Tumgik
#neden diye düşünmekten
escapesecret · 7 months
Text
(00:34)
14 notes · View notes
bitmisimharbidenn · 2 years
Text
34 notes · View notes
layezalll · 17 days
Text
06 ağustos 02,11
Gecenin zembereğine takılmıştı adam önce yeryüzü aydınlatan hilâl biçimdeki gümüş renkli ayı seyretti önce
Sonra “Hayalhanesinin” derinliklerine bıraktı ruhunu
Yine yüreğindekilerini
Yazmaya çalıştığı kalemi titriyordu elinde
Sadece elleri mi?
Yüreği, ruhu, bakışları bile solmuştu
Beyni ve yüreği arasında hiç çözülemeyecek bir kan davası hâsıl olmuştu sanki
Biri diğerini vuracaktı ama kalbi zaten yenilmişti, beyaz bayrak çekmişti aslında tüm uzuvlarına.
Yinede beyni inatla savaşıyordu ve savaşmakla kalmıyor, ruhunu da hırpalıyordu.
Hayatta tekerrüründen en çok memnun kalınan şeydi aslında yaşanan ama.
Aması vardı işte.
Amaları vardı hatta düşüncelerinde
Tazeyken kendisi, tazecikken hayat önünde yüreği çiçek bahçesiyken, yeşerttiği, emek verdiği aşkı vardı, sırası geldikçe yaşadığı
“Bin kez âşık olunur” diyenleri yalanlarcasına sarmaladığı sevgisi vardı yüreğinin derinliklerinde.
Bütün kayıplara rağmen yaşadığı, yaşadıkça çoğaldığı, sonlandıkça büyüdüğü ve zaman geçtikçe özlediği…
Her gün yeniden doğduğu ve belki her gün çokça öldüğü…
Kan ter içinde, sırılsıklam yaşadığı layezal aşkı.
“Sonu olmayan sonsuzluktu”
Her mevsimin bahar, her gecenin mehtap olduğu…
Pişmanlıkları takılmıştı parmaklarının arasına bazılarının, bazılarının hüznü elâ gözlerinde asılı kalmıştı.
Coşkusunu yazmıştı şiirlerinde çoğunun, bazen de kokusu gelirdi buram buram
Yılan zehirlerinde yitirmişti son aşkını, istemeden…
Unutmak vazgeçmek yoktu onun kitabında
Çünkü bu kez aşk her şeydi ve hiçbir şey…
Var olmuşlardan hiçbiri değildi.
Kimsenin bilmediği, duymadığı yaşamadığı bir şeydi.
Ve vazgeçmek yitirmekti nefesini, içtiği sudan, gördüğü güneşten, renkten, düşünmekten vazgeçmekti.
Nefesini, düşlerini, kırmızısını, mavisini, yeşilini almıştı ondan
Yaşamıyordu… Yıllardır nefes alamıyordu…
Ya şimdi…
Neydi yüreğindeki bu koşuşturma?
Bedenini ve gözlerini teslim alan neydi?
Hafiften sarısı çalınmaya başlamıştı güneşin gözlerine.
Görüyor muydu yüreği renkleri yeniden yoksa geçmişin hafızasına kazıdığı hayaller miydi?
Portakal çiçekleri mi kokuyordu inceden.
Yanılsaması mıydı yoksa aç ruhunun.
Bir deprem, bir kasırga, tufan belki…
Yangın yerine dönmüştü bedeni de yüreği de.
Beyni olup bitenleri seyretti bir süre. Alevler sardı dört bir yanı usulca.
Oda sıcaklığında tek bir noktası kalmamıştı ruhunun
Savaş başlamıştı yeniden.
Bu yangın sönmeli, söndürülmeliydi.
Ruhu ısınmış, buzları erimişti yüreğinin oysa.
Neden dursundu yangın?
Rüzgârlar essin kıvılcımlarını taşısındı, tutuşsundu hayat yeniden.
Dörtnala alınsındı nefesler, karışsındı birbirine, gelsindi sevda, açsındı çiçeklerini, pembelerle, allarla açsındı, balonlar iplerinden kopsundu sonsuzluğa.
Portakal çiçeği koksundu yine teni sevdayla karışık.
Hesapları dursundu hayatın çarpması, bölmesi, toplaması bitsindi, yanlış çıksındı sonuçları ya da doğru,fark etmesindi.
Titreyen bakışlarıyla titreyen bedenine baktı önce
Toprakla savaşan tohumun terini gördü yüreğinde.
Güneşe ulaşmak, yedi veren açmak için çiçeklerini, kabından taşan tohumu hissetti damarlarında ve beyaz bayrak çıkardı aşka bir kez daha.
Haykırdı her hücresi beyninin sessizce, bir damla yaş gönderip göz pınarlarına:
“Ya solarsa Sevda Çiçeği! Ya solarsa!”
Yüreğinin rengi sevdaya çalmıştı yeniden.
Ve yeniden çiçekler açtıracaktı teninde.
Ruhu yine türküler söyleyecekti kuşlarla baharda.
Sabahları sevecekti geceyi sevdiği kadar.
Yeniden
“Vazgeçmenin mümkün olmadığı zamanlarda gelecekti.” 
Adamın istediği gibi.
Titreyen ellerine ilişti gözleri ve titreten sebebe baktı utangaç.
Mırıldandı kendi kendine:
“Bir Sevda Çiçeği daha kurutmayacak bu eller, kitap sayfalarında.”
Tüm sevdaların çiçekleri gönüller dolusu açsın diye hiç kurumasın diye yazdı edebi kaç şiir varsa güzelliğine.
95 notes · View notes
bigeceyarisi · 3 months
Text
Neden diye düşünmekten sıkıldım artık
20 notes · View notes
ruhumbipolar · 11 months
Text
uzun zamandır düşünüyorum ne gelirse yaptım elimden ne gelirse denedim yaşamaktan hayattan zevk alabilmek için ama başaramadım ne kaldı geriye zevk almadığım zerre isteğim olmayan bi hayatın içinde çürümek istemiyorum ben artık aldığım nefesten bile zevk almıyorken daha ne kaldı ki savaşmak için tek neden yokken gitmekten başka bişeyi düşünemeyen birine dönüşmüşken ne kaldı kalmak için. biraz gücüm olsa da artık bitirsem bu çileyi diye düşünmekten başka hiçbir şey yok beynimde benim. ne gelirse elimden yaptım ne kadar çabalınabilirse yetmedi ben insanlara bile yol göstermeye çalıştım kendime hayrım yokken.
43 notes · View notes
1zmarit · 1 year
Text
Aslında seninle tanıştıktan sonra her şey çok güzeldi. Seninle çok eğleniyorduk. Oyun oynuyorduk ve sohbet ediyorduk. Hem sen bana yazıyordun hem de ben sana yazıyordum. Ama ne olduysa bir gün sen bana yazmayı kestin ve hep ben yazmaya başladım sana. Bu da tabi ki senin benimle konuşmak istemediğin düşüncesini getirdi aklıma. Benimle zorla konuşuyormuşsun gibi hissettim. Bu durumda kim olsa aynı şeyi hissederdi aslında. Aradan biraz zaman geçti ve ben nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sana bağlandım ve sevmeye başladım seni. Neyini sevdim inan bilmiyorum. Sesini mi, benimle konuşma tarzını mı yoksa yüzünü mü sevdim? Yüzünü sevmiş olamam çünkü o zamanlar yüzünü daha görmemiştim. Açıkçası sesin seni sevene kadar ilgi çekici de gelmiyordu ama seni sevmeye başladıktan sonra her gün sesini duymak ister oldum. Konuşma tarzın ise bir değişikti, benimle düzgün konuştuğunu pek söyleyemem. Bu yüzden neyini sevdiğimi bilmiyorum işte. Beni sevmeni istiyorum ama sonra düşünüyorum, 2 yıldır sevmeyen biri şimdi de sevmez. Bunu biliyorum. Zaten bunca yaşadığımız ve yüzleştiğimiz şeylerden sonra sevsen bile olabilir miyiz, işte bunu bilmiyorum. Seni sevmek çok güzeldi ama çok zordu. Senin için ağladığım zamanları atlatmak çok zordu. Kalbimin ağrısını dindirmek için ne yapmam gerektiğini sorguladığım zamanları atlatmak da zordu. En zoru ise sana kendimi anlatmak için çırpınmam ama her seferinde beni yanlış anlaman veya hiç anlamamandı. Hani sevmesen bile en azından beni anla isterdim. Ya da ümit verdiğin günler bana neler yaptığını anlayıp bundan vazgeçmeni isterdim. Seni sevmem bir hataysa evet, çok büyük bir hata yaptım. Ve bu hatadan aylarca da vazgeçemedim, hala da vazgeçemiyorum. Ama inanıyorum, seni bir gün unutucam. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama yapıcam bunu. Bana yazmadığın günler acaba neden yazmıyor diye kendi içimde düşünmekten hiç bir şey düşünemez ve hiç bir şeye odaklanamaz hale gelmiştim. Aslında bakarsan hala da öyleyim. Hala bana yazmıyorsun ve neden yazmadığını düşünmekten başka hiç bir şey düşünemiyorum doğru düzgün. Ama bazen bir şey düşünüyorum, o da acaba aynı şehirde olsak işler daha farklı olabilir miydi? Belki de olurdu. Buluşur ve birlikte zaman geçirir, eğlenirdik. O zaman belki beni sevebilirdin. Belki de sevmezdin. Sonuçta benim gibi birini neden sevesin ki? Gözünde muhtemelen güzel bile değilim. Beni asla sevmezdin. O yüzden aslında aynı şehirde olsak bile bir şey farketmeyecekti sanırım. Ama uzakta olmak koyuyor. Gelip sana sarılamamak, seninle konuşamamak ve seni görememek çok koyuyor. Yoldan geçen rasgele insanlar bile seni bir kaç saniyeliğine bile olsa görüyor ama ben seni görmek için 2 yıldır bekledim ve hala da bekliyorum. Bir kere uzaktan görsem bir daha seni rahatsız etmeyip seni görmemi hayatım boyunca düşünür onunla bile yetinirdim. Ama bazı şeyler olmayınca olmuyor işte. Zorlamamak lazım, bunu da biliyorum. Ama zorlasam bir şansım olur muydu diye de düşünüyorum. Muhtemelen olmazdı, çünkü zamanında çok zorladım. Seni hala çok seviyorum, neyini sevdiğimi bilmeden. Umarım bir gün içimdeki bu sevgi biter ve beni sevmeyen bir insanı sevmeye devam etmek zorunda kalmam. Umarım bir gün senden vazgeçebilirim.
34 notes · View notes
soolipsistt · 4 months
Text
Bugün günlerden, yine kalıbıma sığamama günü sanırım... 
Pazar günü insanlar ne yapar? Aile büyükleri varsa ziyaret eder, imkanı varsa pikniğe gider, yalnızsa kafede takılır, hobi edinir, kitap okur, çay demler, müziği de çayına karıştırıp içer, hiç biri yoksa dinlenir...  Sanırım... 
Genetik lanetim sabah 05:00da gözümü açmak maalesef. Sabah 4te mi yattım? 1 saat sonra ayaktayım, bunu düzeltemiyorum, o yüzden tek çarem gece 1den önce yatabilmek... 
Ev ahali de 10:00dan önce kalkmıyor, o da benim zorlamamla. Bazen yaşayıp yaşamadıklarını nefes alıp veren göğüs hareketlerinden anlıyorum... Bu da ayrı bir takıntı... Takıntılar başka hikaye konusu... 
Neyse... 
Tabiri caizse hayvanlar gibi çalıştığım bir haftanın sonunda uyumam gerekir, ya da kafayı boşaltabileceğim bir aktivite... Son zamanlarda kitap okuyorum, olmuyor, sanki sayfalarda dolanan gözlerim ile beynim arasında bir iletişim eksikliği var. Okuduğumun farkındayım fakat kelimeler gözümden zihnime çıkamıyor, ulaşamıyor...
Müzik dinlediğimde de müzik eşliğinde bir şey yapmak, bir şeyle meşgul olmak, kısacası düşünmemek için ne gerekiyorsa onunla uğraşmak istiyorum, telefonumda bilmem kaçıncı kere silip indirdiğim rastgele bir oyunu açıyorum, fakat dinlediğim müzik ne olursa olsun, onun bana dayattığı ritimler yüzünden oyuna bile konsantre olamıyorum... 
Güzel bir şarkıysa mesela, önceki yazımda az çok çıtlattığım yol arkadaşımla dinleseydik diyorum, ne güzel olurdu, eşlik ederdik, sanki daha önce birlikte şarkı dinlemişiz de eşlik etmişiz gibi... En azından zevklerimizin aynı olduğunu biliyorum...
Neyse... 
Hüzünlü bir şarkıysa zaten düşünmekten kaçtığım ne varsa, sesi duyup çıkıyorlar zihnimin dışına... Kimi zaman gözlerimden, kimi zaman kaslarımdan... Kaslarımdan evet... Nasıl ya deme öyle, stressli bir anını hatırla şimdi, ayakların sürekli tepinir ya oturduğun yerde, huzursuz bacak sendromu... Hah işte o. Benim de parmaklarım durmaz, sürekli ya elimde kalem çevirim ya ritim tutmam gerekir bir şeyler üzerinde ya da ceplerimde ne varsa onu karıştırmam, sıkmam gerekir, o yüzden sürekli klavyeyle cebelleşirim, bir şeyler yazarım çok şeyler silerim, bir insanın yazdığından daha çok nasıl sildiği şey olabilir ki... 
Bugün de böyle başladı... Kalk, yürüyüş filan yapmak için kendinle savaş, her şeyden vazgeçtiğin gibi bundan da vazgeç, oyun oyna, sıkıl, kitap okuyormuş gibi yap, haberlere bakıp küfür et, anca 10 dakika geçmiş olsun... Hapishane gibi... 
Fakat dün yazdığım yazıdan sonra bugün biraz daha huzursuz geçiyor, sebebinin o olduğunu biliyorum, çünkü yazdığım hâlen ona ulaşmadı, bir an önce okusun da yanıt versin istiyorum, bunu yazarken bile ayaklarım huzursuzca hareket halinde... Yaptığım hiç bir şey anlam ifade etmiyor... 
Yıllarca şunu yaşadım; film mi izliyorum, tabi yine tek başıma, acaba burada olsaydı ne söylerdi filmle ilgili, izler miydi benimle, şu ayrıntıyı fark eder miydi, izlerken nasıl görünürdü, o film izlerken ben onu izlesem anlar mıydı, dizime mi yatardı yoksa dizine mi yatardım.... 
Ya da, dışarıda kulağımda kulaklıkla yürüyüş mü yapıyorum; benimle yürümek onu yorar mıydı, hangi şarkıyı tercih ederdi... Şu müzik listemi göstersem, "bu şarkı hiç olmuş mu ya, yürüyüş yapıyorsun sen, düğünde değilsin" der miydi, konuşur muydu, susar mıydı, dinler miydi yoksa uzaklara dalar mıydı... 
Hep bir şeylerin bilinmezliğini yaşadım, hep eksikliğini gördüm... Hangi faaliyette olursam olayım acaba burada olsa diye düşünüp anlamsız sorular sordum, oradaymış gibi hissettim, bazen küfür ettiğini duyar gibi oldum, bazen sevgi dolu gözlerle baktığını görür gibi... Ama hiç orada olmadı. Olsaydı nasıl olurdu hiç bir zaman bilemeyeceğim... 
Sanırım bu gizem hiç bir zaman çözüme ulaşmayacağı için de bu kadar çok takıyorum kafama... Acabalar ile dolu anlar... 
Neyse... 
Yazıyı yazdığımdan beri, okusa da ne derse dese diye bekliyorum, neden bekliyorum, malûm, olmaması gerektiği için hayatımda, normal mesaj filan ile olmuyor, güvercinlerle anlaşıyoruz desem yeri aslında.. ve aylardır doğru dürüst haberleşmiyoruz... Sabırsızlığım da ondan zaten... 
Yani sığmıyorum kalıbıma... Gelse de bana kap olsa, ya da dolsa içime, öyle ya da böyle, güzel ya da öfkeyle...
Gelse de sığsam artık şu kaba...
Buralara yazıyorum da, senin gibi okuyanlar kesin "git işine bak, bize ne" filan diyordur, ben çok yazdım, not tutma aplikasyonlarına, maillere, kimsenin görmeyeceği şekilde saklı sosyal medya platformlarına, 9 sene önceydi sanırım, 100 sayfa ortalamasında bir günlük tutmuşum, online tabi, sonra durdum, okudum, ne zaman okusam salya sümük ağladım, ona gönderdim, göndermez olaydım, salya sümük ağladı... Bir şey yapamama çaresizliğini bilirsin... Ne onun elinden, ne benim dilimden bir şey gelmedi... Sonra ben sildim o defteri, sonra çok şey yazdım yine, paylaşmadım bir daha onunla yine ağlamasın diye, sonra sildim... Nokta koyduysam sildim, virgül koyduysam sildim... İlk defa halka açık yazıyorum, ama sanırım ruh halimin savaş içinde kalacağı bir gelecekte, ölmemiş olursam bunları da sileceğim... 
Neyse... Birlikte müzik dinleyelim mi? 
Batuhan Kordel'den "Dönme" 
Ne kadar ironik oldu bu şarkı, bu yazıdan sonra (: sözleri güzel... 
Sağlıcakla...
Bir de varsa bir derdiniz, yazın dertleşelim... Buralara takılan insanları seviyorum, Instagram tripleri yok, Twitter havaları yok, daha rahatlar... İyi ki varlar.
Bu etiketleri de sırf daha çok insanla dertleşeyim diye ekliyorum, yoksa reklam gibi bir maksadım yok.
7 notes · View notes
lostsoulpalace · 5 months
Text
Gece bazıları için uyku vakti değildir. Saklandıkları yer değildir. Bazıları acıdan uyuyamaz, bazıları düşünmekten. İkisininde derdi aynıdır ama. Çünkü gecenin sonunda ikiside acı çeker. Peki ya hem acıdan hem düşünmekten uyuyamayanlar. İşte o hikaye de tam olarak burda başlıyor. Bu bir çirkin cadı hikayesi, herkes tarafından suçlanan ve sevilmeyen bir cadı. O zaman başlıyoruz...
Bu çirkin cadı daha doğmadan cezalandırılmış. Ailesinin işlediği günahlardan o sorumlu tutulmuş. Hiçbir şeyden haberi yokmuş ama onu öğrenen herkes onu sorumlu tutmuş. Nedendir bilinmez. Küçük cadı bunu çok düşünmüş. Neden herkes bana düşman diye. Çünkü daha çirkin cadı değilmiş o zamanlar. Suçsuz, tek derdi birazcık sevilmek olan küçük bir cadıymış. Sonra zaman ilerlemiş, günler geçmiş, hatta yıllar geçmiş. Tüm bu yıllar boyunca küçük cadı hiç sevilmemiş. Hep bir şeylerden sorumlu tutulmuş. Bir de küçük cadıyla beraber yaşayan bir canavar ailesi varmış. Aslında onları küçük cadı ailesi sanıyomuş. Ama değillermiş ve hiç olmamışlar da. Yıllar ilerdikçe küçük cadı merak etmeye ve sorgulamaya başlamış. Ama bu merak ettiklerini kimseye soramamış, küçücük boyuyla kendi öğrenmeye çalışmış. Ve bunu başarmışta. Küçük cadı çok şey öğrenmiş. Bu öğrendikleri onu derinden sarsmış ve kirletmiş. O artık çirkin cadı olmuş. Sadece yüzü değil kalbi de çirkinmiş.
Çirkin cadı zaman ilerledikçe daha da kötüleşmeye başlamış. Herkesi üzer olmuş. Kimseye acımaz olmuş. O duygularının hepsini teker teker canavarın gazabına uğradığı günler terk etmiş. Çirkin cadının elinde sadece kötülük kalmış. Canavar ailesi onu üzmüş, o ise karşısına çıkan herkesi. Bu cadının bir de dostu varmış. Kardeşim diye tanıtırmış. Ona herkesten öncelikli davranırmış. Hatta o kötü kalbinde bir tek ona merhamet ve sevgi beslermiş. 11 yıl boyunca hep beraber olmuşlar. Çirkin cadı kullanıldığını anlamış, anlamışta bunu bilmemezlikten gelmiş. Ta ki artık kendini kandıramayacak duruma gelene kadar. Çirkin cadı konuşmuş 11 yılıyla. Anlatmış olanları. Hatta onu denemek için yüzüne artık bittiğini söyleyip gitmiş. Ama 11 yıl gitme dememiş. Çirkin cadı Hep beklemiş ama o hiç gelmemiş. Başkalarıyla devam etmiş. Çirkin cadı o gün bir darbe daha almış. Yine sevdiği biri tarafından terk edilmiş. Kalbinde bir oda daha kararmış. Ama tek bir oda kalmış. Asla kararmayan ve her daim parlayan bir oda. Bu odanın içi tamamen kırmızıymış. Çünkü çirkin cadının sevdasının rengi kırmızıymış. Evet doğru duydunuz. ÇİRKİN CADI SEVDALANMIŞ.
Herkes ondan giderken çirkin cadı sevdasına gitmiş. Hastayken, sağlıklıyken, mutluyken, üzgünken, ağlarken, canavarın gazabından kaçarken. Kısacası her anında onun yanına koşmuş. Çünkü onun iyi gelen bir yönü varmış. Değerli hissettiren. Çirkin cadı kalbinde ona oda açtıktan sonra kimsenin sevgisi umrunda olmamış. Çünkü bu sevdası tüm kalbini aydınlatacak ve dolduracak cinstenmiş. Çirkin cadı ona aster çiçeğim dermiş. Çiçekler hakkında tek bir bilgisi olmamasına rağmen hepsini onun için araştırmış Çünkü.
Zaman ilerlemiş çirkin cadı ve kırmızı sevdasının arasına bir şeyler girmiş. Çirkin cadı çok korkmuş. İlk defa hayatından biri çıkacağı için çok korkmuş. Çünkü normalde onları kendi çıkarırmış ve bundan hiç rahatsızlık duymazmış. Ama bu seferki çok farklıymış. Sevdası nasıl olur da çıkardı kalbinden. Kalbi çıkar sevdası çıkmazmış. Ama sevdasına bir şey olmuş. O eski seven sevdası değilmiş. Ona kötü davranan biri gelmiş onun masum kırmızı sevdasının yerine. Çirkin cadı çaresiz kalmış. Ne yapacağını bilememiş. Çünkü sevdasının ondan gitmesinden deli gibi korkuyormuş. Günler geçtikçe çirkin cadı iyice sessizleşmiş. Çünkü sevdası onsuz eğlenir olmuş. Her şeyini onsuz yapmaya başlamış. Çirkin cadı çaresizce beklemeye başlamış. Sevdasının onu tekrar sevmesini beklemeye başlamış...
Ama çirkin cadının atladığı bir şey vardı. O kargaydı, sevdası ise kelebek.
Karga ile kelebeğin aşkı olur mu? Kargaya 150 yıl hüzün bu.
3 notes · View notes
savasbitti · 2 months
Note
Uzun zamandır acaba neden hep ortalamada kalan bir öğrenci olduğumu düşünüyordum. Bu artık seviye ne olursa olsun karşılığı ortalamada kalmak olmaya başladı. İşin elbet akademik boyutu vardır. Ama ben beni psikolojik kısmının etkilediğini biliyorum. Yine kendi üstüme gelirken ve biraz da dinlediğim şarkıların üstüne, bir fikir geldi. Mesela şöyle en iyisin rakiplerini ez geç temalı şarkılar dinliyordum sonra dedim ki rakip dediğim insanlar kim. Yanı başımdaki kişiler değil mi esasında. Sen mesela kendin iyi olmak adına birilerini yıkabilir misin. Ya da mesela maçları düşündüm. Neye karşı kazandım. Neyi kazandım. Bende ne kadar önemli bu kazanma durumu
Lafı şuna getireceğim. Bir konu hakkında çalışırken bile olası rahatsız etmem durumunda ne önemi var deyip geri durduğumdan ve yine bir yanda bu kadar durum da hakkımız olmasın mı işimizi görür bir noktada dediğimden sürekli ortalamadayım. Ne tamamen bırakabiliyorum ne fazlasına gidebiliyorum. En azından öyle düşündüm
Ve ben daha güzelini yapabileceğimi içten içe biliyorsam da bu aklım yüzünden sanırım onu kendime reva görmüyorum. Kendimi sanırım bir şeylere tesir etmemek konusunda iyi şartlamışım. Ve bu durum düşündükçe beni paramparça ediyor. Ne bu durumu çözerdi bilemiyorum. En azından paramparça olmasam. En azından hastalanmasam bunu düşünmekten iyi olabilirdi sanırım. Sizin bir önerisi olur muydu sormak isterim
ilk paragrafınızla başlayayım. hayatı bize hep bir yarış olarak gösteriyorlar ve ne yazık ki çevreye baktığımızda da kendimizi geride kalmış gibi hissediyoruz. son dönemlerde bu daha fazla oldu. sosyal medya da etkiliyor mesela. dediğiniz gibi kiminle yarışıyoruz, neye karşı mücadele ediyoruz bu önemli. ben bir gün önceki benden daha iyi miyim? bir sene önceki benle aramda ne gibi fark var diye bakıyorum ve buna göre devam ediyorum. bu konuda mustafa kutlu'nun hesap günü adlı eserinde şöyle bir alıntı almıştım: "aslında küçük olsun, büyük olsun insanı anlamak zor. ağlıyoruz, küsüyoruz, gülüyoruz, seviniyoruz bunların hepsine umumi cevaplar veriyoruz. ruhiyat ilmi problemi çözmek istiyor ama yetersiz. mükafat sevindirir, ceza üzer. başarı sevindirir, yenilgi üzer. bu yüzden yarışmaları sevmem. hele çocuklar arasında olursa. her başarı yenilen çocuğun acısı üzerinden kazanılan bir ödül gibi. olmaz olsun. bir yarışma yapalım herkes birinci olsun."
ortalamada olmak, itidalli olmak iyi bir şey gibi geliyor bana. dediğim gibi karşılama yapmadan veya sadece kendimizle karşılaştırma yaparak devam etmeliyiz. neden bir şeylere tesir etmemek gibi bir düşünceniz var? yaptıklarımızı kendimiz için yapmak en iyisi sanırım, çevremizdekiler için de yapıyorsak gerçekten değerini bildiklerimiz için yapmalı. onlar üzerinde bir etkisi olsun. bizi etkileyen olaylar, durumlar, kişiler, zamanlar, yaşantılar olacağı gibi bizim etkileyeceğimiz şeyler de var. bundan kaçınmak tam olarak mümkün değil sanırım, her ne kadar bunu istemesek de.
3 notes · View notes
mavikadarguzel0-0 · 6 months
Text
Bazı geceleri sabah edemedim düşünmekten. Üstesinden gelemem dediğim neleri yaşadım kendimden hiç beklemezdim ve geçip gittiler. Derin hasarlar aldı yüreğim ile bedenim, her defasında bir daha toplayamam kendimi sandım ama bırakmadım hep savaştım. Neden ben diye sorgulamadım eğer bunları yaşıyorsam vardır bir sebebi ve benim de sınavım böyledir belki diye düşündüm. Sonu gelmeyecekti elbette biliyordum mücadele etmem gereken çok fazla şey beni bekliyordu gelecekte. Bazı acıları gülüşüme sakladım bazen kendimden bile kaçtım. Hep iyiydim demeyeceğim tabi ki de gözyaşlarım sel oldu, içinde boğulduğum çok an oldu yine umuda tutundum. Bir küçük ihtimali bile sahiplendim sarıldım ona sıkı sıkı, pes etmedim. İçim hala çocukmuş meğer haberim yokmuş.Yaşadıklarım beni çok erken büyüttü. Şimdi iyiyim toparladım, başıma gelenlerle yüzleştim derken bir yenisi daha eklendi üzerine sonra bir yenisi daha işte o zaman anladım kolay olmayacaktı benim hayatım.İçimde bir sızı kocaman bir özlem olacaktı.Bana bir gecenin karanlığında, yalnızlığımda, bazen bir an geldiğinde bazen de ansızın hatırlatacaktı kendini. Dışarıya karşı unutmuşum gibi yapıp güçlü görünecektim sevdiklerim bir de benim adıma üzülmesinler diye mecburdum. Oysa her şeyi unuttuğumu sandığım o anlar, kahkahalarım,yaşama sevincim,içimdeki kelebek,imkansız olsa dahi bir mucize beklemek ne güzeldi. Bitmesin istiyordum o anlar. Geceler hiç karanlık olmasın. Kaplamasın derin düşünceler akılımı. Gözlerimi kapattığımda hemencecik uyuya kalayım istedim hem de kaç gece diledim bunu sayamadım. Uyandığımda doğan güneşe kucak açtığım da oldu yine mi sabah oldu deyip kahrolduğum da oldu. Bazen çareler tükendi peşinden koşmaktan vazgeçtim hayallerimin sonra sarılacak hayallerimden başka bir şeyim olmadığını kabul edip daha çok sarıldım onlara ve sabrettim. Arkadaşlarımın sevgisi beni güçlü kıldı gözlerine baktığımda biliyordum ben hep yaramaz,neşeli,güleç,sevecen o insandım beni farklı yanlarımla görmeleri onları hep çok üzdü. Çok ihtiyacım olsa da kendimi bırakıp ağlayamadım hıçkıra hıçkıra hakkım yoktu onlarada bunu yaşatamazdım. Düştüm ama kendime duvar oldum yine de kalktım ayağa. Hayatım bir film gibiydi ben izledim müdahale edecek gücü bulamadığım anlarım,hayatımı kontrol ettiğimi sandığım anlardan daha fazlaydı ama kendime söz verdim inancımı asla kaybetmeyeceğim,nefes alırken hiç vazgeçmeyeceğim ve yarınların güzel olabileceği ihtimalinden mucizelere inanmaktan vazgeçmeyeceğim. Bir gün bu dünyada benden geriye sadece adıma ve insanlığıma dair güzel sözcükler olacak bırakabildiğim ve mutluluk duyduğum en güzel hazinem bu olacak. Ne olursa olsun hayat oyunlarına devam edecek fakat bu filmin yönetmeni benim.Geride izlenecek olanlar ise benden kalan, sevdiklerime en güzel sahneler olacak bunu biliyorum ve buna inanmak istiyorum sadece…
4 notes · View notes
ehilal · 4 months
Text
Mayıs Raporu
Yazmaktan hatta düşünmekten bile kaçtığım, önüme geleni hakkıyla uzun uzun yaşadığım günlerin umuyorum ki sonlarından selamlar. Bir insan ne kadar kaosa batar çıkarsa benden de o kadar işte. Hastalıklar, hastane koşturmaları, memlekette geçirilen uzun bir süre, üzerine düğün, kişisel kaoslar, evlilik, tartışmalar, üzerine bir düğün daha, misafirler gelenler gidenler, misafirliklerimiz... derken günler günleri kovaladı. Bu süreçte durup da ehilal nasılsın diyecek vaktim oldu mu derseniz kendim bile inanmakta zorluk yaşıyorum ama olmadı. Artık üzüntülerim de mutluluklarım da kısa sürmeye başladı garip bir şekilde. Kaygılarım kaygı olmaktan çıktı bir topak olup kalbimin üstünde daimi bir ağırlığa dönüştü. (yine de şükür)
Tüm bunlar yaşanırken belki de hayatımda ilk kez her şeyden kaçmak, normalmiş gibi yaşamak, normalmiş gibi kararlar almak istedim. Yaptım da. Gel gelelim bir psikolog randevum tokat gibi yüzüme çarpıcı geçti. Ben buraya neden geliyorum diye ağlayarak mekanı terk etsem de bir saatin sonunda sakinleştim. "Ulan bu kadın bunu görüyor da ben nasıl göremedim" dediğim bir yere, kendimi hallice salak hissederek vardım. Fakat gerçeklerle yüzleşmenin getirdiği sorumluluk diye bir şey var bilir misin sevgili okuyucu? Biliyorsan beni anladın. Gerçeği bilmek sorumluluk gerektirir. Gerçeği hissetmek, sorundan kaçmayı değil, o soruna bir çözüm bulmayı, bazı kararları ertelemeyi, gerçek gündemleri ortaya dökmeyi de gerektirir. Hiç yoktan huzurum kaçtı diyecek oldum ve sonrasında kendime güldüm. Psikoloğa o kadar vakti ve nakdi sırtımızı sıvazlasın diye vermiyoruz. Gerçek bir huzur ve mutluluk hali için bazen huzurumuzun kaçması da gerekmez mi? Gerekirmiş. Bir oyunda önümde aşmam gereken yeni bölümler açılmış, daha birinci seviye olup seviyesini yükseltmek durumunda kalan bir karakter gibi hissediyorum kendimi. (Gibi 13.bölüm selam olsun)
Ama bir takım huzurlar kaçtı kaçırıldı. Bir takım yol ve yöntemler belirlendi. Ben ne ara öteleyecek, görmezden gelecek, üstünü kapatacak, kapattığı yere uzanıp keyif çatacak biri oldum diye kendime biraz kızıldı. Ama toplayacağız sanırım, bunu da halledeceğiz.
Hafta sonu en yakın ve en eski arkadaşım evlendi. Nikah şahidi olmak gururlu ve tatlı bir şey. O kadar heyecanlandım ki. Onu sevdiği biriyle hayatını birleştirirken görmek, aramızdaki 26 yıllık ilişki.. Bilemiyorum Altan zaman ve dostluklar çok garip..
Tam bu yazıyı finale erdireceğim derken gelen bir telefonla bir saatlik ara verdim. Ama nasıl güzel bir ara vermek. Yine can dostum kilometrelerce mesafeden kaygılarımı aldı. Bir telefon konuşmasıyla hayatlar ancak bu kadar iyi paylaşılabilir. İyi ki demekten kendimi alıkoyamıyorum.
5 notes · View notes
birgecemelodisiblog · 2 years
Text
Neden diye düşünmekten
Geçer ömür sevilmeden
Ben kimseyim senin için
Tek gerçeğim sensizliğim
36 notes · View notes
sigaragecesi · 6 months
Note
Özlediğin biri/leri var mı?
özlemek denir mi bilmiyorum ama neden böyle oldu diye düşünmekten uyuyamadığım geceler var
4 notes · View notes
eviniste · 6 months
Text
Şu an odadayim sessizce oturmuş ne yazacağımı düşünüyorum. Gerçi neden yazdığımı da bilmiyorum. Hiçbir sey bilmiyorum. Neden bu haldeyim? Nasıl bir şey hissedemeyecek kadar ileri gittim? Çevrem neden bana karşı bu kadar acımasız? Hayallerimin gerçekleşmesini o kadar isterken neden sadece istiyorum? Ve daha nice sorular beynimi ele geçirmiş hepsi cevap istiyor benden. Bende şu an anem ve babamın susmasını, düşüncelerimin beni rahat bırakmasını, netlerimin artmasını , boşluk hissimin gitmesini ,bazı şeylerin karşılığını istiyorum . Bunları neden istiyorum ? Sanırım mutlu olmak için. Olabilecek miyim peki,sanmıyorum. Etrafımdaki herkesin hiçbir şeyi umursamayan boş yaşayan bir aptal olarak görmesi o kadar zoruma gidiyor ki oysa ben en ufak seyi kafama takıp günlerimin içine ederken , ağlayarak zamanımı harcarken , düşünmekten kusacak hale gelmekten , sadece müziğe sığındığım günlerimi hatirlarken, yorgunluktan tek kelime bile konuşamayacak hale gelmekten,uyuyarak geçeceğini sanıp saatlerce uyuyarak geçirmekten o kadar sıkıldım ve o kadar yoruldumki. İnsan hiç mi gözünün önündekini görmez ya da ne bileyim hiç mi bir şeyler hissetmez? Ben gördüm herkesi ,göremediğim şeylerden bile özür diledim. Yanimdakinin bana bir şey anlatmadan moralinin bozuk olduğunu hissediyorum ben ,olum ruhsuz gibi dolaşırken ben ,nasıl bunları düşünebildiniz? Ve hepte bir şeylerin sorumlusu benmişim gibi neden üzerime gelip beni zar zor çıktığım o kapıdan geri ittiniz? Ah evet sonra da uzak duruyorum diye yine suçlu ilan ettiniz. Ben cidden yoruldum gözlerim ağrıyor çok ağrıyor, saatlerce uyusam bile geçmiyor. Neden bir şey değişmiyor? Hayır hayattaki her şey değişirken insanlar,hissler sen ben o her şey değişirken neden şu anki durumum hiç değişmiyor ve sanki gittikçe daha çok kötü hale geliyor? Aslında belkide suçlu benim. Kimseye bir şey anlatmıyorum ve birilerinin beni anlamasını bekliyorum. Yanımda olmalarını istesem de artık bunların bir anlamı olmadığını da biliyorum. Canımı yakanda budur ya . Ben acı acı inlerken etrafımdakiler ses çıkardığım için hep bir şey buldular. Birisi umursayan boş birisi sandı diğeri sadece ilgi isteyen biri bir başkası bencil sandı diğeri neden susmadiğımi sordu , ne değişik ama değil mi? Mutlu olacağına inan acıyla büyütür kendini ya elbet geçecek bunlarda . Uyuyacağım biraz.
2 notes · View notes
sanirimcokuyorum · 7 months
Text
KISKANÇLIK KRİZİ
Nereden başlasam bilemiyorum başlıktan da çok belli değil mi aslında? Kıskanıyorum. O kızın bütün arkadaşlarımla ve sevdiğim çocukla benden daha yakın olmasını kıskanıyorum. Benimle bile benden daha yakın olmasını çok kıskanıyorum. Çekip gitmesini bile isteyemiyorum çünkü yanımda sandığım insanların bana uzaklığı ona o kadar yakın ki o giderse bütün sevebildiğim insanlar da gider yanımdan. Keşke hiç gelmesen yanıma keşke seni sevmediğimi kendime kabul ettirebilsem. Keşke yanımda biri olsa ve beni senden korusa. Çok korkuyorum herkesi elimden çekip almandan içimdeki öfkenin seni ezmesinden korkuyorum buraya yazıyorum çünkü senden saklanabileceğim tek yer burası. Seni çok seven bir sevgilin sen sevmesen bile seni çok seven arkadaşların var oysa senin aksine ben bir şeyler yapmadığım sürece kimse benimle vakit geçirmek istemez kimse beni o kadar sevmez. Seni herkes bir çırpıda anlar herkes bir çırpıda sever basittir çünkü seni sevebilmek duygularını doruklarda yaşarsın gülerken tiz kahkahalar atar üzülünce herkesin önünde hüngür hüngür ağlarsın bunu görenler seni tanıyabilir ve severler seni. Ben ise bağırarak ağlayamadığım rahatsız edici derecede yüksek sesle gülemediğim insanlara kendini kötü hissettirecek şakalar yapamadığım kendi yaşımdan çok daha küçük çocuklar gibi küsüp saçma tripler atamadığım için hep geri planda kalırım. Olgun insanlar neden sevilmez ki? Neden sadece beni ben olduğum için sevebilen sadece kendi kurduğum hayal dünyam ve içindeki karakterler? Çok fazla insan tanıyorum ama hiçbiri beni tanımaya ve ya anlamaya teşebbüs etmiyor o kadar yorgunum ki, bu aralar öğrenebildiğim tek şey gülememenin, sevilememenin de insanları yorabileceğiydi. Üzgün gördüğüm her insanın yanında olmaya çalıştım tamam, bunları yaparken hiçbir karşılık beklemedim ama en azından birinden vefa beklerdim o kadar sarıldığım insanların arasından yalnızca biri gelip şuan bana sarılabilseydi belki de bütün üzüntüm gidecekti bunlardan biri bile tabiri caizse iyileştikten sonra uçmasa ne olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum kalbim o kadar ağrıyor ki sanki bunları herhangi birine anlatabilsem konuştuğum her kelime bir diken olup halihazırda ağrıyan yüreğime saplanacakmış gibi hissediyorum. Bazen bu kadar güzel rol yapamasan seni kim severdi diye düşünüyorum kabul ediyorum çok zeki bir kızsın aksi olsaydı kendini bu kadar sevdirecek hareketleri belirleyip uygulaman çok zor olurdu ama ben de akıllı biriyim ve bunları yapmamak benim sadece tercihim her ne kadar tercihlerim beni üzse de beni bu garipliklerimle sevebilecek senin kadar olmasa da en azından birkaç insan çıkar değil mi? Çıkmazsa ne yaparım peki? Ya beni kimse istemezse ve ben kıskançlığım yüzünden sana dönüşürsem ne olacak? Benliğimi kaybetmekten daha çok mu korkuyorum sevilmemekten? Keşke her şey senin kadar basit olsaydı.
2 notes · View notes
kalicizler · 7 months
Text
Beynimden alevler çıkıyor resmen. Fikirlerim sürekli değişiyor ve sürekli bir düşünme halindeyim. Çok fazla hata yapıyorum. İnsanlar hata yapar, bunu biliyorum ve takmamaya çalışıyorum ama her zaman olmuyor işte. Bazen o kadar kötü bir halde oluyorum ki bildiğim doğruları bile unutuyorum. Neden hep böyle oluyor anlamıyorum, sorun nerde bilmiyorum ve çözemiyorum. Umursanmak istiyorum, sadece iyi olduğumda yanımda olacak insanları istemiyorum, birilerinin de beni düşünmesini istiyorum ama hiçbir zaman öyle bir şey olmadı ve olmayacakmış gibi geliyor. Neden kimse beni takmıyor? Neden herkes başka şeylerle çok meşgul, başka kişilerle çok meşgul ve kime bana zaman yaratmıyor? Neden her seferinde geride kalan ben oluyorum? Aklımda çok fazla soru var ve hiçbirinin cevabı yok. Çok yoruluyorum bu sorular yüzünden, bu sorulara cevap aradığım için. Neden istenmiyorum? Ben kendimden eskisi gibi nefret etmiyorum, hatta kendimi seviyorum bile denebilir ama yine aynı şey yaşanıyor. Kimse istemiyor beni, arkada kalıyorum ve umurlarında bile olmuyorum. Kendimi umursarsam insanlar da beni umursar diye düşünmüştüm ama yalanmış, bana yalan söylediler. Sadece sarılıp uyumak istiyorum. Geçmişi düşünüp acı çekiyorum ve unutmak istiyorum. Ben acılarımı unutmak istiyorum, düşüncelerimi, hatalarımı, güzel anılarımı unutmak istiyorum. Unutamıyorum. Ölüyormuşum gibi, kalbim acıyor ama yine umursanmıyorum. Ölmeye çalışıyorum ama yine umursanmıyorum. Kimsenin önceliği olmak değil derdim, ama en azından azıcık da olsa birileri beni düşünsün istiyorum. Gözlerimi bile açamıyorum, vücudum iflas etmiş gibi hareket ettiremiyorum kendimi, nefes almak çok zorlaşıyor, kalbim acıyor ve olduğum yerde sayıyorum. Belki de en çok acıtan budur… Olduğum yerde saydıkça umudum tükeniyor, daha çok yoruluyorum. Boşa yoruluyorum hem de, sonucu olmayacak bir şey için yoruluyorum. Her şeyi denedim. İnsanlarla olmayı, onlardan uzaklaşmayı, yeni bir sayfa açmayı, kendimi başka şeylere vermeyi, sorunlarımı çözmeyi, geçmişi düşünmeyi, geçmişi düşünmemeyi… Sadece biri de benim saçlarımı okşasın ve “her şey geçecek” desin istiyorum. Belki geçmeyecek ama yine de desin. Düşünmekten kafayı yiyorum, artık en gürültülü şarkı bile benim beynimin içindeki sesleri bastıramıyor. Onlarlayım, o sesler benim, o seslerin sebebi ben değilim ama sonucu benim. Güvende hissetmiyorum.
3 notes · View notes