Tumgik
#seçilmiş şiirler
yorgunherakles · 10 months
Text
sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor.
attila ilhan - sisler bulvarı
64 notes · View notes
vonkalien · 1 year
Text
"neden ağladığımı bilmiyorum diyorsun. kendini ikna etmiyor düştüğün boşluk. bildiklerin başkalaşıyor gözlerinin önünde yabancılığı öğreniyorsun."
m.mungan, seçilmiş şiirler
10 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years
Photo
Tumblr media
zaman ne zaman başladı ne zaman bitecek sık sık düşünüyorum bunu sıra dışı bir tat bırakıyor ağzımda bu düşünce kaybolmamak için hemen çıkıyorum oradan ki çıkmanın anlamı ağırdır anıları koruyan ağaçların dalgınlığına çarpıyorum seçilmiş sözler biriktiren dallarından sararıp solmuş bir söz düşüyor önüme ''kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.'' ben o kurşunu hangi yaşta sıkmıştım yüreğime hatırlamıyorum, belki de sıkmamıştım belki de kurşuna dizmiştim oyuncak bir tabancayla bundandır kırk yaşından sonra o morg senin bu morg benim dolaşıp durmam işte böyle saatlerce yürüyorum kendi içimde yürüyorum ve bir tek Meral’e rastlıyorum bir de avucunda sımsıkı tuttuğu gülücük ölüsüne birkaç bin kent öteden sesleniyor bana biliyorum düş güçlerin oyunudur Meral’in seslenişleri uzakların dudaklarında buluşmak, ah nasıl bir seremonidir şiir üstüne şiir yazdırıyor aramıza giren o şanslı kentler sonra o şiirler final sorusunu da bilip seçilmişler için yazılmış bir romana dönüşüyorlar ne tuhaf! sevdiğim bütün kızların babaları faşistti elimde aykırı kitaplarla gidemezdim onların evlerine Meral’in babası yoktu, o daha çok küçükken babalar evlerin kabusu değilken henüz onun babası başka bir düşü seçip ayrılmış evden birden rüzgâr çıkıyor hayal gücünü süpüren rüzgâr sona eriyor ağaçların dalgınlığı tekrar çalışmaya başlıyor zaman kavramı kesiliveriyor Meral’in seslenişleri anılar koşar adım yuvalarına çekiliyorlar panikle küçük bir anı koşmak isterken ayağı takılıp düşüyor kaldırıyorum onu yerden yani kendimi neden kaçışıyorsunuz diye soruyorum ona gelmekte olan insan çölünü işaret ediyor eliyle kim olduğumu hatırlıyorum o insan çölünün içinde karşı kıyıya düşünce taşıyan bir kayıkçıymışım ben
Metin Akdeniz
(Temmuz 2021)
7 notes · View notes
omrcn · 2 years
Text
Sıkı durun!
Arttırılmak üzere çarpıyor kıvamına erişemeyen kalbim..
Gök yarılır, bulutlar çatlar birazdan..
Güneş alçalır, yağmurla neşelenir buralar..
Size sisli tepelerin selamını getirdim.
Duymak erdemdir, anlamak paha biçilemez..
Kimi dudağının yalnızca bir yana kıvrılmasıyla müstehzi güldü..
Kimi bağrına bastı ve kalktı ayağa gözlerinden anladım içini..
İçinde, an ile akıp karışan geçmişten kalan seçilmiş dürtülerin heyecanı var.
Söylemek hitabına ne güzel şiirler yakışır şimdi..
An odur ki doğrulanmış ve kusursuz bir histir.
Çırpınırcasına kalbim dolu dolu anlamlandırdığımız nice güzellikleri saçtı, parelendi..
Kimi anlamadan aldı kaçtı.
Kimi bağrına bastı ve gözleri doldu hissetti, anladım içini..
Arttırılmış ve kıvamına erişmiş kalbim..
Bir kalpten neler oldu; sisler dağıldı, gece kendine yer edindi..
Hepimize selamı var..
4 notes · View notes
diyariedebiyat · 1 year
Text
ŞİİR DİNLETİSİ İÇİN ÖRNEK ŞİİRLER
Şiir duygudur. Şiir anlatmaktır. Şiir anlamaktır. Şiir hissetmektir. Şiir paylaşmaktır. Şiir sonsuzluğa giden bir yoldur. Aşağıda bir şiir dinletisinde kullanabileceğiniz seçilmiş şiirler yer almaktadır.
ŞİİR DİNLETİSİ İÇİN ÖRNEK ŞİİRLER Şiir duygudur. Şiir anlatmaktır. Şiir anlamaktır. Şiir hissetmektir. Şiir paylaşmaktır. Şiir sonsuzluğa giden bir yoldur. Aşağıda bir şiir dinletisinde kullanabileceğiniz seçilmiş şiirler yer almaktadır. HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM ➽───────────────❥ AHMET ARİF KAR ➽───────────────❥ AHMET MUHİP DIRANAS ANADOLU SEVGİSİ ➽───────────────❥ ABDURRAHİM…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
relativehuman · 2 years
Text
“...birbirinin yalnızlığını korumayı, iki kişi arasındaki birleşmenin en yüksek amacı sayıyorum. Çünkü ancak, derin yalnızlıkları ritmik olarak kesen birleşmeler gerçek birleşmelerdir.”
(Rainer Maria Rilke / Seçilmiş Şiirler & Duino Ağıtları)
1 note · View note
ozgurcemavi · 5 years
Text
Tumblr media
Ruhumu nasıl tutsam da,
seninkine değmese?
Rainer Maria Rilke
93 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
Uzun, kabuslarla dolu bir geceden ancak kurtulmuştum.
Yakamdan, ellerimden, kollarımdan çekiştiren bir gece. Üstümde geceden kalma yırtık bir gülümseme ile uyandım. Onca yolu nasıl katettiğimi hatırlamıyordum bile.
Baharı müjdeleyen nergisleri satan birkaç yaşlı adam gördüm yolda. Yüzlerinde yılların bitkinliği ve hüznü vardı. Ellerinde çiçeklerle baharı müjdeliyorlardı, kıştan kalma ayazlı bakışlarıyla.
Bahar.
Gelecekti ve çiçekler yeniden saracaktı etrafı.
Herşey ulaşılmaz bir anıyı hatırlatacaktı. Benzersiz hüzün dolu bakışlar gibi fışkıracaktı gelincikler, en nadide bakir topraklarda. Olur olmaz yerde başka bir boyuta götürecekti. Ve yine karışacaktı gerçek ve hayal. Çizginin ne tarafında olduğumu bilemeyecek ve hüzünlü şiirler yazacaktım yeniden.
Mısralarım yine anlaşılmaz olacaktı. Boynu bükük dokunacaktı gelinciklere en azından. Gülümseyip dökecekti yapraklarını onlarda. Sözde kaçacaktım ben de dolu dizgin atlarla. Her defasında geri dönecektim binbir sitemle, nazla.
Elimde bir buket çiçek olduğu halde bekleyecektim bir duvarın kenarında. Yüzümde kıştan kalma bir ayaz. Kırlardan seçilmiş çiçekler çığlık çığlığa şiirler söyleyecekti.
Ve ben takdim edecektim onları da hiç tanımadığıma.
12 notes · View notes
sizyoktunuz · 4 years
Note
Yaaaa çok sevindim şiirlerim için o zaman.. Hepsi özenle seçilmiş şiirler söyliyim.Senin için... ve sanırım senin için çabalamak hoşuma gidiyor.. -🌺
Teşekkür ederim şiirler için🌷
1 note · View note
firiigcr · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
#27.10.2019
Birileriyle konuşmayı, dertleşmeyi, birşeyler için heyecanlanmayı o kadar özledim ki.
Üniversitedeyken yalnızlık melankolisini çok severdim, yalnızlıkla ilgili şiirler, yazılar okumayı falan. Hayatımda karşı cinsten birinin olmamasını yalnızlık sanıyormusum, oysa yalnızlığın ne olduğu halkında fikrim bile yokmuş. O zamanlar hoşuma giden bir söz vardı seçilen yalnızlık ile zorunda bırakılan yalnızlıkla ilgili: Seçilmiş yalnızlık olgunlaştırıcıdır, içine düşülen yalnızlık ise çürütücüdür. Çürüyorum.
19 notes · View notes
perondakibostrenler · 4 years
Photo
Tumblr media
Merhaba! Sana böyle hitap etmek, ne bileyim sanki bir yabancıymışsın gibi, öylesine garip ki. Geride bıraktığım aylarda sana duyduğum birikmiş özlemimle, bir zamanların tüm sıcak ve içten kucaklamasıyla, ismini birinci tekil şahısa ait sahiplenmişlik çekimiyle söyleyerek hitap etmek istiyordum oysaki. Eskiden olduğu gibi... Benim olduğun zamanlardaki gibi... 15 ay oldu. Saydın mı bilmiyorum. Ben saydım... Her ayı, her haftayı, her günü... Gittiğinden beri tam on beş ay oldu. Her gün olduğu gibi, ertesi gün yine buluşacakmışız gibi birbirimizden ayrılışımızın üzerinden on beş koca ay geçti. O belediye otobüsünün koltuğuna yüzüme bakmadan oturuşunun ve benim ardından bakışımın üstünden on beş ay geçti. Seni son kez gördüğümün farkında bile değildim oysaki. Ben nasıl geçirdim bu on beş ayı? Sormadın. Sormazsın. Ben yine de elimden geldiğince anlatacağım. Bu kadarını borçlu olduğunu düşünüyorum bana. Sen gittiğinden beri... Her gün en az bir insana bakıp başımı öne eğdim. Önceden insanları kırmaktan korkardım, her gün en az bir insanın kalbini kırdım. Hiç okumayacağım kitaplar alıp her gün en az bir tanesinin sayfalarına boş gözlerle baktım. Her gün insanlar konuştu ve ben de her gün onları dinliyor gibi yaptım. Her gün çok kez "neden" diye sordum. O günden beri her gün fotoğraflarından kaçırdım gözlerimi. Bir kez bile bakamadım. Silemedim de... Her gün "uyuyabileyim artık" diye yakardım. Nihayet uyuyabildiğimde ise "ne olur bir daha uyanmayayım" diye yalvardım. Her gün birlikte geçtiğimiz en az bir sokakta kokunun izlerini aradım. Her gün yerini yadırgayan bir eşya gibiydim; en az bir kez "neredeyim ben" sorusunu sordum. Hiçbir zaman çok konuşkan biri değildim zaten ama sen gittiğinden bu yana soru sorulmadığı sürece sesi çıkmayan biri oldum. Şimdi bana artık kimselerle konuşmaya değmezmiş gibi geliyor. Her gün herkesin yoluna nasıl devam edebildiğine şaştım. Yolumu kaybettiğimden olacak, hatırlasana "yolum sendin". Her gün yedek bir t-shirt bile almadan otobüse atlayıp başka coğrafyalarda yitip gitmek istedim. Henüz yapamadım. Her gün hayatımdaki hataları hafızamdan silmeye çalışırken bir silgi gibi tükendim. Her gün parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmandan ölesiye korktum. Her günüm hayatlarının belli bir bölümünü birlikte geçirmiş iki insanın gün gelip de hakikaten birbirinden ayrılabileceğini inkar etmekle geçti. İnsanların ayrılınca değil, yeniden kavuşma umutları yitince yıkılacağını öğrendim. İşte o gün hayat son zerresine kadar kocaman bir can sıkıntısına dönüştü. Beni o sonbaharda bir tek sen terk edip gitmiştin ama sanki iki bin beş yüz kişi terk edip gitmiş gibi bir acı oturmuştu göğsümün üstüne. Nefessiz kalmıştım. Kötü bir hastalığa yakalandığımı ve sadece üç aylık ömrüm kaldığını öğrensem ölüm hoş gelirdi sefalar getirirdi. Bu yüzdendir sen gittiğinden beri her gün sağlıksız gıdalarla beslenmelerim. O günden beri... Yani seni son kez gördüğümden beri Turgut'lar vardı her gün sığınmaya çalıştığım, Edip'ler, Behçet'ler, Oğuz'lar, Özdemir'ler, Mahsuni'ler, Zeki'ler... Hepsi de güvenilir, hepsi de hâlden anlayan abiler. Sen gittiğinden bu yana her gün elim gitti telefona. Her gün ellerimle ittim telefonu. Sesini bir kez daha duyabilmek için ömrümü verebilecekken hayatında başka birinin olduğunu duymak korkusu iliklerime kadar işledi her defasında. Ve bu vesileyle senden bir rica... Bir gün cennetten düşme gülüşünü, kollarının sıcaklığını, o tatlı öpüşünü, sabahlara kadar bıkmadan dinlenecek sohbetini, sevdiğin bir şarkıyı dinletirken yaşadığın heyecanı, uykumu alıp almadığımı dert edinmelerini, sağlığım üzerine titremelerini paylaşacağın bir başkası olursa hayatında ne olur benim bundan haberim olmaması için elinden ne geliyorsa yap. Her gün ama her gün bu düşünce ile bin defa nefesim kesildi. Gerçek olduğunu bilmekle başa çıkamam. "Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna." Çok bilinen bir alıntısında böyle diyor Oğuz Atay. Seçilmiş yalnızlık insanı olgunlaştırır. Senden önce de yalnızdım ama bu yalnızlık benim seçtiğim bir şeydi. O zamanlar gücüme gitmiyordu öyle yaşamak. İtilmiş yalnızlık ise en zoru. Çünkü insanı içten içe çürütüyor. Sen her zaman tepeden bakardın, anlam veremezdin, biliyorum ama bir insan kendi seçtiği yalnızlıktan öyle kolay vazgeçmez. Bir insan yalnızlığa alışmış biri tarafından sevilmişse onu asla kaybetmemeli. Çünkü bir daha onun kadar sevenini bulamaz. 4,5 milyar yaşındaki bir pastanın üstüne dikilmiş iki minik mumduk seninle. Çok kez üflediler bize, ısrarla sönmedik. Sen gittiğinden bu yana nerede birlikte yanan, birbirini ısıtmaya çalışan iki mum görsem nefretle bakıyorum onlara. Bir gün sönmeleri için dua ediyorum. Dedim ya mumların kırılmasını umursamıyorum artık. İyi bir insan olarak tanımlardım kendimi. Öyle miydim, artık emin değilim ama umursamıyorum da. Beni sensiz bıraktığın günden sonra bir kutu edindim; sana dair özel günlerde, doğum günlerinde mesela, alacağım hediyeleri saklayabilmek için. İlkini geçen 5 Şubat'ta aldım. Seveceğini düşündüğüm, gördüğünde gözlerini mutlulukla ışıldatacağına inandığım hediyeler alıyorum senin için. Bir gün onları sana sunabileceğim umudunu hep yüreğimde taşıyacağım. Şarkılar, kitaplar, filmler, şiirler öğretmiyorsa da hayat öyle olduğunu söylüyorsa inanmalı insan. Korkumdan her sarılışımda geri ittiğim o telefon bir kez çalsın diye beklerken öğrendim ki herkesin acısı sevgisi kadarmış. Bendekini her gün defalarca tattım sen gittiğinden beri. Her gün o acıyı en az bir damla gözyaşı ile besledim. Dünyanın merkezi sendin her gün. Sokağa çıkmalıyım belki de artık. Çok uzun süredir görüşmediğim dostlarıma yeni adres bırakmalı, odamı havalandırmalı, etrafa saçılmış kitapları toplayıp rafları düzenlemeli, çocuklara dondurma ısmarlamalı, yarım kalmış şiirleri tamamlamalı... Ahmet Telli öyle yapmış aşk bittiğinde. Peki ama ya aşk hiç biter mi? Şarkıda ne diyordu? Kalır adımızla bir sokak duvarında... Çıralı'dan bir fotoğraf geliyor aklıma, bilirsin sen de. Kalır bir odada bir yastık oyasında... Kalır dilimizde yinelenen bir şarkıda... Buruk bir gülüşte, dağılmış yürüyüşte... Kalır bir sokakta, bir genel telefonda... Kalır bir pazarda, bir kahve kokusunda... Bir çiçekte, bir deniz kıyısında... Aşk hiç biter mi? Hiçbir şey olmamış gibi boşlukta kaybolup gider mi? Gitmez! Bitmez! Hâl böyleyken o pencereyi açık bırakıp, kitapları toplayıp, dostlara adres bırakıp, çocuklara dondurma alıp hayatıma devam edemiyorum işte. "Olursa seninle olsun isterim, olmazsa da başkasını istemem" demiştim ya, bende yalan yok, başkası için atmaz bu yürek. Öyle bir şeye niyetlendiği vakit kendi ellerimde sökerim yerinden. Seni öyle bir yere sakladım ki kalbimde, öylesine güvendesin ki o yerde, merak etme, hiçbir zarar gelmez sana orada, kimse söküp atamaz... Bir keresinde "keşke bu kadar yara almadan önce ayrılsaydık, 1-2 sene sonra, yaralarımız kabuk bağladıktan sonra yeniden birlikte olur, daha mutlu olurduk" demiştin. O vakitler çok üzülmüştüm bu sözüne. Şimdi, içinde bulunduğum şu ruh halinde, bunun bir gün gelip de gerçek olması ihtimalini düşünmeden edemiyorum. "Bizim hikayemiz böyle yarım kalmamalı" diyorum. Umut fakirin değil, benim ekmeğim artık. Bitmesin diye ufak lokmalar halinde tüketiyorum. Çünkü bir gün seninle yeniden birlikte olma umudu benim her şeyim. Başından ne geçerse geçsin, hayatına kimler girerse girsin, bir gün özlersen, seni sımsıkı sarıp sarmalayacak, eskisinden çok daha fazla ve çok daha doğru sevecek beni özlersen bil ki kollarımı kocaman açmış seni bekliyor olacağım. O gün geldiğinde, ki gelmesini umuyorum, tereddüt içine düşme, ne olur. O gün gelene kadar ben senin için olmak zorunda olup da asla olamadığım kadar doğru ve sorumluluk sahibi biri olmak için elimden geleni yapacağım. Unutmadığını düşünüyorum, Ayten Alpman'ın olsa da bizim hep Cem Adrian'dan dinlediğimiz ve benim sürekli senin kulağına fısıldadığım şu şarkının sözleriyle yâd et hep beni. Geldiğin gün yine bunu fısıldayacağım kulağına: "Bir akşam gözünde aşk tüterse, geçmiş günler aklından geçerse, kalbin bomboş ümitler biterse, sen üzülme ben varım. Neler geçti kim bilir başından Sevgi umdun hep başkalarından Ağlama gidenlerin ardından o giderse ben varım. Zaman durdu sanki beklerken seni Ben bir tek sevgiye bağladım kalbimi. Ayrılmam istersen hiç yanından Çağırsan gelirim çok uzaklardan Eskiden korkardım yalnızlıktan korkmam artık sen varsın."
6 notes · View notes
yorgunherakles · 10 months
Text
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, o bir müthiş bahtiyarlık.
nazım hikmet - beş satırla
37 notes · View notes
dusunumsel · 4 years
Text
Hayalet Oğuz
Tumblr media
Şehrin kalabalık caddelerine, sokaklarına karışıp; etrafı, olan biteni, hareketi izleriz bazen. Kendi içimizde hareketini tamamlamış, oturduğu yerden doğrulmayan bir acıyı kışkırtmak, harekete geçirmek ve def etmek arzusuyla. İnsanın bir kere doğduğu ve bir kere öleceği biyolojik bir saptamadır. Olaylarda, anlarda ve zaman zaman büyük sessizlik nöbetlerinde, doğar ve ölürüz tekrar tekrar. Doğarken bir mite, bir aşka, bir nesneye iltisak ederiz. Böyle kan emici bir bağlılık, yaşamı idame ettirmemizin gösterilen, öğretilen bir yoludur. Cebinizdeki son parayla, sizi yaşama bağlayacak bir kitabı, bir hikayeyi ve belki bir kurtuluş reçetesini bulmak için arşınlarsınız yolları. Böylesi en acısız olanıdır. Fakat gerçek, içinizden atamadığınız, içinize çöreklenmiş o acının harlanmasıyla bir kez daha göz kapaklarınızın önünden beyninizin içindeki sinirlere dek görünürleşir, vücut bulur, solur havasızlığınızı. Böyle bir vakit; ıslığım göklerdeki bulutlara değin uzanırken, ayaklarım yolunu şaşırmış birbirine dolanırken, huzursuzluğum gün ile beraber koyulaşırken, bir kitap çektim, binlerce defa yaptığım gibi. Aynı iflah olmaz umudu yaşatarak, yaşamak için. ‘O Pera’daki Hayalet.’ Biliyorum esasen. Ne vakittir alacağım bu kitabı, başkaları düşüyor ama aklıma, A kitabını okurken B’yi düşünmeden edemem. Ve bilirim hatırı kalır C’nin, böylelikle yedi-sekiz kitabı aynı anda sürüklerim veyahut onlar beni sürükler. Çektim kitabı. Kaç paralıktır diye baktım, gözlerimi kaçırarak herkesten. ‘Elverir,’ dedim kendi kendime. Oğuz Haluk Alplaçin yani nam-ı diğer Hayalet Oğuz. Bazı kimseler şiir gibi yaşar ve üstelik şiir de yazar. O pek bahtlı ve pek bahtsız simalardan birisi Hayalet Oğuz. Kimileri için karşıt insan, anti, kimileri için bohem… Esasen, Hayalet Oğuz başlı başına bir tevatür; izleği sürülemeyen, gizemli, yalnız bir adam. Ölür herkes gibi, dolanır hayaleti, herkesten başka. Çokça şair, öykücü, romancı, gazeteci yani lafı gevelemeden çokça entelektüelin arasında, gelen hesaplara pek ilişmeden sarhoş olmuş bir yaşam erbabı, bilinmeyenli bir denklem. Öldüğünde cenazesinde sorar İmam ‘anasının adı nedir merhumun?’  diye. Zincirlikuyu’da bir ölüm sessizliği olur fakat bu defa mekanın atmosferi dolayısıyla değil, kimse bilmez adını ananın, Dürnev Tunaseli ‘Havva,’ diyerek bozar sessizliği, neticede Havva hepinizin anasıdır, toprağa verilir hayalet. Mizah dergilerinde yazmış Hayalet Oğuz, ellilerin kasırgası, ünlü dergisi ‘Dolmuş’ bunlardan birisi. İsmini, çok muzip yazar-çizerler koymuş, Oğuz birden Hayalet olmuş. Hasan İzzettin Dinamo ile yabancı hikaye, fıkra ve romanları çevirmiş. Çevirilere sadık kalmamaya, Türk okurunun anlayacağı, benimseyeceği, hoşlanacağı hale getirmeye o yıllar başlamış Hayalet Oğuz. Tabii mülksüzdür Hayalet; evi yoktur, ev gibi arkadaşları vardır;  Ertem Eğilmez, Bülent Oran, Tezer Özlü, Orhan Duru, nicesi… Mülkiyete karşı tuhaf bir kaşıntısı vardır Hayalet Oğuz’un. Ahmet Oktay ‘Bir İstanbul Bohemi’ adlı yazısında şöyle tarif ediyor: “O dönemin koşullarından iğrenen herkesin olmayı istediği, olmak için uğraştığı ve olduğu bir kimlik. Türkiye’nin tüketim ve küreselleşme ideolojisine teslim olduğu günümüz koşullarında merak edilmesinin nedeni de bu bence. Oğuz Haluk, bugünün koşullarında -olunamayanı- temsil ediyor çünkü. Güce karşı güçsüzlüğü, statüye karşı işsizliği ve makamsızlığı; yerleşikliğe karşı göçebeliği.” Tanıklıklar çok, anlatanlar çok Hayaleti. Hep koşturuyor Hayalet, senaryolar yazıyor Yeşilçam’a, çeviriler yapıyor, en ünlüsü Mayk Hammer polisiyeleri, baktı kitapların sonu geliyor, kendi yazıyor Mayk Hammer’i. ‘Dime Novel’ der ecnebiler, on paralık romandır, ucuz roman, sürükleyici, sanat kaygısı az. Çeviriyor Hayalet Oğuz. Eee tabii arada ağır kitaplarda çeviriyor, basıldı mı bilmem ama bir keresinde ‘Sefiller’e yelteniyor Hayalet Oğuz, o sıralar ünlü senarist Bülent Oran’ın evinde konuklukta, Bülent Oran anlatıyor: “Bir gün Sefiller’i çeviriyordu. Çok işi çıktığı için Bülent Oran’a ‘Şuna devam et bir iki sayfa yaz…’ dedi. Bülent Oran itiraz etti: ‘Ben dil bilmem. Nasıl olacak bu?’ Oğuz Israr etti: ‘Ne olacak canım. Sen Sefiller’in öyküsünü bilmiyor musun? Bak şurada kalmışım, oradan sürdür biraz. Yaz bir şeyler.’ Bülent Oran söyleneni yaptı. Oğuz pek beğendi yazıyı. ‘Çok güzel edebiyat yapmışsın. Aferin. Hadi şuradan bir kadeh içki ısmarla!’ dedi. Bülent Oran şaşırdı: ‘Yahu hem yazı yazdırıyorsun hem de üstüne içki ısmarlatıyorsun. Olur mu bu?’ deyince Oğuz’un yanıtı hazırdı: ‘Seni Sefiller’in yazarı yaptık, daha ne istiyorsun.’” Önce Orhan Veli’ye sonra İkinci Yeni şiirine öykünerek yazdığı şiirler; Dost, Taş, Seçilmiş Hikayeler Dergisi gibi dergilerde yayınlanıyor. Yazdıkları pek beğenilmiyor. ‘Gece Kulübü’ adlı Nisan 1957’de yayınlanmış bir şiirinden: “Sen susuyorsun gözlerin de öyle Biz bitiyoruz alkol bitmiyor Sedefli serin aklığında sessizliğin Ellerini mavi mavi görüyorum Hiçbir gün yeni değildir bir öncesinden biliyoruz Eksik şafaklara karşı sarhoş Yaşanmadan eskimiş günlere çıkıyoruz.” 46 yaşında 46 kilo ayrılır Hayalet, yaşama meydan okurcasına yaşadığı dünyadan. Kahraman olmanın düşünü görmeden yaşayan uyumsuz bir kahramandır. Bir romanın en derinlikli yan karakteridir, bize romanı tek solukta okutturan. Can Yücel ‘Bir Ölüm İlanı’ diye yazar ardından: “Zaten hayalet olan Gölge yazar Oğuz’un ölümü de Herhalde kendinden rivayet Oğuz’un cenazesi mi Hayret! Hem o hiç uyumaz ki Belki de ilk kez oradan Kendi kendini Türkçeye çevirecek Yeni dikilmiş bir kalem selviyle Ya da en eski daktilosuyla gecenin Yıldızları tuş” Read the full article
1 note · View note
dramatik-buluntular · 3 years
Text
“Karşı kıyıya düşünce taşıyan bir kayıkçıymışım ben”
zaman ne zaman başladı ne zaman bitecek sık sık düşünüyorum bunu sıra dışı bir tat bırakıyor ağzımda bu düşünce kaybolmamak için hemen çıkıyorum oradan ki çıkmanın anlamı ağırdır anıları koruyan ağaçların dalgınlığına çarpıyorum seçilmiş sözler biriktiren dallarından sararıp solmuş bir söz düşüyor önüme ’’kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.’’ ben o kurşunu hangi yaşta sıkmıştım yüreğime hatırlamıyorum, belki de sıkmamıştım belki de kurşuna dizmiştim oyuncak bir tabancayla bundandır kırk yaşından sonra o morg senin bu morg benim dolaşıp durmam işte böyle saatlerce yürüyorum kendi içimde yürüyorum ve bir tek Meral’e rastlıyorum bir de avucunda sımsıkı tuttuğu gülücük ölüsüne birkaç bin kent öteden sesleniyor bana biliyorum düş güçlerin oyunudur Meral’in seslenişleri uzakların dudaklarında buluşmak, ah bir seremonidir şiir üstüne şiir yazdırıyor aramıza giren o şanslı kentler sonra o şiirler final sorusunu da bilip seçilmişler için yazılmış bir romana dönüşüyorlar ne tuhaf! sevdiğim bütün kızların babaları faşistti elimde aykırı kitaplarla gidemezdim onların evlerine Meral’in babası yoktu, o daha çok küçükken babalar evlerin kabusu değilken henüz onun babası başka bir düşü seçip ayrılmış evden birden rüzgâr çıkıyor hayal gücünü süpüren rüzgâr sona eriyor ağaçların dalgınlığı tekrar çalışmaya başlıyor zaman kavramı kesiliveriyor Meral’in seslenişleri anılar koşar adım yuvalarına çekiliyorlar panikle küçük bir anı koşmak isterken ayağı takılıp düşüyor kaldırıyorum onu yerden yani kendimi neden kaçışıyorsunuz diye soruyorum ona gelmekte olan insan çölünü işaret ediyor eliyle kim olduğumu hatırlıyorum o insan çölünün içinde karşı kıyıya düşünce taşıyan bir kayıkçıymışım ben
17 notes · View notes
nnnebula · 3 years
Text
Gövdesinden ayrılmak isteyen bir gölge gibi ruhundan ayrılmak isteyen bir beden gibi unutulmak istiyorum ben de, tıpkı onlar gibi.
anna ahmatova - seçilmiş şiirler
0 notes
iyekiil · 6 years
Quote
Çünkü bir şey yok olmuşsa tümden, artık her şeydir. Dağılınca un ufak, tümden ve büsbütün, En küçük bir iz kalmayınca benden, o zaman çıkagelirim Ayaklanırım, adım atarım başka bir dünyaya Ayaklanırım, dirilişim gerçekleşir Ayaklanırım, yeniden doğmak değil bu, ayaklanmak aynı bedenle Tarifi imkansız, hayatın ötesindeki yeni hayatta Aklın alabileceği en büyük gururla Yaşamın olduğu yerde, ama hayal edilmedik bir halde Burada, yeryüzündeki öte dünyada Dururum ben, eskisi gibi, ama hesapsızca yeni biri olarak
D.H. Lawrence, "New Heaven and Earth" , Selected Poems ("Yeni Gök, Yeni Yeryüzü" , Seçilmiş Şiirler)
1 note · View note