Tumgik
#vallahi bıktım artık ya
defnekalbim96 · 2 years
Note
Ben alsaydım öyle bir mesaj valla bir hafta depresyona girerdim.
Öyle oluvak büyük ihtimalle
0 notes
aykoza · 3 days
Text
annem ne zaman mutfakta olsak -olmasak da- korkunç bir şekilde bana evde kalacağımı beni alanın da(?) geri bırakacağını çünkü yemek yapamadığımı sofra düzeni bilmediğimi üşendiğimi hantallığımı iş bilmezliğimi hissettiriyor. yani dile getirdiği farklı şekiller de oluyor ama az evvel bana cacığın salatalarını az koyduğum için bir şeyleri artık öğrenmen lazım dedi? ben de zaten böyle şeyler zamanla olur dedim zaman bitti dedi??! yıllarca deli gibi ders çalışıp boş vakitlerimde de mutfağı ve ev işlerini kollayamadığım için çok özür dilerim ya zevkim o yönde gelişmediği için de sunum perisi olamadığım için de özür dilerim bir erkek beni beğenmeli ev işi yapamazsam temiz olamazsam beni kapının önüne koyar altyapısından midem bulandığı için de…. bunun sebebi ne gerçekten kızlar? ezilirim diye mi korkuyor laf söz etmelerinden mi korkuyor annen sana bir şey öğretmedi mi demelerinden mi korkuyor benim annem neden böyle hissettiriyor bana ya taş şişti sanki göğsümde ben anlamıyorum ya vallahi ben daha kendimi nasıl ispat edebilirim sırf bu sözleri söylemesin diye lisedeyken fellah köftesi yapmıştım her gün okuldan gelip bir şeyler yapıyordum tamam yemek işini pek beceremiyorum ama yani bu şartlar bana hiçbir şeyden zevk aldırmıyor daha dün bitli kurabiye de yaptım yok olmuyor yemin ederim yapışmış benim üstüme bu iş bilmezlik sıfatı yavaşlık hantallık vallahi bıktım ya elin oğluna kinleniyorum bunlar için beni sevecekse sevmesin zaten vallahi yeter ya hem bu düşüncenin altında zaten korkunç bir ‘asla seni gerçekten seven düşünen hayatı müşterek yaşayacağın bir adamla tanışmayacaksın seni kimse sen olduğun için sevmeyecek yemek yapabiliyor musun güler yüzlü müsün temiz misin bunların hiçbiri yoksa maalesef kimse seni sevip beğenmeyecek’ düşüncesi yatıyor yemin ederim o kadar bıktım öyle yoruldum ki ya kendimi korkunç yeteneksiz bir baltaya sap olamamış yetersiz hissediyorum vallahi bizim bu çektiğimiz ne ya böyle söyledikçe kendimi ezdirmemem gerekiyormuş gibi hissediyorum ya noluyoruz Allah aşkına bu bir savaş değil karşımdaki de benim düşmanım değil ya Allah bizi suistimal edecek insanlarla karşılaştırmasın işimizi gücümüzü hayatımızı kolaylaştıran insanlarla karşılaştırsın bizi daima
41 notes · View notes
gundemarsivi · 9 days
Text
Tumblr media
İstanbul – İstanbul
✍🏻 Yavuz Kürkçü
https://www.gundemarsivi.com/istanbul-istanbul/
– Alo, Ayten Hanım? Beni hatırladınız mı, Kısmet? Evet, öğretmen Cavit Bey’in eşiyle büyük mağazada alışveriş yaparken tanışmıştık. Neden aradığımı söyleyeyim: Eski tabirle, “bir maniniz yoksa” bugün öğleden sonra sizi ziyaret etmek isterdim… Öyle mi? O zaman yarın görüşelim. İsterseniz Melahat ve Bedriye’ye de haber vereyim. Gerçi ikisini de pek sevmem ya, ne yaparsınız, gurbet elde insan İstanbul’lu diye razı oluyor artık… Saat kaçta buluşalım? … İki uygun mu? … Tamam, saat üçte olsun. Şimdilik, tschüss!
(Ne biçim bir yer burası? Nereden düştüm bunların arasına? Kaçsan kaçamazsın; birlikte olmuyor, ama nasıl ağırlayacağımı da bilemiyorum! Hiç yoktan tuzlu bir şeyler yapmak lazım. Almanlar gibi pastaneden adam başı bir parça pasta alıp yanına kahve koymayı sevmiyorum. Bunlara böylesi bile fazla ama efendilik bizde kalsın. Evde çörek otu kalmamış, pasta unu da almak lazım, gümüşler yine kararmış, parlatma ilacı almak farz oldu. Ne çeşit pasta yapsam? Off, bıktım vallahi!)
– Hoş geldiniz, buyurun, lütfen geçin. Rica ederim, ayakkabılarınızı çıkarmayın.
– Ayten Hanımcığım, dün telefonda bahsetmiştim, bunlar sizinle tanışmak için can atıyorlarmış ama mahallede herkesle görüşmüyorsunuz diye çekiniyorlarmış. Tanıştırayım: Bedriye, Melahat. (Benim zevkim değil ama koltuklar rahat. Haspam, bambudan yemek takımını yerleştirmiş, dost-düşman çatlatmak için. Çin köşesi olmasa olmaz. Nereden aldığını sorayım bakalım. Şu duvar süsleri, çiçekler… Pahalı şeylere benziyorlar. Alman malı olmadığı belli.)
– Ayten Hanımcığım, bir şey rica edeceğim. Duvardaki tahta tabak hangi mağazadan acaba? Melahat söylemeden önce ben sorayım dedim. Cavit Bey’in eşi de anlatmıştır belki. Mağazaları ben açarım sabahları. Nasıl mı? Yani, sabahın köründe çıkarım dışarı. Büyük oğlanın işi kolaylaştı sayılır. Bu yıl üçüncü sınıfta. Kendi işini kendi görüyor. Küçüğü çocuk arabasına atarım, bir gün Nippes Pazarı’na, ertesi gün Beyaz Çarşı’ya giderim. Her gün mutlaka bir şey alırım. Kimde bir şey görsem, hemen sorarım nereden aldığını, kaç para verdiğini. Bir başka huyum da, her aldığımı bir süre kullanıp iade etmemdir. Kasa fişlerini mutlaka saklarım. Bakın, portföyümde en az otuz tane kasa fişi bulursunuz. Tabak nereden dediniz? Amerika’dan mı? (Rüküş, söylemese ölürdü Amerika’ya gittiğini. Şu Vecihi olacak moruk, paraları bakkallıkta batırmasaydı, dünyayı dolaşmıştım. Japonya’yı ve Hawai’yi çok görmek istiyorum; Elvis’in filmlerinden tanımak yetmiyor. Amerika’ya giden adam neden orada kalmaz ki? Adı batası Almanya’ya niye gelirsin be kadın?)
– Ne marka sigara içtiğinizi bilemediğim için… Bundan bir tane alır mısınız?
– Alırım tabii. Şekerim, bakın, ben sigarayı kaç kere bıraktım; o beni bırakmıyor. Önce püf püfle başladım. Türkiye’deyken de yabancı sigara içerdim. Anlarsınız ya, fiyakamız tam olacak. Vecihi’yi her hafta sonu Belçika’ya gönderiyorum, sırf sigara alması için. Onun da canına minnet, “Brüksel’de istakoz yiyesim geldi” diye tutturur. (Fazla kurcalamamak lazım. İki kere gitti, her hafta diyorum ama olsun. Bülbülün çektiği dilinden!)
– Çay mı alırsınız, kahve mi? Yoksa önce bir Türk kahvesi mi?
– Hiç alışamadım kahveye. Varsa yoksa çay. İyi demlenmiş çay gibisi var mı? Hele Earl Grey…
– Biz de öyle.
– Kısmet Hanım, ben eskiden bu kadar sık çay içmezdim. Alt katta İskoç komşularımız var. Her dakika bizdeler. Kızcağız biraz sıkıntılı, kendini bu yüzden çay içmeye vermiş; ondan alıştım bu uyuşturucuya. (Mary de Avrupalı göçmenlerden. Anlayamıyorum doğrusu. İşsizlik sigortası desen, kendi ülkende de var. Burada çalışarak alacağın parayı, orada neredeyse çalışmadan alırsın. Kızcağıza yabancı olduğu için kimse hakaret etmiyor; üstelik sarışın ama gene rahatsız. Mahallede herkesle görüşür. Bütün iş köpekte herhalde. Öğrenmemekte inat ettiği Almancasıyla köpekler üzerine kapı önlerinde konuşur da konuşur. Mary ile sabah akşam çay içeriz, o sütlü, ben limonlu. Bizimkilere benzemez. Dedikodusu yoktur, kimsenin kötülüğünü istemez. Bakalım, bunların kirli çamaşırları ne zaman çıkacak ortaya?)
– Bedriye Hanım, bir parça daha pasta alır mısınız? Poğaçaların tadına bakmanızı tavsiye ederim, Melahat Hanım. Bu sefer her şey tam denk geldi, güzel kabardı. Tarifini veririm tabii, çok kolaydır. Sizinle hiç karşılaşmadık galiba, değil mi?
– Çarşıda, pazarda karşılaşıyoruz ama siz çevrenize dikkat etmiyorsunuz herhalde. İnsan tanımayınca durup dururken… Biz de İstanbulluyuz, Ziverbey’den. Hayatım, ben geleli beş yıl oldu. Alışamadım buralara. Hele bizim gibi büyük şehirden gelenler için Almanya pek küçük. Siz neresindensiniz İstanbul’umuzun, Aytenciğim?
– Ben İstanbullu değilim. Babam bakanlıktaki memuriyetinden emekli olunca (yüksek mühendis olduğunu söylesem “kasılıyor” derler, söylemesem herhangi bir memur parçası sanırlar) Nişantaşı’ndan bir daire aldılar. Annemin vefatından sonra o evde duramadı, sattı. Şimdi Suadiye’de oturuyor. Kadıköy tarafından birkaç semti, karşı taraftan da Beyoğlu, Şişli, Osmanbey taraflarını biraz bilirim.
– Biz az daha içerdeyiz. Bostancı’dan demiryoluna doğru giderseniz, Kızıltoprak, sonra Ziverbey. Apartmanın inşaatı devam ediyor. Söylemesi ayıp, 35 milyona mal olacak. Hayırlısıyla içine girip bir otursak, Allah’tan başka dileğim yok. Benim Mahmut işini bilir, maşallah. Esas mesleği demircilik ama lokal işletiyor Duisburg’da. (Niye Köln’de değil deseler, polis sürekli kapatır. Yok kumar oynatılıyormuş, yok bilmem neler. Bizim aslımız Erzurum, Dadaşız. Bazıları Kürt der, yalan. Asıl lokallerimizi basanlar Kürt, hepsi solcu. Polis onlara dokunmuyor, olan bize oluyor. Mahmut’umun işi zor. Lokal çalıştırma izni yok. Alman kadınların üstünden işlettiği için kadınlar böyle işlerle uğraşan erkekleri rahat bırakmazlarmış. Mahmut, “İstanbul’daki evin uğruna biraz göz yumacaksın” diyor. Ele-güne belli etmem. İçim razı olmasa da sesimi çıkarmam. Ama canıma tak etti. İki yılda bir beraber oluruz, o zaman da hamile kalırım. Bu ay gene gecikti. Ne yapsam, kimlere gitsem? Ah, bir mesleğim olsa! Basar giderim. Nereye gidersin, aptal kadın, dört çocukla; beşincisi belki karnında?)
– Merakımı bağışlayın Ayten Hanım. Sizi her gün akşamüstü durağa giderken görüyorum. Akşam işinde mi çalışıyorsunuz? (Böyledir bunlar. Zavallı köylülere, kasabalılara fiyaka yapar, sonra Alman’ın bürolarına temizliğe giderler. Kocası öğretmen parçası. Şu oturdukları sosyal konutların kirasını bile zor ödüyorlardır. Mobilyaya bakarsan, çabuk öğrenmişler sigortaları çarpmayı. Bizimkini elâleme dişçi diye yutturuyorum, protezcilikten ne kazanılır ki! Ama yirmi yıldır yemeyip içmeyip biriktirmiş. O sayede alabildik deri oda takımlarını. Annemi sevmem etmem, bir yanı hoşuma gider: Kız kardeşimle benim üzerimde bu kadar titremeseydi, bizi bu kadar sıkmasaydı bizim dişçi bozuntusuna zor giderdim kız oğlan kız. Gerçi bu yaşamın da ahım şahım bir yanı yok ama… Gene de adamın hakkını yemeyeyim. Benden beklediği, akşamları iki kap yemekle… Yenirmiş, içilirmiş karışmaz. İyi insan ya, aramızdaki yaş farkı olmasa!)
– Biz geleli çok olmadı, Melahat Hanım. Henüz iki yıldır Almanya’dayız. Üniversiteden arkadaşlar çeldi aklımızı, öğrenimimizi geliştirmeye kalkıştık. Neyse ki, eşim hemen iş buldu. O kadar yıl çalışıp okuduktan sonra evde oturmak zor geldiği için üniversitenin dil kurslarına devam ediyorum. Şaka maka dört kurs tamamladım. Biliyorsunuz, öğrenmenin yaşı yok. Gidip geliyorum işte. Bir çay daha alırsınız, değil mi? (Varsa yoksa çay, kahve, dedikodu. O ne giymiş, öbürü ne almış? Sonu yok mu bu garip yaşamın? Dil bilmezler, öğrenmeye niyetleri yoktur. İstanbullu oldukları için tafralarından geçilmez. Geçen gün büyük mağazada kasiyere derdini anlatamadığı için pala bıyıklı bir vatandaşını arayan ya Melahat’tır, ya Bedriye veya Pakize. Hepsi üç aşağı beş yukarı birbirinin kopyası. Zemin kattaki Fadik kadın gibi mektuplarını yazdırmayı bilirler. “Gel, okuma yazma öğreteyim” dediğinde binbir türlü bahane.)
– Vallahi, ben şimdiye kadar hiç çalışmadım. Bazen çalışanlara gıpta ederim fakat büro temizliğine ölürüm de gitmem. Başka işleri de bizlere vermiyorlar.
– Namusuyla yaşamını kazandıktan sonra insan gerekirse onu da yapar. Oraya varmadan yapılabilecek işleri aramak şart. (Yalana bak, iki yıldır aramadığım yer kalmadı. Melahat’ın dediği pek yanlış değil. Hizmetçiliğe kadar düşemem artık. Ben ki, Türkiye’de yıllarca hizmetçi çalıştırmışım. Aradığım yerlere de torpil bulmalı ama nereden? Dört yıl oturmadan çalışma izni yok. Başıma ağrılar giriyor. Bu kadınlar anlayamaz beni, ne de ben onları.)
Bizim çalışanımız geliyor galiba. Ayak sesinden tanırım.
– Merhaba canım, hello Mary.
– Yanıldın bu kez. Gel tanıştırayım komşularımızı: Melahat Hanım, Bedriye Hanım, Kısmet Hanım. Eşim Ercan.
– Hoş geldiniz. Ne iyi etmiş gelmişsiniz. Nasılsınız efendim?
– Teşekkür ederim, siz nasılsınız?
– Sağ olun. Ya siz hanımefendi?
– Mersi. Sizi sormalı?
– Siz efendim?
– Mersi, beyefendi.
– Ercan Bey, az önce eşinize söyleyecektim. Bizimki 20 yıldır Köln’de dişçi. Pek öyle kimselerle görüşmez ama sizinle tanışmak isteyecektir.
– Biz de memnun oluruz hanımefendi. (Aman, eksik olsun. Gümrük Bakanlığı ithal izni vermediği için kullanılmış dişçi ünitelerini Türkiye’deki meslektaşlarına kazıklayamadığından dem vuracaktır. Ne kadar iyi Almanca bildiğini, onu burada kapıştıklarını da anlatmasa duramaz. Kesin dönüş yapınca kendini bir halt sandığı için mutlaka seçimlerde adaylığını koyup memleketi düzeltmeyi tasarlıyordur.)
– Almanlarla ortak çalışıyor. (Anladı mı acaba?)
– İyi, iyi. Anlaşabildikten sonra. (Atma, din kardeşiyiz; insan 20 yılda ne yapar eder kendi muayenehanesini açar. Öğünme hastalığını tedavi edecek doktor daha gelmedi dünyaya. “Öğün, çalış, güven” sözünün bunlar öğünme dersindeler. Ömürleri vefa ederse belki ötekilere sıra gelir.)
– Biz izninizi rica etsek.
– Zengin kalkışı oldu. Israr etmeyeyim, herhalde sizlerin eşleri de yoldadır.
– Tanıştığımıza memnun oldum. Bize de bekleriz.
– Eşlerinize selamlar. İyi günler.
Yavuz Kürkçü
0 notes
hakankavak · 1 month
Note
halledecez Hakan bu da geçer hepsi geçti bu da geçer ama mesajlara da cevap vermen lazım isa abiyle konuş elife yaz beni de başından atmaya uğraşma adam akıllı çözeriz neyse sorun böyle öfkeyle bi yere varamıyosun
Halletmeyelim sende biraz yakamdan düş lütfen ya cidden kalp kırmaktan ben bıktım siz bıkmadınız kırılmaya. Hiç kimseden bişey beklemiyor istemiyorum sadece birazzzz yalnız kalayım herşeyiyle eskisi gibi bi kafa yapısına döneyim istiyorum, vallahi başka kimseden bir zırnık destek iyilik yardım hiçbişiii istemiyem Allah belamı versin istemiyorum ayşe vallahi salın kardeşim beni benim yakamdan düşün vallahi zaten ben başımı zor dik tutuyorum biraz müsade edin ben şu kafayı bi boşaltayım kendimle baş başa kalayım vallahi başka bişey istemiyorum ama bir durun da az insaf be vallahi bu kadar şarlıyorsunuz cırlıyosunuz öyle ediyonuz böyle ediyonuz vallahi benim kafam kaldırmıyor artık. Huzur muzur bi sikim kalmadı hayatımda iki ayda. Biraz mesafe vallahi biraz anlayış ya lütfen be artık
0 notes
kobe-1974 · 2 years
Text
bunları sonra silecek olsam da yazıyorum şimdi buraya. çünkü artık yazmalıyım, artık ifade etmeliyim bu hisleri, düşünceleri. bir saniyelik düşünceler olarak kalırlarsa insanoğlunun en büyük zayıflığı olan unutkanlığa, ülfete yakalanmış olurum bir gün daha. artık Rabbinin güzelliğini konuşmalısın, O’nun yüceliğini, büyüklüğünü… çünkü şüphesiz ki insana O’ndan başka fayda da yok, derman da, vaat de, umut da. Allah’tan başka kimsesi yok aslında insanın. biz ne ara namazı sorumluluk olarak görüp kesip attık, ne ara cehennemi cennetle beraber vaat eden Rab değil de O’nun cehennemi korkumuz oldu bilmiyorum. oysa islam bir sözleşmeden ibaret değil ki. bir aşk dili. sevgi, islam. namaz kılıyoruz, çünkü günde beş defa Sahibini görmezse bunalımlara girmesi kaçınılmaz insanın. Kur’an okuyoruz, çünkü bütün kişisel gelişim methodlarından, terapilerden daha güçlü ve hızlı ve etkili bir çözüm onu okumak (burada terapi veya kişisel gelişimi kötüleme aracında değilim). belki de bu yüzden kaçıyor çoğu insan dininden, yalnız bir sorumluluk, zorunluluk olarak gördüğü, öyle gösterdiğimiz için. oysa gerçek sevginin de, huzurun da kaynağının, mutluluğun Rabbinde olduğunu bilse ve bunu görmüş deneyimlemiş olsa kim kaçardı ki? elbette ayağımızın kaymaları ve üşenmelerimiz yine olurdu maalesef, çünkü bu imtihan dünyası ve vesvese her an ensesinde bir nefes insanın. fakat kalpten bağlı olduktan sonra evelallah gerisi çözülmesi kolay, günlük sorunlar. onu bunu kenara bırakmak, önce Rabbini övmek lazım. Rabbine “günlerce gelmedim biliyorum, ben herhalde artık kötü yoldayım” diye değil, “şu şu sıkıntılarım var, onları nasıl halledeceğim” diye değil, “şu şeyi hayatımdan çıkarıver, bana şunu ver” diye de değil, en önce “Ya Rab Sen’i sevmek ne güzel, Sen’i tanımak ne hoş, şu aciz fakir kulun Senin sevgin ve yaratman olmasa bir hiçti, daima kalbimi Senin yolun üzere koy” diye gitmek lazım. bütün bunu yapmadığın günlerin pişmanlığını bırakacaksın. insanların verdiği sıkıntıyı, gerginliği, negatif enerjiyi bırakacaksın. yoğunluğun stresini koyacaksın bir kenara. ne kendine, ne de başkasına bir nefretin öfken olmadan ona gidersen olur bu iş. çünkü bu din aşkın dini, sevginin dini. Allah-ü Teâlâ aşkın ta kendisi. ilahî aşka kavuşabilmek için insanın önce bunu kabul etmesi gerek.
0 notes
yagami-laito · 3 years
Text
artık şu sokaklarda davullu zurnalı düğün işlerini bıraksak mı ya vallahi bıktım
4 notes · View notes
Text
Şu Almanca dersini bir tek ben mi anlamıyorum ya hoca di tuş di tafıl sukul buk iç miç falan bişiler diyo bunlar ne ya bunlar ne vallahi bıktım yeter artık
4 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
"-Off...
Yeter artık anne ya!
Yine mi yatağı ıslattın?
Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de...
diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı.
-Güzel kızım özür dilerim.
İnan bilerek yapmadım.
Vallahi farkında bile değilim.
Çok özür dilerim.
diyecekti.
Diyemedi.
Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
-Hah! Şimdi de ağla...
Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik.
Adam da haklı.
Evinde bile rahat edemiyor.
Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım.
Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum,
Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu. Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. S��rlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
-Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi.
-Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi.
Kadın da onu zorlamadı.
-Sen de haklısın.
Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla ölüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış.
Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu.
Azar, hakaret, kötü bakışlar...
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı.
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı.
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi.
-Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın.
Kurban olurum sana...
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı. Ve -İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını.
Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu.
Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı.
Annesinin gözleri kapalıydı.
Eli annesinin bacağına değdi.
Annesi soğuktu. Hem de buz gibi.
Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi.
-Anne...
diyebildi sadece.
Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar.
Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak.
Yatak bu dünyada kalacak.
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak.
Yüreğini hatırla insanoğlu.
Senin bir yüreğin var, hatırla...”
Tamer Dursun
11 notes · View notes
sessiz--adam · 5 years
Text
Tumblr media
- "Offf! Yeter artık Anne ya! Yine mi yatağı ıslattın!
Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine.
Sen de kurtulacaksın ben de" , diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu.
Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı.
Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı.
"Güzel kızım özür dilerim. İnan, bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim" diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutunamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
- "Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken
benim anne ben! Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma
noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat
edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene
ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum,
altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım!."
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi.
Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi.
Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman
evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse,
kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı.
Annesi yine yalnızlığıyla baş başa kalmıştı.
Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.
Başını usulca pencereye doğru çevirdi.
Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak
bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda,
gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı.
Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını
dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek
dalından kopmuştu.
- "Gidiyoruz galiba ikimizde." dedi. "Vakit geldi değil mi?
Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış.
Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu.
Azar, hakaret, kötü bakışlar..."
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı.
Biraz önce dışarıda kahkahalar atan kadın gitmiş
yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın
yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan,
yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı.
Ve;
- "İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce
değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun
değil mi bunu? Demin içeride birazcık güldüğümü
duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı
ıslattın de mi. Ah anne ah!"
Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı.
Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu.
Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi.
Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su,
ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı.
Üzüldü vicdan azabı çekti ..
Ama geç kalmıştı ...
Yüreğini hatırla insanoğlu.
Senin bir yüreğin var, hatırla!
Elbette böyle olmayan, birbirlerini sarıp sarmalayan Anneler ve Kızları da var. Onlardan Allah Razı Olsun...
Alıntı ...
68 notes · View notes
kayip-yillar · 5 years
Text
Tumblr media
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada daın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiLiyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkLer hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesee çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüeyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
15 notes · View notes
etaali · 5 years
Text
Tumblr media
Okumadan Geçme
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada daın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiLiyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkLer hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesee çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüeyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
23 notes · View notes
patrick72me · 5 years
Text
Tumblr media
Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın. Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine. Sen de kurtulacaksın, ben de diye söylendi kadın.
Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi... Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutanamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.
Hah Şimdi de ağla.Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben. Senin yüzünden Hayri'yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım...
Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..
Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.
Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.
Gidiyoruz galiba ikimizde. dedi. Vakit geldi değil mi?
Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada dalın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz Türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama Almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söyLüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..
Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzeL eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana
Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ısLatmadğına baktı. Ve İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içerde birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi.
Ah anne ah!
Başını kaldırdı. Annesinin gözLeri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.
Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne odu.
Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.
Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.
Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.
Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.
Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!
5 notes · View notes
Text
bu arsız umudum nereden besleniyorsa bitmiyor. biri gelip bazı şeyleri kafama vura vura anlatsın. Olmaz kardeşim unut gitsin uğraşma artık hayal bike kurma desin.Yahu ben artık uyumak istiyorum sabaha kadar olmayacak hayaller kurup başıma yıkılmalarından bıktım yemin ederim. Vallahi kanser olacam üzüntüden. Hayatıma devam edemiyorum. Ulan daha babamın bıraktığı enkazı toplayamamışım ben. Tam bu enkazı toplamama yardım edecek kişiyi buldum demişken bana yeni bir yıkıntı bırakıp izliyor beni. Yine de güvenmeyi bırakamıyorum hep bir bakışına iki sözüne aldanıyorum. Öfkeli bile değilim artık. Sırayla gelmiyor allahtan korkmazlar , daha bir darbeyi nasıl savuşturacağımı düşünürken başka bir tane gelip dağıtıyor bütünlüğümü. Hayatım başkalarının kendi hayatları için aldığı kararların sonucunda sürekli ordan oraya sürükleniyor. iyi niyetine de sokayım aşkına da sevgisine de anlaşılmasına da artık. Duygularımın ve düşüncelerimin boğazını tutup sıksam şimdi öldürene kadar hepsini varya ancak böyle rahat ederim, ağlamak falan kesmiyor artık. Lütfen biri bana spoiler versin abicim ben bu kadar belirsizliği tolere edemiyorum artık. Onunla aynı yolda paralel yürüyeyim ama kesişmesin hiç yolumuz istiyor. E ben nasıl onun kütle çekimine kapılmadan ona paralel yürüyebilirim ki hiç düşündü mü bunu. Şebnem ablam demiş ya hani ;
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.
Hah işte vallahi notumu aldım derismi çalıştım hepsini yaptım ama yetmiyormuş söylüyüm. Size gelmeyene bir ömür yürüseniz yetişilmiyor. Ben bakalım bu boşuna yürüdüğümü bildiğim yoldan ne zaman dönecem...Ama varya her bir karışı o kadar güzel ki bu yolun , sanki boşuna değilmiş gibi hissettiriyor yorgunluğumu...
1 note · View note
yontemgorkem · 2 years
Text
Braga Seyahat Notlari
Braga Seyahat Notlari
Braga hakkında bu kadar az yazı girildiği için şaşırdığım portekiz'in üçüncü büyük şehri. Portekiz'in de dini başkenti olarak cok unlenmis. Biz de konya ne ise  Portekiz'de  de braga  o iste. Ancak bizim  buralarda şort giyemezken orda giyersiniz. Orasını ben de çok bilemedim bak şimdi. neyse... porto sao bento tren istasyonu'na gidiyorsunuz. çinilere bakıyorsunuz, sonra bilet alıyorsunuz görevliden... takriben bir saatte braga'dasınız. bilet alırken denk gelen iki kopuk türk öğretmene de buradan selam ederim. ''aaa ne güzel evli misiniz?'' dediğimde ''yok yeaaa takılıyoruz'' diyerek beni utandırmıştınız sorduğuma, kendime de teessüf ederim. neyse braga'da indiniz. şehrin ana giriş kapısından içeri girin. görkemli bir tak. artık bilmem ne zaferine yapılmıştır. onu da bana siz anlatırsınız. sonra hemen yakınında jardim da casa dos biscainhos isimli bir ev ve bahçesi var. 3 euro bayılacaksınız evi gezin, ben girmedim pişman değilim. ama bahçesi güzel hem de bedava. orada portakal yedik görevlilerden izin alıp. portugal da portakal demek bence. hiç limandan geliyor diyerek beni yemeyin...portakal yiyin ama. vitamin iyidir. braga çok küçük arkadaşlar. hatta hediyelik eşya bakarken iki kadının ''ay nuray hangi terliği alsam bilemedim bak'' demesine bile şahit oldu bu kulaklar. ''selam'' deyince şok oldular. erasmusla gelmiş teyzeler gördüm... burda da çok türk var, ne ilginç. nasıl bir milletsek kavimler göçümüz hala bitmemiş. kodumuza yörüklük işlenmiş. neyse konuşmaktan çenem ağrıdı. buranın olayı bom jesus do monte arkadaşlar. yani dağların isa'sı kilisesi. burası tüm braga'yı ayaklar altına alan bir tepede. buraya merkezden kalkan belediye otobüsleriyle gidiyorsunuz. saatleri şaşmaz. belediye çalışıyor. gidince finikülerle kiliseye çıkıyorsunuz. ama inerken sakın finikülerle inmeyin. merdivenleri kullanın. nefis fotoğraflar çekebilirsiniz. bom jesus.
Tumblr media
se catedral'e hiç girmeyin. aynısı lizbon ve porto'da var zaten. bir de bıktım vallahi kiliselerinizden. iyisiniz hoşsunuz da, bu kadar da çok olmaz ki kardeşim ya. o ahşap kokusu, nemlenmiş tütsüler yemin ederim depresyona soktu. kendimi atıveresim geldi çan kulenizden. bu ne sıkıcı dekorasyondur ya. bir de isa'ya elektronik mum yakmıyor musunuz? hele bir de oraya küçük elektronik mum 2 eu, büyük yansın diyorsanız 3 eu demişsiniz. pes kere pes. neyse bananeyse. buranın başka bir olayı yok arkadaşlar. sokaklarında kaybolun, balık falan yiyin işte. çinili binalarla instagrama koymalık resim çekilin. bizim ankara gibi bir şey. deniz de yok zaten. gördüm demek için, görün...biz burda çok kalamadık sıkıntı bastı mı asla duramam orda. guimaraes'e geçtik. belediye otobüsünü süren sergio abi bizi otogarda indirdi. nerden samimi oldunuz demeyin yakasında ismi yazıyordu.
Benim yazdiklarim daha farkli bir seyler okumak isterseniz suradan braga gezilecek yerler yazisina bakin
0 notes
nergiskalbi · 6 years
Photo
Tumblr media
Allahım günlerdir ağlamaktan bıktım. Bugün sana aylar yıllar sonra neden diye diye ağladım. O kadar şey çektik zaten ya neden? Ne gerek vardı Allahım neyin hayrı bu? Mutlaka aşılır mutlaka bir yol bulunur, öğrenilir, alışılır. Ama. Ama işte. Yıllar her zaman su gibi geçmiyor. Hayatımdaki son 3 yılım tenime kazına kazına, kanata kanata, acıta acıta ömrümden ömür ala ala geçti ve hiç su gibi değil 30 yıl gibiydi. Çok şükür geçti ama ömrümden o 30 yılı unutamam. Allahım bari su gibi geçsin lütfen bari bu duamı gör yalvarırım ya. Sana isyan etmiyorum etmek istemiyorum içten edilen hayırlı şeylerin kabul edersin ama lütfen ya. Her şeyin başladığı devam ettiği nefret ettiğim şehir 2 yıl daha hayatımızda. Gerek yoktu buna. Gerek yoktu bunca özlemin devam etmesine bunca mahrum kalışlara yemin ederim hiç gerek yoktu. Gerçekten bu kadar zorluğun ardından güneşler doğurmanı bekliyorum. Vallahi yoruldum. Senin tarafından sınanmaktan. Lütfen artık sınama. Lütfen artık güzel şeyler olsun ya. Niye her engeli aştığımızda önümüze bunu da aşabilecek misiniz bakalım diye bir engel daha koyuyorsun ya yemin ederim bu da can ya. Yetmedi mi 3 sene? Bari onu alma artık benden tamam orda olsun biz onu da aşarız söz ama benimle olsun. Lütfen bunları gör olur mu? Her seferinde kapına gelip ağlayarak yalvarıyorum hep yalvarıcam. Lütfen kapından geri çevirme. Şu gülen adamı çok ama çok seviyorum, çok aşığım. Senden çok değil alma onu benden. Lütfen.
3 notes · View notes
doktorcapkin · 3 years
Text
Abi ben çok yoruldum , çok bocaladım , insanlar bana çok hata yaptı , ben çok hatalar yaptım. Yığılmadım ama ayaktada duracakta mecallim kalmadı. Ağlamak istiyorum deli gibi birine derdimi anlatıp deli gibi ağlamak istiyorum yapamıyorum allah belasını versin insanların yapamıyorum bu bile haram kılındı bize. Gelirsiniz hiç sorgusuz insanın hayatına girersiniz anasını sikersiniz çıkıp gitmeye gelince gitmezsiniz yordunuz , baydınız , canınızı sıktınız bir gidin rahat verin ben bunları düşünmekten çok yoruldum be benim tek derdim hedefim okulumu bitirip aileme destek olmak güzel bir yaşama kavuşmak ama siz orospu çocuğu insanlar yüzünden ben bocalıyorum siz insanların derdi ne ne istiyorsunuz başka insanların hayatından gidin kendi boktan yaşantınıza bir yön verin önce kendinize bir çeki düzen verin sonra başka hayatlara dahil olmaya çalışın hatta ve hatta çok gerekmedikçe müdahil olmayın çünkü siz müdahil oldukça biz çekiyoruz yolumuzdan çıkmasakta kayboluyoruz yapmayın etini budunu siktiğim insanoğulları yapmayın bi sikitirin gidin köşeye biz hayatını kurtarmaya çalışan bunu yaparken zorlanan insanlara daha fazla zorluk yapmayın zor değil vallahi bak zor değil çekil köşene hayatını yaşa ya yeter ya kan kusturdunuz nefret kusturdunuz yetmedi mi daha ya ben patladım bıktım sizden çirkin hallerinizden rayımdan çıktım lan beynim dönüyor. Bu saaten sonra bana gelip tek kelme etmeyin daha da ben yaşantımla mutluyum kendime yeni hayatta adapte etmeye çalışıyorum tek kelimee etmeye çalışanın dilini keserim elini uzatanın elini sikerim bittin artık salın düşün yakamızdan!!!!!
0 notes