Tumgik
#rus askerleri
eciftcomtr · 2 years
Link
0 notes
yasamsallik · 10 months
Text
Tumblr media
KUTSAL OLAN NE?
-Bir Levhanın İlginç Hikayesi-
Resimde görmüş olduğunuz arap alfabesi ile yazılmış, ebru sanatıyla süslenmiş eski Türkçe(moda deyimiyle Osmanlıca) yazılı levhanın resmini,
Levhanın ilginç hikayesini öğrenince bilgisayarıma indirdim ve yazıcıdan çoğaltıp sokaklarda kendimce bir iki deneme yaptım…
Resmi bir caminin yakınında yere bıraktığımda, resmi gören hemen hemen herkesin resmi üç kez öpüp başına koyarak ya cebine koyduğunu ya da yüksek bir yere koyduğunu gördüm…
Daha sonra sokakta bazı kimselere(çoğunlukla yaşlı amca ve teyzelere) resimde ne yazdığını sordum, ezici çoğunluk anlamından bahsetmeden ayet dedi birkaç kişi ise eski Türkçe yazı dedi…
Bir caminin bahçesinde herkesin görebileceği şekilde resme bakıp buruşturup yere attığımda ise neredeyse dayak yiyecektim…
Bu denemeleri yaptıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Önce bu levhada ne yazdığı ile daha doğrusu bu levhanın ilginç hikayesi ile başlayalım yazımıza…
Resimdeki ebru sanatıyla süslenmiş levhada arapça abecesiyle eski Türkçe “şimdi b.ku yedik” yazıyor…
Levhanın hikayesi ise şöyle…
“Bu levha Necmeddin Okyay’a ait ebruyla süslenmiş ve “celi sülüs” yazı çeşidiyle yazılmış olan ibaresi ile meşhur…
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeniler’den Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açmıştı.
Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943’un sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı.
Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağı’nı geçerek önce Budapeşte’ye, Nisan başında ise Viyana’ya girerek Berlin’e doğru ilerlediler ve 25 Nisan’da Berlin’i kuşattılar.
Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.
Ruslar artık Berlin’deydiler.
Şehrin hemen her noktası Rus işgali altındaydı.
Yağma ve talan Almanya’da artık sıradan bir işti.
Taciz ve tecavüzün bininin bir para olduğu o günlerde asil mesele hayatta kalmak ve tatlı canını kurtarmaktı.
Bu zor şartların hüküm sürdüğü günlerde Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu.
Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi.
Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazası’ndan içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girdi.
Askerlerden biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni gözleri ile takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi.
Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan’ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına döndü ve ağzından,
– “Şimdi b.ku yedik” cümlesi döküldü.
Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu:
– “Ne dedung? Ne dedung?…”
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı:
– “Simdi b.ku yedik”.
O anda sanki bir mucize oldu.
Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.
Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız Türkçesi ağzıyla,
“Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam” yani “Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.
Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı.
Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı.
Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Sovyet ordusunda farklı milletlerden askerler vardı.
Bu iki Kırgız asker de Sovyet ordusu ile Berlin’e kadar gelmişlerdi ve 1945’te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin’e diken üç Sovyet askerinden biri de, Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov idi.
Savaş bitmiş, sıkıntılı günler geride kalmıştı.
Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin’deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanıştılar ve gazeteciyi evlerine davet ettiler.
Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlattılar.
Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylediler.
Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mucellid Emin Barın’ın Çemberlitaş’taki atölyesine gitti.
Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi (şimdi b.ku yedik) duyunca şaşırdı.
Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karsılaşıyordu.
Hemen “Yazarım” diyemedi, düşünmek için zaman istedi ve kendisi de Almanya’da cilt eğitimi sırasında yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul etti.
Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırladı.
Levhanın etrafı “Hatip ebrusu” ile süslendi ve Almanya’ya doğru yola çıktı.
Levhanın hikâyesi işte böyle…
Hayat kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin öyküsü…
Emin Barın, dostlarına daha sonraları “Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifini kabul etmek zorunda kaldım” diyecekti.
Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürüldü ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete’ye de “Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber oldu…
Şimdi levhada ne yazdığını, levhanın ilginç hikayesini ve bu levhanın yazılışından tam elli yıl sonra sokakta yaptığım denemeleri öğrenmiş oldunuz…
O zaman başlıktaki soruyu tekrar sorayım mı?
Bugün Müslüman Türk için kutsal olan ne?
Allah Kelâmı Kur’an ve anlamı mı yoksa @**r@@p abecesi mi?
Saygılarımla…
Murat Çalık 15.11.2019
21 notes · View notes
baybaykus · 8 months
Text
KUTSAL OLAN NE...?
KUR'ANI KERİMİ ANLAMAK MI,
YOKSA ARAP A-B-C'SİNİ EZBERLEMEK Mİ...???
Bir Levhanın İlginç Hikayesi
Resimde görmüş olduğunuz Arap alfabesi ile yazılmış, ebru sanatıyla süslenmiş eski Türkçe(moda deyimiyle Osmanlıca) yazılı levhanın resmini,
Levhanın ilginç hikayesini öğrenince bilgisayarıma indirdim ve yazıcıdan çoğaltıp sokaklarda kendimce bir iki deneme yaptım…
Resmi bir caminin yakınında yere bıraktığımda, resmi gören hemen hemen herkesin resmi üç kez öpüp başına koyarak ya cebine koyduğunu ya da yüksek bir yere koyduğunu gördüm…
Daha sonra sokakta bazı kimselere(çoğunlukla yaşlı amca ve teyzelere) resimde ne yazdığını sordum, ezici çoğunluk anlamından bahsetmeden ayet dedi birkaç kişi ise eski Türkçe yazı dedi…
Bir caminin bahçesinde herkesin görebileceği şekilde resme bakıp buruşturup yere attığımda ise neredeyse dayak yiyecektim…
Bu denemeleri yaptıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Önce bu levhada ne yazdığı ile daha doğrusu bu levhanın ilginç hikayesi ile başlayalım yazımıza…
Resimdeki ebru sanatıyla süslenmiş levhada arapça abecesiyle eski Türkçe “şimdi b.ku yedik” yazıyor…
Levhanın hikayesi ise şöyle…
“Bu levha Necmeddin Okyay’a ait ebruyla süslenmiş ve “celi sülüs” yazı çeşidiyle yazılmış olan ibaresi ile meşhur…
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeniler’den Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açmıştı.
Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943’un sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı.
Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağı’nı geçerek önce Budapeşte’ye, Nisan başında ise Viyana’ya girerek Berlin’e doğru ilerlediler ve 25 Nisan’da Berlin’i kuşattılar.
Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.
Ruslar artık Berlin’deydiler.
Şehrin hemen her noktası Rus işgali altındaydı.
Yağma ve talan Almanya’da artık sıradan bir işti.
Taciz ve tecavüzün bininin bir para olduğu o günlerde asil mesele hayatta kalmak ve tatlı canını kurtarmaktı.
Bu zor şartların hüküm sürdüğü günlerde Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu.
Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi.
Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazası’ndan içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girdi.
Askerlerden biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni gözleri ile takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi.
Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan’ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına döndü ve ağzından,
– “Şimdi b.ku yedik” cümlesi döküldü.
Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu:
– “Ne dedung? Ne dedung?…”
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı:
– “Simdi b.ku yedik”.
O anda sanki bir mucize oldu.
Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.
Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız Türkçesi ağz��yla,
“Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam” yani “Biz kan kardeşiyiz,
Ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı.
Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı.
Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Sovyet ordusunda farklı milletlerden askerler vardı.
Bu iki Kırgız asker de Sovyet ordusu ile Berlin’e kadar gelmişlerdi ve 1945’te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin’e diken üç Sovyet askerinden biri de, Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov idi.
Savaş bitmiş, sıkıntılı günler geride kalmıştı.
Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin’deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanıştılar ve gazeteciyi evlerine davet ettiler.
Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlattılar.
Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylediler.
Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mucellid Emin Barın’ın Çemberlitaş’taki atölyesine gitti.
Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi (şimdi b.ku yedik) duyunca şaşırdı.
Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karsılaşıyordu.
Hemen “Yazarım” diyemedi, düşünmek için zaman istedi ve kendisi de Almanya’da cilt eğitimi sırasında yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul etti.
Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırladı.
Levhanın etrafı “Hatip ebrusu” ile süslendi ve Almanya’ya doğru yola çıktı.
Levhanın hikâyesi işte böyle…
Hayat kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin öyküsü…
Emin Barın, dostlarına daha sonraları “Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifini kabul etmek zorunda kaldım” diyecekti.
Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürüldü ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete’ye de “Levha'ya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber oldu…
Şimdi levhada ne yazdığını, levhanın ilginç hikayesini ve bu levhanın yazılışından tam elli yıl sonra sokakta yaptığım denemeleri öğrenmiş oldunuz…
O zaman başlıktaki soruyu tekrar sorayım mı.?
Bugün Müslüman Türk için kutsal olan ne.?
Allah Kelâmı Kur’an ve anlamı mı, yoksa Arap abecesi mi.?
Saygılarımla…
Murat Çalık 15.11.2019
(Tarihin Gerçekleri)
Tumblr media
4 notes · View notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
KUTSAL OLAN NE?
-Bir Levhanın İlginç Hikayesi-
Resimde görmüş olduğunuz arap alfabesi ile yazılmış, ebru sanatıyla süslenmiş eski Türkçe(moda deyimiyle Osmanlıca) yazılı levhanın resmini,
Levhanın ilginç hikayesini öğrenince bilgisayarıma indirdim ve yazıcıdan çoğaltıp sokaklarda kendimce bir iki deneme yaptım...
Resmi bir caminin yakınında yere bıraktığımda, resmi gören hemen hemen herkesin resmi üç kez öpüp başına koyarak ya cebine koyduğunu ya da yüksek bir yere koyduğunu gördüm...
Daha sonra sokakta bazı kimselere(çoğunlukla yaşlı amca ve teyzelere) resimde ne yazdığını sordum, ezici çoğunluk anlamından bahsetmeden ayet dedi birkaç kişi ise eski Türkçe yazı dedi...
Bir caminin bahçesinde herkesin görebileceği şekilde resme bakıp buruşturup yere attığımda ise neredeyse dayak yiyecektim...
Bu denemeleri yaptıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Önce bu levhada ne yazdığı ile daha doğrusu bu levhanın ilginç hikayesi ile başlayalım yazımıza...
Resimdeki ebru sanatıyla süslenmiş levhada arapça abecesiyle eski Türkçe "şimdi b.ku yedik" yazıyor...
Levhanın hikayesi ise şöyle...
"Bu levha Necmeddin Okyay'a ait ebruyla süslenmiş ve “celi sülüs” yazı çeşidiyle yazılmış olan ibaresi ile meşhur...
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeniler'den Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya'ya göç edip Berlin'de bir halı ve kilim mağazası açmıştı.
Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan'a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943'un sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı.
Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağı’nı geçerek önce Budapeşte'ye, Nisan başında ise Viyana'ya girerek Berlin’e doğru ilerlediler ve 25 Nisan'da Berlin'i kuşattılar.
Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.
Ruslar artık Berlin’deydiler.
Şehrin hemen her noktası Rus işgali altındaydı. Yağma ve talan Almanya’da artık sıradan bir işti. Taciz ve tecavüzün bininin bir para olduğu o günlerde asil mesele hayatta kalmak ve tatlı canını kurtarmaktı.
Bu zor şartların hüküm sürdüğü günlerde Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu.
Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi.
Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazası’ndan içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girdi.
Askerlerden biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni gözleri ile takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi.
Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan'ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına döndü ve ağzından,
- “Şimdi b.ku yedik” cümlesi döküldü.
Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu:
- "Ne dedung? Ne dedung?..."
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı:
- "Simdi b.ku yedik".
O anda sanki bir mucize oldu.
Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.
Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız Türkçesi ağzıyla,
"Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam" yani "Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim" derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.
Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı.
Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı.
Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Sovyet ordusunda farklı milletlerden askerler vardı.
Bu iki Kırgız asker de Sovyet ordusu ile Berlin'e kadar gelmişlerdi ve 1945'te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin'e diken üç Sovyet askerinden biri de, Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov idi.
Savaş bitmiş, sıkıntılı günler geride kalmıştı.
Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin'deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanıştılar ve gazeteciyi evlerine davet ettiler.
Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlattılar.
Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylediler.
Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mucellid Emin Barın'ın Çemberlitaş'taki atölyesine gitti.
Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi (şimdi b.ku yedik) duyunca şaşırdı.
Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karsılaşıyordu.
Hemen "Yazarım" diyemedi, düşünmek için zaman istedi ve kendisi de Almanya'da cilt eğitimi sırasında yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul etti.
Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırladı.
Levhanın etrafı "Hatip ebrusu" ile süslendi ve Almanya'ya doğru yola çıktı.
Levhanın hikâyesi işte böyle...
Hayat kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin öyküsü...
Emin Barın, dostlarına daha sonraları "Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifini kabul etmek zorunda kaldım" diyecekti.
Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin'e götürüldü ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete'ye de "Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı" başlığıyla haber oldu..."
...
Şimdi levhada ne yazdığını, levhanın ilginç hikayesini ve bu levhanın yazılışından tam elli yıl sonra sokakta yaptığım denemeleri öğrenmiş oldunuz...
O zaman başlıktaki soruyu tekrar sorayım mı?
Bugün Müslüman Türk için kutsal olan ne?
Allah Kelâmı Kur'an ve anlamı mı yoksa arap abecesi mi?
Saygılarımla...
Murat Çalık
Yazı adresi: https://muratcalik.com/kutsal-olan-ne-bir-levhanin-ilginc-hikayesi/
6 notes · View notes
demircizademehmet · 1 year
Text
Tumblr media
Öykümüz 2. Dünya Savaşı yıllarında Almanya’da geçiyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermenilerden Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açar. Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda giden baba Peştemalcıyan, zaman içinde işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakır.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943 yılının sonlarına doğru Almanlar için savaşın gidişatı ve daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkar ve Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağını geçerek önce Budapeşte’ye, Nisan başında ise Viyana’ya girerek 25 Nisan’da Berlin’i kuşatırlar. Kuşatmanın ilk gününden itibaren anonslar yapılarak tüm iş yeri ve dükkanların açık olması ve kapılarının kapanmaması emredilir. Yine Böyle bir günde Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazasından içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker ve arkalarında emirleri altında olan yirmi kadar asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girerler. Komutanlardan biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da arkasına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni takip eden Peştemalcıyan ailesine yönelir. Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaşır ve elini uzatır.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakalar. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancasını çekerek Peştemalcıyan’ın şakağına dayar. Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş gibi bakan karısına dönerek “Şimdi b*ku yedik” der. İşte ne olduysa o an olur. Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek “Ne dedung, ne dedung?” diye sorar. Baba Peştemalcıyan olayın şoku içinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kalır: “Simdi b..u yedik”. O anda sanki bir mucize olur, asker ani bir hareketle, yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarılır.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşamaktadır. Olayı kavramaya çalışır ve askerin Kırgız ağzıyla; “Miz gan gardaşız, min sinig gardaşınam” yani “Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyreder. Askerler ise karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yaşarlar. Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdir ve Aram’ın Türkçe konuştuğunu duyunca “kan kardeşliği” durumu ortaya çıkmıştır. Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes alır. Askerler özür dilerler, çaylar içilir, konuşmalar uzar ve iki komutan sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaparlar.
Bundan sonra Baba Peştemalcıyan hat sanatı ile bu sözü yazdırarak dükkanın baş köşesine astırır.
9 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
ANDRE MAUROİS İKLİMLER İklimler, aşkın metafiziğinde esrik yaşamları konu alan adeta insanın gündoğumu ve günbatımını ve belki gönül çalmalarını anlatan bir dilnamedir. Tüm karakterleri madalyonun öte tarafıyla tanıtan, hem erkek hem kadın gözüyle ve gönül kıvrımlarını deşifre ederek anlatması yönüyle çok başarılı bir psikolojik eserdir. Odak karakter Philippe; iyi eğitim almış dönemin iyi ve katı aile disipliniyle yetişmiş bir gençtir. İlk gençlik döneminde Rus Askerleri adlı bir roman okur ve oradaki gibi bir kadını kristalleştirir ve hayati boyunca bu ideal kadını arar, bulur, bulduğunda yanılgılar ağına düşer. Eserdeki önemli iki kadın karakter tezat mizaca sahiptir.İşte burada aşkın iklimini belirleyen ve onu her mevsim değişken kılan şey,iki kadının (Odile ve Isabella'nın) Philippe'ye olan tutumudur.Zira erkek karakter, Odile ve İsabella ile yaşadığı süreçlerde şaşırtıcı derecede farklıdır. Rollerin aktarımı da diyebileceğimiz bu durum bizdeki birçok amiyane atasözü ile karşılık bulsa da tercihen Divan şiirindeki bazı beyitleri canlandırdı zihnimde: Derd-i aşkı gayrıdan sorma ne bilsin çekmeyen; Anı yine aşık-i nalana söylen söylesin" (Bakî) (Aşk derdini başkalarından sormayın. Aşkı çekmeyenonun ne olduğunu ne bilsin? Siz onu yine inleyen aşığa sorun ki, size hepsini bir bir anlatıversin.) işte okuru  sarsan husus budur. Erkek karakter burada rolleri değiştirip ilk evliliğinde şikayet ettiği ne varsa ikinci evliliğindeki kadına( İsabella'ya) yönelterek okurda kaçak temas kıvılcımları yaratır. Öte yandan; Mecnuna öykünen bir İsabella da aşık olmanın erdemini unutup onurunu yok sayma pahasına bir yaşam seçer. Bir anlık mutluluk için upuzun süren huzursuzluklara katlanır. Oysa aşıklık yeteneği ,içinde belki en çok onuru taşır. Çok derin tahlil gerektiren yetişme tarzından kadın erkek doğasına kadar beklentiler ve karşınızdakini kendinize uyarlama arzunuza göre yoğrulup değerlendirilecek karakterler yaratılmış bu eser aşk konusunda olsa da çok daha derindir Bu kitabın vereceği hazzın, okurun iklimine de bağlı olduğuna inandığım için farklı tarafları tutarak veya daha anlayışlı tavırla ilerleyen okumalar doğuracağını belirtmeliyim. ''Belki de insanları en çok bölen şey, kimilerinin herşeyden önce geçmişte, kimilerinin de yalnız içinde bulundukları dakikada yaşamalarıdır.'' ''Şimdi hoşgörülü olun, yargılamaya değil de anlamaya çalışın.'' ''...benim müzik beğenimi eğitimim değil, şiddetli duygularım geliştirmişti.'' ''Ve en çelimsiz nehir bile Kavuşur eninde sonunda denizine'' ''Sonsuz olanı buradan başka yerde ararız her zaman; her zaman, varlığın bakışını şimdiki durumdan ve şimdiki görünüşten başka şeye yöneltiriz; ya da, sanki her an ölmek ve yeniden yaşamak değilmiş gibi, ölümü bekleriz. Her an yeni bir yaşam sunulur bize. Bugün, şimdi, hemen, tutabileceğimiz tek şey budur.'' ''Yok olmuş bir arzunun düşünü sadakatle sürdürmeye çalışmak neden?''
6 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Text
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İlk dönem cumhuriyet tarihinin kahramanlaştırdığı Karadenizli iki kişiden biri Topal Osman, diğeri de İpsiz Receptir. Her ikisinin de müşterek özelliği, Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın elemanı olmaları ve şartların zorlamasıyla, “eşkıya prangası”sından kurtulmak için Kemalist harekete katılmış olmalarıdır. İpsiz Recep’in diğerinden tek farkı ise ölümünün doğal olması ve TRT’de hakkında diziler çekilip gençlere örnek gösterilmesidir.
İpsiz Recep, 1862 senesinde Rize’nin Halda mahallesinde doğdu. Topal Osman gibi, Bektaşi-Alevilikten dönüp Sünnileşen Çepni halkına mensuptur. İpsiz sıfatına, ona övgü düzenler olumlu anlam yüklese de yöredeki anlamı serseri, haytadır.
İpsiz Recep, 1900’lerin başlarında, Batum-Rize hattında takasıyla sevkiyat ve kaçakçılık yapardı. Rusya kıyılarına dümen kırıp, seyreden yelkenlileri soyup korsanlık yaptığı da olurdu. Reisin ilk vukuatı, Batum’dan yolcu olarak aldığı Rus vatandaşı on yedi Ermeni’yi, gasp edip öldürdükten sonra denize atması oldu. Bir hafta sonra İstanbul hükümetine protestolar yağmaya başladı. Rusya İpsiz Recep ile Rizeli Abdullah’ı istiyordu. Recep Reis bunun üzerine İnebolu’ya kaçarak Cebeci Köyü’ne yerleşti. Kerempe burnu ile Kefken arasında, küçük çapta taşımacılık kılıfı altında, oradan geçen takaları, yelkenlileri vurup korsanlığa devam ediyordu. 1912 senesinde Balkan savaşı başlayınca, çıkan genel aftan yararlanarak tekrar Rize’ye döndü. Karanlık işlerine orada da devam edince zabıtanın takibinden kurtulamadı. Çareyi Batum’a kaçmakta buldu. Çok geçmeden yakalandı. On yedi kişinin katlinden sorumlu tutulup hapse atıldı. 6 ay hücrede kaldıktan sonra kampa gönderildi. Birinci Paylaşım Savaşı başladığında, bir şekilde kamptan kurtulup Rize’ye döndü.
1917 Bolşevik devriminden sonra Rus güçleri Batum’dan çekilince yörede Gürcüler ve Rumlar kalmıştı. Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın Batum harekâtına Deli Halit ve Muhittin Paşa ile katıldı. Bir haftalık bir savaştan sonra, kalan Rus askerleri de geri çekilince şehri ele geçirdiler. İpsiz Recep’in yaptığı ilk iş orada yerleşik Rumları katletmek oldu. Çetecilerin işleri bitince İpsiz Reis Rize’ye döndü.
Recep Reis motorla kömür taşıma işine girişmişti. Ne var ki motor bir sevkiyat sırasında battı ve İpsiz, rotayı İstanbul Sarıyer’e çevirdi. Geldikten bir müddet sonra Harbiye Nezaretinde görevli Yüzbaşı Ziya Bey ile irtibat kurması fazla zaman almadı. Ziya Bey onu karakol teşkilatı üyesi yapıp; Sarıyer, Beykoz ve Şile’ye kadar uzanan geniş alan içinde, Rumların işbirlikçi faaliyetlerinin önlenmesi görevini verdi. Recep Reis’e ilk etapta on iki tüfek ile iki sandık cephane ve para verildi. Sekiz tayfası ve onlara Sarıyer’den katılan üç Rizeli ile toplam on iki kişiydiler. İpsiz Recep, konuyu mahiyetindekilere açtığında, onlara emsalsiz bir ganimet vaat etti.
İpsiz Recep kısa zamanda, Sarıyer ve Beykoz’da tüm Rumları katliam yaparak, korkutarak mallarına el koyup temizledikten sonra, yaptığı katliamlardan dolayı İngilizlerin sıkı takibi başlayınca takanın dümenini bu defa Şile’ye çevirdi. Anadolu’ya kaçırılacak silahların güvenli sevki için, Şile’yi de  Rumlardan temizleme görevi almıştı. Şileye gitmeden önce son bir katliam daha yaptı. Bir baskında yakalanan iki çete üyesini ihbar edip yakalattıkları iddiasıyla, on sekiz Rum’u Belgrad Ormanları’nda katletti.
Şile’de ilk işi, önemli bir engel teşkil eden kaptan Atanas’ı kahveye yapılan baskında ortadan kaldırmak oldu. Oradaki işini bitirdikten sonra ilk korsanlık döneminde de üs olarak seçtiği Kefken’e geçti.
İpsiz Recep’in tayfaları, müfrezesi, “ipten kazıktan kurtulmuş” eşkıyalardan oluşuyordu. İçlerinde müebbet, hatta idam mahkûmları da vardı. Akçakoca’ya çekilmek zorunda kaldığında, Rize Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bir telgraf çekerek, hemen Rize eşkıyasının toplanıp kendisine gönderilmesini istedi. Bunun üzerine, Rize Cezaevi’nden başlanıp tüm cezaevlerinden korsan, eşkıya ve hükümlüler yazıldı. Ayrıca Rize, Hopa ve Ardeşen’den tellallar çıkartılarak toplanan gönüllülerle birlikte alt yüz kişi İpsiz’in emrine verildi. Bunların ekserisi yüz ila on beş seneye mahkûm kişilerdi. Kendilerine askerlikten muaf olacakları ve affedilecekleri garantisi verildi. Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra iki yüz seksen kişi İpsiz’in emrine girdi. Bunlar gelince İpsiz Recep’in kuvveti birkaç misline çıktı. İlk iş olarak Karasu’ya saldırarak iki Rum köyünün kaçamayan sakinlerini işbirlikçi diye kurşuna dizdi.
İpsiz Recep’in gurubu ve diğer çetelerin efradının; bireysel adam kaldırma, gasp, cinayet, yağmacılık, öteye beriye sarkıntılıkları halkta tepki toplayınca, idari ve askeri makamlarca Ankara’ya raporlar gönderilmeye başlandı. Şikâyetlerin yoğunlaşması üzerine, çetelerin Kuvva-i Milliye içinde zapturapt altına alınmasına karar verildi. Kandıra, Karasu’da eşkıyalık yapan İpsiz’le Doktor Raif Bey kanalıyla irtibata geçildi. Eğer Kuvva-i Milliye için çalışırsa, hem cezadan kurtulacağı hem de kahraman olacağı söylenerek Milli Mücadeleye katılması için ikna edildi. Mükellefiyet dışı eratı terhis edilerek Orhanlı müfrezesi adını aldı ve Anadolu hareketine katıldıktan sonra da aynı eylemlerini Adapazarı, İzmit bölgesinde sürdürdü. Daha sonra düzenli orduya geçildiğinde, 13 Mayıs 1921’de 41’inci Alayın 3. Taburunu oluşturdu. ”Başarılarından” dolayı milis yüzbaşısı rütbesi ile ödüllendirildi
İpsiz Recep, savaş sonrası çetenin önde gelen yaklaşık yirmi beş efradı ile Ankara’ya geldi. Bando ile karşılandı. M. Kemal tarafından kabul edildi. İki yüz elli lira maaş bağlandı. İstiklal madalyası ile taltif edilen İpsiz, 1928 senesinde Sakarya’da vefat etti.
Son Yerine
İpsiz Recep bir çetecidir ve Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır. Bireysel eşkıyalığı, korsanlığı ve katliamcılığı haricinde, Kafkasya’da Ermeni soykırımında ve Karadeniz’de Helen kökenli Pontus’luları ölüm ve sürgün ikilemine sokarak, bölgenin etnik temizliğinde önemli rolü olmuştur. Bu eylemlerde yer alan herkes gibi, mütarekeden sonra cezalandırmadan kaçmak için milli mücadeleye katılan,  Topal Osman gibi bir katildir. Maalesef gençlerin örnek alması istenen İpsiz Recep’in serüveni, resmi tarihin hilafına budur.
Ahmet Hulusi Kırım
9 Ocak 2023
Kaynakça
Ergun Hiçyılmaz-İpsiz Recep
Murat Sertoğlu-Tefrika no 49
Askeri tarih Bülteni sayı 36
Dün ve Bugün mecmua-5.12.1955
ATES, Kı-955
1 note · View note
arguntc · 2 months
Text
Rus güçleri Donetsk'te iki yerleşim birimini ele geçirdi
Rus ordusu, Donetsk bölgesinde Progress ve Yevgenovka yerleşim birimlerini ele geçirdi. Rusya Savunma Bakanlığı ayrıca 138 bölgede Ukrayna askerleri ve teçhizatının etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Rusya Savunma Bakanlığı, Rus ordusunun Donetsk bölgesinde Progress ve Yevgenovka yerleşim birimlerini ele geçirdiğini bildirdi. Bakanlıktan yapılan açıklamada Rusya Silahlı Kuvvetlerinin…
0 notes
piyasahaberleri · 7 months
Link
Elon Musk, 10 Şubat 2022'de SpaceX'in Cenup Teksas'taki Boca Chica Köyü yakınındaki Starbase tesisinde düzenlemiş olduğu basın toplantısında konuşuyor. — AFPSpaceX ve Tesla'nın CEO'su Elon Musk, Vladimir Putin'in güçlerinin, Moskova ile Kiev arasındaki savaşın devam etmesi halinde kazanç elde etmeye devam edeceğine inanıyordu; zira Rus askerleri Cumartesi günü Ukrayna'nın Avdiivka şehrinin kontrolünü ele geçirdi ve Başkan bunu bir başarı olarak nitelendirdi.Rusya Müdafa Bakanlığı operasyonun başarısını duyurdu ve Vladimir Putin birlikleri kutlama ederek bunu "mühim bir zafer" olarak nitelendirdi. Rusya Müdafa Bakanı Sergei Shoigu, Kremlin'e, güçlerin Avdiivka Kok ve Kimya Fabrikasındaki son direniş noktalarını da temizlemek için çalıştığını bildirdi. Toplumsal medyada yer edinen videolarda, askerlerin yapınak binalarından birinin üstüne Rus bayrağını çekmesi görüntülendi ve Moskova'nın bölgedeki stratejik kazanımı vurgulandı. Cephe kasabası Avdiivka'daki Avdiivka Kok ve Kimya Fabrikasının bir görünümü. — AFP/DosyaMünih Güvenlik Konferansı'nda konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky, Ukrayna kuvvetlerinin karşılaşmış olduğu zorlukları altını çizdi ve sayıca azca olan birliklerin Avdiivka'dan çekilmesini tabanca eksikliğine bağladı. Zelensky, ABD Kongresi'nin Ukrayna'yı desteklemek için "zekice bir karar" vereceğini umduğunu ifade ederek Batı'ya askeri yardım tedarikini çoğaltması yönünde yalvardı.Bu kazanım, Rusların geçen yıl Mayıs ayında Bakhmut'u ele geçirmesinden sonrasında dirimsel ehemmiyet taşıyor.Elon Musk, eski adı Twitter olan X'te Ukrayna'nın stratejik bölgelerden çekilmesiyle ilgili bir gönderiye cevap verirken şunları yazdı: "Bu ne kadar uzun sürerse, Rusya o denli iyi olacak."Yedi gün kadar ilkin teknoloji kralı, Ukrayna kuvvetleri tarafınca harp alanında kullanılan Starlink uydusunu Rusya'ya sağlama planlarını açıklamıştı.Elon Musk, toplumsal medya platformu X'te şunları yazdı: “Bir takım yalan haber, SpaceX'in Starlink terminallerini Rusya'ya sattığını iddia ediyor. Bildiğimiz kadarıyla Rusya'ya direkt yada dolaylı olarak hiçbir Starlink satılmadı."Bununla birlikte Tesla ve X'in CEO'su olan Musk'a uydu teknolojisi Starlink'in Rusya'dan etkinleştirilip etkinleştirilemeyeceği soruldu. Dünyanın en varlıklı insanı, "Starlink uyduları Rusya'daki bağlantıyı kapatmayacak" yanıtını verdi. 52 yaşındaki oyuncunun sözleri, Ukrayna'nın Vladimir Putin güçlerinin Kiev'e karşı harp alanında Starlink uydularından yardım aramış olduğu yönündeki iddialarına ilişkin geldi.Rusya, Şubat 2022'de Ukrayna'ya karşı hususi askeri operasyonunu başlattı ve ikili çatışma, binlerce kişinin ölümü ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesiyle hâlâ devam ediyor.
0 notes
haytaogluyunus · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ANMA:
TÜRK İSLAM ALEMİNİN ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN VE KOMÜNİST STALİNİN HIŞMINA UĞRAMIŞ
MİRSAİD SULTANGALİYEV’İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ RAHMETLE ANIYORUM.
Mirsaid Sultangaliyev (13 Temmuz 1892; Elimbetova, Başkurdistan - 28 Ocak 1940; Kazan, Tataristan ÖSSC), Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamı. Müslüman "ulusal komünizm"in kurucusudur. Sultangaliyev, öğretmen olan Mir Said Haydar Galiyev'in 12 çocuğundan biri olarak 13 Temmuz 1892 tarihinde, Başkurdistan'ın Sterlitamak şehrinin Kırımsakalı kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya geldi.[1] İlk eğitimini doğduğu köyde alan Sultangaliyev 1907'den itibaren Kazan’da Tatar Pedagoji Enstitüsü’nde eğitimine devam etti. 1912 yazında Moskova'da Yaz Pedagoji kurslarına gitti. Tatar köylerinde öğretmenlik yaptı. Bir süre Ufa'da belediye kütüphanesinde çalışan Sultangaliyev, sonraları Ufa, Kazan, Bakü gibi çeşitli şehirlerde gazetecilik yaptı. Bakü'de Mehmed Emin Resulzade'nin çıkardığı Açık Söz'de çalıştıktan sonra Menşeviklerin yayınladığı Bakü gazetesinde "Müslüman dünyasından haberler" köşesini hazırladı. 1917 Şubat Devrimi sırasında Bakü'deydi. Yine bu dönemde pek çok yabancı eseri Tatar Türkçesine çevirdi. Çeşitli edebi çalışmalara bulundu. Bu edebi çalışmaların pek çoğu zamanın gazetelerinde yayımlandıŞubat Devrimi sonrası 1 Mayıs 1917'de düzenlenen Bütün Rusya Müslümanları Kongresi (Всероссийский съезд мусульман)'ne çağrılan Sultangaliyev kongreden aldığı Müslüman Kongresi Yürütme Komitesi Sekreterliği görevi sonrası Moskova'ya sonra da Kazan’a geçti. Kazan'da ünlü Tatar Bolşevik Molla Nur Vahidov'un başkanlığındaki Müslüman Sosyalistler Komitesi'ne (MÜSKOM) katıldı.[3] Böylece o döneme kadar Menşeviklerle birlikte yer almış olan Sultangaliyev Bolşevik saflara geçmiş bulunuyordu. Vahidov’un yardımcılığı dahil çeşitli görevler üstlendiği MUSKOM'un programı kısaca şöyleydi:[4]
Tatar feodalizmi ve Müslüman gericiliğine karşı mücadele
Müslüman Türk halklarının Rus egemenliğinden kurtarılması
Ulusal kurtuluş ve sosyalizmin bütün Doğu halklarında zaferinin sağlanması
Şubat Devrimi'nden sonra Rusya'da kurulan SR Kerenski önderliğindeki Geçici Hükûmet ile Tatar-Türk Menşevikler arasında sorunlar çıktı ve Haziran-Temmuz aylarında Tatar-Türk Menşeviklerin Kazan'da düzenlemek istedikleri çeşitli toplantılar yasaklandı. Geçici Hükûmet tarafından katılanların cezalandırılacağı açıklanan toplantı ve kongreler şunlardı:
21 Haziran 1917: Rusya Müslümanları 2. Kongresi
17 Temmuz 1917: Rusya Müslümanları Askerleri Kurultayı
18 Temmuz 1917: Rusya Müslüman Din Adamları Kurultayı[5]
Tatar-Türk Menşevikler arasında büyük hayal kırıklığı yaratan bu yasaklamalara rağmen Rusya Müslümanları 2. Kongresi gecikmeli de olsa Temmuz ayında gerçekleştirildi. 2. Kongre'yi örgütleyenlerden birisi Sultangaliyev'di ve kurultayla ilgili haberleri Kazan Sesi gazetesi için hazırlamakla da görevliydi. Menşeviklerin yasakçı tavırları ve Vahidov'un çabalarıyla 2. Kongre ile birlikte Tatar sosyalistlerinin önderliğini Bolşevikler elde etti ve MUSKOM'un etkinliği ve gücü arttı. Sultangaliyev Rus Bolşevikleriyle ilk tartışmasını 2. Kongre'nin akşamı Kazanlı Bolşeviklerin lideri Grassis ile yaşadı. Grassis kongrede Bolşeviklerin üstünlüğü ele geçirmesinden memnundu ancak Vahidov ve Sultangaliyev'i "milliyetçilik yapmak"la ve "enternasyonalizme inanmamak"la suçluyordu. Böylece Kazan'da Rus Bolşeviklerle Sultangaliyev ve Vahidov önderliğindeki Tatar Bolşevikler arasında mücadelenin fitili de ateşlenmiş oldu
0 notes
tkh1283 · 9 months
Text
Tumblr media
Rus Mezalimi neydi?
Çarlık Rusyasına isyan eden
#卍120binKırgızTürküKırgızistan’ın K. doğusundan Çin’e geçmeye çalışırken önlerine Tien Şan dağlarında Çar güçleri tarafından pusuya düşürüldüler. Ve 1916’da, Kırgızistan’da, tarihe adı “#卍Ürkün” olarak geçen o katliam yaşandı. Artık her yıl '#卍Ürkün Kurbanları' anısına Kırgızistan’ın K. doğusunda yer alan Barskun Köyü’nde ve Başkent Bişkek’te törenler düzeniyor.Kırgız #卍Türkleri atalarına vefa borcu olarak “Ürkün 90” adı verilen bir proje ile #卍KırgızTürk halkının hakları için ölen bu insanların dağılmış kemiklerini toplayıp anıt mezar olacak bir alana yeniden gömdüler.Kırgız halkının isyan etmesinin sebebi rejimin hak ve hürriyetlerdeki kısıtlamalarının hat safhaya ulaşmasının yanı sıra, Kırgız halkının I. Dünya Savaşı’na “Çar’ın askerleri” olarak #Türkiye'ye karşı katılmasının istenmesiydi.Yıllardır varı-yoğu sömürülen halkın bir de canı sömürülmek isteniyordu, hemde #Türklere karşı.
Savaşı Rusya kazansa bile sömürülen #Türkistan (Orta Asya) ülkelerinin hiç bir kazancı olmayacak, ölen askerlerinin adı da Türklere karşı savaşla anılacağı için nefretle anılacaktı.Sonuçta halk isyan etti ve bu isyan tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bastırıldı.
Sayılarının 120 bini bulan Kırgız Türk'ü bugünkü Kırgızistan’ın K. doğusundan Çin’e geçmeye çalışırken Tien Şan dağlarında pusuya düşürülüp katledilmişti.'Ürkün' katliamından sağ kalanlar da, bu dağlarda 3000 metre yüksekliklere kadar çıkıp kaçmaya çalışırken can verdi. Şu an bu dağların etekleri, hala kemikleri dağılmış vaziyette yatan Kırgız Türklerinin mezarlığıdır.Hayret ve dehşet uyandıracak manzaralardan biri de 4000 metre yükseklikte bulunan Bedel Geçidi ile Çin sınırı arasında akan bir nehrin yatağının insan kemikleri ile dolu olması. Sovyetler dönemi boyunca, yaşanan vahşete tanıklık etmelerini önlemek için bu bölgeye Kırgızların girmesi engellenmiştir. Ürkün, Sovyetler dönemi kitaplarında da kayıtlı değildir. Hatta Kırgız aydınlarının olayı anlatmak için yazdığı kitapların basılması dahi.Kırgızistan’ın yeniden bağımsızlık tarihi olan 1991 yılına kadar engellenmiştir.
Ürkün Katliamı ancak 75. yıldönümü olan 1991’de, Ürkün ile birçok insanını kaybeden Asilbaş Köyü’nde bir tören ile anılabilmiştir.Ancak önemli bir gerçek şu ki; bu tarihten sonra çökmüş olan Sovyet Rusya, halkların bağımsızlık taleplerine çok fazla karşı koyamamıştır.11-Rusya, tarih boyunca Türkistan, Ukrayna ve Kafkas halklarına karşı yaptığı zalimlikler adına bugüne kadar üzgün olduklarını ifade eden bir ‘özür’ dahi dilememiştir.
Kırgız Türkleri, 1876 yılında Hokand Hanlığının yıkılmasıyla Rusların hâkimiyeti altına girdiler. Ruslar, bu yeni hâkimiyet alanlarında kontrol sağlamak için sömürgeci politikaları doğrultusunda bölgeye zamanla Rusya´dan getirdikleri Rus aileleri yerleştirmeye başlamışlardı.Bölgeye Rus aileler yerleştirilirken burada yaşayan halkın topraklarına el konuldu. Çok sayıda Rus köyü oluşturuldu ve bölgenin isimleri Rus isimleriyle değiştirildi.
Zamanla bölgedeki nüfusun %6'sını oluşturan Rusların eline, verimli toprakların %58'i verilmişti.Nüfusun %94 'lük dilimini oluşturan Kırgız Türkleri ellerinden bu toprakların alınması ve sulama kanallarına el konulması ile zor duruma düşürüldü.1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda Rus Çarlığı'nın da yer alması Kırgız Türkleri için büsbütün felaketti. O güne dek toprakları ellerinden alınan Türkler, çoktan geçim sıkıntısına düşmüştü bile.Bir de bunun üzerine Rus yöneticiler tarafından savaş bahanesiyle vergiler ağırlaştırıldı, halkın hayvanlarının bir kısmına da el konuldu.İkinci sınıf vatandaş olarak görülen ve o güne kadar askere alınmayan 19-43 yaş aralığındaki bütün Orta Asya erkeklerinin, 1916 yılında Çar II. Nicolas tarafından askere alınması emredildi.Bu emir, Haziran ayında çıkarılmıştı ve zaten geçim sıkıntısı çeken insanlar hasat zamanında erkek gücünden yoksun kaldığı için iyice müşkül duruma düştü.
Bunun üzerine Türkler, Temmuz 1916'da amelelik emrine karşı gelmeye ve ayaklanmaya başladı.Polisle yaşanan çatışma bütün Türkistan'da duyuldu ve ayaklanmalar bütün coğrafyaya yayıldı. Rus ordusunun önemli bir kısmı isyanı bastırmak için görevlendirildi, bu da isyancıları silahlanmaya itti. Yerli halka karşı Rus köylülere de silahlar dağıtıldı ve iç savaş başladı.Rus generallere verilen emir doğrultusunda Türk köyleri yakılıp yıkıldı. Silahsız durumdaki çocuk, kadın ve yaşlılar da isyancılar gibi acımasızca öldürüldü. Kaçmaya çalışan insanların önü kesildi, direnip direnmemelerine bakılmaksızın hepsi vahşice öldürüldü.Bazı bölgelerde isyana katılmayan Uygur ve Kazak Türkleri de kurşuna dizildi.
Böylece bölgede etnik temizlik yapıldı. İsyanın başarısız olmasındaki en büyük etken, çok iyi silahlanmış Ruslara karşı ayaklanmaların bölgesel oluşu ve tek merkezden düzenli yönetilmemesiydi.Rus devlet yetkilisi
A. F. Kerenskiy, isyanın bastırılışını bir toplantıda şöyle dile getirir;
Cezalandırıcılar bölüklerden, piyadelerden, süvari ve topçulardan meydana gelmekteydi.Bölük komutanları köylerde karşılarına çıkan bütün insanların yaş ve cinsiyetine bakılmaksızın, kundaktaki bebekler, yaşlı dede ve nineler dâhil zalimce yok etmişlerdi.
Öldürülen Türklerin sayısı kesin olmamakla birlikte, en az 100-120 bin kişi olduğu tahmin edilmektedir.Bir asır önce yapılan bu soykırım, Kırgız Türkleri'nin sömürgeci Ruslara karşı verdikleri milli mücadelenin sonucuydu.24-Ürkün kelimesi Kırgız Türkçesinde “Bir şeyden korkarak toplu halde kaçma” anlamına gelir. 25-Doç. Dr. Füsun Kaya'nın bu akademik referanslı makalesinde ölenlerin rakamı 274 bin olarak verilmiştir.
(Ukraynada'da 1.3 milyon insanı açlığa terkeden Çarlık Rusyası hiç iyi anılmaz.)
#卍ÜrkünKatliamı
#Kırgızistan
Halil Said Adem
0 notes
besinhaberajansi · 1 year
Text
Kremlin: İlham Aliyev, ölen Rus askerleri için Putin'den özür diledi
http://dlvr.it/SwQcL0
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Tele1✔Ayyy Allahım konulacağım mezara bile gömdürmesin bu barbarları😨Usa niye afgan yönetimini tanıyın diye baskı yapıyor dünyaya anladınız mı İran güçleri ve taliban arasında çatışma çıkmış Usanın düşmanları kimler?İran/Rusya/Çin peki Rusyaya ulaşmak içi hangi ülkelere ihtiyacı var?Türkiye/İran hani diyorlardı ya İstanbulu kaybeden Kabeyi kaybeder kaybedildi zaten 2000'lerde usa askerleri Kabeyi korumak için cenabet hâlleriyle pis etleriyle o kutsal mekâna sokulduklarında kaybedilmişti nedense islâmi terörist oluşumların hizbullah daeş el kaide ihvan müslüman kardeşler vs sesleri çıkmamıştı cıa bunları bu yüzden Türkiyeye yönlendiriyor idiot mollalar Türkiyedeki islâmcıları güçlendirmek için bunları sınırda geçiriyorlar tabii Türkiye işgâl edildiğinde Usa size bravo diyecek bekleyin İranlı için İstanbul düşerse Tahran düşer Türkiye için Tebriz düşerse Ankara düşer sonra hedef Moskova ve Çin cıa planı bu Rusya(pelerininin altında Çin var)Türkiye ve İranı örtülü kontrolle ele geçirip(Aliyev-Oğan ve papuçumun milliyetçileri doğu perincek şirketler rantçılar vs aracılığıyla)Erdoğana destek veriyor görünüp ülkesini ve Çini koruyup bizi kurban etmek planında yarın bu oyunu bozacak kaç kişi çıkar bilemem ama sandıkları satacak oylarımızı çalacak tatlı su vatanseverlerin sayısını biliyorum sonra gizli(Rusya-Çin)açık(Usa-İngiliz ve saz arkadaşları Canada-Avustralya vs)işgâl edildiğinde Aleviden CB olmaz bekâ pkk deyip mutlu olun bunların babaları pkk ile aynı cıa-rus-ingiliz hepsi her 2 örgüte de destek veriyorlar pkk Kürt devleti, hizbullah İslâm,sadat astikayı kursa da suriyeli afgan pakiler ülkemize s..çsa da kime yarayacak?Usa/Rusya/İngiliz/Çin vs salak İran kendisi rahat kalır sanıyor nah kalırsınız bizi kuşattıkları gün sizi füzelerle yok ederler Türkiyede kendi destekledikleri başta olsun isterler ama zaten sizin halkınız bir saç özgürlüğüne anasını satar hepiniz siktirin gidin hep diyorum "TÜRKİYE'DE ZEKİ İNSAN YOK EN ZEKİLERİ BENİM Kİ IQ'UM 45 GEÇMEZ İÇİNE YANDIĞIMIN MEMLEKETİ YARIN OY KAYDIRIP BİR DAHA DEMENİZİ BEKLİYORUM SONRA GÖRÜN ARADA NASIL TOST OLUYORSUNUZ sadat derin devlet milliyetçiler islâmcılar 😂
instagram
0 notes
baybaykus · 2 years
Text
Milliyetçiliğin ne kadar önemli olduğunu anlamak için Rusya'ya bakın.
Putin seferberlik ilan etti Rus erkekleri ülkeyi terk ediyor.
ABD askerleri Irak'a girdiğinde Saddam'ın askerleri tek kurşun atmadan silahlarını bırakmıştı.
15-20 sene önce ABD Türkiye topraklarına asker indiremiyecegini iyi biliyordu.
Onun için maşaları vasıtasıyla Türk milliyetçiliğine savaş açtılar.
Andımızı kaldırttılar.
"Türk"kelimesini resmi kurumların tabelalarından söktüler..
Türk milliyetçisi bürokratları makamlarından uzaklaştırdılar.
Milliyetçi ideolojiyi özümsemiş insanları el birliği ile siyasetten uzaklaştırdılar.
Milliyetçi partilerin içinden milliyetçi ideolojiyi sildiler..
Bütün ihanete rağmen emperyalistlerle ve temsilcileri ile mücadelemiz devam edecek.
Hakim Küçükali
1 note · View note
operasyon · 1 year
Text
Ukrayna Rus savaşı çıktığında bir anda burdaki natocular da hararetli ukraynacı olmuştu. Emperyalizmin gücü. Dünyada da bizde ki gibi oldu. Her yerde propoganda aygıtı süper çalıştı, dünyanın bir sürü ülkesinden sıradan vatandaşlar Ukrayna'ya manevi olarakta olsa destek oldu.
Halbuki modern çağın bir soytarısı kendi vatandaşlarının kanıyla başkaları adına paralı askerlik yapıyor.
Zaten son otuz yıl ülekelerin birbiriyle kendi askerleriyle savaşması yerine paralı askerleri kullanmasına sahne oldu.
Başta Suriye olmak üzere Arap ülkelerinde ki dinci terör örgütlerinin gerçek statüsü " paralı asker" olarak vekalet savaşı yürütmekti.
Herkes biliyor ki o dinci terör örgütlerini ABD kurdu, ABD eğitti, Abd silahlandırdı, maaşlarını da onlar ödedi yada birilerine ? ödetti.
Ukrayna'nın ideolojik olarak çok uzak olduğu dinci teröristlerden biçim olarak hiç bir farkı yok.
İşid'e silah ve para verip saldırtan güçle Zelenski'ye silah ve para verip saldırtan güç aynı. Aynı efendiye hizmet ediyorlar. Zaten yakın zamanda Nato komutanı da ağzıyla itiraf etti: " Ukraynada ölen ukrayna askeri bizim adımıza ölüyorlar, onlara daha çok yardım etmeliyiz" dedi.
Bu gerçeği dillendirmese ne? Gerçek zaten orta yerde
---
Bir önceki gönderi de savaşın cinayet olduğunu söylüyor Atatürk.
Muhtemelen bir komutan olarak savaşların vekalet savaşına döneceği bu günleri gördü.
İnsan hayatının ucuzladığı, savaşın cinayete dönüştüğü, orduların kalabalık katil sürülerinden bir farkının kalmadığı zamanlardan geçiyoruz.
0 notes
tamgdenettebya · 1 year
Text
Ukraynalılar Ruslara değil kendilerini ‘kobay’ olarak olarak kullanan Amerikalılara karşı direnmeli
США при помощи биолабораторий используют украинцев в качестве подопытных кроликов, написал колумнист турецкой dikGAZETE Эрхан Алтыпармак.
Tumblr media
Он отметил, что проведение специальной военной операции позволило раскрыть сеть американских биологических лабораторий на Украине.
"Может быть, даже зная об этом американском проекте, Зеленский умышленно пошел на то, чтобы пожертвовать своим народом ради этих экспериментов? Судя по всему, украинские политики не изменят своей позиции в пользу народа и продолжат проводить политику под руководством Вашингтона", — возмутился журналист.
По его мнению, украинцы должны сами решить проблему и выступить против американцев, которые используют их в качестве "подопытных кроликов". Алтыпармак также добавил, что теперь США переносят биолаборатории в другие страны, создавая в мире настоящую биологическую угрозу.
В заключение он призвал украинцев подумать, кто на самом деле их истинный враг.
Ранее начальник войск РХБЗ генерал-лейтенант Игорь Кириллов заявил, что США переносят работу биолабораторий с Украины в Польшу и Прибалтику. Во время спецоперации российские военные обнаружили более 20 тысяч документов, подтверждающих нацеленность Пентагона на создание компонентов биологического оружия и их испытание на населении Украины и других государств по периметру границ России.
__________________________
Soğuk Savaş döneminde biyolojik testler yaptığı gerekçesiyle Sovyetler Birliği sürekli suçlanan taraf oldu. Amerika Birleşik Devletleri, biyolojik testler yapmamış, atom bombası yapmamış gibi sürekli dünyayı "Sovyetler Birliği tehlikesi”yle korkuttu.
Tumblr media
Teksas'ta akıllara durgunluk veren füze testleri yapan, dünyanın çeşitli ülkelerinde gizli tatbikatlar yapan, bazı ülkeleri askeri tatbikat alanı seçen ve Ukrayna gibi ülkeleri biyolojik test alanı olarak kullanan Amerika, hiçbir zaman suçlu konumda olmadı. 
Belki de dünya Amerikan emperyalizminden korktukları için şahit olduğu doğruları görmezden geldi. 
Elbette bu onurlu duruş değil...
Rusya ise ABD'nin tüm dünya toplumlarına tehdit oluşturduğu faaliyetlerine günümüzde değil geçmişte de karşı durmuş, Amerika'yı teşhir etmiş ancak yeteri kadar sesini duyuramamıştı.
Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı özel askeri operasyonlar sırasında Rus tarafı somut olarak ABD'nin bu ülkedeki biyolojik laboratuvarı varlığını ortaya çıkardı. 
Bence dünyanın en kritik olaylarından biriyken Batı medyası ve Batı'nın kurnaz politikacıları, bu olayın üzerini örtmek için dezenformasyona devam etti. Ancak Ruslar ele geçirdikleri deliller ile ABD'yi ifşa etmeye devam ediyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Rusların ortaya çıkardığı biyolojik laboratuvarın varlığı ya da yokluğuna dair bugüne kadar hiçbir şey söylemedi. 
Belki de bu Amerikan projesini bilen Zelenskiy, halkını bu deneylerde feda etmeyi göze aldı.
Anlaşılan o ki Ukraynalı siyasiler, Ukrayna halkının faydasına olan hiçbir tavrı göstermeyecek, Amerika’nın güdümünde politikalar sürdürmeye devam edecekler. 
Tumblr media
Bu durumda bu işi ancak Ukrayna halkı çözebilir.
Ukraynalılar, ABD'nin kendi askerleri üzerinde dahi HİV testleri yaptığını görmeli. 
Rusların elindeki 20 binden fazla delili görmezden gelmemeli.
Ukrayna halkı üzerindeki COVİD-19 deneylerini görmezden gelmemeli!
Rusya Silahlı Kuvvetleri Radyolojik, Kimyasal ve Biyolojik Koruma Birliği Şefi İgor Kirillov, Ukrayna topraklarında tespit ettikleri Amerika biyolojik laboratuvarının, askeri operasyonlardan sonra Doğu Avrupa'daki ve Orta Asya'daki bazı bölgelere taşındığını belirtti.
Tehlike artık tüm bölgeye yayılıyor. 
Ruslardan laboratuvarını kaçıran Amerika, beraberinde diğer milletler için tehlike oluşturuyor.
Ukraynalılar yaşadıkları bu tehlikeye karşı tepki göstermeli ki, Amerika'nın biyolojik laboratuvarını taşıdığı ülkelerin vatandaşları da nasıl bir risk altında olduklarını fark etsin.
Dünyanın şu an Amerika'nın biyolojik tehdit olduğunu fark etmesi için Ukrayna halkının tepkisine ihtiyacı var. 
Ukraynalılar kendi halkını ve askerini "Kobay" olarak kullanan Amerikalılara ve Amerika'nın Ukrayna'daki siyasi temsilcilerine karşı bir duruş göstermeli.
Amerikan biyolojik laboratuvarları, Ukrayna halkı tarafından sorgulanmalı. (*)
Rusya'nın elindeki delillerin uluslararası kuruluşlarda incelenmesi ve bunun sorumlularının ortaya çıkarılması gerekmekte.
Eğer Ukrayna topraklarında bir kahramanlık destanı yazılmak isteniyorsa bu cephede Ruslara karşı değil kendilerini "Kobay" olarak kullanan Amerikalılara kaşı yazılmalı.
.
Erhan Altıparmak, dikGAZETE.com
0 notes