin etkisiyle yeryüzüne yağış olarak iner. İklime ve hava şartlarına göre bu yağış, kar, yağmur, dolu gibi farklı şekillerde görülebilir.
Su döngüsündeki en büyük örnek olarak okyanusu versek de suyun bu devinimini dünyadaki büyük küçük bütün su kaynaklarında gözlemleyebiliriz. Bitkilerin terlemesi, göller, nehirler gibi nispeten daha küçük su kaynakları gibi faktörler de bunlara dahildir.
Su Döngüsü Aşamaları
Tumblr media
Su döngüsü pek çok aşamadan oluşur. Su döngüsü aşamaları, buharlaşma, yağış, erime, terleme, yüzey akışı, yer altı sularının okyanuslara dökülmesi gibi bileşenleri kapsar. Bu aşamalar temel iklim ve su sistemlerini dengede tutan yapı taşları gibidir.
1. Buharlaşma
Tumblr media
Buharlaşma, suyun sıvı halden gaz hale geçmesidir. Buharlaşma süreci güneşten gelen ısı enerjisinin su moleküllerini ayrıştırıp gaza dönüştürmesiyle gerçekleşir.
2. Yoğuşma
Tumblr media
Yoğuşma, gaz haldeki suyun soğuyarak sıvı hale dönmesiyle oluşur. Buharlaşmanın tersi olarak bu süreçte, gaz halindeki su ısı kaybeder ve moleküller arası bağı güçlenir.
3. Terleme
Tumblr media
Doğamızın akciğerleri olan bitkiler de su döngüsünde yer alır. Bitkiler bulundurdukları fazla suyu terleme yoluyla dışarı atarlar. Gaz halinde atmosfere karışan bu su ile döngü devam eder.
4. Yağış
Tumblr media
Yoğuşarak havadaki gaz moleküllerinden daha ağır bir hale gelen su, yerçekiminin de etkisiyle yeryüzüne yağış olarak iner. Havanın sıcaklığına göre değişen yağış şekillerine örnek olarak kar, dolu ve yağmuru verebiliriz. Isı kaybettikçe moleküller arası bağı kuvvetlenen su, gaz halden sıvıya, sıvıdan da katı hale geçer.
5. Erime
Tumblr media
Yeryüzünde bulunan tatlı suyun büyük bir bölümünü buzullar ve buz örtüsü oluşturur. Düşük sıcaklık nedeniyle birbirine yaklaşan moleküller katı halde bulunur. Hava sıcaklığının artması bu molekül bağlarının zayıflamasına yol açar. Bunun sonucunda da erime gerçekleşir.
Kışları soğuk etkisiyle donan nehirler veya buzlar bir bakıma su depolamış olur. Depolanan bu tatlı su kaynakları, ilkbaharda sıcaklığın artmasıyla beraber erir. Bu sayede su döngüsü ve varlığı uzun süreli olarak desteklenmiş olur.
6. Yüzey akışı
Tumblr media
Yağan yağmurun eriyen buzun ve karın bir kısmı toprak tarafından emilir. Toprak suyu geçirmediği veya doyduğu zaman yüzeyde kalan su eğimin yönüne doğru akmaya başlar. Yüzeyden akan sular, akarsular gibi su kaynaklarına karışır. Sonrasında su döngüsü, bu suların buharlaşmasıyla yenilenir.
7. Sızma
Tumblr media
Yeryüzüne düşen yağışlar, geçirgen toprak ve kaya yüzeylerinden yeraltına ulaşarak sızma işlemini gerçekleştirir. Sızma akiflerin, yani yeraltı sularının ve minerallerin oluşumunu sağlar. Yeraltına inen bu sular daha sonra tekrar yüzeye çıkabilirler.
8. Su kaynağı
Tumblr media
Su kaynağı nasıl oluşur? Yeraltı suları, yani akifler yüzeyden taşacak kadar dolduklarında su kaynağı oluşturur. Herhangi bir kaya çeşidi içinde oluşabileceği gibi genellikle kolayca kırılabilen veya çözünebilen yapıda olanların içinde görülür.
Doğadan Esinlendik
Tumblr media
Tıpkı doğanın, su döngüsü ile canlılara tatlı su kaynakları oluşturduğu gibi MIATO da sizlerin daha kaliteli ve sağlıklı su ihtiyacını karşılama fikriyle yola çıktı. MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazı ile evinizdeki ve işyerinizdeki suyu daha güvenli hale getirebilirsiniz.
Peki MIATO nasıl daha sağlıklı bir su çözümü sunuyor?
Ters osmoz sistemi ile daha konsantre bir çözeltiden, daha seyreltik bir çözeltiye geçirdiği suyu ideal içme suyu haline getirir. MIATO ön filtreler, son filtreler ve membran yardımıyla bu işlemi gerçekleştirir.
Ters osmoz sistemi hakkında detaylı bilgi edinmek için tıklayın.
MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazını damacana sulardan ve diğer arıtma cihazlarından farklı ve özel kılan ise cam depolama haznesidir. Plastik malzemelerden yapılan su hazneleri sıcaklık gibi sebeplerden dolayı kanserojen madde ve zararlı organizmalar üretirler.
Cam depolama ile sağlıklı ve kaliteli suyunuz bu zararlı organizmalardan korunur.
Su size yaşam verir. Sağlıklı ve iyi bir yaşam için temiz ve kaliteli su tüketmelisiniz. MIATO ile siz ve sevdikleriniz için en sağlıklı su artık elinizin altında.
14 Aralık 2020#sutüketimi #su #suarıtmacihazı #içmesuyu #sağlıklısu
0 notes
miatosuaritma · 4 years
Text
Su Döngüsü Nedir? Su döngüsü Nasıl Gerçekleşir?
New Post has been published on https://www.miato.com.tr/su-dongusu-nedir/
Su Döngüsü Nedir? Su döngüsü Nasıl Gerçekleşir?
Doğadaki yaşamın ana kaynağı su sürekli olarak bir devinim içerisindedir. Katıdan sıvıya, sıvıdan gaza gibi maddenin farklı hallerinde doğaya hayat verir.
Peki su döngüsü nedir? Su döngüsü kısaca suyun, yoğunlaşma, buharlaşma, yağış ve akış şeklinde bir döngü içerisinde olması durumudur.
Su ihtiyacımızı giderdiğimiz tatlı suyun oluşmasını da su döngüsüne borçluyuz. Canlı yaşamının devamlılığındaki en büyük etmen olan su döngüsü, aynı zamanda hidrolojik döngü olarak da bilinir.
Hava koşullarındaki değişmenin en büyük etkenlerinden biri olmasından dolayı su döngüsü iklimsel olayları belirlemede de önemli rol oynar.
Yerküre, su küre, atmosfer arasında devinim yaparak maddenin üç farklı halini alabilen su, katı, sıvı ve gaz hallerinde bulunur.
Herhangi bir başlangıç noktası olmamakla beraber, su döngüsünü en basit anlamda şu şekilde ele alabiliriz:
Yeryüzünde sıvı halde bulunan su, buharlaşarak atmosferde gaz haline ulaşır. Gaz halindeki su yoğunlaşarak yağış oluşturur ve sıvı hale geri döner. Benzer şekilde yeryüzünde katı halde bulunan su, örneğin buzullar, eriyerek sıvı hale geçer. Aynı döngü sürekli olarak tekrarlanır.
Yeraltı suları, okyanuslar, nehirler gibi su kaynaklarının yanı sıra bitkiler de su döngüsüne katkı sağlar. Depoladıkları suyu terleme yoluyla gaz hale çeviren bitkiler su döngüsünde yer edinirler.
Su Döngüsü Kaynağı: Dünya Su Rezervleri
Gelelim su döngüsünün kaynağına… Dünyadaki su miktarının %96.5’ini okyanuslar, %2.5’ini ise tatlı su oluşturmaktadır. Bununla birlikte, tatlı su kaynaklarının yalnızca %1.2’si yeryüzünde bulunurken %30.1’ini yer altı suları ve %68.7’sini ise buzullar ve buz tabakaları oluşturur.
Yüzeydeki tatlı suların büyük çoğunluğu toprak buzu ve don tabakadır (%69.0). Bir diğer tatlı su kaynağı ise yüzey tatlı suyu kaynağının %20.9’unu oluşturan göllerdir. Bu yüzdenin kalan dilimini karşılayan kaynaklar ise bataklıklar, nehirler, canlılar ve atmosferdir.
Yüzeydeki tatlı suyun yalnızca çok küçük bir bölümünü (%0.49) oluşturan nehirler aslında su ihtiyacımızın büyük çoğunluğunu karşılayan su kaynaklarıdır.
Sabit Su Miktarı
Suyun bu devamlı döngüsü sizi yanıltmasın. Ne kadar buharlaşsa da dünyadaki su miktarı sabit kalır. Yani su miktarında herhangi bir azalma veya eksilme olmaz. Dünya okyanuslardan atmosfere, oradan yeryüzüne ve yer altına, sonrasında tekrar atmosfere şeklinde aynı miktarda suyla su döngüsünü devam ettirir.
Su Döngüsü Nasıl Oluşur?
Su döngüsü üzerindeki başlıca etmen mevsim ve sıcaklık değişiklikleridir.
Yaz mevsiminde yükselen sıcaklıkların etkisiyle yeryüzündeki sular daha fazla buharlaşır ve su seviyelerinde azalma gözlemlenir. Kış aylarında ise yoğuşma artışı ile yağış, kar, yağmur, dolu gibi farklı şekillerde gözlemlenir.
İlkbaharın gelişiyle sıcaklıklar yeniden artmaya başlar ve kışın buz, kar gibi katı hallere bürünen su eriyerek yeniden sıvı hale geçer. Eriyen kar ve buz suları toprak yüzeyinden yer altına sızarak yer altı su kaynaklarını oluşturur. Yeryüzünde kalan sular ise akarsular gibi su kaynaklarını besler veya oluşturur. Bu şekilde su döngüsü oluşmuş olur.
Su Döngüsü Nasıl Gerçekleşir?
Doğadaki su döngüsü için gerekli iki ana etken şunlardır
Yer çekimi
Güneş enerjisi
Okyanuslarda bulunan tuzlu su, sıcaklığın yani güneş enerjisinin etkisiyle buharlaşarak atmosfere karışır. Atmosfere karışan bu su, buharlaşırken tuzu okyanusta bırakır. Gaz haline geçen su, sonrasında soğuk hava nedeniyle yoğunlaşır ve yerçekiminin etkisiyle yeryüzüne yağış olarak iner. İklime ve hava şartlarına göre bu yağış, kar, yağmur, dolu gibi farklı şekillerde görülebilir.
Su döngüsündeki en büyük örnek olarak okyanusu versek de suyun bu devinimini dünyadaki büyük küçük bütün su kaynaklarında gözlemleyebiliriz. Bitkilerin terlemesi, göller, nehirler gibi nispeten daha küçük su kaynakları gibi faktörler de bunlara dahildir.
Su Döngüsü Aşamaları
Su döngüsü pek çok aşamadan oluşur. Su döngüsü aşamaları, buharlaşma, yağış, erime, terleme, yüzey akışı, yer altı sularının okyanuslara dökülmesi gibi bileşenleri kapsar. Bu aşamalar temel iklim ve su sistemlerini dengede tutan yapı taşları gibidir.
1. Buharlaşma
Buharlaşma, suyun sıvı halden gaz hale geçmesidir. Buharlaşma süreci güneşten gelen ısı enerjisinin su moleküllerini ayrıştırıp gaza dönüştürmesiyle gerçekleşir.
2. Yoğuşma
Yoğuşma, gaz haldeki suyun soğuyarak sıvı hale dönmesiyle oluşur. Buharlaşmanın tersi olarak bu süreçte, gaz halindeki su ısı kaybeder ve moleküller arası bağı güçlenir.
3. Terleme
Doğamızın akciğerleri olan bitkiler de su döngüsünde yer alır. Bitkiler bulundurdukları fazla suyu terleme yoluyla dışarı atarlar. Gaz halinde atmosfere karışan bu su ile döngü devam eder.
4. Yağış
Yoğuşarak havadaki gaz moleküllerinden daha ağır bir hale gelen su, yerçekiminin de etkisiyle yeryüzüne yağış olarak iner. Havanın sıcaklığına göre değişen yağış şekillerine örnek olarak kar, dolu ve yağmuru verebiliriz. Isı kaybettikçe moleküller arası bağı kuvvetlenen su, gaz halden sıvıya, sıvıdan da katı hale geçer.
5. Erime
Yeryüzünde bulunan tatlı suyun büyük bir bölümünü buzullar ve buz örtüsü oluşturur. Düşük sıcaklık nedeniyle birbirine yaklaşan moleküller katı halde bulunur. Hava sıcaklığının artması bu molekül bağlarının zayıflamasına yol açar. Bunun sonucunda da erime gerçekleşir.
Kışları soğuk etkisiyle donan nehirler veya buzlar bir bakıma su depolamış olur. Depolanan bu tatlı su kaynakları, ilkbaharda sıcaklığın artmasıyla beraber erir. Bu sayede su döngüsü ve varlığı uzun süreli olarak desteklenmiş olur.
6. Yüzey akışı
Yağan yağmurun eriyen buzun ve karın bir kısmı toprak tarafından emilir. Toprak suyu geçirmediği veya doyduğu zaman yüzeyde kalan su eğimin yönüne doğru akmaya başlar. Yüzeyden akan sular, akarsular gibi su kaynaklarına karışır. Sonrasında su döngüsü, bu suların buharlaşmasıyla yenilenir.
7. Sızma
Yeryüzüne düşen yağışlar, geçirgen toprak ve kaya yüzeylerinden yeraltına ulaşarak sızma işlemini gerçekleştirir. Sızma akiflerin, yani yeraltı sularının ve minerallerin oluşumunu sağlar. Yeraltına inen bu sular daha sonra tekrar yüzeye çıkabilirler.
8. Su kaynağı
Su kaynağı nasıl oluşur? Yeraltı suları, yani akifler yüzeyden taşacak kadar dolduklarında su kaynağı oluşturur. Herhangi bir kaya çeşidi içinde oluşabileceği gibi genellikle kolayca kırılabilen veya çözünebilen yapıda olanların içinde görülür.
Doğadan Esinlendik
Tıpkı doğanın, su döngüsü ile canlılara tatlı su kaynakları oluşturduğu gibi MIATO da sizlerin daha kaliteli ve sağlıklı su ihtiyacını karşılama fikriyle yola çıktı. MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazı ile evinizdeki ve işyerinizdeki suyu daha güvenli hale getirebilirsiniz.
  Peki MIATO nasıl daha sağlıklı bir su çözümü sunuyor?
Ters osmoz sistemi ile daha konsantre bir çözeltiden, daha seyreltik bir çözeltiye geçirdiği suyu ideal içme suyu haline getirir. MIATO ön filtreler, son filtreler ve membran yardımıyla bu işlemi gerçekleştirir.
Ters osmoz sistemi hakkında detaylı bilgi edinmek için tıklayın.
MIATO cam tanklı akıllı su arıtma cihazını damacana sulardan ve diğer arıtma cihazlarından farklı ve özel kılan ise cam depolama haznesidir. Plastik malzemelerden yapılan su hazneleri sıcaklık gibi sebeplerden dolayı kanserojen madde ve zararlı organizmalar üretirler.
Cam depolama ile sağlıklı ve kaliteli suyunuz bu zararlı organizmalardan korunur.
Su size yaşam verir. Sağlıklı ve iyi bir yaşam için temiz ve kaliteli su tüketmelisiniz. MIATO ile siz ve sevdikleriniz için en sağlıklı su artık elinizin altında.
0 notes
okkimyacomtr · 1 year
Text
Tersinir bütil hidrokinon
Tumblr media
Tersinir bütil hidrokinon Moleküler formül: C11H16O2 Tersinir bütil hidrokinon Molekül ağırlığı: 180.24 g/mol Tersinir bütil hidrokinon Kimyasal yapı:
Tumblr media
Tersinir-bütil-hidrokinon-Kimyasal-yapısı Tersinir bütil hidrokinon CAS number: 1948-33-0 Tersinir bütil hidrokinon Kimyasal Adı: 2-tert-Butyl-1,4-benzenedio, 2,6-Di-tert-butyl-4 Tersinir bütil hidrokinon Eş anlamlılar:2,6-Di-tert-butyl-p-cresol, Butylated hydroxytoluene (BHT), E321, Tersinir bütil hidrokinon Paket:25 Tersinir bütil hidrokinon, 50Tersinir bütil hidrokinon Tersinir bütil hidrokinon diğer isimleri :  tersiyer bütil hidrokinon, TBHQ, toptan Tersinir bütil hidrokinon, toz Tersinir bütil hidrokinon Tersinir bütil hidrokinon tanımı: Birçok kozmetik üründe bulunan ve ciltteki hiperpigmentasyonu (renk bozukluğunu) azaltmak için kullanılan bir bileşiktir. Tersinir bütil hidrokinon olan bu bileşik, doğal olarak bazı bitkilerde bulunur, ancak genellikle sentetik olarak üretilir. Tersinir bütil hidrokinon, melanin pigmentasyonunu bloke ederek cildin daha açık tonlara sahip olmasını sağlar. Ancak, yüksek konsantrasyonlarda veya yanlış kullanım durumunda cilt tahrişine, yan etkilere ve hatta hiperpigmentasyonun artmasına neden olabilir. Tersinir bütil hidrokinon üretimi nasıl yapılıyor : Tersinir bütil hidrokinon (TBHQ), genellikle petrol türevi olan 2,5-dimetilhidrokinondan sentetik olarak üretilir. TBHQ'nun üretimi için kullanılan en yaygın yöntemlerden biri, hidrojen peroksit ve izobütalin gibi reaktif kimyasalların kullanılmasıdır. İlk olarak, izobütalin ve hidrojen peroksit çözeltisi hazırlanır ve bu çözelti, 2,5-dimetilhidrokinon ile reaksiyona sokulur. Bu reaksiyon sonucunda, TBHQ ve su oluşur. Reaksiyon sıcaklığı ve basıncı, TBHQ verimliliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğundan, bu parametreler dikkatle kontrol edilir. Ayrıca, reaksiyonun tamamlanması için uygun bir süre de belirlenmelidir. Elde edilen TBHQ ürünü filtrelenir ve saflaştırılır. Bu işlem, TBHQ'nun endüstriyel kullanım için uygun kalitede olduğundan emin olmak için tekrarlanabilir. TBHQ üretimi kompleks bir süreçtir ve özel ekipman ve teknik bilgi gerektirir, bu nedenle genellikle profesyonel kimyagerler veya endüstriyel laboratuvarlar tarafından gerçekleştirilir. Tersinir bütil hidrokinon özellikleri : Tersinir bütil hidrokinon (TBHQ), bir gıda katkı maddesi olarak yaygın olarak kullanılan bir kimyasaldır. Bazı özellikleri şunlardır: - TBHQ, renksiz ve kokusuz bir kristaldir. - Yüksek ısıya dayanıklı bir antioksidandır ve gıdalarda yağların oksidasyonunu önlemek için kullanılır. - Toksik olmayan bir madde olmasına rağmen, çok yüksek dozlarda tüketildiğinde bazı yan etkileri olabilir. - Kozmetik ürünlerde de stabilizatör olarak kullanılabilir. - Gıdaların raf ömrünü uzatarak bozulmalarını önler. - TBHQ, genellikle diğer antioksidanlarla birlikte kullanılır ve bu şekilde daha etkili olur. - TBHQ'nun kullanımı, dünya genelinde birçok ülkede FDA gibi sağlık kuruluşları tarafından onaylanmıştır. - TBHQ, aynı zamanda bazı endüstriyel uygulamalarda da kullanılır, örneğin polimerlerin ve reçinelerin stabilizasyonu için veya petrol üretiminde inhibisyon maddesi olarak kullanılabilir. Ancak, TBHQ'nun bazı insanlar için hassasiyet oluşturabileceği ve alerjik reaksiyonlara neden olabileceği bilinmektedir. Ayrıca, TBHQ'nun uzun süreli yüksek dozda tüketilmesinin bazı sağlık etkilerine neden olabileceğine dair endişeler de vardır. Bu nedenle, TBHQ'nun kullanımı sıkı bir şekilde düzenlenir. Tersinir bütil hidrokinon  kulanım alanları nelerdir : Tersinir bütil hidrokinon (TBHQ), antioksidan özellikleri nedeniyle birçok endüstriyel ve ticari uygulamada kullanılır. Bazı kullanım alanları şunlardır: - Gıda Katkı madeleri: TBHQ, gıdalarda yağların oksidasyonunu önlemek için yaygın bir antioksidan olarak kullanılır. Margarin, kızartmalık yağlar, kuruyemişler, tahıl gevrekleri, dondurulmuş yiyecekler ve çeşitli atıştırmalıklar gibi birçok gıda ürününde kullanılır. - Kozmetik endüstrisi: TBHQ, bazı kozmetik ürünlerde stabilizatör olarak kullanılır. Örneğin, bazı losyonlar, saç boyaları ve güneş kremleri gibi ürünlerde kullanılabilir. - Polimer endüstrisi: TBHQ, polimerlerin ve reçinelerin stabilizasyonunda kullanılır. Bu kullanım alanı, plastiklerin üretimi gibi birçok endüstriyel uygulamayı içerir. - Petrol endüstrisi: TBHQ, petrol üretiminde inhibisyon maddesi olarak kullanılabilir. Petrol boru hatlarında korozif etkilere karşı koruma sağlamak için kullanılabilir. - İlaç endüstrisi: TBHQ, bazı ilaçların formülasyonunda da kullanılabilir. Örneğin, bazı tıbbi ürünlerde antioksidan olarak kullanılabilir. TBHQ, çeşitli endüstriyel ve ticari uygulamalarda kullanılmakla birlikte, tüm kullanımları sıkı bir şekilde düzenlenir ve belirli konsantrasyonlarda kullanılması gerektiği kabul edilir. NUMARAMIZ: 0850 307 75 15 Read the full article
0 notes
uzaydanhaberler · 5 years
Photo
Tumblr media
Rho Ophiuchi Bulutu’ndaki Genç Yıldızlar
Görsel: NASA, JPL-Caltech, WISE
Yıldızlar nasıl oluşur? Astronomlar bunun cevabını bulabilmek için WISE, yani Geniş Alan Kızılötesi Tarama Kaşifi’yle kızılötesi dalga boylarında gömülü yeni doğmuş yıldızların ve toz bulutlarının bu etkileyici sahte renkli görüntüsünü oluşturdular. Kozmik tuval, takımyıldız Yılancı’nın (Ophiuchus) güney sınırında, yaklaşık 400 ışık yılı mesafedeki Rho Ophiuchi bulut kompleksinin parçası olan en yakın yıldız oluşum bölgelerinden birisini içeriyor. Soğuk moleküler hidrojen gazından meydana gelen büyük bir bulutta doğduktan sonra genç yıldızlar çevrelerindeki tozları ısıtıp kızılötesi parlama üretiyorlar. Genç yıldızsı cisimler (YSO) adı verilen, oluşum sürecindeki yıldızlar burada görülen kompakt pembemsi nebulalarda gömülüler ama aksi halde optik teleskoplar tarafından görülemiyorlar. Bölgenin kızılötesi ışıkta yapılan bir keşfi, ortalama yaşları yalnızca 300.000 yıl olarak tahmin edilen yeni oluşmuş yıldızlar tespit etti. Bu, Güneş’in 5 milyar yıl olan yaşına göre aşırı genç oldukları anlamına geliyor. Sağ altta yıldız Sigma Scorpii’yi çevreleyen belirgin kırmızımsı nebula, yıldız ışığını saçan toz tarafından üretilen bir yansı nebulası. WISE’la alınan ve 2012’de yayınlanan bu görüntü neredeyse 2 derece boyunca uzanıyor ve Rho Ophiuchi’nin tahmini uzaklığında 14 ışık yılı kadar yer kaplıyor.
Görsel: NASA, JPL-Caltech, WISE
Günün Astronomi Görseli 17 Kasım 2019 yazısı ilk olarak Uzaydan Haberler sayfasında göründü.
0 notes
bilimveteknoo · 5 years
Photo
Tumblr media
https://www.bilimvetekno.com/kronik-miyeloid-losemi-kml/
Kronik Miyeloid Lösemi (KML)
Kronik Miyeloid Lösemi (KML)
Kronik Miyelojenik Lösemi kan ve kemik iliği kanseridir. Akyuvarlar veya lökositler olarak da adlandırılan beyaz kan hücreleri  granülosit, lenfosit ve monosit adı verilen hücrelerden oluşur. KML özellikle granülositlerin artması ile oluşan bir kan kanseridir.  Bu granülositler sağlıklı akyuvarlar gibi davranmazlar. Bunlara lösemik hücreler denir. Lösemik hücreler, sağlıklı beyaz hücrelere yer bırakmayacak şekilde kemik iliği ve kanda artış gösterir. Normal sağlıklı bireylerde beyaz kan hücrelerinin sayısı en fazla 10.000 /mm3 civarında  iken bu hastalarda 100.000’leri geçer. Vücudumuz  23 çift kromozomdan oluşmakta. KML’li hastaların çoğunda, 22. kromozomda kalıtsal olmayan (nesilden nesile geçmeyen) yapısal bir genetik anormallik ortaya çıkar. Bu değişmiş olan 22.kromozoma  “ Philadelphia kromozomu(ph)” denir.
Kronik Miyeloid Lösemi mikroskop görüntüsü
Bcr-abl Negatif Kronik Miyeloid Lösemi
Bcr-abl  geni (9;22) (q34;q11) ( 9 numaralı kromozom üzerinde bulunan 9q34.1 bölgesinden 22 numaralı kromozom üzerindeki 22q11.2 (BCR) bölgesine aktarılmaktadır.) translokasyonu sonucunda oluşan ve KML oluşumuna neden olduğu gösterilen ilk gen olup, KML hastalığında aktif hedefe yönelik tedavinin ilk uygulandığı hastalıktır.  KML hastalarının %90’nında Ph kromozomu sitogenetik analizle saptanırken, kalan %10 hastada Ph negatif (-) KML tanımı yapılmaktadır. Negatif olan bu hastaların %25-50’sinde moleküler yöntemlerle (RT-PCR veya FİSH analizi ile) saptanabilen bcr-abl geni pozitiftir (+). Bcr-abl negatif (-) KML klasik KML’ye göre  tedavi yanıtı daha kötü olup, yaşam süreleri de daha kısadır.
Hastalık Belirtileri Nelerdir?
Hastalığın ilk dönemlerinde hastaların genellikle şikâyetleri yoktur. Hastalığın ilerlemesi ile;
günlük aktivitelerde yorgunluk, 
ateş,
gece terlemesi,
kilo kaybı,
genellikle sol tarafta kaburgalar altında (dalak bölgesinde) dolgunluk, sertlik ve ağrı hissi olur.
KML Nasıl Tedavi Edilir?
Bcr-abl negatif KML hastalarında lökositozu kontrol etmek için hidroksiüre kulanılmaktadır.
Hedefe yönelik tedaviler: Bu hastalıkta hedefe yönelik tedaviler olarak, normal hücrelere zarar vermeksizin bu hatalı genin uyardığı enzim aktivitesini engelleyerek kanser hücrelerinin çoğalmasını önleyen tirozin kinaz inhibitörleri (engelleyicileri); İmatinib, Nilotinib ve Dasatinibkullanılmaktadır. İmatinib ilk seçenek olup KML’nin kronik evresinde daha çok olmak üzere hızlanmış ve blastik evrede de etkili olabilmektedir.
Kemoterapi: Kemik iliğindeki lösemi hücrelerinin sayısını azaltmak için kullanılır. Ağızdan, damar içine enjekte edilerek veya beyin omurilik sıvısı içine direkt olarak verilerek kullanılır. Bu ilaçlardan Hidroksiüre ve Busulfan eskiden KML tedavisinde ilk seçenek olarak kullanılmaktaydılar.
Yüksek doz kemoterapi ve kök hücre nakli (Kemik iliği nakli): Bu süreçte hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek lösemik hücrelerin öldürülmesi amaçlanır.
Kaynakça
https://www.losemilenfomamiyelom.org/TR,25/kronik-miyeloid-losemi-kml.html
http://www.thd.org.tr/thdData/Books/204/kronik-notrofilik-losemi-bcr-abl-negatif-kronik-miyeloid-losemi-ve-diger-atipik.pdf
Kaynak >>> https://www.bilimvetekno.com/kronik-miyeloid-losemi-kml/
0 notes