Tumgik
#uyarıyor
palermoo7 · 4 months
Text
SAAT
geceye doğru 00.35'ten sesleniyorum. Bugün güzel bir gün . Ruhum çok daha yeni artık, ruhum kızgın ve bilinçli. Çünkü hayata öfkelenmek olumsuzluklara öfkelenmek doğru bir öfkelenme biçimi olmasıyla ilgilidir. Ve bu da enerji veriyor insana. Yapamadıklarınız, eksikleriniz gereksiz yere büyüttüğünüz ve olmadık yere anlamlar yüklediğiniz her olay bir hapishaneye çeviriyor yüreğinizin içini. Ancak insanın duyguları hemen karşılık veriyor ve beyni uyarıyor bu noktada. Artık bambaşka bir frekansa geçiyorsunuz. sinyalleri en iyi aldığınız frekansa...
22 notes · View notes
lgeceninincisi · 19 days
Text
Şu sevgi denen şey, ne çok acıtıyor değil mi? Kendimizi savunmasız bırakıyoruz severek, kendi kalbimize sıkıyoruz aslında. Acı çekiyoruz ama istiyoruz. Kalbimiz mazoşist misali seviyor ve acı çekiyor. Oysa katlanıyor, aptal gibi katlanıyor acıya da sevgiye de. Beynimiz uyarıyor aslında bizi. Mantığımız "dur" diyor. "Yapma, bana da yazık yapma!" Haykırıyor kendini koruma çabasıyla. Kalbe geçer mi göz? Geçirmeye çalışıyorum işte. Mantığım canımı çok yakacak biliyorum. Fakat kalbim "beni dinle, daha az üzüleceksin. Evet üzüleceksin ama en azından mutluluğu da tadacaksın." Diyor fakat mantığım araya giriyor ardından; "İçinde tuttuğunda bunlar biriktiğinde neler yapacağını biliyor sen bile korkuyorsun kendinden. Yapma" ikisi de konuşup duruyor. Mantığımın bu dediği şeylerden sonra bıraktım ikisini de dinlemeyi. Başım ağrıyor sadece. Buna odaklanmamalıyım yoksa büyük çıkmaza girip yıkmadığım kişi bırakmayacağımı biliyorum etrafımda. Sevgi zehirli bi sarmaşık, çok güzel gözüküyor. Fakat zehirli işte...
18:36
7 notes · View notes
neysekahveyapalim · 2 months
Text
Babam hep uyarıyor, " Biz ölünce siz birbirinize sahip çıkacaksınız. Siz kardeşsiniz, öyle elalem bakmaz size." diyor. Kardeşimin ise bu ergen halleri beni çıldırtıyor.
15 notes · View notes
dumduzyazi · 3 months
Text
helena ve diana'nın ruhları
dışarıda güneş batmaya başladı. hava serin. içimde bir sıkışmışlık var. sanki hayatımı boşa harcıyormuşum gibi. sanki aradığım şeyi bulamıyormuşum gibi. olmayan bir şeyi dönüp dönüp aynı yerde arıyormuşum gibi.
helena ukraynalı bir kız. insanları tanımadan önce hepsi iyiymiş, beni seveceklermiş ve beni anlayacaklarmış gibi geliyor. ilk bakışta çekici. sarışın, kısa saçlı, güzel vücutlu genç bir kız. cool bir havası var, kendinden emin ve bilgili. biraz ukala. neşeli gibi ama dikkatli bakınca arkasında muazzam bir tekinsizlik ve hüzün denizi var.
beni çok sevmiş gibi davrandı. belki de sevdi. şimdi düşününce gerçekten sevme kapasitesi var mı bilmiyorum, çünkü o kadar kendi dünyasının içinde, o kadar kendisiyle dolu ki başkalarının dünyasına giremiyor.
başta sevilebilme olasılığım beni gerçekten sevindirmişti ama hayal kırıklığına da hazırdım, default olanı buydu son zamanlarda.
insanlar dışarıdan "normal" gibi ama ilk kapıyı açtıktan sonra işler değişiyor. helena gezegenindeki nefret, eski sevdiklerinden öfkeyle bahsetmesi, bağımlılıkları, çocuğundan "the kid" diye sevgisizce bahsetmesi hiç beklemediğim bir atmosferdi.
sözü eğip bükmeye gerek yok. helena'dan hoşlanmıştım, o da benden hoşlanıyor gibiydi ama onu çok tekinsiz, soğuk ve zararlı bir dünyada buldum. sarılsak da, öpüşsek de ruhum bu evrende üzgündü, onun enerjisinde ruhumun üstü başı toz toprak oluyordu.
galiba ruhuma iyi bakmam lazım, onu yeni maceralara açarken zehirlememeye, saflığını bozmamaya dikkat etmem lazım. iyi ruhların atmosferinde olmam lazım.
mesela diana gibi. diana kelimesini gördüğümde bile içimi bir mutluluk kaplıyor. diana 25 yaşında bir profesyonel ve içe dönük bir kız. uzun siyah saçları, gülerken içten gülen mavi gözleri, sorumluluk hissi, özenli olması, açık ve parlak kalbi. diana'nın evreninde dolaşırken sanki beyaz ağaçlardan oluşan bir ormanda dolaşıyorum, bazen garip yaratıklar ağaçların arasından çıkıyor, beni uyarıyor, bir yola yönlendiriyor ama hiç biri zararlı değil, garip ve ilginç. bu yaratıklar benim anlamadığım ama o evrenin önemli görevleri olan dört ayaklı mensupları. diananın ruhunda gezerken bazen hüzün nehirlerine rastlıyorum, parlak, sonsuzluktan gelen, zamansız ve ilk bakışta anlayacağın türden bir hüzün. bir ağıt. her seferinde ilk günkü gibi güçlü. diana'nın gözlerinde saklayamadığı bir hüzün. bildiğimi bildiği bir hüzün. artık utanmadığı, saklamadığı, beni de içine aldığı, birlikte hissettiğimizde etkisi azalan bir nehir.
işte böyle evrenler bulup ruhumu teslim edebildiğim zaman gerçekten mutlu oluyorum, bir insanla gerçekten birlikte olmuş gibi hissediyorum. öpüşmemiş, sarılmamış ve sevişmemiş olsak bile birbirimizin ruhunda cesaretle dolaşmalarımız dünya ötesi bir tecrübe.
işte sık sık diana'yı düşünüyorum. benim nasıl bir ruhum olduğunu, ilişkilerin anlamını düşünüyorum. yeni tanıştığım insanların evrenlerini hissetmeye çalışıyorum. bu bana nasıl bir fayda getirecek bilmiyorum ama bir yöne doğru gidiyorum.
bana şans dileyin. bir yöne doğru gidiyorum.
7 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media
Ne zayıf karaktere sahip insanlarız biz. Ne iradesiz hallerimiz var. Bütün mantık akidelerinden sıyrılıp; gönlümüzün, heva ve heveslerimizin peşinden sürükleniiiiip gidiyoruz. Her girişim öncesi de sonrası da neler olacak, tüm ihtimallerin farkındayız. Tanıyoruz aslında kendimizi. Ama yine de hatalar zincirlerinden kurtulamıyoruz. Aslında yöntem belli, ayet uyarıyor: Yaklaşmayın. Seddi zeraiyi düstur edinmek lazım. Olayın karşısına geçip göz kapamak değil maharet; olayın yanından bile geçmemek aslolan. Allah hatalardan mahfuz kılsın vesselam.
37 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
Maalesef Ders almıyoruz...
Allah bizi uyarıyor...
Ama biz!
Bir türlü doğru yola gelmiyoruz...
39 notes · View notes
blackandwhitsworld · 2 years
Text
Yardım kolisi hazırlayan arkadaşların dikkatine! Görevliler uyarıyor. Bölgede hava şartları çok sert. Yağmur ve kar gönderdiğimiz kolileri ıslatıyor. Ayakkabı ve kıyafetler kullanılmaz hale geliyor.Kolilerimizi hazırlamadan önce kolinin içine çöp poşeti koyup yardımlarımızı içine koyalım! Poşetlerin ağzını sıkıca bağlayıp o şekilde koliyi bantlarsak yardımlarımız heba olmaz.❗
57 notes · View notes
mutludegilim · 6 days
Text
Bugün hoca bana dedi ki senin adını tilt koydum çünkü beni sürekli uyarıyor ben de yanlışlıkla oluyor hocam dedim yanlışlıkla olan şey kalçamın dışarı çıkması shshsh buna çalışcam
Tumblr media
2 notes · View notes
naftalin2027 · 13 days
Text
HERKES İçin SiYER (12.Bölüm)
✓Nübüvvet in 11.yili Zilhicce ayı
✓Peygamber efendimiz çadırları gezecegi zaman yanına Hz Ebubekir ve Hz Ali ranh i alıyor
~Niye Hz Ebubekir ve Hz Ali ?
Hz Ebubekir Ebu leheb e Hz Ali ise ebucehil e cevap karşılık olsun diye
✓Allah Resulü menhec yol öğretiyor söz yok tavır var
✓İlim de ve tebliğ de hırs caizdir
✓1.akabe biatinda biat eden ilk 6 sahabi
*Es’ad bin Zürâre, Allah-u ekber
*Avf bin Hâris, Allah-u ekber
*Râfi’ bin Mâlik, Allah-u ekber
*Kutbe bin Âmir, Allah-u ekber
*Ukbe bin Âmir, Allah-u ekber
*Câbir bin Abdullah, Allah-u ekber
✓İslami bağ dan önce insanı bağ gelir
✓Tebliğ ile beraber Risalet Davasına sahip çıkın
✓Kabe Beytullah ev demek davete önce evlerinizden başlayın
✓Cuma namazı gelmeden önce zaten kıliyor Esad ibni Zürare
✓Akabe biatinin ilk şartı tevhid son şartı itaat
✓Önce iman sonra ahlâk
✓Yesribe muallim olarak gönderilen kişi Musab Bin Umeyr
~Neden Musab Bin Umeyr?
*Beden güzel
*Dil güzel hitabet ikna edici özelliği var sabırlı
*Üslup güzel
*Üsul güzel
*Mesaj güzel verilmeli
✓Her davet insanınin bilmesi gereken 3 madde
*Mesaj mükemmel {Kur'an ve Sünnet}
*Muhatap muhterem{ Muhatap insan ise değer verilir}
*Metod muceddid { metod sürekli değişen yenileyen yenilenen biseydir}
✓Dava adamı İzzetlidir
✓Muhatabı mesajla buluşturma karşılaştırma önemli bı etkendir
✓Sad bin Muaz Musab Bin Umeyr e doğru geldiğinde ellerini açıp Rabbimm! İhlasimi arttır diye dua ediyor.
✓2.akabe biatinda peygamber efendimiz zaman ve mekanı söyledikten sonra şu iki konuda uyarıyor
*Uyuyanlari uyandirmayin
*Geç kalanları beklemeyin
Çünkü bu dava zor bir dava bir gecesini uykusuz geçirmesi gözüne gelmeyecek ...
Herkes için siyer
Muhammed Emin Yıldırım
Bekir Develi
2 notes · View notes
kocalls · 4 months
Text
her gün bir yerden göçmek ne iyi
her gün bir yere konmak ne güzel
bulanmadan donmadan akmak ne hoş
dünle beraber gitti cancağızım
ne kadar söz varsa düne ait
şimdi yeni seyler söylemek lazım.
Annem de çok severdi bu şiiri ama "bulanmadan, donmadan akmak" kısmına katılmazdı. "Yeryüzünün bütün akan suları bulanır, geçtiği yerlerin kiri, pası, çamuru, suyun saydamlığını bozar. Kış güçlüyse donar. Önemli olan bulanmamak, donmamak değil, akmaktır. Su akabildiği sürece, yeniden temizlenmek, soğuğun donduruculuğundan kurtulmak umudu vardır. Kimse saf, kimse masum değildir. Yaşayan kirlenir; önemli olan safiyeti, masumiyeti yaşamın amacı haline getirmektir. Aslolan yaşamdır. Yaşam oldugu sürece saf olmak, masum olmak umudu da vardir. Babam bu düsünceye karşı çıkmıştı. "Suyun özü temizdir" demişti, "İnsanın özü de. Onemli olan, bunca kötülüğe, bunca zalimliğe, açgözlülüge karşı özümüzü koruyabilmek. Dünyanın en zor işi bu. Gündelik hayat acımasızlıklar üzerinde dönüyor. Bizi o masum özümüzden uzaklaştırmak için hayat birbirinden parıltılı ilişkiler sunuyor: Yalanla, sahtekârlkla, bencillikle cilalanmış ilişkiler. Nefsimizin istahini kabartacak renkli oyuncaklar. Ruhumuzu köle edip aklımızı bedenimizin emrine sokmak için. İste buna karşı uyarıyor bizi Mevlâna Hazretleri. Ve kirlenmemiş olana, bulanmayana, donmayana övgü düzüyor.
3 notes · View notes
revnaktarblog · 1 month
Text
Bizim kedi koltukları tırmalamaya kalkıyor babam da yapma diyorum ya diye kibarca uyarıyor yine yapınca kudurdun edepsiz kudurdun diyor çok komik
2 notes · View notes
muhteva · 2 months
Text
Tumblr media
"Kendi ikliminde yetişmeyen kimselerle bir arada olmak; sen gibi düşünmeyen sen gibi hissetmeyen kimselerin arasında kalmak. Nasıl bir zindan değil mi? Fakat kalbi uyarıyor insanı; içinden bir his, sen buraya ait değilsin, diyor. Sen buraya ait değilsin; ayrıl yoksa solacaksın..."
İyi geceler 💫🌸☘️
6 notes · View notes
zevahirse · 2 months
Text
umut bazen kendini kandırmaktır.
göz ucuyla pencereye bakıyorum şimdi, bir çocuğun ellerinden kayıp gökyüzüne yükselen balon misali özgür bir saflık hakim dışarıya. o çocuğun ifadesine bürünüyor ve sanki onun duygularını yaşıyorum, üzüntüyle ama bana geri döneceğini umut ederek süzüyorum gökyüzünü, pek de güzel serilmiş kar yeryüzüne, saf duruyor bir o kadar da ıssız. rüzgarın serzenişleri karşılıyor beni, cama usulca dokunup devam ediyor yoluna ama arkasında histerik bir uğultu bırakmayı da unutmuyor. herkes, her şey kendi yolunda ilerliyor ve hayat bir şekilde devam ediyor.
çıt çıkmadığını sandığınız o kaldırımlarda bot tabanlarında ezilen karların sesini duyuyorum, soğuğa ayak uydurmaya çalışan insanların farklı yaşamları gözlerimin önüne seriliyor korna sesleriyle. pencerenin arkasından dahi burnumun ucunu kıpkırmızı yapmaya yetmiş bu soğuk, şimdi o insanların kendi hayatına eşlik ediyor. göz gezdiriyorum karşı caddeye, sokak aralarına ve sıcaklığını en uzaktan hissettiğim dumanın yükseldiği tezgâha.
"sizi de birileri bekliyor mu? ne amansız bir koşuşturmaca." diyorum kendi kendime.
dalmışım sanki, beni ufak bir çıtırtı uyarıyor da alıyorum gözlerimi dışarıdan. soruyor bana,
"hiç, birini daha özgür olacağını bile bile geri dönmesini bekledin mi?"
ah.. birini beklemek, ne güzel şey. kalp kırıklıklarıyla döşenmiş yolun umutla aydınlanması gibi bir şey, adım atsan da atmasan da kanıyorsun. ama o aydınlık var ya? işte onun için değer. kavuşamasan da uzaktan görmen yeter, bir kalp sızısı eşlik eder. gelmesin. batmasın bu kırıklar ayağına, kanamasın daha fazla. bilirim yüreği filizlenir de çiçek açar orada, ama ben yine de beklerim. yüzünü uzaktan görür de umut dolar, beklerim.
ikimizin de yaralarını saracağı, öpücükleriyle dindireceği acıları. gelir belki o gün? o güne kavuşmak emek ister. acı, fedakarlık ister. ayrılıklar bir gün elbet sarılmadan göğüs kafesinin sıkışacağı günü getirir, getirmek zorunda. bense buna inanmak durumundayım, belki de kendimi kandırmak. ama severek, isteyerek kandırmak. bazen umut kendini kandırmaktır. ben o güne kadar beklerim, bekledim. çünkü beklemek güzel şey. sevginin, yaşamanın bitmediği yer.
içimdeki ağlak çocuğun kollarında kendini avutmasına ihtiyacı olan kişiye.
6 notes · View notes
kimbagislayacakbeni · 3 months
Text
Biri
Biri giriyor hayatınıza. O güne kadar tüm “aşık oldum” dediklerinizin sanı olduğunu gösteriyor size. Yemek yemeniz, su içmeniz bile değişiyor onu gördükten sonra farkında olmadan. Havanın kokusu, suyun tadı olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz. Yeşiller daha yeşil, maviler daha mavi ve tüm renkler daha renk olarak gözükmeye başlıyor gözünüze. Onun sesini duyduğunuzda kulaklarınız olduğu için bi’ kez daha şükrediyorsunuz Tanrı'ya. Kazımaya çalışıyorsunuz o sesi kulaklarınıza. Onun gözlerindeki huzuru tattıktan sonra, şükrediyorsunuz gözleriniz olduğu için.. Yeniden anlamlanıyor bildiğiniz her şey, her kelime, her cümle. Her şey biraz daha benzemeye başlıyor ona, her şey çok fazla anımsatıyor size onu. 
Biri giriyor demiştim hayatınıza. O biri zamanla “hayatınız” oluyor. Onsuz hiçbi’ eylemi yapamayacak ve hatta nefes dahi alamayacak gibi hissediyorsunuz kendinizi. Sanki ondan öncesi yokmuş, her şeyin başlangıcı oymuş gibi.. Hayat filminin başrol oyuncuları sizmişsiniz gibi geliyor. Tabi biraz zaman geçtikten sonra aslında onun başrol, sizin figüran olduğunuz ortaya çıkıyor. Ama kabullenemiyorsunuz. İnsan zaten kaybetmeyi sevmez, hele ki kazandığını düşünen insan kaybettiğini asla kabul etmez. Nitekim kabullenemiyorsunuz da.. En yakınlarınız uyarıyor sizi ama kulak asmıyorsunuz. Onların sizi anlamadığını düşünüyor, hatta bunu onlara da söylüyorsunuz. 
Ve hayat filminiz oynamaya başlıyor.. Film oynadıkça siz durgunlaşıyorsunuz. Söylenildiğinde kabullenmediğiniz şeyleri yaşamaya başlıyorsunuz. Bi’ kılıf uydurmaya çalışıyorsunuz olanlara. Her şeyin bi’ nedeni oluyor size göre ve her nedense hep o suçsuz oluyor. Yine de ona toz kondurmuyorsunuz. Aslında kondurmadığınız tozlar birikiyor, ileride size pislik gelecek, rahatsız edecek ama fark etmiyorsunuz.. Tabii bu sırada kum saatindeki kumlar hızla akıyor, zaman geçiyor ve yaşananlar hayalleriniz değil, maalesef ki gerçekler oluyor. Başlarda yüzünüzde tebessüm olan, kalp atışlarınızı tavan yapan şeyler gözünüzde yaş, içinizde kağıt kesiği sızısı halini almaya başlıyor. Ki sanırım en acı dönem de bu oluyor.
Filmi biraz daha ileri saralım.. Havanın kokusu uçmaya, suyun tadı kaçmaya ve renkler eski haline dönmeye başlıyor. Önceden anlamlandırdığınız her şeyi bu sefer anlamlandıramamaya başlıyorsunuz. Kafanız basmıyor, aklınız almıyor. Geçmişle şimdiki zaman arasında bi’ yol olduğunu farkediyorsunuz,ve o yolun ne çabuk bittiğini. Bi’ sonraki durak gelecek, ama geleceği göremiyorsunuz. Onu izlerken, hareketlerini takip ederken o kadar yorulmuş ki gözleriniz, geleceği seçemiyorsunuz.
Bazı filmlerin başında düşündüğünüz son, aslında hiç de sizin düşündüğünüz gibi değildir. Ve çoğu zaman mutlu sonlar filmler içindir.. Hiçbi’ şeyin zannettiğiniz gibi olmaması, tüm sanılgılarınızın yanılgıya dönüşmesi hayret içine düşürüyor sizi. Bunları görmemesi için bi’ insanın kör olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu konuda yanılmıyorsunuz da. Kördünüz! O her şeyin mükemmel olduğu zamanlarda siz sadece görmek istediğinizi gördünüz! Üzgünüm..Biraz sizin adınıza, en çok kendi adıma. Bi’ daha asla o kadar heyecanlanamacağınızı, gözlerinizin öyle görmeyeceğini, damağınızın tat, burnunuzun koku almayacağını -ki onun kokusunu asla unutamayacaksınız, parfümünün kokusunu duyduğunuz an yine burnunuzun direği sızlayacak! - düşünüyorsunuz. Ve yine yanılmıyorsunuz! Ondan sonra birileri çıkıyor karşınıza. Ama bu sefer de her karşınıza çıkanı siz engel gibi görüyorsunuz. Bi’ noktada ne yapıp ne edip ondan rahatsız olmayı başarıyorsunuz. Karşınıza çıkan size değer veriyor, bu sefer de siz onu heba ediyorsunuz.
Biri çıkıyor hayatınızdan.. Dünyanın tüm odaları boşalmış gibi hissediyorsunuz. Yapayalnız kimsesiz kalmış gibi.. “Hayatınız” olmuştu gelen,götürüyor hayatınızı da giderken..
4 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media
Bayramlar ah bayramlar!
Mutluluk getiriyorsa da hüzün de derhatır ettiren bayramlar.
Ailede ne anne tarafından ne de baba tarafından kimsenin daha ölmediği, yokluk yılları olsa da tebessümlerin bolca sergilendiği bayramlar.
Rahmetli dedem, Kore Gazisiydi. Biraz şakacı birazcık da palavracı bir karaktere sahipti. Bayram günleri tüm teyzeler ve dayılar kuzenlerle doluşurduk dedemlere. Dağ başında, ahşap ve topraktan yapılmış evleri vardı. Kucaklık dediğimiz modern ismiyle şömineli mutfakları vardı. Ben kucaklık ismini daha çok seviyorum. Bir nevi tüm aileyi o mekan, bir araya getirip kucaklıyordu çünkü. Tüm torunlar, ateşin etrafında toplanır anneannemin, ateşte hazırlamış olduğu etli, nohutlu, patates sulusu ve dövme pilavı bakır tabaklarla önümüze bırakılırdı. Bir taraftan iştahla yemeğimizi yer, bir taraftan da heyecanla dedemin Kore hikayelerini dinlerdik. (Ah ah ateşte pişen o lezzet harikası yemek yazarken bile kokusu burnuma geldi.) Dedeme sorardık, en meraklı torun olarak genelde de ben sorardım tabi.
- Dede ne yerdiniz oralarda?
- Çekirge
Herkesin yüzünde bir tiskinme belirtisi.
- Dede küçücük çekirgeyle nasıl doyardınız?
- Orada çekirgeler çok büyük, bu dağdan diğer dağa kadar zıplarlar.
- E dede nasıl yakalardınız?
- Kamalak ağacının çalılarıyla.(Kamalak, bizim buralara has bir ağaç ne gezsin oralarda)
Arkada annelerimiz bize bakıp tebessüm ediyor. Büyük torunlar atma dede ya diyorlar. Anneannem de arada uyarıyor dedemi:
- Yalan söyleme çocuklara.
Biz her ne kadar yalan olsa da tabiki de dedeme inanacağız o bir kahraman çünkü. Diğerleri sanki oralara mı gidip görmüşler.
Yemeğin de lezzetiyle dedemin palavraları pek bir hoş gelirdi bizlere. (Sonradan öğrendik dedem Kore'ye indiğinde savaş bitmiş imiş.)
Vesaire anılar işte. Her bayramda bir parça geçmişe götüren bazen hüzünle, bazen özlemle, bazen de tebessümle yadettiğimiz anılar.
Fikret İ
42 notes · View notes
onderkaracay · 5 months
Text
Tumblr media
🎯 YAZDIKLARIMI BATI ÜLKELERİ OKUYOR TÜRKLER NEDEN OKUMUYOR?🎯
Okuyan bir toplum olmuş olsaydık bu halde mi olurduk sorusu yazının başlığı sorunun yanıtını veriyor.
Çok üzücü olmasına rağmen gerçek bu.
Yüzleşiyoruz kendimiz ile ve acısı artan çare arıyor. Acıya dayanıklı hale gelmiş acı bağımlısı olan herkes emperyalizmin sömürgesini ayakta tutuyor.
Böyle bir toplumun içinde kendi kişisel çabamın sonucu bir mücadele olarak yaşam beni doğurdu.
Tarihimiz ve Türk büyükleri ile tabi ki öğünmek hakkımız.
Yalnız bugün karşı karşıya kaldığımız durum Türk büyüklerini değil bizim bu zulümden yine nasıl başarı ile çıkmamız gerektiğini önümüze koydu!
Yarın bizde gelecek kuşaklar için eğer bir övünç kaynağı olacak isek bu zulme yenilmedem daha fazla zarar vermelerine izin vermeden insanlığı yaşatacak olan devrimi geri götürmemiz gerekiyor.
Bizim takip etmemiz gereken yolu Mustafa Kemal Atatürk bir asır önce çizmiş.
O çizgiyi takip etmeyenlere devleti emanet ettiğimiz içinde bedel ödüyoruz.
İlle de dibe vurmamız mı gerekiyor?
Yaşam bize bu zulmü bertaraf etmemiz için son bir fırsat verdi.
Bunu teperse bu toplumu Anadolu üzerinde yaşatmaz.
Coğrafyanın kader olduğu kadar o coğrafya üzerinde yaşayan insanlar da o coğrafyanın kaderidir.
Anadolu jeopolitik önemi ve değeri yüksek bir yurt olduğu için Türklere emanet ata yurdudur.
Hiç bir silahın bugüne kadar işlemediği Türk ulusu din silahına da vurularak yenilmeyeceğini, Atatürk ile aldatanlara yenilmeyeceğini göstermek zorundadır.
Bundan sonra ki süreçte din ile aldatanlar kadar Atatürk ile aldatmak isteyenlerin daha büyük bir tehdit olduğunu anlamak zorundayız.
Bunun için şahsım ile ilgili hiçbir beklenti içinde olmadan bu tür çabaları boşa çıkarmak için ilmi sır ile sırlandım.
Bize Türk ulusunun sorumlu bir yurttaşı olmak ve bu bilgileri her yurttaşın kendi çevresine anlatarak bir Kuvayı milliye dayanışması örneği vermek durumundayız.
Oy vererek güvendiğiniz ve Atatürk için ısrarla oy verdiğiniz Cumhuriyet Halk Partisi ne yazık ki devrinden uzak halktan kopuk emperyalizminden yana sürdürülebilir bir sömürge düzenini devam ettirme yolunda ilerliyor. Buna izin veremeyiz.
Cumhuriyeti kuran partiye Cumhuriyeti yıktırmaya yönelik bir niyet sahne almış durumdadır.
Partinin içine işbirlikçi olanlar yerleştirilmiş veya sızmış durumdadır.
Büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk bir asır önce bu konuda bakın bizi nasıl uyarıyor;
✓ Beni övme sözlerini bırakınız. Gelecek için neler yapacağız onları söyleyiniz.
2012 yılından bugüne bu topluma tüm engellere rağmen neler yapmamız gerektiğini hiçbir şahsi çıkar beklemeden bilgimi, cesaretimi, yüreğimi ve sorumlu bir yurttaş olarak emanete sahip çıkma borcumu ödemek adına bir mücadele ortaya koyuyorum.
Sizlerde artık bir mücadele ortaya koymak zorundasınız.
Gelecekte var olmak istiyorsak Mustafa Kemal Atatürk sonrası sorumsuzluğun bedelini ödemek zorundayız.
Zalimden aman dilenemeyiz.
Türk olmak insanlık adına büyük bir sorumluluğun adıdır.
Önder Karaçay
2 notes · View notes